tag:blogger.com,1999:blog-15192374340432232362023-11-16T10:07:14.752-08:00Tanrı boşluklardadırBoşluklar dolduruldukça Tanrı'ya yer kalmayacaktır!
Devletin dini olamayacağı gibi milliyeti de olamaz!
Dincilik dinciliği, milliyetçilik milliyetçiliği, insanlık insanlığı doğurur!
İnsan olabilmek için
Tüm dinsel ve etnik kimliklere hayır!
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine!
NE MUTLU İNSANIM DİYENE!
Sen yanmazsan ben yanmazsam biz yanmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa!
DÜNYANIN TÜM EMEKÇİLERİ BİRLEŞİN DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK İÇİN!Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.comBlogger54125tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-80806379548963497762015-02-26T14:53:00.001-08:002015-03-19T12:05:33.615-07:00Dinde en etkili zorlama, cehennemle korkutmadır/İslamofaşizmin ve IŞİD vahşetinin Kuran'daki dayanakları!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgofRekLdXW8fhNIk5ZwdFyzJhn9R0CXLqSlvqNSFRYwktedndUkODPPNIGINivtAvK9uAiyFb7G39G2cOqLN3w5wnLv77vTeIsJBEWpSkSR1bSU3uR6GHZ6dpMLV5BJSrXLNy5u81ZmGhf/s1600/cehennem+6.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgofRekLdXW8fhNIk5ZwdFyzJhn9R0CXLqSlvqNSFRYwktedndUkODPPNIGINivtAvK9uAiyFb7G39G2cOqLN3w5wnLv77vTeIsJBEWpSkSR1bSU3uR6GHZ6dpMLV5BJSrXLNy5u81ZmGhf/s1600/cehennem+6.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana;">Dinde zorlama, şiddet var
mı yok mu, kendiniz karar verin<o:p></o:p></span></div>
<span style="color: #141823; font-family: Verdana;">Çoğu insan farkında olmasa
da cehennemle korkutma da dinde zorlamadır! Dinde en etkili zorlama, cehennemle
korkutmadır! İslamiyet’in kutsal kitabı Kuran'da İslamiyet'in hoşgörü dini
olduğunu iddia edenlerin dayandıkları ayetler de vardır, ancak bunlardan çok
daha fazla baştan sona inanmayanları cehennemle korkutma, tehdit etme ile
ilgili ayetlerle doludur! Bunun dışında kafirleri öldür, kes emirleri de
vardır, cennet ve ganime</span><span class="textexposedshow"><span style="color: #141823; font-family: Verdana; mso-bidi-font-family: Helvetica;">tle
ödüllendirme de vardır, onları aşağılama, onlara hakaret de vardır! IŞİD
vahşeti de bu ayetlerden kaynaklanır! Tüm bunlar insanları dine zorlar!</span></span><span style="color: #141823; font-family: Verdana;"> <o:p></o:p></span><br />
<span style="color: #141823; font-family: Verdana;">İnananlar bu nedenle
inandıkları, dinlerinin gereklerini yerine getirdikleri oranda huzurlu ve mutlu
olsalar da dinsel inançlarından ve gereklerini yerine getirip
getirmediklerinden şüphe ettikleri, dinlerinin gereklerini yerine
getirmedikleri oranda ve işledikleri suçlar oranında, yani mutluluklarından çok
daha fazla, bir ömür boyu huzursuzluk, korku ve kaygı içindedirler, bu mutsuzluktan
da öte insanın aklını, mantığını durduran, psikolojisini felç eden, canlı
bombalığa, şiddete sürükleyebilen, saldırgan, çocuklarını bile öldürtebilen vs
korkunç bir ruh halidir!<o:p></o:p></span><br />
<span style="color: #141823; font-family: Verdana;">İnanmayanların ise böyle bir
korkuları, sorunları yoktur.<o:p></o:p></span><br />
<span class="textexposedshow"><span style="color: #141823; font-family: Verdana; mso-bidi-font-family: Helvetica;">Bu ayetlerin o günkü koşullara göre </span></span><strong><span style="color: #141823; font-family: Verdana; font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">indiği, koşulların öyle gerektirdiği vs iddia edilebilir ki zaten
öyledir. Şu halde Kuran’ın bir kısmı değil tümü buna göre yorumlanmalı,
cehennemle korkutarak zorlama</span></strong><span class="textexposedshow"><span style="color: #141823; font-family: Verdana; mso-bidi-font-family: Helvetica;">,
keserek, öldürerek cezalandırma, örtünme, bilime, insan hak ve özgürlüklerine
aykırılıkların da o günün koşullarına göre olduğu, günümüz koşullarına uymadığı
kabul edilmeli, dinsel inançlar kesin gerçeklermiş, evrenselmiş gibi öğretilip
dayatılmamalı ve sürdürülmemelidir.<b><span style="background: white;"> </span></b></span></span><span style="font-family: Verdana;">Nilüfer Tekin<o:p></o:p></span><br />
<div class="MsoNormal">
Örnek olarak alıntılanmış aşağıdaki ayetler surelerin iniş
sırasına göredir</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Müzzemil-iniş
sırası 3)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Verdana; font-size: 9.5pt; mso-bidi-font-family: Helvetica;">Müzzemmil<br />
(13) </span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Verdana; font-size: 14.0pt; mso-bidi-font-family: Helvetica;">Çünkü
bizim yanımızda (kâfirler için) bukağılar vardır, cehennem vardır, boğazdan zor
geçen yiyecekler vardır ve elem dolu bir azap vardır.</span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Verdana; font-size: 9.5pt; mso-bidi-font-family: Helvetica;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Müdessir-iniş
sırası 4)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Verdana; font-size: 9.5pt; mso-bidi-font-family: Helvetica;">Müddessir<br />
(31) </span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Verdana; mso-bidi-font-family: Helvetica;">Biz, cehennemin
görevlilerini ancak meleklerden kıldık. Onların sayısını inkar edenler için bir
imtihan vesilesi yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler,
iman edenlerin imanı artsın, kendilerine kitap verilenler ve mü'minler şüpheye
düşmesin, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ile kâfirler, "Allah örnek
olarak bununla neyi anlatmak istedi" desinler. İşte böyle. Allah
dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak
kendisi bilir. Bu, insanlar için ancak bir uyarıdır.</span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Verdana; font-size: 9.5pt; mso-bidi-font-family: Helvetica;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Verdana; font-size: 9.5pt; mso-bidi-font-family: Helvetica;">(Fecr-iniş sırası 10)<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Verdana; font-size: 9.5pt; mso-bidi-font-family: Helvetica;">Fecr<br />
(23) </span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Verdana; mso-bidi-font-family: Helvetica;">Rabbinin buyruğu ve saf
saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte
o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona
nasıl faydası olacak!?</span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Verdana; font-size: 9.5pt; mso-bidi-font-family: Helvetica;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Tekasür-iniş
sırası 16)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Tekasür<br />
(6) </span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica;">Andolsun, o cehennemi muhakkak göreceksiniz.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Kafirun-İniş sırası 18) <o:p></o:p></span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Kafirun 1.</span></b><span class="apple-converted-space"><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;"> </span></span><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;">De ki: Ey kâfirler!<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Kafirun 2.</span></b><span class="apple-converted-space"><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;"> </span></span><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;">Ben sizin
taptıklarınıza tapmam.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Kafirun 3.</span></b><span class="apple-converted-space"><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;"> </span></span><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;">Benim taptığıma da siz
tapmazsınız.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Kafirun 4.</span></b><span class="apple-converted-space"><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;"> </span></span><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;">Ben de sizin
taptığınıza aslâ tapacak değilim.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Kafirun 5.</span></b><span class="apple-converted-space"><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;"> </span></span><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;">Benim taptığıma da
sizler tapmıyorsunuz.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Kafirun 6.</span></b><span class="apple-converted-space"><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;"> </span></span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;">Sizin
dininiz size, benim dinim banadır.</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<br /></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;">(Büruc-iniş sırası 27)<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="color: #282828; font-family: Verdana; mso-bidi-font-family: Helvetica;">Büruc<br />
(10) </span></b><span style="color: #282828; font-family: Verdana; mso-bidi-font-family: Helvetica;">Şüphesiz mü'min erkeklerle mü'min kadınlara işkence edip, sonra
da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı vardır.</span><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Mürselat-iniş
sırası 33)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Mürselat<br />
(32) Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Kaf-İniş sırası 34) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Kaf 30</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">: O gün cehenneme diyeceğiz:
“Doldun mu?” O da: <br />
“Daha fazlası var mı?” diyecek. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 11.0pt;">(Sad-iniş sırası 38)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Sad 27.</b><span class="apple-converted-space"><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;"> </span></b></span><b>Biz göğü, yeri ve ikisinin arasında
bulunanları boş yere yaratmadık. Bu, kâfirlerin zannıdır. Ateşten dolayı vay o
kâfirlere!</b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">55.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Bu
böyle! Şüphesiz ki azgınlar için çok kötü bir dönüş yeri vardır.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">56.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">O da
cehennemdir. Oraya girerler. O ne kötü bir yataktır!<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">57.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">İşte
kaynar su ve irin! Tadsınlar onu!<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">58.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Bunlara
benzer daha çeşit çeşit acılar da vardır.<o:p></o:p></span></b><br />
<div style="background: ivory;">
<br /></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(</span></b><b><span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">Araf</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> -İniş sırası 39 Mekke) <o:p></o:p></span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">Araf, </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">2.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><span style="font-family: Verdana;">Resulüm! Bu, sana indirilen bir
Kitap’tır. Bu hususta göğsünde bir sıkıntı olmasın. Onunla (insanları) uyarman
ve inananlara öğüt vermen için (indirildi).<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Araf<br />
</span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica;">(36) Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı
kibirlerine yediremeyenlere gelince işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada
ebedi kalacaklardır.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Araf 88: Kavminin ileri gelenlerinden olup iman etmeyi
kibirlerine yediremeyenler, ey Şuayb dediler, mutlaka seni de, sana inananları
da hep berâber ya şehrimizden çıkaracağız, yahut da bizim dinimize dönersiniz.
O da dedi ki: Biz istemesek de zorla mı yapacaksınız bunu?<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: whitesmoke; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Araf</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">(100) Önceki
sahiplerinden sonra yeryüzüne varis olanlara şu gerçek apaçık belli olmadı mı
ki, biz dileseydik onları da (öncekiler gibi) günahları yüzünden
cezalandırırdık.<b> Biz onların kalplerini
mühürleriz de onlar hakkı işitmezler.<o:p></o:p></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: whitesmoke; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Araf(101) İşte memleketler! Onların haberlerinden bir kısmını sana
anlatıyoruz. Andolsun, peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişti. Fakat
onlar daha önce yalanladıklarına inanacak değillerdi. <b>Allah kafirlerin kalplerini işte böyle mühürler.</b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Araf 123:Firavun dedi
ki: </b><b><span style="font-size: 14.0pt;">"Ben
size izin vermeden ona iman mı ettiniz?</span> Bu, hiç şüphesiz şehirde,
halkını oradan çıkarmak için kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında (başınıza
gelecekleri) göreceksiniz!<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Araf 124: Andolsun ki, bana aykırı hareketinizden
dolayı, ellerinizi ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra hepinizi hurma
dallarına asacağım.”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Araf 179: Andolsun, cehennem için cinlerden ve
insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla
kavrayıp-anlamazlar (o zamanlar o toplumda beyin bilinmediği için beynin
işlevini kalbin yaptığı sanılıyor, Kuranda akıl vardır, düşünmek vardır, ama beyin
yoktur! ), gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler.
Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil
olanlardır.</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Yasin-iniş
sırası 41)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">Yasin<br />
(63) "İşte bu, tehdit edildiğiniz cehennemdir."</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: whitesmoke; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Yasin(65) O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize
konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">(Fatır-iniş sırası
43)<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">Fatır<br />
(37) Onlar cehennemde, "Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken
işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim" diye
bağrışırlar. (Onlara şöyle denilir:) "Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin
düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle
ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur."</span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;"><br />
</span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;"><br />
Fatır<br />
(36) İnkar edenler için ise cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler.
Kendilerinden cehennem azabı da hafifletilmez. İşte biz her nankörü böyle
cezalandırırız.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>(Şuara-iniş sırası 47)<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="background: whitesmoke; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Şura(24) Yoksa <b>"Yalan
uydurup Allah'a iftira etti" mi diyorlar. Eğer Allah dilerse senin kalbini
mühürler.</b> Allah bâtılı yok eder, hakkı sözleriyle gerçekleştirir. Şüphesiz
O, göğüslerin özünü (kalplerde olanları) hakkıyla bilendir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;"><br />
<b>Şuara<br />
(93) cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, "Allahı bırakıp da
tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini
kurtarabiliyorlar mı?" denilecek.</b></span><b><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(İsra-İniş sırası 50 Mekke) <o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><br /></span></b>
<br />
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana;">4.</span></b><span class="apple-converted-space"><span style="font-family: Verdana;"> </span></span><span style="font-family: Verdana;">İsrailoğullarına(Yahudilere) Kitap’ta:
“Siz yeryüzünde iki defa fesat çıkarıp bozgunculuk yapacak ve kibirlendikçe
kibirleneceksiniz.” diye bildirdik.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana;">5.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><span style="font-family: Verdana;">Birinci bozgunculuğunuzun ceza vakti gelince üzerinize pek
güçlü olan kullarımızı salacağız. Onlar memleketin her köşesini kontrollerine
alacaklar, evlerin aralarına girip sizi araştıracaklar. Bu, yerine gelecek bir
vaaddir.<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana;">6.</span></b><span class="apple-converted-space"><span style="font-family: Verdana;"> </span></span><span style="font-family: Verdana;">Bunun ardından sizi o istilâcılara
tekrar galip getireceğiz. Mallar ve oğullarla size yardım edecek, sayınızı
artıracağız.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<span style="font-family: Verdana;"><br /></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">İsra(8) Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder. Eğer yine eski duruma dönerseniz,
biz de (cezaya) döneriz. Biz cehennemi kafirlere bir zindan yapmışızdır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Yunus-İniş sırası 51 Mekke) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="background: whitesmoke; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Yunus(74) Sonra, onun ardından birçok peygamberi kendi
toplumlarına gönderdik. Onlara apaçık mucizeler getirdiler. Fakat onlar önceden
yalanlamakta oldukları şeye inanacak değillerdi. <b>İşte biz haddi aşanların kalplerini böylece mühürleriz.</b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Yunus 99</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">: (Resûlüm!) Eğer Rabbin
dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. <b>O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?</b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Yunus, 108</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">: “Ey Muhammed, seni
yalanlarlarsa, ‘Benim yaptığım bana, sizin yaptığımı sizedir; siz benim
yaptığımdan sorumlu değilsiniz, ben de sizin yaptığınızdan sorumlu değilim’
de... De ki, ‘Ey insanlar, Rabbinizden size gerçek gelmiştir. Doğru yola giren
ancak kendisi için girmiş ve sapıtan da zararına olarak sapılmıştır; ben sizin
bekçiniz değilim’...”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Hud-İniş sırası 52 Mekke) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Hud,119</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">: Rabbinin rahmet ettikleri
dışında. Onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin (şu) sözü tamamlanıp
gerçekleşmiştir: “</span><b><span style="font-family: Verdana;">Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan,
(kafirlerin) tümüyle dolduracağım.”</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="background: rgb(255, 255, 240); font-family: Verdana;">(Enam -İniş sırası 55) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="background: rgb(255, 255, 240); font-family: Verdana;">Enam 19.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><span style="background: rgb(255, 255, 240); font-family: Verdana;">De ki: “Şâhitlik
bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah’tır. O, benimle sizin
aranızda şâhittir. Bu Kur’an bana, sizi ve (sizden sonra) erişip ulaşan herkesi
uyarmam için vahyolundu. Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna siz mi
şâhitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şâhitlik etmem!” De ki: “O ancak bir tek
ilâhtır. Ben sizin şirk koştuklarınızdan uzağım.”</span><b><span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: whitesmoke; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Enam(46) De ki: <b>"Ne
dersiniz, eğer Allah sizin kulağınızı ve gözlerinizi alır, kalplerinizi de
mühürlerse,</b> Allah'tan başka onu size (geri) getirecek ilah kimmiş?"
Bak, biz âyetleri değişik biçimlerde nasıl açıklıyoruz, sonra onlar nasıl yüz
çeviriyorlar?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span class="messagebody2"><b><span style="font-family: Tahoma;">Enam 125: “Allah kimi doğru yola
koymak isterse onun kalbini İslamiyete açar, kimi de saptırmak isterse...
kalbini dar ve sıkıntılı kılar...” <o:p></o:p></span></b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Cennet<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Saffat-iniş
sırası 56)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Saffat<o:p></o:p></b></div>
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">40.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Ancak
Allah'ın hâlis kulları (bu azaptan) istisnâ edilecek.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">41.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Onlar
için bilinen bir rızık vardır.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">42.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Türlü
meyveler kendilerine ikram edilmektedir.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">43.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Naim
cennetlerinde.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">44.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Tahtlar
üzerinde karşılıklı oturmaktadırlar.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">45.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Kendilerine
kaynaktan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">46.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">O
berraktır ve içenlere lezzet verir.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">47.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">O içkide
ne sersemletme vardır, ne de onunla sarhoş olurlar.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">48.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Yanlarında
da, yalnız kendilerine göz dikmiş, iri gözlü huriler vardır.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">49.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Sanki
onlar örtülüp saklanmış yumurta gibidirler.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">61.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Çalışanlar
böyle ebedi bir saâdet için çalışsınlar.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">62.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Böyle
bir nimete konmak mı daha hayırlıdır, yoksa zakkum ağacı mı?<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">63.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Biz o
ağacı zâlimler için bir fitne kıldık.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">64.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Şüphesiz
ki o, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">65.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Meyveleri
şeytanların başları gibidir.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">66.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Cehennemlikler
ondan yerler ve karınlarını onunla doyururlar.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">67.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Sonra
bunun üzerine onlar için kaynar su karıştırılmış bir içki vardır.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">68.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Sonra
dönecekleri yer yine cehennemdir.<o:p></o:p></span></b><br />
<div class="MsoNormal">
<b>Saffat<br />
(163) (Ey müşrikler!) Ne siz ve ne de taptıklarınız cehenneme gireceklerden
başkasını kandırıp Allah'ın yolundan saptırabilirsiniz.</b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Lokman-iniş
sırası 57)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">Lokman<br />
(21) Kendilerine, "Allah'ın indirdiğine uyun" denildiği zaman,
"Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız" derler.
Şeytan kendilerini cehennem azabına çağırıyor olsa da mı?<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Zümer-iniş
sırası 59)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Zümer<br />
(71) İnkar edenler grup grup cehenneme sevk edilirler. cehenneme vardıklarında
oranın kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: "Size
içinizden, Rabbinizin âyetlerini size okuyan ve bu gününüze kavuşacağınıza dair
sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?" Onlar da, "Evet geldi"
derler. Fakat inkarcılar hakkında azap sözü gerçekleşmiştir.</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Zümer<br />
(72) Onlara şöyle denir: "İçinde ebedi kalmak üzere cehennemin
kapılarından girin. Büyüklük taslayanların kalacağı yer ne kötüdür!"</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Mümin-iniş sırası 60 Mekke) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">Mümin 26: <span style="background: white;">“Firavun demişti ki:<span class="apple-converted-space"> </span><span class="bbcunderline">Bırakın beni de Musa'yı öldüreyim.</span><span class="apple-converted-space"> </span>O ise Rabbına yalvaradursun.<span class="apple-converted-space"> </span><span class="bbcunderline">Onun, sizin
dininizi değiştirmesinden veya yeryüzünde fesad çıkarmasından korkuyorum</span>.”<o:p></o:p></span></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">Mümin 28: <span style="background: white;">"Firavun
ailesinden, imanını gizleyen bir adam dedi ki: </span></span><b><span style="background: white; color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">'<span class="bbcunderline">Rabbim
Allah'tır, dedi diye bir adamı öldürecek misiniz?</span><span class="apple-converted-space"> </span></span></b><span style="background: white; color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">Size Rabbinizden
belgeler getirmiş. Eğer yalancıysa, yalanı kendi aleyhinedir. Eğer doğruysa,
sizi tehdit ettiği şeylerden bir kısmı başınıza gelebilir. Allah, saçmalayan
yalancılara asla yol göstermez.”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;"><br />
Mümin 29:Ey kavmim! Bugün hükümranlık sizindir ve yeryüzünün en güçlüsü
sizlersiniz, fakat Allah'ın cezası başımıza gelirse, bizi ondan kim
kurtaracak?” Firavun dedi ki: “Ben size, ancak doğru gördüğümü gösteriyorum ve
ben sizi ancak, doğru yola götürüyor ve o yola çağırıyorum.”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Mümin 30: Bunun üzerine o inanan adam: “Ey kavmim!” diye
haykırdı. “Ben peygamberleri yalanlayan toplulukların uğradıkları bir günün
azabına uğrayacaksınız diye korkuyorum,</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: whitesmoke; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Mümin(35) Onlar kendilerine gelmiş hiçbir delil olmaksızın,
Allah'ın âyetleri hakkında tartışan kimselerdir. Bu ise Allah katında ve iman
edenler katında büyük öfke ve gazap gerektiren bir iştir. <b>Allah, her kibirli zorbanın kalbini işte böyle mühürler</b>.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Mümin 49:Ateşte
olanlar cehennem bekçilerine, "Rabbinize yalvarın da (hiç değilse) bir gün
bizden azabı hafifletsin" derler.</b><br />
<br />
<b>Mümin (60) Rabbiniz şöyle dedi:
"Bana dua edin, duânıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine
yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir."</b><br />
<br />
<b>Mümin(76) Onlara, "Ebedî kalmak
üzere cehennem kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne
kötüdür!" (denir).</b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Fussilet-iniş
ırası 61)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Fussilet<br />
(19) Allah'ın düşmanlarının, toplanıp yığın yığın cehenneme sevk edilecekleri
günü hatırla!<br />
<br />
Fussilet<br />
(20) Nihâyet cehenneme vardıklarında, kulakları, gözleri ve derileri, yapmış
oldukları işler hakkında, kendileri aleyhine şahitlik ederler.<br />
<br />
Fussilet<br />
(24) Şimdi eğer dayanabilirlerse artık cehennem onların yeridir! Eğer Allah'ın
rızasını kazandıracak amelleri işlemeye izin isteseler onlara izin verilmez.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Şûra-İniş sırası 62 Mekke) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Şura(7) Böylece biz sana Arapça bir Kur'an vahyettik
ki, şehirlerin anası olan Mekke'de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında
asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir
grup ise cehennemdedir.</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Şûra 48:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> “Ey Muhammed, eğer yüz
çevirirlerse bilsinler ki, biz seni onlara bekçi göndermedik, sana düşen sadece
tebliğdir” <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Casiye-iniş sırası 65 Mekke) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Casiye 23:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> <b>Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye
göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde
çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola
eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız?</b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Gaşiye iniş sırası 68 Mekke) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Gaşiye 21-26:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> O halde (Resûlüm), öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt
vericisin. Onların üzerinde bir zorba değilsin. Ancak yüz çevirip inkâr edene
gelince, işte öylesini Allah en büyük azap ile cezalandırır. Şüphesiz onların
dönüşü sadece bizedir. Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Kehf-İniş sırası 69 Mekke) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">Kehf<br />
(29) De ki: "Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkar
etsin." Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları
kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) feryat edip yardım
dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile
kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! cehennem ne korkunç bir
yaslanacak yerdir.</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">Kehf<br />
(101) O gün cehennemi; gözleri Zikr'ime (Kur'an'a) karşı perdeli olan ve onu
dinleme zahmetine dahi katlanamayan kafirlerin karşısına (bütün dehşetiyle)
dikeriz!</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Kehf 102:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> <b>İnkâr edenler, Beni bırakıp kullarımı veliler <br />
edindiklerini mi sandılar? Gerçekten Biz cehennemi kafirler için bir durak <br />
olarak hazırlamışız. <o:p></o:p></b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">Kehf<br />
(106) İşte böyle. İnkar etmeleri, âyetlerimi ve Peygamberlerimi alay konusu
yapmaları yüzünden onların cezası cehennemdir.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Nahl-iniş
sırası 70)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Nahl<br />
(29) "Haydi, içinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin.
Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!"<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="background: rgb(254, 254, 254); font-family: Verdana; font-size: 14pt;">Nahl
93.Eğer Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet kılardı; ancak dilediğini saptırır,
dilediğini hidayete erdirir. Yaptıklarınızdan muhakkak sorumlu tutulacaksınız.</span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="background: whitesmoke; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14pt;">Nahl(108) İşte onlar,
Allah'ın; kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. İşte
onlar gafillerin ta kendileridir.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">İbrahim-İniş
sırası 72)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İbrahim 13: Kâfir olanlar, peygamberlerine dediler ki: Ya
sizi yurdumuzdan çıkarırız, ya da bizim dinimize dönersiniz. Rableri, onlara: “Mutlaka
zalimleri helak edeceğiz” diye vahyetti</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İbrahim 14: 'Ya bizim dinimize dönersiniz ya da sizi
memleketimizden çıkarırız' dediler. Rableri peygamberlere: 'Biz, haksızlık
edenleri yok edeceğiz, onlardan sonra yeryüzüne sizi yerleştireceğiz. Bu,
makamımdan korkan ve tehdidimden korkan içindir.' Diye vahyetti.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">İbrahim<br />
(16) Hüsranın ardından da cehennem vardır. Orada kendisine </span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">irinli su içirilecektir.</span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>(Enbiya-iniş sırası
73)<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica;">Enbiya<br />
(29) İçlerinden her kim, "Allah'tan başka ben de şüphesiz bir ilahım"
derse böylesini cehennemle cezalandırırız. İşte biz zalimleri böyle
cezalandırırız.</span></b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica;"><br />
<br />
<b>Enbiya<br />
(98) Hiç şüphesiz siz ve Allah'tan başka kulluk ettikleriniz cehennem
odunusunuz. Siz oraya varacaksınız.<o:p></o:p></b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">(Secde-iniş sırası
75)<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Secde 13. Biz
dileseydik, elbette herkese hidayetini (inancını) verirdik. Fakat, “Cehennemi
hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım” diye benden kesin söz
çıkmıştır.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">(Mülk-iniş sırası
77)<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica;">Mülk<br />
(6) Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü varılacak
yerdir orası!</span></b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica;"><br />
<b><br />
Mülk<br />
(8) Neredeyse cehennem öfkeden çatlayacaktır! Oraya her bir topluluk atıldıkça
oranın bekçileri onlara, "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?" diye
sorarlar.<o:p></o:p></b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">(Naziat-iniş sırası
81)<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Naziat<br />
(36) cehennem, görenler için apaçık bir şekilde gösterilir.<br />
<br />
Naziat<br />
(39) Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun
sığınağıdır.</span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="background: whitesmoke; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">(Rum-iniş sırası 84)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: whitesmoke; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Rum(59) <b>Allah,
bilmeyenlerin kalplerini işte böyle mühürler.</b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">(Ankebut-iniş
sırası 85)<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Ankebut 46</span></b><span style="font-family: Arial; font-size: 14pt;">:</span><span style="font-family: Arial;">İçlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere,
Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin.<span class="apple-converted-space"> </span><br />
Ve deyin ki: "Bize ve size indirilene iman ettik; bizim ilahımız da, sizin
ilahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz."</span><span style="font-family: Arial; font-size: 14pt;"> <br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">(Hadid-iniş sırası
94)<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Hadid<br />
(19) </b><b><span style="font-size: 14.0pt;">Allah'a
ve Peygamberlerine iman edenler var ya, işte onlar sıddîklar (sözü özü doğru
kimseler) ve Allah katında şahitlerdir. Onların mükafatları ve nurları vardır.
İnkar edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince; işte onlar cehennemliklerdir.</span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">(Rahman-iniş sırası
97)</span></b><span style="font-family: Arial; font-size: 14pt;"><br />
</span><b><span style="font-size: 14.0pt;">Rahman<br />
(44) Onlar, cehennem ateşi ile yüksek derecede kaynar su arasında gider
gelirler.</span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Enbiya -İniş sırası 73 Mekke) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enbiya 98:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> Gerçekten siz de, Allah’ın
dışında taptıklarınız <br />
da </span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">cehennemin odunusunuz,</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> siz ona varacaksınız. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Secde -İniş sırası 75 Mekke) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Secde 13:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> Eğer biz dilemiş olsaydık, her
bir nefse kendi <br />
hidayetini verirdik. Fakat benden çıkan şu söz gerçekleşecektir: </span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">“Andolsun, <br />
cehennemi cinlerden ve insanlardan (İnkâr edenlerle) tamamıyla dolduracağım.”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">(Mülk-İniş sırası 77 Mekke) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">Mülk 7: İçine atıldıkları zaman,
kaynayıp-feveran ederken onun korkunç homurtusunu işitirler. <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Tur-iniş
sırası 76)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Tur<br />
(14) cehennem ateşine itilip atılacakları gün onlara, "</b><b><span style="font-size: 14.0pt;">İşte bu
yalanlamakta olduğunuz ateştir" denilir.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Tur<br />
(18) Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar Rablerinin, kendilerine
verdiği şeylerle zevk ve mutluluk duyarak cennetlerde ve nimetler içinde
bulunurlar. Rableri onları cehennem azabından korumuştur.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Nebe-İniş sırası 80 Mekke) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Nebe 23:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> </span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">Bütün zamanlar
boyunca içinde <br />
kalacaklardır. <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">(Rum-iniş sırası 84)<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="background: whitesmoke; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: whitesmoke; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Rum(59) <b>Allah,
bilmeyenlerin kalplerini işte böyle mühürler.</b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Ankebut-iniş
sırası 85)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Ankebut (25)
İbrahim onlara dedi ki: "Sırf aranızda dünya hayatına mahsus bir sevgi (ve
çıkar) uğruna </span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica;">Allah'ı bırakıp bir takım putlar
edindiniz.</span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;"> Sonra kıyamet gününde
kiminiz kiminizi inkar edip tanımayacak; kiminiz kiminize lanet edecektir.
Barınağınız cehennem olacaktır. Yardımcılarınız da olmayacaktır."</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Bakara -İniş sırası 87 Medine) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Bakara 6,7:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> <b>Küfre sapanlara gelince, onları uyarsan da uyarmasan da onlarca
aynıdır. İman etmezler. Allah kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş; gözlerine
de perde inmiştir. Bunların hakkı pek büyük bir azaptır.</b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Bakara 24</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">: Ama yapamazsanız -ki kesin
olarak <br />
yapamayacaksınız- bu durumda </span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">kafirler için hazırlanmış ve
yakıtı insanlar ile <br />
taşlar olan ateşten sakının. <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Bakara 109: Allah bize de kitap verdi, diyenlerin pek
çoğu, kıskançlıklarından dolayı sizi, imandan sonra Allah'tan gelen gerçekleri
örtbas ederek kafirliğe çevirmek isterler. Hatta gerçekler, kendilerine
besbelli olduktan sonra bile. Ey iman edenler! Buna karşılık siz Allah'ın bu
konudaki emri gelinceye kadar onları hoş görün, bırakın. Şüphesiz Allah'ın
herşeye gücü yeter.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Bakara<br />
(119) </span></b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica;">Şüphesiz biz
seni hak ile; müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemlik
olanlardan sorumlu tutulacak değilsin.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div style="background: white;">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Bakara 171 kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp
çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler
ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler.<span style="color: #333333;"><o:p></o:p></span></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<h3 style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Georgia;">Bakara 191:</span><span style="font-family: Georgia; font-weight: normal;"> </span><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt; font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">“</span><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">Onları yakaladığınız yerde öldürün; onların sizi
çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.</span><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt; font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;"> Fitne/baskı
ve bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram’da, onlar sizinle
çarpışmaya girinceye kadar siz de onlarla çarpışmaya girmeyin. Eğer sizinle
çarpışmaya girerlerse siz de onları öldürün. İşte böyle verilir küfre
sapanların cezası!”</span><span style="font-family: Georgia; font-weight: normal;"> <o:p></o:p></span></h3>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Bakara 193:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> <b>Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de <br />
yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse <br />
zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.</b> <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Bakara 217: </b>Sana,
savaş haram olan ayda savaşı soruyorlar. De ki: O ayda savaş büyük bir
günahtır. Fakat insanları Allah yolundan çıkarmak, onu inkâr etmek, halkı
Mescid-i Harâm'dan menetmek ve mescit ehlini, oradan çıkarmak, Allah katında
daha büyük bir günahtır. Fitneyse adam öldürmeden de beterdir. Gücü yeterse
sizi dininizden döndürmedikçe sizinle savaştan geri kalmaz onlar. Sizden birisi
dininden döndü de kâfir olarak öldü mü işlediği hayırlı işler, dünyada da heder
olup gitmiş demektir, âhirette de. Onlardır ateş ehli, orada da ebedîyen
kalırlar.<b><o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Bakara: 244</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">: <b>Allah yolunda savaşın</b> ve bilin ki Allah, her<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">şeyi
işitir ve bilir <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Bakara 256:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> </span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">Dinde zorlama
yoktur.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> Çünkü
doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her kim tâğutu inkar edip,
Allah'a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz.
Allah, her şeyi işitir ve bilir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(ENFAL -iniş sırası 88 medine) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">ENFAL 12:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> <b>Hani Rabbin meleklere: «Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman
edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun
boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu.</b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal 13.<span class="apple-converted-space"> </span>Çünkü onlar Allah’a ve Peygamber’ine karşı koydular. Kim ki
Allah’a ve Peygamber’ine karşı koyarsa, bilsin ki Allah’ın azabı şiddetlidir.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal 14.<span class="apple-converted-space"> </span>İşte size Allah’ın azabı! Şimdi tadın onu! Kâfirlere bir de
ateş azabı vardır.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal 17.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> </span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 16.0pt;">Onları siz
öldürmediniz, Allah öldürdü.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> Resulüm! Attığın zaman sen atmadın, Allah attı. Allah
bunu, müminleri güzel bir imtihana tâbi tutmak için yapmıştı. Şüphesiz ki Allah
işitendir, bilendir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal 18.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> İşte bu güzel imtihan
böyledir. Allah kâfirlerin düzenini bozup yok eder.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal 20.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> </span><b><span style="font-family: Verdana;">Ey iman edenler! Allah’a ve Resul’üne
itaat edin, işitip durduğunuz halde ondan dönmeyin.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal 30.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Hani inkar edenler seni bağlayıp
hapsetmek, öldürmek veya (Mekke'den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar
tuzak kurarken Allah da tuzak kuruyordu. <b>Allah
tuzak kuranların en hayırlısıdır.</b><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal 34.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;">Onlar Mescid-i
haram’ın hizmetine ehil olmadıkları halde müminleri oradan geri çevirirlerken
Allah onlara ne diye azap etmeyecek? Onun gerçek dostları (mütevellisi) ancak
takvâ sahipleridir. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal 35.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14pt;">Onların Beytullah’ın yanındaki duâları da ıslık çalmak ve
el çırpmaktan ibarettir. Küfre girmiş olmanıza karşılık tadın azabı!<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal 37.<span class="apple-converted-space"> </span>Bu, Allah’ın murdarı temizden (kâfiri müminden) ayırıp,
bütün murdarları üstüste koyarak, topunu bir araya yığması ve cehenneme atması
içindir. İşte onlar mahvolanlardır.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal 38.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Kâfirlere söyle: Eğer vazgeçerlerse, geçmiş (günahları) kendilerine
bağışlanacaktır. Tekrar dönerlerse, eskilerin başına gelenler onların da başına
gelecektir.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> <b>39.<span class="apple-converted-space"> </span></b></span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14pt;">Fitneden
eser kalmayıp ve din de tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer
vazgeçerlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını görendir.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> <b>40.<span class="apple-converted-space"> </span></b><b>Yok vazgeçmez de yüz çevirirlerse, artık
bilin ki Allah sizin sahibinizdir. O ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır!</b><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal 41.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;">Eğer Allah’a ve hak
ile bâtılın ayrıldığı, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı günde, kulumuza
indirdiğimize inanmış iseniz, biliniz ki; <b>ganimet
olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’ın, Resul’ünün ve
yakınlarının, yetimlerin, yoksulların, yolcularındır. Allah her şeye hakkıyla
kâdirdir.</b><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal 42.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;">O zaman siz vâdinin
yakın bir kenarında idiniz, onlar da uzak kenarında idiler. Kervan ise sizin
daha aşağınızda (deniz sahilinde) idi. Eğer onlarla sözleşmiş olsaydınız,
sözleştiğiniz vakit hususunda anlaşamazdınız. Fakat Allah olması gereken
(zafer)in olması için böyle takdir etti. Tâ ki, helâk olan, apaçık bir delil
gördükten sonra helâk olsun. Yaşayan da apaçık bir delilden sonra yaşasın.
Şüphesiz ki Allah işitendir, bilendir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal 57</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">: Bundan dolayı onları savaş
sırasında yakalarsan, <b>kendilerinden
sonrakilere de gözdağı olacak şekilde ağır bir cezaya çarptır, belki ibret
alırlar.<o:p></o:p></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal 61. </span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;">Eğer onlar barışa yanaşırlarsa, sen de
yanaş ve Allah’a tevekkül et. Çünkü O işitendir, bilendir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal <span style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial;">65.<span class="apple-converted-space"> </span></span><span style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial;">Ey Peygamber! Müminleri savaş için coştur (teşvik et)…</span><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal <span style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial;">69.<span class="apple-converted-space"> </span></span><span style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial;">Elde ettiğiniz ganimetleri helâl ve temiz olarak yiyin…<o:p></o:p></span></span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal <span style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial;">72.<span class="apple-converted-space"> </span></span></span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Doğrusu inanıp hicret edenler, Allah
yolunda mallarıyla canlarıyla cihat edenler ve muhacirleri barındırıp onlara
yardım edenler, işte bunlar birbirinin dostudurlar. İnanıp hicret etmeyenlerle,
hicret edene kadar sizin dostluğunuz yoktur. Fakat din uğrunda yardım
isterlerse, aranızda anlaşma olmayan topluluktan başkasına karşı onlara yardım
etmeniz gerekir. Allah işlediklerinizi görür.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Enfal 73. Kâfir
olanlar birbirlerinin dostlarıdırlar.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11pt;"> Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde
fitne ve büyük bir fesad (kargaşalık) olur.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Arial; font-size: 13.5pt;">Enfal 74: İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler ve
bunları barındırıp yardım edenler, işte gerçek mümin bunlardır.)<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Al-i İmran- İniş sırası 89
Medine) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica;">Al-i İmran<br />
(12) İnkar edenlere de ki: "Siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp
cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne fena yataktır!"</span></b><b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Ali Imran 85:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> </span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 16.0pt;">Kim Islamiyet'ten
baska bir dine yonelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O ahirette de
kaybedenlerdendir.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Al-i İmran 88:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> (cehennemin)<b>İçinde temelli kalıcıdırlar. Onların <br />
azabı hafifletilmez ve onlar gözetilmezler.</b> <o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica;">Al-i İmran<br />
(116) İnkar edenlerin ne malları ne evlatları, onlara Allah'a karşı bir yarar
sağlar. İşte onlar cehennemliktirler. Onlar orada </span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">ebedi kalacaklardır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Al-i İmran 151:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> </span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">Kendisi hakkında hiç
bir delil indirmediği şeyi <br />
Allah’a ortak koştuklarından dolayı küfredenlerin kalplerine korku salacağız. <br />
Onların barınma yerleri ateştir. Zalimlerin konaklama yeri ne kötüdür.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Al-i İmran 157:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> Eğer </span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">Allah yolunda
öldürülür ya da ölürseniz,</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> <br />
şunu bilin ki, Allah'ın mağfireti ve rahmeti onların topladıkları bütün <br />
şeylerden daha hayırlıdır<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Arial; font-size: 13.5pt;">Al-i İmra 200: </span></b><span style="font-family: Arial; font-size: 13.5pt;">Ey iman edenler! Din
düşmanlarının eziyetlerine sabredin. Onlarla olan cihadda üstün gelmek için,
sabır yarışı yapın. Sınır boylarında kâfirlere karşı cihad için nöbet bekleyin
ve Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(</span></b><b><span style="font-family: Georgia;">Mümtehine</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">-iniş sırası 91 Medine) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Georgia;">Mümtehine
1:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">“<b>Ey iman sahipleri! Düşmanımı ve düşmanınızı
dostlar yerine tutmayın! Onlar, size haktan geleni inkar ettikleri, Rabbiniz
Allah’a inandığınız için Peygamber’i ve sizi yurdunuzdan çıkardıkları halde,
siz onlara sevgi sunuyorsunuz. Benim yolumda gayret sarfetmek, benim
hoşnutluğumu kazanmak için seferber olduğunuz halde, içinizde onlara sevgi
gizliyorsunuz. Sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da en iyi ben bilirim.
Sizden kim bunu yaparsa denge yolundan sapmış olur.”</b> </span><b><span style="font-family: Georgia;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">Mümtehine 2: <span style="background: white;">"Şayet onlar,
sizi ele geçirirlerse; size düşman kesilirler. Kötülükle ellerini ve dillerini
uzatırlar. Ve sizin kafir olmanızı isterler."<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Mümtehine 4.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> </span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">İbrahim'de ve onunla
beraber olanlarda sizin için gerçekten güzel bir misal vardır. Onlar
kavimlerine şöyle demişlerdi: "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka
taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz de bir tek Allah'a inanıncaya
kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir."</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> Yalnız İbrahim'in babasına:
"Andolsun ki senin için mağfiret dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek
herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez." sözü hariç. "Ey Rabbimiz!
Sana güvendik, sana yöneldik, dönüş sanadır."<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Mümtehine 7.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> Umulur ki Allah sizinle
düşmanlarınız arasına bir sevgi koyar. Allah kâdirdir. Allah çok bağışlayandır,
çok merhamet edendir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(iniş sırası 91 Medine) Mümtehine
8.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> Allah din
uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik
yapmanızı ve adil davranmanızı yasak kılmaz. Şüphesiz ki Allah adaletli
olanları sever.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Mümtehine 9.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> Allah sizi, ancak din
uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardım
edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte onlar
zâlimlerin tâ kendileridir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(</span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Nisa</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> -İniş sırası 92
Medine)</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Nisa<br />
(14) </span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">Kim de Allah'a ve Peygamberine
isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem
ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa 55. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Onlardan bir kısmı ona iman etti, kimi de ondan yüz çevirdi.
Çılgın bir ateş olarak cehennem yeter!</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa 56. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Âyetlerimizi inkâr edip kâfir olanları yakında bir ateşe
sokacağız. Derileri piştikçe, azabı artsın diye kendilerine yeni deriler
vereceğiz. Şüphesiz ki Allah Azîz’dir, hikmet sahibidir.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa 57. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">İman edip sâlih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan
cennetlere koyacağız. Orada ebedî kalacaklardır. Onlar için orada tertemiz
eşler vardır. Biz onları koyu bir gölgeye koyacağız.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa 60. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Resulüm! Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilen
kitaplara inandıklarını ileri sürerek boş iddiâlarda bulunanları görmüyor
musun? Oysa onlar Tağut’un önünde muhakeme edilmelerini isterler. Oysa onu
tanımamakla emrolunmuşlardı. Şeytan da onları büsbütün saptırmak istiyor.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
61. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Onlara: “Allah’ın indirdiği Kur’an’a ve
Peygamber’e gelin!” denildiği zaman, münafıkların senden büsbütün
uzaklaştıklarını görürsün.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
63. </span></b><span style="font-family: Verdana;">Onlar
Allah’ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir. Onlara aldırma, kendilerine öğüt
ver ve içlerine tesir edecek güzel sözler söyle.<b><o:p></o:p></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
64. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Biz hiçbir peygamberi, Allah’ın izni
ile kendisine itaat edilmesinden başka bir hikmetle göndermedik. Eğer onlar
kendilerine zulmettikleri vakit, sana gelip de Allah’tan tevbekâr olarak
günahlarının bağışlanmasını isteselerdi ve Peygamber de kendileri için af
isteyiverseydi, elbette Allah’ı affedici ve merhametli bulurlardı.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
65. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Hayır, öyle değil!.. Rabbin hakkı için!
Onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin
hükümden dolayı yüreklerinde hiçbir sıkıntı, bir burukluk duymadan tam bir
teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
69. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Kim Allah’a ve Peygamber’e itaat
ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerle,
sıddıklarla, şehidlerle, sâlihlerle beraberdirler. Onlar ne güzel birer
arkadaştırlar!</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
71. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Ey iman edenler! Bütün tedbirlerinizi
alın. Birlikler halinde savaşa çıkın veya toptan seferber olun.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
74. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Öyleyse dünya hayatını ahiret
karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır ve
öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
75. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Size ne oluyor ki Allah yolunda
savaşmıyorsunuz? Halbuki zayıf (güçsüz) erkekler, kadınlar ve çocuklar: “Ey
Rabbimiz! Bizi, halkı zâlim olan şu şehirden çıkar, bize kendi katından bir
veli ver, bize kendi katından bir yardımcı ver.” diyorlar.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
76. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">İman edenler Allah yolunda savaşırlar.
İnkâr edenler de Tâğut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostları ile
savaşın! Şüphesiz ki şeytanın hilesi zayıftır.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14pt;">Nisa 77. </span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14pt;">Kendilerine:
“Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin.” denilen kimseleri
görmedin mi? Üzerlerine savaş farz kılınınca içlerinden bir grup, insanlardan
Allah’tan korkar gibi, hatta daha fazla korkmaya başladılar. “Rabbimiz! Bize
savaşı niçin farz kıldın? Bizi yakın bir süreye kadar tehir etsen (savaş emrini
bir süre geciktirsen) olmaz mıydı?” dediler. Onlara de ki: “Dünyanın geçimliği
azdır, Allah’tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır. Size zerre kadar zulmedilmez.”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
80. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Peygamber’e itaat eden, muhakkak
Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onların üzerine bekçi
göndermedik.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa<span style="background: ivory;"> 84.<span class="apple-converted-space"> </span></span></span></b><b><span style="background: rgb(255, 255, 240); font-family: Verdana;">Allah yolunda savaş! Sen ancak kendinden
sorumlusun. İman edenleri de savaşa teşvik et. Umulur ki Allah kâfirlerin
gücünü kırar. Gücü en şiddetli olan ve cezası en ağır olan Allah’tır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa 88.</span></b><span style="font-family: Verdana;">Size
ne oldu da münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız? Halbuki Allah onları kendi
ettikleri yüzünden baş aşağı etmiştir (küfürlerine döndürmüştür). Allah'ın
saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah'ın saptırdığı kimse
için asla (doğruya) yol bulamazsın!<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa</span></b><b><span style="background: rgb(255, 255, 240); font-family: Verdana; font-size: 14pt;"> 89.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><span style="background: white; color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;"> Onlar k<span class="bbcunderline">endileri küfrettikleri gibi, sizin de küfretmenizi isterler.</span><span class="apple-converted-space"> </span>O halde onlar, Allah yolunda hicret
edinceye kadar içlerinden </span><b><span style="background: white; color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">dost
edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse; bulduğunuz yerde onları öldürün ve onlardan
ne bir dost, ne de bir yardımcı edinin."</span></b><b><span style="background: rgb(255, 255, 240); font-family: Verdana; font-size: 14pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Nisa 93. </span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">Kim bir mümini kasten öldürürse,</span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;"> cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona
gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa<span style="background: ivory;"> 94.<span class="apple-converted-space"> </span></span></span></b><span style="background: rgb(255, 255, 240); font-family: Verdana;">Ey iman edenler! Allah
yolunda cihada çıktığınız zaman iyice araştırın. Size selâm verene, dünya
hayatının geçici menfaatine göz dikerek: “Sen mümin değilsin!” demeyin. Çünkü
Allah’ın katında sayısız ganimetler vardır. Siz de önceden böyle idiniz de
Allah size lütfetti. O halde iyice araştırın. Şüphesiz ki Allah bütün
yaptıklarınızdan haberdardır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
95. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Müminlerden özür sahibi olmaksızın
oturanlar ile, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir
olmazlar. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri derece bakımından
oturanlardan çok üstün kıldı. Bununla beraber Allah ikisine de cenneti
vâdetmiştir. Fakat cihad edenleri oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün
kılmıştır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
97. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Melekler nefislerine zulmedenlerin
canlarını alırken: “Siz ne işde idiniz?” derler. Onlar da: “Biz yeryüzünde
zayıf (çaresiz) idik.” derler. Melekler: “Allah’ın arzı geniş değil miydi?
Hicret etseydiniz ya!” derler. İşte onların barınakları cehennemdir. Orası
gidilecek ne kötü yerdir!</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14pt;">Nisa<span style="background: ivory;"> 115.<span class="apple-converted-space"> </span></span></span></b><b><span style="background: rgb(255, 255, 240); font-family: Verdana; font-size: 14pt;">Hidayet kendisine apaçık belli olduktan sonra, peygambere
muhalefet edip inananların yolundan başkasına uyan kimseyi döndüğü yolda
bırakırız. Ahirette de kendisini cehenneme sokarız. Ne kötü bir dönüş yeridir
orası!<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa<span style="background: ivory;"> 116.<span class="apple-converted-space"> </span></span></span></b><b><span style="background: rgb(255, 255, 240); font-family: Verdana;">Allah kendisine ortak koşulmasını aslâ
bağışlamaz. Ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a
şirk koşarsa, çok uzak bir sapıklığa düşmüş olur.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa<span style="background: ivory;"> 117.<span class="apple-converted-space"> </span></span></span></b><b><span style="background: rgb(255, 255, 240); font-family: Verdana;">Onlar Allah’ı bırakıp dişi putlara tapıyorlar,
böylece onlar inatçı azgın şeytandan başkasına tapmıyorlar.</span></b><b><span style="background: rgb(255, 255, 240); font-family: Verdana; font-size: 14pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa<span style="background: ivory;"> 137.<span class="apple-converted-space"> </span></span></span></b><b><span style="background: rgb(255, 255, 240); font-family: Verdana;">İman edip inkâr edenleri, sonra yine iman edip
tekrar inkâr edenleri, sonra da inkârlarını artıranları Allah ne bağışlayacak
ne de doğru yola iletecektir.</span></b><span style="background: rgb(255, 255, 240); font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa 139. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Onlar müminleri bırakıp kâfirleri dost edinirler. Onların
tarafında bir şeref ve kudret mi arıyorlar? Bilsinler ki şeref ve kudret
tamamen Allah’a âittir.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
140. </span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14pt;">Allah Kitap’ta size
şunu indirmiştir: “Allah’ın âyetlerine küfredildiğini ve onlarla alay
edildiğini işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze geçmedikçe yanlarında
oturmayın. Yoksa siz de onlar gibi olursunuz.” Şüphesiz ki Allah münafıkların
ve kâfirlerin hepsini cehennemde bir araya toplayacaktır.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
144. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da
kâfirleri dost edinmeyin. Allah’ın aleyhinize apaçık ferman vermesini mi
istersiniz?<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
145. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Münafıklar cehennemin en alt
tabakasındadırlar. Artık onlar için hiçbir yardımcı bulamazsın.<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
150.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah ile
peygamberlerinin arasını ayırmak isterler. “Kimine inanırız kimine inanmayız.”
derler. Bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isterler.<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
151.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana;">İşte onlar gerçek kâfirlerin tâ kendileridirler. Biz de kâfirler
için alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
152.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><span style="font-family: Verdana;">Allah’a ve peygamberlerine iman eden ve
onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara gelince; işte onlara Allah
mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcıdır ve çok merhametlidir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: whitesmoke; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Nisa(155) Verdikleri</span><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;"> </span><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">sağlam</span><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;"> </span><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">sözü bozmalarından, Allah'ın âyetlerini inkar etmelerinden,
peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve "kalplerimiz
muhafazalıdır" demelerinden dolayı (başlarına türlü belalar verdik.
Onların kalpleri muhafazalı değildir), tam aksine <b>inkarları sebebiyle</b> <b>Allah
onların kalplerini mühürlemiştir</b>. Artık onlar inanmazlar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
156. </span></b><span style="font-family: Verdana;">Bir de inkâr
etmelerinden, Meryem’in üzerine büyük bir iftira atmalarından.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
157. </span></b><span style="font-family: Verdana;">Ve “Allah’ın
Resul’ü Meryem oğlu İsâ Mesih’i öldürdük!” demelerinden ötürü. Halbuki onu
öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara, benzer gösterildi. Onun hakkında
anlaşmazlığa düştüler, bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. Bu
hususta bir bilgileri yoktur, sadece zanna uyuyorlar. Kesin olarak onu
öldürmediler.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
158. </span></b><span style="font-family: Verdana;">Bilakis
Allah onu kendi katına yükseltti. Allah Azîz’dir, hüküm ve hikmet sahibidir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
159. </span></b><span style="font-family: Verdana;">Ehl-i kitaptan
her biri, ölümünden önce İsâ’ya muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o
onlara şâhit olacaktır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
155.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><span style="font-family: Verdana;">Sözlerini bozmaları, Allah’ın
âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve: “<b>Kalplerimiz perdelidir.” </b>demeleri sebebiyle
(lânete uğramışlardır). Hayır! Tam aksine, küfürleri sebebiyle Allah o kalpler
üzerine mühür vurmuştur. Pek azı hariç, artık onlar iman etmezler.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
160. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Yahudilerin; Yaptıkları zulümleri
sebebiyle, kendilerine (daha önce) helâl kılınan temiz şeyleri onlara haram
kıldık. Ve birçok kimseleri Allah yolundan çevirmelerinden dolayı.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
162. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Fakat içlerinde ilimde derinleşmiş
olanlar ve müminler sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler.
Namazı kılanlar, zekatı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya,
işte biz onlara büyük bir mükâfat vereceğiz.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">163. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Biz Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana
da vahyettik. İbrahim’e, İsmâil’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsâ’ya,
Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a, Süleyman’a da vahyettik. Davut’a da Zebur’u verdik.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
164. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Bir kısım peygamberlerin kıssalarını
sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Allah Musa ile de
konuşmuştu.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa
167. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Şüphesiz ki inkâr edip insanları Allah
yolundan çevirenler, Hakk’tan çok uzak bir sapıklıkla saptılar.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14pt;">Nisa 168. </span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14pt;">İnkâr edenleri ve
zulmedenleri Allah bağışlamaz. Onları (doğru) bir yola da iletmez.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="background: ivory; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14pt;">Nisa 169. </span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14pt;">(Gidecekleri yol)
cehennem yolundan başka bir yol değildir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Bu
da Allah’a çok kolaydır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;"> 171.</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;"> </span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Ey ehl-i kitap!
Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu
İsâ Mesih, Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve O’ndan bir
ruhtur. Allah’a ve peygamberlerine inanın, üçtür demeyin. Sizin için hayırlı
olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi
olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Vekil olarak
Allah yeter!<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana;">Nisa</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;"> 172.</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;"> </span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Mesih de, Allah’a yaklaştırılmış mukarreb melekler de, Allah’a kul
olmaktan aslâ çekinmezler. Kim O’na kulluktan çekinir ve büyüklük taslarsa,
bilsin ki O, hepsini huzuruna toplayacaktır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b>(Hadid-iniş sırası 94<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hadid 10: <b><span style="font-family: Arial; font-size: 13.5pt;">Mekke’nin fethinden önce malını veren ve cihad edene, fetihten
sonra malını dağıtan ve cihad edenden daha büyük derece vardır. Allah, hepsine
Cenneti vaat etti.</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Muhammed-İniş sırası 95 Medine) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">MUHAMMED-4:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> "Savaşta inkar edenlerle
karşılaştığınızda boyunlarını vurun; sonunda onlara üstün geldiğinizde onları
esir alın; savaş sona erince onları ya karşılıksız, ya da fidye ile salıverin;
Allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü öç alabilirdi, bunun böyle olması,
kiminizi kiminizle denemek içindir. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin
işlerini boşa çıkarmaz."<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: whitesmoke; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Muhammed(16) Onlardan seni dinleyenler vardır. Fakat senin
yanından çıktıkları zaman (alay ederek), kendilerine bilgi verilmiş olanlara,
"Az önce ne söyledi?" derler. <b>İşte
bunlar, Allah'ın, kalplerini mühürlediği ve nefislerinin arzularına uyan
kimselerdir.</b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Muhammed 12:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">
<b>Şüphesiz Allah, iman edip salih <br />
amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İnkar edenler <br />
ise, metalanırlar ve hayvanların yemesi gibi yerler; ateş, onlar için bir <br />
konaklama yeridir.<o:p></o:p></b></span><br />
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><b><br /></b></span>
<br />
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana;">Muhammed 15.</span></b><span style="font-family: Verdana;"> Takva sahiplerine vaadedilen cennetin durumu şudur ki; içinde kokusu
değişmeyen sudan nehirler, tadı bozulmayan sütten nehirler, içenlere lezzet
veren şaraptan nehirler ve saf (süzülmüş) baldan nehirler bulunur. Onlar için
orada her çeşit meyve bulunur ve (onlar için) Rab’lerinden mağfiret vardır.
(Bunların durumu), </span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">ateşte devamlı kalacak olan ve
hamîm (sıcak kaynar su) içirilen, bu sebeple bağırsakları parçalanan kimsenin
durumu gibi midir?</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 14.0pt; mso-bidi-font-family: Arial; mso-bidi-font-size: 9.0pt;">Muhammed 24<strong> Bunlar Kur’an üzerinde akıl yormazlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde
kilitler mi vardır?</strong></span><span style="font-size: 14.0pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Rad-İniş
sırası 96)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica;">Rad<br />
(5) Eğer şaşacaksan, asıl şaşılacak olan onların, "Biz toprak olunca
yeniden mi yaratılacakmışız?" demeleridir. İşte bunlar Rablerini inkar
edenlerdir. İşte onlar boyunlarına demir halkalar vurulanlardır ve işte onlar
cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica;">Rad<br />
(18) Rablerinin emrine uyanlar için mükâfâtın en güzeli vardır. Ona uymayanlar
ise, yeryüzünde olan her şey ve onun yanında bir katı daha kendilerinin olsa,
kurtulmak için hepsini kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi. İşte hesabın kötüsü
bunlar içindir. Varacakları yer de cehennemdir. O ne kötü yataktır!</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span><br />
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica;"><br /></span></b>
<br />
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Rad 35</span></b><span style="font-family: Verdana;">: <b>Takva
sahiplerine vadedilen cennet; onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve
gölgelikleri süreklidir. Bu korkup sakınanların (mutlu) sonudur, inkâr
edenlerin sonu ise ateştir.</b><o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Beyyine-iniş sırası 100 Medine) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">Beyyine 6:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;"> <b>Şüphesiz, kitap ehlinden ve müşriklerden inkâr <br />
edenler, içinde sürekli kalıcılar olmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte
onlar, yaratılmışların en kötüleridir.</b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Nur-iniş
sırası 102) <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Nur<br />
(57) İnkâr edenlerin (Allah'ı) yeryüzünde aciz bırakacaklarını sanma! Onların
varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varış yeridir o!</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(<strong><span style="background: white; color: #141823;">Hac -</span></strong>İniş sırası 103
Medine) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<strong><span style="background: white; color: #141823; font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Hac 14: </span></strong><strong><span style="background: white; color: #141823; font-family: Verdana; font-size: 11.0pt; font-weight: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Muhakkak ki Allah, iman edip iyi
davranışlarda bulunan kimseleri, zemininden ırmaklar akan cennetlere kabul
eder. Şüphesiz Allah dilediği şeyi yapar.<o:p></o:p></span></strong></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Hac
19.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana;">İşte birbirine hasım iki zümre. Bunlar Rableri hakkında
çekiştiler. Kâfirler için ateşten elbiseler biçilmiştir. Başlarının üstünden de
kaynar su dökülür.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Hac
20.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Bununla karınlarındaki şeyler ve derileri eritilir.<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Hac
21.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Bir de onlar için demirden kamçılar vardır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Hac
22.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Her ne zaman ateşten, onun ıstırabından çıkmak isteseler, her
defasında geri çevrilirler ve onlara: “Yangın azabını tadın!” denilir.<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Hac
23.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Şüphesiz ki Allah iman edip sâlih amellerde bulunanları
altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Orada altın bilezikler takınırlar
ve incilerle süslenirler. Oradaki elbiseleri de ipektir.<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<span style="font-family: Verdana;">Hac
38</span>: Allah, iman edenleri korur. Şüphesiz Allah, hain ve <b><span style="font-size: 14.0pt;">kâfirlerin
hiçbirini sevmez.</span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<span style="font-family: Verdana;">Hac
39:</span> Zulme uğramaları sebebiyle savaşanlara (savaşmaları için) izin
verildi. Ve şüphesiz Allah, onlara yardıma muhakkak ki kaadirdir.</div>
<div style="background: ivory;">
<span style="font-family: Verdana;">Hac
40:</span><span style="background: white; color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">"Onlar ki; haksız yere ve sadece:<span class="apple-converted-space"> </span><span class="bbcunderline">Rabbımız
Allah'tır dedikleri için yurtlarından çıkarılmışlardır.</span><span class="apple-converted-space"> </span>Şüphesiz ki Allah; insanların bir
kısmını diğerleriyle bertaraf etmeseydi; manastırlar, kiliseler, havralar ve
içinde Allah'ın adı çok anılan mescidler yıkılır giderdi. Allah; kendisine
yardım edenlere elbette yardım eder. Şüphesiz ki Allah; Kavi'dir,
Aziz'dir."<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Hac 46: (sana karşı
çıkanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek
kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz;
lakin göğüsler içindeki kalpler kör olur.<o:p></o:p></b></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Hac<br />
(51) Âyetlerimizi geçersiz kılmak için çaba gösterenler var ya, işte onlar
cehennemliklerdir.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Hac Suresi, 72</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">) <b>Onlara karşı apaçık olan ayetlerimiz okunduğu zaman, sen o inkâr
edenlerin yüzlerindeki ‘red ve inkarı’ tanıyabilirsin. Neredeyse, kendilerine
karşı ayetlerimizi okuyanın üzerine çullanıverecekler. De ki: “Size, bundan
daha kötü olanını haber vereyim mi? Ateş... Allah, onu inkâr edenlere va’detmiş
bulunmaktadır; ne kötü bir duraktır.”</b> <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Münafikun-iniş
sırası 104)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: whitesmoke; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Münafikun (3) <b>Bu, onların
önce iman edip sonra inkar etmeleri, bu yüzden de kalplerine mühür vurulması
sebebiyledir. Artık onlar anlamazlar.</b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Mücadele-iniş
ırası 105)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Mücadele<br />
(8) </b>Gizlice konuşmaktan menedilip de, menedildikleri şeyi işleyen ve günah,
düşmanlık ve peygambere isyanı konuşanları görmedin mi? Sana geldiklerinde
Allah'ın seni selamlamadığı selamla selamlıyorlar. İçlerinden de,
"Söylediklerimizden dolayı Allah bize azap etse ya!" diyorlar<b>. cehennem onlara yeter! Oraya girecekler.
Ne kötü varış yeridir orası!<br />
<br />
Mücadele<br />
(17) Onların malları da, evlatları da Allah'a karşı kendilerine bir yarar
sağlamayacaktır. Onlar, cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.</b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Hucurat-iniş
sırası 106)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hucurat 15: <b><span style="font-size: 14.0pt;">Müminler ancak Allah'a ve Resûlüne iman eden,<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda
mallarıyla ve canlarıyla<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır. <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Tahrim-iniş
sırası 107)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Tahrim<br />
(9) </span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">Ey Peygamber! Kafirlere ve
münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer
cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!</span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Tegabun-iniş
sırası 108)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Tegabun<br />
(10) </span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">İnkar eden ve âyetlerimizi
yalanlayanlara gelince, işte onlar, içinde ebedi kalmak üzere
cehennemliklerdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!</span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Saf-İniş sırası 109 Medine) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Saf 10. Ey iman edenler! Elem
verici, can yakıcı bir azaptan sizi kurtaracak bir ticaret yolunu göstereyim mi
size?<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Saf 11. Allah'a ve Resul'üne
imanda sebat eder, Allah yolunda mallarınızla canlarınızla cihad edersiniz. Eğer
bilirseniz, bu sizin için çok daha hayırlıdır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Saf 12. Böyle yaparsanız
Allah günahlarınızı size bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere,
Adn cennetlerinde hoş yerlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Saf 13. Bundan başka,
seveceğiniz bir şey daha var. Allah'tan bir yardım ve yakın bir fetih.
Müminleri müjdele!<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Fetih-iniş
sırası 111)<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Fetih<br />
(6) </b><b><span style="font-size: 14.0pt;">Bir
de, Allah'ın, hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklere ve münafık
kadınlara, Allah'a ortak koşan erkeklere ve Allah'a ortak koşan kadınlara azap
etmesi içindir. Kötülük girdabı onların başına olsun! Allah onlara gazap etmiş,
onları lanetlemiş ve kendilerine cehennemi hazırlamıştır. Orası ne kötü bir
varış yeridir!</span><o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Fetih 19: Yine onları
elde edecekleri birçok ganimetlerle<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>de mükâfatlandırdı.
Allah üstündür, hikmet sahibidir. <o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Fetih 20: Allah size,
elde edeceğiniz birçok ganimet<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>vadetmiştir. (Bu
ganimetlerden) işte şunları hemen vermiş ve insanların ellerini<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>sizden çekmiştir ki
bu, müminlere bir işaret olsun ve sizi dosdoğru yola<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>iletsin. <o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Fetih 69: Artık elde
ettiğiniz ganimetten helal ve temiz</b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>olarak yeyin. ve
Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah bağışlayan, merhamet<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>edendir. <o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">(Mâide -İniş sırası 112 Medine) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Maide<br />
(10) </span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">İnkar edip âyetlerimizi
yalanlayanlar var ya; işte onlar cehennemliklerdir.</span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;"><br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Mâide 33 . Allah’a ve
Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların
(İslamiyet’i kabul etmeyenlerin, karşı çıkanların) cezası; ancak öldürülmeleri,
yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o
yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir.
Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Maide 35: Ey iman
edenler! Allah'tan korkun. O'na<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>yaklaşmaya yol arayın
ve yolunda </b><b><span style="font-size: 14.0pt;">cihad edin ki kurtuluşa eresiniz</span>. <o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Maide 37:</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"> (<b>Orada) Ateşten çıkmak isterler, ama ondan <br />
çıkacak değiller. Onlar için sürekli bir azab vardır.</b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<h3 style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Georgia;">Maide 54</span><span style="font-family: Georgia; font-weight: normal;">.</span><span style="font-family: Georgia; font-size: 16pt; font-weight: normal;"> </span><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">“Ey
inanlar! İçinizden kim dininden dönerse şunu bilsin: Allah, yakında,
kendilerini sevdiği ve kendisini seven, müminlere karşı boynu bükük, kafirlere
karşı başı dik bir topluluk getirecektir. Bunlar Allah yolunda savaşırlar,
hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah’ın dilediğine yönelttiği
bir lütuftur. Allah, yaratılışı ve yarattıklarını genişletir, her şeyi bilir.” <o:p></o:p></span></h3>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Maide<br />
(86) İ</span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">nkar edenlere ve âyetlerimizi
yalanlayanlara gelince işte onlar cehennemliklerdir.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">(Tevbe
-İniş sırası 113 Medine) <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Tevbe 1.</b><span class="apple-converted-space"><b><span style="font-family: Verdana;"> </span></b></span>Allah’tan ve
Resul’ünden, andlaşma yaptığınız müşriklere bir ihtardır.<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Tevbe
2.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Ey müşrikler! Bundan böyle yeryüzünde dört ay daha istediğiniz
gibi gezip dolaşın. İyi bilin ki siz Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz. Allah
kâfirleri mutlaka perişan edecektir.<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Tevbe
3.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Ayrıca Hacc-ı ekber gününde Allah ve Resul’ünden insanlara bir
ilândır. Allah ve Resul’ü müşriklerden uzaktır. Eğer hemen tevbe ederseniz, bu
sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer yüz çevirirseniz, iyi bilin ki siz Allah’ı
âciz bırakacak değilsiniz. O kâfirlere acıklı bir azabı müjdele!<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Tevbe
4.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Ancak kendileriyle andlaşma yaptığınız müşriklerden size olan
ahidlerinde hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinizde hiçbir kimseye
yardımda bulunmamış olanlar bu hükmün dışındadır. Siz de onlarla olan
andlaşmalarınızın hükümlerini, kendilerine tanıdığınız süreye kadar tamamlayın.
Şüphesiz ki Allah muttakileri sever.<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="background: ivory;">
<b><span style="font-family: Verdana;">Tevbe
5.<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Haram aylar çıkınca artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün,
onları yakalayın, hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin.
Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da verirlerse onları serbest
bırakın. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.</span></b><span style="font-family: Verdana;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Tevbe 6.</b><span class="apple-converted-space"><b><span style="font-family: Verdana;"> </span></b></span><b>Eğer müşriklerden biri senden eman dilerse
ona eman ver. Tâ ki Allah’ın kelâmını dinlesin. Sonra onu güven içinde
bulunacağı yere kadar ulaştır. Çünkü onlar gerçekten de bilgisiz bir
kavimdirler. <br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--><o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
Tevbe 12: Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozarlar</div>
<div class="MsoNormal">
ve <b><span style="font-size: 14.0pt;">dininize saldırırlarsa,</span></b> küfrün önderlerine
karşı savaşın. Çünkü onlar</div>
<div class="MsoNormal">
yeminleri olmayan adamlardır. (Onlara karşı savaşırsanız)
umulur ki küfre son</div>
<div class="MsoNormal">
verirler. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Tevbe 14: Onlarla
savaşın ki, </b><b><span style="font-size: 16.0pt;">Allah sizin ellerinizle<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 16.0pt;">onları cezalandırsın</span>; onları rezil etsin; sizi
onlara galip kılsın ve mümin<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>toplumun kalplerini
ferahlatsın. <o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Tevbe 16:Yoksa, Allah, sizden, cihad edip Allah,</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Peygamber ve müminlerden başkasını kendilerine sırdaş
edinmeyenleri ortaya<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Allah
yaptıklarınızdan haberdardır. <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 19. Siz hacılara su
dağıtma işi ile Mescid-i haram’ı onarma işini; Allah’a ve ahiret gününe
inananla, Allah yolunda cihad edenle bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah
katında eşit değildirler. Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 20. İman edenler,
hicret edenler, mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, Allah
katında büyük dereceye sahiptirler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 21. Rableri onları
kendi katından bir rahmet ve hoşnutluk ile içinde tükenmez nimetler bulunan
cennetlerle müjdeler.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 22. Onlar orada ebedî
kalacaklardır. Hiç şüphesiz ki Allah katında büyük bir mükâfat vardır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 23. Ey iman edenler!
Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi dost
edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zâlimlerdir.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 24. Resulüm! De ki:
“Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız,
kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz alış-verişler,
hoşunuza gitmekte olan meskenler, size Allah’tan ve O’nun Peygamber’inden,
Allah yolunda cihaddan daha sevgili iseler, artık Allah’ın emri gelinceye kadar
bekleyin. Allah fâsıklar gürûhunu hidayete erdirip doğru yola iletmez.”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 28. Ey iman edenler!
Müşrikler ancak bir pisliktirler. Onun içindir ki bu yıllarından sonra artık
Mescid-i haram’a yaklaşmasınlar. Eğer (onlarla ticaretinizin kesilmesi
sebebiyle) yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse yakında sizi kendi lütfuyla
zenginleştirir. Çünkü Allah en iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 18.0pt;">Tevbe 29. Kendilerine kitap
verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 18.0pt;">ve Resul’ünün haram kıldığını
haram saymayan ve hak dini din edinmeyen kimselerle, boyunlarını büküp
küçülmüşler olarak elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 33. Dinini bütün
dinlere üstün kılmak için Peygamber’ini hidayet ve hak din ile gönderen O’dur.
İsterse müşrikler hoşlanmasınlar.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 34. Ey iman edenler! Şu
bir gerçektir ki, hahamların ve rahiplerin çoğu insanların mallarını
haksızlıkla yerler ve onları Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü
yığıp da onları Allah yolunda sarfedip harcamayanlara acıklı bir azabı müjdele!<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 35. O biriktirilen
altın ve gümüşlerin üzerleri o gün cehennem ateşinde kızdırılır, bunlarla
onların alınları, yanları ve sırtları dağlanır. (Onlara denir ki:) “İşte bu
kendiniz için yığdıklarınızdır. Yığdıklarınızı tadın!”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 38. Ey iman edenler!
Size ne oldu ki: “Allah yolunda elbirlik gazâya çıkın!” denilince yere mıhlanıp
ağırlaştınız. Yoksa âhireti bırakıp da dünya hayatına mı râzı oldunuz? Fakat bu
dünya hayatının kârı, âhiretin yanında pek az bir şeydir.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 39. Eğer (çağrıldığınız
bu gazâya) elbirlik çıkmazsanız, Allah sizi pek acıklı bir azaba uğratır.
Yerinize de başka (itaatli) bir kavmi getirir. Siz o Peygamber’i hiçbir şeyle
zarara uğratamazsınız. Allah her şeye hakkıyla kâdirdir.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Arial; font-size: 13.5pt;">Tevbe 41: Hafif ve ağırlıklı olarak<span class="apple-converted-space"> </span></span></b><span style="font-family: Arial; font-size: 13.5pt;">[Kuvvetli- zayıf, genç-yaşlı,
zengin-fakir, yaya-atlı, silahlı-silahsız hepiniz]<span class="apple-converted-space"> </span><b>savaşa çıkın, malınızla, canınızla
Allah yolunda cihad edin! İyi bilin ki bu sizin için daha hayırlıdır.<o:p></o:p></b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 63. Bilmiyorlar mı ki,
Allah’a ve Resul’üne karşı koyan bir kimseye elbette içinde ebedî kalacağı
cehennem ateşi vardır. İşte bu en büyük rüsvaylıktır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 64. Münafıklar,
kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir sûrenin inmesinden
çekiniyorlar. De ki: “Siz alay edin bakalım! Allah çekindiğiniz şeyi kesinlikle
ortaya çıkaracaktır.”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 65. Eğer onlara soracak
olursan: “Biz sadece lâfa dalmış şakalaşıyorduk.” derler. De ki: “Allah ile,
O’nun âyetleriyle ve O’nun Peygamber’i ile mi alay ediyorsunuz?”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 66. Hiç özür beyan
etmeyin! Çünkü siz inandıktan sonra inkâr ettiniz. İçinizden bir kısmını
affetsek bile, suçlu olduklarından dolayı bir kısmına da azap edeceğiz.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 68. Allah münafık
erkeklere, münafık kadınlara ve kâfirlere ebedî kalacakları cehennem ateşini
hazırlamıştır. Bu onlara yeter. Allah onlara lânet etmiş, rahmetinden
uzaklaştırmıştır. Onlar için sürekli bir azap vardır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 73. Ey Peygamber!
Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların
varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 74. Onlar, kötü bir şey
söylemediklerine dâir Allah’a yemin ederler. Onlar o küfür kelimesini kesinlikle
söylediler. İslâm’dan sonra küfre saptılar. Ve o başaramadıkları cinayeti
tasarladılar. Halbuki intikam almaya yeltenmeleri için Allah’ın ve Resul’ünün
onları lütfundan zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep yoktu. Eğer tevbe
ederlerse haklarında hayırlı olur. Şayet yanaşmazlarsa Allah onları dünyada da,
ahirette de acıklı bir azaba uğratır. Yeryüzünde onları koruyacak veya onlara
yardım edecek bir kimse de bulunmaz.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 81. Allah’ın Resul’üne
muhalefet etmek için (savaştan) geri kalanlar, oturup kalmalarına sevindiler.
Mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler ve (savaşa
çıkmak isteyenlere de): “Bu sıcakta sefere çıkmayın!” dediler. De ki: “Cehennem
ateşi daha sıcaktır!” Keşke bilseler!<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: whitesmoke; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Tevbe(87) Onlar geride kalan (kadın ve çocuk)larla birlikte olmaya
razı oldular <b>ve kalpleri mühürlendi.
Artık onlar anlamazlar.</b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 88. Fakat o Peygamber
ve onun maiyyetinde bulunan müminler, mallarıyla canlarıyla cihad ettiler. İşte
bütün hayırlar onlarındır. Saâdete erişenler de onlardır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 89. Allah onlar için
altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır.
İşte bu büyük kurtuluştur.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: whitesmoke; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto;">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt;">Tevbe(93) Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde senden izin
isteyenleredir. Bunlar, geri kalan (kadınlarla) birlikte olmaya razı oldular. <b>Allah ta kalplerini mühürledi. Artık onlar
bilmezler.</b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Tevbe<br />
(95) Yanlarına döndüğünüz zaman, kendilerini rahat bırakmanız için size Allah
adıyla yemin edeceklerdir. Artık onların peşini bırakın. Çünkü onlar pistir.
Kazandıklarının karşılığı olarak, varacakları yer de cehennemdir.</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 97. Bedevîler küfür ve
nifak bakımından daha beterdir ve Allah’ın peygamberine indirdiği hükümlerin
sınırlarını tanımamak ancak onlara yakışan bir tutumdur. Allah bilendir ve
hikmet sahibidir.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 98. Bedevilerden öylesi
var ki, Allah yolunda sarfettiğini de angarya sayar ve sizin başınıza belâların
gelmesini bekler. En kötü belâlar kendi başlarına gelsin! Allah işitendir,
bilendir.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 99. Bedevilerden öylesi
de vardır ki, Allah’a ve ahiret gününe inanır, harcayacağını Allah katında
yakınlığa ve Peygamber’in duâlarını almaya vesile edinir. Bilesiniz ki o
harcadıkları şeyler, onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmetinin içine
koyacaktır. Şüphesiz ki Allah bağışlayandır, merhamet edendir.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 105. De ki:
“İstediğinizi yapın! Allah da, Resul’ü de, müminler de işlediğinizi görecektir.
Daha sonra gizli ve açık olanı bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O size yapmış
olduklarınızı haber verecektir.”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 107. Zarar vermek,
inkâr etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resul’üne
karşı savaşmış olan (adamın gelmesini) beklemek için bir zarar mescidi kuranlar
var ya: “Bizim iyilikten başka bir niyetimiz yoktu.” diye mutlaka yemin
ederler. Halbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şâhitlik eder.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 111. Hiç şüphesiz ki,
Allah yolunda savaşıp düşmanları öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve
mallarını Allah, cennet kendilerinin olmak karşılığında satın almıştır. Onlara
vaad olunan cennet haktır ki, Tevrat’ta da İncil’de de ve Kur’an’da da
sâbittir. Allah’tan ziyade ahdine vefa gösteren kimdir? O halde yaptığınız bu
hayırlı alışverişten dolayı sevinin. İşte bu çok büyük bir saâdettir.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 9.5pt;">Tevbe<br />
(113) </span></b><b><span style="color: #282828; font-family: Helvetica; font-size: 14.0pt;">cehennem ehli oldukları açıkça
kendilerine belli olduktan sonra, -yakınları da olsalar- Allah'a ortak koşanlar
için af dilemek ne Peygambere yaraşır ne de mü'minlere.</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 114. İbrahim’in, babası
için mağfiret dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Onun Allah’ın
düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. İbrahim gerçekten çok
içli ve yumuşak huylu idi.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 120. Medine halkına da
onların çevresinde bulunan bedevilere de Allah’ın Peygamber’inden geri kalmak,
onun canından önce kendi canlarını düşünmek yakışmaz. Çünkü Allah yolunda
susuzluk, yorgunluk, açlık, kâfirleri öfkelendirecek bir yere ayak basmak ve
düşmana karşı bir başarı kazanmak karşılığında mutlaka bir sâlih amel yazılır.
Çünkü Allah muhsinlerin mükâfatını zâyi etmez.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;">Tevbe 123. Ey iman edenler!
Yakınınızda bulunan kâfirlerle savaşın. Onlar sizde büyük bir azim ve sertlik
görsünler. Bilin ki Allah takvâ sahipleriyle beraberdir.<o:p></o:p></span></b><br />
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 11.0pt;"><br /></span></b>
</div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Tahoma; font-size: 16.0pt;">Cennetten bir kesit<o:p></o:p></span></b></div>
(Sure sırası karışık alıntılanmıştır)<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;"><br /></span>
<span style="font-family: Tahoma;">Zühruf Suresi 69 / 73<br />
69. Onlar âyetlerimize inanan ve müslüman olan (kullarım)idiler.<br />
70. Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz!<br />
71. Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği,
gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve siz, orada ebedî kalacaksınız.<br />
72 "İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur."<br />
73." Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz"
denilir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">Gaşiye:<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">12. Orada (cennette)
devamlı akan bir pınar,<br />
13. Yükseltilmiş tahtlar,<br />
14.Konulmuş kadehler,<br />
15.Sıra sıra dizilmiş yastıklar,<br />
16.Serilmiş halılar vardır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">Nebe Suresi:<br />
31. Kuşkusuz takva sahipleri için bir kurtuluş var<br />
32. Bahçeler var, bağlar var.<br />
33. Gögüsleri yeni tomurcuklanmış yaşıt kızlar var.<br />
34. Dopdolu kadehler var.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Kehf-31) İşte onlara, alt
taraflarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Onlar Adn cennetlerinde
tahtlar üzerine kurularak orada altın bileziklerle bezenecekler; ince ve kalın
dîbâdan yeşil elbiseler giyecekler. Ne güzel karşılık ve ne güzel kalma yeri!<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Hacc-23) Muhakkak ki
Allah, iman edip iyi davranışlarda bulunanları, zemininden ırmaklar akan
cennetlere kabul eder. Bunlar orada altın bileziklerle ve incilerle bezenirler.
Orada giyecekleri ise ipektir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Fatir-33) (Onların
mükâfatı), içine girecekleri Adn cennetleridir. Orada altın bilezikler ve
incilerle süslenirler. Orada giyecekleri elbiseleri de ipektir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Saffat-42) (Türlü türlü)
meyveler vardır. Ve onlar ağırlanırlar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Saffat-43) Naîm
cennetlerinde .<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Saffat-44) Tahtlar
üzerinde karşılıklı otururlar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Saffat-45) Onlara pınardan
(doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Saffat-46) Berraktır,
içenlere lezzet verir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Saffat-47) O içkide ne sersemletme
vardır ne de onunla sarhoş olurlar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Saffat-48) Yanlarında
güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gözlü eşler vardır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">Saffat:49 - Sanki onlar örtülüp saklanmış yumurta
gibidirler.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Sad-51) Onlar koltuklara
yaslanıp kurularak orada bir çok meyveler ve içecekler isterler.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Sad-52) Yanlarında,
eşlerinden başkasına bakmayan, kendilerine yaşıt dilbeerler vardır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Duhan-52) Bahçelerde ve
pınar başlarındadırlar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Duhan-53) İnce ipekten ve
parlak atlastan giyerek karşılıklı otururlar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Duhan-54) İşte böyle.
Bunun yanısıra biz onları, iri gözlü hûrilerle evlendiririz.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Duhan-55) Orada, güven
içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">Tur Suresi <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Tur-19) Onlara:
Yaptıklarınıza karşılık âfiyetle yeyin,için (denilir).<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Tur-20)" Sıra sıra
dizilmiş koltuklara yaslanarak"Onları, ceylan gözlü hûrilerle
evlendirmişizdir:<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">22. Onlara canlarının
istediği meyve ve etten bol bol verdik.<br />
23. Orada karşılıklı kadeh tokuştururlar, ama burada (içki yüzünden) ne
saçmalama vardır ne de günaha girme.<br />
24. Hizmetlerine verilmiş, (kabuğunda) saklı inci gibi gençler etraflarında
dönüp dolaşırlar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">Rahman<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">46. Rabbinin huzurunda
durmaktan korkan kimseye iki cennet vardır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">47. Öyleyken
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">48. İkisi de çeşit
çeşit ağaçlarla doludur.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">49. Öyleyken
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">50. İkisinde de akıp
giden iki kaynak vardır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">51. Öyleyken
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">52. İkisinde de her
türlü meyveden çift çift bulunur.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">53. Öyleyken
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">54. Orada örtüleri
kalın, parlak atlastan yataklara yaslanırlar. İki cennetin meyvelerini kolayca
toplarlar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">55. Öyleyken
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">56. O cennetlerde
bakışlarını yalnız erkeklerine çevirmiş eşler vardır. Bu kocalarından önce,
kendilerine ne insan ne cin dokunmamıştır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">57. Öyleyken
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">58. Onlar yakut ve
mercan gibidirler.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">59. Öyleyken
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">60. İyiliğin karşılığı
ancak iyilik değil midir?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">61. Öyleyken
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">62. Bu iki cennetten
başka iki cennet daha vardır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">63. Öyleyken
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">64. Koyu yeşildirler.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">65. Öyleyken
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">66. O ikisinde de
durmadan fışkıran iki kaynak vardır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">67. Öyleyken
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">68. İçlerinde çeşitli
meyveler, hurmalıklar ve nar ağaçları vardır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">69. Öyleyken
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">70. İçlerinde güzel
yüzlü kadınlar vardır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">71. Öyleyken
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">72. Çadırlar içinde
örtülü (gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş) huriler vardır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">73. Öyleyken
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">74. Bunlara onlardan
önce ne bir insan ne de bir cin dokunmamıştır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">75. Öyleyken
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">76. Yeşil yastıklara
ve harikulâde işlemeli yastıklara yaslanırlar.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">77. Öyleyken
Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">78. Azamet ve ikram
sahibi Rabbinin adı ne yücedir!<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">Rad 35. Takva sahiplerine
vadedilen cennet; onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgelikleri
süreklidir. Bu korkup sakınanların (mutlu) sonudur, inkâr edenlerin sonu ise
ateştir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Vakia-18) Maîn çeşmesinden
doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">(Vakia-19) Bu şaraptan ne
başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Vakia-20) (Onlara) beğendikleri meyveler,</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Vakia-21) Canlarının çektiği kuş etleri,</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Vakia-22) İri gözlü hûriler,</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Vakia-23) Saklı inciler gibi.</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Vakia-24) Yaptıklarına karşılık olarak (verilir).</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Vakia-28) Düzgün kiraz ağacı,</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Vakia-29) Meyveleri salkım salkım dizili muz ağaçları,</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Vakia-30) Uzamış gölgeler,</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Vakia-31) Çağlayarak akan sular,</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Vakia-32) Sayısız meyveler içindedirler;</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Vakia-33) Tükenmeyen ve yasaklanmayan.</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Vakia-34) Ve kabartılmış döşekler üstündedirler.</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Vakia-35) Gerçekten biz hûrileri apayrı biçimde yeni yarattık.</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Vakia-36) Onları, bâkireler kıldık.</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Vakia-37) Eşlerine düşkün ve yaşıt.</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Nebe-31) Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı ödülü vardır.</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Nebe-32) Bahçeler,bağlar,</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Nebe-33) Göğüsleri yeni tomurcuklanmış yaşıt kızlar,</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Nebe-34) Ve içki dolu kâse(ler) .</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Nebe-35) Onlar orada ne boş bir lâkırdı ne de yalan işitirler.</span></strong><span style="color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 14.25pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<strong><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #444444; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">(Nebe-36) Bunlar Rabbinin yeterli bir bağışı, mükâfatıdır.<o:p></o:p></span></strong></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">Rad 35: Takva sahiplerine
vadedilen cennet; onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgelikleri
süreklidir. Bu korkup sakınanların (mutlu) sonudur, inkâr edenlerin sonu ise
ateştir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Tahoma;">Muhammed 15. Takva
sahiplerine vaadedilen cennetin durumu şudur ki; içinde kokusu değişmeyen sudan
nehirler, tadı bozulmayan sütten nehirler, içenlere lezzet veren şaraptan
nehirler ve saf (süzülmüş) baldan nehirler bulunur. Onlar için orada her çeşit
meyve bulunur ve (onlar için) Rab’lerinden mağfiret vardır. (Bunların durumu),
ateşte devamlı kalacak olan ve hamîm (sıcak kaynar su) içirilen, bu sebeple
bağırsakları parçalanan kimsenin durumu gibi midir?</span><span style="font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 14.0pt;">"Korku beyni
felce uğratır. İlerleme cesaretten doğar. Korku inanır, cesaret şüphe eder.
Korku yere düşer ve dua eder. Cesaret ayakta durur ve düşünür. Korku kaçar,
cesaret ilerler. Korku barbarlıktır, cesaret uygarlık. Korku tanrılara,
şeytanlara, ruhlara inanır. Korku dindir. Cesaret bilim." Robert Ingersoll</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
</div>
Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-9540503181164698502014-11-20T11:12:00.000-08:002014-11-20T11:12:36.261-08:00 Bilim Materyalisttir, Materyalizm bilimseldir<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihyphenhyphenxhAUlVC1Yy_0BxjchyphenhyphenEF4HYZVAouRXhTf4Ti3hAoWWygsMcgwZnbzH-EQll0tHCHv8HpfipvYZw2M0-fXHRE59x3c5XdOLs9aLQAaX_qT0YaWEwvzbot7q9lJ7bW8dgSBiftdx28Qn2/s1600/Marks+ve+Engels+2.bmp" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihyphenhyphenxhAUlVC1Yy_0BxjchyphenhyphenEF4HYZVAouRXhTf4Ti3hAoWWygsMcgwZnbzH-EQll0tHCHv8HpfipvYZw2M0-fXHRE59x3c5XdOLs9aLQAaX_qT0YaWEwvzbot7q9lJ7bW8dgSBiftdx28Qn2/s1600/Marks+ve+Engels+2.bmp" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Materyalizm bilimseldir, Bilim Materyalisttir<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Düşünce tarihinin başlangıcında, Yunan antikçağında,
bilimsel</div>
<div class="MsoNormal">
bilgiler, hemen hemen hiç yok denecek gibiydi; ilk
bilginler,</div>
<div class="MsoNormal">
aynı zamanda filozof idiler; çünkü o çağda, materyalist felsefe
ve</div>
<div class="MsoNormal">
doğmakta olan bilimler, bir bütün oluşturuyordu, biri
ötekilerin</div>
<div class="MsoNormal">
uzantısı oluyordu.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ancak, zamanla, bilimler, dünya olaylarının açıklanmasına,
idealist</div>
<div class="MsoNormal">
filozofların dogmaları ile çelişen ve tedirginlik yaratan</div>
<div class="MsoNormal">
açıklıklamalar getirmeye başlayınca, idealist felsefe ile
bilimler arasında bir çatışma başladı.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ama, bilimlerle birlikte doğan, aynı zamanda da bilimlerin
gelişmesine yol açan ve onlara bağlı ve bağımlı</div>
<div class="MsoNormal">
olan materyalizm, Marx ve Engels'in diyalektik materyalizmine
dönüşene dek bilimlerle birlikte ilerledi ve gelişti.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilim, materylist felsefenin başarılarından, materyalist
felsefe de bilimin başarısızlıklarından örülmüştür.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Materyalist dünya görüşü çeşitli bilim dallarının temelidir.
Her çeşit bilimsel çalışmalara sağlam bir temel, kısaca teori denen şeyi
sağlayarak, evrenin genel bir açıklamasını oluşturur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Materyalizm, düşünsel, algısal değil, maddenin, evrenin,
doğanın doğaüstü güçlerden ve herhangi bir bilinçten bağımsız olarak ve önce var
olduğunu, herhangi bir bilinçten önce var olduğunu, evrenin ve yasalarının
bilinebileceğini ve bilgi sürecinin evrensel yaşamla birlikte pratikle
doğrulanarak sonsuzca gelişeceğini kabul eden dünya görüşüdür.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Materyalizm belli ilkelerden hareket ederek doğa
görüngülerini ve bunun doğal sonucu olarak toplumsal yaşamın görüngülerini
anlama ve yorumlama tarzıdır. </div>
<div class="MsoNormal">
Materyalizm, doğanın doğaüstü güçlerden ve herhangi bir
bilinçten bağımsız olarak var olduğunu ve bilinebileceğini kabul eden dünya
görüşüdür.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Materyalizm; doğayı, canlıyı, insanı, toplumu doğaüstü bir
bilinç, doğaüstü güçler gibi onlara yabancı hiçbir şey katmaksızın olduğu gibi
ele almak, anlamak ve yorumlamaktan başka bir şey değildir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilimin yaptığı da budur.</div>
<div class="MsoNormal">
Bilim de nesnel dünyanın varolduğu ve tarafımızdan
bilinebileceği temel düşüncesinden hareket eder.s.95 (Aklın isyanı)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tüm bilimin ve genel olarak akılcı düşünüşün altında yatan
temel kabul, fiziksel bir dünyanın var olduğu, fiziksel gerçekliğe hükmeden
fiziksel, (doğal, nesnel) yasaların var olduğu ve bu yasaları anlamanın mümkün
olduğudur. </div>
<div class="MsoNormal">
Bilim, doğanın işleyişini açıklayabilecek genel yasaların
aranmasına dayanır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilmenin bütün amacı ve görevi, nesnel dünyayı, onun altında
yatan yasallık ve zorunlu ilişkileri mümkün olduğunca sadık biçimde
yansıtmaktır. Hegel’in dediği gibi, “hakikat her zaman somuttur.”</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilimin görevi bu yasaları açığa çıkarmak ve bu somut
gerçekliğe mümkün olduğunca çok yaklaşmaktır, bilimin görevi mümkün olduğunca
tüm bilinmeyenleri bilmek, tanrı konusu da dahil tüm bilinmeyenlere bir açıklık
getirmek, toplumda yanlış bilinenleri düzeltmektir. </div>
<div class="MsoNormal">
"Din ve tanrı konuları binlerce yıldır teologların
tekeli altında kaldı. Oysa bu konular “biz kimiz”, “nerden geldik”, “bu dünya
nasıl oluştu”, “zeka nedir”, “ahlakın kökeni nedir” gibi insanların en temel
sorularına cevap sağlamakta ve teologlara bırakılamayacak kadar önemli konular.
Modern bilimin gelişmesiyle bu sorulara cevap verilmeye başlandı. Artık bu
soruların cevabını teologlar değil bilim vermekte…" Doç. Dr. Kerem
Cankoçak</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilimin bir tanrı inancı yoktur! Üstelik bir tanrı inancı ve
varsayımı ilkelerine, yöntemlerine, verilerine, maddesel, insanlardan bağımsız
nesnel gerçekliğe aykırıdır. Bilim bilinmeyenleri bilmeye çalışırken doğaüstü
Tanrısal bir güce başvurmaz, ihtiyacı da yoktur, tanrısal bir güçten bağımsız
bilimsel düşünüşle, bilimsel yöntemlerle bilinmeyenleri tek tek açıklamış,
açıklamaya da devam etmektedir. Bilim, günümüze kadarki bilimsel veriler,
evrenin, canlının, bilincin, toplumun oluşumunu, gelişimini, nereden gelip
nereye gittiğimizi, tanrısal bir gücün olamayacağını ortaya koymuş durumdadır,
bundan sonraki araştırma ve keşifleri bunların ayrıntıları üzerine olacaktır.
Ancak, bu ayrıntı bilinmeyenler var oldukça ve bilim tarafından bilinenler
insanlık tarafından kabul oluncaya dek felsefe de var olacaktır...</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dolayısıyla henüz pozitivist evrede olduğu için bilim adına
açıklamaya yanaşmasa da, bilim materyalist olmasının yanı sıra ateisttir de.</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
"Bilgi ermişleri olmak elinizden gelmiyorsa,<br />
hiç değilse bilgi savaşçıları olun."<br />
<br />
~Friedrich Nietzsche</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Çağdaş materyalizm, Marks ve Engels’in oluşturduğu diyalektik
ve tarihsel materyalizmdir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Diyalektik materyalist felsefe, materyalist tarih
anlayışıyla tümlenmiş ve somutlanmıştır</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Diyalektik Materyalizm<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Diyalektik materyalizme gelinceye kadar metafizik düşünce,
ister idealist ister materyalist yönde olsun, ne doğayı, ne toplumu ve ne de
düşünceyi çözümleyememişti. Doğa nedir ve nasıl işler, toplum nedir ve neden
böyledir, düşünce nedir ve insan neden böyle düşünür? Bütün bunlar saçmasapan
nedenlere bağlanıyor, hayal ürünü varsayımlarla açıklanmaya çalışılıyordu.
Tarihte ilk kez insan doğanın nasıl gördüğümüz hale geldiğini, nasıl
işlediğini, nereden gelip nereye gittiğini, neden insan olduğunu ya da olması
gerektiğini anlamıştır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tarihsel ve diyalektik materyalist öğreti, ham mekanik ve
metafizik yapılı materyalizmi aşıp yeni ve bilimsel birer anlam kazanan
eytişimle özdekçiliğin bağımlılığını ortaya koymakla oluşmuştur. Bu oluşma
bilim ve felsefe tarihinde tek ve en büyük bir devrimdir. Bu oluşma sonucudur
ki doğasal, toplumsal ve bilinçsel tüm olay ve olgular aydınlanmış, kolaylıkla
anlaşılır olmuş, gerçekler meydana çıkmıştır. Bu oluşma sonucudur ki bilim
felsefeleşmiş ve felsefe bilimleşmiştir bilim ve felsefe birbiriyle kaynaşarak
tek ve bütün bir bilgi olmuştur. Eytişimsel özdekçilik’le; idealizm olduğu
kadar materyalizm de aşılmıştır, metafizik olduğu kadar eytişim de aşılmıştır,
özdekçilik eytişimselleşirken eytişim özdekselleşmiştir. Eytişimle özdekçilik
arasındaki bileşim, evrenin anlaşılmasını olduğu kadar değiştirilmesini de
zorunlu ve olanaklı kılmıştır. Bu yüzdendir ki eytişimsel ve tarihsel
özdekçilik öğretisi hem bilimsel-felsefesel bir kuram, hem de ve aynı zamanda
bilimsel-felsefesel bir yöntemdir. Tek ve biricik dünya görüşü eytişimsel
özdekçiliktir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu yeni dünya görüşü, insanlık tarihinin gerçeğe yanaşma
sürecinde en büyük ‘aydınlanma’dır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eytişimsel Özdekçilik (Diyalektik Materyalizm), her türlü
gelişmenin genel yasalarını saptayan bilimidir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eytişimin üç büyük yasası özdeksel doğadan, tarihsel toplumdan
ve bilinçsel düşünceden gözlemlenerek şöylece saptanmıştır:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Karşıtların birliği ve savaşımı yasası, nicelikten niteliğe
ve nitelikten niceliğe geçiş yasası, olumsuzlanmanın olumsuzlanması yasası </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu yasalar, evrende varolan her şeyin, bizzat nasıl devinip
geliştiğinin, süreklilikte kesintinin, ve karşıtların birdenbire dönüşümlerle,
nasıl aşıldığının, eskinin yıkılıp yeninin nasıl oluştuğunun anahtarını verir.
Eytişimsel özdekçilik hem bilme ve hem de yapmanın öğretisi olmakla, kuramla
kılgının (teoriyle pratiğin) bağımlılığını da ortaya koymuştur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eytişim, doğayı, toplumu ve düşünceyi karşıtlıklarının
çatışarak aşılmasıyla durmaksızın devindiren ve geliştiren bir süreç’tir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Demek ki doğanın işleyiş mekanizmasıdır, toplumun
geliştirici gücüdür, düşüncenin gerçeğe varmak için kullanabileceği tek
bilimsel yöntemdir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eytişim, hem evrensel bütünlüğün ‘gelişme yasası’ hem de bu
gelişmenin ‘inceleme yöntemi’dir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilimsel veriler göstermiştir ki doğa, toplum ve bilinç
eytişimsel olarak işlemektedir; öyleyse bunların olay ve olgularını incelemek
için bunlara aynı yöntemle, eşdeyişle eytişimsel bir düşünüşle yaklaşmak
gerekir. Eytişimsel olarak işleyen doğa, toplum ve bilinç olaylarına onlara
ters düşen metafizik yöntemle yaklaşılamaz. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eytişimsel düşünme ve uygulama tekniği. Doğasal, toplumsal
ve bilinçsel bütün olgular eytişimsel gelişme yasalarıyla oluşur. Öyleyse bu
oluşmayı anlamak için ona eytişimsel yöntemle yaklaşmak zorunludur. Eytişim bu
yüzden gelişmenin yasası olduğu kadar, onu inceleme yöntemidir. Aynı zamanda,
inceleme ve bilme yöntemi olduğu kadar, gerçekliği değiştirme yöntemidir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Metafizik yöntem olay ve olguları bütünlüklerinden
soyutlanmış olarak, tekyanlı, bağımsız, devimsiz, çelişmesiz, değişmesiz ve
gelişmesiz bir durumda ele alır ve öyle görür.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eytişimsel ve tarihsel özdekçiliğe göre eytişim, metafiziğin
tam karşıtıdır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eytişim, doğayı, toplumu ve bilinci</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
1-bütünsellikleri</div>
<div class="MsoNormal">
2-çok yanlılıkları</div>
<div class="MsoNormal">
3-bağımlılıkları</div>
<div class="MsoNormal">
4-devimsellikleri</div>
<div class="MsoNormal">
5-gelişmeleri</div>
<div class="MsoNormal">
6-değişkenlikleri</div>
<div class="MsoNormal">
7-gelişkenlikleri</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İçinde inceler.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eytişimsel kavrayış, çok yönlü bir kavrayıştır; bu yüzden de
formüllere bağlanıp reçetelenemez. Her şeyden önce metafizik ve mekanik düşünme
alışkanlığından kurtulmak gerekir, bunun için de (metafiziğin ve N.) eytişimin
iyice bilinmesi başlıca koşuldur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Karşıtların çelişerek çatışması ve bu çatışma sonunda
aşılması yoluyla, teksözle eytişimsel olarak gelişen doğa, bilinç ve toplum
olgularının gerçeğine ancak eytişimsel bir bakışla varılabilirdi. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eytişim yöntemi doğa, toplum ve bilinç olaylarını tanımanın
ve onlar üstünde düşünmenin yöntemi olduğu kadar onları değiştirmenin ve
yeniden kurmanın ve geliştirmenin de yöntemidir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Değiştirmenin ve geliştirmenin yöntemi olan eytişimsel
yöntem bu yüzden yenici ve ilerici, bunun tam karşıtı olan değişmezliğin
yöntemi metafizik yöntemse bu yüzden tutucu ve gericidir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eytişim ‘devrim ve gelişme’, özdekçilik ‘doğanın insan
düşüncesinden bağımsız olarak varlığı’ anlamındadır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu dünya görüşü eytişimseldir; çünkü doğasal, toplumsal ve
bilinçsel tüm olaylara yaklaşma ve onları inceleyip kavrama yöntemi eytişimdir;
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eytişimseldir, çünkü:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
1-Metafiziğin tam tersi olarak, doğayı; birbirinden bağımsız
ve birbirine ilgisiz soyutlanmış nesne ve olayların rastlantısal bir yığını
olarak değil, (zorunluluk ve rastlantının birlikte hüküm sürdüğü N.T) birbirine
organik olarak bağlı ve bağımlı birtürden nesne ve olayların kaynaşmış bir
bütünü olarak görür.</div>
<div class="MsoNormal">
2-Metafiziğin tam tersi olarak, doğanın, devimsizlik ve
değişmezlik içinde değil, her an değişip yenileşen ve gelişen bir süreç
olduğunu ileri sürer.</div>
<div class="MsoNormal">
3-Metafiziğin tam tersi olarak, gelişme sürecinin, basit bir
büyüme süreci olmayıp(yalnızca küçük birikimlerle evrimsel gelişme olmayıp
N.T.), niceliksel değişmelerden niteliksel değişmelere sıçramalarla geçen bir
süreç (sıçramalı, devrimli evrim N.T) olduğunu savunur.</div>
<div class="MsoNormal">
4- Metafiziğin tam tersi olarak, gelişmenin, alt olandan üst
olana doğru sarmal bir gelişim izleyerek gerçekleştiğini ve bunun nesne ve
olayların özündeki çelişmelerden doğduğunu, eski ve yeni arasındaki çatışmanın
son çözümlemede yeniye yol ve yön verdiğini meydana koyar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
bu dünya görüşü özdekçidir; çünkü doğasal, toplumsal ve
bilinçsel tüm olayları yorumlayışı özdekçidir;</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Özdekçidir, çünkü:</div>
<div class="MsoNormal">
İdealizmin tam tersi olarak, özdeğin bilinçten önceliğini ve
bağımsızlığını, devinen olayların devinen özdeğin farklı biçimleri olduğunu,
olayların ve nesnelerin bağlılıklarıyla bağımlılıklarının özdeğin gelişme
yasası olduğunu ve evrensel gelişmenin bu nesnel yasaya göre oluştuğunu
ilerisürer.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İdealizmin tam tersi olarak, özdeksel dünyanın, düşüncede ve
algılarda varolmayıp nesnel bir gerçeklik olarak varbulunduğunu ve düşünceyle
özdeğin ayrıştırılamayacağı gibi aynılaştırılamayacağını da savunur.</div>
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="MsoNormal">
İdealizmin tam tersi olarak, evrenin ve yasalarının bilinebileceğini
ve bilgi sürecinin evrensel yaşamla birlikte pratikle doğrulanarak sonsuzca
gelişeceğini saptar.)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu dünya görüşü bilimseldir; çünkü</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
bilimsel verilere dayanır ve ancak bilimsel verilerle
biçimlenmesiyle gelişir. Bilimseldir, çünkü bilimle çelişmez, tersine bilimsel
sonuçlarla upuygundur. Bilimseldir, çünkü evrene, fantastik peşin yargılarla
değil, evrene özgü gerçek ilişkileri çözümleyerek yaklaşır. Bilimseldir, çünkü
evrenin bilimle bilinebileceğini savunur. Bilimseldir, çünkü hiçbir boş inanç ve
gericilikle bağdaşmaz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Öylesine ki bilimsel gelişme olgusunu bütün öğretiler içinde
tek başına temsil eder. Her bilim, gerçeğin farklı alanlarındaki gelişmesini
ancak o alanlarda geçerli özel yasalara bağlar, eytişimsel özdekçilikse bizzat
gelişme olgusunu genel yasalara bağlar. Bu genel yasalar kurgusal varsayımlar
değil; bizzat doğanın, toplumun ve bilincin işleyişinden çıkarılmış ve onlara
uygulanarak denetlenmiş ve doğrulukları saptanmış bilimsel yasalardır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilimin gelişmesiyle kendini sınırlamayan ve başıboş bir
özgürlük içinde alabildiğine pratik gerçekten uzaklaşan düşünce, zorunlu olarak
metafiziği gerektirmiştir. Her an gelişen bilimle sınırlanan ve bilimsel
pratikle kendini denetleyerek gelişme yoluna giren düşünce de böylece zorunlu
olarak eytişimi gerektirmektedir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Görüldüğü gibi bu bilimsellik kimilerinin sandığı gibi
yakıştırılmış bir bilimsellik değil, bilime dayanan ve bilimi savunan, bilimle
güçlenen ve bilimin gelişmesiyle oluşan bir kuramın gerçek bilimselliğidir.
Gerek idealizmin ve gerek ham materyalizmin bilimsel olmadıkları ise doğa
bilimlerine ters düşen kavramlarından ve yorumlarından kolaylıkla anlaşılır.
‘’Bilimin her gelişmesinde eytişimsel özdekçi bilgilerin geçerliliği yeniden
denetlenmeli ve geliştirilmelidir.’’. </div>
<div class="MsoNormal">
Bir usta şöyle der: ‘’Her büyük bilimsel buluşta ve doğa
bilimlerindeki her dönüşümde özdekçilik yeniden ele alınacak,
derinleştirilecek, temel kavramları doğrulanıp geliştirilecektir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eytişimsel özdekçiliğin bilinmesi, bilimsel gelişmeyle
sınırlı olarak, bilimin elverdiği ölçüde tüm olay ve olguların bilinmesi ve
ilerde olacak olanların da doğru olarak tahmin edilmesi demektir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Bilimsel yöntem, Bilgi ve Bilim<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İnsanın, toplumsal emeğiyle meydana çıkardığı nesnel
dünyanın yasalı ilişkilerinin, düşüncesinde yeniden üretimi...</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İnsanla çevresi arasında kurulan ilişki, eşanlamda ‘bilgi’,
ilk düşüncelerden bu yana çeşitli açılardan değerlendirilmiştir. Kimileri bu
ilişkinin asla kurulamayacağını (bilginin edinilemeyeceğini N.), kimileri
kısmen kurulabileceğini, kimileri ancak tanrısal düzeyde kurulabileceğini,
kimileri de bağıntılı (göreli N.) olarak
her an kurulmakta olduğunu ilerisürmüşlerdir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilginin kaynağı, özü ve sınırı üstündeki araştırmalar
çeşitli öğretiler doğurmuştur. Usçuluk, görgücülük, deneyselcilik, sezgicilik,
eleştiricilik, kuşkuculuk, bilinemezcilik, olguculuk, uygulayıcılık, inakçılık,
inancılık, olasıcılık, anlıkçılık, iradecilik, doğuştancılık, bilgicilik vb.
bilginin insan için olanaklı olup olmadığı yolunda çeşitli savlar
ilerisürmüşlerdir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İdealistler bilgiyi tümüyle düşüncenin ürünü sayarak
bilgilenme sürecinde düşüncenin rolünü saltıklaştırmışlar, duyumun rolünü
yadsımışlardır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Burjuva özdekçiliği ise bilgilenme sürecinde duyumun rolünü
saltıklaştırmış ve düşüncenin rolünü yadsımış ve duyumla düşünce arasındaki
eytişimsel bağlantıyı keşfedememiştir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Oysa duyulur veriler, duyumsal bilginin olanakları
sınırlıdır, örneğin ışığın saniyede üç yüz bin kilometre hızla koştuğunu
bildiremezler. Bunu biz düşüncemizde tasarımlarız. Ama bu, bilginin ancak soyut
düşüncemizde ve tasarımlarımızda olduğu anlamına gelmez. Çünkü soyut
düşüncemizin tasarımlarını hem duyularla algıladığımız nesnelerden esinlenmiş,
hem de yaptığımız aletlerle bu tasarımımızı nesnel dünyaya aktararak pratikle
doğrulamışızdır. Bu doğrulamayı gerçekleştirmemiş olsaydık, ışığın
tasarımladığımız hızı bir bilgi değil bir boşsöz olurdu. Nitekim nesnel dünyada
insanın tasarımını aşan gerçeklikler de vardır. örneğin mezonlar gibi kimi
elementer zerrelerin varlık süreleri saniyenin yüz milyonda biri kadar tahmin
edilmektedir ki hiçbir insan bu niceliği tasarımlayamaz. İnsanın pratik eylemi
olan bilimler bu duyudışı ve tasarımdışı olgulardan eylemsel sonuçlar
çıkarırlar ve onları pratikte kullanırlar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Duyu organları insanın dış dünyaya açılan kapılarıdır... Ne
var ki duyumsal bilgi, nesnel gerçekliğin iç yapısını ve evrim yasalarını
bildirmez. Ama duyumsal bilgi olmadan da nesnel gerçekliğin iç yapısının ve
evrimsel yasalarının bilgisine ulaşılamaz. Bundan ötürüdür ki duyumsal bilginin
tamamlanabilmesi için, duyumlarımızla algıladığımız gereçlerin usumuzda
değişime uğratılması gerekir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İnsanın toplumsal çalışmayla elde ettiği bilgi, doğanın
bilinçte yansıtılmasıdır. Oysa bu, aynanın doğayı yansıtması gibi basit bir
fiziksel yansıtma değil, birtakım karmaşık işlevleri gerektiren bilinçsel bir
yansıtmadır. Bilgi, nesnenin kendisinden başlar. Duyularla algılanır. İnsan
bilincinde çeşitli soyutlamalara ve bireşimlere uğrar. Kavramlaşır, ulamlaşır,
yasalaşır (ve hipotezleşir N.). Sonra yeniden doğaya, nesneye döner ve kendini
pratikle denetler, doğrular (ve kuramlaşır N.). İnsan bilincinde kavramlaşan,
ulamlaşan, yasalaşan yansı, yeniden doğaya dönerek pratikle doğrulanmadıkça
bilgi olmaz. Bilgi, somuttan gelir, soyuttan geçer ve yeniden somutta gerçekleşir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilim öncesi özdekçiliğin büyük yanılgısı sadece özdeksel
olanı, idealizmin büyük yanılgısı sadece düşünsel olanı görmüş olmasıdır.
Bilimsel özdekçiliğin büyük başarısı, özdeksel olanla düşünsel olan arasındaki
sıkı bağımlılığı meydana çıkarmaktır. Bilgilenme sürecinin duyumsal ve düşünsel
iki basamağı da birbiriyle sıkıca bağımlıdırlar; duyumsal bilgide düşünsel
öğeler bulunduğu gibi düşünsel bilgide de duyumsal öğeler vardır. İnsanlar
algılarken (duyumsarken N.) de düşünürler, eşdeyişle algıladıkları nesneyi
anlayarak algılarlar. Kabaca örneklersek diyebiliriz ki; ellerle beyin birlikte
çalışır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Düşünce nesnel gerçekliği yansıtırken daima nesnel
gerçeklikten kopmak ve birtakım kuruntular da düşlemek tehlikesiyle karşı
karşıyadır. </div>
<div class="MsoNormal">
Bu tehlike, eşdeyişle idealist yanılgılar, düşünce ürünleri
pratiğe vurularak ve pratikle denetlenerek önlenir bilim, düşüncenin sürekli
olarak pratikle etkileşimi yoluyla gelişmiştir. Gerçek bilim, ancak ve ancak,
kuramsal düşüncenin pratiğe (eşdeyişle, nesnel gerçekliğe) vurulmasıyla
ilerler. Tüm idealist saçmalıklar, düşünceyle duyum (eşdeyişle, kuramla kılgı,
soyutla somut, varsayımla nesnel gerçeklik) arasındaki bağlantının
koparılmasından meydana gelmiştir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sanat, evreni, artistik imgelerle, din fantastik imgelerle,
bilimse mantıksal kavramlarla açıklar. Ne var ki kavramlar göreli bir
bağımsızlığıa sahiptirler, sürekli insan pratiğiyle nesnel dünyaya bağımlı
kılınmadıkları hallerde kendi kendilerine yeter bir duruma gelmek ve
gerçeklerden kopmak tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. İdealizmi doğuran bu
kopuş, bilimi doğuransa insan pratiğinin sağladığı bu bağımlılıktır. Eylemsel
pratikle düşünsel teorinin karşılıklı ve sürekli etkileşimi, bilimsel
gelişmenin başkoşuludur. Bilim, evreni, gerçeklikleri insan eylemleriyle
doğrulanmış kavramlar, ulamlar ve yasalarla yansıtır. Bilimin itici gücü,
toplumun üretim gereksileridir. ‘’Toplumun teknik gereksileri, bilimin
gelişmesinde on üniversiteden daha etkindir’’. Buna karşı, bilimi doğuran insan
pratiği bilim olmaksızın olanıksızlaşır(eksik kalır N.). Bilim insanlara nesnel
yasaların bilgisini verir ki insanlar pratik eylemlerini gerçekleştirebilmek
için bu bilgiye muhtaçtırlar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilgi, ne idealist usçuların sandıkları gibi tek başına
usla, ne de materyalist duyumcuların sandıkları gibi tek başına duyumla elde
edilebilir. İlkin o, insan pratik’iyle üretilir. Bu üretme iki aşamada
gerçekleşir; her ikisi de pratikte denetlenmiş olarak birinci aşama duyumsal
aşama, ikinci aşama mantıksal aşama’dır. Bilgi üretiminin denetimi de gene
pratiğe dönüp bilgiyi doğrulamakla yapılır. Bilgi süreci böylelikle tamamlanır.
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ancak, Bilme, usun, tanımakta olduğu nesnel gerçekliğe her
adımda biraz daha yaklaşımıdır; bilgisizlikten bilgiye, eksik ve yetersiz (ve
yanlış N.) bilgiden daha tam ve daha yeterli (daha doğru N.) bilgiye doğru
sonsuzca ilerleyen bir süreçtir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilgi, her zaman tamlığın doğrultusunda ilerleyen eksik ve
tamamlanmamış bir süreçtir, her zaman da böyle kalacaktır. Ama bu da, hiçbir
zaman tam (kesin, bitmiş, saltık) bilgiye erişilemeyecektir anlamına gelmez.
Çünkü her eksik bilgi tamlığını, başka bir deyişle her göreli bilgi
saltıklığını(gerçekliğini, doğruluğunu) içermektedir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
’’Canlı algılamadan soyut düşünceye ve buradan da pratiğe;
işte gerçeği tanımanın, bilgi edinmenin diyalektik yolu budur’’. Pratik,
bilginin hem çıkış noktası hem de doğruluğunun ölçütüdür. ‘’Yaşamın, eşdeyişle
pratiğin bilgi kuramının temeli olduğu görüşü bizi kaçınılmaz olarak
özdekçiliğe götürür’’</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Çağdaş bilim zorunlu olarak diyalektik özdekçiliği
doğurmaktadır.</span></b><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Modern bilim, Engels’in “son tahlilde, doğa diyalektik
olarak işler” şeklindeki iddiasını bütünüyle doğrulayan bir malzeme bolluğu
sunmaktadır. Engels’in ölümünden bu yana geçen yüz yılda bilimin keşifleri bu
görüşü bütünüyle doğrulamaktadır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Engels’in özellikle ‘’Doğanın Diyalektiği’’ adlı yarım
kalmış eserinde de göstermeye çalıştığı gibi doğa ve gelişen bilim hem
materyalizmin hem de diyalektiğin, yani diyalektik materyalizmin doğruluğunu
kanıtlamaktadır. Çoğu bilimci de felsefeye kayıtsız olduğu, materyalizme
tepkili olduğu halde bu kanıtlamaya bilinçsizce ya da ister istemez
katıldıkları gibi bu kanıtlar da giderek artan sayıda bilimcinin dikkatini
diyalektik materyalizme çekmektedir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Modern fizik, diyalektiğin yasaları için zengin örnekler
sunmaktadır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Atomaltı parçacıklardan popülasyon çalışmalarına kadar
çeşitli alanlardan elde edilen ve diyalektik materyalizm teorisine giderek daha
büyük ağırlık kazandıran artan sayıda örnek vardır. s.32</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Doğada nereye bakarsak bakalım karşıt eğilimlerin bir arada
varolma dinamiğini görürüz. Yaşamı ve hareketi doğuran bu yaratıcı gerilimdir.
Bu, Herakleitos (İ.Ö. 500 dolayları) tarafından iki bin beş yüz yıl önce
anlaşılmıştı.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Karşıtların birliğine ilişkin bu evrensel olgu, gerçekte
doğadaki tüm hareketin ve gelişmenin motor gücüdür. Hareketi ve değişimi
açıklamak için dış itki kavramını işin içine sokmaya gerek olmamasının nedeni
işte budur, ki bu da tüm mekanik teorilerin temel zaafıdır. Kendisi bir çelişki
içeren hareket, ancak çatışan eğilimlerin ve maddenin tüm biçimlerinin bağrında
yatan iç gerilimlerin bir sonucu olarak mümkündür. </div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Bütün hareket çekme ve itmenin karşılıklı oyunundan oluşur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Çekme ve itme, karşıtların birliği ve iç içe geçmesi yasasının bir uzantısıdır.
Bu yasa, en küçük olgulardan en büyüklerine kadar doğanın bütününe nüfuz etmiş
bir yasadır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Biçimsel mantığın yasaları modern fizik alanında aşağılayıcı bir darbe aldı. Bu
alanda, atomaltı düzeyde gerçekleşen çelişkili süreçlerle uğraşılırken bu
yasaların umutsuz biçimde yetersiz kaldığı ortaya çıktı.<br />
Çelişkiler doğanın tüm düzeylerinde bulunur ve bunu yadsıyan mantığın vay
haline. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Nilüfer Tekin</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kaynaklar:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Felsefenin Başlangıç İlkeleri-George Politzer</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Orhan Hançerlioğlu Felsefe Sözlüğü</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Aklın İsyanı-Marksist Felsefe ve Modern Bilim-Alan Woods, Ted
Grant</div>
Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-32423375701251914862014-11-20T11:07:00.001-08:002014-11-20T11:07:53.425-08:00Felsefe Nedir, Ne İşe Yarar?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGhcrkaPq-dS6LKvWp38J0rGbSHsU5kGyB-bAhQA_w6tzU2wKoYH_lqJNzUrIO4f1eDYxEBCT1DMXffIedar_03UW8AFbYuD8Yss38js9J5KS-CXNZaDHhzzyqHJ-sHXUtuO69_-4ExutY/s1600/felsefe-Atina+okulu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGhcrkaPq-dS6LKvWp38J0rGbSHsU5kGyB-bAhQA_w6tzU2wKoYH_lqJNzUrIO4f1eDYxEBCT1DMXffIedar_03UW8AFbYuD8Yss38js9J5KS-CXNZaDHhzzyqHJ-sHXUtuO69_-4ExutY/s1600/felsefe-Atina+okulu.jpg" height="212" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Felsefe Nedir? <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dinlerin, felsefenin ve bilimin temel amacı aynıdır; evrene
(doğa, canlı, toplum, bilinç) bir açıklama getirmektir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Felsefe, genel olarak, gerçeklere, doğrulara ve iyiye akıl
yoluyla varmaya çalışmaktır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Felsefe temel olarak ikiye ayrılır; dinsel felsefe, bilimsel
felsefe. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Felsefenin temel konusu, evrenin doğanın, bilincin, toplumun
açıklanmasıdır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Evrene önce dinsel açıklamalar getirilmiş, daha sonra
bilimin gelişmesiyle bilimsel açıklamalar getirilmeye başlanmıştır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dinsel felsefe, doğa yasalarından bağımsız, bilinçli bir
yaratıcıya (tanrıya) dayanır, doğal nedenleri doğaüstüne, bir tanrıya bağlar,
bilimsel felsefe ise doğaya ve bilime dayanır, doğal nedenleri doğada arar,
doğaya, doğanın yasalarına bağlar. Dinler birer dinsel felsefe oldukları gibi
idealist felsefeler de birer dinsel felsefedirler. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilimsel materyalist felsefe ise insandan bağımsız olarak
var bulunan nesnel gerçekliğe ve bilime dayanır, bilime göre değişir, gelişir.
Bu da, her okuduğunu, her duyduğunu, her gördüğünü sorgulamak, akıl süzgecinden
geçirmek, gerektiğinde araştırmak, bilimin yasalarına, ilkelerine,
yöntemlerine, deney ve gözlemlerine, verilerine başvurmakla olur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Felsefe (insan), bilimin henüz hiç açıklayamadığı konular
üzerine de düşünebilir, bilimin az ya da çok açıkladığı konular üzerine de
düşünebilir, günlük hayat üzerine de düşünebilir. Felsefe, bu konular üzerine
dinsel ya da bilimsel yargılara varabilir. Felsefesel olarak varılan yargılar
bilim tarafından doğrulanana kadar spekülatiftir (kurgul), bilim tarafından
doğrulandıktan sonra bilim haline gelir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Materyalist felsefe, bilimlerin anasıdır. Bilimsel
materyalist felsefe, bilimle birlikte doğmuştur, ancak bilim dalları felsefeden
doğmuştur. Felsefe bilimsiz, bilim de felsefesiz olamaz, felsefe tıpkı bilim
gibi somut ve bilimsel gözlem ve deneyime dayalı sezgiden soyut düşünceye ve
bundan da yeniden somut pratiğe geçilerek gerçekleştirilmelidir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilimsel felsefe bilime dayanır, yöntemleri de aynıdır, ancak
felsefeyle bilim aynı şey değildir, felsefe bilim değildir; felsefe düşüncedir,
bilim ise deney, kanıt. Felsefeden kanıt istenemez, felsefeden kanıt istemek
felsefeyle bilimi aynılaştırmaktır ve felsefeyi dışlamak, işlevsizleştirmektir.
Felsefe düşüncelerini söyler, kaale alıp almamak, yanlışlamak, ya da doğrulamak
bilime düşer ama felsefenin doğaüstüne dayanmayan, bilime dayanan, bilimin
yasalarına, ilkelerine, verilerine aykırı olmayan bilimsel felsefeyi dikkate
almak bilimin yararınadır! Bilimsel felsefeyi dikkate almak bilimin yararına,
dinsel felsefeyi dikkate almaksa bilimin zararınadır!</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“Bilimsel materyalist felsefe, bilinmeyenlerle ve yanlış
bilinenlerle ilgili sorular sorar ve yanıtları tartışır.. </div>
<div class="MsoNormal">
Din, Bilinmeyenlerle ilgili kesin yargı ve hükümler verir.
Sorgulamayı reddeder..</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
O yüzden dinciler, felsefe yapmayı kafirlik saymışlardır,
oysa kendileri de dinsel bir felsefeye sahiptirler.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilimin ilkeleri, yasaları, kuramları ve yöntemine dayanarak
bilimin verileri, bunların ne anlama geldikleri, doğru olup olmadıkları üzerine
düşünmek ve bilimsel genellemelere akılla varmaya çalışmak ise bilimsel bilim
felsefesidir. Bilimsel bilim felsefesidir, çünkü bilimin verilerinin,
ilkelerinin, yasa ve kuramlarının çarpıtılıp tanrıya bağlandığı bilimsel olmayan
bir bilim felsefesi de vardır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Felsefe, büyük patlamadan öncesi, evrenin kendisinden ortaya
çıktığı tekillik gibi bilimin henüz tam açıklayamadığı konular üzerine de
düşünebilir, büyük patlamadan sonrası gibi bilimin az ya da çok açıkladığı
konular üzerine de düşünebilir, bilimin yöntemleri, ilkeleri, verileri üzerine
düşünüp bunları yorumlayabilir. Felsefe, bu konular üzerine doğaüstü, dinsel ya
da bilimsel yargılara varabilir. Felsefesel olarak varılan yargılar bilim
tarafından doğrulanana kadar felsefedir, spekülatiftir (kurgul), bilim
tarafından doğrulandıktan sonra bilim haline gelir. Bu yüzden felsefe Bertrand
Russell’ın dediği gibi spekülasyondur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dinsel felsefe, şöyle açıklanmıştır: Felsefe, Augustinus’a
göre ‘Tanrı’yı bilmek’tir, ‘gerçek felsefeyle gerçek din özdeştir’ler.
Tertullianus’a göre felsefe yapmak ‘dogma’yı açıklamak’tır. Anselmus’a göre de
‘inanılanı anlamaya çalışmak’tır. Skolastiklere göre felsefe akılla dogma
arasındaki uygunluğun tanıtlanması’dır. Aquino’lu Thomas’a göre felsefenin
konusu Tanrı’dır, felsefe Tanrı’nın tanıtlanması’dır. Scottus Eriugena’ya göre
felsefe ‘inan’ın bilimi’dir, Hegel’e göre felsefe, dinin hayal ürünü olarak
sunduğu şeyi, kavramsal olarak yakalamak’’ tır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilimsel felsefe, Felsefe Sokrates’in dediği gibi neleri
bilmediğini bilmek ve kendini bilmektir, Aristoteles’in dediği gibi ilkeler ya
da ilk nedenler bilimi’dir, mutlu bir yaşam sağlamak için tasarlanmış ‘eylemsel
bir sistem’dir, Platon’un dediği gibi ‘’doğruyu bulma yolunda düşünsel
çalışma’’ dır, Abaclardus’un dediği gibi inanılanın inanılmaya değer olup
olmadığını araştırmaktır. Epikuros’un dediği gibi her şeyin doğal bir nedeni
olduğunu bilmek, doğru bilgi edinip doğru eylemde bulunmak ve insana
huzursuzluk vererek insanı boş yere mutsuz eden ve en büyük mutluluk olan
ataraxia durumunu bozan hayal, masal, düş ürünü doğal olmayan düşüncelerden
kaçınarak doğal bir dünya görüşü edinmektir. Hegel’in dediği gibi felsefe,
evreni açıklamaktır. Hegel’e göre felsefenin görevi, gerçekliği kavramaktır.
Gerçeklik ise bütündür. Bütünlük ise, hareket halinde olan muhtevadır (özdür).
Dolayısıyla muhteva (öz), ancak hareket içinde kavranabilir. Hegel, felsefeyi
bir meta-bilim düzeyine yükseltmek istiyordu. Yani tek tek bilimlerdeki şeyler
üzerinde dağınık bilgileri bir araya getirerek gerçekliği bir bütün olarak ele
alan bir felsefe sistemi geliştirmişti.</div>
<div class="MsoNormal">
Felsefe, her bilime özgü yöntemlerin tümüne yön veren genel
bir bilme yöntemidir.</div>
<div class="MsoNormal">
Demek ki yöntemini, özgül ve tikel yasalardan değil,
evrensel yasalardan çıkarmak zorundadır.</div>
<div class="MsoNormal">
Giordano Bruno’nun dediği gibi felsefe, doğayı bilmektir.
Francis Bacon’un dediği gibi felsefe, deney ve gözleme dayanan bilimsel veriler
üstünde düşünmek’tir. Auguste Comte’un dediği gibi felsefe, bütün bilimleri
birleştiren bir bilim, bir bilimler bilimi’dir. Ludwig Feuerbach’ın dediği gibi
felsefe, doğabilimleriyle, doğabilimleri de felsefeyle sürekli olarak bağlı
kalmak zorundadır. Georges Politzer’in dediği gibi genel bir dünya anlayışıdır
ki, insanların yaşam karşısındaki tüm duruşu bu anlayışın ürünüdür.
Protagoras’ın dediği gibi '' Erdemli olmak kendini yönetmektir. Felsefe,
erdemli olmak sanatıdır'' </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Diyalektik Materyalizmin dediği gibi, Felsefe, her türlü
gelişmenin genel yasalarını saptayan bilimdir.
Felsefe, bilginin yolunu aramak ve onu elde etmek demektir. F. Bacon’un
dediği gibi deney ve gözleme dayanan bilimsel veriler üzerinde düşünmektir.</div>
<div class="MsoNormal" style="background: white; line-height: 13.6pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Felsefe ne işe yarar?<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Felsefesiz insan, ideoloji, siyaset, rejim ve yönetim olmaz.
Yaşam, dinsel ya da bilimsel idealist ya da materyalist belli bir felsefeye
göre yaşanır. Felsefe insanın kendini, diğer insanları tanımasını, evreni,
doğayı, hayatı, inançları, ideolojileri, olay ve olguları, nereden gelip nereye
gittiğimizi anlamasını, bunlarla ilgili bir görüş, amaç, hedef oluşturup bunlara
göre yaşamasını sağlar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Felsefe, örneğin şu sorulara dinsel ya da bilimsel açıdan
bir yanıt bulmanızı sağlar:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kişinin kendisinin veya başkalarının din hakkındaki görüşü
nedir; teist mi, deist mi, panteist mi, agnostik mi, ateist mi? Siyasal görüşü
nedir; dinci mi, milliyetçi mi, sosyalist mi, felsefi görüşü nedir; idealist
mi, materyalist mi, Yoksa bunların ara formları, versiyonları ya da sentezleri
mi? Düşünce tarzı nedir; dinsel inancı mı esas alır, bilimi mi, dinsel
düşünceli mi, bilimsel düşünceli mi, ilkelliği mi sever teknoloji ve uygarlığı
mı? Doğaya, hayvanlara zarar mı verir, doğasever, hayvansever mi? Felsefesini okuyarak, araştırarak, düşünerek,
sorgulayarak mı edinmiştir yoksa çevreden gördüğünü mü edinmiştir? Hayatın
anlamı nedir; kulluk (kölelik) mu, mutlu olup, insanlığa katkıda bulunmak mı?
Nereden gelip nereye gidiyordur: Tanrı’nın “ol”demesiyle çamurdan heykel yapıp
ruh üflemesiyle yarattığı Adem’le Havva’dan mı gelmiştir yoksa diğer canlı ve
cansız maddeler gibi doğa yasalarının zorunlu sonucu olarak evrimleşerek mi
oluşmuştur, ölünce öteki dünyaya mı gidecektir, yoksa doğaya mı karışıp
gidecektir. İnsanları değerlendirme ölçütü nedir; din, ırk, milliyet, cinsiyet,
maddi durumu, fiziksel durumu mu, yoksa hak ve özgürlüklere saygısı, insanlara,
insanlığa, canlılara ve doğaya verdiği değer mi? Hayattaki amacı nedir; karın
doyurmak mı, para mı, cinsellik mi, insanlığa katkıda bulunmak mı? Hayata
nereden bakıyor; apış arasından mı, cüzdanından mı, doğaüstünden mi, bir dünya
idealinden mi, nasıl bir dünya idealinden? </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilimsel materyalist felsefe, merak ve anlama arzusundan
doğmuştur, kişide merak ve kuşku uyandırır, insana hemen her konuda akıl
yürütebilmesini, sorgulama, okuma, araştırma, anlamlandırma, yorumlama ve
değerlendirme yetisini geliştirmesini, sorulara açıklamalar, cevaplar, çözümler
aramasını, yasalara, ilkelere, gerçeklere, doğrulara, iyiye ulaşmasını, yeni
bilim dallarının ortaya çıkmasını, doğayı, kendini, insanları, toplumu ve
dünyayı tanımasını, bilinçlenmesini, yaşamını daha iyi değerlendirmesini,
özgürleşmesini, görüş açısının gelişmesini, önyargısız olmayı, anlayışlı,
hoşgörülü, duyarlı, saygılı, yararlı, erdemli ve mutlu olmasını,
anlamsızlıktan, hiçlikten kurtulup insan olmasını, insan gibi yaşamasının
yollarını sağlar.</div>
<div class="MsoNormal">
Felsefe, düşünmek, sorgulamaktır. İnsan yalnızca, tanrı var
mıdır, yok mudur, madde var mıdır yok mudur,
önce düşünce (tanrı) mi vardı, yoksa madde (hep) mi vardı, gibi
felsefenin temel konuları üzerine değil, günlük hayat üzerine, yaşantıları,
deneyimleri üzerine de düşünür. Herkes bilinçli ya da ezbere, bilinçsiz, doğru
ya da yanlış kendi felsefesini oluşturur. Bu anlamda her insan bir filozoftur,
felsefe yaşamın içindedir, yaşam bir felsefe, felsefe bir yaşam şeklidir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Felsefe, doğasal, düşünsel ve toplumsal evrenin tüm
olgularının ve kesikli süreklilik içindeki her türlü gelişmenin temeli olan
genel yasaları saptayan, evrensel bağımlılık, birlik ve varlık anlayışıyla
bütünleyen, bilime dayanan, bilimle değişen ve güçlenen evrensel bilimdir,
bilimsel veriler üstünde düşünmek ve onlardan kılgısal sonuçlar
çıkarmaktır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ancak, felsefe, aynı zamanda dünyayı değiştirme yöntemidir,
yalnızca düşünmekle kalmayıp aynı zamanda eyleme geçmektir!</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Karl Marks’ın dediği gibi filozoflar dünyayı yalnızca farklı
biçimlerde yorumladılar. Oysa mesele onu değiştirmektir. Maddesel dış dünyanın
belirlediği bilincimizle maddesel dış dünyayı yalnızca elini şakağına koyarak
kavramak ve açıklamak değil, aynı zamanda dünyayı değiştirmektir.
İnsanlık-öncesi çağını insanlık çağına dönüştürmektir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
FELSEFE, DAHA BİLİNÇLİ, DAHA İYİ BİR İNSAN, DAHA İYİ BİR DÜNYA, DAHA İYİ BİR
YAŞAMDIR!</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ancak, ne yazık ki genel olarak dünyada ve Türkiye’de
felsefe, bilimsel diyalektik ve tarihsel
materyalist felsefeye ulaşamamış, henüz ya dinsel felsefe ya da dilin
anlam ve mantık çözümlemesi, bilimi engelleyen bilimcilik, felsefeyi engelleyen
felsefecilik olan pozitivist felsefe düzeyinde ve evresindedir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Nilüfer Tekin</div>
Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-51389557603365524912014-10-26T14:57:00.002-07:002014-10-26T14:57:53.003-07:00 Atomların aklı yok ama üstün bir akla bir hareket ettiriciye ihtiyacı da yok!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2iVzdXzBlvJQREIEzTu41lBotN_0Zszj7tIXuKLUB0r9REfGoJTWLErZS9eRKMVB9FZRXdMrN_rA-V9R07bFZA8sgRxEKuFrsPJoH3h-vyeCwpd_AAnxVjB1_j0HN8qAHFUDXM8FjnNKt/s1600/atomun+foto%C4%9Fraf%C4%B1+2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2iVzdXzBlvJQREIEzTu41lBotN_0Zszj7tIXuKLUB0r9REfGoJTWLErZS9eRKMVB9FZRXdMrN_rA-V9R07bFZA8sgRxEKuFrsPJoH3h-vyeCwpd_AAnxVjB1_j0HN8qAHFUDXM8FjnNKt/s1600/atomun+foto%C4%9Fraf%C4%B1+2.jpg" height="200" width="320" /></a></div>
<div style="background: rgb(252, 252, 252); line-height: 14.25pt; margin: 0cm 0cm 14.25pt; text-align: center; vertical-align: baseline;">
<strong style="line-height: 14.25pt;"><span style="border: none windowtext 1.0pt; color: #666666; font-family: inherit; font-size: 10.0pt; mso-bidi-font-family: Arial; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">Bir atomun fotoğrafı </span></strong><span class="apple-converted-space" style="line-height: 14.25pt;"><span style="color: #666666; font-family: inherit; font-size: 10.0pt; mso-bidi-font-family: Arial;">(</span></span><span style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 9pt; line-height: 14.25pt;">09.07.2013<span class="apple-converted-space"> )</span></span></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmCSN6fY9hlnZAq5T0BCqKSgoFPZGie_VQ8I4MihJoW_fi9F9XZoJVsL_A5s_gS5nwTPcf0zi_c6ym7_JmtraQswWP4OrveQ03VVw8rIStQ34f4G8JXNW2v6yNxAjoW7kALtADB_uwWv11/s1600/atom+1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmCSN6fY9hlnZAq5T0BCqKSgoFPZGie_VQ8I4MihJoW_fi9F9XZoJVsL_A5s_gS5nwTPcf0zi_c6ym7_JmtraQswWP4OrveQ03VVw8rIStQ34f4G8JXNW2v6yNxAjoW7kALtADB_uwWv11/s1600/atom+1.jpg" /></a></div>
<br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: center;">
January 9, 2013</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeuutaexPxpeYMvySg74zDUZpKuIbYMRjz3EvXUBZ5ywbzP-McGWWJdzxK-Ll5SJIIkc9ufmI3KUsHb9PIyRaj_la2qxX8J6_vzRH9Qne6H6ceBLxa_gSNFZjm8cKcL9aBGNQIDyQ25hLd/s1600/atomlar%C4%B1n+foto%C4%9Fraf%C4%B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeuutaexPxpeYMvySg74zDUZpKuIbYMRjz3EvXUBZ5ywbzP-McGWWJdzxK-Ll5SJIIkc9ufmI3KUsHb9PIyRaj_la2qxX8J6_vzRH9Qne6H6ceBLxa_gSNFZjm8cKcL9aBGNQIDyQ25hLd/s1600/atomlar%C4%B1n+foto%C4%9Fraf%C4%B1.jpg" height="213" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: #F7F7F7; line-height: 14.7pt;">
<span style="color: #222222; font-family: pt_sansbold; font-size: 13.5pt; mso-bidi-font-family: Arial;">Molekülün içinde birlikte hareket eden iki atomun fotoğrafı (</span><span class="date"><span style="color: #222222; font-family: Arial; font-size: 10.0pt;">09/03/2012)</span></span><span style="color: #222222; font-family: Arial; font-size: 10.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: #F7F7F7; line-height: 14.7pt;">
<span class="date"><span style="color: #222222; font-family: Arial; font-size: 10.0pt;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: #F7F7F7; line-height: 14.7pt;">
<span class="date"><span style="color: #222222; font-family: Arial; font-size: 10.0pt;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Atomların aklı yok, ama üstün bir akla, bir hareket
ettiriciye ihtiyacı da yok!</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 16.0pt;">Aklın İsyanı/Marksist Felsefe ve Modern Bilim:<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 16.0pt;">Doğada nereye bakarsak bakalım karşıt eğilimlerin bir
arada varolma dinamiğini görürüz. Yaşamı ve hareketi doğuran bu yaratıcı
gerilimdir.</span></b> Bu, Herakleitos (İ.Ö. 500 dolayları) tarafından iki bin
beş yüz yıl önce anlaşılmıştı. Hatta bu, Çin’deki ying ve yang düşüncesinde ve
Budizmde olduğu gibi, bazı Doğu dinlerinde de mevcuttur. Burada diyalektik
mistik bir biçimde açığa çıkmakla beraber, doğanın işleyişine ilişkin bir
sezgiyi yansıtır.s.49</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 16.0pt;">Karşıt Kutuplar?<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Kutupluluk doğanın her yanına nüfuz etmiş bir özelliktir. Sadece dünyanın kuzey
ve güney kutupları olarak mevcut değildir. Aynı zamanda, çekirdeklerin bir
değil iki manyetik kutbu varmış gibi davrandıkları atomaltı düzeyde de
mevcuttur.s.54</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Kutupların ters dönmesinde biz, karşıtların birliği ve iç içe geçmesi
diyalektik yasasının en açık bir örneğini görüyoruz.s.55</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 16.0pt;"> Pozitif ve Negatif</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br />
<b><span style="font-size: 18.0pt;">Negatif
olmadan pozitif anlamsızdır. Bunlar zorunlu olarak birbirlerinden ayrılamazlar.
Hegel çok uzun zaman önce “saf varlığın” (çelişkiden arınmış) saf hiçlikle aynı
şey olduğunu, yani boş bir soyutlama olduğunu açıklamıştı.</span></b>s.50Aynı
şekilde, eğer her şey beyaz olsaydı, bu bizim için sanki her şeyin siyah
olmasıyla aynı olurdu. <b><span style="font-size: 14.0pt;">Gerçek dünyada her şey pozitifi ve negatifi, olmayı ve
olmamayı içerir, çünkü her şey sürekli bir hareket ve değişim halindedir.s50<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ve bu diyalektik süreç Hegel’in ya da Engels’in keyfi ve
hayal ürünü icadı olmayıp, paleomanyetizmanın en son keşifleriyle kesin olarak
ortaya serilmişlerdir. Doğru söylemişler: “insanlar sustuğunda, taşlar
bağırır!”s.55</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 16.0pt;">Bütün hareket çekme ve itmenin karşılıklı oyunundan
oluşur. Ancak hareket, yalnızca her tekil çekme başka bir yerde buna karşılık
gelen bir itme ile telâfi edildiğinde mümkündür. Aksi takdirde zaman içinde bir
taraf diğerine baskın çıkar ve hareket sonunda durur. Demek ki evrendeki tüm
çekme ve itmeler karşılıklı olarak birbirlerini dengelemek zorundadırlar. Bu
nedenle hareketin yok edilemezliği ve yaratılamazlığı yasası şu biçimde ifade
edilir: evrendeki her çekme hareketinin, kendi tamamlayıcısı olarak eşdeğer bir
itme hareketine sahip olması zorunludur ve tersi; ya da antik felsefenin
–kuvvet ya da enerjinin korunumu yasasının doğa-bilimsel formülasyonundan çok
önce– ifade ettiği gibi: evrendeki tüm çekmelerin toplamı tüm itmelerin
toplamına eşittir.s.56<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 18.0pt;">Karşıtların birliğine ilişkin bu evrensel olgu,
gerçekte doğadaki tüm hareketin ve gelişmenin motor gücüdür. Hareketi ve
değişimi açıklamak için dış itki kavramını işin içine sokmaya gerek olmamasının
nedeni işte budur, ki bu da tüm mekanik teorilerin temel zaafıdır. Kendisi bir
çelişki içeren hareket, ancak çatışan eğilimlerin ve maddenin tüm biçimlerinin
bağrında yatan iç gerilimlerin bir sonucu olarak mümkündür. S.52</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 16.0pt;">Çekme ve itme, karşıtların birliği ve iç içe geçmesi
yasasının bir uzantısıdır. Bu yasa, en küçük olgulardan en büyüklerine kadar doğanın
bütününe nüfuz etmiş bir yasadır. Atomun temelinde muazzam çekme ve itme
kuvvetleri vardır…s.56 Benzer yükler birbirini iter, zıt yükler çeker. Bu
nedenle çekirdek içinde protonlar birbirlerini iterler, ama çekirdek muazzam
nükleer kuvvet tarafından bir arada tutulur. Ancak, çok ağır çekirdeklerde
elektriksel itme kuvveti, nükleer kuvvetin üstesinden gelebilecek bir noktaya
ulaşabilir ve çekirdek parçalanır.s.56</span></b><b><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Her parçacığın bir
anti-parçacığa sahip olması (elektron ve pozitron, proton ve anti-proton, vb.)
örneğinde olduğu gibi, karşıtlık olgusu fizikte mevcuttur.s.51</b><br />
<br />
Her parçacık, yönüne bağlı olarak, bir artı ya da eksiyle ifade edilen ve spin
olarak bilinen niteliğe sahiptir. Tuhaf görünebilirse de, biyolojide temel bir
rol oynadığı bilinen ve karşıt olgular olan sağ el kuralına ve sol el kuralına
uyumluluk özelliğinin, atomaltı düzeyde de eşdeğeri vardır.s.52</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 16.0pt;">Her ne kadar kuarkların nitelikleri hâlâ bütünüyle
keşfedilmeyi bekliyorsa da, bir şey nettir: karşıtlık özelliği, maddenin bilim
tarafından bugüne dek bilinen en temel düzeylerinde varolmuştur.s.52</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Şeyler kendi karşıtlarına dönüşür. Negatif yüklü
elektronlar pozitif yüklü pozitronlara dönüşürler. Bir protonla birleşen
elektron, beklenebileceği gibi yok olmaz, nötr yüklü yeni bir parçacık olan
nötronu üretir. s.53,54<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 18.0pt;"><br />
Proton ve elektronun birleşmesi nötronu oluşturur. Ama bir pozitron bir
nötronla birleşirse, sonuç bir elektronun açığa çıkması ve nötronun bir protona
dönüşmesi olur. Bu kesintisiz süreç yoluyla evren kendisini tekrar tekrar kurar
ve yeniden kurar. Demek ki herhangi bir dış kuvvete, klasik fizikte olduğu gibi
“ilk itişe” gerek yoktur. Maddenin, kendi nesnel yasaları uyarınca sonsuz,
duraksamasız hareketi dışında başka hiçbir şeye gerek yoktur.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Biçimsel mantığın yasaları modern fizik alanında
aşağılayıcı bir darbe aldı. Bu alanda, atomaltı düzeyde gerçekleşen çelişkili
süreçlerle uğraşılırken bu yasaların umutsuz biçimde yetersiz kaldığı ortaya
çıktı.<br />
Çelişkiler doğanın tüm düzeylerinde bulunur ve bunu yadsıyan mantığın vay haline.</span></b> </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 16.0pt;">Orhan Hançerlioğlu-Felsefe Sözlüğü<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Özdevim<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kaynağı kendinde olan devim…</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Devimin kendiliğinden mi oluştuğu ya da dışsal bir
etkiyle mi meydana geldiği sorunu, özdekçilerle düşüncecileri antikçağdan bu
yana karşı karşıya getiren ve birbirlerinden ayıran temel sorunlardan biridir</span></b>.
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Antikçağın
özdekçi düşünürleri çeşitli deyişlerle (elemanların birleşmesi ve dağılması,
sevgi ve nefret çatışması, atom ve boşluk) devimin kendiliğinden (özdevim)
meydana geldiğini söylemişler, düşüncecilerse çeşitli deyişlerle (idea, ilk
fiske, ilk itiş ve sonuç olarak tanrı) bir etkenin etkisiyle meydana geldiğini
söylemişlerdir.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">(Günümüzde bile) bu metafizik etkenin ağır basmasında,
bütün bir ortaçağ boyunca Avrupa düşüncesine egemen olmuş bulunan tanrıbilim
başlıca etkendir. (halen, bilgisizlik ve tanrı inancının egemen olması başlıca
etkendir.N.)</span></b> Bk. Özgüç. S.318</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Devim (hareket):<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Özdeğin varolma biçimi...</div>
<div class="MsoNormal">
Genel anlamda her türlü <i>değişme</i>
(Os. Tebeddül, Fr. Changement)’yi dilegetiren <i>devim, </i>antikçağ Yunan felsefesinde <i>varlık </i>(Os. Vücut, Fr. Etre) karşıtı olarak ve <i>oluş </i>(Os. Tekevvün, Fr. Génése)’le eşanlamda kullanılmıştır. İlk
felsefesel düşüncelerde varlık, devimsiz ve değişmez sanılıyordu. Gerçekte
bizzat varlık demek olan <i>devim </i>(Yu.
Kinesis)’in gerçek olup olmadığı ilk düşünceleri çağlar boyunca çatıştırmıştır.
Devim, her an, her olguda ve olayda, insanların gözlerinin önündeydi ve
yadsınamayacak bir gerçeklik taşıyordu: Doğanlar ölüyor, küçükler büyüyor, her
şey sürekli olarak değişiyordu. Bunu açıkça yadsıyamayan insan düşüncesi, bütün
bunların arkasında sağlam bir değişmezlik bulmak amacıyla, bir üsre, onu
aldatıcı bir görünüş saymak zorunda kalmıştı. Elea okulu, özellikle Parmenides,
bu kanıyı savunmuştur. Ona göre devimsizlik her şeydir, devim bir kuruntudan
ibarettir. <b>Buna karşı büyük diyalektikçi
Herakleitos, tek başına, devimin her şey olduğunu ve değişmezliğin boş bir
kuruntudan ibaret bulunduğunu ilerisürmüştür. Orta yolu tutan idealist
(Pitagoras), özdekçi (Leukippos, Demokritos) ve ikici (Anaksagoras) atomcularsa
varlığın devimsiz olduğunu ve fakat onun bütün ilişkilerinin devimli
bulunduğunu savunmuşlardır.</b> <b>Görüldüğü
gibi, insan zekası, bu devimsel kasırganın korkunçluğu içinde tutunacak bir
dal, sağlam ve değişmez bir temel aramıştır. İdealistler bu temeli <i>ruh </i>tözünde, materyalistlerse <i>özdek </i>tözünde bulmaya çalışmıştır. Ne
var ki, </b><b><span style="font-size: 14.0pt;">çağdaş
bilim, Herakleitos’u doğrulamaktadır: Varlık bizzat devimdir...</span><o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Devimi varsaymak zorunluluğu ortaya çıkınca, bir ilk
devindirici aramak zorunluluğu başgöstermiştir</span></b>. <b><span style="font-size: 14.0pt;">Bu ilk fiskeyi vurana Anaxagoras nous,
Aristoteles devinmeyen devindirici adını vermişlerdir. Daha sonra buna Tanrı
denecektir.</span>s.60</b> <b><span style="font-size: 14.0pt;">Antikçağın ilk düşüncelerinden 19. yüzyıla kadar
devim, bir ‘yer değiştirme’den ibaret sayılmıştır. Bu anlayışa göre cisimler
birbirlerini bilardo topları gibi çarpma yoluyla devindirmektedirler. İlk fiske
vurulduktan sonra bu bilardo oyunu sürüpgitmiştir. Yunan atomculuğuyla başlayan
ve en yüksek felsefe olgunluğuna Dekartçılıkta bulan bu anlayışın bilimcisi
Newton’dur. Bu devim anlayışı, mekanik bir devim anlayışıdır ve metafiziğin de
bir hayli işine yaramıştır. Çünkü bu yer değiştirme deviminde, yeri değişenin
kendisi değişmez. Gelişme yoktur, her şey nasıl yaratıldıysa öyle kalmaktadır.</span></b>
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Oysa mekanik devim, devimin sonsuz çeşitlerinden sadece bir
tanesidir. Devimin evrensel gerçekliğini idealist anlamda ileri süren Hegel’den
sonra tarihsel ve diyalektik özdekçilik öğretisi, devimi, özdeğin varlık biçimi
ve bir özgüç olgusu olarak ortaya koymuştur. <b><span style="font-size: 14.0pt;">Yirminci yüzyılın büyük fizikçisi
Einstein da özdeksiz devim ve devimsiz özdek olamayacağını tanıtlamıştır. </span></b>Özdekçi
diyalektik yöntem ‘’doğasal, toplumsal ve bilinçsel bütün olgu ve olayları
devimleri içinde anlamak ve açıklamak yöntemidir. Buysa, bu olgu ve olayları
’tarihsellik’leri içinde anlamak demektir<b><span style="font-size: 14.0pt;">. Her şeyin bir geçmişi, bir şimdisi ve bir de
geleceği vardır; her şey doğar, gelişir ve ölür. Hiçbir şey geçmişinden ve
geleceğinden koparılıp sadece şimdi’siyle açıklanamaz. Devimin, niceliksel yanı
‘büyüme’ niteliksel yanı ‘gelişme’dir. Her şey önce nicelikçe çoğalır ve sonra
sıçrayarak nitelik değiştirir</span></b>. <b><span style="font-size: 14.0pt;">Özdek kendiliğinden devim demektir</span></b><span style="font-size: 14.0pt;">. Özdeksiz devim olamayacağı gibi, devimsiz özdek de
olmaz. Devim deyimi, özdeğin kendiliği olarak, yer değiştirmeden düşünceye
kadar bütün değişme süreçlerini dilegetirir.</span> <b><span style="font-size: 14.0pt;">Evrende her şey devimsel ve dolayısıyla
değişkendir. <i>Durgunluk</i> göreli bir
kavramdır </span></b>ve devimli olanın bir başka şeye göre devimsiz görünen
durumunu dilegetirir. Örneğin güneş, dünyamıza göre durgun, ama bağlı olduğu
galaksiyle birlikte devingendir. Doğan, gelişen ve ölen her şey(ki evrende bu
süreci izlemeyen hiçbir şey yoktur) devimlidir. <b><span style="font-size: 14.0pt;">Dağ başlarında durgun görünen kayalar
bile bir zamanlar bugün bulundukları yerde yoktular, bir zaman sonra da bugün
bulundukları yerde olmayacaklardır (En durgun görünen, taş, demir, çelik gibi
maddeler bile hem atomları devimli olduğu için hem de değişme ve evrim halinde
olduğu için devimlidirler.N.T).</span></b> <b><span style="font-size: 14.0pt;">Devim, özdeğin sonsuz çeşitliliğine uygun olarak
sonsuz biçimlerde gerçekleşir. Isı, ışık, elektrik dalgaları, biyolojik ve
fizyolojik süreçler, kimyasal süreçler, nükleer süreçler ve daha sonsuzca
başkaları hep devim biçimleridir</span></b>. Özdek nasıl sonsuzca yeni
biçimlere dönüşecekse devim de onunla birlikte sonsuzca hep yeni biçimler
alacaktır. <b><span style="font-size: 14.0pt;">Durgunluk,
herhangi bir cismin en küçük parçacıklarının karşılıklı etkileşmesi, demek ki
bu parçacıkların devimi sonucudur. Daha açık bir deyişle durgunluk bile bir
devimdir. </span></b>Bk. Gelişme, Özgüç, Eytişim, Özdek, Genel Bağıntılılık
Kuramı, Oluş. (F.S.O.H. S.60) </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Devimselcilik</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gürecilik
(devimselcilik, Dinamizm)<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Özdeğin kendiliğinden
devimsel ve gelişimsel olduğunu ilerisüren öğretilerin genel adı...<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i>Mekanikçilik </i>karşılığıdır. Nesneleri devimsiz ve ancak dışarıdan
verilmiş bir devimle devinebilir sayan mekanikçiliğe karşı <i>gürecilik</i>, nesnelerde bir özgücün varlığını ilerisürer. Antikçağ
Yunan felsefesinde Herakleitos, Aristoteles, Stoacılar gürecidirler.</b>
Metafizikte Lebniz, Kant, Lotze, Herbart, Main de Biran, Renouvier güreci
sayılırlar; <i>dirimselcilik</i>’le de anlamdaş
kılınmıştır. <b>Bilimsel anlamda <i>gürecilik </i>eytişimsel özdekçilikte
gerçekleşmiştir.</b> <b><span style="font-size: 14.0pt;">Maddeci diyalektik felsefeye göre devim, maddenin
varlık biçimidir. Devimsiz madde, hiçbir zaman ve hiçbir yerde olmamıştır</span></b>.
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Her
maddesel cisim, yapısı gereği devimsel ve değişkendir. Devimi sağlayan ilke de,
her maddesel cismin hem çatışan hem birbirinden ayrılamayan
karşıtlıklarındandır. Devim de bizzat madde gibi, sonsuz biçimlerde
belirmektedir. Her yeni araştırma, devimin yeni bir biçimini ortaya
koymaktadır. Örneğin en son bulunan devim biçimlerinden biri, atom çekirdeğinin
çevresindeki zerreciklerin devimidir.</span></b> <b><span style="font-size: 14.0pt;">Devimin çeşitli biçimleri birbirlerine
bağlıdırlar ve birbirlerine dönüşürler. Örneğin kimyasal devim biçimleri
biyolojik devim biçimine dönüşerek insana kadar sürüpgelen çeşitli devimsel
dönüşümlerle hayatı oluşturmuşlardır. Basit devim biçimleri, daha yüksek devim
biçimlerince içerilir. Ama daha yüksek bir devim, daha aşağı bir devim biçimine
indirgenemez. Bu bakımdan, diyalektik maddecilik, bütün doğasal ve toplumsal
hayatın madde zerrelerinin mekan içinde mekanik yer değiştirmelerine
indirgenebileceğini ilerisüren eski maddecilik anlayışıyla mekanik maddecilik
anlayışını aşmış bulunmaktadır. </span></b>Diyalektik maddecilikte devim,
sürekli ve sonsuz değişmenin genel biçimidir...<b><span style="font-size: 16.0pt;">Maddenin devim biçimlerinin birbirlerine dönüştüğü gerçeği, özellikle
fizik bilgini H. Helmholtz’un 1869 yılında yayınladığı <i>gücün saklanması (korunması) yasası</i>’yla doğrulanmış bulunmaktadır.
Bu yasa, harcanan güç oranında ısı ve o ısı oranında da yeniden güç meydana
geldiğini tanıtlamıştır.</span></b> <b><span style="font-size: 16.0pt;">Öyleyse nasıl madde ne yeniden meydana getirilebilir
ne de yitirilebilirse devim de ne yeniden meydana getirilebilir ne de
yitirilebilir niteliktedir</span></b>, <b><span style="font-size: 16.0pt;">tek sözle var olduğunca saklıdır (korunur N.)...</span></b>Gürecilik,
bu anlamda, her türlü metafizik anlayışa ve Descartes’in mekanizmine karşıdır.
Örneğin Blaise Pascal ilk fiskeyi vuranın Tanrı olduğunu söyler. Güreciliğe
göre ilk fiskeyi vuran yoktur, çünkü madde bizzat devimseldir. Ancak ters
terminoloji olarak güreciliği metafizik öğretiler de benimsemektedirler.
Metafizik gürecilik, varlık deyiminden Tanrı’yı anlar ve varlık bizzat etken, gürelidir.
Bk. Devim, Özgüç, Mekanikçilik, Dekartçılık, Dirimselcilik.<i> </i>S.149</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>İlk Eylem<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
(Os. Fiili evvel, Fr. Acte premier)</div>
<div class="MsoNormal">
İlk devim...</div>
<div class="MsoNormal">
<b>Eytişimsel ve
tarihsel özdekçilik tarafından </b><b><span style="font-size: 14.0pt;">özdeğin bizzat devimsel olduğu ve devimin onun özgücü
bulunduğu açıklanmadan önce</span> varlık, durgun ve dural olarak
düşünülüyordu. Bu halde de <i>ilk eylem</i>’in
nasıl başladığı sorusu önem kazanmıştır. </b><b><i><span style="font-size: 16.0pt;">İlk</span></i></b><b><span style="font-size: 16.0pt;">’in ne
olduğu kadar, <i>ilk eylem</i>’in de ne
olduğu düşünsel felsefenin başlıca konusudur. Bu durgunluğu harekete geçirmek
için <i>ilk etki</i>’de bulunanın ya da <i>ilk fiske</i>’yi vuranın <i>varlık-dışı üstün bir güç </i>olması
gerektiği düşüncesi, bu soruyu karşılamak zorunluluğundan doğmuştur.</span> </b><b><span style="font-size: 16.0pt;">Metafizik(ve
idealist N.T) açıklamalar, çeşitli adlar altında, bu ilk eylemcinin <i>tanrı </i>olduğu varsayımında toplanır.
Devimi, devimsiz olduğu sanılan nesnelerin dışında sayan mekanikçiliğin zorunlu
sonucu neden-tanrıcılıktır. </span>Bu mekanikçi anlayış Fransız düşünürü
Descartes tarafından geliştirilmiştir. Descartes’in ünlü <i>ilk eylem yasası </i>ya da <i>ilk
etki yasası</i>’na göre kendi başına bırakılan her cisim belli bir doğrultuda
değişmez bir hızla sürekli olarak devinir, çünkü bir ilk eylemle tanrı tarafından
devindirilmiştir. Yoksa cisimler kendiliklerinden devinemezler, çünkü
güçsüzdürler. Güçsüz olduklarından ötürüdür ki tanrının verdiği bu devimi
değiştiremezler, azaltıp çoğaltamazlar, yok edip yaratamazlar (Toplam hareketin
korunumu yasasını dinsel ifadesi N.). </b><b><span style="font-size: 16.0pt;">Devim, bir cisimden ötekine <i>çarpma </i>yoluyla geçer. Devimin doğrultusu da ancak çapmayla değişir.
Düşünsel alanda ilk kez Hegel, durallığın bir soyutlama olduğunu ve hiçbir
yerde saltık durallık bulunmadığını göstererek varlığın bizzat devim demek
olduğunu ilerisürmüştür</span> </b><b><span style="font-size: 16.0pt;">(ilk kez Herakleitos vurgulamıştır. Hegel bu düşünceyi
ondan almıştır. N.T). </span>Bk. Devim, Özgüç, Mekanikçilik, İlk, Dekartçılık.
S. 182<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Karşıtların Birliği
ve Savaşımı Yasası<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 16.0pt;">Doğada, toplumda ve bilinçte tüm nesneler, olaylar ve
süreçler içlerinde bir karşıtlık (eşdeyişle eytişimsel iç çelişki) taşırlar, bu
karşıtlık tüm devim ve gelişmenin kaynağıdır.</span> </b><b><span style="font-size: 16.0pt;">Bu karşıtlıklar hem bir ‘birlik’ (biri
olmadan öbürü de olmaz) hem de bir ‘savaşım’ (biri öbürünü sürekli olarak
dıştalar) içindedirler, birbirlerine geçişirler (biri öbürünü sürekli olarak
altetme, onun yerine geçme eğilimindedir). Doğa, toplum ve bilinç bu evrensel
yasayla işler ve gelişir. Gelişme, bu savaşım sonucu, birliğin ortadan kalkıp
yerine yeni bir birliğin doğması demektir. Bundan ötürüdür ki karşıtların
birliği ‘geçici’ (eşdeyişle göreli, ilineksel, ikincil), karşıtların
savaşımıysa ‘sürekli’ (eşdeyişle saltık, temel, birincil)dir.</span> </b><b><span style="font-size: 16.0pt;">Bu yasadan
ötürüdür ki ‘eski’ daima yerini ‘yeni’ye bırakır. </span>Doğada örneğin yumurta
bu yasayla civciv olur, toplumda örneğin feodalite bu yasayla anamalcılık
(kapitalizm N.) olu, bilinçte örneğin bilgi bu yasayla ilerler. Devim ve
gelişme, karşıtların savaşımının sonucu olduğundan bu yasaya ‘eytişimin özü’
denir</b><b><span style="font-size: 16.0pt;">.
Her nesne, olay ve süreçte eytişimsel birlik ve savaşım içseldir, hiçbir dış
etkiyi gerektirmez, eşdeyişle dışsal bir etkinin sonucu değildir.</span> Kaldı
ki ‘eytişimsel’ deyimi daima ‘içsel’ olanı dilegetirir; örneğin bir meyvenin
ağaçtan koparılması mekanik bir devim, kendiliğinden olgunlaşıp düşmesi
eytişimsel bir devimdir. </b><b><span style="font-size: 16.0pt;">Karşıtların birliği ve savaşımı yasası, devimin ve
gelişmenin kendiliğindenliğini dilegetirir.</span><br />
(karşıtların birliği ve savaşımı dışta da geçerlidir, nesneler, kişiler,
toplumlar, düşünceler vb. birlikte ve savaşım halindedir, ayrıca içsel olanla
dışsal olan da birlikte ve savaşım halinde sürekli etkileşirler N.) Bk.
Eytişimsel Özdekçilik, Eytişim, Karşıt, Karşıtların Çelişmesi, Nicerlikten
Niteliğe Geçiş Yasası, Olumsuzlanmanın Olumsuzlanması Yasası. s.206<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Kutupluluk<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 16.0pt;">Karşıt uçluluk...<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 16.0pt;">Doğasal, toplumsal ve bilinçsel her olgu zorunlu bir
kutupluluk taşır. Engels, Doğanın Diyalektiği adlı yapıtında şöyle der:
’’Düşünceler de elektrik, manyetizm vb. gibi kutupluluğa uğrar; karşıtlıklar
içinde hareket ederler’’. <i>Kutupluluk </i>deyimi
herhangi bir birimin karşıt uçlarının bağımlılığını dilegetirir</span>.</b> <b><span style="font-size: 16.0pt;">Uçlar, hem
birbirlerine karşıt ve çelişik, hem de ve aynı zamanda birbirlerinin varlık
koşuludurlar, biri olmadan öbürü de olmaz.</span> </b><b><span style="font-size: 14.0pt;">Örneğin köleci üretim <i>köle’</i>yle <i>köle sahibi </i>uçlarında belirir, köleyle köle sahibi hem
birbirleriyle çelişirler ve hem de biri olmaksızın öbürü de olmaz. </span></b>T.D.K’unca
yayımlanan Toplumbilim Terimleri Sözlüğü’nde Dr. Özer Ozankaya deyimi şöyle
tanımlamaktadır: ‘’Kimi toplumbilimcilere göre her karşıtlığın iki ucu arasında
hem birbirlerine karşıt olma hem de birbirlerini gereksinme, biçiminde bağlılık
bulunması’’. Bk.Karşıtlık, Çelişme, Karşısav. S.230</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Karşılıklı etki </b>(etki-tepki
N.)<b><o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Nesne, olgu ve süreçler arasındaki etkileşimsel bağımlılık…</div>
<div class="MsoNormal">
Karşılıklı eylem, karşılıklı aksiyon ve etkileşim
deyimleriyle de dilegetirilir. Eytişimsel ve tarihsel felsefenin meydana
koyduğu evrensel bir süreçtir. ‘’Tüm doğa, tüm özdeksel varlıkların
bağlılığından oluşan bir dizgedir. Birbirleriyle bağlılık içinde bulunanlar birbirlerini
etkilerler. İşte bu etkileşme, devimin ta kendisidir. Etkileşme olmaksızın
evrende hiçbir şey varolmazdı. Varolan tüm şeylerin sonuçsal nedeni, karşılıklı
etkidir’’. Karşılıklı etki, ‘neden ve sonuç’un durmaksızın yer
değiştirmesinden, birbirinin yerini almasından doğar. Mekanik anlayışa göre
evren bir neden-sonuç zincirinin sürekli olarak gelişmesinden ibarettir. Oysa
bilimsel bulgular, bu anlayışın yanlışlığını ortaya koymuştur. <b><span style="font-size: 16.0pt;">Neden-sonuç
zinciri, evrensel bağlılık içinde pek basit bir görüntüden başka bir şey
değildir. Gerçekte neden-sonuç zinciri ‘karşılıklı eylem’ hareketine bağlıdır.
Bir şey, bir başka şeyi doğurmaz, neden gibi görünen şeyle sonuç gibi görünen
şey birbirlerini oluştururlar. Topraktaki su buharlaşarak bulut olur ama bulut da
yağmurlaşarak topraktaki su olur.</span> Güneşin yüzeyinde hidrojen atomlarının
transformasyonu çok yüksek bir ısı meydana getirir, ama bu ısı da helyum
atomlarının sentezleşmesini zorunlu kılar. Başka bir deyişle helyum atomlarının
kendi yaratısı olan ısı, kendi oluşması için zorunludur.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Karşılıklı eylem toplumsal süreçlerde de çok
önemlidir. Örneğin isteğin (talebin) artması üretimin artmasını gerektirir,
üretimin artması da isteğin artmasını gerektirir. Demek ki nedenle sonuç,
metafizik anlayıştaki gibi birbirinden ayrı ve birbirine karşıt iki olgu değil,
birbiriyle sıkıca bağımlı ve birbirine dönüşebilir iki olgudur.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Hiçbir doğal varlık,
hem kendisinin bağlı olduğu ve hem de kendisine bağlı olan bir ‘karşılıklı
etki’ler bütünlüğünün dışında varolamaz.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 16.0pt;">Engels Doğanın Diyalektiği adlı yapıtında şöyle
der:’’Hareket halindeki maddeyi bir bütün olarak bugünkü doğabilimi açısından
ele aldığımızda karşımıza çıkan ilk şey ‘karşılıklı etki’dir. Bir dizi hareket
biçimi, mekanik hareket, ısı, ışık, elektrik, manyetizm, kimyasal bireşme ve
ayrışma, maddenin hallerindeki geçişler, organik hayat; bütün bunların hepsi,
şimdilik organik hayatı dışta bırakırsak, birbirine geçiştir.</span> </b><b><span style="font-size: 14.0pt;">Karşılıklı
olarak birbirlerini saptar, bir yerde sonuç iken başka bir yerde nedendirler ve
bu sırada bütün bu hareketin toplamı her değişik biçimde aynıdır. Spinoza, ’öz,
kendi kendinin nedenidir’ diyerek karşılıklı etki’yi başarıyla anlatmıştı.</span>
Mekanik hareket ısıya, elektriğei manyetizme, ışığa, vb. ya da tersine dönüşür.
Böylece Hegel’in, karşılıklı etkinin asıl şeylerin son nedeni olduğu biçiminde
dediğini doğabilimi doğruluyor. </b><b><span style="font-size: 14.0pt;">Bu ‘karşılklı etki’ bilgisinden daha gerilere
gidemeyiz, çünkü bunun ardında bilinecek başka bir şey yoktur’’</span> (İbid,
Ankara, 1970, çev. Arif Gelen, s. 281,282)<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Engels’in deyişinden
de anlaşıldığı gibi, </b><b><span style="font-size: 14.0pt;">mekanik nedensellik anlayışının yanlışlığını düşünsel
ve mantıksal yoldan meydana çıkaran Hegel, ‘karşılıklı etki’yi bir ‘ereksel
neden’ olarak görüyordu, buysa tümüyle metafizik ve idealist bir yanılgıydı.</span>
</b><b><span style="font-size: 14.0pt;">Engels,
yukarıdaki parçasında, ‘’özdeğin devim biçimlerini biliyorsak özdeğin kendini
de tanıyoruz demektir ve bu konudaki bilgimiz tamamlanmıştır’’ der</span>. </b><b><span style="font-size: 14.0pt;">Metafiziğin
neden yanıldığını da, aynı parçada, şöyle anlatır:’’Tek tek olayları anlamak
için onları genel bağıntılarından ayırmak, soyutlayarak ele almak zorunda
kalıyoruz. İşte o zaman değişen bu hareketler, biri neden, öteki de sonuç
olarak görünüyor’’</span>. ‘’İnsanlar yeni üretici güçler elde ederek üretim
tarzlarını değiştirirler ve üretim tarzlarını değiştirirken de kendilerini ve
bütün toplumsal ilişkilerini de değiştirirler’’.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Nedensellik bağı,
kuramsal ve uygusal açılardan büyük bir önem taşır. </b><b><span style="font-size: 14.0pt;">Ne var ki nedensellik bağı, evrensel
bağlılığın ancak küçük bir parçasıdır. Doğada, sayısız denecek kadar çok,
karşılıklı etki biçimleri vardır.</span> Özdek geliştikçe ve daha yüksek
biçimlere girdikçe yeni devim, eşdeyişle etkileşim biçimleri ortaya çıkar. Bu
süreç sonsuz ve sınırsız olduğuna göre demek ki etkileşim birimleri de sonsuz
ve sınırsızdır. Evrensel bağlılık karşılıklı etkilerin sonucudur. Bk. Evrensel
Bağımlılık, Evrensel bağlılık, Evrensel birlik, Evrensel bütünlük, Etki,
Nedensellik, Gerekircilik, Mekanikçilik, Eytişim, Eytişimsel Özdekçilik, Devim,
Çelişme. S.204<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Çelişme<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Varlığı gerçekleştiren karşıtlığın geliştirici devimi...</div>
<div class="MsoNormal">
<b>Mantık dilinde
çelişme terimi birbirlerini olumsuzlayan iki kavram, önerme, yargı ya da
kuramın aralarındaki bağlantılı durumu dilegetirir</b>. <b>Bunlar birbirleriyle çelişme durumundadırlar aynı zamanda ikisi birden
yanlış ve ikisi birden doğru olamazlar.</b> Örneğin, ‘’Ahmet akıllıdır-Ahmet akılsızdır’’ önermeleri
çelişiktir, Ahmet’in akıllı olduğu doğruysa akılsız olduğu mutlaka yanlıştır.
Ya da akılsız olduğu yanlışsa akıllı olduğu mutlaka doğrudur. <b>Ne var ki bu, Ahmet’i somut yaşamından
soyutlayıp, eşdeyişle onu onu her türlü devim ve değişmelerinden ayırıp kavram,
önerme, yargı, ya da kuramlaştırdığımız hallerde böyledir. </b>Yoksa Ahmet
somut yaşamında bir olayda akıllı ve bir başka olayda akılsız olabileceği gibi
akıllılığı aynı zamanda akıllılığını da içerir. Eytişimsel anlamda Ahmet’in
aklı, akılsızlıkla çelişerek gelişir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Soyut düşünme alanına özgü bulunan ‘mantıksal çelişme’yle
somut yaşam alanına özgü bulunan ‘eytişimsel çelişme’ birbirine
karıştırılmamalıdır. <b>Somut yaşam alanına
özgü bulunan eytişimsel çelişme, soyut düşünme alanına özgü bulunan mantıksal
çelişmenin tam tersine her şeyin aynı zamanda karşıtını da içerdiğini
dilegetirir, hem düşünce ve hem de varlığın evrensel gelişme yasasıdır.
Eytişimsel dilde buna ‘çelişme ilkesi’
ya da çelişme yasası denir.</b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Mantıksal anlamda çelişme, tutarsız düşünüşün ölçütüdür.
Tutarlı düşünebilmek için düşünceyi mantıksal çelişmelerden arındırmak gerekir.
Eşdeyişle kavramlarımız, önermelerimiz, yargılarımız ya da kuramlarımız
çelişmez olmalıdır ki düşüncemiz doğru ve tutarlı olabilsin (soyut çelişmelerle
somut çelişmeler uyumlu olmalıdır. N.).Çelişik kavramlar, önermeler, yargılar
ya da kuramlarla işleyen düşünce yanlış ve tutarsızdır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Mantıksal çelişme ilk dilegetirilişini antikçağ Yunan
düşünürü Aristoteles’in biçimlendirdiği ‘çelişmezlik ilkesi’ ya da ‘çelişmezlik
yasası’nda bulmuştur. Birçok skolastik ve metafizik düzeltmelerden geçen <b>bu ilke ya da yasa, 19. yüzyılda Hegel
tarafından yaşayan varlığa uygulanmıştır</b>. <b>Hegel’e göre her türlü yaşamın kaynağı, Aristoteles’in ilerisürdüğü
gibi çelişmezlik değil, tam tersine çelişmedir.</b> <b>Ne var ki Hegel bu çok doğru savını yaşayan varlığın
kavramlaştırılmasıyla sınırlıyor ve ‘’eşyanın çeşitliliğini ve ayırdedilişini
çelişme halinde keskinleştiren düşünen akıldır’’ diyordu.</b> Bu ilerisürüş,
Hegel’in idealist anlayışının zorunlu sonucudur. <b>Tarihsel ve eytişimsel özdekçilik, Hegel’in bu idealist savını özdeksel
temeline oturtmuş, onun doğal ve toplumsal özünü açık seçik sergilemiştir.
Gerçekte çelişmelerle gelişen, kavramlar değil, doğa ve toplumdur (Hegel de
bunu demek istiyor N.). Kavramlar, bu nesnel (doğasal ve toplumsal) gelişmeden
yansır.</b> <b>‘’Hareketin kendisi bir
çelişme’dir. Basit mekanik, bir uzay değişmesi, bir çelişme olduğu gibi,
özdeğin daha yüksek biçimlerindeki hareketleri (özellikle organik hayatın
gelişmesi) için bu daha da doğrudur. Yaşam, çelişme’den ibarettir. Yaşayan her
şey, her an hem kendisidir hem kendisi olmayan’dır. Bu her an oluşan, durmadan
yenilenen ve çözülen bir çelişme’dir. Çelişme biter bitmez yaşam da sona erer
ve ölüm gelir’’. ‘’Matematikte diferansiyel ve entegral, mekanikte hareket ve
karşı hareket (etki-tepki N.), fizikte artı elektrik ve eksi elektrik, kimyada
atomların birleşmesi ve ayrılması çelişme’nin evrenselliğini tanıtlar’’. </b>Bk.
Ana Çelişki, Ana Uç, Çelişmelerin Genelliği, Çelişmelerin Özelliği, Çelişme
İlkesi. S.44, 45</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Çelişme İlkesi<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Doğa, toplum ve
bilinç bütünlüğünün çelişmeyle geliştiğini ilerisüren eytişimsel ilke...Çelişme
yasası da denir. <o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Alman düşünürü Hegel
tarafından, Aristoteles’in biçimsel mantığına karşı, eytişimsel mantık ilkesi
olarak ilerisürülmüş, tarihsel ve eytişimsel özdekçilik tarafından doğasal ve
toplumsal temeli keşfedilerek açık seçik sergilenmiştir.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Bu ilkeye göre her
türlü yaşamın kaynağı çelişme’dir. </b><b><span style="font-size: 16.0pt;">Varlığın özü olan devimi, varlığın içinde bulunan
çelişme yaratır (Varlığın kaynağı ve geliştircisi çelişmedir N). Her türlü
varlık, çelişmenin meydana getirdiği devimle gelişir. Demek ki çelişme; doğa,
toplum ve bilincin gelişme yasasıdır.</span> </b><b><span style="font-size: 16.0pt;">Bilimsel felsefenin bir ustası
çelişme’yi şöyle tanımlar: ‘’Çelişme şuradadır ki bir şey hem kendisinin aynı
hem de kendisinin aynı olmayan’dır, yani hem kendisinin aynı olarak kalır hem
de durmadan değişir. İşte gelişme, bu ‘kalıcılık’la ‘değişme’ arasındaki
karşıtlık’tır’’ Eytişim, en doğru anlamında, nesnelerin özünde bulunan
çelişme’nin bilgisidir’’. Eytişimsel ve tarihsel özdekçilik dilinde çelişme
deyimine yakın anlamda ‘çatışma’ kullanılır. Çelişenler aynı zamanda
birbirleriyle çatışırlar. En küçük bir özdek parçasından insanı, toplumu ve
bilinci de kapsamak üzere en büyük evrensel yapıya kadar evrendeki bütün nesne
ve olguları oluşturan geliştirici güç çelişme’dir. Bütün nesne, olgu ve olaylar
çelişmelerle gelişir. Çelişme; bütün nesne, olgu ve olayların kendileriyle
birlikte karşıtlarını da içermelerinin dilegetirilişidir.</span> </b><b><span style="font-size: 16.0pt;">Her nesne,
olgu ve olayda ‘kendi-karşıtı’ karşılığı vardır. Hegel şöyle der: ‘’Varlık
bizzat karşıtlıktır’’. Karşıtlıksa karşıtların çelişmesini gerektirir.
Karşıtlar sürekli olarak çelişirler, çeliştikleri için çatışırlar, çatıştıkları
için aşılırlar, aşıldıkları için de gelişirler</span>. </b><b><span style="font-size: 16.0pt;">Demek ki nerede yaşam (eşdeyişle devim)
varsa orada mutlaka bir çelişme vardır. Ölüm bir devimsizlik, gelişmezlik,
eşdeyişle çelişmesizliktir. Bu gerçeği üstün bir sezişle ilk gören düşünür
antikçağ Yunan düşüncesinin büyük ustası Herakleitos’tur.</span> Herakleitos,
çelişmeyi özel bir anlamda kavga (Polemos) deyimiyle dilegetirmişti.
Herakleitos’a göre her şey her şeyle savaşıyor ve bundan ötürü ‘’bir şeyden
birçok şeyler ve her şey’’ oluşuyordu.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 16.0pt;">Antikçağ Yunan düşüncesinde Elea’lılar ve ilk
şüpheciler, örneğin Zenon ve Pyrrhon, bu çelişmelerin çözülemeyeceği ve onları
yok saymak gerektiği kanısına varmışlardı. Çelişmeleri yok sayınca nesnelerin
gerçek yapılarını araştırmaktan da vazgeçmek gerekiyordu, öyleyse nesneler
bilinemez ve kavranamazdı. Bilinemezciliğin tohumları, çelişmeleri çözememekten
doğan umutsuzlukla atılmıştır. Bu halde doğaüstü güçlere sığınmaktan başka
çıkar bir yol kalmamaktadır. İdealizme geniş çapta kapıları açan yanılgı da
budur.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 16.0pt;">Yüzyıllarca sonra Alman düşünürü Hegel, Herakleitos’un
bu ustaca sezişini idealist alanda açıklamış, tarihsel ve eytişimsel
özdekçiklikse onu gerçek özdeksel temeline oturtmuştur. ‘’Matematikte
diferansiyel ve entegral, mekanikte hareket ve karşı hareket (etki-tepki N.),
fizikte artı elektrik ve eksi elektrik, kimyada atomların birleşmesi ve
ayrılması çelişme’nin evrenselliğini tanıtlar’’ Çelişme’nin tam bilgisi şu
ayrıntıların da bilinmesini gerektirir: Evrende her nesne, olgu ve olay birçok
karşıtlıklar, demek ki birçok çelişmeler taşır. Bu çelişmeler ‘iç
çelişmeler’dir. Bir nesne, olgu ve olayı kendisi kılan, eşdeyişle neyse o eden
bu çelişmelerdir. Ama bunların içinde çelişmeyi kendi yönüne çeken güçlü bir
çelişme vardır, buna ‘ana çelişme’ denir. Her çelişmede olduğu gibi bu ana
çelişmenin iki ucundan biri tutucu, öbürü geliştiricidir. Geliştirci uç ‘ana
uç’tur. Çünkü varlığın geleceğini ana çelişmenin bu ana ucu belirleyecektir.
Tutucu uç, çelişmenin ve dolayısıyla varlığın kendi kendisiyle aynı kalmasına
çalışır. Ana uçsa onu kendisinden koparır ve geliştirir. Her nesnede, olguda ve
olayda geriye dönüşlere rağmen son çözümlemede mutlaka ileriye doğru bir
gelişme gerçekleşir bu gelişme daima alt olandan üst olana, aşağı olandan
yukarı olana, geri olandan ileri olana ve basit olandan karmaşığa doğrudur. Ne
var ki bu gelişme için sadece iç çelişmeler yetmez, ‘dış çelişmeler’in de
yardımı gerekir. Örneğin yumurtayı geliştirip civcivleştiren onun kimyasal ve
biyolojik iç çelişmeleridir, ama civcivleşmenin gerçekleşebilmesi için ısı gibi
bir dış çelişme de gereklidir. Yumurta ısısız civcivleşmez, ama ısı da bir taşı
civcivleştiremez. Demek ki iç ve dış çelişmeler arasında temel olan iç
çelişmelerdir, çünkü civciv ısının değil yumurtanın ürünüdür....<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 16.0pt;">Çelişme, eytişimsel bilginin temel yasasıdır. Eytişimi
bilmek, devimin ve gelişmenin kaynağı olan çelişmeyi bilmek demektir. Yüzyıllardan
beri insan b,ilgisine egemen olan metafizik dünya görüşü, çelişmenin varlığını
yadsımakla eytişimsel dünya görüşünden ayrılır. Metafiziğin bu temel yanılgısı,
biçimsel mantığın soyut kavramlarda aradığı ‘çelişmezlik’ niteliğini doğada,
toplumda ve bunlardan yansıyarak oluşan insan bilincinin gelişme sürecinde de
aramış olmasıdır.</span> Metafiziğin büyük yanılgısı, ‘devimsiz soyut (kavram,
önerme, kuram)’un niteliği olan çelişmezliği ‘devimli somut (doğa, toplum,
bilinç)’un niteliği olan çelişmenin yerine koymaya çalışmasıdır. (soyut da
somutla uyumlu olarak devimlidir N.) </b>Bk. Çelişme, Çatışma, Devim, Eytişim, Çelişmelerin Genelliği,
Çelişmelerin Özelliği, Çelişmezlik İlkesi. S.45, 46<b><o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="background: #F7F7F7; line-height: 14.7pt;">
<span class="date">
</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background: #F7F7F7; line-height: 14.7pt;">
<span class="date"><span style="color: #222222; font-family: Arial; font-size: 10.0pt;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: #F7F7F7; line-height: 14.7pt;">
<span class="date"><span style="color: #222222; font-family: Arial; font-size: 10.0pt;"><br /></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: #F7F7F7; line-height: 14.7pt;">
<span class="date"><span style="color: #222222; font-family: Arial; font-size: 10.0pt;"><br /></span></span></div>
Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-82537670774735589302014-10-19T10:25:00.001-07:002014-10-19T10:25:45.154-07:00Bilimsel Açıdan Kristal Kafataslarının Sırrı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyYpXGLUZoKyrRmm1B4wTN12OOpDgVmTUFw7IIctfZcNr9ofcHmEEMfBVkvnXV0HBbtyqTsO83yxsjUKDzZCWzg6cPIXuev_gk7Zhl3ikvrBbkZia6K28WP_Yobx2usRh9ySvSF7jX3GY9/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+%C3%BC%C3%A7+ayr%C4%B1+renkte.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyYpXGLUZoKyrRmm1B4wTN12OOpDgVmTUFw7IIctfZcNr9ofcHmEEMfBVkvnXV0HBbtyqTsO83yxsjUKDzZCWzg6cPIXuev_gk7Zhl3ikvrBbkZia6K28WP_Yobx2usRh9ySvSF7jX3GY9/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+%C3%BC%C3%A7+ayr%C4%B1+renkte.jpg" height="183" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Dinsel düşünce, bilinemeyen yerlere tanrıyı koyar, bilinmeyenleri tanrıya havale eder. Oysa bilimsel düşünce, bilimsel yöntem; her şeyin bilimsel bir açıklaması olduğunu kabul ederek bilinmeyenleri doğaüstü tanrısal bir güce dayandırmadan açıklamaya çalışmaktır. Kristal kafataslarının da mutlaka bilimsel bir açıklaması vardır.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Bence kristal kafatasları, yontularak değil, kuvars kristalinden ya da camdan eşyaların yapıldığı gibi kalıp kullanarak, ölen ya da kurban edilen bazı kişilerin kafataslarının kalıp olarak kullanılmasıyla yapılmış, ya da bu kafataslarının oluşum aşamasındaki kristal mağaralarına ya da bölümlerine bırakılması ve kafataslarının kristalleşmesiyle oluşmuş olmalı.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Kristal kafataslarıyla ilgili haber ve yorumlar mistik bir gizem yüklü olarak şöyle: </div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Astek Kristalleri</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Astek ve Maya Uygarlıkları çok ileri bir uygarlıktı. Saf enerjiyi açığa çıkarmak ve yansıtmak için kristalleri kullanıyorlardı.</strong> <strong>Maya uygarlığına ait 13 adet kafatası da bugün insanları hayrete düşürüyor. Zira bu kafataslarında sanki yaşayan bir enerji var ve bu yoğun enerjinin var olduğu veya ne amaca hizmet ettiği henüz kanıtlanamadı. Bilinen tek şey ise, bu kristallere uygulanan ışık enerjisinin kristallere yansıyarak açığa çıkan enerjinin tek bir noktadan ilerlediği ve yayıldığı. Bu kristal kafa taslarında mevcut olan enerjiyi incelemek için HB firmasını harekete geçmiş bile ve üzerinde çalışmalar yapmaya başlamış. Bakalım neler bulacaklar...</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>İleriki zamanlarda IBM firması kristal enerjisi ile çalışan ve sonsuz depolama gücüne sahip olan bilgisayarlar yaparsa şaşırmayın.</strong><strong> Kristal Hard Disklerde bulunan datalar sonsuza kadar kalıyor ve hiç silinmiyor. Bu bir keşif olursa o zaman gelecekte artık bilgi saklamak için Astek Uygarlığı gibi kristal enerjisini kullanmaya başlayacağız</strong> ve Mikro Dalga sistemleri ile kristalleri bir araya getirebilirsek ilerde uzaya seyahat eden Ufo larımız bile olacağı kanısındayım.<strong> </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>İnsan yeni bilgilere ve buluşlara daima açık olması gerek. Bunun için ise, ileriyi düşünmek ve görme gücü lazım.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Meksika ve Orta Amerika’da bulunan kristal kafatasları en anlaşılmaz sanat eserlerinden biridir. Maya ve Aztek kalıntılarında bulunan bu kafatasları,</strong> bazı ufologlar tarafından dünyadışı ziyaretçilerle ilişkilendiriliyor.<strong> </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>En tanınmış kristal kafatası, 1927’de Mitchell – Hedges tarafından Belize’de</strong> (Orta Amerika'da yer alan bir ülke<strong>) Maya kalıntılarında bulunmuştur.</strong> Bir kafatasında, alttan bakıldığında, bir uzay gemisi kristalin içinde görülebiliyormuş. Bazı müzik ve rekler hatta bir ufoya ait hologram görüntüler bu kafatasından saçılabilir.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Kafatasları birbirinden farklıdır. Gerek yapıldıkları zaman, gerekse kafatası şekli sebebiyle farklıdırlar. Ametist kafatası ünlüdür. Koyu mor renkli ametistten yapılmıştır. Bu kafatası uzun bir beyin boşluğuna sahiptir ve günümüz çizimleriyle uzaylı bir tür olan “grilere ” benzemektedir.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Kristal kafatasları hakkında bir çok teori vardır. <strong>Bir teoriye göre, bunların anlamı ancak bütün kafatasları bulunduğunda ortaya çıkacak.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Bu kafatasları söz konusu olunca eski Kızılderili ve Maya efsaneleri şaşırtıcı bir benzerlik gösterir. Geleneklere göre, 13 gerçek kristal kafatası vardır. Bunlar dünyaya, dünyadışı ziyaretçiler tarafından getirilmişlerdir. Bu eserler, insanlık hakkında önemli bilgiler içermektedirler. Hatta söylentilere göre bazı kafatasları “konuşabilmektedir”. Bu iki kültürün diğer bir ortak yanı ise, kristal kafataslarının mesajının anlaşılacağı tarih: 2012 YILI.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Michell – Hedges kafatası Hewlett – Packard şirketinin bilim adamları tarafından incelendiğinde, yaşı hakkında bir sonuca ulaşılamadı. Ancak elektriksel alanın artmasına yol açtığı anlaşılmıştır.</strong> Dikkati çeken diğer bir şeyde, bugünkü bilgisayar teknolojisinin geliştirilmesinde kristal araştırmalarının rolü olduğudur. <strong>Bazılarının düşündüğüne göre bu kafatasları, dünya dışı bir uygarlık tarafından dünyaya getirilmiş ve içine, bugün henüz çözemediğimiz şifrelenmiş bilgiler koymuşlardır.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Bir çok medyum, bu kristal kafataslarıyla deneyler yaptılar ve tarif edemedikleri bir güç hissettiklerini söylediler. Diğer bazı kişilere göre, bu kafataslarının birinin sahibi Joke Van Dieton, bunu iyileştirme amacına yönelik kullandı ve iddia ettiğine göre beynindeki tümör iyileşmiş.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Bazıları bu kafataslarının iyi karakterlerinden o kadarda emin değiller. Adrian G. Gilbert ve Maurice M. Cotterell, kitaplarında, <strong>Mitchell – Hedges kafatasının Maya rahipleri tarafından insanları yakmak için “yakma camı” olarak kullanıldığını düşünüyorlar</strong>. Başka Maya efsanelerine göre kafatası ölümü simgeliyordu.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Yapılan bilimsel bir analize göre Mitchell-Hedges kafatasının, o günkü ilkel teknoloji kullanılarak zımpara ile bu hale getirilebilmesi için, bir kişinin durmadan 300 yıl bu kristal parçasını zımparalaması gerekiyordu. Sonuç olarak, Maya dönemine ait 1000 yıllık bu kristal kuru kafa, tek bir blok kristal üzerine oyma olarak yapılmış. Nasıl yapıldığı hala anlaşılamayan kuru kafanın altından tutulan ışık, doğrudan göz çukurundan yansıyor. Bu teknolojinin bugün bile mümkün olmadığı söyleniyor.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fblog.milliyet.com.tr%2Fastek-kristalleri%2FBlog%2F%3FBlogNo%3D15642&h=2AQFBGpPp&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://blog.milliyet.com.tr/astek-kristalleri/Blog/?BlogNo=15642</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Mayalara ait kristal kafataslarının nasıl yapıldığı günümüz teknolojisiyle açıklanamıyor (Harun yahya)</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
İngiliz Anna Mitchell Hedges, 1 Ocak 1924’te, Mayaların kayıp şehri Lubaantun’da (Maya dilinde düşen taşlar anlamına gelir) piramit tapınağının mihrabının altında kristal bir kafatası buldu.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Gerçek insan kafatası boyutlarında olan bu kafatası tamamen şeffaf kuartz kristalinden yapılmıştı. Kafatası, ayrı bir parça olan hareketli alt çene kemiği ile anatomik olarak son derece kusursuz bir yapıya sahip olarak tek bir kuartz kristalinden oyulmuştu.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Bu kafatasını kimin, hangi tarihte yaptığını tespit etmek isteyen Anna Mitchell Hedges, kafatasını o dönemde bilimsel testler yapan dünyaca ünlü Hewlett-Packard firmasına incelenmek üzere teslim etti. Kristaller karbon içermediği için, karbon testi ile yaş tespiti yapamayan bilim adamları, bu kristal kafatasının ne zaman, hangi yöntemlerle yapılmış olabileceğini farklı yöntemlerle test ettiler.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>1. Kafatası günümüzde elektronik sanayiinde kullanılan kuartz kristalinden üretilmiştir:</strong> Bilim adamlarından oluşan ekip, kristal kafatasının günümüzde telekomünikasyon sektöründe kullanılan ve bellek kapasitesi diğer materyallerden daha yüksek olan piezo-elektrik silikon dioksit isimli bir tür kuartz kristalinden yapıldığını ortaya çıkardı. Günümüzde kullanılan mikroişlemciler de bu maddeden üretilmektedir. Ancak daha da çarpıcı olan bu kristal türünün henüz 19. yüzyılda keşfedilmiş olmasıdır. <strong>2. Kristal kafatası kendi elektriğini üretme kabiliyetine sahiptir:</strong> Piezo-elektrik silikon dioksit türündeki bu kristal, hem negatif hem pozitif kutuplaşma özelliğine sahiptir. Bu özelliği dolayısıyla kristal kafatası, akü ve pillerde olduğu gibi<strong> </strong><strong>kendi elektriğini üretebilir.</strong> <strong>3. Kafatası tek bir blok kristalden üretilmiştir:</strong> Bilim adamları kutuplaşmış bir seri test ışığı kullanarak, kafatasının alt çenesi ile üst kafatası kemiklerinin aynı blok kristal kayasının parçasından yapıldığını tespit ettiler. Kuartz kristalinin, elmastan daha yumuşak ve çok daha fazla kırılgan bir madde olması nedeniyle tek bir parçadan yontularak elde edilmiş olmasının neredeyse imkansız olması bilim adamlarını hayrete düşürdü. <strong>4. Kristal kafatasının üzerinde hiçbir aletin izine rastlanmadı:</strong> Bilim adamları kristal kafatasının yapımında herhangi bir aletin kullanılıp kullanılmadığına anlamak için kafatasını mikroskop altında incelemeye karar verdiler. Kristal kafatasının yapımında modern otomatik aletlerin ya da mekanik aletlerin kullanıldığına dair bir işaret bulamamaları onları çok şaşırttı. Kristal kayası çok kırılgan ve tanecikli yapısı nedeniyle, alet kullanılarak oyulması durumunda parçalara ayrılırdı. Çünkü modern üretim araçları kristali, ısı ve titreşim dolayısıyla hemen kırardı. Hewlett-Packard firması, tek parça bir kristalden alt çene gibi son derece hassas ve nadir bir parçanın, modern elmas uçlu elektrikli aletler kullanılarak dahi parçalara ayrılmadan oyulmasının imkansız olduğu sonucuna vardı. Bu durum ekipteki bilim adamlarından birinin “bu kafatası aslında hiç var olmamalı” demesine ve diğer bazı gözlemcilerin de kafataslarının insan kökenli olmayabileceği ile ilgili tahminlerde bulunmasına yol açtı. Bu testlerin ardından, kristal kafatasının elle yapılmış olması ihtimali değerlendirildi. <strong><strong>5. Kristal kafatası elle oyulmuş olsaydı nesiller boyunca sürecek 300 yıllık bir zaman diliminde bu şeklini alabilirdi:</strong> </strong>Bilim adamları kristal kafatasının hiç alet kullanılmadan, elle ancak elmas parçası sürtülüp, aşındırılarak oyulabileceğini ancak bunun da birkaç insan nesli kadar bir süre alacağını hesapladılar. Hewlett-Packard raporuna göre, tahmini olarak 300 yıl boyunca insanların bu kristali elle aşındırarak şekil vermeleri gerekmekteydi. <strong>6. Kristal kafatası fizik kurallarına tamamen aykırı olarak yontulmasına rağmen hiçbir çatlak oluşmamıştır:</strong><strong> </strong>Günümüzde kristaller eksenleri etrafından yontulurlar. Çünkü kristallerde moleküler bir simetri vardır. <strong>Kristali kırmamak için, doğal yapısına göre yani bu moleküler simetriye uygun olarak kesilmesi gerekir.</strong><strong> </strong>Lazer ya da yüksek teknoloji kesme metodları kullanılsa dahi kristaller doğal eksenlerine göre kesilmedikleri taktirde parçalanırlar. Ama bu kristal kafatası ekseninden tamamen bağımsız şekilde kesilmesine rağmen fizik kurallarına aykırı olarak hiçbir kırılma ya da çatlama olmadan yontulmuştur. <strong>7. Kristal kafatasının optik dizaynı bilim adamlarını hayrete düşürmüştür:</strong> Hewlett-Packard firmasında yapılan testler sonucunda bilim adamları kafatasının ilginç optik özelliklerini de keşfettiler. Kafatasına alttan verilen ışık, normal şartlarda her yana yayılması gerekirken bu kristal içinde bir kanal oluşturarak tam göz yuvalarının olduğu yere odaklanarak, dışarı yansıyor. <strong>8. Kristal kafatasının içindeki prizma, mekanın görüntüsünü gözlerde topluyor:</strong><strong> </strong>Kafatasının alt arka kısmında bir tür prizma bulunmaktadır. Göz çukurlarına çarpan ışık ışınları buradan yansıtılır. Bu nedenle eğer göz çukurlarının içine doğru bakarsanız, tüm odanın kristal kafatasının gözlerinin içine yansıdığını görürsünüz. Bundan 8 bin yıl önce inşa edilen İngiltere’deki dikili taşlar Stonehenge, Mısır piramitleri, Urfa Göbekli Tepe’deki 11 bin yıl önce oyulan T biçimli hayvan motifli taşlar, 10 tonluk yekpare taştan inşa edilmiş Güneş kapısı ve bunlar gibi günümüz teknolojisiyle dahi yapımı açıklanmakta güçlük çekilen yapılar, antik çağlarda yaşayan insanların iddia edildiği gibi az gelişmiş, sanat, bilim ve teknolojiden anlamayan ilkel insanlar olmadıklarını ispatlamaktadır. Evrimciler biyoloji, paleontoloji, zooloji, entomoloji, botanik gibi bilimin her dalına uygulamaya çalıştıkları çarpık evrimsel mantığı arkeolojiye de uyarlamak istemişlerdir. Ancak arkeolojide gün yüzüne çıkarılan tarihi eserler, evrimcilerin iddia ettiği gibi insanın maymunsu canlılardan gelişerek günümüzdeki modern halini aldığını iddiasını bilimsel olarak çürütmektedir.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Kaynaklar:</strong><strong> </strong> - Sacred Hoop Magazine, Sayı 21, Yaz 1998 - Chris Morton and Ceri Louise Thomas, The Mystery of the Crystal Skulls, Bear & Company/Inner Traditions (Amerika ve Kanada’da), Element/Harper Collins (İngiltere</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fm.harunyahya.org%2Ftr%2FEski-caglarda-teknolojik-bulgular%2F39456%2FMayalara-ait-kristal-kafataslarinin-nasil-yapildigi-gunumuz-teknolojisiyle-aciklanamiyor&h=TAQGKw1dW&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://m.harunyahya.org/tr/Eski-caglarda-teknolojik-bulgular/39456/Mayalara-ait-kristal-kafataslarinin-nasil-yapildigi-gunumuz-teknolojisiyle-aciklanamiyor</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Orta ve Güney Amerika’nın çeşitli bölgelerinde yapılan kazılarda çeşitli boyutlarda kristalden yapılmış kafatasları bulunduğu bilinmekte. Kimi New Age (ruhsal konulara ilgi) gruplarının ilgi duyduğu olay, George Lucas’ın ‘Indiana Jones’un da esin kaynağı olmuştu.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Farchive.today%2F20121115232344%2Fhttp%3A%2F%2Fwww.birgun.net%2Flatin_index.php%3Fnews_code%3D1211060846%26year%3D2008%26month%3D05%26day%3D18&h=yAQHDKaVN&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://archive.today/20121115232344/http://www.birgun.net/latin_index.php?news_code=1211060846&year=2008&month=05&day=18</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Meşhur Aztek Kristal Kafatası sahte mi?</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Gizemcilerin çok önem verdikleri Kristal Kafatası, 1897’de Londra British Museum’a Fransız Eugene Boban tarafından satılmıştı ve Meksika’da bulunan objenin Aztekler’e ait olduğu düşünülmüştü. </strong><strong>İçinde bulunduğumuz yılda, bir İngiliz Profesör, ünlü kafatasının 19. Yüzyıl’a ait olduğunu ve düşük kalitede Brezilya kristalinden yapılmış olduğunu açıkladı.</strong><strong> </strong><strong>Bu Profesör, Cardiff, Wales Üniversite’sinden Ian Freestone’du, Freestone aynı zamanda da müzenin araştırma kurulunun başkanı ve yıllardır kafatası üzerinde çalışıyor ve cismin tekerlek biçiminde bir aletle kesilip, parlatıldığını iddia ediyor. Ama Aztekler hiç bir zaman tekerlek kullanmadılar. Öte</strong><strong></strong><strong>yandan bu tür kristal gerçekten Brezilya’da çıkarılıyordu ama Meksika’da bulunmuyordu.</strong><strong> Kafatasının yüzeyi ışık altında parlayan minik kabarcıklarla dolu, çok yakından bakınca seçilebiliyorlar, diğer Aztek kristal eserleriyle karşılaştırmalar bu yönde yapılıyor. </strong><strong>Prof. Freestone, kafatasının özellikle dişleri üzerinde elektron mikroskobu kullanarak taramalar yapıyor.</strong><strong> </strong><strong>Freestone diyor ki; “Anlaşılıyor ki, kafatası yapılırken bazı yerlerinde çark biçiminde bir araç kullanılmış ve biz bu tekniğin Avrupalılar, Amerika’ya geldikten sonra geliştirildiğini biliyoruz yani Kolomb sonrasında…</strong><strong> </strong><strong>ve yine biliyoruz ki bu tür teknikleri Güney ve Orta Amerika’ya İspanyol rahipler getirdiler ve işçiliği öğrettiler.</strong><strong> ” </strong><strong>Sonuç olarak Prof Freestone, kafatasının 19. Yüzyıl Avrupa’sına ait olduğu yönünde güçlü kanıtlar olduğu ve 19. Yüzyıl’da bir İspanyol askeri tarafından Avrupa’ya getirildiği düşüncesinde</strong><strong>. Ama tartışmalar sürüyor çünkü taşlar en katı maddelerdir ve tarihlenmeleri çok zordur, bu nedenle soru cevapsız kalacak ve gizem çözülemeyecek. </strong><strong>21 cm</strong><strong>. yüksekliğindeki kafatası,</strong><strong>ruhsal inançların, ölümün ve ölümden sonra yaşamın simgesi ve </strong><strong>bilindiği gibi kristaller aynı zamanda da güç kaynaklarıdırlar</strong><strong>. </strong><strong>Kafatasının bir eşi bugün Paris Musee de l´Homme’da ve ikisi arasında bir ilişki olduğuna inanılıyor.</strong><strong> </strong><strong>1950’lerden beri tartışılan bu konu şimdilerde yine gündemde ama tekerlek biçimli yontma ve parlatma aracı ilk kez konuşuluyor. Bu kuşkulu geçmişe rağmen Prof. Freestone kendinden emin;</strong><strong> </strong><strong>“Herşey insanların ruhsal, ölüm ve ölümden sonra yaşamla ilgili inançlarına bağlı, burada bir gizem var ve insanlar gizemi seviyorlar. Eğer kafatasının sırrı ya da kökeni ne olursa olsun aydınlanırsa, toplum belli etkilerden kurtulacaktır.” Ne dersiniz? Tam bir materyalizm ve kara adam görüşü değil mi? Gizem ille de olmayacak…</strong><strong> </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.frmtr.com%2Fgarip-olaylar%2F826043-meshur-aztek-kristal-kafatasi-sahte-mi.html&h=WAQFuQd3m&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.frmtr.com/garip-olaylar/826043-meshur-aztek-kristal-kafatasi-sahte-mi.html</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Kristal Kafataslarının görselleri</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.crystalinks.com%2Fcrystalskulls.html&h=kAQGbAL-J&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.crystalinks.com/crystalskulls.html</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong style="color: #141823;">Mayalarda sınıflara göre kafa şekillendirme</strong></div>
<div style="background-color: white; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<span style="color: #3b5998;"><br /></span></div>
<div style="background-color: white; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<span style="color: #3b5998;"><br /></span><a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.crystalinks.com%2Fmexicocrystals.html&h=NAQFB2oXn&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank"></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiC3USOOndVjNDWMMfoxHeT4Hu4AHWTbqqCaPYt6dwwNfBLUm5301uDKhClPZakA4xcDGgiNwkSVkbSFuIhIISeKRvCnR_ENtD7UMe9915wRqcgMIOEpnhyphenhyphenBMA-rSBg3AUVv3Do20LFkUME/s1600/kristal+kafa+%C3%BCst+d%C3%BCzel+koni.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiC3USOOndVjNDWMMfoxHeT4Hu4AHWTbqqCaPYt6dwwNfBLUm5301uDKhClPZakA4xcDGgiNwkSVkbSFuIhIISeKRvCnR_ENtD7UMe9915wRqcgMIOEpnhyphenhyphenBMA-rSBg3AUVv3Do20LFkUME/s1600/kristal+kafa+%C3%BCst+d%C3%BCzel+koni.jpg" height="320" width="231" /></a></div>
<br />
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<em><strong><em>Mayalarda </em></strong><em> Ahşap beşik sıkıştırması ile koni baş üst sınıf bireyi kafatası yaratmak</em></em></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrb6KSy3WgcwUTJPadOPAeQyVoyqPbchnASNsVxITOrS_Dmp3dmKWt60cOxVx5P2XOeNDwPDl0djdfrY4mon5kRI96J4rVwWWUg86OjW146OTjBjOjO-sc1OnNCqhYg2G-ngV_PreolewQ/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+kafa+%C5%9Fekillendiriciler.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrb6KSy3WgcwUTJPadOPAeQyVoyqPbchnASNsVxITOrS_Dmp3dmKWt60cOxVx5P2XOeNDwPDl0djdfrY4mon5kRI96J4rVwWWUg86OjW146OTjBjOjO-sc1OnNCqhYg2G-ngV_PreolewQ/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+kafa+%C5%9Fekillendiriciler.jpg" height="133" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">Mayalarda çocuk emekçi kafatası yaratmak</span></div>
<span style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;"><br /></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGh39ZPIYBz0nu2Kujn_5I0GwvMSncGWJO8QQz5ByZgCaT7uxQiOLo46Gmq3oAM5g64tFRt53OW9xMnmuwXKbCzFF5b11qOcIGs6GP88hPR9YZccB7pbSDALoTgj4PHWa68lEgcdDA7qpP/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+emek%C3%A7i+%C3%A7ocuk+kafatas%C4%B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGh39ZPIYBz0nu2Kujn_5I0GwvMSncGWJO8QQz5ByZgCaT7uxQiOLo46Gmq3oAM5g64tFRt53OW9xMnmuwXKbCzFF5b11qOcIGs6GP88hPR9YZccB7pbSDALoTgj4PHWa68lEgcdDA7qpP/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+emek%C3%A7i+%C3%A7ocuk+kafatas%C4%B1.jpg" /></a></div>
<span style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;"><br /></span>
<br />
<div style="text-align: center;">
<span style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">Maya çocuk emekçinin kafatası</span></div>
<span style="color: #141823; font-family: Helvetica Neue, Helvetica, Arial, sans-serif;"><span style="font-size: 14px; line-height: 20px;"><br /></span></span>
<span style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;"></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4oAAWbov0ZspTWzeX7CV_xMVTEAIHo4VvkNOkUiWSZV4nUjxHK26x0OI515d-xTk3VaoFL1wUulEYKAD2K1dQ754EDLK2O1Q5QkRvplfMxG7T5XslV81vOYsFIC8hn6gRrH14hP3pFSEz/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+uzun+kafatas%C4%B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg4oAAWbov0ZspTWzeX7CV_xMVTEAIHo4VvkNOkUiWSZV4nUjxHK26x0OI515d-xTk3VaoFL1wUulEYKAD2K1dQ754EDLK2O1Q5QkRvplfMxG7T5XslV81vOYsFIC8hn6gRrH14hP3pFSEz/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+uzun+kafatas%C4%B1.jpg" height="236" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
mayalarda üst sınıf yetişkin kafatası<br />
<br />
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://www.world-mysteries.com/sar_6ctimes1.htm" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.world-mysteries.com/sar_6ctimes1.htm</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Kuvars Kristalinin Kimyası</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Silisyum</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Vikipedi, özgür ansiklopedi</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Kuartzın ana maddesi, kumun ana maddesi ve camın ana maddesi olan silisyumdur.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Camın ana maddesi kum olarak bilinir. Bunun sebebi camın asıl hammaddesi olan silisyumun kumda özellikle de deniz kumunda çok bulunmasıdır.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Silisyum</strong>, <strong>yeryüzünde en çok bulunan elementlerden biridir. Yarı iletken özelliğe sahip oluşu ve doğada, ormanda, doğal yaşamda çok bulunması,</strong> transistör, diyot ve hafızalarda kullanılabilmesinin pratik hızlı oluşu, entegre devrelerin ve bilgisayarların silisyum teknolojisi üzerine inşa edilmesini sağlamıştır. Bugünlerde ise, "Silikon Vadisi" denilen dev endüstrinin adı bir <strong>silisyum bileşiği olan silikon dan</strong> gelmektedir.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Silisyum</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Atom numarası (proton sayısı) 14'tür. "Si" simgesi ile gösterilmektedir. Oda sıcaklığında katı haldedir</strong>. Kararlı yapıya sahip değildir (nötr halde). <strong>Kararlı hale geçerken aldığı yükler nedeniyle ve ayrıca doğada çok bulunduğu için yakın gelecekte tıpkı karbon selektörleri olduğu gibi silisyum selektörleri de olacağı tahmin edilmektedir.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Silisyumun ilk keşfi 1824 yılında İsveçli kimyager Jöns Jakob Berzelius tarafından gerçekleştirilmiştir. Bundan öncede kullanılıyor ancak bu elementin ne olduğu bilinmiyordu.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Silisyum doğada siliksat asidi (mSiO2.nH2O) ve tuzları halinde bulunur. Yerkabuğunun yaklaşık %25.7 si bu elementten oluşur. Oksijenden sonra bileşikleri halinde en fazla bulunan elementtir. </strong><strong>Silisyum oksit (SiO2) doğada kum ve kuartz şeklinde bulunur.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Silisyumun iki tane allotropu vardır. Bunlardan birincisi saf kristal silisyumdur</strong>.<strong>Saydam olmayan koyu gri renkli, parlak sert ve kırılgan olup örgü yapısı elmasa benzer. Diğeri ise amorf silisyumdur. Koyu kahve renkli olup tane büyüklüğü nedeni ile kristal silisyumdan ayırt edilebilir. Kolay reaksiyon verir.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Saf olarak silisyum eldesi, silisyum oksidin (kum, kuartz) kok kömürü (grafit) ile elektrikli fırında indirgenmesi sonucunda gerçekleşir.</strong> Gerekenden daha fazla karbon kullanılırsa <em>silisyum</em> karbür (SiC) oluşur.<strong> </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Silisyum yarı iletken bir elementtir.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
SiCl4 + 2H2 → Si + 4HCl</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Ftr.wikipedia.org%2Fwiki%2FSilisyum&h=iAQFFH7Ds&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://tr.wikipedia.org/wiki/Silisyum</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Hava ile Reaksiyonu</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Silisyumun parlak yüzeyi, silisyum oksit ile kaplanarak hava ile etkileşmesini engeller.</strong> <strong> 900°C’ da silisyum oksijen ile reaksiyona girerek silisyum oksidi oluşturur.</strong>Sıcaklık 1400°C’ a çıkarıldığı zaman ise havadaki azot ile reaksiyona girer.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.kimyaevi.org%2FTR%2FGenel%2FYariMetalKardes.aspx%3FF6E10F8892433CFF679A66406202CCB04AE0F94D7BC6BEFC&h=8AQEgxs66&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.kimyaevi.org/TR/Genel/YariMetalKardes.aspx?F6E10F8892433CFF679A66406202CCB04AE0F94D7BC6BEFC</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Kullanım Alanları</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Silisyum ya da silikon,</strong> <strong>kullanım alanı en geniş olan elementlerden biridir. Kum ve kil formu, beton ve tuğla yapımında kullanılır.</strong> Yüksek sıcaklıklarda çalışma koşullarına çok dayanıklı bir elementtir. <strong>Silikat formuysa, mine, emaye ve çanak-çömlek yapımında önemlidir.</strong> Çeliğin bileşimine de katılır. <strong>Kusursuz mekanik, optik, termal ve elektriksel özellikler taşıyan en ucuz madde olan kum halindeki silika, camın da esas bileşenidir. Aşırı saf silisyum, bor, galyum, fosfor ya da arsenik ile güçlendirildiğinde; transistörler, güneş gözeleri ve doğrultucular gibi, elektronik endüstrisinde büyük önem taşıyan aygıtların yapımında kullanılan silikon karışımları elde edilir. Elektronik mikroçiplerin yapımında yarı iletken olarak kullanılır. Diatomlar ve radyolaryalar gibi omurgasızların dış iskeletlerinin yapısına katılması nedeniyle de, yaşamsal önem taşımaktadır. Bu dış iskeletler, daha sonra dibe çökerek, çeşitli kayaçların yapısına katılır. Bitkilerin ve insan iskeletinin yapısında da silisyum bulunur. Silikon karbid (SiC)</strong><strong> (</strong> silisyum karbür )<strong>, bilinen en sert maddelerden biridir.[1]</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Ftr.wikipedia.org%2Fwiki%2FSilikon&h=jAQHb1jVI&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://tr.wikipedia.org/wiki/Silikon</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.diyadinnet.com%2FYararliBilgiler-1302%26Bilgi%3Dsilisyum&h=LAQEqw1cQ&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-1302&Bilgi=silisyum</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Kristal ve kristalleşme Nedir? Kristal Çeşitleri Nelerdir ?</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Kristal</strong><strong> </strong><strong>denince pek çok kişinin aklına ender bulunan güzel bir mineral ya da değerli taş gelir. Oysa kristaller bunlarla sınırlı değildir. Örneğin zümrüt ve elmas birer kristaldir, ama çevremizdeki sıradan maddelerin çoğu da öyledir. Tuz ve şeker kristal yapılıdır; öte yandan eczacıların ilaç yapımında kullandıkları maddelerin çoğu, örneğin şap, kükürt, boraks da kristal haldedir.</strong> Doğada kristal oluşturan yüzlerce madde vardır. Bunların içinde en yaygın olanlardan biri sudur<strong>. Su, donduğunda çok ilginç ve güzel biçimli kırağı ya da kar kristallerine dönüşür.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Hemen hemen tüm katışıksız maddeler katı haldeyken kristal yapılıdır, yani kristallerden oluşur; kristaller, atomların yerleşim düzenine bağlı olarak belirli bir biçime ve belirli sayıda yüzeye sahiptir. Aynı maddenin bütün kristalleri değişik büyüklüklerde olabilir, ama bunların hepsinin biçimi aynıdır.</strong> Bir odun parçası kristal değildir, çünkü atomlarının herhangi bir düzenli yerleşimi ve bundan kaynaklanan belirli bir biçimi yoktur. <strong>Odun yontularak, kil yoğrularak kristal görünümüne kavuşturulabilir; ama gerçek kristaller yalnız doğada ya da kimyasal bir tepkime sonucunda oluşur.</strong><strong>Kristallerin nasıl oluştuğunu anlayabilmek için, doğanın bunu nasıl gerçekleştirdiğine bakmak gerekir. Sıcak suya bir kaşık tuz atalım. Katı haldeki tuz tanecikleri bir süre sonra yok olacaktır; çünkü sıcak su tuzu eritir, yani bilimsel deyişiyle çözündürür.</strong> <strong>Tuz artık çözelti'ye geçmiştir. Eğer bu çözelti günlerce bekletilirse su buhar haline gelerek havaya karışır ve geriye tuz kalır. Bu tuzu yakından inceleyecek olursak, tuz taneciklerinin tıpkı başlangıçtaki gibi küp biçiminde olduğunu görürüz. Bu örnekte olduğu gibi, </strong><strong>bir çözeltiden kristallerin oluşması sürecine kristalleşme denir.</strong><strong> </strong>Tuzu daha da hızlı kristalleştirmek için tuz çözeltisi kaynatılabilir. Çözeltideki suyun tamamı buharlaşıp uçtuktan sonra geriye tuz kalır. Bu yolla kristalleşen tuz tanecikleri de küp biçimindedir. <strong>Tuz, her zaman küp biçimindeki kristaller halinde bulunur. Bu deney, bir maddenin belirli bir sıvıda eriyerek, yani çözünerek çözeltiye geçebileceğini ve sonra yeniden kristal haline gelebileceğini gösterir</strong>.<strong>Kayaçlar arasından akan sular bazı mineral maddeleri çözündürerek bunları çözelti halinde taşıyabilir. Zamanla çözeltideki miktarı artabilir ve sonunda su, bu mineral çözeltilerini taşıyamayacak duruma gelebilir. Bu durumda çeşitli mineraller yeniden kristalleşir ve kayaçların içindeki çatlaklarda ya da boşluklarda çökelir. Kuvars, kalsit ve demir piritleri gibi mineral kristalleri çoğu kez bu yolla çökelir {bak. Mineral).</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Bazı kayaç oluşum süreçleri sırasında mineral kristalleri de oluşur. Dünya'nın derinliklerinde bulunan kızgın ve erimiş kayaç maddeleri aslında mineral çözeltileridir. Magma denen bu erimiş madde basıncın etkisiyle yerkabuğunun üst kesimlerine doğru yükseldikçe soğumaya başlar.<strong> Magma çok yavaş soğur ve sıcak sıvı halden soğuk katı hale dönüşürken kristalleşir {bak. Kayaç). </strong>Örneğin granit kayacı, kristalleşmiş kuvars, feldispat ve mika mineralleri içerir. Milyonlarca yıl önce granit, erimiş mineral çözeltilerinden oluşan sıvı bir kütle halindeydi. Bugün de yerkabuğunun iç kesimlerinde erimiş kayaç kütleleri, yani magma vardır; bu magmanın yüzeye yakın olan bölümleri yavaş yavaş soğuyarak mineral kristalleri oluşturmaktadır. <strong>Kristaller çok değişik biçimlerde olabilir. Küp biçiminde olanların yanı sıra bazı kristaller altı uzun ve düzgün yüzey biçiminde olabilir; bu biçime altıgen prizma denir. Bazı kristallerin bir tepe noktasında birleşen üçgen yüzeyleri vardır; buna da piramit denir. Bazıları baklava biçimindedir. Bazıları ise iki ya da daha çok biçimin bileşimiyle karmaşık yapılar oluşturur.</strong> <strong>Bazı mineraller öyle küçük kristaler oluşturur ki, bunlar ancak mikroskop altında görülebilir. Bazılarında ise her bir kristalin ağırlığı yüzlerce kilogramı bulur.</strong> Örneğin asbest, ince saça benzer kristaller oluşturur. <strong>Öte yandan, kuvars minerali, küçük kristaller biçiminde olduğu gibi, insandan daha iri kristaller halinde de bulunabilir</strong>. Mika minerali ince saydam levhalar halindedir. Sri Lanka'daki mika minerallerinin kristal yapısı, yandan bakıldığında, kapalı bir kitabın sayfalarına benzer; "sayfa"ları oluşturan katmanların genişliği ise birkaç metreyi bulur. Kükürt gibi bazı mineraller, kristal biçiminde olsun ya da olmasın, her zaman aynı renktedir<strong>. Katışıksız kuvars, cam gibi berrak ve renksizdir; ama çok az miktarda da olsa</strong><strong> başka minerallerin karışması renk değişikliğine yol açar. Bu maddelere katışkı denir. Bazı katışkılar kuvarsa, eflatun ile mor arası bir renk kazandırır (bu tür kuvarsa ametist denir); başka bir katışkı maddesi de kuvarsın rengini siyaha dönüştürür. Bakır, karıştığı minerale tatlı bir mavi ya da mavimsi yeşil renk verir. Demir ise katışkı maddesi olarak içinde bulunduğu mineralin rengini kırmızıya, kırmızımsı sarıya ya da kahverengiye dönüştürür. Kristaller (katışıksız kuvarsta olduğu gibi) saydam ve renksiz, mat ve koyu renkli ya da değişik renklerde ve parlaklıklarda olabilir. </strong><strong>Mücevher yapımında kullanılan berrak ve güzel görünümlü kristallere değerli taş denir</strong><strong>. Bunların aynı zamanda, tıraşlanıp parlatılabilecek kadar sert olmaları gerekir. Üzerlerinde hiçbir çatlağın, beneğin ve mat renkli bölgelerin bulunmaması gerekir.</strong><strong> Elmas, yakut, zümrüt ve safir ender bulunan değerli minerallerdir</strong>. <strong>Karbonun kristal yapılı bir biçimi olan elmas, bilinen en sert madde ve en güzel değerli taştır.</strong> <strong>Akik, mor yakut denen ametist, opal ve grena gibi yan değerli taşlar ise, değerli taşlara göre biraz daha yumuşak ve onlardan daha mattır.</strong> Elmas ya da grena gibi çok sert kristaller başka maddeleri kesmek ya da delmek için kullanılır; ama bu yoldan yararlanılanlar yalnızca kusurlu olanlarıdır. Kusursuzları çok daha değerlidir ve mücevher yapımında kullanılır. İlk radyo alıcılarında galen kristallerinden yararlanılırdı. Galen, kurşun sülfürden (PbS) oluşan bir mineraldir. Bu mineralin kullanıldığı alıcılara "kristalli alıcı" denir<strong>. Kuvarstan' kesilen levhalar elektrikle yüklendiğinde, sabit bir yüksek frekansta titreşirler; </strong>radyo donanımlarında, kristal denetimli kol ve masa saatlerinde bu özellikten yararlanılır. Kuvars, kalsit ve flüorit kristallerinden ise bazı özel mikroskop türlerinde yararlanılır. kaynak; Temel Britannica, Ana Yayıncılık 1992, cilt 11</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.fotowoo.net%2Findex.php%2Fher-telden%2Fgenel-kueltuer%2F2275-kristal-ve-kristalleme-nedir-kristal-ceitleri-nelerdir&h=KAQEaXeUr&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.fotowoo.net/index.php/her-telden/genel-kueltuer/2275-kristal-ve-kristalleme-nedir-kristal-ceitleri-nelerdir</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Dünyada bilinen en büyük kristal 14.1 ton olup, 32 metre genişliğinde ve 3,5 metre yüksekliğindedir. Namibya'da (Güney afrika’da), Erongo bölgesinde, Karibib şehri yakınlarında bulunmuş olan dünyanın en büyük kuvars kristali Swakopmund şehrinde sergilenmektedir. Kristalin ocaktan çıkarılması 5 yıl sürmüştür. </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Uygulamada “sıvı kristal” adı ile bilinen maddeler de bulunmaktadır. Sıvı kristaller; sıvı maddelerin ve katı kristal maddelerin özelliklerinin bir karışımını içeren spesifik kimyasal maddelerdir. Bu maddeler, sıvılar gibi akışkan olup, katı kristaller gibi üç boyutlu moleküler yapıdadır. </strong>Sıvı kristallerin üç fazı mevcuttur: Termotropik faz Liyotropik faz Metalotropik faz <strong>Termotropik faz ve liyotropik faz organik moleküler yapıları içerir. Metalotropik faz ise hem organik, hem de inorganik moleküller içeren bir fazdır. Sıvı kristalleri hem doğada, hem de yapay olarak sanayide görmek mümkündür. Sanayide sıvı kristalleri tüketiciler olarak biz sıklıkla elektronik cihazların ekranlarında ve göstergelerinde görmekteyiz. Katı kristalleri ise sıklıkla dekoratif ürünlerde görmekteyiz.</strong> <strong>Özellikle kristal avizeler ihtişamın ve gösterişin temsilcisi olarak birçok mekanda bulunmaktadır. Benzer şekilde yine birçok dekoratif ürün ve aksesuarda kristal kullanılmaktadır. Mutfak eşyalarında da kristal bardaklar gibi eşyalar söz konusudur.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Kaynak: <a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.merakname.com%2Fkristal-nedir%2F&h=ZAQHSBhlN&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.merakname.com/kristal-nedir/</a><strong> </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Sıvı kristaller hem doğada hem de teknolojik uygulamalarda mevcuttur. Çoğu modern elektronik göstergeler sıvı kristallidir. Liyotropik sıvı kristaller canlı sistemlerde çok yaygındır. Örneğin hücre zarı ve bazı proteinler sıvı kristaldir. Diğer iyi bilinen SK örnekleri sabun ve deterjan köpükleri ve tütün mozaik virüsüdür.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Sıvı kristaller kabul edilen (konvensiyonel) sıvı ve katı kristalin sahip olduğu özellikler arasındaki halde bulunan bir maddedir. <strong>Örneğin, sıvı kristal bir sıvı gibi akabilir, fakat molekülleri kristalimsi bir şekilde yönlendirilebilir.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Sıvı kristaller termotropik, lyotropik ve metalotropik seviyerde gruplandırılabilir.<strong>Termotropik ve lyotropik sıvı kristaller organik moleküllerden oluşur.</strong> Termotropik sıvı kristaller sıcaklık değiştirildiğinde sıvı kristal seviyesine seviye geçişi gösterirler. Lyotropik sıvı kristaller hem sıcaklık hem de sıvı kristal moleküllerinin çözücü içinde (genellikle su) yoğunluğu olarak seviye geçişi gösterirler. <strong>Metalotropik kristaller hem organik hem de inorganik moleküllerden oluşur. Bunların sıvı-kristal geçişleri sadece sıcaklık ve yoğunluğa bağlı olmayıp inorganik-organik bileşim oranına da bağlıdır.</strong> <strong>Sıvı kristal örnekleri hem doğal dünyada hem de teknolojik uygulamalarda bulunabilir. En gelişmiş elektronik ekranlar sıvı kristalleri kullanırlar. Lyotropik sıvı kristal seviyeleri canlı sistemlerde bol miktarda bulunur. Örneğin, birçok protein ve hücre zarları sıvı kristaldir.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Ftr.wikipedia.org%2Fwiki%2FS%25C4%25B1v%25C4%25B1_kristal&h=OAQF_2MkI&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://tr.wikipedia.org/wiki/S%C4%B1v%C4%B1_kristal</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Kuvars</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Kristal Kuvars taşının asıl söyleniş biçimi <strong>kuvars kristali'dir</strong>. Fakat genelde kristal kuvars olarak söylendiğinden dolayı, farklı bir taş olarak algılanmaması için bizde bu şekilde kullandık.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Dünya üzerinde çok geniş bir alana yayılmış, yer kabuğunun %10'dan fazlasını oluşturan sert ve katı bir mineral grubudur. Altıgen prizmalar şeklinde kristallerdir. Çoğunlukla içinde donmuş bir su damlası vardır ve kırıldığında tekrar suya dönüşür.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Yüzyıllardır sihir ve tedavi alanlarında kullanılan kuvars kristali oksijen ve silikonun bileşenlerinden oluşur.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.hasankocabas.com%2Fkristal-kuvars-kuvars-kristali-icerigi-591.html&h=AAQHvmWz2&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.hasankocabas.com/kristal-kuvars-kuvars-kristali-icerigi-591.html</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Endüstriyel alanda, elektronik iletici ve ayırıcı olarak kullanıldığı gibi, saatlerde, deterjanlarda, diş macunlarında, cam ve elektrik ışıklandırmalarında kullanılmaktadır.</strong><strong> </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Metafiziksel anlamda kuvvetin ve gizli gücün sembolüdür. Doğanın enerjisini içinden geçirip iletir. Gizlilikleri anlama yeteneği verir. Kâinatın sonsuz gücünü temsil ettiğine ve taşıyanın bu gücü kavrayabileceğine inanılmıştır.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Ortaçağda ve öncesinde krallar ve soylular, gizli gücü olduğuna inanılması nedeniyle asalarında, kılıç kabzalarında veya üstlerinde kuvars taşı bulundururlardı.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Hatta efsanevi Atlantis ülkesi yöneticilerinin, kuvarsı enerji kaynağına dönüştürdükten sonra, bu enerjiyi kötü amaçlarla kullandıkları için yok oldukları iddia edilmiştir.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Eski halklar yağmur yağması için, dua ile birlikte kuvars taşını da kullanmışlardır.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.hasankocabas.com%2Fkristal-kuvars-kuvars-kristali-icerigi-591.html&h=BAQGz2eZI&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.hasankocabas.com/kristal-kuvars-kuvars-kristali-icerigi-591.html</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Kuvars</strong><strong>,</strong> <strong>oldukça saf <em>silisyum dioksit (SiO2) kristallerine verilen addır.</em></strong> <strong>Özgül ağırlığı 2,65 g/cm3, sertliği 7 olan kuvarsa doğada çok rastlanır.</strong> <strong>Heksagonal sistemde kristalleşen kuvars, doğada kristal ya da amorf (biçimsiz) halde bulunabilir. </strong><strong>İçindeki yabancı maddelerin cins ve miktarına göre, saydam, renkli ya da yarı saydam durumdadır. <em>Renkleri :</em> Kuvarsın rengi beyaz (süt kuvars), mor (ametist), pembe kuvars, duman renkli füme gibi çeşitli renklerde olabilir.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Bozunmaya en dayanıklı mineraldir.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Gül Kuvars</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Kristal Kuvarsın az (nadir) bulunan cinsidir. Çok eski çağlarda mühür ve sembol yapımında kullanılmıştır. Günümüzde ise oyma biblo, dekoratif süs eşyası ve mücevherat yapımında kullanılmaktadır.</strong><strong> </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Genellikle saydam ve yarısaydamdır, Opak olanı da bulunmaktadır.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Endüstriyel alanda, elektronik iletici ve ayırıcı olarak kullanıldığı gibi, saatlerde, deterjanlarda, diş macunlarında, cam ve elektrik ışıklandırmalarında kullanılmaktadır.</strong><strong> </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Metafiziksel anlamda kuvvetin ve gizli gücün sembolüdür. Doğanın enerjisini içinden geçirip iletir. Gizlilikleri anlama yeteneği verir. Kâinatın sonsuz gücünü temsil ettiğine ve taşıyanın bu gücü kavrayabileceğine inanılmıştır.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Ortaçağda ve öncesinde krallar ve soylular, gizli gücü olduğuna inanılması nedeniyle asalarında, kılıç kabzalarında veya üstlerinde kuvars taşı bulundururlardı.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Hatta efsanevi Atlantis ülkesi yöneticilerinin, kuvarsı enerji kaynağına dönüştürdükten sonra, bu enerjiyi kötü amaçlarla kullandıkları için yok oldukları iddia edilmiştir.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Eski halklar yağmur yağması için, dua ile birlikte kuvars taşını da kullanmışlardır.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.hasankocabas.com%2Fgul-kuvars-pembe-kuvars-icerigi-558.html&h=fAQGgS9m3&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.hasankocabas.com/gul-kuvars-pembe-kuvars-icerigi-558.html</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Kuars (Çakmak Taşı)</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>cihazlı defineciyi yanıltan taş kuartz</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
gönderen <strong>mambo5</strong> » 12 Şub 2011, 09:24</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
ALINTIDIR <strong>Halk arasında çakmak taşı olarak da bilinir. Kuartz, oldukça saf silisyum dioksit (SiO2) kristallerine verilen addır.</strong> Özgül ağırlığı 2,65 g/cm3, sertliği 7 olan kuvarsa doğada çok rastlanır. Heksagonal sistemde kristalleşen kuvars (altı köşeli kristal sistem), doğada kristal ya da amorf (biçimsiz) halde bulunabilir. İçindeki yabancı maddelerin cins ve miktarına göre, saydam, renkli, ya da yarı saydam durumdadır. Renkleri : Kuvarsın rengi beyaz (süt kuvars), mor (amotist), pembe kuvars, duman renkli füme gibi çeşitli renklerde olabilir. Beraber bulunduğu mineraller : Alkali feldspatlar ve plajioklaslar</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Kumlarda bolca bulunan kuvarsın saf olmayanları içinde demir vardır. Beyaz kum olarak bilinen oldukça saf kuvarslar cam endüstrisinde kullanılır. Kuvars kristali mor-ötesi ve kızılaltı ışınımları saydamdır; bu bakımdan morötesi lambaların ve P. Curie tarafından ortaya kondu. Bu özelliğinden dolayı elektronik sanayiinde osilatör olarak kullanılır.<strong>Ergitilen kuvarstan, ısınınca genleşme oranı çok düşük olan bir cam elde edilir. Ani sıcaklık değişikliklerinden etkilenmesi istenmeyen malzemelerin yapımında kuvarstan yararlanılır ve ayrıca çakmaklarda kıvılcım çıkartarak çıkan gazın yanması sağlanır ve çakmağınız yanar .</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
TÜRLERİ Saydam ya da renkli dağ kristali (necef taşı) Kahverengi dumanlı kuvars Sarı renkli sitrin Portakal renginde medeira sitrini Yeşil renkli kloritli kuvars Menekşe renkli mor necef (ametist) Kan renginde yemani Pembe renkli hematoyit kuvars İçinde mika bulunan kırmızı renkli yıldız taşı (aventurin) İçinde tutam halinde rutil iğneleri bulunan Venüs saçı İçinde amyant lifleri bulunan kedigözü</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Piezoelektrik</strong><strong> Kuvars piezoelektrik bir taştır. Üzerine uygulanan belli bir mekanik basınç etkisiyle (sıkışma,esneme,burma) kristal yüzeyleri arasında bir elektriksel gerilim üretir. Bu özelliği sayesinde aynı zamanda quartz saatlerde de kullanılır.</strong>George Washington Pierce kuvars salıngacını dizayn edip patentini aldı (1923). 1927'de Warren Marrison ilk kuvars salıngaçlı saati icat etti. <strong>Bilindiği gibi kati maddeler yüklü parçacıklardan oluşur ve bir kati madde içindeki negatif ve pozitif yüklü parçacıklar dengededir (yani kati madde elektriksel olarak yüksüzdür). Ancak mekanik bir yolla malzeme üzerine bir kuvvet uygulamak, yüzey yüklerinin oluşmasına neden olabilir. Bir kristalde piezoelektrik özelliğin gözlenmesi, bu yüzey yüklerinin oluşmasına bağlıdır.</strong> <strong>Fakat simetri özellikleri bu yüklerin oluşması için gerekli koşulları kısıtlamaktadır. Bu nedenle simetri merkezi olmayan kristaller bu iş için en uygun malzeme grubunu oluşturmaktadır. Elektriksel olarak yüksüz ve yapısal simetri merkezi bulunmayan bir kristale uygulanan basınç, artı yüklerin merkezi ile eksi yüklerin merkezinin birbirlerinden hafifçe ayrılmasına ve kristalin karşılıklı yüzeylerinde zıt yüklerin ortaya çıkmasına neden olur. Yüklerin bu şekilde ayrılması bir elektrik alanı yaratır ve kristalin karşılıklı yüzeyleri arasında ölçülebilir bir potansiyel farkı oluşur. Piezoelekrik etkiyi ifade eden bu surecin tersi de geçerlidir. Ters piezoelektrik etkide de, karşılıklı yüzeyleri arasına bir elektrik gerilimi uygulanan bir kristalde boyutsal bir sekil değişimi oluşmaktadır. </strong>Piezoelektrik malzemeler, baslıca iki malzeme grubundan oluşur; kuvars ve turmalin gibi doğal olarak piezoelektrik etki gösteren kristaller ile kutuplanma sonrasında piezoelektrik etki gösteren ferroelektrik malzemeler.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.definelerim.com%2Fcihazli-defineciyi-yaniltan-tas-kuartz-t2929.html&h=QAQEH9l2D&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.definelerim.com/cihazli-defineciyi-yaniltan-tas-kuartz-t2929.html</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://www.msxlabs.org/forum/kimya/365134-mineraller-kuvars-cakmak-tasi.html" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.msxlabs.org/forum/kimya/365134-mineraller-kuvars-cakmak-tasi.html</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwWngLtoWnt83gY7PAGj_pAm48NPeirrNY3df2BJv1FNrYs2A1fCvPOrf8ezqqk_RR2r30LgbjPrukr8c3ZSPB5Gu6m6Di6ZmZa26oTQeTmPMXf1Q2_QBsYIfHwYogWTdENfn4FQlURMBa/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+kuvars+kristali.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwWngLtoWnt83gY7PAGj_pAm48NPeirrNY3df2BJv1FNrYs2A1fCvPOrf8ezqqk_RR2r30LgbjPrukr8c3ZSPB5Gu6m6Di6ZmZa26oTQeTmPMXf1Q2_QBsYIfHwYogWTdENfn4FQlURMBa/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+kuvars+kristali.jpg" /></a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px; text-align: center;">
Doğal kuvars kristali</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kristal" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer;" target="_blank">http://tr.wikipedia.org/wiki/Kristal</a></div>
</div>
<span style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;"></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSY0MMKRd2d6lDCAjQ_9KpWRGVjdPgtAectcghGybSCS4ce6hChHM8AjwO9LZDJTJm3Gy5AlI0tQxjMkKZC9NhagI7kc-39EXbv8KBldOSz7CCVJ9eq17c224xV5L0nbkNZxoqRuf07znl/s1600/kristal+kafatas%C4%B1+kristal+ma%C4%9Faras%C4%B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSY0MMKRd2d6lDCAjQ_9KpWRGVjdPgtAectcghGybSCS4ce6hChHM8AjwO9LZDJTJm3Gy5AlI0tQxjMkKZC9NhagI7kc-39EXbv8KBldOSz7CCVJ9eq17c224xV5L0nbkNZxoqRuf07znl/s1600/kristal+kafatas%C4%B1+kristal+ma%C4%9Faras%C4%B1.jpg" height="277" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<strong>Kristal mağaraları</strong><br />
<br />
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.crystalinks.com%2Fmexicocrystals.html&h=NAQFB2oXn&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.crystalinks.com/mexicocrystals.html</a></div>
<span style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;"></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhK0RwdMX8aoP1MFQkTxNWd5oOPGS78xI1h42E6VrMiG6_Nm5aHQm_MLI_nLaJIljrKNOtnwJKfR5EfsifEMzanBQ5ttmFAif8vUihSDqUPHl7zEMTxa2dAqKAuGwIL7biwU6IqHWgTJez_/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+cam+k%C3%BCre.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhK0RwdMX8aoP1MFQkTxNWd5oOPGS78xI1h42E6VrMiG6_Nm5aHQm_MLI_nLaJIljrKNOtnwJKfR5EfsifEMzanBQ5ttmFAif8vUihSDqUPHl7zEMTxa2dAqKAuGwIL7biwU6IqHWgTJez_/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+cam+k%C3%BCre.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="text-align: left;">Camdan yapılmış bir küre. İnsanoğlu, tarihi boyunca cam kürelere gizemli manalar yüklemiş; fal bakmak, geleceği görmek gibi amaçlarla onlardan yararlanmıştır</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="text-align: left;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRZ3aqdzJ-u3parg9pIcool_5Y_AQBBWL-WZ8YlP7hxV3TZVRfgSFDhtf3xcBvOC521ZwHmHmqxJUOj-MRniP-Drj5gFS2lOAOAM6rHGW66XF7-hXBct5m4nDQ3yRn-foVsH1Y_QCxaQs6/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+cam+%C3%B6rdek.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRZ3aqdzJ-u3parg9pIcool_5Y_AQBBWL-WZ8YlP7hxV3TZVRfgSFDhtf3xcBvOC521ZwHmHmqxJUOj-MRniP-Drj5gFS2lOAOAM6rHGW66XF7-hXBct5m4nDQ3yRn-foVsH1Y_QCxaQs6/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+cam+%C3%B6rdek.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="text-align: left;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="text-align: left;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgt0u6oYNL6E8tHtldEzHA3k5leCThGNf29bg0U-iEWBkj0B15xYIK9P5GyGZXIPOLQc-8lX1Zs1ffmU1LXyDhbX5ggxS1M8izk9Uc_JNSNfWWbUzQ7dJMBdHzVxqqM1zEYqI8-PmD5Ep_Z/s1600/kristal+kafatas%C4%B1+kuvars+k%C3%BCre.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgt0u6oYNL6E8tHtldEzHA3k5leCThGNf29bg0U-iEWBkj0B15xYIK9P5GyGZXIPOLQc-8lX1Zs1ffmU1LXyDhbX5ggxS1M8izk9Uc_JNSNfWWbUzQ7dJMBdHzVxqqM1zEYqI8-PmD5Ep_Z/s1600/kristal+kafatas%C4%B1+kuvars+k%C3%BCre.jpg" height="320" width="316" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Kristal Kuvarsın en önemli özelliklerinden biri kırık gibi görünen bölümlerinde gökkuşağı renklerinin oluşmasıdır.<br />
<br />
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://www.hasankocabas.com/kristal-kuvars-kuvars-kristali-icerigi-591.html" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.hasankocabas.com/kristal-kuvars-kuvars-kristali-icerigi-591.html</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Değerli Kuvars taşları</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Ametist</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Ametist, kuvars taşının mor renkli olan türüdür. Liladan koyu mor rengine kadar değişik renkleri vardır. Mor rengini demir madeninden alır ve bir silisyum dioksit bileşimidir. Pembe Kuvars ile kullanılması tavsiye edilmektedir.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDKIPeyij50-Zg-NBWkeCsXDhnbdI0mGvU5B0jtXqS_qgmekPnEdJHS6UHxZujT88txWzb5NMfnJm57SINUFgWwulQkU_Fs-_HLJdlRcKutwQNgPapuj1M9j-4jOGW6ojMk2Ogc9chAgYa/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+ametist+do%C4%9Fal.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDKIPeyij50-Zg-NBWkeCsXDhnbdI0mGvU5B0jtXqS_qgmekPnEdJHS6UHxZujT88txWzb5NMfnJm57SINUFgWwulQkU_Fs-_HLJdlRcKutwQNgPapuj1M9j-4jOGW6ojMk2Ogc9chAgYa/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+ametist+do%C4%9Fal.jpg" height="186" width="320" /></a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.degerlitaslar.gen.tr%2Fametist.html&h=HAQGFKti3&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.degerlitaslar.gen.tr/ametist.html</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Gül kuvars</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Kristal Kuvarsın az (nadir) bulunan cinsidir. Çok eski çağlarda mühür ve sembol yapımında kullanılmıştır. Günümüzde ise oyma biblo, dekoratif süs eşyası ve mücevherat yapımında kullanılmaktadır.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Genellikle saydam ve yarısaydamdır, Opak olanı da bulunmaktadır.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Tüm Kristal ailesi üyeleri gibi endüstriyel alanda, elektronik iletici ve ayırıcı olarak kullanıldığı gibi, saatlerde, deterjanlarda, diş macunlarında, cam ve elektrik ışıklandırmalarında kullanılmaktadır.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Metafiziksel anlamda <strong>KUVVET</strong><strong> </strong>ve <strong>GİZLİ GÜÇ</strong> yanında <strong>AŞK, SEVGİ, GÜZELLİK</strong> sembolüdür. Doğanın enerjisini içinden geçirip iletir. Gizlilikleri anlama yeteneği verir. Kainatın sonsuz gücünü temsil ettiğine ve taşıyanın bu gücü kavrayabileceğine inanılmıştır.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Ortaçağda ve öncesinde krallar ve soylular, gizli gücü olduğuna inanılması nedeniyle asalarında, kılıç kabzalarında veya üstlerinde kuvars taşı bulundururlardı.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Hatta efsanevi Atlantis ülkesi yöneticilerinin, kuvarsı enerji kaynağına dönüştürdükten sonra, bu enerjiyi kötü amaçlarla kullandıkları için yok oldukları iddia edilmiştir.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiaQL3TsJtdlW-IdZAfIjErmThmy7eefjOIrMb2Jihdz22PQVRGgKAAa0eoQLgC-5b23-cX87rQsZUQqE7CGXZsCYRuEyuCRnZOM42_kyfIgfYLvoMO8Ziaa6BiPATqNzLeChohhIo0gfu/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+g%C3%BCl+kuvars+do%C4%9Fal.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiaQL3TsJtdlW-IdZAfIjErmThmy7eefjOIrMb2Jihdz22PQVRGgKAAa0eoQLgC-5b23-cX87rQsZUQqE7CGXZsCYRuEyuCRnZOM42_kyfIgfYLvoMO8Ziaa6BiPATqNzLeChohhIo0gfu/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+g%C3%BCl+kuvars+do%C4%9Fal.jpg" height="206" width="320" /></a></div>
<span style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;"></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8wJQjX_f1pV3PiV3zfA0yNwPKXzDqlBw_rhbNsUjZ5Li65_S1Jo-wJXPVAcJedGaj09-quWn9ViiAiXHwQaOoG7KQfhEeU0V4raEhFp_8U3MUh7iuHjAYTNwOiP1x2io3hMcz26Lozxbj/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+g%C3%BCl+kuvars+do%C4%9Fal+b%C3%BCy%C3%BCk+par%C3%A7a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8wJQjX_f1pV3PiV3zfA0yNwPKXzDqlBw_rhbNsUjZ5Li65_S1Jo-wJXPVAcJedGaj09-quWn9ViiAiXHwQaOoG7KQfhEeU0V4raEhFp_8U3MUh7iuHjAYTNwOiP1x2io3hMcz26Lozxbj/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+g%C3%BCl+kuvars+do%C4%9Fal+b%C3%BCy%C3%BCk+par%C3%A7a.jpg" height="267" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtlnyJaCyiMiUjBNdmjESW_mnYORg7Gg2EfXjOO2CllaUZ1qYXKKj29iojjh4l2m-L83Lg_UU7bhQh4UmKOJSBZsfWlengthK4XwVTTtOS-vTrHXzjii88OWuUNkS3mdBKa-SU0X_xXzxd/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+g%C3%BCl+kuvars+kolyeler.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtlnyJaCyiMiUjBNdmjESW_mnYORg7Gg2EfXjOO2CllaUZ1qYXKKj29iojjh4l2m-L83Lg_UU7bhQh4UmKOJSBZsfWlengthK4XwVTTtOS-vTrHXzjii88OWuUNkS3mdBKa-SU0X_xXzxd/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+g%C3%BCl+kuvars+kolyeler.png" height="320" width="286" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgj1eUi7HJN3OnsFoLY07qSf5LiKpy1xk9DisTDOjtccAzgzxXxL6CmRx99JsKvKXeaj6br7ZxvCTLg0nG77zF_OWjFNxDUzP2chaIN0hVjZ1F0BRLsDhE4REDMlWn8XSr4PVe3ePOVpqvF/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+g%C3%BCl+kuvarstan+fil.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgj1eUi7HJN3OnsFoLY07qSf5LiKpy1xk9DisTDOjtccAzgzxXxL6CmRx99JsKvKXeaj6br7ZxvCTLg0nG77zF_OWjFNxDUzP2chaIN0hVjZ1F0BRLsDhE4REDMlWn8XSr4PVe3ePOVpqvF/s1600/kristal+kafataslar%C4%B1+g%C3%BCl+kuvarstan+fil.jpg" height="240" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: #3b5998; text-align: start;">http://www.degerlitaslar.gen.tr/selenit-col-gulu.html</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Derleyen: Nilüfer Tekin</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-22638621752577495672014-10-19T09:45:00.001-07:002014-10-19T09:45:55.182-07:00Türkiye'de Krematoryum Sorunu<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-TaSsh977eiBMiQalX_O-idY1m7Ff9_iGoT7Cf6CtRA4bT6iQUut9Pz5sPihDADEOa6hZ4F22xzjyBmkM4_ADdQp6dW_QzDcGEcIJlEnAdd6MDWbEXGhAJdrzamLT4BtV5IWxNBU5ONbh/s1600/krematoryum+arap+emirliklerinde.Jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-TaSsh977eiBMiQalX_O-idY1m7Ff9_iGoT7Cf6CtRA4bT6iQUut9Pz5sPihDADEOa6hZ4F22xzjyBmkM4_ADdQp6dW_QzDcGEcIJlEnAdd6MDWbEXGhAJdrzamLT4BtV5IWxNBU5ONbh/s1600/krematoryum+arap+emirliklerinde.Jpeg" height="213" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Birleşik Arap Emirlikleri’nde de 2006 yılında Hollandalı bir firma tarafından krematoryum açıldı. Şu anda Avrupa’da krematoryum olmayan tek ülke Türkiye.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://www.radikal.com.tr/ekonomi/yakilmak_artik_yakin-1084760" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.radikal.com.tr/ekonomi/yakilmak_artik_yakin-1084760</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCwgKOsQmT1mFHBaBueIqGFz0lce-yBnmW_EXRY-OM8EHVdAOkAE8Ce7BM9p9Vcj2Gk3nr-FSHChqEzgzG6OFbJSeoNjlcX9PfbGdLT4DLh8DgB5mbEapwe8Hkm9h3ShU8doQzoHsxS02E/s1600/krematoryum+avrupa+say%C4%B1s%C4%B1.Jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCwgKOsQmT1mFHBaBueIqGFz0lce-yBnmW_EXRY-OM8EHVdAOkAE8Ce7BM9p9Vcj2Gk3nr-FSHChqEzgzG6OFbJSeoNjlcX9PfbGdLT4DLh8DgB5mbEapwe8Hkm9h3ShU8doQzoHsxS02E/s1600/krematoryum+avrupa+say%C4%B1s%C4%B1.Jpeg" height="270" width="320" /></a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Yakılmayı seçen ünlü isimler </strong> Heath Ledger, Ingrid Bergman, Steve McQueen, Rock Hudson, Kurt Cobain, Alfred Hitchcock, Albert Einstein, Prenses Margaret, Marlon Brando, Amy Winehouse kremasyonu seçen dünyaca ünlü isimler. </div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://www.radikal.com.tr/ekonomi/yakilmak_artik_yakin-1084760" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.radikal.com.tr/ekonomi/yakilmak_artik_yakin-1084760</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Krematoryum nedir</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Krematoryum, cesetlerin yüksek sıcaklıklardaki yakıldığı yere verilen isimdir.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Tarihçe</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Orta Çağ'da rasyonalist ve klasisistler, ölümden sonra yakılma işleminin, ölümden sonraki hayata karşı bir duruş olduğunu savundular. Uzak Doğu'da ise beden, aynı zamanda ruh anlamına da geldiği için, ölü yakma törenleri açık havada yapılıyor ve büyük bir ayin düzenleniyor. Cenaze yeri sanki bir panayır alanına dönüşüyor. İslam kültüründe ve bazı doğu Ortodoks toplumarında ise ölülerin yakılması yasaklanmış durumda. Bütün toplumlar tarafından önce yadırganmış ve sonra kabul edilmeye başlanmış bu işlem, beraberinde kente, hayata da yeni bir düzen getiriyor. İnançlar ve hür irade dahilinde kişinin kendi bedeni için aldığı karar, öldükten sonra yakılma ve kül olma kararı, bir çok prosedür, ünite, izin ve mekan gerektiriyor.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Ölü bedenin yakılması, sadece inançlar ve öldükten sonra kül olma isteğine dayanmıyor. Dünya, bunun dışındaki durumlarda da bedenlerin yakıldığını gördü. Ölü yakma kültürü dışında toplum açısından yüksek risk taşıyan ölüler de bu tip yerlerde yakılarak çevreye zarar vermeleri önleniyor.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Osmanlı'nın son zamanlarında İstanbul'da Anadolu Kavağı sınırları içinde "Tahaffuzhane" olarak adlandırılan ölülerin yakıldığı bir bina vardı. Cumhuriyet döneminde bu alan askeri bölge ilan edildi ve daha sonra harabe oldu.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Bunun dışında, Atatürk'ün Zincirlikuyu Mezarlığı'nda yaptırdığı krematoryum, daha sonra geleneklerimize aykırı olduğu görüşüyle yıkıldı ve yerine, her boş alanı doldurmak için yaptığımız gibi, otopark yapıldı.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>(1930'larda, Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun ardından Zincirlikuyu Mezarlığı girişine bir krematoryum yapıldı, ancak hiç kullanılmadığı için birkaç yıl sonra yıkıldı.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Eski Ankara Belediye Başkanı Vedat Dalokay zamanında, 1975-1976 yıllarında bir krematoryum yapılması girişiminde bulunuldu, ancak yaşama geçirilemedi.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
(S.Uluç – Elveda Batı(k) Avrupa) )</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Günümüzde "laik" Türkiye Cumhuriyeti'nde yasal bir engel olmamasına rağmen "İslam"a aykırı olduğu gerekçesiyle çıkarılan zorluklardan, engellerden dolayı herhangi bir krematoryum binası bulunmuyor.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Yasalar ne diyor</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Hıfzıssıhha Yasası’na göre krematoryum kurmak serbest, iş ki belediyeler izin versin</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
24.10.2004</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Oya ARMUTÇU</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Şenol Şahin mimar, Yeşiller Partisi eski Genel Başkan Yardımcısı ve bir araştırmacı. Öldükten sonra ‘yanma hakkını’ savunuyor. Hatta bu konuda içinde krematoryum ve organ bağışı için nakil merkezi de bulunan ‘Yaşam Destek Merkezi’ adlı bir projesi var. Krematoryum konusunda bir kitap hazırlığı içinde bulunan Şahin, pek çok kişinin öldükten sonra yakılmak istediğini, bu kişilere izin verilmemesinin ise büyük haksızlık olduğunu savunuyor.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Halbuki Türkiye’de ölülerin yakılması ve krematoryum kurulması konusunda yasal bir engel bulunmadığını söylüyor. Hıfzıssıhha Yasası’ndaki (Genel Sağlık Yasası) ‘Ölülerin yakılacağı fırınlar’a (krematoryum) ilişkin maddeler de Şahin’i doğruluyor. Ancak krematoryum kurulması için izin verme yetkisi belediyelere ait olduğundan ve şimdiye kadar hiçbir belediye bu konuda kimseye izin vermediğinden şu anda Türkiye’de bir krematoryum yok. Şahin ile Türkiye’nin hakkında çok da bir şey bilmediği krematoryum konusunu konuştuk.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Krematoryum konusu ürkütücü geliyor. İlginiz nasıl başladı?</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
- Arkeolojik kazılara katılmam, mimar olmam nedeniyle ilgi duydum. Ben de yakılmak istiyorum. Bu hakkın verilmesinden yanayım. Semavi dinlerin olmadığı zamanlarda, evlerle mezarlıklar çok içiçeydi. İnsanlar evlerinde yaşarken sedirlerinin altında ölülerini boyayarak saklarken, mezarlıklarla evler aynı mekanlardı. İnsanlar için ölünün yakılması, küllerin saklanması, mezar hediyeleri hatta eşleri ile birlikte gömülmesi onların tekrar yaşama dönecekleri inancından başlıyordu. Kül ile birlikte havaya yükselen ruhunun da özgürleşeceği, günahlarından arınacağı düşünülüyordu.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Orta Asya’dan gelen bir gelenek mi bu?</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
- Ölülerin yakılması Orta Asya ve Anadolu’da çok yaygın kullanılmış, Türklerin uzak olmadığı bir yöntem. Hindistan ve Uzakdoğu’da ilkel yöntemlerle ölünün odunla yakılması bugün de hálá uygulanıyor.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>KÜLLERİ GÖMÜLÜRSE OLUR DİYEN DİN ADAMLARI VAR</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>İslamiyet’te ölü gömülür. Bu uygulamada farklılıklar oluyor mu?</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
- Evet, İslami uygulamaya göre insan öldükten sonra yıkanıp, kefenlenip, toprağa veriliyor. Ama bu da ülkelere, kültürlere göre farklılıklar içerir. Suudi Arabistan çöl olduğu için hasır veya kumaş örtüye sarılıp gömülüyorlar. Mezar taşı yok, isim yok. Mezarın kaybolması isteniyor. Vahabiler’de ve Suudiler’de bu böyle. Orta Asya’da ise şaman geleneğinden kaynaklanan ayrı bir mezar geleneği var. Balbal, tümülüs dediğimiz. Ön Türkler’de ve Uzakdoğu’da hep mezar taşı kullanılmış. Anadolu’da mezar taşı geleneğinin Müslümanlığa rağmen yürümesi de bu şaman izlerinin yansımasıdır.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Krematoryumda ne yapılıyor?</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
- Krematoryumlar, sağlıklı bir ortamda insan bedeninin 900 derecede 40-60 dakikada yakılıp küllerinin özel bir blendırdan geçirilip, özel kaplara konulduğu yerlerdir. Japonya’da, İngiltere’de, Avrupa’da çok insani ve teknik bir şekilde tamamen sağlık açısından ele alınarak yapılıyor. Amerika’da bu iş tam bir endüstri haline geldi. Hastaneden, evden vefat eden insan alınıyor, süsleniyor, ailesi ile müzikli ortamlarda vedalaşma töreni yapılıp yakılıyor. Daha sonra ahşap ya da metal kapların içinde yakınlarına külleri veriliyor ya da özel mezarlık alanlarına gömülüyor. Bu olayı korkunç bir olay olarak düşünmemek gerekiyor, sosyal boyutu gözetiliyor. Krematoryumlar yeşil alanların içine yapılıyor. Ama hastanelerde olanları da var.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Türkiye’de ölünün yakılması neden tepki çekiyor?</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
- Dini inançlarımız nedeniyle karşı çıkıyoruz. Organ bağışına da özel gerekçelerle karşı çıkıyoruz. Ama tercih eden insanların yakılmasına izin verilmeli. </div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Din adamlarının bakışı nasıl?</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
- Din adamlarının, ‘Yakılma Müslümanlık öncesine ait dönemlerin uygulamasıdır. Dinen uygun değildir’ diye karşı çıkışı var. Ama Din İşleri Yüksek Kurulu’nun bir üyesinin ‘Külleri mezarlığa gömülmek kaydıyla yakılabilir’ şeklinde görüşü var. ‘Cehennemde zaten yanacağız. Niye bu dünyada yanalım’ diyenler de var.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Yanma talebi daha çok kimden geliyor?</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
- Ülkemizde yaşayan yabancılarda. ‘Yanmak istiyorum, küllerim Boğaz’a serpilsin, Kıbrıs’a götürülsün’ gibi taleplerde bulunuyorlar. Ancak muhatap bile bulamıyorlar. İnsanlara bunu çok görmemek lazım.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>DNA BANKASINDA HERKESİN BİR ÖRNEĞİ BULUNACAK</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Sizin Yaşam Destek Merkezi Projeniz’deki çözüm öneriniz nasıl?</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
- Sağlık birimleri, organ nakli merkezi ve krematoryumun içinde yer aldığı bir hastane projesi bu. 2000 yılında Sağlık Bakanlığı’nın çıkarttığı yönetmelikle özel hastaneler böbrek gibi organları alabilir, satabilir duruma getirildi. Olay ticarileşti. Organ nakline ihtiyaç duyan ama 100-150 bin dolar veremeyen hastaların durumu ne olacak? 30 bin üzerinde insan böbrek sırasında bekliyor. Böyle bir tabloda, böbrek, karaciğer, kornea gömmek lüksü varsa; cidden toplum olarak düşünmeliyiz.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Peki bunu nasıl başaracaksınız?</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
- Projemizde, organlar alındıktan ve veda töreni de yapıldıktan sonra insanların yakılması söz konusu olacak. İnsanların dünya görüşlerine uygun şekilde gömülmesi ve bu olayın hastanelerin çatısı altına alınması gerekiyor. Gerçekten insan sevgisi, öbür dünya inancı olan birinin buna karşı çıkacağına inanmıyorum. Organlarımızı bağışlamadan yanmanın dahi bu dünyadan giderken, yapılabilecek büyük bir iyilik olduğunu düşünüyorum.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Yakılan cesedin bir dava nedeniyle incelenmesi gerekirse ne olacak?</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
- Ceset çürüdükten sonra DNA dışında bir veri elde etmek çok zordur. Krematoryumda bir hükümet tabibi olacak. Ölüm raporu düzenlenecek. Yakılmak isteyen insanlara mecburi otopsi yapılacak. Şüpheli ölümler de kontrol altına alınmış olacak. Yakılmadan önce o kişinin DNA örnekleri alınacak. Bu örnekler devletin kayıtlarına alınacak. Bir DNA Bankası olacak. Örneğin, yakılanın çocuğu olduğu iddiasıyla bir dava açılırsa, o örneklere bakılacak.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Şimdiye kadar Türkiye’de bir krematoryum kurulmamış olmasında sorumluluk kimin?</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
- 1930’da krematoryum kurulması için yasa çıkarılmış ama çözüm için hálá bir çaba yok. Yerel yönetimler bununla ilgili görevlerini yapmıyorlar. Kent planlamasında insanların tabi oldukları dine, inanışlarına göre gerekli şartları yaratmaları gerekiyordu.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Bu iş Avrupa’da nasıl çözüldü peki?</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>- </strong>İskandinav ülkelerinde bu konuyu sosyal demokrat partiler, dini gerekçelerle karşı çıkan muhafazakárlara karşı büyük mücadeleler vererek çözdü. Ama bakıyorum bizim sosyal demokrat partilerimiz bu konuda tek bir laf etmiyor. Yine de bence bir şansımız var. Yerel yönetimlerden gelen bir Başbakanımız var çünkü. Hem Müslümanlık, hem sağlık, hem kent yaşamı açısından ülkenin geleceği açısından farklı bakışları da tartıştırarak, bu konuda çözüm arayışına girilmesinin zamanı geldi ve geçti.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>AB MEVZUATI</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Uyum yasalarında yer almıyor</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Fransa’dan Almanya’ya, İngiltere’den İtalya’ya Avrupa’daki tüm ülkelerde mezarlıklar içinde krematoryumlar var ve siz isterseniz, öldükten sonra külleriniz bu krematoryumlarda saklanıyor. Bazı ülkeler külleri kişilerin saklamasına hatta isterse denize savurmasına da izin veriyor. Türk Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ise, Avrupa müktesebatına uyum çalışmaları kapsamında böyle bir konunun gündemlerinde olmadığını açıkladı.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>HUKUKİ DURUM</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Yasa müsaade ediyor ama uygulaması yok</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Atatürk döneminden kalma Hıfzıssıhha Yasası’na göre, imar planında yer alması halinde, belediyeden proje onayı alarak, krematoryum (ihrak fırını-ölülerin yakılacağı fırın) açmak mümkün. Kanunun çıktığı yıllarda İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığı içinde de bir krematoryum açılmış ancak kullanılmadan örf ve adetlere uygun olmadığı için yıkılmıştı. Sonrasında bu konuda belediyelerden bir izin alabilen olmadı. En son Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de, din değiştirip Budist olan ve ‘Padmapani Paramabindu’ adını alan Haluk Aslaniskender’in yakılma talebini reddetmişti. 24 Nisan 1930 tarihli 1593 sayılı ‘Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda krematoryum ve ölünün yakılması şöyle düzenleniyor:</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>MADDE 224:</strong> Ölülerin yakılması için fenni usülü dairesinde fırınlar yaptırmak isteyenler belediyelere başvurarak, hazırlattıkları projeleri onaylatıp izin aldıktan sonra tesisata başlayabilirler.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>MADDE 225:</strong> Bir ölünün fırında yakılması için aşağıdaki belgeler gereklidir:</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Ölüm raporu ve defin ruhsatı n Cesedinin yakılmasını istediğini belirten hayattayken yazdığı vasiyet ya da şifai olarak bunu arzu ettiğini duyan üç kişinin şahitliği n Şüpheli ölüm olmadığına ilişkin polis raporu n Bu belgeler yakılma olayından 24 saat önce tamamlanarak, belediyeye sunularak, ihrak izni (yakma izni) alınacak. n Defnedilen ölülerin definden sonra yakılmak için kabirlerinden çıkarılmalarına ise izin verilemez.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>MADDE 226:</strong> Yakılma sonucu cesetten kalan bakaya ise özel kaplara konularak, mezarlık dahilinde bir dairede (krematoryum) saklanır.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>MURAT ARSLANOĞLU (Avrupa Cenaze Hizmetleri Federasyonu Türkiye üyesi)</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Yabancıların krematoryum istemesi Lozan Anlaşması’na da uygun</strong><strong> </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Murat Arslanoğlu, yabancılara yönelik krematoryum kurulması için İstanbul ve Antalya Büyükşehir Belediyesi nezdinde iki farklı girişimde bulundu. Her iki belediyeye de yazdığı yazılarda, krematoryum ihtiyacının gün geçtikçe belirginleştiğini, yasal bir engel de bulunmadığını vurgulayarak, bu konuda kısa ya da uzun vadede bir çalışmanın olup olmayacağını sordu. Krematoryum kurulması için bir çalışma veya girişim olması halinde yardımcı olmaya hazır olduklarını da belirten Arslanoğlu, Türkiye’de neden bir krematoryum kurulması gerektiğini farklı bir açıdan savunuyor: ‘Başka ülkelerden gelerek, kalan yaşamını, İstanbul, Antalya, Manavgat, Alanya gibi yerlerde sürdürmekte olan pek çok yabancı vasiyetlerinde cesetlerinin yakılmasını istiyor. Ancak biz krematoryum olmadığı için bu istekleri karşılayamıyoruz. Halbuki bu durum Lozan Antlaşması’nda yabancıların haklarının korunması ilkesine de uygun bir istek. Krematoryum belki de Türkiye’nin Müslüman inancına, Türk gelenek ve göreneklerine uygun bir şey değil ama Avrupa Birliği üyeliği müzakerelerinin başlaması ile birlikte, ülkemizdeki yabancı potansiyelinin de hızla artacağını ve bu taleplerin gün geçtikçe çoğalacağını göz önüne almak zorundayız.’</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>DİNİ YORUM</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>MEHMET NURİ YILMAZ (Eski Diyanet İşleri Başkanı)</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>İslam’da meşru olmasa da özgür bir ülkede yaşıyoruz</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
İslam’da yakılma meşru sayılmaz. Bizde kişi öldükten sonra yıkanacak, kefenlenecek ve toprağa gömülecektir. Topraktan gelip toprağa gidiyoruz çünkü. Kuran cenaze namazından bahseder, diğer işlemler (yıkama, kefenleme, gömülme) sünnettir, peygamberimiz zamanında uygulanan yöntemlerdir. Sadece bizde değil diğer semavi dinlerde de bu böyledir. Semavi dinler dışındaki bazı dinlerde vardır öldükten sonra yakılma, Budizm’de mesela. Büyük ihtimalle de bu coğrafyadan kaynaklanan bir durumdur. Daha çok dağlık bölgelerde yapılır bu iş. Yine de kişi yakılmasını talep ediyorsa, bu onun isteğidir bir şey de denemez. Namazının kılınmasını istemeyenler bile var bizde, eğer yakılmak istiyorsa ve yasalar da izin veriyorsa sonuçta özgür bir ülkede yaşıyoruz. </div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwebarsiv.hurriyet.com.tr%2F2004%2F10%2F24%2F542090.asp&h=DAQHhXZvE&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/10/24/542090.asp</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Doktor ve polis raporu gerekiyor </strong> Yasaya göre bir cenazenin ihrak fırınında yakılabilmesi için olağandışı bir sebepten ölmediğine ilişkin doktor raporu, cesedinin yakılması için şahsın hayatta iken bıraktığı vasiyet veya en az üç şahsın bu durumu şifahen tasdiki, ölümün adli vaka olmadığını belirten polis raporunun olması gerekiyor. Küllerin de özel bir kaba konularak mezarlık dahilinde muhafaza edilmesi gerekiyor. </div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.radikal.com.tr%2Fekonomi%2Fyakilmak_artik_yakin-1084760&h=6AQHSW9px&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.radikal.com.tr/ekonomi/yakilmak_artik_yakin-1084760</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Sağlık Bakanlığı’nın 19 Ocak 2010’da çıkarttığı “Mezarlık Yerlerinin İnşası ile Cenaze Nakil ve Defin İşlemleri Hakkında Yönetmelik”e göre Türk vatandaşları cenazelerini yurtdışında yaktırarak küllerini Türkiye’ye getirebiliyorlar. Yönetmeliğe göre, bir Türk cenazesini</strong> <strong>Avrupa’da her hangi bir krematoryumda yaktırabilecek. Ancak küllerin bir mezarlıkta muhafaza edilmesi şartı bulunuyor.</strong> </div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.radikal.com.tr%2Fekonomi%2Fyakilmak_artik_yakin-1084760&h=lAQE9upnZ&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.radikal.com.tr/ekonomi/yakilmak_artik_yakin-1084760</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Büyükşehir: Talebe bağlı</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>İstanbul Mezarlıklar Müdürlüğü konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’na göre; belediyeler, Sağlık Bakanlığı’nın izni ile ihrak fırınları yaptırabilirler. Bir cesedin ihrak fırınında yakılabilmesi için; ölünün olağandışı bir sebepten ölmediğine ilişkin doktor raporu, cesedinin yakılması için şahsın hayatta iken bıraktığı vasiyet veya en az üç şahsın bu durumu şifahen tasdiki, ölümün adli vaka olmadığını belirten polis raporunun tanzim edilmesi gerekir. Küller özel bir kaba konularak mezarlık dahilinde muhafaza edilir. Bugüne kadar müracaat eden olmamıştır. Ancak yoğun bir talep gelirse değerlendirilecektir.”</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.anadolu.eu%2FSabit%2Fkrem.html&h=UAQHxQ7HA&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.anadolu.eu/Sabit/krem.html</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Mezar Yerine Krematoryum Önerdi</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Sadece üç aylık mezar yeri kalan Antalya’nın CHP’li belediye başkanı Mustafa Akaydın hükümet tarafından engellendiğini, çözümün ise ölülerin yakıldığı krematoryum olduğunu söyledi. Rektörlüğü ve ÜAK başkanlığı sırasında yaptıklarıyla da hükümet çevreleriyle takışan belediye başkanı Başbakan’a sitemini fıkrayla yapıyor: Sen beni tanimaysan ben seni hiç tanimayrum!</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>MEZARLIK SORUNU</strong><strong> </strong><strong> <strong>İktidardan engelleme görüyorum</strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Mezar yeri krizini çözemedik. İktidardan engelleme görüyorum. Mevcut mezarlıklar üç ay sonra bitiyor. İnsanlara, “Ölünüzü Karadeniz’deki gibi evinizin bahçesine gömün” diyemeyiz. Bir buçuk yıldır valilikle, Orman Genel Müdürlüğü ile yazışmalar yaptık. Sonunda Aksu’da bir yer için “Olur” dediler ama şimdi, “Hayır, bu yer de olmaz” deniyor. Krematoryum da aklımdan geçti ama onu söyleyince başıma gelecekleri biliyorum</strong>. <strong>Aslında doğru çözüm o ama Müslüman bir ülkedeyiz.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.hurriyet.com.tr%2Fpazar%2F16292169.asp&h=LAQEqw1cQ&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.hurriyet.com.tr/pazar/16292169.asp</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>İLAHİYATÇILAR NE DİYOR </strong> <strong>Prof. Dr. Beyza Bİlgİn</strong><strong> </strong> <strong>Ulema bu konuda düşündü mü bilmiyorum? Bazı inanışlarda küller toprağa, bazılarında suya atılırken kimileri de özel kutularda saklamayı tercih ediyor. Bu şekilde aile kabristanını kitaplığında saklayanlar da var. Türkiye’de henüz yok. Yapılırsa insanlar kendi inançları doğrultusunda ayrılırlar bu dünyadan. Benim fikrim ölenlerin toprağa verilmesinden yana.</strong> </div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Prof. Dr. Suat Cebecİ</strong><strong> </strong> Bu duruma bir insan hakları sorunu olarak bakılmalıdır. Kimse herhangi bir dine inanmak ve itaat etmek zorunda değildir. Müslümanlık hiç kimseyi kendine inanması için zorlamaz. Eğer insanların vasiyeti yakılmak ise ve bu Türkiye’de yok ise sistem kurulmalıdır. Müslümanlık müdahale etmeyi doğru görmez. Diyanet İşleri Başkanlığı İslamiyet ve onun etrafında olanları destekler ve onaylar.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.radikal.com.tr%2Fekonomi%2Fyakilmak_artik_yakin-1084760&h=kAQGbAL-J&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.radikal.com.tr/ekonomi/yakilmak_artik_yakin-1084760</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bazıları, cesedin yakılması talebinin İslam dini sınırları içinde yer almadığını ancak cesedin yakılmasının kişinin dininden çıkması anlamına gelmediğini belirterek, Müslümanlığın doğum ile ölüm arasındaki sürece bağlı olduğunu, öldükten sonra cesedin yakılmasının bunu etkileyemeyeceğini belirtiyor.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
(S.Uluç – Elveda Batı(k) Avrupa) </div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>‘Yakılan kişi dinden çıkmaz’ </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Saim Yeprem ise, cesedin yakılması talebinin İslam dini sınırları içinde yer almadığını, bu nedenle Müslümanların yakılamayacağını söyledi. Yeprem cesedin yakılmasının ise kişinin dininden çıkması anlamına gelmediğini belirterek, Müslümanlığın doğum ile ölüm arasındaki sürece bağlı olduğunu, öldükten sonra cesedin yakılmasının bunu etkileyemeyeceğini sözlerine ekledi.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.anadolu.eu%2FSabit%2Fkrem.html&h=VAQEptZUg&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.anadolu.eu/Sabit/krem.html</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Türkiye’de cenaze neden yakılamaz</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Türkiye’de cenaze yakılabilir mi ya da cenazeleri yakacak krematoryumlar kurulabilir mi? Hukukçular yasada “krematoryum kurulamaz” şeklinde bir ibare bulunmadığını söylerken, din adamları İslam’da cenaze yakmanın caiz olmadığını belirtti.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
NTV-MSNBC</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Güncelleme: 15:17 TSİ 13 Mayıs 2008 Salı</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
İSTANBUL - <strong>Türkiye’de bir krematoryum yok.</strong> Ünlü opera sanatçısı Leyla Gencer’in vasiyeti üzerin naaşının krematoryumda yakılarak küllerinin Boğaz sularına bırakılacak olması, İslam dininde caiz olmayan kremasyona Türkiye’de izin verilip verilmediği sorusunu gündeme getirdi. NTVMSNBC’ye konuşan uzmanlar, Türkiye’de kremasyon prosedürünü anlattı. <strong>Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ali Ülkü Azrak, “Laiklik, din ve vicdan özgürlüğü ilkelerine göre kremasyona devlet izin vermeli” derken, Alman Protestan Kilisesi rahibi Holger Nollman, Türkiye’de naaşının yakılmasını isteyen gayrimüslim vatandaşlarının cenazelerinin Avrupa ülkelerine gönderildiğini söyledi. Gayrimüslim cenaze işleriyle uğraşan Kirkov Çapan ise Türkiye’de kremasyon için ne iznin ne de teçhizatın bulunduğunu ifade etti.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Prof. Ali Ülkü Azrak, Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi </strong> <strong>KREMATORYUM İÇİN RUHSAT GEREKLİ</strong> Türkiye’de bir krematoryum kurulması izne tabi bir iştir. İki nedenle: Birincisi, orada ceset yakılacağı için bir ruhsat gerekir ama bu, inşaat ruhsatına benzemez. Ayrı bir prosedürü vardır. Ayrıca Valilik ve Sağlık Müdürlüğü’nden izin alınması gerekir. Tüm bunlar olmadan bir krematoryum kurulması imkanı yoktur. </div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>LAİKLİK VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ İLKELERİ İZİN VERİYOR</strong> <strong>Konuyu insan hakları açısından ele alırsak Türkiye’de kremasyona izin verilmelidir. Zaten farklı dinlere mensup kişilerin dininin inanışlarını ve icaplarını yerine getirebilmesi için imkan sağlanması Anayasa’nın emri gereğidir. Anayasa’nın 2. Maddesi’ndeki laiklik ilkesinde “bütün din ve inanışlar karşısında eşit davranma” şartı belirtiliyor. Ayrıca dini özgürlüklere ilişkin Anayasa’nın 24. Maddesi’nde, yani din ve vicdan özgürlüğünü öngören maddede belirtiliyor. </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Anayasada yer alan bu özgürlükler, her dinden cemaatin inanışları doğrultusunda kamu düzeni ve genel ahlakı zedelemeyecek şekilde özgürlüklerini kullanmasını gerektirir. Dikkat edin, maddedeki esas, genel ahlak ve kamu düzenidir. Sınırlar budur.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>BİREYSEL TERCİH OLMALI</strong> <strong>Bana sorulursa Türkiye’de bir krematoryum kurulması, genel ahlakı ve kamu düzenini bozacak bir uygulama değildir. İslam dininin mensuplarının bunu istememeleri kendi dini inançları tarafından kabul edilir bir şeydir ama başka dinin mensupları tarafından böyle bir durum yoksa, bunun ahlaki ve kamu düzenine ilişkin aykırı bir tarafı da yoktur. O yüzden bu özgürlüğün kullanılmasına izin verilmesi icap eder.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>MEVZUATI TARAMAK GEREK</strong> <strong>Bir cesedin yakılmasına izin verilmemesi İslami inançlardan kaynaklanıyor. Mahşerde tekrar dirilişte insanın en azından iskeletinin tam olması icap ediyor; o yüzden İslam dininde caiz sayılmıyor. Yine de, “Türkiye’de krematoryum kurmak yasaktır”diye bir cümle kurmak mümkün değil. Sağlık nedenleriyle izin verilmemesi ihtimali vardır sadece</strong>. Fakat bunun için geniş bir mevzuat araştırması yapmak gerekir. </div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Rahip Holger Nollmann, Alman Protestan Kilisesi </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>İMKAN YOK DİYE TALEP AZ</strong><strong> </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Türkiye’de başka seçim şansımız olmadığı için naaşın yakılması talebinde bulunmuyoruz. İsteyenler olursa, Avusturya ya da Almanya’ya gönderilmesi gerekiyor. </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Bu konuda bir yasa olup olmadığını bilmiyorum ama krematoryum olmadığı için zaten mümkünatı yok. Bu bizim cemaatimizde bir sorun oluşturmuyor, çünkü insanlar zaten seçim şansı olmadığını bildikleri için bu yolu seçmiyorlar. İşlem Türkiye dışında yapılıp buraya geri getirilebiliyor.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>TÜRKİYE’DE ALIŞILMADIK BİR UYGULAMA</strong> Merhumun yakınları külleri almak için postaneye gittiğinde, “Paketin içinde ne var?” diye sordukların memur soruya; “Bir ölünün külleri!” diye cevap verince, memurlar paketinizi çok daha hızlı teslim ediyor. Çünkü bu Türkiye’de duymaya alıştığınız bir şey değil. </div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Kirkov Çapan, Çapan Cenaze Hizmetleri </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>DEVLET İZİN VERMEDİ </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Türkiye’de cenaze yakılması işlemini yapmak için ne gerekli teçhizat var, ne de bu işin müsaadesi... </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Biz şirket olarak yaklaşık 7 sene önce, cenazenin yakılması için gerekli makineyi almak üzere müracaat etmek istedik, fakat kanunlar buna izin vermediği için mümkün olmadı.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>AVRUPA’DA KREMATORYUMA GÖNDERMEK MASRAFLI</strong> <strong>Türkiye’den bu konuda zaman zaman talep geliyor. Bir keresinde bu talebi karşılamak için cenazeyi Avusturya’ya gönderdik ve oradaki bir krematoryumda yakılıp Türkiye’ye geri getirildi. Çok masraflı olduğu için bu işe herkes sıcak bakmıyor. </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Cenaze yakmak Hıristiyanlık’ta var. Avrupa’da, Amerika’da Hristiyanlar vasiyete göre yakınlarının ölülerini yakabiliyorlar. İslam dininde caiz değil ama Hıristiyanlık’ta yasak edilmiyor. Fakat Hıristiyanlık’ta da her vefat eden yakılmıyor. Kendisi isterse ya da arkada kalan yakınları arzu ederse yanıyor.<br />
Leyla Gencer Hanım’ın cenazesini İtalya’da yakıp küllerini buraya getirebilirler fakat cenazeyi burada yakmak mümkün olmazdı.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Farsiv.ntvmsnbc.com%2Fnews%2F445984.asp&h=zAQEfNJQD&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/445984.asp</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Ölülerimizi yakamıyoruz ama Uluslararası Ölü Yakma Federasyonu üyemiz var</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Antalyalı Murat Arslanoğlu (33), "Avrupa Cenaze Hizmetleri Federasyonu (European Federation of Funeral Services-EFFS)"nun yönetim kurulundaki tek Türk.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Arslanoğlu 1937’de kurulan ve Birleşmiş Milletler’de temsilciliği olan "Uluslararası Ölü Yakma Federasyonu (International Cremation Federation-ICF)" üyesi. </div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Arslanoğlu’nun yönetim kurulunda olduğu Avrupa Cenaze Hizmetleri Federasyonu (EFFS), 29 Kasım 1994’te Viyana’da kuruldu. Üyeler arasında bilgi ve tecrübe paylaşımı, işbirliği, cenaze alışverişindeki sıkıntıların giderilmesi, kural ve standartların doğru uygulanması, ülke kültürlerinin harmanlanarak tüm AB ülkelerinde geçerli olacak hale gelmesi amaçlanıyor.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Geçen yıl (2006) da 27 meslektaşıyla birlikte "Cenaze Hizmetleri Derneği (CENHİZDER)"ni kurdu. EFFS’nin 8 Eylül’de Danimarka’da, ICF’nin 12-14 Kasım’da İngiltere’deki genel kurulunda Yunanlı meslektaşıyla birlikte krematoryum (ölü yakma yeri) sorununu anlatacak. Çünkü Avrupa’da sadece Türkiye ve Yunanistan’da krematoryum yapılamıyor. Yunanistan’da kilise izin vermiyor.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Murat Arslanoğlu, İTÜ Kimya Bölümü mezunu. 1997’den bu yana aile şirketi Fempa’da yönetici. İşleri son yıllarda fazlasıyla yoğun. Türklerin yanı sıra Antalya’ya yerleşen yabancılar ya da turistler öldüğünde defin işlemleri için Fempa’ya başvurulduğunu anlatıyor: "On yıl öncesine kadar cenaze transferlerini kargo şirketleri yapıyordu. Şimdi defin şirketleri yapıyor. <strong>Türkiye’de vefat eden yabancıların dini ve resmi tüm işlemlerini sigorta şirketleriyle yapılan anlaşmalarımız çerçevesinde biz yapıyoruz."</strong> <strong> </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>TÜRKLERDEN DE YAKILMAK İSTEYEN ÇOK KİŞİ VAR</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong></strong>Arslanoğlu, 2006’da Antalya ve çevresinde ölenlerden 35’inin defin işlemleri için kendilerine başvurulduğunu söylüyor. "Akrabaları krematoryumda yakmamızı istedi. Maalesef olumlu cevap veremedik. Kimi küllerinin ülkesine gönderilmesini, kimi de Türkiye’deki muhtelif yerlere serpilmesini arzu edermiş. Türklerden de yakılmak için çok başvuru var."</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Fempa, 2005’te krematoryum yapmak için Antalya ve İstanbul büyükşehir belediyelerine başvurdu. Ancak Mezarlıklar Müdürlüğü’nün görevleri arasında "ölü yakma" bulunmadığı gerekçesiyle olumsuz cevap aldı. Böyle bir madde Mezarlık İşleri Müdürlüğü Yönetmeliği’ne de yıllardır eklenmediği için, resmi başvurulardan sonuç alınamadı: "Bir belediye, Hıfzıssıhha Kanunu’ndan yola çıkarak krematoryum yapabilir. Muhtemelen gerçek neden, ’tepki gelir’ endişesi. Ama Birleşik Arap Emirlikleri’nde birkaç ay önce Al Ain şehri Emiri’nin siparişiyle Hollandalı bir firmanın yaptığı krematoryum açıldı. Krematoryum, Lozan Andlaşması’ndaki ’Azınlıkların Korunması’ maddesine de uygun. Din ve inanç özgürlüğü adına Türkiye’de bir an önce krematoryum açılmalı."</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Yunanistan’da, bugünlerde krematoryum tartışması tekrar alevlendi. Kilisenin iznine tabi krematoryuma talep çok fazla. Yunanlı definciler, geçen aylarda İçişleri Bakanlığı’na başvurmuşlar. "Bakanlık onları bizde olduğu gibi belediyelere yönlendirdi. Belediyeler de kilise tarafından uygun görülmediği için olumsuz cevap verdi. Meslektaşlarım şimdi kamuoyu oluşturma çabasındalar."</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Avrupa’da krematoryumda yakılmanın bedeli, 1000-1500 Euro arasında. </div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Arslanoğlu’ndan yakılacak cesedin konduğu ağaç tabutun yaklaşık bin derecedeki sıcaklıkta patlamaması için özel yapıldığını, işlemin 45 dakika sürdüğünü öğreniyoruz. "Küllerle birlikte o insanın sağlığında takılan metal protezler, aşağıdaki bölmeye dökülür. Daha sonra özel bir santrifüjden geçirilir ve tabutun külüyle insan külü birbirinden ayrılır. Daha sonra vazolara doldurulup aileye teslim edilir." </div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
HÜRRİYET Pazar, 2 Eylül 2007</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.hurriyet.com.tr%2Fpazar%2F7198508.asp&h=uAQEl8aCm&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.hurriyet.com.tr/pazar/7198508.asp</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>YAKILMAK İSTEYEN ÇOK AMA KREMATORYUM YOK</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Opera sanatçısı Leyla Gencer’in yakılarak küllerinin İstanbul Boğazı’na serpilmesini vasiyet etmesi, Türkiye’de çok sayıda kişinin cesedinin yakılmasını talep ettiğini ancak krematoryum bulunmaması nedeniyle bunun gerçekleşemediğini ortaya çıkardı.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Avrupa Cenaze Hizmetleri Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi olan ve Antalya’da ailesiyle kurduğu Fempa adlı şirketle, cenaze ve nakil hizmeti veren Murat Arslanoğlu, yıllardır krematoryum mücadelesi veriyor.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Türklere ve turistlere cenaze ve nakil hizmeti veren şirketlerine çok sayıda cenaze yakma talebi geldiğini, ancak yasal engel bulunmamasına rağmen bunun gerçekleştirilemediğini anlatan Arslanoğlu, yetkileri olmasına rağmen belediyelerin buna yanaşmadığını öne sürdü.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Arslanoğlu, “Krematoryum kurmanın maliyeti yaklaşık 1 milyon doları buluyor. Bunu ancak belediyeler yapabilir. Her yıl yaklaşık 700 kişi için cenaze hizmeti veriyoruz ve bunun yüzde 3-4’ü yakılmak istiyor. Antalya’da yaşayan turistler de bu hizmetin olmamasından şikâyetçi” dedi.</strong> </div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.anadolu.eu%2FSabit%2Fkrem.html&h=fAQGgS9m3&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.anadolu.eu/Sabit/krem.html</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Antalya’da yıllardır “Krematoryum (Cenaze yakma yeri)” yapılması için mücadele veren Avrupa Cenaze Hizmetleri Federasyonu Yönetim kurulu üyesi ve Türkiye Cenaze Hizmetleri Derneği Kurucu Üyesi Murat Arslanoğlu, Sağlık Bakanlığı’nın Ocak ayında çıkarttığı “Mezarlık Yerlerinin İnşası ile Cenaze Nakil ve Defin İşlemleri Hakkında Yönetmeliği” ne göre Türk vatandaşlarının cenazelerini yurt dışında yaktırarak küllerini Türkiye’ye getirmelerine izin verildiğini söyledi.</strong><strong> </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Türklere de izin</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Arslanoğlu, Sağlık Bakanlığı’nın Türkiye’de yaşayan Avrupalıların yakılarak küllerinin Türkiye’de kalmasına yönelik taleplerini görmezlikten geldiğini ifade ederek, “Ancak bizim vatandaşlarımızın cenazelerinin Avrupa’da yakılmasına izin çıktı. Yönetmeliğe göre, bir Türk cenazesini Avrupa’da her hangi bir krematoryum’da yaktırabilecek. İstek halinde küllerinin nükleer, biyolojik veya bunlar gibi bir tehlike arz etmeyip sadece ölü külü olduğunun laboratuar tespiti yapıldıktan sonra Türkiye’ye girişine izin verildi. Ancak küllerin tüm şartlar yerine getirildikten sonra bir mezarlıkta muhafaza edilmesi şartı da konuldu” dedi.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Ciddi bir kayıp</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
Sağlık Bakanlığı’nın Türklere Avrupa’da yakılma izni vermesine karşılık özellikle Antalya’da yaşayan Avrupalıları göz ardı ettiğine dikkat çeken Arslanoğlu, “Antalya turizm faaliyetlerinin yanı sıra şehire yerleşen yabancılar oranı açısından da dünyanın gözdesi durumunda.<strong>Ancak şehirde azınlıklık sayısı artmasına rağmen, azınlıklara yönelik hizmetlerin artmaması bir başka eksiklik konusu. Antalya’da yaşayan ve dini inançları gereği ölülerini yaktırmak isteyen Almanlar, İngilizler ve diğer yabancı uyruklara mensup durumdaki yabancılar böyle bir durumda cenazelerini yurt dışına göndermek zorunda kalıyor. Bu durum sonucunda Antalya ekonomisinin ciddi bir kayıp yaşıyor. Antalya’da krematoryum (Cenaze yakma yeri)’un olmayışı ‘büyük bir eksiklik” diye konuştu.</strong> Antalya’ya mutlak bir krematoryum gerektiğinin altını çizen Avrupa Cenaze Hizmetleri Federasyonu Yönetim kurulu üyesi ve Türkiye Cenaze Hizmetleri Derneği Kurucu Üyesi <strong>Murat Arslanoğlu, krematoryumların kuruldukları yerlerin ekonomilerine büyük katkı sağladığını da vurgulayarak şunları söyledi:</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
“Avrupa ve Amerika’da bu merkezler çok büyük bir ekonomik alan. İngiltere’de 2008’de 450 bin civarında cenaze yakıldı ve bu yakma işlemlerinin tanesi en az 450 Paund ( bin 62 TL) gibi bir ücretten yapıldı. Almanya’da 2009’da 378 bin cenaze yakıldı. Antalya’da yaşayan yabancılar listesinin başında Almanlar ve İngilizler geliyor. <strong>Krematoryum merkezinin olmayışı hem bu insanları zor durumda bırakıyor hem şehir ekonomisine zarar veriyor.”</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.anadolu.eu%2FSabit%2Fkrem.html&h=xAQGwoHLP&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.anadolu.eu/Sabit/krem.html</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>AB’ye uyum “mezara kadar”…</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
AB’DEN KREMATORYUM...</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
AB’ye uyum sağlamak uğruna neler yapıldı neler... İdam cezası bile nihayet kaldırıldı ama krematoryum işi bir türlü olmadı... Olsa, sadece AB’ye değil, dünyaya uyum olacak.</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Dinleri, inançları ne olursa olsun, aralarında müslümanların da bulunduğu bazı insanlar öldükleri zaman cesetlerinin yakılmasını istiyorlar. Bunun daha temiz, kolay, sağlıklı bir yöntem olduğunu düşünüyorlar. </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Dinsel açıdan tartışılır... Tartışılıyor zaten... Ancak böyle bir talebin dinsel değerlendirmesine, en azından özgür ve laik ülkelerde, ne gerek var ki? Bir insan vasiyet ediyorsa, “Öldüğümde cesedimi yakın, külleri de serpin gitsin” diyorsa, şu veya bu dinin adamlarına ne? Onlar ancak, “Biz böyle bir cenazede dini tören yapmayız” diyebilirler ki vasiyeti bırakan kişi de bunu önceden biliyor olur, tercihini yapar.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Türkiye’de, her şeyden önce, milyonlarca turistimiz yanında, ülkede artık yerleşik düzen kurmuş onbinlerce yabancı var. Krematoryum, bunların çoğunun tercihi... Görülüyor ki bazılarının cesetleri ülkelerine gönderiliyor, yakılıyor, sonra küller Türkiye’ye geri getirilip serpiliyor. Anlamsız durumlar...</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Bu işler düzene sokulmadıkça, “ceset külü kaçakçılığı” sürecek.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Krematoryum yapmak için Antalya ve İstanbul büyükşehir belediyelerine başvurular yapıldığı, ancak Mezarlıklar Müdürlüğü’nün görevleri arasında "ölü yakma" bulunmadığı gerekçesiyle olumsuz yanıtlar alındığı biliniyor. </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Belediyeler, Hıfzıssıhha Kanunu’ndan yola çıkarak krematoryum yapabilirler ama muhtemelen tepki endişesi ön plana çıkıyor. Oysa, Birleşik Arap Emirlikleri’nde bile Hollandalı bir firmanın yaptığı krematoryum açıldı. </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Avrupa Cenaze Hizmetleri Federasyonu (EFFS) Başkanı Fransız Jean Neveu, Türkiye’den krematoryum yapmasını isteyebileceklerini söylüyor. Neveu, binlerce Avrupalı turisti misafir eden Türkiye’nin, cenazelerin insan onuruna uygun bir şekilde taşınması konusundaki standartlara uyması gerektiğini vurguluyor. Bu standartlar, EFFS tarafından belirleniyor, Brüksel’de AB Konseyi’ne sunuluyor, bütün AB ülkelerinde sirküler, direktif olarak uygulanıyor.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
(S.Uluç – Elveda Batı(k) Avrupa) </div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>MELİH GÖKÇEK REDDETMİŞTİ</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Din değiştirip Budist olan ve “Padmapani Paramabindu” adını alan Haluk Aslaniskender adlı bir kişi, Ankara Belediyesi’ne başvurarak, “İnandığım din gereğince öldüğüm zaman yakılmak istiyorum” talebini iletmişti. Ancak Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek talebi reddetmişti.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>BÜYÜKŞEHİR: TALEBE BAĞLI</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>İstanbul Mezarlıklar Müdürlüğü konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yapıyor: “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’na göre; belediyeler, Sağlık Bakanlığı’nın izni ile ihrak fırınları yaptırabilirler. Bir cesedin ihrak fırınında yakılabilmesi için; ölünün olağandışı bir sebepten ölmediğine ilişkin doktor raporu, cesedinin yakılması için şahsın hayatta iken bıraktığı vasiyet veya en az üç şahsın bu durumu şifahen tasdiki, ölümün adli vaka olmadığını belirten polis raporunun tanzim edilmesi gerekir. Küller özel bir kaba konularak mezarlık dahilinde muhafaza edilir. Bugüne kadar müracaat eden olmamıştır. Ancak yoğun bir talep gelirse değerlendirilecektir.”</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.ajans32.com%2Fkrematoryumda-yanmak-381yy.htm&h=JAQH3skam&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.ajans32.com/krematoryumda-yanmak-381yy.htm</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Antalya'da Dört Bin Köpek Katledildi İddiası</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
02 Ağustos 2014 Cumartesi 14:11</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin ücretsiz hayvan barınağında 2009-2014 yılları arasında 4 bin kedi ve köpeğin iğneyle uyutularak öldürüldüğü iddiası kenti karıştırdı.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Türkiye Hayvan Hakları Koruma Derneği Antalya Şubesi üyeleri, Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin ücretsiz hayvan barınağında 2009-2014 yılları arasında 4 bin kedi ve köpeğin iğneyle uyutularak öldürüldüğünü iddia etti. Olayı protesto eden dernek yönetimi, konuyla ilgili Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin önceki dönem CHP'li Başkanı Mustafa Akaydın'ı sorumlu tuttu.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>ÖLDÜRÜLDÜKTEN SONRA YAKILMIŞ</strong><strong> </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Türkiye Hayvan Hakları Koruma Derneği Antalya Şubesi üyeleri ve bir grup hayvansever Cumhuriyet Meydanındaki Atatürk heykeli önünde olayı protesto amacıyla bir araya geldi. Tamamına yakını kadınlardan oluşan 80 kişi, Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin önceki dönem CHP'li yönetiminin, Antalya Kepez ilçesindeki hayvan barınağında sokaklardan toplattıkları kedi ve köpekleri uyutarak öldürdüklerini iddia etti. Beş yılda 4 bin kedi ve köpeğin hayatına son verildiğini belirten dernek yönetimi, öldürülen hayvanların yakılarak yok edilmesi için bir de krematoryumun barınağa yerleştirildiğini öne sürdü.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>RAPOR DİKKATE ALINMADI</strong><strong> </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Türkiye Hayvan Hakları Koruma Derneği Antalya Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Sevda Kıraç, Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin Mustafa Akaydın tarafından yönetildiği tarihlerde defalarca rapor hazırlayıp sunduğunu ve uyarılarda bulunduklarını söyledi. Kendilerinin yönetim tarafından dikkate alınmadığını anlatan Kıraç, sözlerini şöyle sürdürdü: "2009- 2014 yılları arasında 4 bin kedi ve köpek belediyenin sahipsiz hayvan barınağında öldürülmüştür. Bu konuda CHP'li Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın'ı defalarca uyarmamıza, rapor hazırlayıp sunmamıza rağmen ciddiye alınmadık."</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Barınakta büyüklü küçüklü aynı kafese konulan köpeklerin birbirlerini parçaladığını söyleyen Kıraç, sözlerine şöyle devam etti: "Köpek ve kedi ölümleri o kadar arttı ki bir süre sonra barınağa bir morg ve ölen hayvanları yakmak içinde bir krematoryum getirdiler."</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>HAYVAN HAKLARI DERNEKLERİNE GÖNDERME</strong><strong> </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Antalya'da büyük bir katliam olduğunu söyleyen Kıraç, hayvan hakları derneklerinin, iddiaların karşısında CHP'li belediye başkanı olduğu için sessiz kaldıklarını anlattı. Derneklere göndermede bulunan Kıraç, "Katliamların ortaya çıkmasından sonra bazı derneklerin sessiz kalması dikkat çekicidir. Bunun nedeninin ölümlerin CHP'li belediye zamanında olması mıdır?" dedi.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Açıklamanın ardından dağılan grup 4 Ağustos Pazartesi günü mahkemeye başvuracaklarını bildirdi.</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://l.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.haberler.com%2Fantalya-da-dort-bin-kopek-katledildi-iddiasi-6332977-haberi%2F&h=OAQF_2MkI&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.haberler.com/antalya-da-dort-bin-kopek-katledildi-iddiasi-6332977-haberi/</a></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Sadece üç aylık mezar yeri kalan Antalya’nın CHP’li belediye başkanı Mustafa Akaydın hükümet tarafından engellendiğini, çözümün ise ölülerin yakıldığı krematoryum olduğunu söyledi. Rektörlüğü ve ÜAK başkanlığı sırasında yaptıklarıyla da hükümet çevreleriyle takışan belediye başkanı Başbakan’a sitemini fıkrayla yapıyor: Sen beni tanimaysan ben seni hiç tanimayrum!”</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>HAYVANLAR</strong><strong> </strong><strong> </strong><strong>Maaşımın yarısı hayvan sevgisine gidiyor</strong><strong> </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>1999’da Antalya’ya 30 kilometre uzakta bir ev aldık. Üç-dört dönüm toprak üstünde 200 metrekare. İçinde köpek, tavşan, güvercin, sülün, keklik, bıldırcın, inek gibi hayvanlar var. Hayvan sevme hobisi eşimde benden daha güçlü. Belediye başkanlığından aldığım maaşın yarıya yakını hayvan sevgisine gidiyordur. Sokak köpekleri konusunda merkezi yönetimden destek alabilirsem doğal yaşam hayvan parkı kurmak istiyorum. Kentteki tüm sahipsiz hayvanları orada doğal ortamda buluşturmak istiyoruz. O olmasa da birkaç senede sokak köpekleri sorununu kontrol altına alacağız. Bir de Muratpaşa’da bir köpek parkı açtım. Köpekler için tahterevalli, tünel, salıncak gibi güzel özellikleri var.</strong> <strong>(2010)</strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<a href="http://www.hurriyet.com.tr/pazar/16292169.asp" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: none;" target="_blank">http://www.hurriyet.com.tr/pazar/16292169.asp</a><strong> </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<strong>Derleyen: Nilüfer Tekin </strong></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: 'Helvetica Neue', Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 20px;">
<br /></div>
<br />Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-68368966779762699772014-10-06T02:38:00.001-07:002014-10-06T02:40:01.902-07:00Tüm İslam aleminin katliam bayramını kınıyorum! Siz et yemiyor musunuz? ...Tüm İslam aleminin katliam bayramını kınıyorum! <br />
<br />
Siz et yemiyor musunuz?<br />
<br />
<br />
Yiyoruz elbette. Hayvanlar bitkileri ve birbirlerini yiyerek beslenir,
insanlar da bitki ve hayvanları yiyerek beslenirler, ayrıca havyalar da insan
da zarar görmemek, korunmak için de birbirlerini öldürebilirler, doğanın
kanunudur bu. Ancak et yemek için hijyen koşullarda usulüne uygun olarak ve
anestezi gibi gerekli tıbbi önlemlerle hiç acı çektirmeden hayvan kesmek ayrı,
sırf tanrı emri diye, tanrıya rüşvet olarak, cehenneme gitmemek, cennete
gidebilmek için, kendi yarattıkları Tanrı ve din adına, hayvanlara cansızmış
gibi davranarak, kanının akması için özellikle acı çektirerek, çoluk çocuğun
önünde, işin ehli olmayan kişilerce kan revan halde, hayvanın ve insanların
psikolojisini felç ederek, kurban kesmek ayrıdır. (‘’<b><span style="color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 9.0pt;">Kurbanın
kesilirken üçayağının bağlanması bir ayağının ise kesilme sırasında çırpınması
için serbest bırakılması ve en önemlisi boğazının belirli bir yere kadar
kesilip, can çekişmesi için bir süre omuriliğinin kesilmeden bırakılması gerekiyormuş.
Böyle yapılmasının nedeninin de kalbin durmayıp kanı boşaltması için yapıldığı
söyleniyor Hiç kimse bunun doğru olmadığını söylemiyor ya da söyleyemiyor.’’<span class="apple-converted-space"> Prof. Dr. Ali Demirsoy)</span></span></b><br />
<br />
Bilim, gelişmişlikle orantılı olarak hayvanların da duyguları, karakterleri,
psikolojileri olduğunu ortaya koyduğu gibi bunu hayvanları gözlemleyen herkes
de görebilir. Hayvanların duygularının, psikolojilerinin olmadığını savunanlar,
onlara cansızmış gibi davrananlar hayvanların ruhlarının olmadığını savunan
dinsel inançlılardır. Bu düşünce artık eskide kalmış, bilim bunu çürütmüştür.
Bilim, hayvanların yalnızca içgüdüleriyle davranmadığını, zekalarını ve
öğrendiklerini kullandıklarını, onların da insanlar gibi acı, korku, şaşkınlık,
sevinç, sevmek, sinirlenmek, kin gütmek gibi duyguları olduğunu ortaya koymuş
durumdadır.<br />
<br />
Bu dünya yalnızca insanlara ait değildir, aynı zamanda hayvanlara da aittir
, onların da yaşama, işkence görmeme, acı çektirilmeme gibi hakları
vardır.<br />
İnsan da bir hayvandır ve diğer hayvanlardan farkı, yalnızca onlardan daha
zeki olmasıdır. İlkel aklıylaTanrıları, dinleri yaratan, tanrılara rüşvet
olarak önce insan kurban etmeyi yaratan, sonra bunu yasaklayıp hayvan kurban
etmeyi yaratan insan, gelişmiş aklıyla bir gün bu yarattıklarından kurtulmasını
da bilecektir. Doğa kanunlarını doğaya, hayvanlara zarar vermeyecek şekilde
kullanmasını bilecek, insan kurbanını yasakladığı gibi hayvan kurbanınının yanı
sıra et yemek için hayvan kesimini de yasaklayacaktır. Bilim günümüzde
laboratuarda ve bilgisayarda yapay et üretebilmiş durumdadır, gelecekte et
yemek için de hayvan kesimi tamamen tarihe karışacaktır. Belki hayvanların
birbirleriyle beslenmesini bile önleyebilecek, en azından azaltılabilecektir.
Bunlar belki yüzyıllar sonra gerçekleşecektir ama kapitalist sistemle birlikte
dinsel inançların tarihe karışması, bilim ve teknolojinin gelişmesi ve
insanların mücadeleleriyle gerçekleşecektir.<br />
<br />
Günümüzde yığınla insan açlıktan ölürken, kesilen yığınla kurban, ihtiyacı
olanlara dağıtılmadığı için bozulup çöpe gitmektedir (son zamanlarda yoksul
ülkelere gönderiliyormuş). <br />
<br />
Amaç et yemek yedirmekse kurbana gerek yoktur, et alınıp dağıtılabilir, amaç
yardımsa kurban parası yardım olarak verilebilir, ihtiyacı olan onunla ister et
yer, ister başka ihtiyacını karşılar. Ama yoksulların senede bir de olsa et
yemesini sağlamak çözüm değildir, asıl çözüm sistemi değiştirip sömürüyü ve
yoksulluğu ortadan kaldırmaktır.<br />
<br />
İnsanlardan kurban isteyen, kurban kesilmesini emreden bir tanrıdan,
önce insan kurban edilmesini isteyen sonra da bunu yasaklayıp hayvan kurban
edilmesini isteyen bir tanrıdan şüphe etmek gerek.<br />
<br />
Hayvanları kurban etmeye başlamak insanları kurban olmaktan
kurtardı, sıra, hayvanları kurban olmaktan kurtarmakta!<br />
<br />
Sıra, asıl insanların, bir yandan cehennem korkutmaları, öbür yandan cennet
hayalleri ile ‘’korku’’ ve ‘’umut’’ kıskacına alarak zihinlerini felç eden
dinin, bilinçsizliğin, cehaletin, kapitalizmin kurbanı olduklarının
farkına varmakta!<br />
<br />
Sıra, insan, hayvan, doğa sevgisini, barışı değil, cinayeti, vahşeti aşılayan
Kurban ritüeline karşı çıkmakta!<br />
<br />
Kurban vahşettir! Vahşete ortak olma!<br />
<br />
Nilüfer Tekin<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
<br />
<br />
<br /></div>
Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-6737633125814418062014-07-06T01:41:00.001-07:002014-07-06T01:41:41.382-07:00İslamiyet ve Bilim (Erdoğan Aydın) (ilk bölümü)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_YZOR0_6HLStDdjzTEUwVZTrnZHezD0Fi7rNM-bqUB9c0bcioO9hQvVzRVw44QSNuZ-0Xzj4lx92sbQqQcPWy4O6Y2wJrEtg0NAfqVFYMug2vFMkVqWPh7Cx8loxYs9Mnrefi6J0hMa1R/s1600/islamiyet+ve+bilim.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_YZOR0_6HLStDdjzTEUwVZTrnZHezD0Fi7rNM-bqUB9c0bcioO9hQvVzRVw44QSNuZ-0Xzj4lx92sbQqQcPWy4O6Y2wJrEtg0NAfqVFYMug2vFMkVqWPh7Cx8loxYs9Mnrefi6J0hMa1R/s1600/islamiyet+ve+bilim.jpg" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İslamiyet Bilimden Yana mıdır?</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İslamcı yazarlarca iddia edildiği gibi İslamiyet, diğer
dinlerden ayrımla, bilimden yana mıdır gerçekten?</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu kitap boyunca ayrıntılı olarak göreceğimiz gibi, bu
sorunun yanıtı bütünüyle olumsuzdur. Hep birlikte göreceğiz ki, genel olarak
bilim ile din (bu özgülde İslamiyet) ve daha ötesi bilimsel verilerle Kuran’ın
iddiaları arasında uzlaşmaz karşıtlıklar bulunmaktadır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Buna karşılık Tabbara, İslam’ın bilime karşı olduğu
iddiasını reddetmekte, “Kuran’ın talimlerinin ışığında, gerçek tarihin
şahadetine dayanarak bu ithamın hakka düşmanlık ve tarihe iftira olduğunu
ortaya” koyacağını, “hakikatte ilme savaş açanların İslam’ın dışındaki dinler
(a.g.e,s.284) olduğunu ileri sürmektedir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tabii bu kesin karşı çıkışa rağmen, (Tabbara’nın) ortaya
somut deliller koyacağını bekleyenler, her zamanki gibi düş kırıklığına
uğrayacaklardır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Üstelik “tarihin şahadeti” İslam’ın egemen olduğu
toplumların bilim yolunda çok belirgin geri kalmışlıklarına işaret etmektedir.
Bu yüzdendir ki, genel olarak bilim-din karşıtlığı gerçeğine İslam adına
“tarihe iftira”, “hakka düşmanlık” gibi boş, ama ajitatif (<em><b><span style="background: white; color: #545454; font-family: Arial; font-style: normal;">ajitatif</span></b></em><span style="background: white; color: #545454; font-family: Arial;">: Provoke ve tahrik
edebilen, kışkırtan. davranış, konuşma, yazma.)</span> yargılarla karşı çıkmak
bilimin mantığı açısından bir anlam ifade etmemektedir. Çünkü boş laflarla
geçiştirilemeyecek kadar somut bir durum ile karşı karşıyayız. S.7</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İslam toplumlarının bilim tarihinde ve günümüzdeki halleri
ortada. Üstelik İslam coğrafyasında yaşamış bilginlerin en önemlilerinden
sayına İbn-i Sina bile (çalışmalarının, din adamlarınca engellendiği ve
özellikle Gazali tarafından kafirlikle suçlandığı gerçeği bir yana) gerçek
hocasının kendinden 1400 küsur yıl önce ölmüş Yunanlı Hipokrat olduğunu
belirtiyor; ki bu, onun hakkındaki gerçek yargının bile, onun eserlerindeki
kendi buluşları ile Hipokrat’ınkileri birbirinden ayırmadan verilemeyeceğini
ortaya koyar (Vehbi Belgil, Cumhuriyet, Bilim ve Teknik, Mart 1998).</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tabbara diğer İslam yorumcuları gibi din ile bilim arasındaki
zıtlaşmayı, Kilisenin bilimi engelleme yolunda gösterdiği zulümle açıklar. Yani
kilise eğer bilime hoşgörülü davransaydı bilim de dini inkar etmeyecekti! Oysa
birbirine karşıt olan kilise ile bilim değil, genel olarak din felsefesi ile
bilim felsefesidir. Çünkü, birincisi (din) sorgusuz mutlak inancı emreder,
ikincisi (bilim) ise her şeyin sorgulanması ve iç çelişkilerince belirlenen
hareketin yasalarının açığa çıkarılıp, ona hükmedilmesi mantığı üzerinde
yükselmektedir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Birincisi, her şeyi, basit açıklamalarla Tanrı’nın varlığına
bağlar ve bundandır ki, yağmurda “Allah’ın rahmeti”ni, fırtınada, depremde,
yıldırımda vb. “Allah’ın gazabı”nı, zenginlikde, fakirlikte, ölümde,
hastalıkta, “Allah’ın iradesi”ni bulurken, bilim bunların tümünü sorgular ve
sonuçta hiçbirinin doğaüstü bir iradece belirlenmediğini, kendi içlerinde belli
nedenleri, koşulları olduğunu saptar, ve işte bu karşıt mantığının sonucudur ki
bunlara müdahale edebilmeyi sağlar. Her şeyi Allah’a bağlayan yaklaşım ise eğer
kendi içinde asgari tutarlılığa ve tabii dürüstlüğe sahipse, doğaldır ki,
böylesi bir müdahaleyi Tanrı düşmanlığı olarak görecektir; çünkü yapılan
Allah’ın iradesine karşı çıkmaktır. Örneğin, paratoner Allah’ın cezalandırmak
amacıyla yolladığı yıldırımı engellediğinden günahtır. Oysa bilim açısından bu,
insanlık yararına büyük bir buluştur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dinin mantığına göre zamanların ötesinde her şeyi bilen bir
Allah vardır ve din kitapları insanların bilmesi gereken şeyleri zaten
bildirmiştir. Nitekim din kitapları çalışmayı, şükrü, ibadetin gereğini ve
ayrıntılarını, nelerin yapılıp nelerin yapılmamasını, toplumsal düzenin nasıl
olması gerektiğini bıktırıcı tekrarlarla anlatıp durmuştur. Yani sınırlar
çizilmiştir. Bunun ötesinde hayat, ayetlerde de belirtildiği gibi “boş”tur ve
“öbür dünya”ya hazırlanılan bir sınav yeridir. Dolayısıyla iyi bir dindara
düşen, dinin gereklerini yapmak ve dünyada rızkını artırmak için çalışmaktır.
S.8-9</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dikkat edilirse Kur’an’da çalışma, rızkın artırılması ile
sınırlanmış, bilimsel gelişmelere yönelik tek bir teşvikte bulunulmamıştır.
Bilgiden kastedilen dinsel bilgilerin düzeyi ve bu çerçevede günlük sorunlara
karşı yol gösterici olmaktır. Aksine bilim insanı, eğer ki bilgileriyle dinsel
safsataları daha da pekiştiremiyorsa, ne kadar önemli buluşlar ortaya koyarsa
koysun Allah indinde o bir “cahil”dir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilimin konusu olan doğayı keşfetmek ve ona hükmetmek, dince
bir araştırma konusu yapılmamış, aksine böyle şeyler Allah’ın tasarrufuna
karışmak olarak gösterilmiştir. Dolayısıyla, bilim daha en baştan olarak ayrılmış konuları
gündemine almakla, ona karşı “suç” işlemiş olmaktadır. Kaldı ki “zamanların
ötesinde her şeyi bilen bir Allah” isteseydi, kitabında insanlara bilimi de
öğretirdi. Öğretmeyip milyarlarca insanın hastalıktan, depremden, yıldırımdan
vs. ölmesini engellemiyorsa, bu onun acizliğinden değil, aksine bunları
işledikleri “suçlara” karşılık insanları cezalandırmak amacıyla
kullanmasındandır! Kaldı ki Kur’an’ın kendisi de afet ve hastalıkların Allah’ın
bilinçli eylemi sonucu olarak gerçekleştiğini çok net olarak tekrar tekrar
belirtir. (bunların örneklerini ‘Peygamber Masalları’ ve diğer bölümlerde
görmüştük). Dolayısıyla bilim, Allah’ın gücünü, varlığını, rahmet ve
kızgınlığını göstermekte kullandığı araçları onun elinden almakla daha en
baştan din felsefesinin zıttı olduğunu ortaya koymuş olmaktadır. S.9</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Din ile bilim arasındaki bu çok açık ayrım ışığında özel
olarak a kabul etmeliyiz ki, Kilise’nin yüzyıllar boyunca bilimle çarpışması,
gerçekte Hristiyanlık tasarrufu değil, en genelde dinsel bir tasarruftur. Çünkü
en basitinden paratoner, şükretmeyen kullarına karşı Allah’ın yıldırımla ceza
vermesini engelleyen, Allah’ın insanlara karşı kullandığı silahını
etkisizleştiren bir buluştur; cüzama çare bulmak ve diğerleri de öyle. Demek ki
İslam yorumcuları suçu Kilise’nin üzerine atarak kendilerini temize çıkartmaya
çalışmakla açık bir nankörlük yapmaktadır. Çünkü Kilise din kitaplarının
mantığını çürüten ilk buluşlara karşı tavır alırken, gerçekte tüm dinlerin
ortak allah’ını (ve mantığını N.T) savunuyordu. Dolayısıyla Kilise’nin bu karşı
çıkış mantığı tüm dinler kadar İslamiyet’in de gerçeğidir. (alt not:
Paratoner’in öyküsü) S.10</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tabbara’nın, Kuran’ın bilimden yana olup onu teşvik ettiğini
ispatlamak için karşımıza çıkardığı ayetlere göz atmak, Kuran’ın gerçekte iddia
edilen bu nitelikten uzak olduğunu ve Tabbara’nın onları demogojik (<a href="http://demagoji.nedir.com/" title="Demagoji"><span style="border: none windowtext 1.0pt; font-family: Arial; font-size: 9.5pt; mso-border-alt: none windowtext 0cm; padding: 0cm;">Demagoji</span></a><span class="apple-converted-space"><span style="background: white; font-family: Arial; font-size: 9.5pt;"> </span></span><span style="background: white; font-family: Arial; font-size: 9.5pt;">(İnglizce:Demagogy)
(Fransızca:Démagogie), akılcı ve mantıklı çıkarım ve tartışmalardan ziyade,
halkın isteklerine, önyargılarına ve korkularına dayalı olarak yapılan siyaset
ve destek arayışıdır.</span><span class="apple-converted-space"><span style="background: white; color: #252525; font-family: Arial; font-size: 9.5pt;"> </span></span><span style="background: white; color: #252525; font-family: Arial; font-size: 9.5pt;">Çoğunlukla
dindarlık,<span class="apple-converted-space"> </span></span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Milliyet%C3%A7ilik" title="Milliyetçilik"><span style="background: white; color: #0b0080; font-family: Arial; font-size: 9.5pt;">milliyetçilik</span></a><span class="apple-converted-space"><span style="background: white; color: #252525; font-family: Arial; font-size: 9.5pt;"> </span></span><span style="background: white; color: #252525; font-family: Arial; font-size: 9.5pt;">ve ırkçılık gibi
popüler kavramları kullanarak ve bunlara bağlılığı sömürerek yapılır</span><span style="background: white; font-family: Arial; font-size: 9.5pt;">) </span>yorumlara
tabii tutarak saptırdığını görmemiz açısından ilginç olacaktır. S.10</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“İslam Müslümanları ilme teşvik etmiş, özellikle ilme değer
vererek mensuplarına ilerleme ve tekamülü farz kılmıştır. (…)<span style="border: 1pt none windowtext; font-family: Arial; font-size: 9.5pt; padding: 0cm;"><br />
<br />
</span><i><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: Arial; font-size: 10pt; padding: 0cm;">(Sorularla İslamiyet<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: Arial; font-size: 10pt; padding: 0cm;">tekamül: </span></i><i><span style="background: white; font-family: Georgia; font-size: 10pt;">Bazıları tekâmülü, evrim karşılığı olarak
kullanırlar. Oysa, bu iki kelime kavram olarak birbirinden çok farklıdırlar.
Evrimcilerin “tekâmül” derken kastettikleri mânâ, bir türün zaman içerisinde
bir başka tür hâline gelmesidir.<span class="apple-converted-space"> </span></span></i><i><span style="font-family: Georgia; font-size: 10pt;"><br />
<br />
<span style="background: white;">Halbuki, tekâmül, ilâhî terbiye ile kemâle ermek
demektir. Daha açık bir ifade ile tekâmül, meselâ, bir kavun çekirdeğinin
çeşitli safhalardan geçerek kavun hâline gelmesidir. Evrimci tekâmülü böyle
anlamaz. Ona göre, söz konusu çekirdek çok uzun bir zaman sonra karpuz, kabak
yahut bir başka meyve veya sebze hâline gelebilir.<span class="apple-converted-space"> </span></span><br />
<br />
<span style="background: white;">İlim, hikmet, rahmet gibi nice hakikatleri bize
ders veren “terbiye” ve “tekâmülü”, “evrim” gibi, donuk ve ruhsuz, bir kelimeye
sığıştırmak mümkün değil.)</span></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Allah ilme teşvik konusunda: ‘De ki; hiç bilenlerle
bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri hakkıyla düşünür’ (Zümer-9)
buyurmaktadır…Bu ayette ilmin şerefi belirtilip...”(Tabbara, ilmin Işığında
İslamiyet, s. 285) </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yapılan alıntının gerçeğine uygun yorum yapmanın yazarlık ahlakının
asgari gereği olduğu açıktır. Oysa Tabbara bu temel kuralı çiğnemektedir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ayetin bütünü şöyledir: </div>
<div class="MsoNormal">
Zümer-8: </div>
<table border="1" cellpadding="0" cellspacing="0" class="MsoNormalTable" style="background: white; border-collapse: collapse; border: none; mso-border-alt: outset #D0D0D0 .75pt; mso-padding-alt: 2.25pt 2.25pt 2.25pt 2.25pt; width: 100%px;">
<tbody>
<tr>
<td nowrap="" style="background: #FF9900; border: inset #D0D0D0 1.0pt; mso-border-alt: inset #D0D0D0 .75pt; padding: 2.25pt 2.25pt 2.25pt 2.25pt;" valign="top">
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10.0pt;">Diyanet
İşleri<o:p></o:p></span></div>
</td>
<td style="background: #FF9900; border-left: none; border: inset #D0D0D0 1.0pt; mso-border-alt: inset #D0D0D0 .75pt; mso-border-left-alt: inset #D0D0D0 .75pt; padding: 2.25pt 2.25pt 2.25pt 2.25pt;" valign="top">
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10.0pt;">:<o:p></o:p></span></div>
</td>
<td style="background: #FF9900; border-left: none; border: inset #D0D0D0 1.0pt; mso-border-alt: inset #D0D0D0 .75pt; mso-border-left-alt: inset #D0D0D0 .75pt; padding: 2.25pt 2.25pt 2.25pt 2.25pt;" valign="top">
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10.0pt;">İnsana
bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra kendi
tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce O’na yalvardığını unutur ve
Allah’ın yolundan saptırmak için O’na eşler koşar. De ki: “Küfrünle az bir
süre yaşayıp geçin! Şüphesiz sen cehennemliklerdensin.”<o:p></o:p></span></div>
</td>
</tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Zümer-9-10: “Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun
büken, ahretten çekinen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse inkar eden kimse gibi
olur mu? De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl
sahipleri öğüt alırlar. (devamla 10. ayet:) Ey inanan kullarım, rabbinize karşı
gelmekten sakının, bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah’ın
yarattığı gökyüzü geniştir. Yalnız sabredenlere ecirleri sonsuz olarak
ödenecektir.” (Zümer-9-10)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Görüldüğü gibi Kur’an, Tabbara’nın ayet içinden cımbızla
çekerek ve olmadık anlamlar yükleyerek yorumladığının aksine, inananlarını
bilime teşvik etmemekte, bilimin şerefini vurgulamamakta hele hele bilimsel
ilerleme ve olgunlaşmayı farz kılmamaktadır. Aksine Kur’an söz konusu ayet ve
öncekilerde, “bilme” ve “bilmeme” ikilemini Rabbinden rahmet dileme veya
inkarın ifadesi olarak kullanmakta, “akıl sahibi” olan kişinin hakkıyla
düşüneceğini, yani allah’ın yolunda gideceğini, bilmenin ölçütünün Rabbine
karşı gelmekten sakınmak, Allah’ın çizdiği kadere iman edip sabretmek olduğunu
ve sabredenlere karşılıklarının ödeneceğini anlatmaktadır. Demek ki ayetin
gerçeği ile Tabbara’nın ona yüklemeye çalıştığı anlam birbirinden tamamen
farklıdır. S.11</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yine Tabbara, “And olsun ki, biz düşünen bir kavim için
ayetlerimizi açıkladık (bir kavim için açıklamış, yani Muhammed’in kavmi! N.T)
“, “düşünmez misiniz?” deyişlerinden, İslam’ın “her şeyde aklı hakem seçtiği,
insanları akıllarını kullanmaya yönelttiğini, </div>
<div class="MsoNormal">
Kur’an’da elli küsur yerde akıl ve akıl kökünden türemiş
kelimeler zikredildiğini ve bunun da akılcılığın kanıtı olduğunu iddia eder.
Mantık çok basit ve bir o kadar da bilimdışıdır. Ve tabii diğer şeyler gibi
akılcılığın ölçütünü de daha en baştan parseller: Allah’a iman! Buna götürmeyen
bir düşünce ve akıl, istediği kadar karşıtlarını ortaya koysun, Kur’an’a göre
o, akıl ürünü değildir! Yani özetle çağın gerisinde, bilim yoksunu insanın
hurafelere dayalı aklı, gerçek anlamda akıl gibi sunulmakta, yağmurun nasıl
yağdığını bilmeyen insan, bunu mutlaka bir gücün yarattığı, demek ki Allah’ın
olduğu sonucuna varması yönünde düşünmeye zorlamakta ve bundan da hiç
sıkılmadan Kur’an’ın akla, düşünmeye, bilime nasıl önem verdiği sonucu
çıkarılmaktadır. S.16</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yine Tabbara’yı dinleyelim:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“Bir başka ayette, alimlerin Allah katında dereceleri ve
kendilerine has özellikleri belirtilir. Allah sizden iman edenlerle ilim
verilenlerin derecelerini yükseltir (Mücadele-11)” (a.g.e., s.285)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kur’an her yerde olduğu gibi burada da alimi, din adamı
anlamında kullanmaktadır. Yani gerçek anlamdaki bilim insanı değil, onun en dar
ifadesi olan din bilimcisi bile değil, doğrudan İslamiyet’in bileni, ideoloğu
söz konusu edilmektedir. Nitekim Al-i İmran-18’de ilim sahipliği, Allah’ın
varlığını teyit etmekte belirlenerek bu durum daha da açık ifadesini bulur.</div>
<div class="MsoNormal">
Al-i İmran 18:</div>
<table border="1" cellpadding="0" cellspacing="0" class="MsoNormalTable" style="background: white; border-collapse: collapse; border: none; mso-border-alt: outset #D0D0D0 .75pt; mso-padding-alt: 2.25pt 2.25pt 2.25pt 2.25pt; width: 100%px;">
<tbody>
<tr>
<td nowrap="" style="background: #FF9900; border: inset #D0D0D0 1.0pt; mso-border-alt: inset #D0D0D0 .75pt; padding: 2.25pt 2.25pt 2.25pt 2.25pt;" valign="top">
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10.0pt;">Diyanet
İşleri<o:p></o:p></span></div>
</td>
<td style="background: #FF9900; border-left: none; border: inset #D0D0D0 1.0pt; mso-border-alt: inset #D0D0D0 .75pt; mso-border-left-alt: inset #D0D0D0 .75pt; padding: 2.25pt 2.25pt 2.25pt 2.25pt;" valign="top">
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10.0pt;">:<o:p></o:p></span></div>
</td>
<td style="background: #FF9900; border-left: none; border: inset #D0D0D0 1.0pt; mso-border-alt: inset #D0D0D0 .75pt; mso-border-left-alt: inset #D0D0D0 .75pt; padding: 2.25pt 2.25pt 2.25pt 2.25pt;" valign="top">
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10.0pt;">Allah,
melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adaletle şâhitlik
ettiler. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet
sahibidir.<o:p></o:p></span></div>
</td>
</tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu bir yana burada “ilim verilenler” deyişinde de kendini
gösteren ve bilimsel mantığa tamamen zıt olan dinsel mantık dikkate değerdir.
Din felsefesi açısından bilim, her şeyi sorgulayacak bir mantığın ürünü olarak
bulunan gerçeğin arayışı değil, tıpkı rızk gibi önceden saptanmış ve Allah’ın
keyfiyetince dağıtılan bir “ihsan” kimi şanslı kullara verilen bir armağandır.
Pysa bilimin gerçeği buna tamamen zıttır. Kaldı ki gerçek böyle olmuş olsaydı,
bilimin Müslümanlara değil de özellikle kafir olanlara verilmesi sorunu,
içinden çıkılmaz bir çelişki olurdu. S.12</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Herkesi Müslümanlığa çağıran ve diğer dinlerin “batıl”
olduğunu, doğru yolu göstermeyeceğini ileri süren bir tanrı, insanları
etkileyecek, hayatı kolaylaştıracak, üstelik kendi katında da değerli olduğunu
iddia edilen bilimi kendi ümmetine değil de kafir olanlara vermektedir. Bu
durumda sormak gerekir; yoksa tanrının gerçek yolu kafirlik mi ki “ilim
verilenler” de onlardan olmaktadır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kur’an’da Allah öyle sınırsız keyfiyet kullanan bir güç
olarak tanımlanmaktadır ki, “Allah böylece bilgisizlerin kalbine mühür basar”
(Rum 59) gibi nitelemelere sık sık rastlarız. Böylesi yaklaşımların bu dünyanın
sınav dünyası olduğu ve Allah’ın bu sınav için sonsuz adil olduğu iddialarını
inkar ettiği gerçeği bir yana, alt ve üstteki ayetlerle bütünlük içinde
okunduğunda görülecektir ki, sözü edilen, bilimsel bilgi veya karşıtı gerçek
cehalet değil, Allah’a inanç ve kulluk yükümlülükleridir. Yani söz konusu olan
ayetler gerçekte, inananların, kafirlerin durumundan dolayı Allah’ın gücü ile
uyuşturamadıkları açık bir çelişkinin Muhammed tarafından yapılan bir mantık
oyunuyla giderilmesinden ibarettir. Allah her şeye kadirdir, onun yolu
İslamiyet’tir. S.12 Buna rağmen kafirler var, çünkü Allah onların kalbini
mühürlemiştir. Öbür dünyada, onlara sadece azap vardır.1…görüldüğü gibi, ilginç
bir durumla karşı karşıyayız, ki bilimin de zenginliklerin de daha çok
kafirlere “verildiği” gerçeğiyle bu durum iyice içinden çıkılmaz hale geliyor.
S.13</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Rum-30’daki deyiş ise doğrudan bilim karşıtı, klasik din
felsefesinin ifadesidir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Allah’ın yarattığı değiştirilemez: </div>
<table border="1" cellpadding="0" cellspacing="0" class="MsoNormalTable" style="background: white; border-collapse: collapse; border: none; mso-border-alt: outset #D0D0D0 .75pt; mso-padding-alt: 2.25pt 2.25pt 2.25pt 2.25pt; width: 100%px;">
<tbody>
<tr>
<td nowrap="" style="background: #FF9900; border: inset #D0D0D0 1.0pt; mso-border-alt: inset #D0D0D0 .75pt; padding: 2.25pt 2.25pt 2.25pt 2.25pt;" valign="top">
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10.0pt;">Diyanet
İşleri<o:p></o:p></span></div>
</td>
<td style="background: #FF9900; border-left: none; border: inset #D0D0D0 1.0pt; mso-border-alt: inset #D0D0D0 .75pt; mso-border-left-alt: inset #D0D0D0 .75pt; padding: 2.25pt 2.25pt 2.25pt 2.25pt;" valign="top">
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10.0pt;">:<o:p></o:p></span></div>
</td>
<td style="background: #FF9900; border-left: none; border: inset #D0D0D0 1.0pt; mso-border-alt: inset #D0D0D0 .75pt; mso-border-left-alt: inset #D0D0D0 .75pt; padding: 2.25pt 2.25pt 2.25pt 2.25pt;" valign="top">
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10.0pt;">Hakka
yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde
yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme
yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.<o:p></o:p></span></div>
</td>
</tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Oysa ki bilim, Heraklit’in, “insan aynı suda iki kere
yıkanamaz” deyişinde ifadesini bulduğu gibi, her şeyin zaman içinde değişime uğradığı
şeklindeki evrim anlayışına sahiptir. En hareketsiz görünen, yüzyıllarca değişmeyen şeyler bile
gerçekte kendi içinde ve birbirlerine karşı görece farklılıklar göstererek
sürekli b ir değişim içindedirler. Yani bilimde hareket esastır, dinsel
mantıkta ise hareketsizlik. S.14</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aynı şekilde, evrim gerçeğini diğer yanıyla da reddeden din
mantığı, Yasin 82’de şöyle ifadesini buluyor: “O’nun işi, bir şeyin olmasını
istedi mi ona sadece ‘ol’ demektir, o da hemen oluverir”.</div>
<table border="1" cellpadding="0" cellspacing="0" class="MsoNormalTable" style="background: white; border-collapse: collapse; border: none; mso-border-alt: outset #D0D0D0 .75pt; mso-padding-alt: 2.25pt 2.25pt 2.25pt 2.25pt; width: 100%px;">
<tbody>
<tr>
<td nowrap="" style="background: #FF9900; border: inset #D0D0D0 1.0pt; mso-border-alt: inset #D0D0D0 .75pt; padding: 2.25pt 2.25pt 2.25pt 2.25pt;" valign="top">
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10.0pt;">Diyanet
İşleri<o:p></o:p></span></div>
</td>
<td style="background: #FF9900; border-left: none; border: inset #D0D0D0 1.0pt; mso-border-alt: inset #D0D0D0 .75pt; mso-border-left-alt: inset #D0D0D0 .75pt; padding: 2.25pt 2.25pt 2.25pt 2.25pt;" valign="top">
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10.0pt;">:<o:p></o:p></span></div>
</td>
<td style="background: #FF9900; border-left: none; border: inset #D0D0D0 1.0pt; mso-border-alt: inset #D0D0D0 .75pt; mso-border-left-alt: inset #D0D0D0 .75pt; padding: 2.25pt 2.25pt 2.25pt 2.25pt;" valign="top">
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 10.0pt;">Bir
şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen
oluverir.<o:p></o:p></span></div>
</td>
</tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.kuranmeali.org/36/yasin_suresi/82.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx">http://www.kuranmeali.org/36/yasin_suresi/82.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Oysa ki bilimsel yaklaşım, şeylerin oluşumunu, birbirine
karşı görece bir farklılık içinde belli nicel birikimler sürecine bağlı olarak
açıklar. Yani şeyler bir anda ve doğaüstü bir gücün göre keyfiyetine değil, iç
ve dış koşullarınca belirlenen belli bir evrim içinde oluşur ve dönüşürler.
Yoktan var olmadıkları, yani Tanrı’nın ‘ol’ deyişiyle yoktan var olmadıkları
gibi vardan da yok olmazlar; kendi içlerinde sürekli bir hareketlilik gösterip
belirli koşullara bağlı olarak ve nicel birikimlerle bir nitelikten diğer bir
niteliğe dönüşürler. Dolayısıyla , “Allah’ın yarattığı değiştirilemez” deyişi
ile Tanrı “istedi mi ona sadece ‘ol’ der, o hemen oluverir” deyişinde ifadesini
bulan din mantığı bilimsel mantığın tam karşıtıdır. Kaldı ki “kader”in mutlak
bir inanç olduğu bir felsefede, bilimsellik ve bilim yöneliminin söz konusu
olması da zaten mümkün değildir. S.14</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“Kur’an, öğrenmek istedikleri ulvi ve tabii hakikatler
konusunda kesin söz sahibi olmaları için Müslümanları ilim öğrenmeye sevkeder:
De ki, rabbim ilmimi artır. (Taha-114) ayeti bu gerçeği belirtir” (Tabbara,
İlmin ışığında İslamiyet, s. 286).s.15</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tabbara, İslamcı ideologların genellikle yaptığı gibi
Kuran’ı tahrif etmektedir. Taha-114’ün bütünü şöyledir:”Gerçek hükümdar olan
Allah yücedir. Ey Muhammed, Kur’an sana vahyedilirken, vahy bitmezden önce
unutmamak için, tekrarda acele edip durma, rabbim ilmimi artır’ de”.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Demek ki ayette gerçeklerin öğrenilmesi için bilime yöneltme
diye bir şey söz konusu değilmiş…s.15</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu noktayı geçmeden Tabbara’nın materyalistlerle ahirete
ilişkin tartışırkenki sözl”erini anımsatmadan edemeyeceğiz; çünkü tam bir
zıtlık oluşturmaktadır. Tabbbara söz konusu yerde şu düşünceyi savunuyor:
“Bugün bizim müptela olduğumuz akılcılık cereyanı insanlığımızı tamamen yok
eden kuvvetli bir zehir gibidir. Bu öldürücü zehir, ruhlarımızda yüce, adil,
büyük ne varsa hepsini uyuşturuyor” (a.g.e., s.134) s.16</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kuşku götürmez ki burada, az önceki bilimcilik, akılcılık
lafazanlıklarının aksine tüm din felsefelerinin gerçek düşüncesi
açıklanmaktadır. Öyle de olmak zorundadır. Çünkü bilim, Kur’an’ın en çok
verdiği yağmur örneği başta olmak üzere Allah’a atfedilen her şeyin, gerçekte
Allah’ın tamamen dışında olgular olduğunu ortaya koyarak dinin felsefi
temelinde erozyon yaratmakta, dinin ayaklarını bastığı cehalet toprağını eritip
bitirmektedir. S.17</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dikkat edilirse tarih boyunca her türden din ile bilim
arasında hep uzlaşmaz çelişki olmuştur; ta ki bilimsel süreç artık önü alınamaz
bir güç kazanıp da, din ideologlarını oportünistçe bir dönüşümle bilimle
uzlaşmak zorunda bırakmasına kadar. Tabii bu uzlaşma için dini alenen yadsıyan
yorumlardan kaçınmak ön koşul yapılmış ve bu uzlaşmayla birlikte din, siyasal
ve toplumsal nüfuzunu bilimin önünde engel yapmaktan vazgeçmiş, buna karşılık
bilim de kendi sürecinin felsefesini ortaya koymaktan (yani Tanrı konusuna
girmekten, bu tür hayali varlıkların ve inançların bilime aykırı olduğunu ve
bir Tanrı’nın olamayacağını bilim adına söylemekten N.T) olabildiğince uzak
durmuştur. Bu uzlaşmayla birlikte bilim adamları toplumsal olarak
ödüllendirilen, icatlarından dolayı cezalandırılmayan ve rahat çalışma
olanakları bulan insanlar konumuna yükselmişlerdir. Ancak kapitalizmin
gelişmesiyle bilim adamları arasında da ayrışma başlamış, özelde emekten veya
burjuvaziden yana, genelde materyalist veya metafiziğe boyun eğenlerce
belirlenen bir ayrım olmuştur. S.17</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
…dinin bilim karşısındaki tavrı açısından İslamiyet’in
Kilise’den farklılığından söz edilemez. Bu noktada ilk elden akla gelen birkaç
örneği anımsatalım:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Evliya Çelebi seyahatname’sinin birinci cildinde Hazerfen
Ahmet Çelebi, önce Okmeydanı’nda minber üzerindeki, rüzgarlı havada kartal
kanatları ile sekiz dokuz kere uçarak deneme yaptı. Sonra Sultan Murad (IV.
Murad) Sarayburnu’ndaki Sinanpaşa Köşkün’den seyrederken Galata Kulesi’nin en
üstünden lodos rüzgarı ile uçarak Üsküdar’da Doğancılar Meydanın’a indi. Sonra
Murad Han kendisine bir kese altın vererek: “Bu adam çok korkulacak bir
adamdır. Her ne isterse elinden geliyor. Böyle kimselerin yaşaması doğru
değildir, diye kendisini Cezayir’e sürmüştür. Orada öldü” demektedir. Bilindiği gibi Osmanlılar’da
padişah aynı zamanda tüm İslam aleminin en büyük dini otoritesi, halifesidir.
S.18</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yanı sıra Uluğ Bey, Ali Kuşçu gibi büyük astronomlar İslam
toprağı üzerinde yetişmelerine rağmen özgürce araştırma, bilgi birikimi ve dışa
açılma olanakları bulamamış, Allah’ın işine karıştıkları gerekçesiyle
çalışmaları dini devlet otoritelerince
engellenmiş, nihayet 1580 yılında Şeyhülislam fetvasıyla kurulu tek
rasathane de yıktırılarak astronomi alanındaki cılız çalışmalar da tümden
boğazlanmıştır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İbn-i Sina’nın, çalışmalarında otopsi yöntemine daha çok
başvuramaması yüzünden olası tıbbi gelişmeleri gerçekleştiremediği bilinen
gerçeklerdendir. Bu durum sonraki yüzyıllarda da sürmüş ve Batı’da bilim
Kilise’yi gerileterek 1286’da resmi otopsi yapma olanağı elde etmesine karşın,
İslam topraklarında bu olanak sonraki
yüzyıllar boyunca bulunamamıştır; nihayet Osmanlı İmparatorluğu’nun merkeziyle
sınırlı gerçekleşebilmişse de İslami inancın gereği olarak İslami topraklarda
kadavra elde edilemediğinden, bu özgürlük bile fazla işe yaramamıştır. Kaldı
ki, bilimsel gelişmeyi genelde engelleyen bu bağnazlık ortamında söz konusu
özgürlüğün tek başına işlev görmesi de düşünülemezdi. Her ne kadar İbrahim
Hakkı gibi reformist din alimlerinin, ortaya çıkaracağı gelişmeler bağlamında
anatomi biliminin Allah kudretini bilmenin yolu olacağı yollu mantığı söz
konusu olmuşsa da, gerek Kur’an, gerekse de dinsel otoriteler böylesi
gelişmeler önünde engel olmaya devam etmişlerdir. Ne de olsa öldüren de
hastalık veren de Allah’tı; dolayısıyla onlardaki nedenleri, olay ve olguları
değiştirmeye yönelmek amacıyla araştırmak, kadere, Allah’ın iradesine karşı
çıkmak olduğundan, kaçınılmaz yasaklamalarla karşılaşmıştır. Dolayısyla
İslamiyet’te “kadavra ile eğitim yapmak, dinsel mantık çerçevesinde, kesinlikle
günahtı”.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Birazdan da göreceğimiz gibi 1500 dolayındaki bilim dalının
kuruluşunda, İslam egemenliği altındaki topraklardan ancak bir elin
parmaklarınca sınırlı bir katkı gelebilmiştir. İslam aleminin dikkate değer
katkısı, Kilise bağnazlığında yok olma tehlikesiyle karşılaşan Yunan biliminin
alınıp diğer Doğu bilim birikimiyle birlikte daha da sistematize edilmiş halde
Rönesansa aktarılmasına olanak sağlaması olmuştur. Ki bu da, İslam aleminin
yükselişine denk düşen ve İslam’ın henüz bilim-felsefe karşısındaki konumunun
hoşgörüyü içerdiği özgün dönemin ürünüdür. Yoksa onun da özsel tavrı Hıristiyan
aleminin engizisyon döneminden farksızdır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İslam aleminin 11. yüzyıl öncesi (9,10, 11. yüzyıllar) bu
geçiş döneminde gelişme olanağı bulan o güne kadar ki dünya biliminin
birikimleri, henüz doğru dürüst ürün verme aşamasına varamadan, İslam alemindeki
yaşama koşullarını yitirmiş ve bir daha geri dönmemek üzere Avrupa’ya göç etmek
durumunda kalmıştır. İslam aleminde dinsel gericilik tarafından (Gazali
öncülüğünde N.T) boğazlanarak yaşama koşullarını yitirten bilim, Batı’da
üretici güçlerin gelişiminin yardımıyla, bu birikimi de kendine temel yaparak,
Rönesans ve sonrasında güçlü bir atılım içine girmiş ve Kilise’yi kendisiyle
belli oranda uzlaşmak zorunda bırakmıştır. S.19</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Burada şu noktayı da belirtmek gerekiyor: “İslam bilim
adamları” diye bize sunulanlar sınırlı bir dönemde yaşayan sınırlı sayıdaki bir
kesimi hariç (ki bunlar da takip eden bölümlerde göreceğimiz gibi İslamiyetin
dogmaları dışına çıkmış kişilerdir) (zaten bu bilim ve felsefeye, dini dogmalarla
çatıştığı, bu dogmaların dışına çıkarttığı için engel olunmuştur ve halen de bu N.T) bilim tarihinde etkin bir
işlev görecek buluşlar ortaya koyabilmiş değillerdir… s.20</div>
Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-15687925063360964842014-07-04T06:31:00.002-07:002014-07-04T06:33:25.611-07:00İnsanı Kendi Suretinde Yaratan Tanrı değil, Tanrı'yı Kendi Suretinde Yaratan İnsandır!<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Herkesin Tanrı’sı kendine benzer.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“Homeros ile Hesidos, ölümlüler (insanlar) arasında suç
sayılan, utanılan bütün şeyleri tanrılara da yüklemişlerdir. Tanrılar hırsızlık
ederler, yalan söylerler, eşlerini aldatırlar. Sonra: ölümlüler sanıyorlar ki,
tanrılar da kendileri gibi doğmuşlardır, kendileri gibi giyinirler,
kendilerinin biçimindedirler. Nitekim Habeşler
tanrılarını kendileri gibi kara ve yassı burunlu; Trakyalılar sarışın ve
mavi gözlü diye düşünürler. Böyle olunca, atların , arslanların elleri olup da
resim yapabilselerdi, atlar tanrılarını at gibi, arslanlar da arslan gibi
çizeceklerdi.” <span class="textexposedshow"><span style="background: white; color: #37404e; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;">Ksenophanes (M.Ö. 565-470)</span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Oysa tanrılar ne arslan biçimindedirler ne zenci gibidirler,
ne de Yunan heykellerinde olduğu gibi insan kılığındadırlar.”</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“Bir tanrı vardır; bu, tanrılar ve insanların en ulusudur;
ne biçimi, ne de düşünmesi bakımından ölümlülere benzer; bu tek Tanrı baştan
aşağı işitmedir, baştan aşağı düşünmedir; her şeyi düşünceleriyle hiç zahmetsiz
yönetir.”<span class="textexposedshow"><span style="background: white; color: #37404e; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;"> Ksenophanes (M.Ö. 565-470)</span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Xenophanes’in bu tanrı tasarımı, tektanrıcılığa ”(monoteizm)
doğru atılmış bir adımdır. Felsefe Tarihi-Macit Gökberk, s.25-Remzi Kitabevi</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Verili bir toplumun ilahlarının, yalnızca toplumun, onun
üretim tarzının, sosyal ilişkilerin, ahlâkın ve önyargıların bir yansıması
olduğu hiç de sır değildir. Aklın İsyanı’nda dikkat çektiğimiz gibi: “Kendi
suretinde insanı yaratan tanrı değildir, aksine tanrıları kendi suret ve
benzeyişlerinde yaratan insanlardır.</div>
<div class="MsoNormal">
Ludwig Feuerbach, kuşların bir dini olsaydı tanrılarının
kanatlı olacağını söylüyordu. «Din, kendi anlayış ve duygularımızın bize
bağımsız ve dışımızda varlıklar olarak göründüğü bir rüyadır. Dinsel akıl özne
ve nesne arasında ayrım yapmaz, şüpheden muaftır; başka şeyleri kendisinden
ayırt etme yetisinden yoksundur, ama kendi tahayyüllerini kendi dışında ayrı
varlıklar olarak görme yetisine sahiptir.» Kolophon’lu Ksenophanes (M.Ö.
565-470) de bunu anlamıştı: «Homeros ve Hesidos, insanlar arasındaki bütün
utanç verici ve onursuz işleri tanrılara atfetmiştir: çalıp çırpma, zina ve
birbirini kandırma… Etiyopyalılar kendi tanrılarını siyah ve kalkık burunlu
yaparlar, ve Trakyalılar da gri gözlü, kızıl saçlı… Eğer hayvanlar da insanlar gibi
resim veya başka şeyler yapabilselerdi, atlar ve öküzler de kendi tanrılarını
kendi suretlerinde yaparlardı.»”</div>
<div class="MsoNormal">
(Marksizm ve Din-Alan Woods)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://marksist.net/diger_yazarlar/marksizm_ve_din.htm">http://marksist.net/diger_yazarlar/marksizm_ve_din.htm</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“İnsanı kendi suretinde yaratan tanrı değil, tanrıyı kendi
suretinde yaratan insandır!’’<br />
Volney</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ayrıca, her dini ve mezhebi de herkes kendine göre yorumlar.
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilimden önce bilinmeyenleri açıklamak, ahlak oluşturmak ve
toplumu düzenlemek zorunlu olarak dinlere düşmüştü. Bilinmeyenler Tanrılara
bağlanmış, dinler bilinmeyenleri tanrılarla açıklamıştı. Ancak, bilim ve
insanlık gelişmeye başladıktan sonra din bu görevini ve işlevini bilime
kaptırmaya başladı. Bilimin gelişip bu konuda yeterince açıklamalar yapmasıyla,
güvenlik kurumlarının, hukukun oluşmasıyla ve insanlar geliştikçe tanrı korkusu
olmaksızın ahlaklı olmayı öğrenmeye başlamasıyla artık dinin bu görevleri sona
ermiştir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İnsan, ilkel aklıyla yarattığı tanrıları ve dinleri gelişmiş
aklıyla yok etmesini de bilecektir! N.T</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<h2 style="background: white; line-height: 21.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica;">Tanrının Biçimi ve Boyu - Turan
Dursun<o:p></o:p></span></h2>
<div class="MsoNormal" style="background: white; line-height: 12.0pt;">
<span style="color: #898f9c; font-family: Helvetica; font-size: 9.0pt;">13 Temmuz 2013,
20:48<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="background: white; line-height: 12.0pt;">
<span class="timelineunitcontainer"><span style="color: #898f9c; font-family: Helvetica; font-size: 9.0pt;"><a href="https://www.facebook.com/notes/enes-naz/tanr%C4%B1n%C4%B1n-bi%C3%A7imi-ve-boyu-turan-dursun/10151704544062769"></a></span></span><span style="color: #898f9c; font-family: Helvetica; font-size: 9.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">Şura Suresi'nin
11. ayetinde bir parçanın, Diyanet'in resmi çevirisindeki anlamı şöyledir:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">"... O'nun
(Tanrı'nın) benzeri hiçbir şey yoktur..."<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">Parçanın
sözlerinin tam karşılığıysa şöyle:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">"... O'nun
(Tanrı'nın) benzeri gibi bir şey yoktur..."<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">Bu şöyle
yorumlanır:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">"O'nun
kendisinin benzerinin bulunması şöyle dursun, benzerinin bile benzeri
yoktur..." [Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, 6/4225.]<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">"Tanrı'nın
benzerinin olmadığı" anlatılmak isteniyor. Daha doğrusu böyle demek
istendiği savunuluyor yorumlarda.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">Bununla birlikte
"Tanrı'nın benzeri yoktur" sözü, Kur'an'ın bütününde ve hadislerde
tanıtılan "Tanrı"ya pek uymuyor. Çünkü gerek ayetlerde, gerek
hadislerde "Tanrı"nın nasıl tanıtıldığına, O'na uygun görülen
niteliklere bakıldığında, bu Tanrı'nın "tıpkı insana benzediği"
görülür. Yani "insan"da bulunan nitelikler bu "Tanrı"da da
var.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">Örneğin; İnsan
görür, işitir; bu Tanrı da görür, işitir. İnsan konuşur; bu Tanrı da öyle...
İnsan gelir, gider; bu Tanrı da... İnsan kızar, öfkelenir; bu Tanrı da... İnsan
"öç alma" yoluna gider; bu Tanrı da... İnsan yatışır, düşünür, acır,
bağışlar; bu Tanrı da... İnsan gibi "efendi"dir (Rabb),
"kral"dır (Melik), "ev"i (Kabe...), "tahtı,
sarayı" (ARŞ) vardır. Güçlüdür kimi insan gibi (Aziz). "Ezici"dir
(Kahhar), "zorba"dır (Cebbar), "sevecen"dir (Vedud)...
Dost, düşman edinir...<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">BİÇİMİ de insan
gibidir bu "Tanrı"nın:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">İnsan gibi
"yüz"ü vardır. Birçok ayette, Tanrı'nın "vech"inden, yani
"yüz"ünden söz edilir (örneğin bkz. Bakara Suresi, 115. ayet; Rahman
Suresi, 27. ayet...). "El"inden, "iki el"inden söz edilir.
Adem için "iki elimle yarattım" diyor (bkz. Sad Suresi, 75. ayet).
Kendisi için "iki eli açık" denir (bkz. Maide Suresi, 64. ayet).
"İki göz"ünden söz edilir. Kimi zaman "ayni", yani "gözüm"
der (bkz. Ta-Ha Suresi, 39. ayet), kimi zaman kendi "gözler"inden
"a'yunina", yani "gözlerimiz" diye söz eder (bkz. Hud
Suresi, 37. ayet; Mü'minun Suresi, 27. ayet; Tur Suresi,48. ayet...)<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">Bütün bunları,
yani Tanrı'nın Kur'an'daki biçimini, kafalarındaki Tanrı kavramına uygun
bulmayan yorumcular, kelamcılar ve usulu'l-fıkıhçılar (İslam hukukçuları),
kendi görüşlerine uydurmak için sözleri, sözcükleri gerçek anlamlarının dışına
çıkarıp yorumlar yaparlar. Eskiler (selef) ve eskilerin görüşünü benimseyenler
(Selefiyye) ise, "yorum" (te'vil) yolunu benimsemez; "Ne demek
istendiğini ancak Tanrı bilir" derler. İbn Teymiyye buna da karşı çıkar,
"yalnızca Tanrı bilir" görüşünü kabul etmez. Gerçek anlamın dışında
yorumlar yapmayı benimsemese de... [İbn Teymiyye, Der'u Tearuzi'l-Akli ve'n-Nakl,
1/14-15.]<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">Tanrı'nın
görmesinin, işitmesinin ve öteki niteliklerinin insanınkine görünüşte benzese
de gerçekte benzemediği savunulur genellikle. "Eli, yüzü gözü..."
için de benzer şeyler söylenir. "Tanrı'nınki çok başkadır" denir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">Şöyle denebilir:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">- Tanrı'nın eli vardır.
Ama bu "EL" kim bilir nasıl bir eldir? Yüzü de vardır. Ama bu
"YÜZ" nasıl bir yüz? Gözleri de vardır, ama bu "GÖZLER"
nasıl gözler?<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">"Selef"in,
"Selefiyye"nin dediklerinin de aşağı yukarı bu olduğu söylenebilir.
Dahası öteki yorumcularınki de, döne dolaşa bu noktaya gelebilir. [F. Razi,
27/150-154.]<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">Ne var ki,
Tanrı'nın "Adem'i KENDİ SURETİNDE yarattığın" anlatan hadisler göz
ardı edilemez.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">Muhamed açıklıyor:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">"Tanrı Adem'i
KENDİ SURESTİNDE (kendi biçiminde) yarattı. O sırada Adem, 60 'zıra'dır (bir
'zıra'=dirsekten ortaparmak ucuna kadar <st1:metricconverter productid="75 cm" w:st="on">75 cm</st1:metricconverter>, <st1:metricconverter productid="90 cm" w:st="on">90 cm</st1:metricconverter> arası. 60 zıra; <st1:metricconverter productid="45 m" w:st="on">45 m</st1:metricconverter>, <st1:metricconverter productid="54 m" w:st="on">54 m</st1:metricconverter> arasında değişiyor).
[Hadis için bkz. Buhari, e's-Sahih, Kitabu'-İstizan/ 1; Tecrid, hadis no. 1367;
Müslim, Kİtabu'l-Cenne/28, hadis no. 2841.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">"Kendi
suretinde...", yani "Tanrı'nın suretinde..." Bir hadiste de
Adem'in "Rahman'ın ('Rahman' Tanrı'nın bir adıdır) suretinde
yaratıldığı" açıklanır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">Bir
"insan"ın -bu insan Adem de olsa- 45-<st1:metricconverter productid="50 metre" w:st="on">50 metre</st1:metricconverter> boyunda
olamayacağı açık. Yani gerçek anlamıyla "bilim"in hiçbir dalı bunu
kabul etmez. Kur'an'ı, hadisleri, kısacası "din"i "bilim"le
bağdaştırma çabaları da boşuna bir çabadır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">Muhammed,
Tanrı'nın "Adem'i kendi suretinde yarattığını" açıklarken, "o
sırada Adem'in 60 zıra olduğunu" da açıklamakla "Tanrı'nın da 60 zıra
(yaklaşık 45-<st1:metricconverter productid="50 metre" w:st="on">50 metre</st1:metricconverter>)
boyunda olduğunu" mu açıklamak istiyordu? Kesin bir şey söylenemez. Ama bu
açıklamaya göre şu söylenebilir: Mademki TANRI İNSAN biçimindedir; öyleyse
organlarının biçimi ne olursa olsun, insanda olan organlar Tanrı'da da vardır.
Örneğin; Tanrı'nın da iki eli, her elinin beş parmağı, iki ayağı, her ayakta
beş parmağı, iki gözü, iki kulağı, bir burnu, saçlı ya da saçsız başı, bir
beyni, bir kalbi, ciğerleri, böbrekleri, barsakları... vardır. Kur'an'ın,
hadislerin "söz"lerine bakan İslam kelamcılarından
"mücessime" (Tanrı'nın cisimli olduğu görüşünde olanlar) ve
"müşebbihe" (Tanrı'yı insana, varlıklara benzetenler) adı verilen
kesim de böyle der. [Bkz. Akaid.]<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">"Tanrı'nın
Adem'i kendi biçiminde yarattığı" yolundaki açıklama Tevrat'tan alınmadır
(bkz. Tevrat, Tekvin, Bap 1: 27; Bap 5: 1-2; Bap 9: 6).<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<br />
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;">Tanrı'nın
"kıyamet"te "8 taşıyıcı" üzerinde geleceği ayette anlatılır
(bkz. Hakka Suresi, 17. ayet). Muhammed, Tanrı'nın o sırada iki biçimde
insanların karşısına çıkacağını, bir tanımadıkları biçimde, bir de tanıdıkları
biçimde (insan biçiminde) görüneceğini" açıklar. [Buhari, e's-Sahih,
Kitabu't-Tevhid/24; Tecrid, hadis no. 450; Müslim, e's-Sahih, hadis no. 182.]<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;"><br /></span></div>
<div style="background: white; line-height: 15.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Helvetica; font-size: 10.5pt;"><br /></span></div>
Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-16977160523591365552014-03-21T10:17:00.000-07:002014-03-21T14:35:29.918-07:00Hristiyanlıkta Kadın 3<div class="MsoNormal">
<div class="MsoNormal">
1 Korintliler 7'de kadın konusu önemli bir yer tutar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Evlilik<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Pavlus, şehvetin esiri olup ahlaksızlık yapmaktansa
evlenmenin iyi bir davranış olduğunu ama yine de evli bir kadın ya da erkeğin
Tanrıyı ihmal edeceğini düşünerek kendini kontrol edebilenlerin yani
nefislerine hakim olabilenlerin evlenmemelerini tavsiye eder. Evli olanların
ise boşanmalarının gereksizliğine işaret eder. Tanrıya bağlanma konusunda
insanların önünde bulunan dünyevi bir engel olarak gördüğü evlilik müessesini
eleştiriyor. Ancak ne Yahudi hukukunda olduğu gibi evliliği zorunlu bir dini yükümlülük
olarak öneriyor ne de kesinlikle yasaklıyor.Sadece kendi tercihini ''kızını
evlendiren iyi eder, evlendirmeyen ise daha iyi eder." ifadesinde olduğu
gibi evlenmeme yönünde ortaya koyuyor. 1Korintliler 7</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Papazlar ve rahipler evlenebilir mi?<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">“Hristiyanlık dinine göre Rahiplerin evlenmesini tanrı
yasaklamıştır. Rahipler kilisede sürekli ibadetle meşgul oldukları için aile
hayatı ve kadınlarla vakit geçirmeleri sakıncalı olarak görülmüştür. Aynı
şekilde rahibeler de evlenemez. Onların tek amacı tanrıya(yani isa`ya) hizmet
etmektir.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://www.acilsoru.com/rahipler-ve-rahibeler-nicin-evlenmez_mn.htm">http://www.acilsoru.com/rahipler-ve-rahibeler-nicin-evlenmez_mn.htm</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Hristiyanlıkta Rahiplerin evlenmesinin yasak olduğu
söylenir ve Rahipler evlenmezler. Ancak, Hristiyanlıkta rahiplerin evliliği
yasaklanmamıştır, yalnızca önerilmiştir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İmandan Dönüş<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Timoteos+4:1" title="İncil: 1. Timoteos 4:1 (YC2009)">4</a>Ruh açıkça diyor ki, son
zamanlarda bazıları yalancıların ikiyüzlülüğü nedeniyle aldatıcı ruhlara ve
cinlerin öğretilerine kulak vererek imandan dönecek. Vicdanları adeta kızgın
bir demirle dağlanmış bu yalancılar </span><b>evlenmeyi
yasaklayacak,</b> iman edip gerçeği bilenlerin şükranla yemesi için <b>Tanrı’nın yarattığı yiyeceklerden çekinmek
gerektiğini buyuracaklar. <o:p></o:p></b></i></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Timoteos+4:4" title="İncil: 1. Timoteos 4:4 (YC2009)">4</a>Oysa Tanrı’nın yarattığı her şey
iyidir, hiçbir şey reddedilmemeli</i></b><i>;</i><i><span style="font-size: 10.0pt;"> yeter ki,
şükranla kabul edilsin. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Timoteos+4:5" title="İncil: 1. Timoteos 4:5 (YC2009)">5</a>Çünkü her şey Tanrı’nın sözüyle ve
duayla kutsal kılınır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/1.+Timoteos/4">http://incil.info/kitap/1.+Timoteos/4</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Katoliklerde hiçbir din görevlisi evlenemez<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Ortodokslarda papazlar evlenebilir, üst rütbeli
rahipler evlenemez<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Protestanlarda tüm din görevlileri evlenebilir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://www.hristiyanforum.com/forum/showthread.php?t=317931">http://www.hristiyanforum.com/forum/showthread.php?t=317931</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://www.uzmantv.com/hiristiyanlikta-din-adamlari-evlenebiliyor-mu">http://www.uzmantv.com/hiristiyanlikta-din-adamlari-evlenebiliyor-mu</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">(Latin kültürünün egemen olduğu Batı Roma Katolik<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Grek kültürünün egemen olduğu Doğu Roma ise
Ortodokstur.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Katolikliğe karşı yoğunlaşan tepkiler üzerine Alman
papazı Martin Luter’in birlikte dinde reformu sonucunda da Katolik
Kilisesi’nden bir kopuş daha yaşandı ve 16. yüzyılda Protestan mezhebi ortaya
çıktı.)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Rahiplerin evliliğinin yasaklanması sonucu birçok
rahip taciz ve tecavüz suçu işlemektedir: <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.mehmetalidemirbas.com/detay.asp?Aid=2984">http://www.mehmetalidemirbas.com/detay.asp?Aid=2984</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yahudilikte erkekler birden fazla eş alabilirken İncilin hiç
bir yerinde evliliğin tek eşle olacağına veya çok eşle evliliğin yasak olduğuna
dair hiçbir emir yoktur, ancak çok eşli evlilikten bahsedilmezken evlilikle
ilgili söylemler tek eşli evlilik yönündedir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kitabı Mukaddes çok eşle evliliği yasaklamaz. Aksine
Eski Ahit ve Rabbilerin yazmaları çok eşle evliliğin meşru olduğunu kabul eder.
Hz Süleymanın 700 hanımı ve üç yüz cariyesi olduğu rivayet edilmektedir (1.
Kırallar 11:3). Yine, Hz. Davud’un çok sayıda hanımı ve cariyesi olduğu rivayet
edilir (2.Samuel 5:13). Kitabı Mukadde’te terekenin murisin diğer eşlerinden
olma erkek çocukları arasından paylaştırılacağına dair emirler yer alır(Sayılar
22:7). Poligami üzerindeki tek sınırlama kız kardeşlerin aynı anda bir kimsenin
nikahı altında bulunamamasıdır (Levililire 18:18) Talmud en fazla dört kadını
tavsiye eder<a href="file:///C:/Users/gunes/T%C3%83%C2%BCrkyilmaz/Desktop/desktop/Neuer%20Ordner/Poligami-evlilik-ve-bosanma.doc#_ftn1" title="">[1]</a>. Avrupa Yahudileri onaltınca asra kadar çok eşliliği devam
ettirdiler. Doğu Yahudileri de çok eşliliğin yasak olduğu İsraile göçünceye
kadar bu uygulamayı devam ettirdiler. Fakat, bazı durumlarda sivil hukuku
geçersiz kılan dini hukuk altında çok eşle evliliğe izin verilir<a href="file:///C:/Users/gunes/T%C3%83%C2%BCrkyilmaz/Desktop/desktop/Neuer%20Ordner/Poligami-evlilik-ve-bosanma.doc#_ftn2" title="">[2]</a>.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yeni ahit çok eşlilik hakkında ne söyler? Papaz Eugene
Hillman nın açıklayıcı kitabına göre çok eşle evliliği yeniden inceler; “İncilin
hiç bir yerinde evliliğin tek eşle olacağına veya çok eşle evliliğin yasak
olduğuna dair hiçbir emir yoktur”<a href="file:///C:/Users/gunes/T%C3%83%C2%BCrkyilmaz/Desktop/desktop/Neuer%20Ordner/Poligami-evlilik-ve-bosanma.doc#_ftn3" title="">[3]</a>. Dahası, Hz İsa kendi toplumu Yahudilerde çok eşlilik
uygulaması olmasına rağmen çok eşle evliğe karşı çıkmaz. Peder Hillman Roma
kilisenin Grek-Roma kültürüne (cariye ve fahişeliğe müsaade ederken tek eşle
evliliği emreder) uymak amacıyla çok eşle evliliği yasakladığının altını çizer.
O St. Augustine’nin ‘Şimdi bizim zamanımızda Roma adetlerine uymak için başka
bir eş almaya artık izin verilmemektedir’<a href="file:///C:/Users/gunes/T%C3%83%C2%BCrkyilmaz/Desktop/desktop/Neuer%20Ordner/Poligami-evlilik-ve-bosanma.doc#_ftn4" title="">[4]</a>sözünü nakleder. Afrika kiliseleri ve Hristiyanları Avrupalı
kardeşlerine sık sık Kilisenin çok eşle evliliği yasaklamasının kültürel bir
adet olduğunu Hristiyanlığın emri olmadığını hatırlatırlardı. <a href="http://kadin.rasthaber.com/1101_YAHUDI-VE-HRISTIYAN-GELENEGINDE-POLIGAMI.html">http://kadin.rasthaber.com/1101_YAHUDI-VE-HRISTIYAN-GELENEGINDE-POLIGAMI.html</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Çok eşli evliliğin yanı sıra boşanma da yasaklanmıştır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Boşanma<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/Markos+10:11" title="İncil: Markos 10:11 (YC2009)">11</a>İsa onlara, “Karısını boşayıp
başkasıyla evlenen, karısına karşı zina etmiş olur” dedi. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/Markos+10:12" title="İncil: Markos 10:12 (YC2009)">12</a>“Kocasını boşayıp başkasıyla evlenen
kadın da zina etmiş olur.”Markos 10</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
...Boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.
Matta:5-32 </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+16:18" title="İncil: Luka 16:18 (YC2009)">18</a>“Karısını boşayıp başkasıyla evlenen
zina etmiş olur. Kocasından boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.” Luka
16</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:31" title="İncil: Efesliler 5:31 (YC2009)">31</a>“Bunun için adam annesini babasını
bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak.” <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:32" title="İncil: Efesliler 5:32 (YC2009)">32</a>Bu sır büyüktür; ben bunu Mesih ve
kiliseyle ilgili olarak söylüyorum. <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:33" title="İncil: Efesliler 5:33 (YC2009)">33</a>Size gelince, her biriniz karısını
kendisi gibi sevsin. Kadın da kocasına saygı göstersin.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/kitap/Efesliler/5">http://incil.info/kitap/Efesliler/5</a><o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Markos+10:11" title="İncil: Markos 10:11 (YC2009)">11</a>İsa onlara, “Karısını boşayıp
başkasıyla evlenen, karısına karşı zina etmiş olur” dedi. <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Markos+10:12" title="İncil: Markos 10:12 (YC2009)">12</a>“Kocasını boşayıp başkasıyla evlenen
kadın da zina etmiş olur.”<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/kitap/Markos/10">http://incil.info/kitap/Markos/10</a><o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i>Boşanmayla İlgili Soru<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Markos+10:1" title="İncil: Markos 10:1 (YC2009)">10</a>İsa oradan ayrılıp Yahudiye’nin Şeria
Irmağı’nın karşı yakasındaki topraklarına geçti. Çevresinde yine kalabalıklar
toplanmıştı; her zamanki gibi onlara öğretiyordu.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Markos+10:2" title="İncil: Markos 10:2 (YC2009)">2</a>Yanına gelen bazı Ferisiler O’nu
denemek amacıyla, “Bir erkeğin, karısını boşaması Kutsal Yasa’ya uygun mudur?”
diye sordular.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Markos+10:3" title="İncil: Markos 10:3 (YC2009)">3</a>İsa karşılık olarak, “Musa size ne buyurdu?”
dedi.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Markos+10:4" title="İncil: Markos 10:4 (YC2009)">4</a>Onlar, “Musa, erkeğin bir boşanma
belgesi yazarak karısını boşamasına izin vermiştir” dediler.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Markos+10:5" title="İncil: Markos 10:5 (YC2009)">5</a>İsa onlara, “İnatçı olduğunuz için
Musa bu buyruğu yazdı” dedi. <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Markos+10:6" title="İncil: Markos 10:6 (YC2009)">6</a>“Tanrı, yaratılışın başlangıcından
‘İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı.’ <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Markos+10:7" title="İncil: Markos 10:7 (YC2009)">7-8</a>‘Bu nedenle adam annesini babasını
bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak.’ Şöyle ki, onlar artık iki
değil, tek bedendir. <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Markos+10:9" title="İncil: Markos 10:9 (YC2009)">9</a>O halde Tanrı’nın birleştirdiğini
insan ayırmasın.”<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Markos+10:10" title="İncil: Markos 10:10 (YC2009)">10</a>Öğrencileri evde O’na yine bu
konuyla ilgili bazı sorular sordular. <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Markos+10:11" title="İncil: Markos 10:11 (YC2009)">11</a>İsa onlara, “Karısını boşayıp
başkasıyla evlenen, karısına karşı zina etmiş olur” dedi. <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Markos+10:12" title="İncil: Markos 10:12 (YC2009)">12</a>“Kocasını boşayıp başkasıyla evlenen
kadın da zina etmiş olur.”<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/kitap/Markos/10">http://incil.info/kitap/Markos/10</a><o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br />
Matta:5-32 ...Boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i>Matta5:<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>Zina ve Boşanma<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:27" title="İncil: Matta 5:27 (YC2009)">27</a> “ ‘Zina etmeyeceksin’ dendiğini
duydunuz. <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:28" title="İncil: Matta 5:28 (YC2009)">28</a>Ama ben size diyorum ki, bir kadına
şehvetle bakan her adam, yüreğinde o kadınla zina etmiş olur. <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:29" title="İncil: Matta 5:29 (YC2009)">29</a>Eğer sağ gözün günah işlemene neden
olursa, onu çıkar at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun
cehenneme atılmasından iyidir. <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:30" title="İncil: Matta 5:30 (YC2009)">30</a>Eğer sağ elin günah işlemene neden
olursa, onu kes at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun
cehenneme gitmesinden iyidir.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:31" title="İncil: Matta 5:31 (YC2009)">31</a>“ ‘Kim karısını boşarsa ona boşanma
belgesi versin’ denmiştir. <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:32" title="İncil: Matta 5:32 (YC2009)">32</a>Ama ben size diyorum ki, karısını
fuhuş dışında bir nedenle boşayan onu zinaya itmiş olur. Boşanmış bir kadınla
evlenen de zina etmiş olur.”<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/kitap/Matta/5">http://incil.info/kitap/Matta/5</a><o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Luka:16-18 «Karısını boşayıp başkasıyla evlenen her
adam zina etmiş olur. Kocasından boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş
olur.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+16:18" title="İncil: Luka 16:18 (YC2009)">18</a>“Karısını boşayıp başkasıyla evlenen
zina etmiş olur. Kocasından boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/Luka/16">http://incil.info/kitap/Luka/16</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kadınların yararına gibi görünen, o dönem için istediği
zaman karısını boşayıp sokağa atan kocanın evlilik üzerindeki tek taraflı
keyfiyetine son vermiş, kadınlar için bir güvence ve hak kazanımı olmuş olan bu
yenilik, aslında özellikle günümüz için eşlere yarardan çok zarar getirmiştir:</div>
<div class="MsoNormal">
Yahudilikte erkeklere tanınan boşama hakkı, Hristiyanlıkta
erkekle birlikte kadına da tanınmış değil, aksine kadına verilmeyen ve erkekler
için mevcut olan bu hak, erkeklerden de geri alınmak sureti ile diğer bazı
dinlerin sınırlı olarak verdiği boşanma hakkı tamamen ortadan kaldırılmış
olmaktadır. Bu yasakla bir hata yaparak evlenen ya da sonradan anlaşamayan
eşler, bir ömür boyu birbirlerine mahkum edilmişlerdir.</div>
<div style="background: white; margin-bottom: 6.0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 6.0pt; mso-line-height-alt: 11.6pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Recm<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Tevrat'ta recm<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yasanın tekrarı <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">22: 22 Eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken
yakalanırsa, hem kadınla yatan adam, hem kadın, ikisi de öldürülecek.
İsrail'den kötülüğü atacaksınız.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">22: 23 Eğer bir adam kentte başka biriyle nişanlı
ergen bir kızla karşılaşır ve onunla yatarsa,<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">22: 24 İkisini de kentin kapısına götürecek,
taşlayarak öldüreceksiniz. çünkü kız kentte olduğu halde yardım istemek için
bağırmadı; adam da komşusunun karısıyla ilişki kurdu. Aranızdaki kötülüğü
ortadan kaldıracaksınız.<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Recm#cite_note-13">[13]</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
Levililer<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Levililer+20:27" title="İncil: Levililer 20:27 (YC2009)">27</a>“ ‘Cincilik yapan ve ruh çağıran
ister erkek olsun, ister kadın olsun kesinlikle öldürülecektir. Onları
taşlayacaksınız. Ölümlerinden kendileri sorumludur.’ ” <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/Levililer/20">http://incil.info/kitap/Levililer/20</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Çölde Sayım 5<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Colde+Sayim+5:27" title="İncil: Çölde Sayım 5:27 (YC2009)">27</a>Eğer kadın kocasına ihanet
etmiş, kendini kirletmişse, lanet getiren suyu içince acı duyacak; karnı şişip
kalçası eriyecek. Halkı arasında lanetli olacak. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Colde+Sayim+5:28" title="İncil: Çölde Sayım 5:28 (YC2009)">28</a>Ama kendini kirletmemişse,
temizse, zarar görmeyecek, çocuk doğurabilecek.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Colde+Sayim+5:29" title="İncil: Çölde Sayım 5:29 (YC2009)">29</a>“ ‘Kıskançlık yasası budur. Bir
kadın yoldan çıkar, kocasıyla evliyken kendini kirletirse, <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Colde+Sayim+5:30" title="İncil: Çölde Sayım 5:30 (YC2009)">30</a>ya da bir koca karısını
kıskanır, ona karşı yüreğinde kuşku uyanırsa, kâhin kadını RAB’bin önünde
durduracak, bu yasayı ona uygulayacak.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Colde+Sayim+5:31" title="İncil: Çölde Sayım 5:31 (YC2009)">31</a>Kocası herhangi bir suçtan
suçsuz sayılacak, kadınsa suçunun cezasını çekecek.’ ”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/arama/K%C4%B1skan%C3%A7l%C4%B1k">http://incil.info/arama/K%C4%B1skan%C3%A7l%C4%B1k</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i>İncil’de Recm<o:p></o:p></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İsa, zina suçundan kadınların taşlanarak ölüme mahkûm
edildiği(recm) bir toplumda ünlü
“günahsız olan ilk taşı atsın” sözüyle
bu uygulamayı kaldırarak önemli bir reform yapmıştır. (Yuh 8.5-9). </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yuhanna+8:1" title="İncil: Yuhanna 8:1 (YC2009)">8</a>İsa ise Zeytin Dağı’na
gitti. (YC2009) <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yuhanna+8:2" title="İncil: Yuhanna 8:2 (YC2009)">2</a>Ertesi sabah erkenden yine tapınağa
döndü. Bütün halk O’nun yanına geliyordu. O da oturup onlara öğretmeye
başladı. (YC2009) <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yuhanna+8:3" title="İncil: Yuhanna 8:3 (YC2009)">3-4</a>Din bilginleri ve Ferisiler, zina
ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa’ya,
“Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı” dediler. (YC2009) <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yuhanna+8:5" title="İncil: Yuhanna 8:5 (YC2009)">5</a>“Musa, Yasa’da bize böyle kadınların
taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?” (YC2009) <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yuhanna+8:6" title="İncil: Yuhanna 8:6 (YC2009)">6</a>Bunları İsa’yı denemek amacıyla
söylüyorlardı; O’nu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>İsa eğilmiş,
parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. (YC2009)<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yuhanna+8:7" title="İncil: Yuhanna 8:7 (YC2009)">7</a>Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine
doğruldu ve, “İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın!” dedi.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>(YC2009)<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yuhanna+8:8" title="İncil: Yuhanna 8:8 (YC2009)">8</a>Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya
başladı. (YC2009) <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yuhanna+8:9" title="İncil: Yuhanna 8:9 (YC2009)">9</a>Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar
olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa’yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta
yerde duruyordu. (YC2009) <o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yuhanna+8:10" title="İncil: Yuhanna 8:10 (YC2009)">10</a>İsa doğrulup ona, “Kadın, nerede
onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?” diye sordu.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>(YC2009)<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yuhanna+8:11" title="İncil: Yuhanna 8:11 (YC2009)">11</a>Kadın, “Hiçbiri, Efendim” dedi.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>İsa, “Ben de seni
yargılamıyorum” dedi. “Git, artık bundan sonra günah işleme!”<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>(YC2009)<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><a href="http://incil.info/arama/Yuhanna+8/3">http://incil.info/arama/Yuhanna+8/3</a><o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hıristiyanlık’ta kadınla ilgili tutumunun belirlenmesinde
Hz. İsa’nın davranışları ve sözlerinden çok, kendisinden sonra Hıristiyanlığın
kurucularından olan Pavlus’un etkisi olmuştur. Hıristiyanlıkta kadının yerini
belirleyici ifadelere çoğunlukla Resullerin mektuplarında ve özellikle de
Pavlus’un mektuplarında rastlanmaktadır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Pavlus'un Hristiyanlığa
Yansıttığı Kadın Anlayışı <o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlık, Musevi/Yahudi kültürünün katılıklarına,
yozlaşmasına, baskılarına, geriliklerine bir tepki olarak doğmuş olmasının yanı
sıra bu dinin bir devamı, bir tamamlayıcısı olarak bunların çoğunu içermektedir
de.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aynı şekilde, Pavlus’un da kadını erkekle eşit gören onu bir
insan olarak değerlendiren ifadeleri olduğu gibi tam tersine, kadının Tanrı'nın
suretinden uzak olarak yaratıldığını, kesin olarak erkeğe itaat etmesi
gerektiğini, hatta öğrenme </div>
<div class="MsoNormal">
amaçlı olarak bile cemaat içerisinde soru sarmamasını zira
kadının </div>
<div class="MsoNormal">
hocasının kocası olması gerektiği şeklinde kadının yaratılış
itibariyle kötü </div>
<div class="MsoNormal">
olduğu düşüncesine zemin hazırlayan görüşleri vardır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Pavlus'un genel olarak ve kadın konusundaki yaklaşımını
olumlu ve olumsuz yönleriyle birlikte daha doğru bir şekilde anlamak için onun
içinde yaşadığı kültürün yani Ortadoğuda karşılaşan hem Yahudi hem de Roma
kültürünün kadın algısına bakmak gerekmektedir. Pavlus'un kadın konusundaki
yaklaşımı, kendi döneminin Ortadoğu toplumunun kadın algısını yansıtır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Koyu bir Musevi/Yahudi, aynı zamanda da Roma vatandaşı olan Pavlus,
Roma kültürünün ve stoacılığın merkezlerinden olan Tarsus’ta Roma eğitimi ve
kültürü almıştır. <i><span style="font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eski Ahid külliyatının son şeklini aldığı ve Talmud metnini
oluşturacak olan Mişna külliyatının teşekkül devresinde yaşayan Pavlus ve ilk
devir Hıristiyanları, Yahudi kültürünün ve pagan (putperest) Roma kültürünün
kadına bakışından da oldukça etkilenmişlerdir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yahudi kültüründe kadın, erkeğin kaburga kemiğinden
yaratılması ve yasak meyveyi yemesi ve eşine yedirmesi sebebiyle ikincil
konumdadır ve cezaya çarptırılmıştır. Cezasını, zahmet ve gebeliğinin daha da
çoğaltılmasıyla, ağrı ve sancı ile evlat doğurması, arzusunun kocasına karşı
olması, kocasının kendisine hakim olmasıyla çekeceğini bildirmiştir. Kadının
birinci vazifesi çocuk doğurmak, yuvaya bakmaktır. Zina eden ya da kocasının
şüphelendiği ya da kıskandığı recmedilir (taşlanarak öldürülür). Kadın din
görevlisi olamaz. Kadınlar cemaatte sayılmaz ve cemaatte ibadete iştirak
edemez. Sadece uzaktan seyredebilirler. Cenaze merasimlerine katılamazlar.
Kadın kocasında, erkek kardeşi varsa babasından mirasçı olamaz. Başını örtmesi
gerekir. Başı açık kadının bulunduğu evde kutsal metinler okunamaz. Yabancıyla
aynı sofrada oturamaz. Her gün sabah ibadetlerinde “Rabbim beni kadın
yaratmadığın için sana şükürler olsun” derler. Ayrıca kadınlar geveze, açgözlü,
kıskanç, kavgacı, güvenilmez ve baştan çıkartıcı gibi sıfatlarla yerilir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://hakkiyigit.com.tr/?p=760">http://hakkiyigit.com.tr/?p=760</a><br />
<br />
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yahudi toplumunun bu önemli fıkhi kitabında kadının
yaratılış şekli ve kadının Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldığının sebebi
hakkında şu açıklama yer almıştır:<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">“Ben, kadını hafif meşrepli olmasın ve kibirden başını
yüksekte tutmasın diye Adem’in başından yaratmadım. Çok araştırmasın diye de
gözlerinden yaratmadım. Gizlice kulak vermesin ve laf taşımasın diye de
kulağından yaratmadım. Geveze ve konuşkan olmasın diye de ağzından yaratmadım.
Haset etmesin diye de kalbinden yaratmadım. Eli boş şeylere uzanmasın diye de
elinden yaratmadım. Boş yere gezmesin diye de ayaklarından yaratmadım. Ben
kadını Adem’in bedeninden sürekli örtülü ve gizli olan bir parçasından yarattım
ki her zaman örtülü ve iffetli kalsın.”<o:p></o:p></span></i></div>
<br />
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #3b5998; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.caferilik.com%2Fkadinaile%2Fortunme%2Fyahudilikte.htm&h=uAQHrdc_4&s=1">http://www.caferilik.com/kadinaile/ortunme/yahudilikte.htm</a></span><span style="font-size: 13.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yahudi toplumunda ‘Her erkeğin günde bir defa şu üç konuda
şükür duasını dile getirmesi gerekirdi: Tanrı’nın kendisini İsrailoğlu’na
mensup kıldığı, kadın olarak yaratmadığı ve kendisini cahillerden ve köle
yapmadığı için. Talmud Menahot 43b –
44a:<br />
<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yahudiler kadın olarak doğmadıklan için Tanrı’ya şükran
duasında bulunurlarken</div>
<div class="MsoNormal">
Yunanlı erkekler de kadın olmamayı talihlilik olarak
algılamaktadırlar:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sokrat'a ait olduğu iddia edilen bir Tales öyküsünde
"öncelikle hayvan olarak değil insan olarak doğduğum için; ikinci olarak
kadın değil erkek olarak doğduğuın için; son olarak da Barbar olarak değil
Yunanlı olarak doğduğum için kendimi talihli addediyoruın." ifadesi yer
alır. <a href="http://ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01949%5C2008_31/2008_31_BATUKC.pdf">http://ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01949%5C2008_31/2008_31_BATUKC.pdf</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ancak Romalılarda kadın İÖ 3. yüzyıldan itibaren
Yunanlılarla daha sık etkileşmeye başlamalarıyla ve ard arda yapılan savaşlarla
birlikte özgürleşmeye başlamıştır. Yunanlılara göre Romalılarda kadın daha
özgürdür. Kız çocukları okutulmaktadır. Evlilik tek eşlidir. Augustus Dönemi’ne
gelindiğinde (M.Ö. 27-M.S. 14), ekonomik bağımsızlığını, boşanma hakkını
kazanmış, başkasıyla da evlenebilmektedir. Zina edenler artık öldürülmez hale
gelmiştir. Kadın kapalı değil, şık kıyafetler giyip süslenebilmekte, şarap
içebilmektedir.</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.evlilikterapisi.eu/eski-yunanistan-ve-romada-evlilik/">http://www.evlilikterapisi.eu/eski-yunanistan-ve-romada-evlilik/</a></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://semasandalci.blogspot.com.tr/2010/05/eski-romada-babann-aile-uzerindeki.html">http://semasandalci.blogspot.com.tr/2010/05/eski-romada-babann-aile-uzerindeki.html</a></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Antik_Roma">http://tr.wikipedia.org/wiki/Antik_Roma</a></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://worldpage.blogcu.com/roma-da-cinsel-yasam-romalilarda-cinsellik/9714418">http://worldpage.blogcu.com/roma-da-cinsel-yasam-romalilarda-cinsellik/9714418</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Eski Ahid’de Kadın:
İki Yaratılış, İki Kadın, İki Kader<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlığın esas aldığı Tevrat’ta kadının yaratılışı iki
kıssaya dayanır. Birinci kıssaya göre, kadın erkeğe eşit, ikisi de tanrı
suretinde yaratılmıştır. İkinci kıssaya göre ise, kadın erkeğin kaburga
kemiğinden onun yardımcısı olarak yaratılmıştır. Bu farklılık kadına karşı
geliştirilen iki farklı tavrı yansıttığı gibi iki farklı tavra da kaynaklık
ederler.</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=1091">http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=1091</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+1:26" title="İncil: Yaratılış 1:26 (YC2009)">26</a>Tanrı, “Kendi suretimizde,
kendimize benzer insan yaratalım” dedi, “Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara,
evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+1:27" title="İncil: Yaratılış 1:27 (YC2009)">27</a>Tanrı insanı kendi suretinde
yarattı, onu Tanrı’nın suretinde yarattı. Onları erkek ve dişi olarak
yarattı. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+1:28" title="İncil: Yaratılış 1:28 (YC2009)">28</a>Onları kutsayarak, “Verimli olun,
çoğalın” dedi, “Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara,
gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/Yaratilis/1">http://incil.info/kitap/Yaratilis/1</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Adem ile Havva<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:4" title="İncil: Yaratılış 2:4 (YC2009)">4</a> Göğün ve yerin yaratılış
öyküsü: RAB Tanrı göğü ve yeri yarattığında, <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:5" title="İncil: Yaratılış 2:5 (YC2009)">5</a>yeryüzünde yabanıl bir fidan, bir ot
bile bitmemişti. Çünkü RAB Tanrı henüz yeryüzüne yağmur göndermemişti. Toprağı
işleyecek insan da yoktu. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:6" title="İncil: Yaratılış 2:6 (YC2009)">6</a>Yerden yükselen buhar bütün
toprakları suluyordu. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:7" title="İncil: Yaratılış 2:7 (YC2009)">7</a>RAB Tanrı Adem’i topraktan yarattı
ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:8" title="İncil: Yaratılış 2:8 (YC2009)">8</a>RAB Tanrı doğuda, Aden’de bir bahçe
dikti. Yarattığı Adem’i oraya koydu. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:9" title="İncil: Yaratılış 2:9 (YC2009)">9</a>Bahçede iyi meyve veren türlü türlü
güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme
ağacı vardı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:10" title="İncil: Yaratılış 2:10 (YC2009)">10</a>Aden’den bir ırmak doğuyor,
bahçeyi sulayıp orada dört kola ayrılıyordu. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:11" title="İncil: Yaratılış 2:11 (YC2009)">11</a>İlk ırmağın adı Pişon’dur. Altın
kaynakları olan Havila sınırları boyunca akar. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:12" title="İncil: Yaratılış 2:12 (YC2009)">12</a>Orada iyi altın, reçine ve oniks
bulunur. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:13" title="İncil: Yaratılış 2:13 (YC2009)">13</a>İkinci ırmağın adı Gihon’dur, Kûş
sınırları boyunca akar. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:14" title="İncil: Yaratılış 2:14 (YC2009)">14</a>Üçüncü ırmağın adı Dicle’dir,
Asur’un doğusundan akar. Dördüncü ırmak ise Fırat’tır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:15" title="İncil: Yaratılış 2:15 (YC2009)">15</a>RAB Tanrı Aden bahçesine bakması,
onu işlemesi için Adem’i oraya koydu. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:16" title="İncil: Yaratılış 2:16 (YC2009)">16</a>Ona, “Bahçede istediğin ağacın
meyvesini yiyebilirsin” diye buyurdu, <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:17" title="İncil: Yaratılış 2:17 (YC2009)">17</a>“Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından
yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:18" title="İncil: Yaratılış 2:18 (YC2009)">18</a>Sonra, “Adem’in yalnız kalması iyi
değil” dedi, “Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.” <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:19" title="İncil: Yaratılış 2:19 (YC2009)">19</a>RAB Tanrı yerdeki hayvanların,
gökteki kuşların tümünü topraktan yaratmıştı. Onlara ne ad vereceğini görmek
için hepsini Adem’e getirdi. Adem her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla
anıldı. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:20" title="İncil: Yaratılış 2:20 (YC2009)">20</a>Adem bütün evcil ve yabanıl
hayvanlara, gökte uçan kuşlara ad koydu. Ama kendisi için uygun bir yardımcı
bulunmadı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:21" title="İncil: Yaratılış 2:21 (YC2009)">21</a>RAB Tanrı Adem’e derin bir uyku
verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini
etle kapadı. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:22" title="İncil: Yaratılış 2:22 (YC2009)">22</a>Adem’den aldığı kaburga kemiğinden
bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:23" title="İncil: Yaratılış 2:23 (YC2009)">23</a>Adem,<br />
“İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik,<br />
Etimden alınmış ettir” dedi,<br />
“Ona ‘Kadın’ denilecek,<br />
Çünkü o adamdan alındı.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:24" title="İncil: Yaratılış 2:24 (YC2009)">24</a>Bu nedenle adam annesini babasını
bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+2:25" title="İncil: Yaratılış 2:25 (YC2009)">25</a>Adem de karısı da çıplaktılar,
henüz utanç nedir bilmiyorlardı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/Yaratilis/2">http://incil.info/kitap/Yaratilis/2</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kadın düşmanları ikinci kıssayı benimserler ve öyle
davranırlar: “kadın erkeğin kaburga kemiğinden, kemiğin de eğri olanından
yaratılmıştır”!<br />
Bu demektir ki, kadının fıtratı/zihniyeti/karakteri doğuştan eğridir !..”</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Cahillikler Kitabı’nın 73 ve 74. sayfalarında Gilbert ve
Zevit adlı iki uzman, insanlık tarihini- daha doğrusu Semavî Dinleri- altüst
eden şu büyük(!) iddiada bulunmuşlar: “Havva’nın, Adem’in eğri kaburga
kemiğinden yaratıldığı iki nedenden ötürü yalandır! Birinci neden; kadınla
erkek aynı sayıda kaburga kemiğine sahiptirler... İkinci neden ise;
primatlarda, sadece erkeklerde ve örümcek maymunlarında penis kemiği yoktur.
Öyleyse kadın, erkeğin penis kemiğinden yaratılmıştır..”! <a href="http://288757.forumromanum.com/member/forum/entry.user_288757.2.1111584754.m_toloj_ve_d_nlerde_kadin_due_manli_i-piya.html">http://288757.forumromanum.com/member/forum/entry.user_288757.2.1111584754.m_toloj_ve_d_nlerde_kadin_due_manli_i-piya.html</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">( bunun için 4
dayanakları olanlar da vardır:1- ibranicedeki penis anlamının arapçadaki
kaburga kelimesiyle aynı olması</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">2- erkeklerde
kaburga kemiğinin eksik olmaması</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">3- erkeklerde
(insanlarda) diğer memelilerde olduğu gibi penis kemiğinin olmaması</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">4- erbezindeki sanki yarılıp içinden bir şey alınıp
geri kapatılmış gibi olan iz.)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br />
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yahudi toplumunun bu önemli fıkhi kitabında kadının
yaratılış şekli ve kadının Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldığının sebebi
hakkında şu açıklama yer almıştır:<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">“Ben, kadını hafif meşrepli olmasın ve kibirden başını
yüksekte tutmasın diye Adem’in başından yaratmadım. Çok araştırmasın diye de
gözlerinden yaratmadım. Gizlice kulak vermesin ve laf taşımasın diye de
kulağından yaratmadım. Geveze ve konuşkan olmasın diye de ağzından yaratmadım.
Haset etmesin diye de kalbinden yaratmadım. Eli boş şeylere uzanmasın diye de
elinden yaratmadım. Boş yere gezmesin diye de ayaklarından yaratmadım. <b>Ben
kadını Adem’in bedeninden sürekli örtülü ve gizli olan bir parçasından yarattım
ki her zaman örtülü ve iffetli kalsın.</b>”<o:p></o:p></span></i></div>
<br />
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #3b5998; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.caferilik.com%2Fkadinaile%2Fortunme%2Fyahudilikte.htm&h=uAQHrdc_4&s=1">http://www.caferilik.com/kadinaile/ortunme/yahudilikte.htm</a></span><span style="font-size: 13.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>İlk Günah<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
Hıristiyanlığın üzerine temellendiği bir diğer çok önemli
kavram ise ilk günah kavramıdır. Tevrat’ta yer alan ve mitlerden bir mit olan
yaratılış efsanesine göre Tanrı, Adem’in kaburga kemiğinden ona bir eş
yarattıktan sonra, yarattığı hayvanlardan en kurnazı olan yılan, iyiyle kötülüğü bileceklerini ve Tanrı gibi
olacaklarını söyleyerek Havva’yı Tanrı’nın yenmesini yasakladığı ağacın
meyvesinden yemesini sağlayarak kandırır. Havva bunu Adem’e de yedirerek onun
da aldanmasına, kendisinin doğum sancısına ve eşine itaate mahkum
olmasına, Adem’in de çalışmaya mahkum
olmasına, ölümlü ve lanetli insanlar olarak cennetten kovulup yeryüzüne
sürülmesine ve tüm insanlığın kirlenmesine, lanetlenmesine, günahına neden
olur. Adem herhangi bir zorlamaya maruz kalmadan söz konusu meyveyi yediyse de,
ödüllendirilircesine kadın ‘Adem’in yönetimine’ verilir.</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/kitap/Yaratilis/3">http://incil.info/kitap/Yaratilis/3</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İnsanın Günahı<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:1" title="İncil: Yaratılış 3:1 (YC2009)">3</a>RAB Tanrı’nın yarattığı yabanıl
hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki
ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:2" title="İncil: Yaratılış 3:2 (YC2009)">2</a>Kadın, “Bahçedeki ağaçların
meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:3" title="İncil: Yaratılış 3:3 (YC2009)">3</a>“Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki
ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:4" title="İncil: Yaratılış 3:4 (YC2009)">4</a>Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:5" title="İncil: Yaratılış 3:5 (YC2009)">5</a>“Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın
meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi
olacaksınız.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:6" title="İncil: Yaratılış 3:6 (YC2009)">6</a>Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek
için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp
yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:7" title="İncil: Yaratılış 3:7 (YC2009)">7</a>İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak
olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük
yaptılar.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:8" title="İncil: Yaratılış 3:8 (YC2009)">8</a>Derken, günün serinliğinde bahçede
yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçların arasına
gizlendiler.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:9" title="İncil: Yaratılış 3:9 (YC2009)">9</a>RAB Tanrı Adem’e, “Neredesin?” diye
seslendi.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:10" title="İncil: Yaratılış 3:10 (YC2009)">10</a>Adem, “Bahçede sesini duyunca
korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:11" title="İncil: Yaratılış 3:11 (YC2009)">11</a>RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana
kim söyledi?” diye sordu, “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:12" title="İncil: Yaratılış 3:12 (YC2009)">12</a>Adem, “Yanıma koyduğun kadın
ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:13" title="İncil: Yaratılış 3:13 (YC2009)">13</a>RAB Tanrı kadına, “Nedir bu
yaptığın?” diye sordu.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye
karşılık verdi.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:14" title="İncil: Yaratılış 3:14 (YC2009)">14</a>Bunun üzerine RAB Tanrı yılana,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
“Bu yaptığından ötürü</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
Bütün evcil ve yabanıl hayvanların</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
En lanetlisi sen olacaksın” dedi,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
“Karnının üzerinde sürünecek,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
Yaşamın boyunca toprak yiyeceksin.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:15" title="İncil: Yaratılış 3:15 (YC2009)">15</a>Seninle kadını, onun soyuyla senin
soyunu</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
Birbirinize düşman edeceğim.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
Onun soyu senin başını ezecek,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
Sen onun topuğuna saldıracaksın.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:16" title="İncil: Yaratılış 3:16 (YC2009)">16</a>RAB Tanrı kadına,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
“Çocuk doğururken sana</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
Çok acı çektireceğim” dedi,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
“Ağrı çekerek doğum yapacaksın.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
Kocana istek duyacaksın,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
Seni o yönetecek.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:17" title="İncil: Yaratılış 3:17 (YC2009)">17</a>RAB Tanrı Adem’e,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
“Karının sözünü dinlediğin ve sana,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
Toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
“Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:18" title="İncil: Yaratılış 3:18 (YC2009)">18</a>Toprak sana diken ve çalı verecek,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
Yaban otu yiyeceksin.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:19" title="İncil: Yaratılış 3:19 (YC2009)">19</a>Toprağa dönünceye dek</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
Ve yine toprağa döneceksin.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:20" title="İncil: Yaratılış 3:20 (YC2009)">20</a>Adem karısına Havva adını verdi.
Çünkü o bütün insanların annesiydi.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:21" title="İncil: Yaratılış 3:21 (YC2009)">21</a>RAB Tanrı Adem’le karısı için
deriden giysiler yaptı, onları giydirdi.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:22" title="İncil: Yaratılış 3:22 (YC2009)">22</a>Sonra, “Adem iyiyle kötüyü
bilmekle bizlerden biri gibi oldu” dedi, “Artık yaşam ağacına uzanıp meyve
almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.”</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:23" title="İncil: Yaratılış 3:23 (YC2009)">23</a>Böylece RAB Tanrı, yaratılmış
olduğu toprağı işlemek üzere Adem’i Aden bahçesinden çıkardı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+3:24" title="İncil: Yaratılış 3:24 (YC2009)">24</a>Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu
denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli
bir kılıç yerleştirdi.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/Yaratilis/3">http://incil.info/kitap/Yaratilis/3</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 15.6pt; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.8pt; margin-right: 5.6pt; margin-top: 0cm; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu efsane, Pavlus tarafından Yeni Antlaşma’ya geçirilmiş ve
kullanılmıştır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kadın, dinin öğretildiği ve ibadet edildiği toplantılara
katılabilir, öğrenebilir, ancak kadın erkeğe bir şey öğretemez, din hocalığı
yapamaz, öğretemediği gibi soru da soramaz, kadın sessizce dinlemelidir, bir
sorusu varsa evde kocasına sormalıdır, kadın süslenmemelidir, onun süsü
dindarlara yakışır biçimde sade giyinip erkeğe itaat etmesidir, erkek kadının
egemenidir, çünkü önce Adem, sonra Havva yaratılmıştır,<span style="font-family: Georgia; font-size: 11.5pt;"> aldatılan da Adem değil, kadındır,
kadın aldatılıp suç işlemiştir:<span class="apple-converted-space"> <o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Kadınlara toplantıda
konuşma yasağı!<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
1Korintliler:14</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+14:34" title="İncil: 1. Korintliler 14:34 (YC2009)">34</a>Kadınlar toplantılarınızda
sessiz kalsın. Konuşmalarına izin yoktur. Kutsal Yasa’nın da belirttiği gibi,
uysal olsunlar. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+14:35" title="İncil: 1. Korintliler 14:35 (YC2009)">35</a>Öğrenmek istedikleri bir şey
varsa, evde kocalarına sorsunlar. Çünkü kadının toplantı sırasında konuşması
ayıptır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Timoteos 1/2<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Timoteos+2:11" title="İncil: 1. Timoteos 2:11 (YC2009)">11</a>Kadın sükûnet ve tam bir
uysallık içinde öğrensin. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Timoteos+2:12" title="İncil: 1. Timoteos 2:12 (YC2009)">12</a>Kadının öğretmesine, erkeğe
egemen olmasına izin vermiyorum; sakin olsun. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Timoteos+2:13" title="İncil: 1. Timoteos 2:13 (YC2009)">13-14</a>Çünkü önce Adem, sonra Havva
yaratıldı; aldatılan da Adem değildi, kadın aldatılıp suç işledi. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Timoteos+2:15" title="İncil: 1. Timoteos 2:15 (YC2009)">15</a>Ama doğum yapıp kurtulacaktır;
yeter ki, sağduyuyla iman, sevgi ve kutsallıkta yaşasın.</div>
<div class="MsoNormal">
Yeni Çeviri 2009</div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 15.6pt; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.8pt; margin-right: 5.6pt; margin-top: 0cm; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 15.6pt; margin-right: 5.6pt; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;">
<b><span style="font-family: "Times New Roman TUR"; letter-spacing: .2pt;">Örtünme<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 15.6pt; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.8pt; margin-right: 5.6pt; margin-top: 0cm; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 15.6pt; margin-right: 5.6pt; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;">
<span style="font-family: "Times New Roman TUR"; letter-spacing: .2pt;">Erkek başını örtmemeli, kadın ise örtmelidir, çünkü:<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 15.6pt; margin-right: 5.6pt; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 15.6pt; margin-right: 5.6pt; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;">
<span style="font-family: "Times New Roman TUR"; letter-spacing: .2pt;">1Korintliler 11:<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 15.6pt; margin-right: 5.6pt; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:3" title="İncil: 1. Korintliler 11:3 (YC2009)">3</a>Ama şunu da bilmenizi isterim:
Her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek, Mesih’in başı da Tanrı’dır. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:4" title="İncil: 1. Korintliler 11:4 (YC2009)">4</a>Başına bir şey takıp dua ya da
peygamberlik eden her erkek, başını küçük düşürür. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:5" title="İncil: 1. Korintliler 11:5 (YC2009)">5</a>Ama başı açık dua ya da
peygamberlik eden her kadın, başını küçük düşürür. Böylesinin, başı tıraş
edilmiş bir kadından farkı yoktur. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:6" title="İncil: 1. Korintliler 11:6 (YC2009)">6</a>Kadın başını açarsa, saçını
kestirsin. Ama kadının saçını kestirmesi ya da tıraş etmesi ayıpsa, başını
örtsün. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:7" title="İncil: 1. Korintliler 11:7 (YC2009)">7</a>Erkek başını örtmemeli; o,
Tanrı’nın benzeri ve yüceliğidir. Kadın da erkeğin yüceliğidir. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:8" title="İncil: 1. Korintliler 11:8 (YC2009)">8</a>Çünkü erkek kadından değil,
kadın erkekten yaratıldı.</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:9" title="İncil: 1. Korintliler 11:9 (YC2009)">9</a>Erkek kadın için değil, kadın
erkek için yaratıldı. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:10" title="İncil: 1. Korintliler 11:10 (YC2009)">10</a>Bu nedenle ve melekler
uğruna kadının başı üzerinde yetkisi olmalıdır.</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/kitap/1.+Korintliler/11">http://incil.info/kitap/1.+Korintliler/11</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kadınlar inançlı, dindar kadınlara yaraşır şekilde sade
giyinmeli, süslenmemeli, kocalarının sözünden çıkmamalı, onlara efendim diye
hitap etmelidirler. <span style="font-family: Cambria;">Kadınlar inançlı, dindar
kadınlara yaraşır şekilde sade giyinmelidir.</span> </div>
<div class="MsoNormal">
<br />
9-10 Kadınların da saç örgüleriyle, altınlarla, incilerle ya da pahalı
giysilerle değil, sade giyimle, edepli ve ölçülü tutumla, Tanrı yolunda
yürüdüklerini ileri süren kadınlara yaraşır biçimde, iyi işlerle süslenmelerini
isterim. 1. Timoteos 2<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
1-2 Bunun gibi, ey kadınlar, siz de kocalarınıza bağımlı
olun<br />
3 Süsünüz örgülü saçlar, altın takılar, güzel giysiler gibi dışla ilgili
olmasın.<br />
4 Gizli olan iç varlığınız, sakin ve yumuşak bir ruhun solmayan güzelliğiyle
süsünüz olsun. Bu, Tanrının gözünde çok değerlidir.<br />
5 Çünkü geçmişte umudunu Tanrıya bağlamış olan kutsal kadınlar da kocalarına
bağımlı olarak böyle süslenirlerdi.<br />
6 Örneğin Sara İbrahimi "Efendim" diye çağırır, sözünü dinlerdi.
İyilik eder, hiçbir tehditten yılmazsanız, siz de Saranın çocukları olursunuz. 1
Petrus 3</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="letter-spacing: .2pt; mso-bidi-font-weight: bold;">Bir
taraftan "Vaftizde Mesih'le birleşenlerinizin hepsi Mesih'i giyindi. Artık
ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı vardır. Hepiniz
Mesih İsa'da birsiniz."3 deyip kurtuluş açısından kadın ve erkeğin
eşitliğini ortaya koyarken diğer taraftan İnsanın aldanmışlığının sorumluluğunu
Havva'ya/kadına yükleyerek kadını arka plana iter.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="letter-spacing: .2pt; mso-bidi-font-size: 14.0pt; mso-bidi-font-weight: bold;">Her ne kadar Mesih karşısında cinsiyetin bir anlamı
olmadığını söylese de <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="letter-spacing: .2pt; mso-bidi-font-size: 14.0pt; mso-bidi-font-weight: bold;">Tanrı, Mesih insan ilişkisini açıklarken bir
hiyerarşiden söz eder.</span><span style="letter-spacing: .2pt; mso-bidi-font-weight: bold;"> Buna göre her erkeğin başı, bir anlamda üstü Mesih ve Mesihin üstü Tanrı
iken, <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="letter-spacing: .2pt; mso-bidi-font-weight: bold;">kadının
başı ya da ondan sorumlu olan üstü erkektir: "Ama şunu da <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="letter-spacing: .2pt; mso-bidi-font-weight: bold;">'
bilmenizi isterim: her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek ve Mesih'in <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="letter-spacing: .2pt; mso-bidi-font-weight: bold;">başı
Tanrı'dır."<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:22" title="İncil: Efesliler 5:22 (YC2009)">22</a> Ey kadınlar, Rab’be bağımlı
olduğunuz gibi, kocalarınıza bağımlı olun. </div>
<div class="MsoNormal">
(Efesliler 5/22)</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:23" title="İncil: Efesliler 5:23 (YC2009)">23</a>Çünkü Mesih bedenin kurtarıcısı
olarak kilisenin başı olduğu gibi, erkek de kadının başıdır. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:24" title="İncil: Efesliler 5:24 (YC2009)">24</a>Kilise Mesih’e bağımlı olduğu gibi,
kadınlar da her durumda kocalarına bağımlı olsunlar.</div>
<div class="MsoNormal">
(Efesliler 5/23,24)</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:3" title="İncil: 1. Korintliler 11:3 (YC2009)">3</a>Ama şunu da bilmenizi isterim:
Her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek, Mesih’in başı da Tanrı’dır.
1Korintliler 11/3)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Karı Koca İlişkileri<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:22" title="İncil: Efesliler 5:22 (YC2009)">22</a> Ey kadınlar, Rab’be bağımlı
olduğunuz gibi, kocalarınıza bağımlı olun. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:23" title="İncil: Efesliler 5:23 (YC2009)">23</a>Çünkü Mesih bedenin kurtarıcısı
olarak kilisenin başı olduğu gibi, erkek de kadının başıdır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:24" title="İncil: Efesliler 5:24 (YC2009)">24</a>Kilise Mesih’e bağımlı olduğu
gibi, kadınlar da her durumda kocalarına bağımlı olsunlar.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:25" title="İncil: Efesliler 5:25 (YC2009)">25</a>Ey kocalar, Mesih kiliseyi nasıl
sevip onun uğruna kendini feda ettiyse, siz de karılarınızı öyle sevin. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:26" title="İncil: Efesliler 5:26 (YC2009)">26</a>Mesih kiliseyi suyla yıkayıp
tanrısal sözle temizleyerek kutsal kılmak için kendini feda etti. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:27" title="İncil: Efesliler 5:27 (YC2009)">27</a>Öyle ki, kiliseyi üzerinde leke,
buruşukluk ya da buna benzer bir şey olmadan, görkemli biçimde kendine
sunabilsin. Amacı kilisenin kutsal ve kusursuz olmasıdır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:28" title="İncil: Efesliler 5:28 (YC2009)">28</a>Aynı biçimde kocalar da karılarını
kendi bedenleri gibi sevmelidir. Karısını seven kendini sever. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:29" title="İncil: Efesliler 5:29 (YC2009)">29</a>Hiç kimse hiçbir zaman kendi
bedeninden nefret etmemiştir. Tersine, onu besler ve kayırır; tıpkı Mesih’in
kiliseyi besleyip kayırdığı gibi. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:30" title="İncil: Efesliler 5:30 (YC2009)">30</a>Çünkü bizler O’nun bedeninin
üyeleriyiz. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:31" title="İncil: Efesliler 5:31 (YC2009)">31</a>“Bunun için adam annesini babasını
bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak.” <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:32" title="İncil: Efesliler 5:32 (YC2009)">32</a>Bu sır büyüktür; ben bunu Mesih ve
kiliseyle ilgili olarak söylüyorum. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:33" title="İncil: Efesliler 5:33 (YC2009)">33</a>Size gelince, her biriniz karısını
kendisi gibi sevsin. Kadın da kocasına saygı göstersin.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/Efesliler/5">http://incil.info/kitap/Efesliler/5</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:3" title="İncil: 1. Korintliler 11:3 (YC2009)">3</a>Ama şunu da bilmenizi isterim:
Her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek, Mesih’in başı da Tanrı’dır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/1.+Korintliler/11">http://incil.info/kitap/1.+Korintliler/11</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Böylece<b><span style="letter-spacing: .2pt; mso-ansi-language: EN-US;"> <span lang="EN-US">Pavlus
tarafından [Kad</span></span></b><b><span style="font-family: "Times New Roman TUR"; letter-spacing: .2pt;">ın</span></b><b><span style="font-family: "Times New Roman TUR"; letter-spacing: 1.1pt;"> </span></b><b><span style="font-family: Wingdings; mso-bidi-font-family: Wingdings;">à<span style="letter-spacing: -8.15pt;"> </span></span></b><b><span lang="EN-US" style="letter-spacing: .2pt; mso-ansi-language: EN-US;">Erkek</span></b><b><span lang="EN-US" style="letter-spacing: 1.0pt; mso-ansi-language: EN-US;"> </span></b><b><span lang="EN-US" style="font-family: Wingdings; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Wingdings;">à<span style="letter-spacing: -8.05pt;"> </span></span></b><b><span lang="EN-US" style="letter-spacing: .2pt; mso-ansi-language: EN-US;">Mesih</span></b><b><span lang="EN-US" style="letter-spacing: .85pt; mso-ansi-language: EN-US;"> </span></b><b><span lang="EN-US" style="font-family: Wingdings; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Wingdings;">à<span style="letter-spacing: -8.05pt;"> </span></span></b><b><span lang="EN-US" style="letter-spacing: .2pt; mso-ansi-language: EN-US;">Tanrı]</span></b><span lang="EN-US" style="letter-spacing: .9pt; mso-ansi-language: EN-US;"> </span>sıralamasıyla
bir hiyerarşi oluşturulup kadının Tanrı’ya ulaşabilmesi ve onu razı edebilmesi
için hem kocasına ve hem de Mesih’e itaat etmesi dini bir zorunluluk haline
getirilerek erkeğe itaati fiziksel şiddetin yanı sıra dinsel olarak da
sağlanmış olmaktadır. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=1091">http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=1091</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu mitolojik efsaneler, kadının tarih boyunca aşağılanıp
ikincil konumda olmasının ve erkeğe itaat etmesinin, özellikle Ortaçağ’da cadı
oldukları bahanesiyle yakılmalarının hem gerekçesi hem de kaynağı olmuştur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Ortaçağ’da daha çok Tevrat hükümleri esas alınmıştır.
Batı Ortaçağı için Batılıların Yahudileşmesi denilebilir.<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></span></i><span style="color: #0f1419; font-family: Arial; font-size: 9.0pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yahudi kültüründe kadın, erkeğin kaburga kemiğinden
yaratılması ve yasak meyveyi yemesi ve eşine yedirmesi sebebiyle ikincil
konumdadır ve cezaya çarptırılmıştır. Cezasını, zahmet ve gebeliğinin daha da
çoğaltılmasıyla, ağrı ve sancı ile evlat doğurması, arzusunun kocasına karşı
olması, kocasının kendisine hakim olmasıyla çekeceğini bildirmiştir. Kadının
birinci vazifesi çocuk doğurmak, yuvaya bakmaktır. Zina eden ya da kocasının şüphelendiği
ya da kıskandığı recmedilir (taşlanarak öldürülür). Kadın din görevlisi olamaz.
Kadınlar cemaatte sayılmaz ve cemaatte ibadete iştirak edemez. Sadece uzaktan
seyredebilirler. Cenaze merasimlerine katılamazlar. Kadın kocasında, erkek
kardeşi varsa babasından mirasçı olamaz. Başını örtmesi gerekir. Başı açık
kadının bulunduğu evde kutsal metinler okunamaz. Yabancıyla aynı sofrada
oturamaz. Her gün sabah ibadetlerinde “Rabbim beni kadın yaratmadığın için sana
şükürler olsun” derler. Ayrıca kadınlar geveze, açgözlü, kıskanç, kavgacı,
güvenilmez ve baştan çıkartıcı gibi sıfatlarla yerilir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Tevrat, Çölde Sayım 5<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Colde+Sayim+5:27" title="İncil: Çölde Sayım 5:27 (YC2009)">27</a>Eğer kadın kocasına ihanet
etmiş, kendini kirletmişse, lanet getiren suyu içince acı duyacak; karnı şişip
kalçası eriyecek. Halkı arasında lanetli olacak. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Colde+Sayim+5:28" title="İncil: Çölde Sayım 5:28 (YC2009)">28</a>Ama kendini kirletmemişse, temizse,
zarar görmeyecek, çocuk doğurabilecek.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Colde+Sayim+5:29" title="İncil: Çölde Sayım 5:29 (YC2009)">29</a>“ ‘Kıskançlık yasası budur. Bir
kadın yoldan çıkar, kocasıyla evliyken kendini kirletirse, <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Colde+Sayim+5:30" title="İncil: Çölde Sayım 5:30 (YC2009)">30</a>ya da bir koca karısını
kıskanır, ona karşı yüreğinde kuşku uyanırsa, kâhin kadını RAB’bin önünde
durduracak, bu yasayı ona uygulayacak.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Colde+Sayim+5:31" title="İncil: Çölde Sayım 5:31 (YC2009)">31</a>Kocası herhangi bir suçtan
suçsuz sayılacak, kadınsa suçunun cezasını çekecek.’ ”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/arama/K%C4%B1skan%C3%A7l%C4%B1k">http://incil.info/arama/K%C4%B1skan%C3%A7l%C4%B1k</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Tevrat, Levililer<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Levililer+20:27" title="İncil: Levililer 20:27 (YC2009)">27</a>“ ‘Cincilik yapan ve ruh çağıran
ister erkek olsun, ister kadın olsun kesinlikle öldürülecektir. Onları
taşlayacaksınız. Ölümlerinden kendileri sorumludur.’ ” <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/Levililer/20">http://incil.info/kitap/Levililer/20</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Cadı Avı<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Cadı avı;</span></i></b><i><span style="font-size: 10.0pt;"> <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Cad%C4%B1" title="Cadı">cadı</a> olduğuna
inanılan kimselerin yakalanması, yargılanarak veya yargılanmadan
cezalandırılması. Tarihte cadı avları genellikle cadıların yakılarak veya <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Lin%C3%A7" title="Linç">linç</a> edilerek
öldürülmesi ile sonuçlanmıştır. Günümüzde cadı avı kavramı daha çok,
"fikirleri topluma tehdit olarak olarak görülen kimselere karşı düzenlenen
kampanya" anlamında <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Metafor" title="Metafor">metafor</a> olarak kullanılmaktadır.<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Cad%C4%B1_av%C4%B1#cite_note-1">[1]</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Tarihçe<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Cadı avı <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Bat%C4%B1_d%C3%BCnyas%C4%B1" title="Batı dünyası">Batı dünyasında</a> klasik dönemini <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Erken_modern_d%C3%B6nem" title="Erken modern dönem">erken modern dönemde</a> (1480-1750)
yaşamıştır. Bu süreçte 40.000-60.000 arası kişinin cadılık suçlamasıyla idam
edildiği tahmin edilmektedir.<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Cad%C4%B1_av%C4%B1#cite_note-2">[2]</a> Cadılık
ilk olarak <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ngiltere" title="İngiltere">İngiltere</a>'de 1736 tarihinde suç olmaktan çıkarıldı. Cadılık
Kanununda yapılan değişiklikle -cadı olmak yerine- cadı olduğunu iddia
etmek; <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/B%C3%BCy%C3%BC" title="Büyü">büyü</a> yapabildiğini,
kayıp eşyaları bulacağını vs. iddia etmek suç haline getirildi. Bunu diğer
Avrupa devletleri takip ettiler.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Günümüzde cadı avlarına halen <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Sahra" title="Sahra">Sahra</a> altı <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Afrika" title="Afrika">Afrika</a> toplumlarında, <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Hindistan" title="Hindistan">Hindistan</a>'da
ve <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Papua_Yeni_Gine" title="Papua Yeni Gine">Papua Yeni Gine</a>'de rastlanır.[<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Vikipedi:Kaynak_g%C3%B6sterme" title="Vikipedi:Kaynak gösterme">kaynak belirtilmeli</a>] <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Suudi_Arabistan" title="Suudi Arabistan">Suudi
Arabistan</a> ve <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kamerun" title="Kamerun">Kamerun</a> yasalarında halen cadılıkla ilgili maddeler
mevcuttur.[<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Vikipedi:Kaynak_g%C3%B6sterme" title="Vikipedi:Kaynak gösterme">kaynak belirtilmeli</a>]<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Cad%C4%B1_av%C4%B1">http://tr.wikipedia.org/wiki/Cad%C4%B1_av%C4%B1</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">13. asırdan itibaren Hıristiyanlık, Batı'da insanlığın
başına korkunç bir felaket hazırlayacaktır. Büyücü avı, Şeytanla cinsi ilişkiye
giren ve böylece insanlar arasında fuhşu ve kötülüğü yaymak isteyen birçok
kadın vardır. Şu halde kilisenin insanlığı tehdid eden bu belayı defetmede
aktif bir rol alması kaçınılmazdır. Böylece kilisenin büyücü avına çıktığına ve
birçok masum insanı diri diri yaktığına ya da suda boğduğuna tanık olmaktayız.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kilise büyücülerin kökünü kazımak istedikçe, yakılan
masum insanların sayısı da giderek artıyordu. Yayınladığı bir bildiride
imanlarını hiçe sayarak cinlerle cinsel ilişkide bulunan birçok kadın ve
erkeğin bulunmasından duyduğu derin üzüntüyü dile getiren Papa VI-II.
innocent'in büyücü avına bilimsel bir mahiyet kazandırmak istediğini görüyoruz.
Bu amaçla büyücü avcılığında mahir ve tecrübeli iki müfettişini Jacob Sprenger
ve Henri Institor'u, büyücülüğün kökünü kazımak için en etkin metod ve yolları
belirleyen bir kitap yazmakla görevlendirir. Bu iki mütehassıs, iki senelik
ciddi bir çalışma sonucunda ortaya koydukları eserlerini Papa'ya sunarlar.
Eserin adı manidardır: Malleus Maleficarum, yani büyücülerin kafasını ezecek
balyoz. Bundan böyle avcılarının elinde büyücüleri vuracak bir silah vardır, insanlık
tarihi için yüz karası olan bu eserin ilk baskısı 1487 yılında yapılır.
Nihayet, 1669 yılında ise ilaveli ve gözden geçirilmiş 28. baskısına ulaşılır.
Eserin muhakeme usulü hakkında birkaç söz söylemede yarar vardır: Soruşturmayı
yürüten müfettiş büyücü kadına 35 soru sormak mecburiyetindedir. Ama aslında
ilk soru onu ateşte yakılmaya göndermek için yeterlidir. İlk soru şöyledir;
Büyücülere inanıyor musun? Sanık şayet "evet" derse bunun anlamı
büyücülerle ilişkisi olduğudur. Şayet "hayır" derse bu sefer de
dinsiz olmuş olacaktır. Şayet inkarda ısrar edecek olursa onu işkence masasına
yatırmak ve aleyhinde şahitlik yapması için bilhassa düşmanı olan diğer büyücüleri
çağırmak gerekecektir. Hâlâ suçluluğu üzerinde bazı şüpheler varsa Allah'ın
hükmüne başvurmak kaçınılmaz olacaktır: Kadın elleri ve ayakları bağlı olduğu
halde suya atılacaktır: Batarsa, bu onun büyücü olduğunu gösterir. Yok batmaz
da yüzerse bu yine onun büyücü olduğunun delilidir. Zira vaktizindeki su onu
reddetmektedir. 1836 yılında bile Dântzig'de bu yön-<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Eflatun, Devlet, 1st. 1971, s.143; Aristotoles,
Politika ist. 1975, s.8-13. Zikreden: N. Arat, a.g.e., s.27-28. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">14<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Oevres de Platon, Le Banquet, Trad. nouv. E. Chambry,
Paris 1922,<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">320-420. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Doç.Dr.Kurban Özuğurlu, Evlilik Raporu, 1st. 1985,
s.29.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Prof.M.Tayyib Okiç, islâmiyette Kadın Öğretimi, Ank.
1979, s.7.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Richard Lewinsohn, Histoiree de la vie sexuelle,
Paris, 1957, s.102. Kurban Özuğurlu, a.g.e., s.32.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Hemenbütü n tarihçilere göre Batı Roma
Imparatorluğu'nun yıkılması<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">na nüfusun azalması yol açmıştır ki bunda da en önemli
etken günah ve kirlenme korkusu olmuştur. Bu konuda bkz. R. Lewinsohn, a.g.e.,
s.104. 20<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">August Bobel, Kadın ve Sosyalizm, Ank. 1978, s.46.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">tem sonucu bir kadının büyücü diye boğulduğuna tanık
olunmuştur.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Malleus Maleficarum'un bütün medeni ülkelerde büyük
bir rağbet gördüğünü ve beynelmilel bir kanun düzeyine ulaştığını görüyoruz.
Alexandre VI., Jules II, Leon X, gibi rönensansın büyük papaları bu eserin
geçerliliğini büyük bir memnuniyetle onaylamışlardır. Zira mahkumların serveti
müsadere ediliyordu. Gayet tabii ki, soruşturmayı yürüten müfettişlere de,
insanlığa yaptıkları bu büyük hizmet karşılığı müsadere edilen malların bir
kısmı mükafat olarak veriliyordu.21<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İlgiltere'de büyücü avı Kraliçe Elizabeth zamanında
zirvesine ulaşmıştır. Artık münferit olaylar değil, insanlığın kitle halinde
yok edilmesi söz konusudur. Bir Sakson hakim, Kitab-ı Mukaddesi 53 kez okumuş
ve bu arada 20 bin büyücüyü ölüme mahkum etmiş olmakla övünebilmiştir.22 Yeri
gelmişken ifade edelim tarihçiler yakılan büyücü sayısının 2 milyon dolayında
olduğunu tahmin etmektedirler.23<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">işte bu korkunç zulmün ve sürekli aşağılanmanın doğal
bir sonucudur ki, Feminizm hareketleri ilk defa Batı'da ortaya çıkmıştır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kaynak:<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Tarih Boyunca ve Kuranı Kerîmde Kadın<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://www.islamiarastirmalar.com/upload/pdf/98dd10d220bb79b.pdf">http://www.islamiarastirmalar.com/upload/pdf/98dd10d220bb79b.pdf</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Günümüzde Cadı Avı<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://dunya.milliyet.com.tr/pasifik-te-cadi-avi-/dunya/detay/1835668/default.htm">http://dunya.milliyet.com.tr/pasifik-te-cadi-avi-/dunya/detay/1835668/default.htm</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Hristiyan Batı’da Kadın Düşmanlığı<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Ortaçağ’ın Batılı ünlü düşünürlerinden Malebranche
(1638-1715) “Hakikatin Araştırılması” isimli eserinde “…Zevke ait her şey,
kadınlara kalmış bir iştir. Ancak, genel olarak araştırılıp bulunması biraz güç
hakikatleri kavramak, kadınların elinden gelmez. Soyut olan her şey, onlar için
anlaşılmaz bir şeydir…” (II, 100-101. Krş. Keklik, Fil. Özel., 136-137) diyerek
onların soyut gerçekleri anlayamadıklarını ve böyle bir yetenekten mahrum
olduklarını iddia etmektedir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Keza “İrâde ve Tasavvur Olarak Dünya” adlı eserin
yazarı XIX. Asrın ünlü Alman filozofu Schopenhauer (1788-1860), kendi pesimist
(karamsar) felsefesinde kadına da bir yer bulmuş ve “…Kadınlar, kendi
gönüllerince hayal ederler ki erkekler para kazanmak ve kadınlar da bunu
harcamak için yaratılmışlardır.” (Essai, s. 132, N. K eklik’ten naklen, age.,
s. 139) demektedir. Bununla bir anlamda erkeklerin harcamayı bilmediklerini
ifâde etmek isterken öte yandan kadınların, erkeklerin masraf kapısı olduğunu
da söylemekte beraber kadınların, erkeklerin paralarını nasıl harcayabiliriz
şeklindeki hayal dünyalarının etkisi altında yaşadıklarını belirtmektedir. K
adını sadece bu paralelde görmeyen onu daha da kötü hatta riyâkar bir varlık
gibi göstermeye çalışan Schopenhauer, bir başka yerde şunları
söylemektedir:“…Arslanın dişleri ve pençeleri vardır, filin ve yaban domuzunun
büyük dişleri vardır; boğanın boynuzları vardır, mürekkep balığının da,
çevresindeki suları bulandıracak mürekkebi vardır. Fakat tabiat kadına, kendini
savunmak ve korunmak için riyâkarlık vermiştir…En zarifinde olduğu kadar, en
***** kadında da riyâkarlık, fıtrîdir. Bu sebebledir ki, mutlak olarak dürüst
ve samimi bir kadına rastlamak hemen hemen imkânsızdır…” (Essai, 133;
Keklik’ten naklen, 139)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Ünlü Alman filozofu Friedrich Nietzche (1844-1900)
kadın konusunda fikrini şöyle beyan etmektedir: “Kadınla konuşacağın zaman
kırbacı eline almayı unutma” (Bkz. Ş. C an, Hz. Mevl. s. 195)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kadının eşitliği ve özgürlüğü hususunda görüş ileri
süren Batılı yazarlar, ferdî ve toplum hayatında onların eşit olmadığını
söylerken özgürlük hususunda da onu nasıl kullanacağı bilgisinin kadına
verilmesi gerektiği kanaatindedirler. Meselâ Pierre-Joseph Proudhon
(1809-1865): “ Erkek ve kadın Mutlak’ın önünde denk olabilirler. Onlar hiç eşit
değildirler, onlar ne ailede ne de şehirde eşittirler” (De <st1:personname productid="la Justice" w:st="on">la Justice</st1:personname> dans la révolution
et dans l’Eglise, C. F . 462) demektedir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kadının özgürlüğünü dile getiren Emile Zola (
1840-1902) da şunları söylemektedir: “ Kadını özgürlüğüne kavuşturmak harika
bir şeydir. Ama her şeyden evvel özgürlüğün nasıl kullanılmasını ona öğretmek
gerekecektir. ( Chronique, <st1:personname productid="La Tribune" w:st="on">La
Tribune</st1:personname>, <st1:metricconverter productid="1868, C" w:st="on">1868,
C</st1:metricconverter>. F ., 585)XVI. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Asrın ünlü Fransız yazarlarından Molière (1602-1673),
“Demir kafesler ve kapı sürgüleri kadınları ve kızları namuslu yapmaz” (l’Ecole
des Maris, s. 1 , 2 Ariste., C. F . 395) diyerek, kapalı tutmaktan ve toplumdan
tecrit etmekten ziyade onların namus duygularının geliştirilmesi gerektiği
kanaatindedir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Halbuki Montaigne: “Bir kadın için en faydalı ve en
onurlu bilim ve meşguliyet, ev işleri bilimidir” demekteydi ( Essai. III, <st1:metricconverter productid="9, C" w:st="on">9, C</st1:metricconverter>. F . 4 07) Batılı
düşünürlerden bazıları “kadın-kilise” ikilisi hakkında pek olumlu kanaat sahibi
değildirler. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bunlardan Charles Baudlaire (1821-1867), “Kadınların
kiliselere girmelerine izin verilmiş olmasına her zaman şaşırmışımdır. Onlar
Allah’la hangi diyalogu kuruyorlar?” ( Mon Coeur mis à nu, C. F ., 54) derken <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Armond Salacrou (- 1899) da: “Papazlar günah çıkartan
kadınları dinledikleri zaman evlenmemiş olmakla teselli buluyorlar”
demektedir.( Une femme libre, Gallimard, C. F. 529)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kadının tabiatı konusunda kalem oynatan yazarlar ve
düşünürler onu daha ziyade menfi sıfatlarla tasfir etmektedirler. Meselâ
Tristan Bernard ( 1866- 1947): “Kadın kadının kurdudur” ( La volonté de
l’Homme, C. F . 72) derken Jules de Goncourt (1822-1896): “Kadın *****
görünmemeyi çok iyi becerir” (Journal,, F asquelle, C. F . 243) demektedir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Jules Renard (1864-1910) da: “Kadınlara en fazla zevk
veren şey, zekâları üzerine yapılan bayağı bir pohpohtur.” (Journal, 21, Mai, <st1:metricconverter productid="1895, C" w:st="on">1895, C</st1:metricconverter>. F . 489)Batı düşüncesinde
bütün bunlara mukabil François Mauriac (1885-1970) kadını en önemli bir yönüyle
ele almakta ve hatta onun olgunluğunun ana temasını vermektedir. Nitekim o
diyor ki: “Birçok kadın için kemâle giden en kısa yol şefkattir.” (Asmodée,
Grasset, C. F . 379)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Batı’da bu problemi kadın-erkek ilişkileri açısından
ele alan yazarlar yine de kadına pek olumlu bakmazlar. Charles Baudelaire
(1821-1867): “Kadın ruhla bedeni ayırmayı bilmez” (age. C. F . 54) derken bir
yandan kadının karşısındakini bir bütün içinde gördüğünü söylerken, diğer
yandan da ruhî ve ruha ait değerleri bedenden ayrı görmez, hatta ayıramaz diye
eleştirmektedir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Jules Renard (1864-1910): “Şayet kadınların hoşuna
gitmeyi istiyorsanız, onlara, sizin olduğu söylenen şeyi istemediğinizi söyleyiniz”
(Journal, 29,, A vril, <st1:metricconverter productid="1898, C" w:st="on">1898,
C</st1:metricconverter>. F . 491) ifâdesiyle kadınların haris olmayan ve
kendini gözü tok gösteren erkekleri tercih ettiğini vurgulamaktadır. Chamfort
(1741-1794), kadınla erkeği birbirlerine karşı besleyebilecek kötü düşünceler
açısından karşılaştırmakta ve şöyle söylemektedir: “Bir erkek kadınlar hakkında
ne kadar kötü düşünürse düşünsün, hiçbir kadın yoktur ki, ondan daha da
kötüsünü düşünmemiş olsun.” (Maximes et pensées, C. F. 117)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İnsan tabiatının önemli yönlerinden biri hiç şüphesiz
kıskançlıktır. Bu açıdan kadına bakan André Suarès (1868-1948): “Kadınlar her
şeyi kıskanırlar hatta mutsuzluğu bile” (Variables, Emile-Paul, C. F . 544)
demekle kadınları çok kıskanç bir tabiatın sahibi gibi görmektedir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"> Bunun yanı sıra
George Courteline (1860-1929) kadın tabiatına bir başka zaviyeden bakarak
hükmünü verir: “Kadın kendisi için yapılanı asla görmez o ancak yapılmayanı
görür” (La paix chez soi, Flammarion, C. F . 156)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Batı düşüncesinde kadın tabiatı ele alınırken onun
güzellik ve zeka yönü ile kadının hareketliliği ve konuşkanlığı da ihmal
edilmez. Montesquieu (1689-1755): “Genç kadınlarda güzellik zekâyı telâfi eder,
yaşlılarda ise zekâ güzelliği ikmâl eder” (Lettres persanes, C. F . 412)
demektedir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Voltaire (1694-1778)’e göre: “Kadınlar rüzgâr
güllerine benzerler. Paslandıkları zaman sabit kalırlar” ( Le Sottisier, C. F .
580).<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Guillaume Bouchet (1514-1594) de : “Kadınları
konuşturmanın bin yolu vardır ama susturmanın bir yolu yoktur” (Les sérées, C.
F. 89) demektedir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://hiramusta.blogcu.com/tarihte-ve-kur-anda-kadin-ve-kadin-haklari-2/318929">http://hiramusta.blogcu.com/tarihte-ve-kur-anda-kadin-ve-kadin-haklari-2/318929</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sonuç olarak, diyebiliriz ki, “Tarih, insanlarla hayvanlar,
egemenlerle emekçiler, erkeklerle kadınlar arasındaki savaşımdır. Erkeklerin
baskıyla, şiddetle savaşımına karşı kadınların sinsi oyunlarla savaşımı,
dinlere kadınların şeytana aldanan, aldatan, aciz, baştan çıkarıcı, açgözlü,
kavgacı, güvenilmez, kıskanç, ahlaksız, kötülüğün kaynağı ve temsilcisi olduğu
şeklinde yansımıştır. Hristiyanlıkta, Grek-Roma kültürün etkisiyle Musevi/Yahudi
kültürün içerdiği katılıklar az da olsa yontulmuştur.</div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 15.6pt; margin-right: 5.75pt; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlık, Ortadoğu’da karşılaşan iki farklı toplumun
kadın algılarının bir sentezini yansıtır. Hristiyanlık o dönemde, Yahudiliğin
katı kadın algısını günümüzün kırsal alan kesiminin ve her dinden dindar
kesiminin genel kadın algısı düzeyine çıkarmıştır. Ancak o dönem için büyük bir
gelişme olan bu algı, günümüzün kültürel, cinsel, sosyal, ekonomik olarak
erkekle tam bir eşitlik içinde olması gerektiği şeklindeki çağdaş kadın
algısına göre elbette çok geridir. Günümüzde ise Hristiyan kadınların
özgürlüğü, Hristiyan dünyada ortaya çıkan aydınlanmanın da etkisiyle diğer
dinsel kültürlerde yaşayan kadınların özgürlüğünden çok daha fazladır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Marksistlere göre, her çeşit baskının ve sorunun temel
nedeni toplumun sınıflara bölünmesidir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Marksizm, kadın sorununu, işbölümüyle ve toplumun
sınıflara ayrılmasıyla birlikte ortaya çıkmış ve ancak bunların ortadan kalkmasıyla
birlikte yok olacak bir sorun olarak görür.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Feministlerin büyük bir bölümüyse, kadının ezilmesini
erkeğin doğasından kaynaklanan, toplumsal değil biyolojik olan sınıflar üstü
bir sorun olarak ele alır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">O takdirde buradan şu sonuç çıkarılmak zorundadır;
kadınlar erkekler tarafından her zaman ezilmişlerdir ve bu nedenle ezilmeye
devam edeceklerdir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Onlara göre kadın sorununa yönelik Marksist sınıfsal
tahlil yanlıştır, sınıflardan önce de kadın sorunu mevcuttur ve bu sorunun
ortadan kalkmasının sınıfların ortadan kalkmasıyla bir ilgisi yoktur. Sorun
böyle konulduğunda, kendiliğinden bir çözümsüzlüğe de itilmiş olur.
Dolayısıyla, diyalektik ve materyalist bakış açısından yoksun olan bu
küçük-burjuva kavrayış, kadının kurtuluş mücadelesini sınıflardan bağımsız
olarak yürütülecek tümüyle düzen içi bir mücadeleye indirger.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Marksizm durumun böyle olmadığını açıklar. Burjuva
ailenin de, tıpkı sınıflı toplum, özel mülkiyet ve devlet gibi her zaman var
olmadığını, kadınların ezilmesinin toplumun sınıflara bölünmesi kadar eski
olduğunu gösterir. Bundan ötürü, onun ortadan kalkması, sınıfların ortadan
kalkmasına, yani sosyalist devrime bağlıdır. Bu, kadınların ezilmesinin,
proletarya iktidarı aldığı zaman otomatik olarak ortadan kalkacağı anlamına gelmez.
Erkekle kadın arasında gerçek insani ilişkilerin kurulması için gereken
toplumsal koşullar yaratıldığı zaman, sınıfsal barbarlığın psikolojik mirasının
üstesinden de nihai olarak gelinecektir. Fakat proletarya kapitalizmi yıkıp,
sınıfsız toplum için gereken koşulları hazırlamadıkça, kadınların gerçek
kurtuluşu mümkün değildir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Sosyalist devrim için, işçi sınıfını ve onun
örgütlerini, dil, din, ırk, ulus ve cinsiyet farkı gözetmeksizin birleştirmek
zorunludur.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Marksizmin kadın sorunundaki tutumuyla ulusal sorundaki
tutumu arasında tam bir paralellik vardır. Bizler her türlü ulusal baskıya
karşı mücadele etmekle yükümlüyüz. Peki bu, milliyetçiliği desteklediğimiz
anlamına mı gelir? Kuşkusuz hayır. Marksizm enternasyonalizmdir. Amacımız yeni
sınırlar yaratmak değil, tüm sınırları dünya sosyalist federasyonu içinde
eritmektir. Burjuva ve küçük-burjuva milliyetçiler, ezen ulusun yıllarca
uyguladığı baskı ve ayrımcılığın neden olduğu anlaşılabilir nefret
duygularından yararlanarak, işçi sınıfının ulusal temellerde bölünmesinde
ölümcül bir rol oynarlar. Lenin ve Rus Marksistleri, bir yandan her türlü
ulusal baskıya, ama diğer yandan da burjuva ve küçük-burjuva milliyetçilerin
ulusal sorunu demagojik amaçlar için kullanma girişimlerine karşı amansız bir
mücadele verdiler. Ulusal soruna nihai çözümün yegâne gerçek garantisini
sosyalist bir federasyon olarak görürken, her ulustan işçi sınıfının, toprak
ağalığına ve kapitalizme karşı mücadelede birleşmeleri gerektiğini ısrarla
savundular. Diğer bir deyişle, Marksistler ulusal soruna sınıfsal bir bakış
açısından yaklaşırlar.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kadının ezilmesi karşısındaki Marksist tutum da
bununla aynıdır. Her türlü ayrımcılığa ve baskıya karşı mücadele ederken, temel
problemi sınıfsal sorun olarak değil, kadınla erkek arasındaki çatışma olarak
gören burjuva ve küçük-burjuva feminizmini kesinlikle reddetmeliyiz.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kapitalizmi yıkıp, sınıfsız toplum için gereken koşulları
hazırlamadıkça, kadınların gerçek kurtuluşu mümkün değildir. Sosyalist devrim
için, işçi sınıfını ve onun örgütlerini, dil, din, ırk, ulus ve cinsiyet farkı
gözetmeksizin birleştirmek zorunludur. Kadınların ezilmesine karşı verilen
mücadeleyi, işçi sınıfının kapitalizme karşı verdiği mücadeleyle sıkıca
bağlamak zorunludur. Zaferi kazanmanın tek olası yolu budur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu, kadınların acil iyileşmeler için mücadele etmeyi bir
kenara bırakmaları anlamına gelmez. Aksine. Kapitalizm altında iyileşmeler için
gündelik mücadeleler olmaksızın, sosyalist devrim imkânsız olurdu.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kaynak: Alan
Woods<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"> ‘’Sınıf Mücadelesi ve Kadının Kurtuluşu’’ Başlıklı
makalesi<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kadının gerçek kurtuluşu, ancak, kapitalist düzenin,
sınıflı toplumun ve neticede sınıflı toplumun pisliğinden kaynaklanan dinsel
köle zihniyetinin yok edilip tarihe karışmasıyla ezen ve ezilenin olmadığı,
kadınların baskı, şiddet ve taciz görmediği, cinsel obje, fahişe, mal olarak
görülüp aşağılanmadığı, kadınla erkeğin ekonomik, dinsel, geleneksel olarak
birbirine bağımlı ve ömür boyu birbirine mahküm olmadığı, yalnızca karşılıklı
isteğe dayalı beraberliklerin olduğu, ahlak anlayışının kadın üzerine değil,
hak ve özgürlükler üzerine kurulduğu, kadın ve erkeğin, ‘insan’ ve eşit olduğu,
erkeklerle birlikte eşit iş, sosyal güvence ve özgürlüğe sahip oldukları
sosyalist bir düzende mümkün olacaktır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yaşamın yarısı bizsek mücadelenin yarısı da biz
olmalıyız. Kapitalist düzende kadın, erkekten daha fazla ezildiği için
eşit-özgür-sınıfsız-sömürüsüz bir dünyaya kavuşmak için, kavganın ön safında
yerimizi almalıyız.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kadınlar olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadınlar
kurtulmaz!<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya
hiçbirimiz!<o:p></o:p></span></i></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Nilüfer Tekin<br />
<br />
devamı:<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlıkta Kadın 1</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-1.html">http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-1.html</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlıkta Kadın 2</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-2.html">http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-2.html</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
</div>
Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-63315873604746302792014-03-21T10:16:00.000-07:002014-03-21T14:03:01.479-07:00Hristiyanlıkta Kadın 2<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlıkta kadın-erkek ayrımın olmadığını savunan
Hristiyanlar ve araştırmacılar kadının Hristiyanlıktaki konumunun eskiye göre
daha iyi olduğunu açıklamak için dört gerekçe öne çıkarırlar: </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
1-Tanrı kadın ve erkeği insan olarak kendi suretinde
yaratmıştır, kadın da erkek gibi kutsal ruhun etkisi altındadır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
2-İsa’nın dirilişi ilk olarak kadınlara haber verilmiştir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
3-Kitabı Mukaddes’te Tanrı’nın halkına liderlik eden birçok
otoriter kadın örneği içerir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
4-<b><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></b>Pavlus, kadın ve erkeklerin Mesih'te eşit
olduklarını bildirir. (Galatyalılar 3 :28)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bunlara ek olarak, <span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-size: 13.5pt;">İsa, silahlı mücadele ve şiddet yerine, herkesle barışık
olmayı, kusurları bağışlamayı, hasımlarla uyuşmayı, düşmanlarını sevmeyi
getirmeye çalışmıştır. </span>İsa’nın Roma kültüründen etkilenen reformist
öğretisinin etkisiyle Yahudi şeriatının erkeklerin çok eşli evliliği, recm,
çocuk ve hayvan kurban etme, sünnet, domuz eti yeme yasağı gibi birçok unsuru
yürürlükten kaldırılmış, çok eşli evlilikten tek eşli evliliğe geçilmiştir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">1-Tanrı kadın ve erkeği insan olarak kendi suretinde yaratmıştır,
kadın da erkek gibi kutsal ruhun etkisi altındadır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Burada herhalgi bir ayrım yapılmaksızın, aralarında
bir eşitsizlik olmaksızın erkek ve kadın birlikte ‘insan’ı oluşturmaktadırlar.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yaratılış 1/26-28<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+1:26" title="İncil: Yaratılış 1:26 (YC2009)">26</a>Tanrı, “Kendi suretimizde,
kendimize benzer insan yaratalım” dedi, “Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara,
evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+1:27" title="İncil: Yaratılış 1:27 (YC2009)">27</a>Tanrı insanı kendi suretinde
yarattı, onu Tanrı’nın suretinde yarattı. Onları erkek ve dişi olarak
yarattı. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Yaratilis+1:28" title="İncil: Yaratılış 1:28 (YC2009)">28</a>Onları kutsayarak, “Verimli olun,
çoğalın” dedi, “Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara,
gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">2-İsa’nın dirilişi ilk olarak kadınlara haber verilmiştir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa tutuklandığında erkek havariler kaçışırken,
kadınlar direnerek çarmıha kadar ona eşlik ettiler. İsa’nın dirilişine ilk
tanıklık eden ve inanan</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">Marya
Magdalena oldu. Marya Magdalena, Joanna, Susana</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa’ya ilk inananlardan olup, ona büyük destek
verdiler. <a href="https://mgurgan.wordpress.com/tag/junia/">https://mgurgan.wordpress.com/tag/junia/</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01949%5C2008_31/2008_31_BATUKC.pdf">http://ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01949%5C2008_31/2008_31_BATUKC.pdf</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">3-Kitabı Mukaddes Tanrı’nın halkına liderlik eden
birçok otoriter kadın örneği içerir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa tutuklandığında erkek havariler kaçışırken,
kadınlar direnerek çarmıha kadar ona eşlik ettiler. İsa’nın dirilişine ilk
tanıklık eden ve inanan</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">Marya
Magdalena oldu. Marya Magdalena, Joanna, Susana</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa’ya ilk inananlardan olup, ona büyük destek
verdiler. Marya</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">veMartha</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa’yı evlerinde ağırlar, ona büyük bir
misafirperverlik gösterirlerdi. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa’nın ölümünden sonraki ilk yüzyılda hristiyanların
çoğu kadındı.<br />
Paulus mektuplarında Prisca, <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Junia" title="Junia">Junia</a>, Julia ve <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Nereus" title="Nereus">Nereus</a>’un
kızkardeşinin misyonerlik faaliyetlerinden övgüyle söz etmektedir. Paulus
Prisca ve kocasının onu korumak için hayatlarını tehlikeye attıklarını
bildirmektedir. Junia’yı çalışmalarından ötürü havari olarak ilan
etmiştir. Marya ve <a href="http://maps.google.com/maps?ll=29.609,52.532&spn=1.0,1.0&q=29.609,52.532%20(Fars%20Province)&t=h" title="Fars Province">Persis</a> gayretli çabalarından ötürü övülmektedir.<br />
Euodia ve <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Euodia_%28New_Testament%29" title="Euodia (New Testament)">Syntyche</a>’yi takipçileri olarak ilan
etmiştir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İlk hristiyanlar kiliseleri olmadığından, evlerde
toplanan küçük gruplardı. Bu “ev-kilise”lerin liderleri
kadınlardı. Thyatira’lı Lydia, Laodicea’lı Nympha gibi kadınlar,
evlerinde toplanan bu grupların sekreterlik işlerini yürütmek gibi önemli
roller üstlenmişlerdi.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Paulus, Phoebe adlı kadının vaazlar verdiğini,
kehanetlerde bulunduğunu anlatmaktadır. Kadınlar vaaz vermek, eğitim
yapmak, topluluklara konuşmak gibi dini görevleri başarıyla yürütürlerdi<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://mgurgan.wordpress.com/tag/nereus/">http://mgurgan.wordpress.com/tag/nereus/</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">4-<b> </b>Pavlus,
kadın ve erkeklerin Mesih'te eşit olduklarını bildirir. (Galatyalılar 3 :28)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Galatyalilar+3:28" title="İncil: Galatyalılar 3:28 (YC2009)">28</a>Artık ne Yahudi ne Grek, ne
köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı var. Hepiniz Mesih İsa’da
birsiniz. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/Galatyalilar/3">http://incil.info/kitap/Galatyalilar/3</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bunlara ek olarak, <span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-size: 13.5pt;">İsa, silahlı mücadele ve şiddet yerine, herkesle barışık
olmayı, kusurları bağışlamayı, hasımlarla uyuşmayı, düşmanlarını sevmeyi
getirmeye çalışmıştır. </span>İsa’nın Roma kültüründen etkilenen reformist
öğretisinin etkisiyle Yahudi şeriatının erkeklerin çok eşli evliliği, recm,
çocuk ve hayvan kurban etme, sünnet, domuz eti yeme yasağı gibi birçok unsuru
yürürlükten kaldırılmış, çok eşli evlilikten tek eşli evliliğe geçilmiştir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Öfke ve Cinayet<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:21" title="İncil: Matta 5:21 (YC2009)">21</a> “Atalarımıza, ‘Adam
öldürmeyeceksin. Öldüren yargılanacak’ dendiğini duydunuz. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:22" title="İncil: Matta 5:22 (YC2009)">22</a>Ama ben size diyorum ki, kardeşine
öfkelenen herkes yargılanacaktır. Kim kardeşine aşağılayıcı bir söz söylerse,
Yüksek Kurul’da yargılanacaktır. Kim kardeşine ahmak derse, cehennem ateşini
hak edecektir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:23" title="İncil: Matta 5:23 (YC2009)">23-24</a>Bu yüzden, sunakta adak sunarken
kardeşinin sana karşı bir şikâyeti olduğunu anımsarsan, adağını orada, sunağın
önünde bırak, git önce kardeşinle barış; sonra gelip adağını sun. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:25" title="İncil: Matta 5:25 (YC2009)">25</a>Senden davacı olanla daha yoldayken
çabucak anlaş. Yoksa o seni yargıca, yargıç da gardiyana teslim edebilir;
sonunda da hapse atılabilirsin. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:26" title="İncil: Matta 5:26 (YC2009)">26</a>Sana doğrusunu söyleyeyim, borcunun
son kuruşunu ödemeden oradan asla çıkamazsın.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Göze Göz, Dişe Diş<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:38" title="İncil: Matta 5:38 (YC2009)">38</a> “ ‘Göze göz, dişe diş’ dendiğini
duydunuz. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:39" title="İncil: Matta 5:39 (YC2009)">39</a>Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı
direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:40" title="İncil: Matta 5:40 (YC2009)">40</a>Size karşı davacı olup mintanınızı
almak isteyene abanızı da verin. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:41" title="İncil: Matta 5:41 (YC2009)">41</a>Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla
iki bin adım yürüyün. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:42" title="İncil: Matta 5:42 (YC2009)">42</a>Sizden bir şey dileyene verin, sizden
ödünç isteyeni geri çevirmeyin.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Düşmanlarınızı Sevin<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:43" title="İncil: Matta 5:43 (YC2009)">43</a> “ ‘Komşunu seveceksin,
düşmanından nefret edeceksin’ dendiğini duydunuz. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:44" title="İncil: Matta 5:44 (YC2009)">44</a>Ama ben size diyorum ki,
düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:45" title="İncil: Matta 5:45 (YC2009)">45</a>Öyle ki, göklerdeki Babanız’ın
oğulları olasınız. Çünkü O, güneşini hem kötülerin hem iyilerin üzerine
doğdurur; yağmurunu hem doğruların hem eğrilerin üzerine yağdırır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:46" title="İncil: Matta 5:46 (YC2009)">46</a>Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz,
ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri de öyle yapmıyor mu? <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:47" title="İncil: Matta 5:47 (YC2009)">47</a>Yalnız kardeşlerinize selam
verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz? Putperestler de öyle yapmıyor
mu? <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:48" title="İncil: Matta 5:48 (YC2009)">48</a>Bu nedenle, göksel Babanız yetkin
olduğu gibi, siz de yetkin olun.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/Matta/5">http://incil.info/kitap/Matta/5</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Tanrı’nın Çocukları<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:1" title="İncil: 1. Yuhanna 3:1 (YC2009)">3</a>Bakın, Baba bizi o kadar çok
seviyor ki, bize “Tanrı’nın çocukları” deniyor! Gerçekten de öyleyiz. Dünya
Baba’yı tanımadığı için bizi de tanımıyor. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:2" title="İncil: 1. Yuhanna 3:2 (YC2009)">2</a>Sevgili kardeşlerim, daha şimdiden
Tanrı’nın çocuklarıyız, ama ne olacağımız henüz bize gösterilmedi. Ancak, Mesih
göründüğü zaman O’na benzer olacağımızı biliyoruz. Çünkü O’nu olduğu gibi
göreceğiz. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:3" title="İncil: 1. Yuhanna 3:3 (YC2009)">3</a>Mesih’te bu umuda sahip olan, Mesih
pak olduğu gibi kendini pak kılar.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:4" title="İncil: 1. Yuhanna 3:4 (YC2009)">4</a>Günah işleyen, yasaya karşı gelmiş
olur. Çünkü günah demek, yasaya karşı gelmek demektir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:5" title="İncil: 1. Yuhanna 3:5 (YC2009)">5</a>Mesih’in, günahları kaldırmak için
ortaya çıktığını ve kendisinde günah olmadığını bilirsiniz. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:6" title="İncil: 1. Yuhanna 3:6 (YC2009)">6</a>Mesih’te yaşayan, günah işlemez.
Günah işleyen O’nu ne görmüştür, ne de tanımıştır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:7" title="İncil: 1. Yuhanna 3:7 (YC2009)">7</a>Yavrularım, kimse sizi aldatmasın.
Mesih doğru olduğu gibi, doğru olanı yapan da doğru kişidir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:8" title="İncil: 1. Yuhanna 3:8 (YC2009)">8</a>Günah işleyen, İblis’tendir. Çünkü
İblis başlangıçtan beri günah işlemektedir. Tanrı’nın Oğlu, İblis’in
yaptıklarına son vermek için ortaya çıktı. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:9" title="İncil: 1. Yuhanna 3:9 (YC2009)">9</a>Tanrı’dan doğmuş olan, günah
işlemez. Çünkü Tanrı’nın tohumu onda yaşar. Tanrı’dan doğmuş olduğu için günah
işleyemez. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:10" title="İncil: 1. Yuhanna 3:10 (YC2009)">10</a>Doğru olanı yapmayan ve kardeşini
sevmeyen kişi Tanrı’dan değildir. İşte Tanrı’nın çocuklarıyla İblis’in
çocukları böyle ayırt edilir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Birbirimizi Sevelim<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:11" title="İncil: 1. Yuhanna 3:11 (YC2009)">11</a> Başlangıçtan beri
işittiğiniz buyruk şudur: Birbirimizi sevelim. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:12" title="İncil: 1. Yuhanna 3:12 (YC2009)">12</a>Şeytan’a ait olup kardeşini
öldüren Kayin gibi olmayalım. Kayin kardeşini neden öldürdü? Kendi yaptıkları
kötü, kardeşinin yaptıkları doğru olduğu için öldürdü.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:13" title="İncil: 1. Yuhanna 3:13 (YC2009)">13</a>Kardeşler, dünya sizden nefret
ederse şaşmayın. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:14" title="İncil: 1. Yuhanna 3:14 (YC2009)">14</a>Biz kardeşleri sevdiğimiz için
ölümden yaşama geçtiğimizi biliyoruz. Sevmeyen ölümde kalır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:15" title="İncil: 1. Yuhanna 3:15 (YC2009)">15</a>Kardeşinden nefret eden katildir.
Hiçbir katilin sonsuz yaşama sahip olmadığını bilirsiniz. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:16" title="İncil: 1. Yuhanna 3:16 (YC2009)">16</a>Sevginin ne olduğunu Mesih’in
bizim için canını vermesinden anlıyoruz. Bizim de kardeşlerimiz için canımızı
vermemiz gerekir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:17" title="İncil: 1. Yuhanna 3:17 (YC2009)">17</a>Dünya malına sahip olup da kardeşini
ihtiyaç içinde gördüğü halde ondan şefkatini esirgeyen kişide Tanrı’nın sevgisi
olabilir mi?<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:18" title="İncil: 1. Yuhanna 3:18 (YC2009)">18</a>Yavrularım, sözle ve dille değil,
eylemle ve içtenlikle sevelim. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:19" title="İncil: 1. Yuhanna 3:19 (YC2009)">19-20</a>Böylelikle gerçeğe ait
olduğumuzu bileceğiz ve yüreğimiz bizi ne zaman suçlarsa, Tanrı’nın önünde onu
yatıştıracağız. Çünkü Tanrı yüreğimizden daha büyüktür ve her şeyi bilir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:21" title="İncil: 1. Yuhanna 3:21 (YC2009)">21-22</a>Sevgili kardeşlerim, yüreğimiz
bizi suçlamazsa, Tanrı’nın önünde cesaretimiz olur, O’ndan ne dilersek alırız. Çünkü
O’nun buyruklarını yerine getiriyor, O’nu hoşnut eden şeyleri yapıyoruz. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:23" title="İncil: 1. Yuhanna 3:23 (YC2009)">23</a>O’nun buyruğu Oğlu İsa Mesih’in
adına inanmamız ve İsa’nın buyurduğu gibi birbirimizi sevmemizdir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Yuhanna+3:24" title="İncil: 1. Yuhanna 3:24 (YC2009)">24</a>Tanrı’nın buyruklarını yerine
getiren Tanrı’da yaşar, Tanrı da o kişide yaşar. İçimizde yaşadığını bize
verdiği Ruh sayesinde biliriz.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/1.+Yuhanna/3">http://incil.info/kitap/1.+Yuhanna/3</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/3.+Yuhanna+1:11" title="İncil: 3. Yuhanna 1:11 (YC2009)">11</a>Sevgili kardeşim, kötüyü değil,
iyiyi örnek al. İyilik yapan kişi Tanrı’dandır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/3.+Yuhanna/1">http://incil.info/kitap/3.+Yuhanna/1</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Hristiyanlıkta Şiddet<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Matta 10<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:34" title="İncil: Matta 10:34 (YC2009)">34</a> “Yeryüzüne barış getirmeye
geldiğimi sanmayın! Barış değil, kılıç getirmeye geldim. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:35" title="İncil: Matta 10:35 (YC2009)">35</a>Çünkü ben babayla oğulun, anneyle
kızın, gelinle kaynananın arasına ayrılık sokmaya geldim. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Luka 12<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:49" title="İncil: Luka 12:49 (YC2009)">49</a>“Ben dünyaya ateş yağdırmaya geldim.
Keşke bu ateş daha şimdiden alevlenmiş olsaydı! <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:50" title="İncil: Luka 12:50 (YC2009)">50</a>Katlanmam gereken bir vaftiz var. Bu
vaftiz gerçekleşinceye dek nasıl da sıkıntı çekiyorum! <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:51" title="İncil: Luka 12:51 (YC2009)">51</a>Yeryüzüne barış getirmeye mi geldiğimi
sanıyorsunuz? Size hayır diyorum, ayrılık getirmeye geldim. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:52" title="İncil: Luka 12:52 (YC2009)">52</a>Bundan böyle bir evde beş kişi, ikiye
karşı üç, üçe karşı iki bölünmüş olacak. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:53" title="İncil: Luka 12:53 (YC2009)">53</a>Baba oğluna karşı, oğul babasına
karşı, anne kızına karşı, kız annesine karşı, kaynana gelinine karşı, gelin
kaynanasına karşı olacaktır.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa’nın burada kastettiği, silahlı mücadele edilmesi,
insanların din uğruna öldürülmesi değil, insanların getirdiği yeni din
dolayısıyla birbirlerine girecekleridir:<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Matta 10<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:21" title="İncil: Matta 10:21 (YC2009)">21</a>“Kardeş kardeşi, baba çocuğunu ölüme
teslim edecek. Çocuklar anne babaya başkaldırıp onları öldürtecek.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:22" title="İncil: Matta 10:22 (YC2009)">22</a>Benim adımdan ötürü herkes sizden
nefret edecek. Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:23" title="İncil: Matta 10:23 (YC2009)">23</a>Bir kentte size zulmettikleri zaman
ötekine kaçın.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Matta 10<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa On İki Elçisini Göreve Gönderiyor<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:1" title="İncil: Matta 10:1 (YC2009)">10</a>İsa on iki öğrencisini yanına çağırıp
onlara kötü ruhlar üzerinde yetki verdi. Böylece kötü ruhları kovacak, her
hastalığı, her illeti iyileştireceklerdi.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:2" title="İncil: Matta 10:2 (YC2009)">2-4</a>Bu on iki elçinin adları şöyle:
Birincisi Petrus adıyla bilinen Simun, onun kardeşi Andreas, Zebedi’nin
oğulları Yakup ve Yuhanna, Filipus ve Bartalmay, Tomas ve vergi görevlisi
Matta, Alfay oğlu Yakup ve Taday, Yurtsever Simun ve İsa’ya ihanet eden Yahuda
İskariot.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:5" title="İncil: Matta 10:5 (YC2009)">5</a>İsa Onikiler’i şu buyrukla halkın
arasına gönderdi: “Öteki ulusların arasına girmeyin. Samiriyeliler’in
kentlerine de uğramayın. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:6" title="İncil: Matta 10:6 (YC2009)">6</a>Bunun yerine, İsrail halkının yitik
koyunlarına gidin. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:7" title="İncil: Matta 10:7 (YC2009)">7</a>Gittiğiniz her yerde Göklerin
Egemenliği’nin yaklaştığını duyurun. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:8" title="İncil: Matta 10:8 (YC2009)">8</a>Hastaları iyileştirin, ölüleri
diriltin, cüzamlıları temiz kılın, cinleri kovun. Karşılıksız aldınız,
karşılıksız verin. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:9" title="İncil: Matta 10:9 (YC2009)">9</a>Kuşağınıza altın, gümüş, ya da bakır
para koymayın. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:10" title="İncil: Matta 10:10 (YC2009)">10</a>Yolculuk için ne torba, ne yedek
mintan, ne çarık, ne de değnek alın. Çünkü işçi yiyeceğini hak eder. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:11" title="İncil: Matta 10:11 (YC2009)">11</a>Hangi kent ya da köye girerseniz,
orada saygıdeğer birini arayın ve ayrılıncaya dek onunla kalın. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:12" title="İncil: Matta 10:12 (YC2009)">12</a>Onun evine girerken, evdekilere
esenlik dileyin. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:13" title="İncil: Matta 10:13 (YC2009)">13</a>Eğer evdekiler buna layıksa,
dilediğiniz esenlik üzerlerinde kalsın; layık değillerse, size geri
dönsün. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:14" title="İncil: Matta 10:14 (YC2009)">14</a>Sizi kabul etmez, sözlerinizi
dinlemezlerse o evden ya da kentten ayrılırken, ayaklarınızın tozunu
silkin. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:15" title="İncil: Matta 10:15 (YC2009)">15</a>Size doğrusunu söyleyeyim, yargı günü
o kentin hali Sodom’<st1:personname productid="la Gomora" w:st="on">la Gomora</st1:personname>
bölgesinin halinden beter olacaktır.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Gelecekteki Sıkıntılar<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:16" title="İncil: Matta 10:16 (YC2009)">16</a> “İşte, sizi koyunlar gibi
kurtların arasına gönderiyorum. Yılan gibi zeki, güvercin gibi saf olun. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:17" title="İncil: Matta 10:17 (YC2009)">17</a>İnsanlardan sakının. Çünkü sizi
mahkemelere verecek, havralarında kamçılayacaklar. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:18" title="İncil: Matta 10:18 (YC2009)">18</a>Benden ötürü valilerin, kralların
önüne çıkarılacak, böylece onlara ve uluslara tanıklık edeceksiniz. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:19" title="İncil: Matta 10:19 (YC2009)">19</a>Sizleri mahkemeye verdiklerinde, neyi
nasıl söyleyeceğinizi düşünerek kaygılanmayın. Ne söyleyeceğiniz o anda size
bildirilecek. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:20" title="İncil: Matta 10:20 (YC2009)">20</a>Çünkü konuşan siz değil,
aracılığınızla konuşan Babanız’ın Ruhu olacak.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:21" title="İncil: Matta 10:21 (YC2009)">21</a>“Kardeş kardeşi, baba çocuğunu ölüme
teslim edecek. Çocuklar anne babaya başkaldırıp onları öldürtecek.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:22" title="İncil: Matta 10:22 (YC2009)">22</a>Benim adımdan ötürü herkes sizden
nefret edecek. Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:23" title="İncil: Matta 10:23 (YC2009)">23</a>Bir kentte size zulmettikleri zaman
ötekine kaçın. Size doğrusunu söyleyeyim, İnsanoğlu gelinceye dek İsrail’in
bütün kentlerini dolaşmış olmayacaksınız.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:24" title="İncil: Matta 10:24 (YC2009)">24</a>“Öğrenci öğretmeninden, köle
efendisinden üstün değildir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:25" title="İncil: Matta 10:25 (YC2009)">25</a>Öğrencinin öğretmeni gibi, kölenin de
efendisi gibi olması yeterlidir. İnsanlar evin efendisine Baalzevul derlerse,
ev halkına neler demezler!”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kimden Korkmalı<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:26" title="İncil: Matta 10:26 (YC2009)">26</a> “Bu yüzden onlardan korkmayın.
Çünkü örtülü olup da açığa çıkarılmayacak, gizli olup da bilinmeyecek hiçbir
şey yoktur. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:27" title="İncil: Matta 10:27 (YC2009)">27</a>Size karanlıkta söylediklerimi, siz
gün ışığında söyleyin. Kulağınıza fısıldananı, damlardan duyurun.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:28" title="İncil: Matta 10:28 (YC2009)">28</a>Bedeni öldüren, ama canı öldüremeyenlerden
korkmayın. Canı da bedeni de cehennemde mahvedebilen Tanrı’dan korkun. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:29" title="İncil: Matta 10:29 (YC2009)">29</a>İki serçe bir meteliğe satılmıyor mu?
Ama Babanız’ın izni olmadan bunlardan bir teki bile yere düşmez.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:30" title="İncil: Matta 10:30 (YC2009)">30</a>Size gelince, başınızdaki bütün
saçlar bile sayılıdır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:31" title="İncil: Matta 10:31 (YC2009)">31</a>Onun için korkmayın, siz birçok
serçeden daha değerlisiniz.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:32" title="İncil: Matta 10:32 (YC2009)">32</a>“İnsanların önünde beni açıkça kabul
eden herkesi, ben de göklerdeki Babam’ın önünde açıkça kabul edeceğim.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:33" title="İncil: Matta 10:33 (YC2009)">33</a>İnsanların önünde beni inkâr edeni,
ben de göklerdeki Babam’ın önünde inkâr edeceğim.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa’ya Layık Olmak<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:34" title="İncil: Matta 10:34 (YC2009)">34</a> “Yeryüzüne barış getirmeye
geldiğimi sanmayın! Barış değil, kılıç getirmeye geldim. <o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:35" title="İncil: Matta 10:35 (YC2009)">35</a>Çünkü ben babayla oğulun, anneyle
kızın, gelinle kaynananın arasına ayrılık sokmaya geldim. <o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:36" title="İncil: Matta 10:36 (YC2009)">36</a>‘İnsanın düşmanı kendi ev halkı
olacak.’<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:37" title="İncil: Matta 10:37 (YC2009)">37</a>Annesini ya da babasını beni
sevdiğinden çok seven bana layık değildir. Oğlunu ya da kızını beni sevdiğinden
çok seven bana layık değildir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:38" title="İncil: Matta 10:38 (YC2009)">38</a>Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen
bana layık değildir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:39" title="İncil: Matta 10:39 (YC2009)">39</a>Canını kurtaran onu yitirecek. Canını
benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:40" title="İncil: Matta 10:40 (YC2009)">40</a>“Sizi kabul eden beni kabul etmiş
olur. Beni kabul eden de beni göndereni kabul etmiş olur. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:41" title="İncil: Matta 10:41 (YC2009)">41</a>Bir peygamberi peygamber olduğu için
kabul eden, peygambere yaraşan bir ödül alacaktır. Doğru birini doğru olduğu
için kabul eden, doğru kişiye yaraşan bir ödül alacaktır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+10:42" title="İncil: Matta 10:42 (YC2009)">42</a>Bu sıradan kişilerden birine,
öğrencim olduğu için bir bardak soğuk su bile veren, size doğrusunu söyleyeyim,
ödülsüz kalmayacaktır.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/Matta/10">http://incil.info/kitap/Matta/10</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Luka 12:<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Uyarılar ve Teşvikler<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:1" title="İncil: Luka 12:1 (YC2009)">12</a>O sırada halktan binlerce kişi
birbirlerini ezercesine toplanmıştı. İsa önce kendi öğrencilerine şunları
söylemeye başladı: “Ferisiler’in mayasından –yani, ikiyüzlülükten–
kaçının. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:2" title="İncil: Luka 12:2 (YC2009)">2</a>Örtülü olup da açığa çıkarılmayacak,
gizli olup da bilinmeyecek hiçbir şey yoktur. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:3" title="İncil: Luka 12:3 (YC2009)">3</a>Bunun için karanlıkta söylediğiniz her
söz gün ışığında duyulacak, kapalı kapılar ardında kulağa fısıldadıklarınız
damlardan duyurulacaktır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:4" title="İncil: Luka 12:4 (YC2009)">4</a>“Siz dostlarıma söylüyorum, bedeni
öldüren, ama ondan sonra başka bir şey yapamayanlardan korkmayın.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:5" title="İncil: Luka 12:5 (YC2009)">5</a>Kimden korkmanız gerektiğini size
açıklayayım: Kişiyi öldürdükten sonra cehenneme atma yetkisine sahip olan
Tanrı’dan korkun. Evet, size söylüyorum, O’ndan korkun. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:6" title="İncil: Luka 12:6 (YC2009)">6</a>Beş serçe iki meteliğe satılmıyor mu?
Ama bunlardan bir teki bile Tanrı katında unutulmuş değildir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:7" title="İncil: Luka 12:7 (YC2009)">7</a>Nitekim başınızdaki bütün saçlar bile
sayılıdır. Korkmayın, siz birçok serçeden daha değerlisiniz.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:8" title="İncil: Luka 12:8 (YC2009)">8</a>“Size şunu söyleyeyim, insanların önünde
beni açıkça kabul eden herkesi, İnsanoğlu da Tanrı’nın melekleri önünde açıkça
kabul edecek. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:9" title="İncil: Luka 12:9 (YC2009)">9</a>Ama kim beni insanlar önünde inkâr
ederse, kendisi de Tanrı’nın melekleri önünde inkâr edilecek. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:10" title="İncil: Luka 12:10 (YC2009)">10</a>İnsanoğlu’na karşı bir söz söyleyen
herkes bağışlanacak. Oysa Kutsal Ruh’a küfreden bağışlanmayacaktır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:11" title="İncil: Luka 12:11 (YC2009)">11</a>“Sizi havra topluluklarının,
yöneticilerin ve yetkililerin önüne çıkardıklarında, ‘Kendimizi neyle, nasıl
savunacağız?’ ya da, ‘Ne söyleyeceğiz?’ diye kaygılanmayın. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:12" title="İncil: Luka 12:12 (YC2009)">12</a>Kutsal Ruh o anda size ne söylemeniz
gerektiğini öğretecektir.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Zengin Budala<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:13" title="İncil: Luka 12:13 (YC2009)">13</a> Kalabalığın içinden biri İsa’ya,
“Öğretmenim, kardeşime söyle de mirası benimle paylaşsın” dedi.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:14" title="İncil: Luka 12:14 (YC2009)">14</a>İsa ona şöyle dedi: “Ey adam! Kim beni
üzerinizde yargıç ya da hakem yaptı?” <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:15" title="İncil: Luka 12:15 (YC2009)">15</a>Sonra onlara, “Dikkatli olun!” dedi.
“Her türlü açgözlülükten sakının. Çünkü insanın yaşamı, malının çokluğuna bağlı
değildir.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:16" title="İncil: Luka 12:16 (YC2009)">16</a>İsa onlara şu benzetmeyi anlattı:
“Zengin bir adamın toprakları bol ürün verdi. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:17" title="İncil: Luka 12:17 (YC2009)">17</a>Adam kendi kendine, ‘Ne yapacağım?
Ürünlerimi koyacak yerim yok’ diye düşündü. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:18" title="İncil: Luka 12:18 (YC2009)">18</a>Sonra, ‘Şöyle yapacağım’ dedi.
‘Ambarlarımı yıkıp daha büyüklerini yapacağım, bütün tahıllarımı ve mallarımı
oraya yığacağım. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:19" title="İncil: Luka 12:19 (YC2009)">19</a>Kendime, ey canım, yıllarca yetecek
kadar bol malın var. Rahatına bak, ye, iç, yaşamın tadını çıkar diyeceğim.’<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:20" title="İncil: Luka 12:20 (YC2009)">20</a>“Ama Tanrı ona, ‘Ey akılsız!’ dedi.
‘Bu gece canın senden istenecek. Biriktirdiğin bu şeyler kime kalacak?’<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:21" title="İncil: Luka 12:21 (YC2009)">21</a>“Kendisi için servet biriktiren, ama
Tanrı katında zengin olmayan kişinin sonu böyle olur.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kaygılanmayın<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:22" title="İncil: Luka 12:22 (YC2009)">22</a> İsa öğrencilerine şöyle dedi:
“Bu nedenle size şunu söylüyorum: ‘Ne yiyeceğiz?’ diye canınız için, ‘Ne
giyeceğiz?’ diye bedeniniz için kaygılanmayın. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:23" title="İncil: Luka 12:23 (YC2009)">23</a>Can yiyecekten, beden de giyecekten
daha önemlidir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:24" title="İncil: Luka 12:24 (YC2009)">24</a>Kargalara bakın! Ne eker, ne biçerler;
ne kilerleri, ne ambarları vardır. Tanrı yine de onları doyurur. Siz kuşlardan
çok daha değerlisiniz!<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:25" title="İncil: Luka 12:25 (YC2009)">25</a>Hangi biriniz kaygılanmakla ömrünü bir
anlık uzatabilir? <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:26" title="İncil: Luka 12:26 (YC2009)">26</a>Bu küçücük işe bile gücünüz
yetmediğine göre, öbür konularda neden kaygılanıyorsunuz?<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:27" title="İncil: Luka 12:27 (YC2009)">27</a>“Zambakların nasıl büyüdüğüne bakın!
Ne çalışırlar, ne de iplik eğirirler. Ama size şunu söyleyeyim, bütün görkemine
karşın Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş değildi. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:28" title="İncil: Luka 12:28 (YC2009)">28</a>Ey kıt imanlılar, bugün var olup yarın
ocağa atılacak olan kır otunu böyle giydiren Tanrı’nın sizi de giydireceği çok
daha kesindir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:29" title="İncil: Luka 12:29 (YC2009)">29</a>‘Ne yiyeceğiz, ne içeceğiz?’ diye
düşünüp tasalanmayın. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:30" title="İncil: Luka 12:30 (YC2009)">30</a>Dünya ulusları hep bu şeylerin
peşinden giderler. Oysa Babanız, bunlara gereksinmeniz olduğunu bilir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:31" title="İncil: Luka 12:31 (YC2009)">31</a>Siz O’nun egemenliğinin ardından
gidin, o zaman size bunlar da verilecektir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:32" title="İncil: Luka 12:32 (YC2009)">32</a>“Korkma, ey küçük sürü! Çünkü Babanız,
egemenliği size vermeyi uygun gördü. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:33" title="İncil: Luka 12:33 (YC2009)">33</a>Mallarınızı satın, sadaka olarak
verin. Kendinize eskimeyen keseler, göklerde tükenmeyen bir hazine edinin.
Orada ne hırsız ona yaklaşır, ne de güve onu yer. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:34" title="İncil: Luka 12:34 (YC2009)">34</a>Hazineniz neredeyse, yüreğiniz de
orada olacaktır.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Uyanık ve Hazırlıklı Olun<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:35" title="İncil: Luka 12:35 (YC2009)">35</a> “Kuşaklarınız belinizde bağlı ve
kandilleriniz yanar durumda hazır olun. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:36" title="İncil: Luka 12:36 (YC2009)">36</a>Düğün şenliğinden dönecek olan
efendilerinin gelip kapıyı çaldığı an kapıyı açmak için hazır bekleyen köleler
gibi olun. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:37" title="İncil: Luka 12:37 (YC2009)">37</a>Efendileri geldiğinde uyanık bulunan
kölelere ne mutlu! Size doğrusunu söyleyeyim, efendileri beline kuşağını
bağlayacak, kölelerini sofraya oturtacak ve gelip onlara hizmet edecek. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:38" title="İncil: Luka 12:38 (YC2009)">38</a>Efendi gecenin ister ikinci, ister
üçüncü nöbetinde gelsin, uyanık bulacağı kölelere ne mutlu! <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:39" title="İncil: Luka 12:39 (YC2009)">39</a>Ama şunu bilin ki, ev sahibi, hırsızın
hangi saatte geleceğini bilse, evinin soyulmasına fırsat vermez. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:40" title="İncil: Luka 12:40 (YC2009)">40</a>Siz de hazır olun. Çünkü İnsanoğlu
beklemediğiniz saatte gelecektir.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:41" title="İncil: Luka 12:41 (YC2009)">41</a>Petrus, “Ya Rab” dedi, “Bu benzetmeyi
bizim için mi anlatıyorsun, yoksa herkes için mi?”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:42" title="İncil: Luka 12:42 (YC2009)">42</a>Rab de şöyle dedi: “Efendinin,
uşaklarına vaktinde azık vermek için başlarına atadığı güvenilir ve akıllı kâhya
kimdir? <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:43" title="İncil: Luka 12:43 (YC2009)">43</a>Efendisi eve döndüğünde işinin başında
bulacağı o köleye ne mutlu! <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:44" title="İncil: Luka 12:44 (YC2009)">44</a>Size gerçeği söyleyeyim, efendisi onu
bütün malının üzerinde yetkili kılacak. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:45" title="İncil: Luka 12:45 (YC2009)">45-46</a>Ama o köle içinden, ‘Efendim
gecikiyor’ der, kadın ve erkek hizmetkârları dövmeye, yiyip içip sarhoş olmaya
başlarsa, efendisi, onun beklemediği günde, ummadığı saatte gelecek, onu
şiddetle cezalandırıp imansızlarla bir tutacaktır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:47" title="İncil: Luka 12:47 (YC2009)">47</a>“Efendisinin isteğini bilip de
hazırlık yapmayan, onun isteğini yerine getirmeyen köle çok dayak
yiyecek. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:48" title="İncil: Luka 12:48 (YC2009)">48</a>Oysa bilmeden dayağı hak eden
davranışlarda bulunan, az dayak yiyecek. Kime çok verilmişse, ondan çok
istenecek. Kime çok şey emanet edilmişse, kendisinden daha fazlası
istenecektir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:49" title="İncil: Luka 12:49 (YC2009)">49</a>“Ben dünyaya ateş yağdırmaya geldim.
Keşke bu ateş daha şimdiden alevlenmiş olsaydı! <o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:50" title="İncil: Luka 12:50 (YC2009)">50</a>Katlanmam gereken bir vaftiz var. Bu
vaftiz gerçekleşinceye dek nasıl da sıkıntı çekiyorum! <o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:51" title="İncil: Luka 12:51 (YC2009)">51</a>Yeryüzüne barış getirmeye mi geldiğimi
sanıyorsunuz? Size hayır diyorum, ayrılık getirmeye geldim. <o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:52" title="İncil: Luka 12:52 (YC2009)">52</a>Bundan böyle bir evde beş kişi, ikiye
karşı üç, üçe karşı iki bölünmüş olacak. <o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:53" title="İncil: Luka 12:53 (YC2009)">53</a>Baba oğluna karşı, oğul babasına
karşı, anne kızına karşı, kız annesine karşı, kaynana gelinine karşı, gelin
kaynanasına karşı olacaktır.”<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Belirtileri Anlamak<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:54" title="İncil: Luka 12:54 (YC2009)">54</a> İsa halka şunları da söyledi:
“Batıda bir bulutun yükseldiğini görünce siz hemen, ‘Sağanak geliyor’
diyorsunuz, ve öyle oluyor. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:55" title="İncil: Luka 12:55 (YC2009)">55</a>Rüzgarın güneyden estiğini görünce,
‘Çok sıcak olacak’ diyorsunuz, ve öyle oluyor. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:56" title="İncil: Luka 12:56 (YC2009)">56</a>Sizi ikiyüzlüler! Yeryüzünün ve
gökyüzünün görünümünden bir anlam çıkarabiliyorsunuz da, şimdiki zamanın
anlamını nasıl oluyor da çıkaramıyorsunuz?<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:57" title="İncil: Luka 12:57 (YC2009)">57</a>“Doğru olana neden kendiniz karar
vermiyorsunuz? <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:58" title="İncil: Luka 12:58 (YC2009)">58</a>Sizden davacı olanla birlikte yargıca
giderken, yolda onunla anlaşmak için elinizden geleni yapın. Yoksa o sizi
yargıcın önüne sürükler, yargıç gardiyanın eline verir, gardiyan da sizi hapse
atar. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+12:59" title="İncil: Luka 12:59 (YC2009)">59</a>Size şunu söyleyeyim, borcunuzun son
kuruşunu ödemedikçe oradan asla çıkamazsınız.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/Luka/12">http://incil.info/kitap/Luka/12</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Sünnet:<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+7:19" title="İncil: 1. Korintliler 7:19 (YC2009)">19</a>Sünnetli olup olmamak önemli
değildir. Önemli olan, Tanrı’nın buyruklarını yerine getirmektir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Korintliler 7<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bedensel sünnet eski ahitte Mesih'in gelişine dek
Tanrı ile insan arasındaki antlaşmanın işareti anlamında bir gelenektir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Tanrı tarafından İbrahim ile Tanrı'nın yaptığı
antlaşmanın bir işareti olduğunu görüyoruz.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kutsal Kitap, Tekvin (17:9) bölümüne baktığımızda
" ve Allah İbrahim'e dedi: ve sen ise, sen ve senden sonra zürriyetin,
nesillerince ahdimi tutacaksınız. Sizinle ve senden sonra zürriyetinle benim
aramda tutacağınız ahdim şudur, aranızda her erkek sünnet olunacaktır."<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Sünnetteki asıl sır etin guflesinin sıyrılmasından
sonra bedende kalıcı bir iz kalması gibi esas olanda yürekte eskinin atılıp,
Tanrı da kurtuluşta yerinin iz olarak kalması gibidir. Yürekteki sünneti
anlatan ayetlere Kutsal Kitapta çokça rastlaya bilirsiniz. Tesniye 30:6 şöyle
yazıyor. "ve Allahın RABBİ bütün yüreğinle ve bütün canınla sevmek için
yaşayasın diye, Allahın RAB senin yüreğini ve zürriyetinin yüreğini sünnet
edecektir.''<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İncil Koloseliler 2:11 de şöyle yazmaktadır. "
Ayrıca Mesih'in gerçekleştirdiği sünnet sayesinde günahlı benliğinizden
soyunarak elle yapılmayan sünnetle onda sünnet edildiniz". İsa
Mesih'in annesi de Luka 2:27'de dendiği gibi şeriata göre adet olunanları
yapmışlardı. Sekizince günde adet üzere sünnet edilmiş ve kendisine isim
konulmuştu. Ama kendisi vahiy olarak gelen bu kişi yürekteki esas sünneti
gerçekleştiren kişiydi. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yeremya peygamberde yazılarında yürekte sünnetsizliğin
putperest olmakta aynı şey olduğu belirtilmektedir. Yeni Ahite bakacak
olursak Pavlus Romalılara olan mektubunda şöyle demektir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">" görünen bedende olan sünnetlilik gerçek
sünnetlilik değildir... asıl olan ruhta yüreğindeki sünnetliliktir."
(Rom2:28)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Hristiyanlıkta bedensel sünnetin yerini yürek
sünnetliliği almıştır, bedensel sünnet ise sadece sıhhi anlam taşıyan bir
operasyon olarak kalmıştır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://www.kutsalkitap.org/index.php/makaleler/ayetler/534-hiristiyanlikta-sunnet-var-midir">http://www.kutsalkitap.org/index.php/makaleler/ayetler/534-hiristiyanlikta-sunnet-var-midir</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Kurban<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Her ne kadar İncillerde verilen bilgilere göre Hz.
İsa, kurban ibadetine açıkça karşı çıkmamış olsa dahi, önemli olan şeriatın
kurallarının harfiyen yerine getirilmesi değildir; onun ruhunun ve ahlaki
boyutunun önemli olduğuna dair çeşitli vesilelerle söylediği sözler
vardır.23 Hatta şeriatın emirlerini hafife aldığı yönünde kendisine
yöneltilen eleştirilere karşılık olarak, Eski Ahit’teki Hoşea kitabından alıntı
yaparak, Allah’ın "Ben sizden dindarlık istiyorum, kurban değil!"
sözünü aktardığı belirtilmektedir.24 <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Hz. İsa hayatta iken henüz Mabed Romalılar tarafından
yıkılmadığı için, Mabed’de sunulan kurbanlar devam etmekte idi. Ancak Hz.
İsa’dan kısa bir zaman sonra Mabed’in yıkılmasıyla, daha önce de işaret
edildiği üzere, Yahudilikte kurban ibadetinin yerini "Tevrat"ın
okunması alacaktır. Bu durumda, Yahudilikte kurbanın yerini nasıl Tanrı’nın
sözü olan Tevrat aldıysa; erken dönem Hıristiyanlıkta da "Tanrı’nın Kelamı"
(Logos) olarak kabul edilen "İsa Mesih" alacaktır. Buna göre,
Tanrı’ya takdim edilen kurban, bir hayvan değil, bizzat İsa Mesih’in
kendisidir. Mabed’de kutlanan günlük, haftalık ibadetlerin ve sunulan
kurbanların yerini, İsa Mesih’in etini ve kanını temsil eden "ekmek-şarap"
ayini alacaktır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=1039">http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=1039</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Hosea+6:6" title="İncil: Hoşea 6:6 (YC2009)">6</a>Çünkü ben kurbandan değil, bağlılıktan
hoşlanırım,<br />
Yakmalık sunulardan çok beni tanımanızı isterim. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/Hosea/6">http://incil.info/kitap/Hosea/6</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">O sıralarda, bir Şabat Günü İsa ekinler arasından
geçiyordu. Öğrencileri acıkınca başakları koparıp yemeye başladılar. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+12:2" title="İncil: Matta 12:2 (YC2009)">2</a>Bunu gören Ferisiler İsa’ya, “Bak,
öğrencilerin Şabat Günü yasak olanı yapıyor” dediler.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+12:3" title="İncil: Matta 12:3 (YC2009)">3</a>İsa onlara, “Davut’la yanındakiler
acıkınca Davut’un ne yaptığını okumadınız mı?” diye sordu. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+12:4" title="İncil: Matta 12:4 (YC2009)">4</a>“Tanrı’nın evine girdi, kendisinin ve
yanındakilerin yemesi yasak olan, ancak kâhinlerin yiyebileceği adak
ekmeklerini yedi. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+12:5" title="İncil: Matta 12:5 (YC2009)">5</a>Ayrıca kâhinlerin her hafta tapınakta
Şabat Günü’yle ilgili buyruğu çiğnedikleri halde suçlu sayılmadıklarını Kutsal
Yasa’da okumadınız mı? <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+12:6" title="İncil: Matta 12:6 (YC2009)">6</a>Size şunu söyleyeyim, burada tapınaktan
daha üstün bir şey var. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+12:7" title="İncil: Matta 12:7 (YC2009)">7</a>Eğer siz, ‘Ben kurban değil, merhamet
isterim’ sözünün anlamını bilseydiniz, suçsuzları yargılamazdınız. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+12:8" title="İncil: Matta 12:8 (YC2009)">8</a>Çünkü İnsanoğlu Şabat Günü’nün de
Rabbi’dir.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/Matta/12">http://incil.info/kitap/Matta/12</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">domuz eti<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Her ne kadar Yahudilikte domuz eti kesin olarak haramsa
da (Bkz: Levililer, 11:7; Tesniye, 14:8) Pavlus sonrası
Hristiyanlıkta domuz eti de dâhil olmak üzere her şey caiz kabul
edilmiştir. (Bkz: 1. Korintliler, 10:23-26; 1. Timoteyus, 4:4–5)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuran-nazil-olurken-mekke-ve-civarinda-domuz-eti-yeniliyor-muydu.html">http://www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuran-nazil-olurken-mekke-ve-civarinda-domuz-eti-yeniliyor-muydu.html</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İmanlının Özgürlüğü<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+10:23" title="İncil: 1. Korintliler 10:23 (YC2009)">23</a> “Her şey serbest”
diyorsunuz, ama her şey yararlı değildir. “Her şey serbest” diyorsunuz, ama her
şey yapıcı değildir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+10:24" title="İncil: 1. Korintliler 10:24 (YC2009)">24</a>Herkes kendi yararını değil,
başkalarının yararını gözetsin. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+10:25" title="İncil: 1. Korintliler 10:25 (YC2009)">25</a>Kasaplar çarşısında satılan
her eti vicdan sorunu yapmadan, sorgusuz sualsiz yiyin. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+10:26" title="İncil: 1. Korintliler 10:26 (YC2009)">26</a>Çünkü “Yeryüzü ve içindeki
her şey Rab’bindir.” <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+10:27" title="İncil: 1. Korintliler 10:27 (YC2009)">27</a>İman etmemiş biri sizi
yemeğe çağırır, siz de gitmek isterseniz, önünüze konulan her şeyi vicdan
sorunu yapmadan, sorgusuz sualsiz yiyin.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+10:28" title="İncil: 1. Korintliler 10:28 (YC2009)">28</a>Ama biri size, “Bu kurban
etidir” derse, hem bunu söyleyen için, hem de vicdan huzuru için yemeyin. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+10:29" title="İncil: 1. Korintliler 10:29 (YC2009)">29</a>Senin değil, öbür adamın
vicdan huzuru için demek istiyorum. Benim özgürlüğümü neden başkasının vicdanı
yargılasın?<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+10:30" title="İncil: 1. Korintliler 10:30 (YC2009)">30</a>Şükrederek yemeğe
katılırsam, şükrettiğim yiyecekten ötürü neden kınanayım?<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+10:31" title="İncil: 1. Korintliler 10:31 (YC2009)">31</a>Sonuç olarak, ne yer ne
içerseniz, ne yaparsanız, her şeyi Tanrı’nın yüceliği için yapın. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+10:32" title="İncil: 1. Korintliler 10:32 (YC2009)">32</a>Yahudiler’in, Grekler’in ya
da Tanrı topluluğunun tökezleyip düşmesine neden olmayın. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+10:33" title="İncil: 1. Korintliler 10:33 (YC2009)">33</a>Ben de kendi yararımı değil,
kurtulsunlar diye birçoklarının yararını gözeterek herkesi her yönden hoşnut
etmeye çalışıyorum.<o:p></o:p></span></i></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/1.+Korintliler/10">http://incil.info/kitap/1.+Korintliler/10</a><o:p></o:p></span></i></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br /></i>
<i>Nilüfer Tekin</i><br />
<i><br /></i>
<br />
<div class="MsoNormal">
<o:p> devamı: </o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<o:p><br /></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlıkta Kadın 1</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-1.html">http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-1.html</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlıkta Kadın 3</div>
<a href="http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-3.html">http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-3.html</a><br />
<i><br /></i>
<i><br /></i>
<i><br /></i></div>
Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-5653601124705107422014-03-21T10:13:00.001-07:002014-03-21T14:00:46.066-07:00Hristiyanlıkta Kadın 1<div class="MsoNormal">
<br />
<div class="MsoNormal">
Fiziksel ve zihinsel evrimsel biyolojik farklılıklar, hem
insan-hayvan arasında hem insanlar arasında hem de kadın-erkek cinsleri
arasındaki eşitsizlikçi ezen-ezilen sınıf farklılaşmalarının tohumlarını atmıştır.
Kültürel evrimsel eşitsizlikler, bu biyolojik evrimsel eşitsizlikler üzerine
gelişmiş, güçlü güçsüzü, erkek de kadını bir mal gibi sahiplenmiş ve ezmiştir. Bu
nedenle, kadın erkek eşitsizliği, erkek egemenliği, fiziksel ve zihinsel olarak
güçlünün güçsüzü, erkeğin de kadını ezmesi, sosyo-ekonomik sınıflardan önce de
vardır. Ancak, çocuğun kadın ve erkeğin cinsel birleşimiyle doğduğunun
anlaşılması, çocuk doğurmanın yalnızca kadının bir özelliği olmayıp erkeğin de
çocuğun doğmasındaki rolünün anlaşılması, üstelik kadının çocuğa yalnızca
hamilelikte taşıyıcılıktan öte kalıtsal bir katkısının olmadığının sanılması
üzerine mal varlığının, maddi, ekonomik birikimin aile içinde kalması amacıyla,
artı üretime geçilip sınıfların oluşması ve ailenin ekonomik bir birim haline
gelmesiyle birlikte bu eşitsizlikler dinsel bir kılıfa büründürülerek çok daha
fazla artmış ve sağlama alınmıştır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Göçebe çoban toplulukların, erkek kültürü ve erkek
değerleri, cinsel eşitsizlikçi ahlak ilişkileri, hemen hemen olduğu gibi ilk
göçebelerin sözlü örf, adet ve geleneklerinden yerleşik uygar toplumların
yazılı yasalarına ve geleneğine geçirilecektir</span></i><span class="single7"><i><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 10.0pt;">. </span></i></span><i><span style="font-size: 10.0pt;">Tevrat kutsal kitabını oluşturan yazılar bu
gelişmelerin kanıtlarını ve tarihçesini vermektedir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bu denli eşitsiz ilişkilerin sorun çıkarmadan toplumda
birlik sağlanabilmesi<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">ancak, ezilenlerin algılarının değiştirilmesiyle
olanaklıdır. Bunun yolu da, bireyin çıkarlarıyla toplumun çıkarının, sınıfların
çıkarlarıyla toplumsal çıkarın, efendinin çıkarıyla kölelerinin çıkarlarının
çıkarlarının çatışmayıp çakıştığını kabul ettirmektir. Sınıflı toplumda dinsel
ideoloji işte bu işlevi görecektir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Gerçekten, dinsel ideolojinin yazıya geçirilmiş ilk
biçiminde (Enuma Eliş Sümer/Babil yaratılış mitosu içinde) bunun yapıldığını
görüyoruz. Önce, çoğu tarımsal üretimle ilgili doğa güçleri, eşitsizlikçi
toplumun çalışmayan çalıştıran katmanının insanlarından, işlerini kendi
yapmayıp buyrukla yaptıran yöneticilerinden esinlenilerek,
aşkınözneleştirilmişlerdir. Sonra tanrıların (aşkınöznelerin) insanları
kendilerine hizmet edecek kullar (köleler) olarak yarattıkları söylenmiştir.
Böylece, düşünen, eylemlerini düşünerek, kendi istenciyle yürüten gerçek özne
niteliği, insandan alınıp tanrılara yüklenmiştir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Dincilerin yönettiği, tapınak çevresinde gelişen
Mezopotamya kent devletlerinde, ideolojiye de dinsel biçim verildi. En olgun
anlatımı Enuma Eliş Babil Yaratılış Destanı içinde bulunan bu ideolojiye göre
insan, tanrılara hizmet (kulluk) etmek için yaratılmıştır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Mitosta tanrılar efendilere, yöneticilere, kullar
uyruklara, kölelere benzetilmişti. Böylece kurulan tanrı-kul eşitsizlikçi
ilişki kalıbı, esinlenilen sınıflı toplumun eşitsizlikçi ilişkilerinin
açıklanması, aklanması, “gönüllü kulluk” yoluyla yeniden üretilmesi işlevini
görecekti.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Dinsel ideolojinin tanrı-kul eşitsizliği ve tanrı
karşısında kulların eşitliği biçimindeki bu formatı, çoktanrıcılıktan
(Musevilik, Hıristiyanlık-Müslümanlık evrelerini içerecek olan) tektanrıcılığa
geçirilecekti. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Tarih,
doğal ve toplumsal savaşım ve gelişme süreci’dir. Toplumsal olayların temeli
maddi koşullardır ve ekonomiktir. Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak,
toplumsal, siyasal ve entelektüel yaşam sürecini koşullandırır.</span></i><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10.0pt; mso-bidi-font-weight: bold;"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">Tarihi tanrı ya da üstün insanlar değil,
insanlar (toplum) yapar. Tarihi belirleyen, ekonomik çıkarlar için yapılan
savaşımlardır. İnsanların düşüncelerinin altında maddi sınıf çıkarları
yatmaktadır. Ekonomik süreçler, sınıf mücadelelerinin temelini oluşturur.
Düşünce, insanın maddi yaşamının bilinçsel yansımasıdır. Önce yaşanılır, sonra
bu yaşanılanların düşünceleri edinilir. Ama düşünce bir kez varlaştı mı,
yığınları etkisi altına alarak özdeksel güçler haline gelip maddi koşulları
değiştirir. Maddi koşullar bilinci belirler, bilinç de maddi koşulları etkiler.
Bu bağlamda koşullar dinleri oluşturmuş ve dinlere yansımış, ancak dinler de
koşulları etkilemiştir. Kadının durumu da dinlere yansımış, kadını dinler
aracılığıyla baskı altına alma yoluna gidilmiştir.<o:p></o:p></span></i><br />
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Rab verdiği söz uyarınca Sara’ya iyilik etti ve sözünü
yerine getirdi. Sara hamile kaldı; İbrahim’in yaşlılık döneminde, tam Tanrı’nın
belirttiği zamanda ona bir erkek çocuk doğurdu… (Sara), İbrahim’e ‘Bu cariyeyle
oğlunu kov’ dedi, ‘Bu cariyenin oğlu (İsmail), oğlum İshak’ın mirasına ortak
olmasın.’21 (Tekvin 21/1-10)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">"Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf
savaşımları tarihidir."<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Hıristiyanlığın İsa’nın mesellerinde yansıtılan “köle
ahlakı” <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
Ermiş Pavlus’un mektuplarında okunup benimsenen uyrukçu, köleci ve cinsiyet
ayrımcı ahlak <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
St. (ermiş) Pavlus, kimi yazarlarca Hıristiyanlığın asıl kurucusu sayılan
örgütleyici, gizli kilise örgütlerine yazdığı (İncil’e alınan) mektuplarında
uyrukların yöneticilere, kölelerin efendilerine, kadınların erkeklere karşı
takınmaları gereken iyi tutumlarla ve kaçınmaları gereken kötü davranışlarla
ilgili ahlak ilkelerini şöyle saptamıştır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">(28) Uyruklara (tebaaya) seslenirken: <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
“Herkes, üzerinde olan hükümetlere tabi olsun; çünkü Allah (2000 tarihli Kutsal
Kitap başlıklı çeviride “Tanrı”) tarafından olmayan hükümet yoktur; ve onlar
Allah tarafından tanzim olunmuştur. Bundan dolayı hükümete mukavemet eden
Allah’ın tertibine karşı durmuş olur; ve karşı duranlar aleyhlerine hüküm
alırlar... Hükümetten korkmamak ister misin? İyi olanı yap... çünkü sana iyilik
için [yönetimler] Allah’ın hizmetçisidir. Fakat kötü olanı yaparsan, kork;
çünkü kılıcı boş yere taşımıyor. Allah’ın hizmetçisidir, kötülük yapana gazap
için intikamcıdır. Bunun için, yalnız gazaptan ötürü değil, fakat vicdandan
ötürü tabi olmak lazımdır. Çünkü bunun için de vergiler eda edersiniz.”<br />
<br />
Kullara (kölelere) seslenirken:<br />
“Ey kullar, göze görünür hizmetle insanları hoşnut eder gibi değil, fakat
Mesih’in [İsa’nın] hizmetçileri gibi Allah’ın iradesini candan yaparak, ve
insanlara değil Rabbe [Efendi’ye] oluyor gibi iyi niyetle hizmet ederek, ve
gerek kul, gerek hür, herkesin ne iyilik yaparsa, Rab tarafından onu alacağını
bilerek, bedene göre olan efendilerinize, [ruhunuzun efendisi] Mesih’e hizmet
eder gibi, yüreğinizin sadeliğinde korku ve titreme ile hizmet edin. Ve
efendiler, onların ve sizin Rabbiniz[in] göklerde olduğunu ve onun indinde
şahsa itibar olunmadığını [kullarına karşı eşitsiz davranmadığını - A.Ş.]
bilerek, tehdidi bırakıp kendilerine aynı şeyleri [?] yapın.”<br />
<br />
Kadınlara seslenirken:<br />
“Fakat bilmenizi isterim, her erkeğin başı Mesih ve her kadının başı erkek ve
Mesih’in başı Allah’tır. Başı örtülü olarak dua eden her erkek, başını küçük
düşürür... eğer kadın örtünmüyorsa saçı da kesilsin, fakat kadına saç kesmek,
yahut tıraş olmak ayıp ise örtünsün. Çünkü erkek Allah’ın sureti ve izzeti
[değeri, yüceliği] olduğu için başını örtmemelidir; fakat kadın erkeğin
izzetidir. Çünkü erkek kadından değil, fakat kadın erkektendir; çünkü erkek de
kadın için değil, fakat kadın erkek için yaratıldı.” 29<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Hıristiyanlığın İsa’nın mesellerinde yansıtılan “köle
ahlakı” <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
İsa’nın peygamberliğine, “Rabbin ruhu üzerimdedir. Çünkü fakirlere müjdeyi
[“İncil”i] vazetmek için beni o meshetti. Beni esirlere [kölelere] azatlık ve
... ezilenleri kurtuluşa kavuşturmaya... gönderdi” sözleriyle başladığı
yazılıdır. Bu kurtuluşun nasıl gerçekleştirileceğini ise şu sözlerle anlattığı
belirtilmiştir: “Bir yerde [Tevrat’ta] göz yerine göz, diş yerine diş
denildiğini işittiniz. Fakat ben size derim: kötüye karşı koyma ve senin sağ
yanağını kim vurursa, ona ötekini de çevir... abanı alandan gömleğini
esirgeme.” (26) <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Nietzsche böyle bir inancı “köle ahlakı” olarak
nitelemede haksız değildi. (27)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 7.5pt;"><br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span class="yazar"><b><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 9.0pt;">Alâeddin Şenel</span></b></span><span class="apple-converted-space"><b><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 9.0pt;"> </span></b></span></div>
<div class="MsoNormal">
Ahlak, ahlaksızlık ve etik I sayı 108<br />
Ahlâk kuramları sayı 110</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.bilimvegelecek.com.tr/?goster=1873">http://www.bilimvegelecek.com.tr/?goster=1873</a></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.bilimvegelecek.com.tr/?goster=1871">http://www.bilimvegelecek.com.tr/?goster=1871</a></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.bilimvegelecek.com.tr/?goster=1922">http://www.bilimvegelecek.com.tr/?goster=1922</a></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.bilimvegelecek.com.tr/?goster=1923">http://www.bilimvegelecek.com.tr/?goster=1923</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İnsanlığın dinsel inançlar evresine geçişiyle birlikte hemen
her şey bu inançlarla ilişkilendirilmiştir, tüm yeniliklere dinsel anlamlar
yüklenmiş, tüm gizli ya da açık örgütler, günümüzde parti dediğimiz
örgütlenmeler de dinsel bir karakterde mezhep ya da din olarak ortaya
çıkmıştır. Yeni bir din de, eskisini yadsıdığı, yenilikler, yeni hak ve özgürlükler getirdiği,
dolayısıyla gelişmeye, ilerlemeye katkıda bulunduğu ölçüde başlangıçta devrimci
bir karakter taşır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlık, İsa’nın liderliğinde bir kısım ilerici
Yahudilerin hem Roma egemenliğine, hem de
kendilerine etnik, kültürel ve dinsel olarak yabancı bu kültürden etkilenerek
Musevi/Yahudi kültürünün katılıklarına, yozlaşmasına, baskılarına,
geriliklerine bir tepkisi olarak ortaya çıkışı, hem de Batılıların çok
Tanrıcılıktan, daha ileri bir evre olan tek Tanrıcılığa geçişi anlamında Marks
ve Engels’in de belirttiği gibi kendi dönemine göre devrimci bir karakterde
doğmuştur.<span style="color: #333333;"> </span><i><span style="color: #333333; font-size: 10.0pt;">(Marx ve Engels,<span class="apple-converted-space"> </span></span></i><em><span style="color: #333333; font-size: 10.0pt; font-style: normal; mso-bidi-font-style: italic; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";">Din Üzerine</span></em><i><span style="color: #333333; font-size: 10.0pt;">, “İlkel Hıristiyanlığın
Tarihine Katkı”.)( Engels, “Fransa’da Sınıf Savaşları”na Önsöz)</span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlık, Helenistik bir dindir; tek tanrılı
Musevi/Yahudi kültürü ile çok tanrılı ve daha gelişmiş Antik Yunan kültürü ve
bu kültürden etkilenmiş Roma kültürünün, bu kültürler ve dinlerin
karşılaşmaları, birbirlerinden etkilenmeleri ve çatışmalarından doğan bir
dindir, tek Tanrıcılıkla stoacılığın dinsel bir sentezidir. Hristiyanlık,
başlangıçta bir Yahudi/Musevi mezhebi olarak ortaya çıkmış, Yahudilerin
tamamına yakını tarafından reddedilmiş ama Batı dünyasında yaygınlaşarak yeni
bir din haline gelmiştir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Günümüzde Hristiyan mezhepleri<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Latin kültürünün egemen olduğu Batı Roma Katolik<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Grek kültürünün egemen olduğu Doğu Roma ise
Ortodokstur.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yoğunlaşan bu tepkiler üzerine bir Alman papazı olan
Martin Luter’le birlikte dinde reform isteyen bir hareket başladı. Bunun
sonucunda da Katolik Kilisesi’nden bir kopuş daha yaşandı ve 16. yüzyılda
Protestan mezhebi ortaya çıktı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Hristiyan Felsefesinin etkileştiği inanç
ve Felsefeler</span></i></b><i><span style="font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Roma Felsefesi<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Felsefe, Roma’ya MÖ 155 yılında Romalıların
Makedonya’yı fethedip Yunanistan’ı tehdit ettiği sıralarda Stoacı Diogenes,
Peripatosçu Kritolaos ve Akademiacı Karneades’in Atina elçileri olarak Roma’ya
gelmeleri ve orada konferanslar vermeleriyle girmiştir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yavaş yavaş Roma’ya akan tüm Yunan öğretileri içinden
ancak iki öğreti tutunabiliyor: Stoacılık ve Epikurosçuluk. Orhan Hançerlioğlu
Felsefe Sözlüğü<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Logos<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Ussal yasa...<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kök analamıyla ilgili olarak us ve bu usa dayanan söz,
yasa, düzen, bilgi, bilim anlamlarını da dilegetirir. Yunanca legein sözcüğü
‘söylemek’ anlamındadır, bu yüzden
Hıristiyan ve İslam tanrıbilimcileri ‘logos’ deyimini ‘tanrısal söz’
anlamında kullanmışlardır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Logos deyimini terimleştiren antikçağ Yunanlılarının
en seçkin düşünürü Herakleitos’tur. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Herakleitos’un dilinde, logos, ‘doğa yasası’dır‘;
evrendeki düzenliliği, yasalılığı, uyumu o sağlar. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Herakleitos, bu evrensel birliği ‘logos’ kavramıyla
dilegetirir; ‘’logos, insanların hepsinde ve her şeyde ortaktır, ortaklaşa
olana uymalı. Ama logos ortaklaşa olduğu halde, çokluk, kendilerine özgü
düşünceleri varmış gibi yaşar<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bundan da öte o, Herakleitos’un açıklıkla belirttiği
gibi bir ‘değişme yasası’dır. Herakleitos onu evrensel değişmenin, sürekli
oluşun yasası olarak ilerisürüyor ve bir anlamda tanrısal değişmezliğe karşı
çıkar. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Evrensel birlik, çatışmalar ve çelişmelerle sürüpgiden
bir oluşma içinde, evrensel bir uyum (Yu. Harmonia)’da belirir: ‘’Birbirine
karşı olan, birlikte giden, birbirinden ayrılanlardan en güzel uyarlık’’ der<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Varlık bu sürekli devim’den ayrılamaz, ne var ki bu
öz’ü ve gerçek’i ancak bilgeler görebilirler, bilge olmayanlarsa biçim ve
görünüş’e aldanırlar.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Herakleitos’un verdiği anlam, Anaksagoras’ın
başkavramı olan ‘nous’ (anlak, zeka)’dan farlıdır. Nous bir düzenleyici olarak
evrenden önce de vardır ve evrene dışarıdan gelir. Logos’sa evrenle birliktedir
ve bizzat evrensel oluşun içindedir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Platon ve Aristoteles logos deyimini ‘mantıksal temel’
anlamında kullanmışlardır. Platon’ a göre bilgi, logos’ta temellenir. İdea’lar,
hem düşünceler (Yu. Logoi) hem de bu düşüncelerin ilksiz ve sonsuz nesne (Yu.
Onta)’leridir. Düşünce’yle nesne arasındaki özdeşlik bu yüzdendir, yani düşünce
nesnesine her ikisi de İdealarda temellendiği için uygundur. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Antikçağ Yunan felsefesinde bu terime tanrısal bir
anlam veren Stoacılar olmuştur, onlara göre doğada içkin bulunan tanrısallık
koinos logos (Evrensel us)’tur.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yeniplatoncular, özellikle Philon, bu anlamı
güçlendirmişler ve onu ‘tanrısal söz’ ve ‘evrensel güç’ deyimleriyle
nitelemişlerdir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Hıristiyan tanrıbilimcilerin ‘söz’ anlayışı, Stoa ve
yeniplatoncular yolundan gelmektedir. Hıristiyan inancına göre logos, insan
kılığına giren İsa’da gerçekleşen ‘tanrısal söz’dür.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Böylelikle ‘evrensel değişirlik yasası’nı dilegetiren
Herakleitos’un başkavramı logos, tam karşıt bir anlama dönüşmüş olmaktadır. Her
şey akar, geçer, değişir der Herakleitos; evrende kalıcı olan hiçbir şey
yoktur. Bu sürekli evrensel değişirlik logos’ça düzenlenmiştir, ‘logos’
yasasına göre olup bitmektedir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Ortaçağ skolastiği, özellikle Augustinus, logos
kavramını ‘tanrısal ışık (eşdeyişle bilgi kaynağı, yani bizzat tanrı) anlamında
kullanır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Hegel vb. gibi yeni idealistlerin evrensel us, evren
ruhu, saltık düşünce, kavram vb. gibi deyimlerle bizzat tanrı’yı
dilegetirirler. S.236, Orhan
Hançerlioğlu Felsefe Sözlüğü<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Logos<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
MÖ 6. yüzyılda yaşamış Heraklitus şöyle der: “Baba ve oğul aynıdır” (“Orpheus
and Greek religion” W.K. Guthrie 227) Aynı ifade İncil’de İsa’ya şöyle
uyarlanmıştır:<br />
<br />
Yu 10:30 “Ben ve Baba biriz.”<br />
<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">LOGOS<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">1: 1 Başlangıçta Söz vardı. Söz
Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. 2 Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi.
3 Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz
olmadı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa Mesih’in evrenselliği Logos (kelam, söz)
kelimesi ile ifade edilir<a href="https://www.blogger.com/null" name="_ftnref5"></a><a href="http://www.hristiyan.net/YHN.htm#_ftn5" title="">[5]</a>. İsa Mesih başlangıçtan beri var olan,
Tanrı ile beraber olan ve yaratılışta etkin olan Söz’dür. 1:1 ayeti ile Tekvin
1:1 ayeti arasında bir paralellik vardır. Aynı şekilde 8:58 ayetinde yine aynı
fikri görmekteyiz:<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">8: 58 İsa, "Size doğrusunu söyleyeyim, İbrahim
doğmadan önce ben varım" dedi.<a href="https://www.blogger.com/null" name="_ftnref6"></a><a href="http://www.hristiyan.net/YHN.htm#_ftn6" title="">[6]</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Logos<a href="https://www.blogger.com/null" name="_ftnref7"></a><a href="http://www.hristiyan.net/YHN.htm#_ftn7" title="">[7]</a> kelimesi Yunan felsefesine ait bir
sözcük olmakla beraber Yaratılışa baktığımızda dünyanın ve içindekilerin
Tanrı’nın sözü ile yaratıldığını görüyoruz. Yani Logos Tanrı’nın
söylediğini yerine getiriyor, yani Tanrı isteğinin yerine getirilmesini ve
yaratılışını Logos aracılığı ile gerçekleştiriyor:<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Mezmur 33: 6 Gökler RAB'bin sözüyle,<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Gök cisimleri ağzından çıkan solukla yaratıldı.<a href="https://www.blogger.com/null" name="_ftnref8"></a><a href="http://www.hristiyan.net/YHN.htm#_ftn8" title="">[8]</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Tekvin 1: 3 Tanrı, «Işık olsun» diye buyurdu
ve ışık oldu.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Tekvin 1: 6 Tanrı, «Suların ortasında bir kubbe
olsun, suları birbirinden ayırsın» diye buyurdu. 7 Ve öyle oldu...<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yaratılışa dikkatle baktığımızda Tanrı her
şeyi Logos ile yaratıyor (Tekvin 1:1-26).<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yuhanna Logos’tan bahsederken O’na bir kişilik
atfeder. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Logos beden almıştır ve aramızda
yaşamıştır, (1:14) ve insanlar Yaşam Sözü olan Logos’tan
işitmiş, duymuş, Logos’u görmüş, dokunmuş ve paydaşlıkta
bulunmuşlardır. Onlar Logos ile paydaşlıkta bulunduklarında
bunun anlamı Baba ve insan olmuş Logos olan Oğul (İsa
Mesih) ile paydaşlıkta bulunduklarıdır (I.Yuhanna 1:1-4).<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Eski Ahit’te Rab’bin Sözü kelimeleri
yaklaşık 250 defa kullanılmıştır (Tekvin 1:3; Mezmur
33:6). Logos kavram olarak Eski Ahit’te “Rab’bin
Sözü” ifadesinden gelmiştir. Eski Ahit’te“Rab’bin Sözü” ifadesinin
işaret ettiği şey Yuhanna Müjdesindeki “Logos” kelimesi ile aynı karakter
özelliği göstermektedir:<a href="https://www.blogger.com/null" name="_ftnref9"></a><a href="http://www.hristiyan.net/YHN.htm#_ftn9" title="">[9]</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İşaya 45: 23 Kendi üzerime ant içtim,<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Ağzımdan çıkan söz doğrudur, boşa çıkmaz:<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Her diz önümde çökecek,<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Her dil bana ant içecek.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kutsal Yazılar Eski Ahitte bahsi geçen LOGOS’un İsa
Mesih olduğuna dikkatimizi çeker:<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Filipililer 2: 10-11 Öyle ki, İsa'nın adı anıldığında
gökteki, yerdeki ve yer altındakilerin hepsi diz çöksün ve her dil, Baba
Tanrı'nın yüceltilmesi için İsa Mesih'in Rab olduğunu açıkça söylesin.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Logos’u bir kişi olarak gösteren acaba yeni bir şey mi
öğretmektedir? Ancak Eski Ahit’in de aynı şekilde Logos’tan bir kişi
olarak bahsettiğini görmekteyiz:<a href="https://www.blogger.com/null" name="_ftnref10"></a><a href="http://www.hristiyan.net/YHN.htm#_ftn10" title="">[10]</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Mezmur 119: 50 Acı çektiğimde beni avutan budur,<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Sözün bana yaşam verir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İşaya 55: 11 Ağzımdan çıkan söz de öyle
olacaktır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bana boş dönmeyecek,<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İstemimi yerine getirecek,<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yapması için onu gönderdiğim işi başaracaktır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yuhanna Müjdesi LOGOS hakkında öğretirken
İsa Mesih’e odaklanıp bize şu gerçekleri öğretir:<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">1-) Logos sonsuzlukta (önceden beri) vardır (1:1)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">2-) İsa Mesih (Logos) Tanrı’yla birliktedir ve
Tanrı’dır (1:1).<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">3-) İsa Mesih, yaratılışın aracısıdır (1:3,
I.Korintliler 8:6; Koloseliler 1:16<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">4. Logos insan oldu (1:14). <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yani Kutsal Kitap kendisini bütün Grek felsefelerinden
ayırıyor. Tanrı çok yüksek olduğu halde dünyamıza inip insan oldu.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">5. Logos insan olarak yaşamı (1:4); ışığı
(1:4-5); lütfu, gerçeği ve yüceliği (1:14) ve Tanrı’nın kendisini bile (1:18)
açıklıyor.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://www.hristiyan.net/YHN.htm">http://www.hristiyan.net/YHN.htm</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Stoacılık<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Antikçağ Yunan felsefesinin kamutanrıcı (Panteist N.)
ve özdekçi doğa öğretisi...<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Stoacılığın kurucusu Kıbrıs’lı Zenon’dur (İ.Ö.
336-264). Ancak stoacılık yüzyıllar ve kuşaklar boyunca işlenmiş ve gelişmiş
bir öğretidir. Eski stoa Zenon, Kleantes (İ.Ö. 331-233) ve Krisippos’un (İ.Ö.
280-206) öğretilerini kapsar. Orta stoa Panitios (İ.Ö. 180-110) ve
Poseidonios’un (İ.Ö.135-51 öğretilerinde belirir. Roma stoasının
temsilcileriyse Cicero (İ.Ö. 106-43), Annaeus Seneca (3-65), Epiktetos (50-130)
ve Marcus Aurelius’tur (121-180).<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İmparator Marcus Aurelius (İ.S. 121-180) da, Seneca
gibi, ruhun ölümsüzlüğüne inanıyor. Bir yandan da, Epiktetos gibi, sert bir
ahlakçıdır<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Hristiyanlığın ortaya çıktığı dönemlerde Romalılara
hakim olan felsefe olan Stoacılık,
Hıristiyanlıkla savaşmış ve Hıristiyanlığı birçok bakımlardan etkilemiş
bir öğretidir. Hıristiyan felsefesinin patristik döneminde kilise babaları,
Hıristiyanlığın ilk düşünsel savunmalarını stoacılığa karşı yapmışlardır.
Hıristiyanlık, bu savaşta kazanabilmek pahasına, ilkelerinden birçoğunu
stoacılığa bağışlamak zorunda kalmıştır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Stoacılığın büyük ilkesi doğaya uygun davranmak’tır.
Doğa, eşdeyişle her şey tanrıdır. (vahdet-i vücut, panteizm). <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Doğa özdektir (madde). Asıl gerçek; cisimsel olan,
özdeksel olandır. Çünkü ancak özdeksel olan etkin ve edilgin olabilir. İlk
nedenin de etkin ve edilgin olması gerektiğine göre özdeksel olması lazımdır.
Bilgeliğe teorik ve pratik erdemi elde ederek varılır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Teorik erdem, nesnelerin kendiliği üstünde doğru bilgi
edinmektir. Pratik erdem, usa uygun davranmaktır. Bu iki erdem birbirlerine sıkıca
bağlıdırlar. Nesnelerin kendiliği üzerinde doğru bilgi edinilmezse usa uygun
davranılamaz. Bilge, kendi kendine yeterlidir. Doğalaşan bilge bir kaya
parçasının mutluluğuna erişmiştir, artık onu hiçbir şey sarsamaz ve yıkamaz.
Tasarımlardan (katalepsis) ve sanılardan (doxa) kurtulmuş bir akıl, açık seçik
doğa bilgisini (episteme) edinebilir. Açık seçik doğa bilgisi de insana yaşamak
ve mutlu olmak için en doğru ölçüyü verecektir... Her türlü acılar, hastalıklar
ve ölüm doğaldır; bunlara karşı kayıtsız kalmak ve sabırla katlanmak gerekir.
Oysa insansal yanılmalar, kötülükler, öldürmeler, iğrenilmesi ve savaşılması
gereken şeylerdir. Doğru düşünmesini ve doğaya uygun davranmasını bilen insan
hiçbir davranışında yanılmaz, bütün bedensel tutkularını yenebilir. Doğadan
gelen her şeye boyun eğmeli, insandan gelen her şeye karşı koymalıdır. Doğru
düşünen kişi, doğalaşmış ve bundan ötürü de tanrılaşmış kişidir ki insanın
ereği böylesine bir doğru düşünmeye varmak olmalıdır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Stoa dininin ana ilkesi, doğa yasalarına boyun eğmek
ve evrensel düzene uymaktır. Doğal ölçü, insanı bağımsızlığa ve eşitliğe
götürür. İnsanlar arasındaki ayrılıklar, doğaya aykırı ve yapma (sunî)
ayrılıklardır. İnsanları çeşitli alanlarda birbirlerinden ayırmış olan insansal
ölçüler, doğal ölçü karşısında silinip gitmek zorundadırlar. Doğanın, eşdeyişle
aynı babanın çocukları olan insanlar kardeştirler ve bundan ötürü de
birbirlerine eşit ve özgürdürler. Aynı doğaya bağlı olmak, bireyi insanlığa
(hümanizm) ve evren yurttaşlığına (kozmopolitizm) götürür...<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Stoacılık, halka inmemiş olmakla beraber, okur yazar
sınıfları geniş çapta etkilemiş bir dindir. Dinsel kuralları, tapma biçimleri,
din adamları vardır. Bu dine bağlı olanlar uzun sakal bırakırlar ve uzun
mantolar giyerlerdi. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Antikçağ Yunan bölünemezciliği (Atomculuğu)’nun büyük
ve güçlü ürünü Epikurosçuluk’tur. Epikurosçuluğun büyük ürünü de ‘Latin
özdekçiliği’nin başlıca temsilcisi Lukretius’dur. Özdekçilik böylelikle eski
Yunan’dan eski Roma’ya geçmiş bulunmaktadır. Bu öylesine bir geçiştir ki,
yüzyıllarca sonra Batı’yı uyandıracak ve özdekçilik anlayışına geniş boyutlar
kazandıracaktır. İdealizme pek yakışan bir güçlüler egemenliğinin vatanı olan
Roma’da Lukretius, Roma’nın bütün görkemine direnen sağlam bir tohum gibidir.
Roma egemenlerinin çıkarlarına uygun düşen dinsel ve gizemsel felsefenin
temsilcileri Cicero, Seneca, Epiktetos ve Marcus Aurelius’un bütün çabalarına
karşın bu tohum gittikçe verimli olmaktan alıkonulamamıştır. Benjamin
Farrington, Epikuros’un Tanrıları ve Roma Devleti adlı yazısında şöyle der (The
Modern Quarterly, sayı 3, c. 1, Londra, s.214): ‘’Epikurosçuların ona karşı
duydukları taparcasına sevgi Cicero’nun hoşuna gitmiyordu. Tusculenedes, İ.Ö.
45 yılında Epikurosçuluğun Roma’da yayılışına
öfkeleniyor, başka bir felsefenin önerilmesini amaçlıyordu’’. Epikuros
özdekçiliği’nin Roma’da yayılışının başlıca etkenleri, onun ilk çeviricisi
Amafinius’le Lukretius’dür. (Bilinmesi gerekir ki Lukretius, Roma’da
kendisinden hiç söz edilmemek yoluyla baltalanmıştır. Kimi incelemecilere göre
bu susku, örgütlenmiş ve bilinçli bir suskudur. Çağımızda da uygulanan bu
yöntem bir dereceye kadar etkendir. Nitekim Lukretius’un kişiliği ve yaşamı
üstüne bu yüzden hemen hiçbir bilgi kalmadığı gibi, yazılarının çoğu da yitip
gitmiştir). (Felsefe Sözlüğü-Orhan Hançerlioğlu, s.344-347)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Hıristiyan Felsefesi<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Hıristiyanlık, temelde, ilkel bir kamulculuk anlayışı
içinde İsâ’nın söylediği birkaç şiirli sözden ibarettir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bir Yahudi mezhebi olarak ortaya Çıkan Hıristiyanlığın
dogmaları, gerçekte, Yahudiliğin dogmalarıdır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bu yalın sözlere felsefesel bir temel bulmak
gerekiyordu. İlk yıllarda Yunan stoacılığıyla savaşmak zorunda kalan Hıristiyan
kilisesi babaları, bu düşünsel temeli, önce Platon öğretisinde, sonra da
Aritoteles öğretisinde buldular. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bu bakımdan denilebilir ki Hıristiyan felsefesi,
antikçağ Yunan idealizminin Hıristiyanlık dini ölçüleri içinde bir devamından
ibarettir. Kaldı ki Hıristiyanlık, Yunan stoacılığında içkin bulunmaktadır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Hıristiyanlığın tanrısı: Parmenides’in varlık,
Sokrates-Platon’un iyi idesi, Aristoteles’in ilkneden, Plotinos’un bir
düşüncelerinin karma ürünüdür. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bundan başka bir İngiliz tarihçisi, Edward Gibbon da
The Decline and Fall of the Roman Empire adlı yapıtında, yaptığı araştırmalar
sonunda Platon’un gizli bir logos öğretisi (İng. Logos Doctrine)’ini bulduğunu,
Hıristiyanlığa temel olduğu kuşkusuz bulunan bu öğretinin çoktanrıcı tepkiye
karşı gizli tutulduğunu ve Platon’un öğrencilerine gizlice okutulduğunu,
kulaktan kulağa gelen bu öğretinin İskenderiyeli Yahudi dinbilimci Phile
tarafından açıklandığını ve Phile tanrıbiliminin de Hıristiyan
tanrıbilimcilerin başlıca kaynaklarından biri olduğunu ilerisürmüştür. (Bk.
İbid, c 1, s. 572 vd.). Platon’un bu öğretisi, Platon sisteminde gerçekten de
bir boşluk olarak kalmış bulunan, soyut İdealar dünyasından somut özdeksel
dünyaya nasıl geçildiğini açıklamaktadır. Platon’a göre bu geçiş bir yaratan’ın
gücüyle olmuştur, yaratan (eşdeyişle Tanrı) ruhsal bir güçtür, bu ruhsal güç
yaratılış yoluyla özdeksel yaratılan’ı kendi varlığından çıkarmıştır.
Yaratan-yaratılış-yaratılan üçlüğü, Hıristiyan baba-oğul-kutsal ruh üçlüğünün
temeli olduğu gibi Aristoteles erekçiliğinin de temelidir. (Felsefe
Sözlüğü-Orhan Hançerlioğlu, s.162, 163)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i>Grekleri Şarap Tanrısı Dionysos<o:p></o:p></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><br />
Dionysos’a ilk defa kuzey ve doğu Yunanistan’da tapılmaya başlanmıştı,
Yunanistan’a ilk defa, Homer İlyada’yı yazdığı zamanlarda MÖ 800 gibi geldiği
tahmin edilir. Son derece popüler bir Tanrı idi, Roma’dan Mısıra tanırırdı ve
kendisine ibadet edilirdi. Dionysos kültü (Roma’da “Bacchus” diye de bilinir),
İsa’nın hikayeleri üzerinde derin etki bırakan gizem kültlerinden biriydi.<br />
<br />
Çarmıha gerilen pagan Tanrısı Dionysos (Bacchus):<a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fimg118.imageshack.us%2Fimg118%2F3811%2Fdionysussf2.jpg&h=8AQFQ4LDG&s=1" target="_blank">http://img118.imageshack.us/img118/3811/dionysussf2.jpg</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">MÖ 300 ve MS 100 arasında Terapeutae ve Esseniler gibi
“gizemli” ve hellenistik yahudi grupların olduğunu biliyoruz bu grupların
önceden beri Yunan/Pagan gizemlerini bir şekilde yahudi inancıyla uzlaştırma
uğraşında olduklarını gösteren pek çok kanıt vardır. Örneğin Diaspora
yahudileri pagan ruhsallığına oldukça ilgi duyan bir topluluktu. Yahudiler,
Paganlar tarafından pek çok kez fethedildi. MÖ 2. yüzyılda kültürel asimilasyon
en üst noktasına ulaşmıştı. Kudüs’te Dionysos Yahudilerin Tanrısı ile
ilişkilendirilmeye başlamıştı (Hengel M. “Jews Greeks and the Barbarians”, 71),
Yahudi filozoflar pagan bilgelerden aldıkları felsefelerle kendi kutsal
yazılarını yorumlaya başlamıştı. Yahudi bilgeleri, kendi dinlerini başka
dinlerle uzlaştırmaya çalışıyordu. Hatta çeşitli Hellenistik Yahudi
kitaplarının dahi türediği bilinmektedir. Enok’un kitabında pek çok pagan motif
kullanılmıştır. Aristes’in mektubu isimli yahudi metninde Zeus ile Yehova “bir”
olarak gösterilmiştir! Hellenistik Yahudiler orijini itibariyle daha çok bir
kabile Tanrısı olan Yehova’yı Platon’un felsefeleleri ışığında yeniden
yorumluyordu. Pek çok yahudi, kendi anadillerini ve kültürlerini dahil
terkederek Yunanca’yı benimsemişlerdi.<br />
<br />
Sonuç olarak Yahudi toplumu İskenderiye’de karşılaşmış olduğu yüksek pagan
kültürünün etkisine girmekten kurtulamamıştı.<br />
<br />
İlk Gnostikler, hellenileşmiş mistik yahudilerden başkası değildi, İsa mitini
de bütün bu “uzlaştırma” çabaları içinde Pagan gizemleri ile Yahudi dinini
“uyumlu” hale getirmek için oluşturmuşlardı böylece hem “yahudilik” inkar
edilmiyor. Yeni oluşturulan din “yahudiliğin devamı, tamamlanması” şeklinde
lanse edililiyor, hem de Yahudi kitaplarında beklenen Mesih, İsa miti
aracılığıyla Pagan Tanrılarına dönüştürülüyordu. Başka bir deyişle mistik Pagan
gizemleri, Yahudiler için “ulaşılabilir” hale getiriliyordu. İncil’de İsa’nın
“yahudi” kökenini gösterebilmek için, uzun soy ağaçları (çelişkili)
verilmektedir. Böylece onun “yahudilerin beklediği mesih” olduğu gösterilmeye
çalışılır ancak bir taraftan da onun aslına Davud’un oğlu olduğu gibi bir de
“TANRI’NIN OĞLU” olduğu, öldüğü ve ölümden dirildiği göğe yükseldiği
belirtilir. Bu şekilde de Pagan gizemleri yahudi kılıfına sokulmuş bir biçimde
öğretilmeye çalışılır. Böylece pagan Tanrıları gizemleri, yahudiler için hazır
hale gelmiştir.<br />
<br />
Gnostiklerin çeşitli ruhsal gizemleri yahudilere daha kolay anlatabilmek için
oluşturduğu İsa miti, sonrasında pek çok farklı ve birbiriyle çelişen hristiyan
ekollerinin doğmasına sebep olmuştu ancak mistik bireyci gnostikler yerine,
gnostiklerin hazırladığı miti daha sonra “tarihsel” olarak kabul eden
literalistler kazanan taraf olmuştu.<br />
<br />
Hazırlayan: <a href="https://www.facebook.com/dusundunuzmu">Gerçeği
düşündünüz mü?</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="https://www.facebook.com/photo.php?fbid=480910621931023&set=a.215520571803364.54513.214830425205712&type=1&theater">https://www.facebook.com/photo.php?fbid=480910621931023&set=a.215520571803364.54513.214830425205712&type=1&theater</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Hristiyanlık, aslında yahudiliğin
hellenileştirilip(hellenizm), Pagan/putperest dinine dönüştürülmüş halidir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İncil’deki bölümlerin hepsi Grek pagan dinleri
etkisinde Grekçe yazılmış metinlerdir. Ama bütün incillerin arasından Grek
pagan etkilerinin, gizem kültleri etkilerinin en çok görüldüğü İncil “Yuhanna
incili”dir.Pavlus’un mektupları da aynı şekilde Grek pagan inançlarından büyük
oranda etkilenmiştir.Bu incili paganlıktan dönmüş kişilerin yazdığı
sanılmaktadır(olasılıkla Efesliler)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Greklerin pagan Dionysos ve Attis kültüdür.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İncilin yazarları da aynı teolojiyi İsa’ya
uyarladılar, böylece İsa’nın da ölmesi günahları bağışlatmak için kurban olması
gerekiyodu.Yani pagan dininden alıp hristiyanlığa koydular.(ilk önce Pavlus bu
pagan fikrini hristiyanlığa geçirdi)<br />
Hristiyanlığın ikinci kaynağı ise Mitracılık idi.Bu da Dionysos kültü gibi bir
gizem kültü idi,pek çok bilim adamı ve yazar Mitraizmin hristiyanlığı doğrudan
etkilediğini söylemektedir.<br />
Bazı hikayelerde bazı ayrıntı farklılıları olsa da Roma Mitrasının da Hristiyan
İsası ile benzeşen pek çok yönü vardır.<br />
Mitracılığın Roma versiyonunda (İran değil sadece Roma Mitra versiyonlarında
Mitra ölür ve dirilir) Mitra ölüp dirilmiştir,kendini insanlık uğruna “feda”
etmiştir.Dirilişi pagan taraftarları tarafından kutlanmıştır.<br />
Ayrıca genel olarak pagan dini inanırlarının önderlerinin giyim tarzları da
bugünkü katolik ve ortodokslarınkine benziyordu, çok şaşalıydı.Tapınaklarının
süslemeleri de bugünkü katolik ve ortodokslarınki gibi çok süslü ve görkemli
idi.Haç ve “balık” sembollerinin zaten pagan kökenli oldukları biliniyor.<br />
Çeşitli hristiyan sanatları resimleri de direkt Mitracılık ve Dionysos
sanatlarından ayrıca çeşitli pagan Yunan dini sanatlarından gelir<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://pagan.psisik.com/?q=node/4">http://pagan.psisik.com/?q=node/4</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Mitracılık<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Milattan sonra birinci yüzyıl ile dördüncü yüzyıl
arası <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Roma_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu" title="Roma İmparatorluğu">Roma İmparatorluğu</a> askerleri arasında
yaygınlaşmıştır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Mitra'nın en belirgin tasvirleri kayadan doğması ya da
kurban edilecek bir <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Bo%C4%9Fa" title="Boğa">boğa</a> olarak görülmektedir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">"<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Mitra_(anlam_ayr%C4%B1m%C4%B1)" title="Mitra (anlam ayrımı)">Mitra</a>" ifadesi en eski olarak, <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Hinduizm" title="Hinduizm">Hinduizm</a> dininde <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Vedalar" title="Vedalar">Vedalarda</a> kullanılmıştır.
Daha sonra çeşitli versiyonları türemiştir. Sonradan türeyen versiyonlarından
en önemlileri Pers Mitraizmi ve Roma Mitraizmi'dir. Roma mitraizminin <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/H%C4%B1ristiyanl%C4%B1k" title="Hıristiyanlık">Hıristiyanlık</a> dinini doğrudan etkilediği iddia
edilmektedir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Mitraizm">http://tr.wikipedia.org/wiki/Mitraizm</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Mitracılığın tarihi MÖ1400 yıllarına kadar uzanır.
Mitra o yıllarda Hintlerin diniydi... Fakat o zamanlardan sonra geniş bir alana
yayılmış ve tarihin her döneminde yerleştiği yerin de kültüründen etkilenerek
büyümüştür...<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Daha sonra Mitraizm Romalıların inançlarından da
etkilenerek Romalıların resmi dini oldu..<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Mitraizm Hristiyanlığı sadece 1 yönden
etkilemiştir...O da Mitraların kullandığı resimlerle Mısır Güneş diskinden
gelen yine katoliklerin kullandığı azizlerin arkasındaki hale biçimli
betimlemedir ve birkaç tane daha resimdir Bu işlem dördüncü yüzyıla kadar
yapılmamıştır yani bu betimleme işlemi Hristiyanlık doğduktan en az 200 yıl
sonra yapılmıştır..Benzerlik bundan ibarettir... İnanış biçimlerinde
ibadetlerde hiçbir benzerlik söz konusu değildir..<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bugünkü bazı bilim adamlarına ve bulgulara göre
Mitraizm aslında Hristiyanlıktan etkilenmiştir..Mitraizm zaten doğduğundan beri
yerleştiği yerin kültürünün de etkisiyle değişmiştir..<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://www.pkkonline.com/tr/index.php?sys=article&artID=981">http://www.pkkonline.com/tr/index.php?sys=article&artID=981</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Hristiyanlıktan Önce Yahudiler<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa’nın doğduğu yıllarda, daha önce Babilliler,
Persler, Mısırlılar, Suriyeliler, Makabilerin egemenliği altında yaşayan
Yahudiler birçok esaretten sonra İ.Ö 63 yılından beri de Romalıların egemenliği
altında yaşıyorlardı. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">M.Ö. 63 senesinde Kudüs, Romalı kumandanı Pompey
tarafından işgal edildi. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Pompey" title="Pompey">Pompey</a>,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%96_63" title="MÖ 63">MÖ 63</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">yılında Kudüs'ü ele geçirdiğinde tapınağa hakaret
etti.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Josephus" title="Josephus">Josephus</a>'a göre
(Roma İmparatorunun maiyetinde yaşıyordu), Pompey tapınaktan ya da hazinesinden
hiç bir şey almamıştı ancak Tapınağın kutsal alanına girmesine engel olan bir
rahipleri öldürttü. Pompey Yahudileri dağıttı, şehri ve Mescid-i Aksa’yı yaktı,
yıktı. Romalılar Yahudilerin tapınaklarını tahrip etmişler, kurban, sünnet gibi
dinsel geleneklerini yasaklamışlardı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Roma güçlenmeye başladığında, bir müşteri-kral olarak
Herod’u başa koydu. <a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=B%C3%BCy%C3%BCk_Herod&action=edit&redlink=1" title="Büyük Herod (sayfa mevcut değil)">Büyük Herod</a>, kendini şehrin güzelleşip gelişmesine
adadı. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%96_19" title="MÖ 19">MÖ 19</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">yılında,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kral_Herod" title="Kral Herod">Kral Herod</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">tapınak
kompleksinin tamirine başladı. İkinci tapınağın temelleri dahi Romalılarca
tahrip edildiğinden dolayı daha büyük ve daha geniş tamamen yeni bir tapınak
yapılmasını emretti.<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kud%C3%BCs_Tap%C4%B1na%C4%9F%C4%B1#cite_note-5">[5]</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Duvarlar, Kuleler, Saraylar yaptı ve Tapınağın
bulunduğu alanı genişletti. Herod yönetiminde Tapınağın bulunduğu alan iki kat genişledi.
<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Roma döneminde dil Grekçeydi. Romalılar yönetimleri
altında bulunan her yere yollar yaptılar. Bu da Müjde’nin her yere ulaşması
bakımından oldukça iyi bir gelişme idi. Roma’nın bu dönemi içinde savaş
olmadığı için insanlar daha sakin bir dönem yaşadı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Roma işgali Yahudi tarihinin en karanlık bir kesitini
temsil eder. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bu konuyla ilgili siyonist düşünürler Romalıların
İsrailoğullarını sadece İsrail topraklarından çıkarmak değil, Yahudilikten’de
çıkarmak istediklerini iddia ederler. Tüm bu sıkıntılar Yahudiler arasında
isyan, başkaldırı ve savaşların çıkmasına sebep olmuştur.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yahudiler, kendilerini kurtaracak ve arzulanan Yahudi
birliğini kurarak, Romanın boyunduruğundan kurtaracak, İşaya, Miha, Zefanya ve
Ezekyel dahil, peygamber ve kitapların tescil ettiği Yahudi “inancının 13
prensibin”den birisi olan kurtarıcı Mesih beklentisine girerler.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yahudiler, bir yandan bu fiziksel ve kültürel
egemenlikten kurtulma yollarını ararken diğer yandan bir kültür ve inanç
çatışması yaşamaya, birbirleriyle de çatışmaya, inançlarında geçen kurtarıcı
mesihi beklemeye başlamışlardır. Bu arada birçok Mesih ve mezhep ortaya
çıkmıştır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Sahte mesih mücadelesinin verildiği bu karanlık
dönemde Yahudilerin üç büyük gruba bölünmüş olduğunu görülür:<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">1. Sadusiler; (politik gücü elinde tutanlar)Sözlü
Kanunu reddederek, Roma’ya sadakat yemini eden varlıklı kesim; <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">2.
Farisilerdir(Ferisiler)(dinsel gücü elinde tutanlar) Tora’ya ve Sözlü
Kanuna sadık coğunluğu temsil edenler; <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">3. Zilotlar: Roma’ya karşı intihar savaşı yapmayı
teklif edecek kadar fanatiktirler.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bu mezheplerin insanlığın Mesih tarafından
kurtarılacağını belirten vaazlarına, sıradan insanların acı dolu yılların sona
erdiği müjdesini duyma umuduyla onların vaaz ve dualarına katılarak alaka duyup
taraftar olduklarını’da görmekteyiz. Bu vaizlerin en efsanevi olanı Yeoşua’dır
ki o’daha sonra tarihte Christ (Mesih’in Yunanca’sı) diye anılarak, tarihe
Hıristiyanlığın propogandacısı olarak geçecektir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bütün bu dönemin sıkıntıları İsrail halkının Kurtarıcı
Mesih özlemini en üst noktaya taşımıştır. İşte İsa’nın Mesihliği de böyle bir
dönemde ortaya çıkmıştır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Luka 2: 10‑11Melek ise onlara, «Korkmayın!» dedi.
«Size, tüm halk için büyük sevinç kaynağı olacak bir müjde getiriyorum: bugün
size, Davut’un kentinde bir Kurtarıcı doğdu. Bu, Rab
olan Mesih’tir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Bar_Kohba_%C4%B0syan%C4%B1">http://tr.wikipedia.org/wiki/Bar_Kohba_%C4%B0syan%C4%B1</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://blog.milliyet.com.tr/roma-imparatorlugu-yahudiligi-kabul-edecekken-neden-----hiristiyanligi-tercih-etti/Blog/?BlogNo=106488">http://blog.milliyet.com.tr/roma-imparatorlugu-yahudiligi-kabul-edecekken-neden-----hiristiyanligi-tercih-etti/Blog/?BlogNo=106488</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://www.hristiyan.net/YAG.htm">http://www.hristiyan.net/YAG.htm</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Hristiyanlıktan Önce Yahudi, Kudüs ve
Tapınak Tarihi<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kudüs'teki tapınak tepesinde bir biri ardınca inşaa
edilmiş iki farklı tapınak bulunur:<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Süleyman Mabedi aşağı yukarı MÖ 10. yüzyılda (960
civarı) Musa'ya ait</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Mi%C5%9Fkan" title="Mişkan">Çadır Tapınağın</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">yerine inşaa edilmişti. Tapınak</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=M%C3%96_586&action=edit&redlink=1" title="MÖ 586 (sayfa mevcut değil)">MÖ 586</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">yılında</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Nebukadnezar" title="Nebukadnezar">Nebukadnezar</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">komutasındaki
<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Babil" title="Babil">Babilliler</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">tarafından tahrip edilmiştir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İkinci tapınak</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/B%C3%BCy%C3%BCk_Kiros" title="Büyük Kiros">Cyrus</a>'un
Musevilerin</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Babil_S%C3%BCrg%C3%BCn%C3%BC" title="Babil Sürgünü">Babil Sürgününden</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">dönmelerine
izin vermesinden sonra inşaa edilmiştir. Dönüş,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=M%C3%96_537&action=edit&redlink=1" title="MÖ 537 (sayfa mevcut değil)">MÖ 537</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">yılında
gerçekleşmiş olup birkaç kez yaşanan gecikmeden sonra tapınak <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%96_516" title="MÖ 516">MÖ 516</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">yılında tamamlanabilmiştir. Tapınak tepesindeki mabed
150m x 50m ölçülerindeydi.<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kud%C3%BCs_Tap%C4%B1na%C4%9F%C4%B1#cite_note-4">[4]</a>.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İkinci tapınak, General</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Titus" title="Titus">Titus</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">komutasındaki</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Roma_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu" title="Roma İmparatorluğu">Roma İmparatorluğu</a>'na bağlı birlikler tarafından</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/70" title="70">70</a>yılında
tahrip edilmiştir.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/B%C3%BCy%C3%BCk_%C4%B0skender" title="Büyük İskender">Büyük İskender</a> <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Pers_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu" title="Pers İmparatorluğu">Pers İmparatorluğu</a>’nu işgal ettiğinde, Kudüs ve
Yehuda, Makedon kontrolü altına girdi ve zaman içinde <a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Batlamyos_Hanedanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1&action=edit&redlink=1" title="Batlamyos Hanedanlığı (sayfa mevcut değil)">Batlamyos Hanedanlığının</a> (Mısır)
kontrolüne girdi. Milattan önce 198 yılında, <a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Be%C5%9Finci_Batlamyos&action=edit&redlink=1" title="Beşinci Batlamyos (sayfa mevcut değil)">Beşinci Batlamyos</a>, Kudüs ve
Yehuda’yı, üçüncü <a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Antiokos&action=edit&redlink=1" title="Antiokos (sayfa mevcut değil)">Antiokos</a> yönetimindeki <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Selevkos" title="Selevkos">Selevkos</a>’a
kaybetti. Selevkos, Kudüs’ü tekrar Hellenik şehir devleti haline sokmaya çalıştı.
Milattan önce 168 yılında, Mattatias ve beş oğlunun <a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Antiokos_Efifanes&action=edit&redlink=1" title="Antiokos Efifanes (sayfa mevcut değil)">Antiokos Efifanes</a>’e karşı
gerçekleştirdiği, Makabi isyanıyla Hasmonean Krallığını kurdu ve milattan önce
152 yılında Kudüs’ü başkent yaptı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Roma döneminde dil Grekçeydi. Yahudilerin pek çoğu da
diğer uluslar gibi Grekçe kullanmaya başladılar. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://www.hristiyan.net/YAG.htm">http://www.hristiyan.net/YAG.htm</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa Mesih'in muhtemelen İbranice anladığı bir
gerçektir, buna karşın onun ana dili İbranice değil Galile Aramicesidir. Grekçe
o zamanın ortak diliydi, ve bu yüzden filistin bölgesinde yaygın bir şekilde
kullanılıyordu. Uzmanlar marangoz olan İsa Mesih'in Grekçe'yi çok iyi biliyor
olduğunu söylüyorlar. Belirli zamanlarda onun öğretisi Aramice ve diğer
zamanlarda Grekçe oluyordu (Örneğin Markos 7:26-30)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"> İncil'in Aramiceden çevrilmiş olarak değil, ama
ortak kullanılan Grekçe ile yazıldığı çok nettir. Ortak Grekçe o zamanda en çok
anlaşılır ya da bilinir dil olduğu için, Kutsal Kitap için en uygun dildi. <a href="http://www.answering-islam.org/turkce/sorular-cevaplar/ibranicearamiceyadagrekce.html">http://www.answering-islam.org/turkce/sorular-cevaplar/ibranicearamiceyadagrekce.html</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">M.Ö. 63 senesinde Kudüs, Romalı kumandanı Pompey
tarafından işgal edildi. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Pompey" title="Pompey">Pompey</a>,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%96_63" title="MÖ 63">MÖ 63</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">yılında Kudüs'ü ele geçirdiğinde tapınağa hakaret
etti.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Josephus" title="Josephus">Josephus</a>'a göre
(Roma İmparatorunun maiyetinde yaşıyordu), Pompey tapınaktan ya da hazinesinden
hiç bir şey almamıştı ancak Tapınağın kutsal alanına girmesine engel olan bir
rahipleri öldürttü. Pompey Yahudileri dağıttı, şehri ve Mescid-i Aksa’yı yaktı,
yıktı. Böylece Yahudiler, Roma Devleti hakimiyetine girdiler.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Pompey bir süre sonra tüm gücünü kaybetti ve avlanan
bir kaçak olarak öldü. Bu olay pek çok</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Musevi" title="Musevi">Musevi</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">tarafından ilahi bir cezalandırma olarak kabul edilir.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Roma güçlenmeye başladığında, bir müşteri-kral olarak
Herod’u başa koydu. <a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=B%C3%BCy%C3%BCk_Herod&action=edit&redlink=1" title="Büyük Herod (sayfa mevcut değil)">Büyük Herod</a>, kendini şehrin güzelleşip gelişmesine
adadı. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%96_19" title="MÖ 19">MÖ 19</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">yılında,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kral_Herod" title="Kral Herod">Kral Herod</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">tapınak
kompleksinin tamirine başladı. İkinci tapınağın temelleri dahi Romalılarca
tahrip edildiğinden dolayı daha büyük ve daha geniş tamamen yeni bir tapınak
yapılmasını emretti.<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kud%C3%BCs_Tap%C4%B1na%C4%9F%C4%B1#cite_note-5">[5]</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Duvarlar, Kuleler, Saraylar yaptı ve Tapınağın
bulunduğu alanı genişletti. Herod yönetiminde Tapınağın bulunduğu alan iki kat
genişledi. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Roma döneminde dil Grekçeydi. Romalılar yönetimleri
altında bulunan her yere yollar yaptılar. Bu da Müjde’nin her yere ulaşması
bakımından oldukça iyi bir gelişme idi. Roma’nın bu dönemi içinde savaş
olmadığı için insanlar daha sakin bir dönem yaşadı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Herod’un ölümünden kısa bir süre sonra, Milattan sonra
6 yılında, Yehuda Roma şehirlerinden (Iudaea) birinin parçası oldu <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kud%C3%BCs#cite_note-74">[74]</a>. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Fakat Roma yönetimi, Birinci Yahudi-Roma Savaşıyla
muhalefete uğradı ve bu muhalefet 70 yılında İkinci Tapınağın yıkılmasıyla
sonuçlandı. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/66" title="66">66</a>-<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/73" title="73">73</a> yılları arasındaki <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Birinci_Yahudi-Roma_sava%C5%9F%C4%B1" title="Birinci Yahudi-Roma savaşı">Birinci
Yahudi-Roma savaşı</a> sonunda darmadağın olan Yahudilerin durumuna
rağmen, Roma imparatorlarının koyduğu kanunlar Yahudileri ikinci bir ayaklanma
için kışkırttı. Yahudiler için bardağı taşıran son damla ise İmparator <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Hadrian" title="Hadrian">Hadrian</a>'ın koyduğu
yasalardı; bu yasalara göre Yahudilerin <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kud%C3%BCs" title="Kudüs">Kudüs</a>'e girişi yasaklanıp
Kudüs'ün yerine <a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Aelia_Capitolina&action=edit&redlink=1" title="Aelia Capitolina (sayfa mevcut değil)">Aelia Capitolina</a> isimli bir Roma şehri inşa
edilecekti. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bar Kohba Ayaklanması</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">(132-136) <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">130'da İmparator</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Hadrianus" title="Hadrianus">Hadrian</a>,
Kudüs'ü ziyaret ettikten sonra Yahudilere sıcak davranıp şehri tekrar kurma
sözü verdi. Önceleri bu duruma sevinen bölgedeki Yahudiler, İmparatorun kutsal
tapınağın olduğu yere</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/J%C3%BCpiter_(mitoloji)" title="Jüpiter (mitoloji)">Jüpiter</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">tapınağını
inşa etmek istediğini öğrenince ihanete uğradıklarını hissettiler.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Bar_Kohba_%C4%B0syan%C4%B1#cite_note-dio-1">[1]</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bölgeye</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=VI_Ferrata&action=edit&redlink=1" title="VI Ferrata (sayfa mevcut değil)">VI Ferrata</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">birliği ilave edildi. 131'de bölgenin valisi</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Tineius_Rufus&action=edit&redlink=1" title="Tineius Rufus (sayfa mevcut değil)">Tineius Rufus</a>, Kudüs'ün
bulunduğu yere</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Aelia_Capitolina&action=edit&redlink=1" title="Aelia Capitolina (sayfa mevcut değil)">Aelia Capitolina</a> isimli şehri
kurma projesine başladı."Tapınağı sabanlamak" günah olduğundan
Yahudiler Roma'ya sırt çevirdi.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Helenistik" title="Helenistik">Helenistik</a>
felsefeye göre vücudu bozmak yanlış olduğundan Romalılar</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/S%C3%BCnnet" title="Sünnet">sünneti</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">yasaklayınca
Yahudilerle Roma İmparatorluğu arasındaki gerginlik daha da arttı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Yahudiye" title="Yahudiye">Yahudiye</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">topraklarında</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Roma_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu" title="Roma İmparatorluğu">Roma İmparatorluğu</a>'na karşı yapılmış üçüncü
büyük ayaklanması ve</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Yahudi-Roma_sava%C5%9Flar%C4%B1" title="Yahudi-Roma savaşları">Yahudi-Roma savaşları</a>'nın sonuncusudur.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Dönemin Yahudilerince "mesihvari özellikleri
bulunan"</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eimon_Bar_Kohba" title="Şimon Bar Kohba">Şimon
Bar Kohba</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">bu
ayaklanmanın lideriydi. Ayaklanma sonucunda</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Yahudiye" title="Yahudiye">Yahudiye</a>'nin
bazı bölümlerinde iki yıl süreyle bağımsız bir ülke kurulması başarılmasına
rağmen en nihayetinde Roma 12 birlikli ana ve yedek ordularıyla bu devleti
yıktı. Roma,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Yahudiler" title="Yahudiler">Yahudilerin</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">(<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/9_Av" title="9 Av">9 Av</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">bayramı
hariç)</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kud%C3%BCs" title="Kudüs">Kudüs</a>'e
girmesini yasakladı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Birinci ayaklanmadan 60 sene sonra gerçekleşen bu
ikinci ayaklanmayla Yahudiler ömrü 3 sene sürecek olan bağımsız bir devlet
kurmayı başardı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Musevilerin,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/132" title="132">132</a>-<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/135" title="135">135</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">yılları arasında Romalılara karşı giriştikleri son
isyan sırasında Kudüs, 132 yılında başlayıp üç yıl süren Bar Kokhba
Ayaklanmasında, bir kez daha Yehuda’nın başkenti oldu.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İki buçuk yıl bağımsız bir devlet olmayı başaran bu
devletin hükümdarlığını Şimon Bar Kohba yaptı ve devlet başkanı ünvanına sahip
oldu. "İsrail'in kurtuluş çağı" ilan edildi, belgeler imzalanıp yüklü
miktarda gümüş ve bakır paralar basıldı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Simon_bar_Kokhba" title="Simon bar Kokhba">Simon bar Kokhba</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">ve</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Rabbi_Akiva&action=edit&redlink=1" title="Rabbi Akiva (sayfa mevcut değil)">Rabbi Akiva</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">tapınağı yeniden kurmayı denediler<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bu dönemde</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Sanhedrin" title="Sanhedrin">Sanhedrin</a>'in
başkanlığını Rabbi Akiva yapıyordu ve Tanrı'ya kurban adakları tekrar başladı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">ancak bar Kokhba'nın isyanı başarısız oldu ve
Museviler Kudüs'ten çıkartıldılar.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yahudiler'i ayaklanmaların kaynağı olarak gören
Hadrian,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Yahudilik" title="Yahudilik">Yahudiliği</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">kökten silmeye çalıştı.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Tora" title="Tora">Tora</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> (Tevrat) </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">kanunlarını ve</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0brani_takvimi" title="İbrani takvimi">İbrani
takvimini</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">yasakladı ve
dini liderleri öldürttü. Yahudiler'in kutsal yazıtlarını Tapınak Dağı'nda
törenlerle yaktı. Tapınağın olduğu yere biri kendisi ve biri Jüpiter olmak
üzere iki heykel diktirdi. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İmparator Hadrian, Iudaea Şehrini, komşu şehirlerle
birleştirerek, Yehuda adını yok edip, <a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Syria_Palaestina&action=edit&redlink=1" title="Syria Palaestina (sayfa mevcut değil)">Syria Palaestina</a>’yı kurdu.
Kudüs’ü Romalı bir şehir haline getirip, adını Aelia Capitolina olarak
değiştirdi<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kud%C3%BCs#cite_note-75">[75]</a>.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yahudiliği hafızalardan silmek için bölgenin adını
haritadan sildi.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Filistin_ad%C4%B1n%C4%B1n_zaman_%C3%A7izelgesi" title="Filistin adının zaman çizelgesi">Bölgenin adını</a> <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Yahudiye" title="Yahudiye">Yahudiye</a>'den,
zamanında Yahudiler'in azılı düşmanları olan</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Antik_Filistinliler" title="Antik Filistinliler">Filistlerden</a> esinlenerek Suriye Filistini
koydu,<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Bar_Kohba_%C4%B0syan%C4%B1#cite_note-8">[8]</a><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Bar_Kohba_%C4%B0syan%C4%B1#cite_note-9">[9]</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">ve</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Filistin" title="Filistin">Filistin</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">adı bugüne kadar devam etti. Kudüs'ü pagan şehrine
çevirip Yahudiler'in şehre yılda bir kez dışında girmesini yasakladı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">. Bu kurallar <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kud%C3%BCs#cite_note-Sch.C3.A4fer2003-76">[76]</a><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kud%C3%BCs#cite_note-erp-places-77">[77]</a><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kud%C3%BCs#cite_note-78">[78]</a> bütün
Yahudileri etkiledi ve böylece şehrin kalıcı laikleşmesini sağlamayı amaçladı<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kud%C3%BCs#cite_note-79">[79]</a>.
Yahudilerin şehre girmemesi Milattan sonra 4. Yüzyıla kadar sürdü.</span></i> <i><span style="font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Uzun vadede etkileri ve Tarihi önemi[<a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Bar_Kohba_%C4%B0syan%C4%B1&veaction=edit&section=6" title="Değiştirilen bölüm: Uzun vadede etkileri ve Tarihi önemi">değiştir</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">|</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Bar_Kohba_%C4%B0syan%C4%B1&action=edit&section=6" title="Değiştirilen bölüm: Uzun vadede etkileri ve Tarihi önemi">kaynağı
değiştir</a>]<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/I._Konstantin" title="I. Konstantin">I. Konstantin</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">savaşın
yasını</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/A%C4%9Flama_Duvar%C4%B1" title="Ağlama Duvarı">Ağlama Duvarı</a>'nda tutmak için senede bir defaya mahsus
olmak üzere (<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/9_Av" title="9 Av">9 Av</a>'da)
Kudüs'ün kapılarını Yahudilere açtı. Yahudiler, yaklaşık 2000 yıl dağınık halde
yaşarken, bölgedeki Yahudi nüfusu dönemden döneme farklılıklar gösterdi.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Modern tarihçilere göre, Bar Kohba isyanı, Yahudi
tarihini etkileyen önemli bir unsurdur; büyük kayıplar yüzünden bu yıldan
başlayarak Yahudi</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Diaspora" title="Diaspora">diasporası</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">başlamıştır. Aynı tarihçiler,<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Birinci_Yahudi-Roma_sava%C5%9F%C4%B1" title="Birinci Yahudi-Roma savaşı">Birinci Yahudi-Roma savaşı</a>'na kıyasla bu
ayaklanma sonrasında daha çok Yahudinin öldürüldüğünü, sürüldüğünü veya köle
olarak satıldığını belirtilir. Bu olaylardan sonra Yahudiliğin dini merkezi bu
bölgeden</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Babil" title="Babil">Babil</a>'e kaydı.</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Celile" title="Celile">Celile</a>'de 2-4. yy arasında Kudüs Talmudu derlendi<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0sa" title="İsa">İsa</a>'yı mesih olarak kabul eden Yahudiler Bar Kohba ayaklanmasını
desteklemedi; buna rağmen bu Yahudilerin de Kudüs'e girişi yasaklandı. Savaşın
sonunda</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/H%C4%B1ristiyanl%C4%B1k" title="Hıristiyanlık">Hıristiyanlıkla</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Yahudilik" title="Yahudilik">Yahudilik</a></span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">arasında belirgin farklılıklar oluşmaya başladı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bar Kohba yerine İsa'yı kendilerine mesih seçen
Yahudiler'in bu dönemde (dini açıdan) Yahudilerden kopup Hıristiyanlığı
başlattıkları düşünülür.</span></i> </div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Bar_Kohba_%C4%B0syan%C4%B1">http://tr.wikipedia.org/wiki/Bar_Kohba_%C4%B0syan%C4%B1</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://www.hristiyan.net/YAG.htm">http://www.hristiyan.net/YAG.htm</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">M.S. 1. yüzyıl içerisinde cereyan eden ve Kral Herod
tarafından başlatılan zulümlerin ardından, tarihe büyük isyan olarak geçen ve
Yahudiler adına intihar anlamına gelen Roma’ya karşı başkaldırı hareketi Bar
Kohba isyanıyla birlikte, Yahudilerin manevi olarak zayıf düşmelerine vesile
olup, 19 asır süren sürgün hayatı ve Hiristiyan zulümlerine maruz bırakan
zemini hazırlamıştır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://blog.milliyet.com.tr/roma-imparatorlugu-yahudiligi-kabul-edecekken-neden-----hiristiyanligi-tercih-etti/Blog/?BlogNo=106488">http://blog.milliyet.com.tr/roma-imparatorlugu-yahudiligi-kabul-edecekken-neden-----hiristiyanligi-tercih-etti/Blog/?BlogNo=106488</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa <o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bazı araştırmacılara göre İsa, <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Roma" title="Roma">Roma</a> İmparatoru <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Augustus" title="Augustus">Augustus</a> zamanında
(MÖ 27 - MS 14) Roma İmparatorluğu'nun Yahudiye eyaletinin (günümüzdeki
Filistin’in bölgesi) kuzeyindeki Celile
bölgesindeki <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Nas%C4%B1ra" title="Nasıra">Nasıra</a> kasabasında, M.Ö.4'te bir Yahudi olan Meryem'den evlilik
dışı dünyaya gelmiştir.Meryem Yusufla evlenmiştir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">İsanın doğumu<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Matta 1<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa Mesih’in Doğumu<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+1:18" title="İncil: Matta 1:18 (YC2009)">18</a> İsa Mesih’in doğumu şöyle oldu:
Annesi Meryem, Yusuf’la nişanlıydı. Ama birlikte olmalarından önce Meryem’in
Kutsal Ruh’tan gebe olduğu anlaşıldı. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+1:19" title="İncil: Matta 1:19 (YC2009)">19</a>Nişanlısı Yusuf, doğru bir adam olduğu
ve onu herkesin önünde utandırmak istemediği için ondan sessizce ayrılmak
niyetindeydi. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+1:20" title="İncil: Matta 1:20 (YC2009)">20</a>Ama böyle düşünmesi üzerine Rab’bin
bir meleği rüyada ona görünerek şöyle dedi: “Davut oğlu Yusuf, Meryem’i kendine
eş olarak almaktan korkma. Çünkü onun rahminde oluşan, Kutsal Ruh’tandır. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+1:21" title="İncil: Matta 1:21 (YC2009)">21</a>Meryem bir oğul doğuracak. Adını İsa
koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından O kurtaracak.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+1:22" title="İncil: Matta 1:22 (YC2009)">22</a>Bütün bunlar, Rab’bin peygamber
aracılığıyla bildirdiği şu söz yerine gelsin diye oldu: <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+1:23" title="İncil: Matta 1:23 (YC2009)">23</a>“İşte, kız gebe kalıp bir oğul
doğuracak; adını İmmanuel koyacaklar.” İmmanuel, Tanrı bizimle demektir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+1:24" title="İncil: Matta 1:24 (YC2009)">24</a>Yusuf uyanınca Rab’bin meleğinin
buyruğuna uydu ve Meryem’i eş olarak yanına aldı. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+1:25" title="İncil: Matta 1:25 (YC2009)">25</a>Ama oğlunu doğuruncaya dek Yusuf ona
dokunmadı. Doğan çocuğun adını İsa koydu.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/Matta/1">http://incil.info/kitap/Matta/1</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Matta 2<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yıldızbilimcilerin Ziyareti<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:1" title="İncil: Matta 2:1 (YC2009)">2</a>İsa’nın Kral Hirodes devrinde
Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde doğmasından sonra bazı yıldızbilimciler
doğudan Yeruşalim’e gelip şöyle dediler: “Yahudiler’in Kralı olarak doğan çocuk
nerede? Doğuda O’nun yıldızını gördük ve O’na tapınmaya geldik.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:3" title="İncil: Matta 2:3 (YC2009)">3</a>Kral Hirodes bunu duyunca kendisi de
bütün Yeruşalim halkı da tedirgin oldu. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:4" title="İncil: Matta 2:4 (YC2009)">4</a>Bütün başkâhinleri ve halkın din
bilginlerini toplayarak onlara Mesih’in nerede doğacağını sordu. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:5" title="İncil: Matta 2:5 (YC2009)">5</a>“Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde”
dediler. “Çünkü peygamber aracılığıyla şöyle yazılmıştır:<br />
<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:6" title="İncil: Matta 2:6 (YC2009)">6</a>‘Ey sen, Yahuda’daki Beytlehem,<br />
Yahuda önderleri arasında hiç de en önemsizi değilsin!<br />
Çünkü halkım İsrail’i güdecek önder<br />
Senden çıkacak.’ ”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:7" title="İncil: Matta 2:7 (YC2009)">7</a>Bunun üzerine Hirodes yıldızbilimcileri
gizlice çağırıp onlardan yıldızın göründüğü anı tam olarak öğrendi.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:8" title="İncil: Matta 2:8 (YC2009)">8</a>“Gidin, çocuğu dikkatle arayın, bulunca
bana haber verin, ben de gelip O’na tapınayım” diyerek onları Beytlehem’e
gönderdi.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:9" title="İncil: Matta 2:9 (YC2009)">9</a>Yıldızbilimciler, kralı dinledikten
sonra yola çıktılar. Doğuda görmüş oldukları yıldız onlara yol gösteriyordu,
çocuğun bulunduğu yerin üzerine varınca durdu. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:10" title="İncil: Matta 2:10 (YC2009)">10</a>Yıldızı gördüklerinde olağanüstü bir
sevinç duydular. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:11" title="İncil: Matta 2:11 (YC2009)">11</a>Eve girip çocuğu annesi Meryem’le
birlikte görünce yere kapanarak O’na tapındılar. Hazinelerini açıp O’na armağan
olarak altın, günnük ve mür sundular. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:12" title="İncil: Matta 2:12 (YC2009)">12</a>Sonra gördükleri bir düşte Hirodes’in
yanına dönmemeleri için uyarılınca ülkelerine başka yoldan döndüler.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Mısır’a Kaçış<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:13" title="İncil: Matta 2:13 (YC2009)">13</a> Yıldızbilimciler gittikten sonra
Rab’bin bir meleği Yusuf’a rüyada görünerek, “Kalk!” dedi, “Çocukla annesini
al, Mısır’a kaç. Ben sana haber verinceye dek orada kal. Çünkü Hirodes öldürmek
için çocuğu aratacak.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:14" title="İncil: Matta 2:14 (YC2009)">14</a>Böylece Yusuf kalktı, aynı gece
çocukla annesini alıp Mısır’a doğru yola çıktı. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:15" title="İncil: Matta 2:15 (YC2009)">15</a>Hirodes’in ölümüne dek orada kaldı.
Bu, Rab’bin peygamber aracılığıyla bildirdiği şu söz yerine gelsin diye oldu:
“Oğlumu Mısır’dan çağırdım.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:16" title="İncil: Matta 2:16 (YC2009)">16</a>Hirodes, yıldızbilimciler tarafından
aldatıldığını anlayınca çok öfkelendi. Onlardan öğrendiği vakti göz önüne
alarak Beytlehem ve bütün yöresinde bulunan iki ve iki yaşından küçük erkek
çocukların hepsini öldürttü.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:17" title="İncil: Matta 2:17 (YC2009)">17</a>Böylelikle Peygamber Yeremya
aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelmiş oldu:<br />
<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:18" title="İncil: Matta 2:18 (YC2009)">18</a>“Rama’da bir ses duyuldu,<br />
Ağlayış ve acı feryat sesleri!<br />
Çocukları için ağlayan Rahel<br />
Avutulmak istemiyor.<br />
Çünkü onlar yok artık!”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Nasıra’ya Dönüş<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:19" title="İncil: Matta 2:19 (YC2009)">19-20</a> Hirodes öldükten sonra,
Rab’bin bir meleği Mısır’da Yusuf’a rüyada görünerek, “Kalk!” dedi, “Çocukla
annesini al, İsrail’e dön. Çünkü çocuğun canına kıymak isteyenler öldü.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:21" title="İncil: Matta 2:21 (YC2009)">21</a>Bunun üzerine Yusuf kalktı, çocukla
annesini alıp İsrail’e döndü. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:22" title="İncil: Matta 2:22 (YC2009)">22</a>Ama Yahudiye’de Hirodes’in yerine oğlu
Arhelas’ın kral olduğunu duyunca oraya gitmekten korktu. Rüyada uyarılınca
Celile bölgesine gitti. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+2:23" title="İncil: Matta 2:23 (YC2009)">23</a>Oraya varınca Nasıra denen kente
yerleşti. Bu, peygamberler aracılığıyla bildirilen, “O’na Nasıralı denecektir”
sözü yerine gelsin diye oldu.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/arama/Matta+2">http://incil.info/arama/Matta+2</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/H%C4%B1r%C4%B1stiyan" title="Hırıstiyan">Hırıstiyan</a> tarihçi
ve teorisyenlerin çoğu, İsa'nın <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Celile" title="Celile">Celileli</a> bir
öğretmen ve marangoz olduğu, şifa dağıttığı, <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Yahya_(peygamber)" title="Yahya (peygamber)">Yahya</a> peygamber
tarafından <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Vaftiz" title="Vaftiz">vaftiz</a> edildiği,
"halkı isyana teşvik etmek" suçuyla, Yahudi din adamlarının
tahriklerine kanan <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Roma_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu" title="Roma İmparatorluğu">Roma İmparatorluğu</a>'nun <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Yahudiye" title="Yahudiye">Yahudiye</a> eyaletinin
valisi <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Pontius_Pilatus" title="Pontius Pilatus">Pontius Pilatus</a>'un emri ile <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kud%C3%BCs" title="Kudüs">Kudüs</a>'te çarmıha
gerildiği konusunda hemfikirdir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">(Bununla birlikte az sayıda tarihçi ve
araştırmacı <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kutsal_kitap" title="Kutsal kitap">kutsal kitaplarda</a> bahsi geçen ve tarihi
dokümanlarda ismine rastlanılmayan İsa'nın mitolojik bir karakter olabileceğini
düşünmektedirler.)(vikipedi)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Hristiyanlar tarafından İsa’nın gerçekten yaşamış ve
peygamberlik etmiş bir olduğu iddia edilir, bunu bazı araştırmacılar da kabul
eder ve savunur.</span></i> <i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://www.incilturk.com/MAKALELER/incil_nasil_yazildi.htm">http://www.incilturk.com/MAKALELER/incil_nasil_yazildi.htm</a></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yahudilerin yüzyıllardır beklediği <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Mesih" title="Mesih">Mesih</a> olduğunu
ilerisüren İsa’ya ilk inananlar bir grup Yahudiydi. İsa’nın Yahudilerin mevcut
dindarlık anlayışlarını eleştirmesi, ona inanmayan diğer Yahudileri rahatsız
etti. Buna Romalı idarecilerin kendileri için bir tehdit oluşturacağı endişesi
de eklenince bazı Yahudi din adamlarının teşviki ve Roma'nın<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Yahudiye" title="Yahudiye">Yahudiye</a> eyaletinin
valisi <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Pontius_Pilatus" title="Pontius Pilatus">Pontius Pilatus</a>'un emri ile <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Kud%C3%BCs" title="Kudüs">Kudüs</a>'te çarmıha
gerildi (<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/29" title="29">M.S. 29</a>-<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/36" title="36">M.S.36</a>). <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://img.eba.gov.tr/162/655/1de/285/c70/a94/b5b/a41/aa6/3f0/e9e/e86/6b2/b26/008/1626551de285c70a94b5ba41aa63f0e9ee866b2b26008.pdf">http://img.eba.gov.tr/162/655/1de/285/c70/a94/b5b/a41/aa6/3f0/e9e/e86/6b2/b26/008/1626551de285c70a94b5ba41aa63f0e9ee866b2b26008.pdf</a>
ve vikipedi<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Hristiyanlıkta,</span></i> <i><span style="font-size: 10.0pt;">Kitab-ı Mukaddes denilen <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Eski_Ahid" title="Eski Ahid">Eski Antlaşma</a>
(Tevrat ve Zebur) ve <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Yeni_Ahid" title="Yeni Ahid">Yeni Antlaşma</a>'yı kapsayan</span></i><b><span style="font-family: Arial; font-size: 14pt;"> <o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">kitaplar kabul edilir, ancak Hristiyanlığın asıl kendi
döneminde oluşan ve esas aldığı kitap ise <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Yeni_Ahid" title="Yeni Ahid">Yeni Antlaşma</a>'dır.</span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa, Yahudi halkıyla yapıldığına inanılan Eski
Antlaşmayı kaldırmaya değil, blakis onu tamamlamaya geldiğini söyler:<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"> “ben şeriatı
kaldırmaya değil, bilakis tamamlamaya geldim”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kutsal Yasa<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:17" title="İncil: Matta 5:17 (YC2009)">17</a> “Kutsal Yasa’yı ya da
peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz
kılmaya değil, tamamlamaya geldim. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:18" title="İncil: Matta 5:18 (YC2009)">18</a>Size doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök
ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya
da bir nokta bile yok olmayacak. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:19" title="İncil: Matta 5:19 (YC2009)">19</a>Bu nedenle, bu buyrukların en
küçüğünden birini kim çiğner ve başkalarına öyle öğretirse, Göklerin
Egemenliği’nde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve
başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliği’nde büyük sayılacak. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/YC2009/arama/Matta+5:20" title="İncil: Matta 5:20 (YC2009)">20</a>Size şunu söyleyeyim: Doğruluğunuz din
bilginleriyle Ferisiler’inkini aşmadıkça, Göklerin Egemenliği’ne asla
giremezsiniz!”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://incil.info/kitap/Matta/5">http://incil.info/kitap/Matta/5</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Hristiyanlığın asıl kitabı olan Yeni Antlaşma, İsa’nın
ölümünden 50 yıl kadar sonra Havariler(İsa'nın öğüt ve inançlarını yayma işiyle
görevlendirdiği yardımcıları) ve havarilerin çevresindeki Hristiyan din
adamları tarafından kitap haline getirilen Yeni Antlaşmadır. Yeni Antlaşma, ilk
dört kitap olan Matta, Markos, Luka e Yuhanna İncillerinden ve Havarilerin
kiliselere yazdıkları mektuplardan oluşur.
İncil kelimesi gerçekte Yeni Antlaşma’nın ilk dört kitabını
(bölümünü) karşıladığı halde, bazen Yeni Antlaşma'nın tamamı için de
kullanıldığı olur.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yeni Antlaşma’nın başında yer alan dört İncil’in hepsi
de İ.S. birinci yüzyıl bitmeden önce yazılmıştır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Yazılan ilk İncil Markos İncil’i İ.S. 58 yıllarında
yazılmıştır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://www.incilturk.com/MAKALELER/incil_nasil_yazildi.htm">http://www.incilturk.com/MAKALELER/incil_nasil_yazildi.htm</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">(<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Matta_%C4%B0ncili" title="Matta İncili">Matta</a>, <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Markos_%C4%B0ncili" title="Markos İncili">Markos</a>, <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Luka_%C4%B0ncili" title="Luka İncili">Luka</a> ve <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Yuhanna_%C4%B0ncili" title="Yuhanna İncili">Yuhanna</a>)
Genel kabule göre bunlar İsanın ölümünden 60-70 yıl sonra, I. yüzyılda
yazılmışlardır.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Hristiyan kaynaklarının aktardığına göre, İsa'nın
havarileri ve onların yakın çevresinde yer alan kişiler İsa'nın öğretilerini
anlatmayı sürdürdüler. Öğrencilerin önderi konumundaki <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Petrus" title="Petrus">Petrus</a> <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Roma" title="Roma">Roma</a>'da yaşamaktaydı.
Onun yakın çalışma arkadaşı <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Markos" title="Markos">Markos</a> büyük olasılıkla Petrus'un anlattıklarını bir
araya getirerek İsa'nın yaşamını anlatan en eski İncil kitapçığını yazmıştır
(M.S. 50-60 yılları). Diğer İncil yazarları İsa'nın öğrencisi <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Matta" title="Matta">Matta</a> Levi ve
Pavlus'un yakın çalışma arkadaşı doktor <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Luka" title="Luka">Luka</a>, Markos'un yazdığı
metni geliştirerek değişik alıcılara göndermek üzere İsa'nın yaşam öyküsünden
kesitleri yazmışlardır. Her iki kitapçığın da 70 yılları dolayında yazıldığı
düşünülmektedir. Yine İsa'nın öğrencisi olan Yuhanna ise İncil'ini 85 yılından
sonra kaleme almıştır. İncil'lerin yazım tarihleri ile hangi dilde yazıldığına
dair güvenilir bir bilgi yoktur.(vikipedi)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Hristiyan kaynaklarına göre, <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0sa" title="İsa">İsa</a>'nın çarmıhta
öldürülmesi ve üç gün sonra diriltilerek göğe yükseltilmesi <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Havari" title="Havari">havarileri</a> ve
diğer öğrencileri arasında büyük etki yarattı. Havariler İsa'nın göğe
alınışından sonra bir süre <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Filistin" title="Filistin">Filistin</a>'de kaldılar. Ancak hem <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Yahudi" title="Yahudi">Yahudi</a> muhafazakârlar
hem de <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Roma" title="Roma">Romalılar</a>'dan
gördükleri baskılar nedeniyle dünyanın değişik yerlerine göç etmek zorunda
kaldılar. Bunun sonuçlarından biri de Hıristiyanlığın yayılması oldu.<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Havari" title="Havari">Havarilerden</a> <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Petrus" title="Petrus">Petrus</a> Roma'da, <a href="http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Bartalmay&action=edit&redlink=1" title="Bartalmay (sayfa mevcut değil)">Bartalmay</a> Ermenistan'da, <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Yehuda" title="Yehuda">Yehuda</a> (Taday)
ve Yurtsever <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Simun" title="Simun">Simun</a> <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Pers" title="Pers">Pers</a> topraklarında
öldürülmüşlerdir <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ncil#cite_note-2">[2]</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">İncil’in Dili<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa’nın genellikle kullandığı dil büyük olasılıkla
Aramiceydi. Bu dil, o zamanda Filistinde yaşayan Yahudiler’in ve Suriye ile
Mezepotamya’nın bir çok bölgelerinde yaşayanların ana diliydi. Aramice, sami
dillerinden olup İbranice ve Arap diliyle akrabadır. İsa’nın Aramice sözcük ve
deyimlerinden bazıları İncil’de asıl şekliyle korunmuştur.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Oysa İnciller , Yeni Antlaşma’nın diğer kısımlarıyla
birlikte, Aramice değil, Grekçe yazılmıştır. İsa’nın ve ilk öğrencilerinin
Aramice sözleri bize şimdiki şekliyle erişmeden önce Grekçe’ye çevrilmiştir. Bu
neden böyle oldu?<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Birinci sebebi, Büyük İskender’in fetihlerinden beri
(İ.Ö. 336-323) Filistin, Hellenistik dünyanın bir parçası olmuştu. Anadili
Aramice olan Filistinliler bile, o zamandan sonraki kuşaklarda Hellenistik
kültürün birçoğunu benimsememişlerdi. Din ya da yurtseverlik nedeniyle birçok
kişi Grekçe konuşmamayı tercih ettiyse de, o dili iyi anlayabilirlerdi.
Filistinli Yahudiler’in çoğu herhalde İbranice de anlarlardı; ancak kutsal bir
dil sayıldığından, evden veya çarşıdan daha çok sinagoglarda kullanılırdı.
Bazen Yeni Antlaşma “İbranice’den” söz ettiği zaman, Aramice’yi kastetmektedir.
Örneğin, İsa’nın çarmıhta başı üzerinde asılan suç yaftasında “Yahudiler’in
Kralı” sözünün İbranice, Latince ve Grekçe olarak yazıldığını anlatıyor.
(Yuhanna 19:19-20). Burada sözü geçen İbranice (yahut Aramice) ve Grekçe’den
başka, neden Latince de yazılsın? Latince, Roma ordusunun resmi diliydi de
ondan. Platus Yahudiye’deki Roma ordusunun komutanı olduğundan, suçluları
çarmıha germe işini yerine getiren kendi askerleriydi.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İkinci sebebi, İncil Grekçe’den başka dil bilmeyenler
arasından hemen yayıldı. Bu yayılış, ilk önce Filistin’in kendisinde (örneğin,
çoğunlukla Grekçe konuşulan Sezariye’den), sonra Suriye’de ve Anadolu’da
(özellikle Grekçe konuşulan büyük Antakya kentinde) ve Doğu Akdeniz’in diğer
ülkelerinde oldu. Bu ülkelerde en çok konuşulan ve anlaşılan dil Grekçeydi.
Kudüs’ten ve Filistin’in Aramice konuşulan başka merkezlerinden uzaklaşır
uzaklaşmaz, İsa’nın Elçileri’nin ve diğer İncil vaizlerinin kullandıkları dil
Grekçeydi. O zaman Grekçe konuşulan Tarsus kentinde doğan Pavlus, kentte yaygın
konuşulan dili öğrenmeden önce kendi muhafazakar Yahudi ailesinin ortamında
Aramice öğrendi. Ama ister istemez Tanrı’nın Paganlara (çok tanrılılara)
gönderdiği elçi olarak mektup yazmak için Grek dilini kullanmak zorundaydı.
İncil yalnızca Yahudiler için değil, herkes için olduğuna göre,
Hıristiyanlığ’ın temel yazıları, İncil’in yayıldığı bölgelerde en çok
kullanılan dillerde, yani Grekçe olarak yazılıp yayımlandı. İ.S. ikinci
yüzyıldan itibaren İnciller ve diğer Yeni Antlaşma yazılarının bazıları,
Aramice’nin bir şekli olan Süryani dilinde yayımlandı, ama bu Süryanice Yeni
Antlaşma, Grekçeden çevrilmiştir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://www.incilturk.com/MAKALELER/incil_nasil_yazildi.htm">http://www.incilturk.com/MAKALELER/incil_nasil_yazildi.htm</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İsa’nın kadınlarla ilgili tutumu, yaşadığı kültürel ortam
dikkate alındığında genel olarak olumludur. Yeni Ahid’de verilen bilgilere göre
İsa’nın etrafında, onun sohbetlerini ve tavsiyelerini dinleyen, ona yardımcı olan
kadınların olduğu görülmektedir (günümüzde İsa’nın bu kadınlardan Mecdelli
Meryem (Maria Magdalena) ile evlendiği iddia edilmektedir). </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">Mecdelli Meryem (Maria Magdalena)<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Magdalalı Meryem,Yeni Ahit'e göre İsa'nın
takipçilerinden biridir. Markos ve Yuhanna İncillerine göre, öldükten ve
gömüldükten sonra dirilen İsa'yı ilk gören kişidir. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bir diğer inanışa göre ise Maria Magdalena ya da
Mecdelli Meryem, fahişelik yaptığı gerekçesiyle taşlanmak istenen, ama İsa’nın
bu taşlamayı önlediği ve bu olaydan sonra azize olan kadındır. (Vikipedi)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="https://www.google.com.tr/search?q=maria+magdalena&oq=maria+magdalena&aqs=chrome..69i57j0l5.11519j0j7&sourceid=chrome&espv=210&es_sm=93&ie=UTF-8">https://www.google.com.tr/search?q=maria+magdalena&oq=maria+magdalena&aqs=chrome..69i57j0l5.11519j0j7&sourceid=chrome&espv=210&es_sm=93&ie=UTF-8</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Gnostisizm’de</span></i> <i><span style="font-size: 10.0pt;">Maria Magdalena</span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kadınların kurtuluşu sorununa ilk dönem kilisesinden
farklı bir şekilde bakan bir başka isim de Valentinius’dur. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Valentinius (İ.S 100-160) Mısır da doğup
İskenderiye’de eğitim gören, Valentinianizm olarak bilinen erken dönem Gnostik
hareketin lideridir. Onun ve takipçilerinin oluşturdukları Hakikat İncili adlı
bir İncil metni de vardır. Hareket ikinci yüzyılda faaliyet gösteren radikal eşitlikçi
bir Hristiyan akım olarak da kabul edilir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Kadını kurtuluş konusunda erkekle eşit bir konuma
yükseltirler. Zira onlara göre kurtuluşun ana şartı, yukarıda ifade edüdiği
üzere ayrılığın ortadan kaldırılmasıdır. Erkeğin kadına, kadınınsa erkeğe ihtiyacı
vardır. Biri olmadan (ruhsal ya da fiziksel prensipten) diğerinin kendi başma
kurtulması imkânsızdır. Yine Valentinci ekolün önemli metinlerinden birisi olan
Mecdelli Meryem’in İncüinde (The Gospel of Mary Magdalene) Mecdelli Meryem’in
şahsında kadının havarisel otoritesini ortaya koyarlar. Petrus, Meryem’e,
İsa’mn onu diğer kadınlardan daha fazla sevdiğini, başkalarıyla paylaşmadığı
bügüeri onunla paylaştığım bu yüzden İsa’dan duyduklarım kendüerine aktarmasını
ister..<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Valentianizmin bu çıkışına karşın genel olarak
Mecdelli Meryem İncillerde silik bir kadın figür olarak yer alır. Hatta ondan
günahkâr bir kadm olarak söz edilir. Valentianizmin aksine ondan İsa'nın
yanındaki en yakın sırdaşı ya da havarisi olarak söz edilmez. İncillere göre
İsa’nın havarileri yalnızca erkeklerden müteşekkildir. Dolayısıyla bu durum,
İncillerin kadına bakışıyla uyumludur. Kadın, bütün Hıristiyan tarihi boyunca
hep ikincil konumda kalmış ve çoğu zaman kötülükle vasıflandırılmıştır.
İncillerde İsa'nın çok yakınında olan kadınlardan söz edilmiş ve İsa'nın çarmıh
ve dirilişine şahit olanların yine bu kadınlar olduğu belirtilmiş olmasına
rağmen orda bile kadınlar ısrarla geri planda kalmıştır. Kadınların
havariliğinden ya da İsa'nın mesajını taşıyıp taşımadıklarından söz edilmemiştir.
Çarmıh ve diriliş esnasında İsa'nın yanında olduğu belirtilen Mecdelli Meryem
gibi kadınların kanonikierin aksine apokrif metinlerde yüceltildiği
görülmektedir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="Gvdemetni0" style="background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; margin: 0cm 2pt 0.0001pt 1pt; text-indent: 18pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01949%5C2008_31/2008_31_BATUKC.pdf">http://ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01949%5C2008_31/2008_31_BATUKC.pdf</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa tutuklandığında erkek havariler kaçışırken,
kadınlar direnerek çarmıha kadar ona eşlik ettiler. İsa’nın dirilişine ilk
tanıklık eden ve inanan</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">Marya
Magdalena oldu. Marya Magdalena, Joanna, Susana</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa’ya ilk inananlardan olup, ona büyük destek
verdiler. Marya</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">veMartha</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa’yı evlerinde ağırlar, ona büyük bir
misafirperverlik gösterirlerdi. <o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa’nın ölümünden sonraki ilk yüzyılda hristiyanların
çoğu kadındı.<br />
Paulus mektuplarındaPrisca, <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Junia" title="Junia">Junia</a>, Julia ve <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Nereus" title="Nereus">Nereus</a>’un
kızkardeşinin misyonerlik faaliyetlerinden övgüyle söz etmektedir. Paulus
Prisca ve kocasının onu korumak için hayatlarını tehlikeye attıklarını
bildirmektedir. Junia’yı çalışmalarından ötürü havari olarak ilan
etmiştir. Marya ve <a href="http://maps.google.com/maps?ll=29.609,52.532&spn=1.0,1.0&q=29.609,52.532%20(Fars%20Province)&t=h" title="Fars Province">Persis</a> gayretli çabalarından ötürü övülmektedir.<br />
Euodia ve <a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Euodia_%28New_Testament%29" title="Euodia (New Testament)">Syntyche</a>’yi takipçileri olarak ilan
etmiştir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İlk hristiyanlar kiliseleri olmadığından, evlerde
toplanan küçük gruplardı. Bu “ev-kilise”lerin liderleri
kadınlardı. Thyatira’lı Lydia, Laodicea’lı Nympha gibi kadınlar,
evlerinde toplanan bu grupların sekreterlik işlerini yürütmek gibi önemli
roller üstlenmişlerdi.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Paulus, Phoebe adlı kadının vaazlar verdiğini,
kehanetlerde bulunduğunu anlatmaktadır. Kadınlar vaaz vermek, eğitim
yapmak, topluluklara konuşmak gibi dini görevleri başarıyla yürütürlerdi<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Bir çok kaynakta</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">Marya
Magdalena</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa’dan sonra
erken dönem hristiyanlığın önderi olarak gösterilmektedir. Mısır
yazmalarında</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">Marya
Magdalene</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">örnek bir
mürid, havarilerin havarisi olarak tanımlanmaktadır. Marya Magdalena</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">bir çok eserde erkek havarilerle birlikte tek kadın
havari olarak gösterilmiştir. İsa’nın onun için öğretisini en iyi anlayan mürit
dediği söylenir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Marya Magdalena</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa’nın</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">Sophia’sı olarak tanımlanmıştır. O, dirilişten sonra
İsa ile konuşan on iki erkek ve yedi kadından biridir. “<a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Gospel_of_Philip" title="Gospel of Philip">Gospel
of Philip</a>”de,</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">Marya
Magdalenaİsa’nın izinden yürüyen üç</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">Marya</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">den biri olarak yazılmıştır. Aynı esere göre</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">Marya Magdalena</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa’nın en
çok sevdiği ve sık sık öptüğü(!) havarisidir.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="https://mgurgan.wordpress.com/tag/junia/">https://mgurgan.wordpress.com/tag/junia/</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">Gospel of Thomas 114:</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">“Petrus,
`Meryem gitsin çünkü kadınlar sonsuz yaşamı hak etmiyor’ dedi. İsa da</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">“Bak ben Meryem`e bir erkek olmayı öğreteceğim ve o da
aranızda yaşayan bir ruh olabilecek. Kadınlardan her kim kendini erkek
yapabilirse göklerin krallığına girecektir” <a href="http://www.turandursun.com/bilgi-arsivi/arastirma-dosyalarimiz/1125-dinlerde-kadn">http://www.turandursun.com/bilgi-arsivi/arastirma-dosyalarimiz/1125-dinlerde-kadn</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="font-size: 10.0pt;">İsa’nın karısı!<o:p></o:p></span></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">19/09/2012 tarihli bir habere göre araştırmacıların elde ettiği bir papirüs parçasında İsa’nın kadınlardan
biri için “karım” dediği, bu kadının da Magdalalı Meryem olduğu ileri sürülmektedir. Söz konusu kişi
Meryem olmasa bile, satırlarda geçen “karım” sözü yüzünden, Katolik inancındaki
cinsel perhiz görüşünün sarsılacağı belirtiliyor.”<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://www.radikal.com.tr/kultur/hiristiyanlikta_taslar_yerinden_oynayabilir-1100898">http://www.radikal.com.tr/kultur/hiristiyanlikta_taslar_yerinden_oynayabilir-1100898</a><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">'İsa'nın Gömüldüğü Mağara' adlı bir belgeselde, 27 yıl
önce Kudüs'te yapılan bir kazıda Hz. İsa'nın, Hz. Meryem'in, Hz. İsa'nın
evlendiği iddia edilen Maria Magdalena'nın ve İsa'nın oğlu Yahuda'nın
mezarlarının bulunduğu, kazıda bulunan altı tabut üzerinde Maria, Yusuf oğlu
İsa (Jesus son of Joseph), İsa oğlu Yahuda da (Judah son of Jesus yazdığı,
dolayısıyla Maria Magdelena’nın İsa’nın karısı olduğu ve bir de çocukları
olduğu da iddia ediliyor.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">İncillerde İsa’nın evliliğinden bahsedilmediğine göre
İsa o dönemde evlilik dışı bir ilişki yaşamış olabilir, dolayısıyla toplumun
tabularını, bağnazlıklarını benimsemeyen, bunları değiştirmek isteyen, bunlara karşı çıkabilen biri olmalı.<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;"><a href="http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=19675.0">http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=19675.0</a><o:p></o:p></span></i></div>
<br /></div>
Nilüfer Tekin<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlıkta Kadın 2</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-2.html">http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-2.html</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlıkta Kadın 3</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-3.html">http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-3.html</a></div>
</div>
Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-15364999105874285312014-03-21T10:10:00.000-07:002014-03-21T14:31:29.581-07:00Hristiyanlıkta Kadın<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCkEpHaqzsA1niMUanLVzyGRSqU4HSmhsKtbmg1A3Ic6j_YjHNh5epBFyuTr-gjzODsdXhr3_knZN2Eh1PXx2hAmAtpNJyGoJsvibC0HRunYw3ZF6L75fY50pIOZYqP6oMlKNmr_dGqdr7/s1600/hristiyanl%C4%B1kta+kad%C4%B1n+2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCkEpHaqzsA1niMUanLVzyGRSqU4HSmhsKtbmg1A3Ic6j_YjHNh5epBFyuTr-gjzODsdXhr3_knZN2Eh1PXx2hAmAtpNJyGoJsvibC0HRunYw3ZF6L75fY50pIOZYqP6oMlKNmr_dGqdr7/s1600/hristiyanl%C4%B1kta+kad%C4%B1n+2.jpg" height="209" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjtZ2tCv22W_hwA6ID4t93rNzOZsUMzgpfzkk5f5fdsp8NCMArsGuBsKsK5BIsKTixlvlI42Z0m3ePHUxTfTtt94sh9MVqS7fHtsRwzBxoSPNc9OQ2Ovzyc0s3qd5tySIgcHhiPEnITIjb/s1600/hristiyanl%C4%B1kta+kad%C4%B1n+5.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjtZ2tCv22W_hwA6ID4t93rNzOZsUMzgpfzkk5f5fdsp8NCMArsGuBsKsK5BIsKTixlvlI42Z0m3ePHUxTfTtt94sh9MVqS7fHtsRwzBxoSPNc9OQ2Ovzyc0s3qd5tySIgcHhiPEnITIjb/s1600/hristiyanl%C4%B1kta+kad%C4%B1n+5.jpg" height="320" width="211" /></a></div>
<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
Fiziksel ve zihinsel evrimsel biyolojik farklılıklar, hem
insan-hayvan arasında hem insanlar arasında hem de kadın-erkek cinsleri
arasındaki eşitsizlikçi ezen-ezilen sınıf farklılaşmalarının tohumlarını
atmıştır. Kültürel evrimsel eşitsizlikler, bu biyolojik evrimsel eşitsizlikler üzerine
gelişmiş, güçlü güçsüzü, erkek de kadını bir mal gibi sahiplenmiş ve ezmiştir. Bu
nedenle, kadın erkek eşitsizliği, erkek egemenliği, fiziksel ve zihinsel olarak
güçlünün güçsüzü, erkeğin de kadını ezmesi, sosyo-ekonomik sınıflardan önce de
vardır. Ancak, çocuğun kadın ve erkeğin cinsel birleşimiyle doğduğunun
anlaşılması, çocuk doğurmanın yalnızca kadının bir özelliği olmayıp erkeğin de
çocuğun doğmasındaki rolünün anlaşılması, üstelik kadının çocuğa yalnızca
hamilelikte taşıyıcılıktan öte kalıtsal bir katkısının olmadığının sanılması
üzerine mal varlığının, maddi, ekonomik birikimin aile içinde kalması amacıyla,
artı üretime geçilip sınıfların oluşması ve ailenin ekonomik bir birim haline
gelmesiyle birlikte bu eşitsizlikler dinsel bir kılıfa büründürülerek çok daha
fazla artmış ve sağlama alınmıştır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İnsanlığın dinsel inançlar evresine geçişiyle birlikte hemen
her şey bu inançlarla ilişkilendirilmiştir, tüm yeniliklere dinsel anlamlar
yüklenmiş, tüm gizli ya da açık örgütler, günümüzde parti dediğimiz
örgütlenmeler de dinsel bir karakterde mezhep ya da din olarak ortaya
çıkmıştır. Yeni bir din de, eskisini yadsıdığı, yenilikler, yeni hak ve özgürlükler getirdiği,
dolayısıyla gelişmeye, ilerlemeye katkıda bulunduğu ölçüde başlangıçta devrimci
bir karakter taşır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlık, İsa’nın liderliğinde bir kısım ilerici
Yahudilerin hem Roma egemenliğine, hem de kendilerine etnik, kültürel ve dinsel
olarak yabancı bu kültürden etkilenerek Musevi/Yahudi kültürünün katılıklarına,
yozlaşmasına, baskılarına, geriliklerine bir tepkisi olarak ortaya çıkışı, hem
de Batılıların çok Tanrıcılıktan, daha ileri bir evre olan tek Tanrıcılığa
geçişi anlamında Marks ve Engels’in de Fransa’da Sınıf Savaşları”na Önsöz’ünde belirttiği
gibi kendi dönemine göre devrimci bir karakterde doğmuştur.<span style="color: #333333;"> </span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlık, Helenistik bir dindir; tek tanrılı
Musevi/Yahudi kültürü ile çok tanrılı ve daha gelişmiş Antik Yunan kültürü ve
bu kültürden etkilenmiş Roma kültürünün, bu kültürler ve dinlerin
karşılaşmaları, birbirlerinden etkilenmeleri ve çatışmalarından doğan bir
dindir, tek Tanrıcılıkla stoacılığın dinsel bir sentezidir. Hristiyanlık,
başlangıçta bir Yahudi/Musevi mezhebi olarak ortaya çıkmış, Yahudilerin
tamamına yakını tarafından reddedilmiş ama Batı dünyasında yaygınlaşarak yeni
bir din haline gelmiştir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İsa’nın kadınlarla ilgili tutumu, yaşadığı kültürel ortam
dikkate alındığında genel olarak olumludur. Yeni Ahid’de verilen bilgilere göre
İsa’nın etrafında, onun sohbetlerini ve tavsiyelerini dinleyen, ona yardımcı
olan kadınların olduğu görülmektedir (günümüzde İsa’nın bu kadınlardan Mecdelli
Meryem (Maria Magdalena) ile evlendiği iddia edilmektedir). </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlıkta kadın-erkek ayrımın olmadığını savunan
Hristiyanlar ve araştırmacılar kadının Hristiyanlıktaki konumunun eskiye göre
daha iyi olduğunu açıklamak için dört gerekçe öne çıkarırlar: </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
1-Tanrı kadın ve erkeği insan olarak kendi suretinde
yaratmıştır, kadın da erkek gibi kutsal ruhun etkisi altındadır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
2-İsa’nın dirilişi ilk olarak kadınlara haber verilmiştir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
3-Kitabı Mukaddes’te Tanrı’nın halkına liderlik eden birçok otoriter
kadın örneği içerir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
4-<b><span style="font-size: 14.0pt;"> </span></b>Pavlus, kadın ve erkeklerin Mesih'te eşit
olduklarını bildirir. (Galatyalılar 3 :28)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bunlara ek olarak, <span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-size: 13.5pt;">İsa, silahlı mücadele ve şiddet yerine, herkesle barışık
olmayı, kusurları bağışlamayı, hasımlarla uyuşmayı, düşmanlarını sevmeyi
getirmeye çalışmıştır. </span>İsa’nın Roma kültüründen etkilenen reformist
öğretisinin etkisiyle Yahudi şeriatının erkeklerin çok eşli evliliği, recm,
çocuk ve hayvan kurban etme, sünnet, domuz eti yeme yasağı gibi birçok unsuru
yürürlükten kaldırılmış, çok eşli evlilikten tek eşli evliliğe geçilmiştir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
1 Korintliler 7'de kadın konusu önemli bir yer tutar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Evlilik<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Pavlus, şehvetin esiri olup ahlaksızlık yapmaktansa
evlenmenin iyi bir davranış olduğunu ama yine de evli bir kadın ya da erkeğin
Tanrıyı ihmal edeceğini düşünerek kendini kontrol edebilenlerin yani
nefislerine hakim olabilenlerin evlenmemelerini tavsiye eder. Evli olanların
ise boşanmalarının gereksizliğine işaret eder. Tanrıya bağlanma konusunda
insanların önünde bulunan dünyevi bir engel olarak gördüğü evlilik müessesini
eleştiriyor. Ancak ne Yahudi hukukunda olduğu gibi evliliği </div>
<div class="MsoNormal">
zorunlu bir dini yükümlülük olarak öneriyor ne de kesinlikle
yasaklıyor.</div>
<div class="MsoNormal">
Sadece kendi tercihini ''kızını evlendiren iyi eder,
evlendirmeyen ise daha iyi eder." ifadesinde olduğu gibi evlenmeme yönünde
ortaya koyuyor. 1Korintliler 7</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yahudilikte erkekler birden fazla eş alabilirken
Hristiyanlıkta İncilin hiç bir yerinde evliliğin tek eşle olacağına veya çok
eşle evliliğin yasak olduğuna dair hiçbir emir yoktur, ancak çok eşli
evlilikten bahsedilmezken evlilikle ilgili söylemler tek eşli evlilik
yönündedir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Çok eşli evliliğin yanı sıra boşanma da yasaklanmıştır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Boşanma<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/Markos+10:11" title="İncil: Markos 10:11 (YC2009)">11</a>İsa onlara, “Karısını boşayıp
başkasıyla evlenen, karısına karşı zina etmiş olur” dedi. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/Markos+10:12" title="İncil: Markos 10:12 (YC2009)">12</a>“Kocasını boşayıp başkasıyla evlenen
kadın da zina etmiş olur.”Markos 10</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
...Boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.
Matta:5-32 </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/Luka+16:18" title="İncil: Luka 16:18 (YC2009)">18</a>“Karısını boşayıp başkasıyla evlenen
zina etmiş olur. Kocasından boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.” Luka
16</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kadınların yararına gibi görünen, o dönem için istediği
zaman karısını boşayıp sokağa atan kocanın evlilik üzerindeki tek taraflı
keyfiyetine son vermiş, kadınlar için bir güvence ve hak kazanımı olmuş olan bu
yenilik, aslında özellikle günümüz için eşlere yarardan çok zarar getirmiştir:</div>
<div class="MsoNormal">
Yahudilikte erkeklere tanınan boşama hakkı, Hristiyanlıkta
erkekle birlikte kadına da tanınmış değil, aksine kadına verilmeyen ve erkekler
için mevcut olan bu hak, erkeklerden de geri alınmak sureti ile diğer bazı
dinlerin sınırlı olarak verdiği boşanma hakkı tamamen ortadan kaldırılmış
olmaktadır. Bu yasakla bir hata yaparak evlenen ya da sonradan anlaşamayan
eşler, bir ömür boyu birbirlerine mahkum edilmişlerdir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Recm<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İsa, zina suçundan kadınların taşlanarak ölüme mahkûm
edildiği(recm) bir toplumda ünlü
“günahsız olan ilk taşı atsın” sözüyle
bu uygulamayı kaldırarak önemli bir reform yapmıştır. (Yuh 8.5-9). </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hıristiyanlık’ta kadınla ilgili tutumunun belirlenmesinde
Hz. İsa’nın davranışları ve sözlerinden çok, kendisinden sonra Hıristiyanlığın
kurucularından olan Pavlus’un etkisi olmuştur. Hıristiyanlıkta kadının yerini
belirleyici ifadelere çoğunlukla Resullerin mektuplarında ve özellikle de
Pavlus’un mektuplarında rastlanmaktadır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Pavlus'un Hristiyanlığa
Yansıttığı Kadın Anlayışı <o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlık, Musevi/Yahudi kültürünün katılıklarına,
yozlaşmasına, baskılarına, geriliklerine bir tepki olarak doğmuş olmasının yanı
sıra bu dinin bir devamı, bir tamamlayıcısı olarak bunların çoğunu içermektedir
de.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aynı şekilde, Pavlus’un da kadını erkekle eşit gören onu bir
insan olarak değerlendiren ifadeleri olduğu gibi tam tersine, kadının Tanrı'nın
suretinden uzak olarak yaratıldığını, kesin olarak erkeğe itaat etmesi
gerektiğini, hatta öğrenme </div>
<div class="MsoNormal">
amaçlı olarak bile cemaat içerisinde soru sarmamasını zira
kadının </div>
<div class="MsoNormal">
hocasının kocası olması gerektiği şeklinde kadının yaratılış
itibariyle kötü </div>
<div class="MsoNormal">
olduğu düşüncesine zemin hazırlayan görüşleri vardır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Pavlus'un genel olarak ve kadın konusundaki yaklaşımını olumlu
ve olumsuz yönleriyle birlikte daha doğru bir şekilde anlamak için onun içinde
yaşadığı kültürün yani Ortadoğuda karşılaşan hem Yahudi hem de Roma kültürünün
kadın algısına bakmak gerekmektedir. Pavlus'un kadın konusundaki yaklaşımı,
kendi döneminin Ortadoğu toplumunun kadın algısını yansıtır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Koyu bir Musevi/Yahudi, aynı zamanda da Roma vatandaşı olan Pavlus,
Roma kültürünün ve stoacılığın merkezlerinden olan Tarsus’ta Roma eğitimi ve
kültürü almıştır. <i><span style="font-size: 10.0pt;"><o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eski Ahid külliyatının son şeklini aldığı ve Talmud metnini
oluşturacak olan Mişna külliyatının teşekkül devresinde yaşayan Pavlus ve ilk
devir Hıristiyanları, Yahudi kültürünün ve pagan (putperest) Roma kültürünün
kadına bakışından da oldukça etkilenmişlerdir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yahudi toplumunda ‘Her erkeğin günde bir defa şu üç konuda
şükür duasını dile getirmesi gerekirdi: Tanrı’nın kendisini İsrailoğlu’na
mensup kıldığı, kadın olarak yaratmadığı ve kendisini cahillerden ve köle
yapmadığı için. Talmud Menahot 43b –
44a: </div>
<div class="MsoNormal">
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yahudiler kadın olarak doğmadıklan için Tanrı’ya şükran
duasında bulunurlarken</div>
</div>
<div class="MsoNormal">
Yunanlı erkekler de kadın olmamayı talihlilik olarak
algılamaktadırlar:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sokrat'a ait olduğu iddia edilen bir Tales öyküsünde
"öncelikle hayvan olarak değil insan olarak doğduğum için; ikinci olarak
kadın değil erkek olarak doğduğuın için; son olarak da Barbar olarak değil
Yunanlı olarak doğduğum için kendimi talihli addediyoruın." ifadesi yer
alır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ancak Romalılarda kadın İÖ 3. yüzyıldan itibaren
Yunanlılarla daha sık etkileşmeye başlamalarıyla ve ard arda yapılan savaşlarla
birlikte özgürleşmeye başlamıştır. Yunanlılara göre Romalılarda kadın daha
özgürdür. Kız çocukları okutulmaktadır. Evlilik tek eşlidir. Augustus Dönemi’ne
gelindiğinde (M.Ö. 27-M.S. 14), ekonomik bağımsızlığını, boşanma hakkını
kazanmış, başkasıyla da evlenebilmektedir. Zina edenler artık öldürülmez hale
gelmiştir. Kadın kapalı değil, şık kıyafetler giyip süslenebilmekte, şarap
içebilmektedir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Eski Ahid’de Kadın:
İki Yaratılış, İki Kadın, İki Kader<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlığın esas aldığı Tevrat’ta kadının yaratılışı iki
kıssaya dayanır. Birinci kıssaya göre, kadın erkeğe eşit, ikisi de tanrı
suretinde yaratılmıştır. İkinci kıssaya göre ise, kadın erkeğin kaburga
kemiğinden onun yardımcısı olarak yaratılmıştır. Bu farklılık kadına karşı
geliştirilen iki farklı tavrı yansıttığı gibi iki farklı tavra da kaynaklık
ederler.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kadın düşmanları ikinci kıssayı benimserler ve öyle
davranırlar: “kadın erkeğin kaburga kemiğinden, kemiğin de eğri olanından
yaratılmıştır”!<br />
Bu demektir ki, kadının fıtratı/zihniyeti/karakteri doğuştan eğridir !..”</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Cahillikler Kitabı’nın 73 ve 74. sayfalarında Gilbert ve
Zevit adlı iki uzman, insanlık tarihini- daha doğrusu Semavî Dinleri- altüst
eden şu büyük(!)iddiada bulunmuşlar: “Havva’nın, Adem’in eğri kaburga
kemiğinden yaratıldığı iki nedenden ötürü yalandır! Birinci neden; kadınla
erkek aynı sayıda kaburga kemiğine sahiptirler... İkinci neden ise;
primatlarda, sadece erkeklerde ve örümcek maymunlarında penis kemiği yoktur.
Öyleyse kadın, erkeğin penis kemiğinden yaratılmıştır..”! </div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-size: 10.0pt;">(bunun için 4 neden sıralayanlar da vardır:1-
İbranicedeki penis anlamının Arapçadaki kaburga kelimesiyle aynı olması</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">2- erkeklerde kaburga kemiğinin eksik olmaması</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">3- erkeklerde (insanlarda) diğer memelilerde olduğu
gibi penis kemiğinin olmaması</span></i><i><span style="font-size: 10.0pt; mso-fareast-font-family: "Book Antiqua";"> </span></i><i><span style="font-size: 10.0pt;">4-
erbezindeki sanki yarılıp içinden bir şey alınıp geri kapatılmış gibi olan iz.)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>İlk Günah<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hıristiyanlığın üzerine temellendiği bir diğer çok önemli
kavram ise ilk günah kavramıdır. Tevrat’ta yer alan ve mitlerden bir mit olan
yaratılış efsanesine göre Tanrı, Adem’in kaburga kemiğinden ona bir eş
yarattıktan sonra, yarattığı hayvanlardan en kurnazı olan yılan, iyiyle kötülüğü bileceklerini ve Tanrı gibi
olacaklarını söyleyerek Havva’yı Tanrı’nın yenmesini yasakladığı ağacın meyvesinden
yemesini sağlayarak kandırır. Havva bunu Adem’e de yedirerek onun da
aldanmasına, kendisinin doğum sancısına ve eşine itaate mahkum olmasına, Adem’in de çalışmaya mahkum olmasına, ölümlü
ve lanetli insanlar olarak cennetten kovulup yeryüzüne sürülmesine ve tüm
insanlığın kirlenmesine, lanetlenmesine, günahına neden olur. Adem herhangi bir
zorlamaya maruz kalmadan söz konusu meyveyi yediyse de, ödüllendirilircesine
kadın ‘Adem’in yönetimine’ verilir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu efsane, Pavlus tarafından Yeni Antlaşma’ya geçirilmiş ve
kullanılmıştır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kadın, dinin öğretildiği ve ibadet edildiği toplantılara
katılabilir, öğrenebilir, ancak kadın erkeğe bir şey öğretemez, din hocalığı
yapamaz, öğretemediği gibi soru da soramaz, kadın sessizce dinlemelidir, bir
sorusu varsa evde kocasına sormalıdır, kadın süslenmemelidir, onun süsü
dindarlara yakışır biçimde sade giyinip erkeğe itaat etmesidir, erkek kadının
egemenidir, çünkü önce Adem, sonra Havva yaratılmıştır,<span style="font-family: Georgia; font-size: 11.5pt;"> aldatılan da Adem değil, kadındır,
kadın aldatılıp suç işlemiştir:<span class="apple-converted-space"> <o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://www.blogger.com/null" name="h7"></a><b>Kadınlara
toplantıda konuşma yasağı!<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
1Korintliler14:</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+14:34" title="İncil: 1. Korintliler 14:34 (YC2009)">34</a>Kadınlar toplantılarınızda
sessiz kalsın. Konuşmalarına izin yoktur. Kutsal Yasa’nın da belirttiği gibi,
uysal olsunlar. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+14:35" title="İncil: 1. Korintliler 14:35 (YC2009)">35</a>Öğrenmek istedikleri bir şey
varsa, evde kocalarına sorsunlar. Çünkü kadının toplantı sırasında konuşması
ayıptır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Timoteos ½:<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Timoteos+2:11" title="İncil: 1. Timoteos 2:11 (YC2009)">11</a>Kadın sükûnet ve tam bir
uysallık içinde öğrensin. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Timoteos+2:12" title="İncil: 1. Timoteos 2:12 (YC2009)">12</a>Kadının öğretmesine, erkeğe
egemen olmasına izin vermiyorum; sessizce dinlesin. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Timoteos+2:13" title="İncil: 1. Timoteos 2:13 (YC2009)">13-14</a>Çünkü önce Adem, sonra Havva
yaratıldı; aldatılan da Adem değildi, kadın aldatılıp suç işledi. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Timoteos+2:15" title="İncil: 1. Timoteos 2:15 (YC2009)">15</a>Ama doğum yapıp kurtulacaktır;
yeter ki, sağduyuyla iman, sevgi ve kutsallıkta yaşasın.</div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 15.6pt; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.8pt; margin-right: 5.6pt; margin-top: 0cm; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 15.6pt; margin-right: 5.6pt; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;">
<b><span style="font-family: "Times New Roman TUR"; letter-spacing: .2pt;">Örtünme<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 15.6pt; margin-right: 5.6pt; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;">
<span style="font-family: "Times New Roman TUR"; letter-spacing: .2pt;">Erkek başını örtmemeli, kadın ise örtmelidir, çünkü:<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 15.6pt; margin-right: 5.6pt; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 15.6pt; margin-right: 5.6pt; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;">
<span style="font-family: "Times New Roman TUR"; letter-spacing: .2pt;">1Korintliler 11:<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:3" title="İncil: 1. Korintliler 11:3 (YC2009)">3</a>Ama şunu da bilmenizi isterim:
Her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek, Mesih’in başı da Tanrı’dır. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:4" title="İncil: 1. Korintliler 11:4 (YC2009)">4</a>Başına bir şey takıp dua ya da
peygamberlik eden her erkek, başını küçük düşürür. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:5" title="İncil: 1. Korintliler 11:5 (YC2009)">5</a>Ama başı açık dua ya da
peygamberlik eden her kadın, başını küçük düşürür. Böylesinin, başı tıraş
edilmiş bir kadından farkı yoktur. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:6" title="İncil: 1. Korintliler 11:6 (YC2009)">6</a>Kadın başını açarsa, saçını
kestirsin. Ama kadının saçını kestirmesi ya da tıraş etmesi ayıpsa, başını
örtsün. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:7" title="İncil: 1. Korintliler 11:7 (YC2009)">7</a>Erkek başını örtmemeli; o,
Tanrı’nın benzeri ve yüceliğidir. Kadın da erkeğin yüceliğidir. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:8" title="İncil: 1. Korintliler 11:8 (YC2009)">8</a>Çünkü erkek kadından değil,
kadın erkekten yaratıldı.</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:9" title="İncil: 1. Korintliler 11:9 (YC2009)">9</a>Erkek kadın için değil, kadın
erkek için yaratıldı. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:10" title="İncil: 1. Korintliler 11:10 (YC2009)">10</a>Bu nedenle ve melekler
uğruna kadının başı üzerinde yetkisi olmalıdır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kadınlar inançlı, dindar kadınlara yaraşır şekilde sade
giyinmeli, süslenmemeli, kocalarının sözünden çıkmamalı, onlara efendim diye
hitap etmelidirler. <span style="font-family: Cambria;">Kadınlar inançlı, dindar
kadınlara yaraşır şekilde sade giyinmelidir.</span> </div>
<div class="MsoNormal">
<br />
9-10 Kadınların da saç örgüleriyle, altınlarla, incilerle ya da pahalı
giysilerle değil, sade giyimle, edepli ve ölçülü tutumla, Tanrı yolunda
yürüdüklerini ileri süren kadınlara yaraşır biçimde, iyi işlerle süslenmelerini
isterim. 1. Timoteos 2<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
1-2 Bunun gibi, ey kadınlar, siz de kocalarınıza bağımlı
olun<br />
3 Süsünüz örgülü saçlar, altın takılar, güzel giysiler gibi dışla ilgili
olmasın.<br />
4 Gizli olan iç varlığınız, sakin ve yumuşak bir ruhun solmayan güzelliğiyle
süsünüz olsun. Bu, Tanrının gözünde çok değerlidir.<br />
5 Çünkü geçmişte umudunu Tanrıya bağlamış olan kutsal kadınlar da kocalarına
bağımlı olarak böyle süslenirlerdi.<br />
6 Örneğin Sara İbrahimi "Efendim" diye çağırır, sözünü dinlerdi.
İyilik eder, hiçbir tehditten yılmazsanız, siz de Saranın çocukları olursunuz. 1
Petrus 3</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="letter-spacing: .2pt; mso-bidi-font-weight: bold;">Bir
taraftan "Vaftizde Mesih'le birleşenlerinizin hepsi Mesih'i giyindi. Artık
ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı vardır. Hepiniz
Mesih İsa'da birsiniz."3 deyip kurtuluş açısından kadın ve erkeğin
eşitliğini ortaya koyarken diğer taraftan İnsanın aldanmışlığının sorumluluğunu
Havva'ya/kadına yükleyerek kadını arka plana iter.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="letter-spacing: .2pt; mso-bidi-font-size: 14.0pt; mso-bidi-font-weight: bold;">Her ne kadar Mesih karşısında cinsiyetin bir anlamı
olmadığını söylese de <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="letter-spacing: .2pt; mso-bidi-font-size: 14.0pt; mso-bidi-font-weight: bold;">Tanrı, Mesih insan ilişkisini açıklarken bir
hiyerarşiden söz eder.</span><span style="letter-spacing: .2pt; mso-bidi-font-weight: bold;"> Buna göre her erkeğin başı, bir anlamda üstü Mesih ve Mesihin üstü Tanrı
iken, <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="letter-spacing: .2pt; mso-bidi-font-weight: bold;">kadının
başı ya da ondan sorumlu olan üstü erkektir: "Ama şunu da <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="letter-spacing: .2pt; mso-bidi-font-weight: bold;">'
bilmenizi isterim: her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek ve Mesih'in <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="letter-spacing: .2pt; mso-bidi-font-weight: bold;">başı
Tanrı'dır."<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:22" title="İncil: Efesliler 5:22 (YC2009)">22</a> Ey kadınlar, Rab’be bağımlı
olduğunuz gibi, kocalarınıza bağımlı olun. </div>
<div class="MsoNormal">
(Efesliler 5/22)</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:23" title="İncil: Efesliler 5:23 (YC2009)">23</a>Çünkü Mesih bedenin kurtarıcısı
olarak kilisenin başı olduğu gibi, erkek de kadının başıdır. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/Efesliler+5:24" title="İncil: Efesliler 5:24 (YC2009)">24</a>Kilise Mesih’e bağımlı olduğu
gibi, kadınlar da her durumda kocalarına bağımlı olsunlar.</div>
<div class="MsoNormal">
(Efesliler 5/23,24)</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://incil.info/YC2009/arama/1.+Korintliler+11:3" title="İncil: 1. Korintliler 11:3 (YC2009)">3</a>Ama şunu da bilmenizi isterim:
Her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek, Mesih’in başı da Tanrı’dır. 1Korintoslular
11/3)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Böylece<b><span style="letter-spacing: .2pt; mso-ansi-language: EN-US;"> <span lang="EN-US">Pavlus
tarafından [Kad</span></span></b><b><span style="font-family: "Times New Roman TUR"; letter-spacing: .2pt;">ın</span></b><b><span style="font-family: "Times New Roman TUR"; letter-spacing: 1.1pt;"> </span></b><b><span style="font-family: Wingdings; mso-bidi-font-family: Wingdings;">à<span style="letter-spacing: -8.15pt;"> </span></span></b><b><span lang="EN-US" style="letter-spacing: .2pt; mso-ansi-language: EN-US;">Erkek</span></b><b><span lang="EN-US" style="letter-spacing: 1.0pt; mso-ansi-language: EN-US;"> </span></b><b><span lang="EN-US" style="font-family: Wingdings; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Wingdings;">à<span style="letter-spacing: -8.05pt;"> </span></span></b><b><span lang="EN-US" style="letter-spacing: .2pt; mso-ansi-language: EN-US;">Mesih</span></b><b><span lang="EN-US" style="letter-spacing: .85pt; mso-ansi-language: EN-US;"> </span></b><b><span lang="EN-US" style="font-family: Wingdings; mso-ansi-language: EN-US; mso-bidi-font-family: Wingdings;">à<span style="letter-spacing: -8.05pt;"> </span></span></b><b><span lang="EN-US" style="letter-spacing: .2pt; mso-ansi-language: EN-US;">Tanrı]</span></b><span lang="EN-US" style="letter-spacing: .9pt; mso-ansi-language: EN-US;"> </span>sıralamasıyla
bir hiyerarşi oluşturulup kadının Tanrı’ya ulaşabilmesi ve onu razı edebilmesi
için hem kocasına ve hem de Mesih’e itaat etmesi dini bir zorunluluk haline
getirilerek erkeğe itaati fiziksel şiddetin yanı sıra dinsel olarak da
sağlanmış olmaktadır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu mitolojik efsaneler, kadının tarih boyunca aşağılanıp
ikincil konumda olmasının ve erkeğe itaat etmesinin, özellikle Ortaçağ’da cadı
oldukları gerekçesiyle yakılmalarının hem gerekçesi hem de kaynağı olmuştur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sonuç olarak, diyebiliriz ki Hristiyanlık, Ortadoğu’da
karşılaşan iki farklı toplumun kadın algılarının bir sentezini yansıtır.
Hristiyanlık o dönemde, Yahudiliğin katı kadın algısını günümüzün kırsal alan
kesiminin ve her dinden dindar kesiminin genel kadın algısı düzeyine
çıkarmıştır. Ancak o dönem için büyük bir gelişme olan bu algı, günümüzün
kültürel, cinsel, sosyal, ekonomik olarak erkekle tam bir eşitlik içinde olması
gerektiği şeklindeki çağdaş kadın algısına göre elbette çok geridir. Günümüzde
ise Hristiyan kadınların özgürlüğü, Hristiyan dünyada ortaya çıkan
aydınlanmanın da etkisiyle diğer dinsel kültürlerde yaşayan kadınların özgürlüğünden
çok daha fazladır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tarih, insanlarla hayvanlar, egemenlerle emekçiler,
erkeklerle kadınlar arasındaki savaşımdır. Erkeklerin baskıyla, şiddetle
savaşımına karşı kadınların sinsi oyunlarla savaşımı, dinlere kadınların
şeytana aldanan, aldatan, aciz, baştan çıkarıcı, açgözlü, kavgacı, güvenilmez,
kıskanç, ahlaksız, kötülüğün kaynağı ve temsilcisi olduğu şeklinde yansımıştır.
Hristiyanlıkta, Grek-Roma kültürün etkisiyle Musevi/Yahudi kültürün içerdiği
katılıklar az da olsa yontulmuştur. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kapitalizmi yıkıp, sınıfsız toplum için gereken koşulları
hazırlamadıkça, kadınların gerçek kurtuluşu mümkün değildir. Sosyalist devrim
için, işçi sınıfını ve onun örgütlerini, dil, din, ırk, ulus ve cinsiyet farkı
gözetmeksizin birleştirmek zorunludur. Kadınların ezilmesine karşı verilen
mücadeleyi, işçi sınıfının kapitalizme karşı verdiği mücadeleyle sıkıca
bağlamak zorunludur. Zaferi kazanmanın tek olası yolu budur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu, kadınların acil iyileşmeler için mücadele etmeyi bir
kenara bırakmaları anlamına gelmez. Aksine. Kapitalizm altında iyileşmeler için
gündelik mücadeleler olmaksızın, sosyalist devrim imkânsız olurdu.</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Nilüfer Tekin</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ayrıntılar ve Kaynaklar:</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlıkta Kadın 1</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-1.html">http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-1.html</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlıkta Kadın 2</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-2.html">http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-2.html</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hristiyanlıkta Kadın 3<br />
<a href="http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-3.html">http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-3.html</a></div>
Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-50197055529496242772013-02-09T13:09:00.002-08:002013-02-09T14:13:23.743-08:00Dünyanın 10 Büyük Tematik Akvaryumu ve Türkiye'nin Akvaryumları<br />
Araştırmalarıma göre:<br />
<b><br /></b>
<b>Dünyanın 10 Büyük Tematik Akvaryumu</b><br />
<div class="MsoNormal">
<o:p><br /></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<em><b><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: inherit; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;">Georgia Akvaryumu – Georgia / Atlanta – ABD:</span></b></em><span class="apple-converted-space"><span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt;"> </span></span><span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt;">125 bin çeşit balık ve deniz
canlısı türü ile 30 milyon litreden daha fazla su kapasitesi bulunmaktadır.</span><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: inherit; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;"><br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></span></div>
<div class="MsoNormal">
<strong><i><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: inherit; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;">Dubai Akvaryumu – Dubai:</span></i></strong><span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt;"> 10
milyon litrelik su hacmi ve 400 köpekbalığı çeşidiyle dünyanın ikinci büyük
akvaryumu.</span><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: inherit; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;"><br />
<br />
</span><span class="apple-converted-space"><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;"> </span></span><strong><i><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: inherit; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;">Okinawa Akvaryumu – Okinawa /
Japonya:</span></i></strong><em><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;"> </span></em><span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt;">İlk açıldığında en büyük yekpare camlara sahip
olan akvaryum, çok çeşitli vatoz türleriyle ve 7,5 milyon litrelik su hacmiyle
en büyük tematik akvaryumlarından biridir.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="border: 1pt none windowtext; font-family: inherit; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;"><br />
<strong><i><span style="font-family: inherit;">L’Oceanogràfic Akvaryumu – Valencia
/ İspanya:</span></i></strong></span><em><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;"> </span></em><span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt;">7 milyon litrelik su hacmi,
45 bin çeşit canlı türü ile en büyükler arasında yer alan akvaryumda, 32 ayrı
ekosistem meydana getirilmiş.</span><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: inherit; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;"><br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<strong><i><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: inherit; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;">Turkuazoo Akvaryumu – İstanbul / Türkiye:</span></i></strong><span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt;"> 4,5
milyon litrelik su hacmi ve 10 binden fazla deniz canlısını barındıran
Turkuazoo, 2009 yılında hizmete açıldı.</span><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: inherit; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;"><br />
<br />
</span><strong><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;">Monterey
Körfezi Akvaryumu – CA / ABD:</span></strong><span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt;"> 4,5 milyon litre su
hacmi olan akvaryumda, Amerika’nın Kaliforniya bölgesinin deniz hayatını
yansıtmaktadır.</span><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: inherit; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;"><br />
<br />
<strong><i><span style="font-family: inherit;">uShaka Su Dünyası – Durban / Güney
Afrika:</span></i></strong></span><span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt;"> Afrika kıtasının en büyük akvaryumu
özelliğine sahiptir. Batık bir gemi şeklinde dizayn edilmiştir.
Köpekbalıklarını izleyerek yemek yeme imkanı sağlamaktadır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="border: 1pt none windowtext; font-family: inherit; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;"><br />
<strong><i><span style="font-family: inherit;">Şangay Okyanus Akvaryumu – Şangay
/ Çin:</span></i></strong></span><span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt;"> 9 farklı bölgeden deniz canlılarını
barındıran bu akvaryum, 155 metrelik su altı tüneliyle oldukça uzundur. Çin’deki Yangtze nehrinde
soyu tükenmekte olan birçok türü barındırmaktadır.</span><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: inherit; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;"><br />
<br />
<strong><i><span style="font-family: inherit;">Cenova Akvaryumu – Cenova /
İtalya:</span></i></strong></span><span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt;"> 3,8 milyon litre su hacmi ile
birçok farklı bölgeden deniz canlılarını bünyesinde bulundurmaktadır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<strong><i><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: inherit; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;">Batı Avustralya Akvaryumu – Hillarys / Avustralya:</span></i></strong><em><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;"> </span></em><span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt;">3
milyon litrelik su hacmi olan akvaryumun <st1:metricconverter productid="322 metre" w:st="on">322 metre</st1:metricconverter> uzunluğunda
oldukça uzun bir su altı tüneli de bulunmaktadır.</span><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: inherit; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;"><br /> </span><br />
<span style="border: 1pt none windowtext; font-family: inherit; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;">Görseller için tıklayınız</span></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.mailce.com/en-buyuk-tematik-akvaryumlar.html">http://www.mailce.com/en-buyuk-tematik-akvaryumlar.html</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-size: 11.5pt;">Beijing Aquarium</span></b><span style="font-size: 11.5pt;"> Pekin/Çin</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: 11.5pt;">Beijing Aquarium Pekin,
18 bin tonluk su hacmi</span><br />
<span style="font-size: 11.5pt;"><br /></span>
<span style="font-size: 11.5pt;">Görseller için tıklayınız</span></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.akvaryum.com/forum/beijing_akvaryum_cin_(_guncel_ve_bitti_)_k302890.asp">http://www.akvaryum.com/forum/beijing_akvaryum_cin_(_guncel_ve_bitti_)_k302890.asp</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 10pt;"><br /></span>
<span style="background-color: white; background-position: initial initial; background-repeat: initial initial; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 10pt;">the Beijing Aquarium is the world's largest inland aquarium.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.cooptravel.co.uk/travel-guide/China/">http://www.cooptravel.co.uk/travel-guide/Chin</a><a href="http://www.cooptravel.co.uk/travel-guide/China/">a/</a></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Dünyanın en büyük
akvaryumu (denmiş ama günümüzde dünyanın en büyük akvaryumu Amerika Atlanta’daki
Geogia akvaryumu)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Çin’in başkenti Pekin’deki “Beijing Aquarium” dünyanın
kapalı alandaki en büyük akvaryumu olarak biliniyor. 1999’da açılan akvaryum
denizde yaşayan 1000’i aşkın canlıyı barındırıyor. 120 bin metrekarelik bir
alan üzerine kurulu olan akvaryum yedi bölümden oluşuyor. Dev tanklardaki 18
bin ton suda yaşayan türler çocuk-yetişkin herkesin büyük ilgisini çekiyor.</div>
<div class="MsoNormal">
22.06.2012</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://galeri.haberturk.com/yasam/galeri/414848-dunyanin-en-buyuk-akvaryumu">http://galeri.haberturk.com/yasam/galeri/414848-dunyanin-en-buyuk-akvaryumu</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<b><o:p> </o:p>Dünyanın en büyük akvaryumu</b><br />
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEge0Wj_F_nHwY4i_xOv4Tz9BpLPPNvbTKSBf3yICMc7PqaYwHG7HMuBGrV4AC3hvwImotI4ZtF1bSVGnUf7El2Q3HJOtLyDVPbcwGonoSCj5_Ip4pBWhtelCGBTcwMCQYcoEVXhFcYWz3dI/s1600/akvaryum+georgia.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEge0Wj_F_nHwY4i_xOv4Tz9BpLPPNvbTKSBf3yICMc7PqaYwHG7HMuBGrV4AC3hvwImotI4ZtF1bSVGnUf7El2Q3HJOtLyDVPbcwGonoSCj5_Ip4pBWhtelCGBTcwMCQYcoEVXhFcYWz3dI/s320/akvaryum+georgia.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<em><b><span style="border: 1pt none windowtext; font-family: inherit; font-size: 10.5pt; padding: 0cm;">Georgia Akvaryumu – Georgia / Atlanta – ABD:</span></b></em><span class="apple-converted-space"><span style="background-color: white; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt;"> </span></span><span style="background-color: white; font-family: Georgia; font-size: 10.5pt;">125 bin çeşit balık ve deniz canlısı türü ile 30 milyon litreden daha fazla su kapasitesi bulunmaktadır.</span><br />
<br />
<a href="http://www.mailce.com/en-buyuk-tematik-akvaryumlar.html">http://www.mailce.com/en-buyuk-tematik-akvaryumlar.html</a><br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
‘’Home Depot’nun kurucu ortağı Bernie Marcus’un 250 milyon dolar
bağışıyla kurulan akvaryum 100.000 üzerinde deniz canlısına ev sahipliği
yapmaktadır. 24 (30'dan fazla) milyon litrelik hacmiyle en yakın rakibine bile çok büyük
farklar atmış olan bu akvaryum balina köpekbalığına da ev sahipliği
yapmaktadır.’’<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.listemiste.com/dunyanin-en-buyuk-10-akvaryumu.html">http://www.listemiste.com/dunyanin-en-buyuk-10-akvaryumu.html</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
‘’Bugün dünyanın en büyük akvaryumu olarak bilinen Georgia
Akvaryumu Atlanta Amerika'da. 23 Kasım 2005'te kapılarını ziyaretçilerine açan
akvaryum oldukça büyük ilgi görüyor. Resmi sitesinde yaklaşık 38000 ton su
hacmi olduğu belirtiliyor. Şu ana kadar altmış büyük organizasyonu
gerçekleştirmiş olan Georgia Akvaryumu her bölümünde insanlara ilham vermeyi ve
bunu yaparken de eğlence ile eğitimi bir araya getirmeyi amaçlıyor.</div>
<div class="MsoNormal">
Şu ana kadar, on bir milyonun üzerinde ziyaretçi çeken Georgia Akvaryumu'nun
400'ün üzerinde çalışanı ve 2000'den fazla gönüllüsü mevcut.’’<br />
<br />
<a href="http://aytekyildiz.com/dunyanin-en-buyuk-akvaryumu">http://aytekyildiz.com/dunyanin-en-buyuk-akvaryumu</a></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<b>Dünyanın en romantik akvaryumu:)</b><br />
<b><br /></b>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJMQEPa3gcrBaxwf9npbGIeh67Y2GBT1hTLAw2mhzDIt9aeuysJOHu1O7D0dAP7_PEleaQtaX6X2j6G9Lthx2Ar94KO-uO_p3gVmtUtUzjlBs5UIwQBcauwFUJdFK-pLaHxk0JeVVxvhnA/s1600/Akvaryum+g.+Afrika.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="285" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJMQEPa3gcrBaxwf9npbGIeh67Y2GBT1hTLAw2mhzDIt9aeuysJOHu1O7D0dAP7_PEleaQtaX6X2j6G9Lthx2Ar94KO-uO_p3gVmtUtUzjlBs5UIwQBcauwFUJdFK-pLaHxk0JeVVxvhnA/s320/Akvaryum+g.+Afrika.jpg" width="320" /></a></div>
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><o:p> </o:p> </b><a href="http://www.mailce.com/en-buyuk-tematik-akvaryumlar.html">http://www.mailce.com/en-buyuk-tematik-akvaryumlar.html</a><br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Türkiye’nin akvaryumları</b></div>
<div class="MsoNormal">
Görseller ve daha fazla bilgi için linklere tıklayınız<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Antalya Aquarium</b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dünya’nın en büyük akvaryum komplekslerinden biri olan 15 bin metrekare kapalı alanda 5 milyon litre su
kapasiteli, <st1:metricconverter productid="131 metre" w:st="on">131 metre</st1:metricconverter> uzunluk ve <st1:metricconverter productid="3 metre" w:st="on">3 metre</st1:metricconverter> genişliğiyle Antalya
Akvaryum Avrupa'nın en uzun akvaryum tüneline sahip.</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.antalyaaquarium.com/tr/">http://www.antalyaaquarium.com/tr/</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhC3OFfKaNpW9sgD6AhjmIx2j88BF5fGvpVrc8M_94BmnIRM0Mw4FmwDIWfbLSm7Kuym3vzaoIhXA_CM4OYrFw-Mod01ubnVoFBwi_EtEnnMhnqXXQiYXp8ZUHcYEdUpiIGWzR1lus5tTVE/s1600/akvaryum+antalya+3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="153" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhC3OFfKaNpW9sgD6AhjmIx2j88BF5fGvpVrc8M_94BmnIRM0Mw4FmwDIWfbLSm7Kuym3vzaoIhXA_CM4OYrFw-Mod01ubnVoFBwi_EtEnnMhnqXXQiYXp8ZUHcYEdUpiIGWzR1lus5tTVE/s320/akvaryum+antalya+3.jpg" width="320" /></a></div>
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Ankara Aqua Vega</b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aqua Vega, toplam 4.5 milyon litre su kapasitesiyle <st1:metricconverter productid="98 metre" w:st="on">98 metre</st1:metricconverter> uzunluğunda;
Türkiye’nin en büyük, Avrupa’nın ikinci, dünyanın ise dördüncü akvaryumu büyük
tünel akvaryumu olma özelliğine sahip.</div>
<div class="MsoNormal">
<o:p> </o:p><a href="http://www.aquavega.com.tr/hakkimizda.html">http://www.aquavega.com.tr/hakkimizda.html</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>İstanbul Turquazzo</b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
4.5 milyon litre su kapasiteli<br />
Turkuazzoo akvaryum Forum İstanbul’da</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://www.turkuazoo.com/tr/kesfet/genel-bilgiler">http://www.turkuazoo.com/tr/kesfet/genel-bilgiler</a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Derleyen: Nilüfer Tekin</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-38766172280197642622013-01-17T10:29:00.001-08:002013-01-17T10:29:53.178-08:00<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPJj4YVkmz9HCF7_93r272QhjQ9Mj1D_JOOoS8FHdVol0zOZGpA2DkcCyo8XDn0auNnwRBYESGlU1TsPFcHHQMMAyc0xrDVAIBOBhTI3fUI38TuWFYDo4gm70lJR0GcuDu8RgiCJjwVElA/s1600/sigara+i%C3%A7inde+insanlar.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="174" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPJj4YVkmz9HCF7_93r272QhjQ9Mj1D_JOOoS8FHdVol0zOZGpA2DkcCyo8XDn0auNnwRBYESGlU1TsPFcHHQMMAyc0xrDVAIBOBhTI3fUI38TuWFYDo4gm70lJR0GcuDu8RgiCJjwVElA/s320/sigara+i%C3%A7inde+insanlar.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5er0sx7PjocLRQJ2aclDjawYhFOuVXKHdb9SU4kDoE04aIZNHbaVAtdBCjHMzgaEDoEeFKMziZnVZBjR2cLQ4cMxg-NJ0mC6nKH2j4aC2xL6NONGoxYMuCSiQld1LjTlcIcc5pljVcSTP/s1600/sigaray%C4%B1+k%C4%B1ran+k%C4%B1z.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5er0sx7PjocLRQJ2aclDjawYhFOuVXKHdb9SU4kDoE04aIZNHbaVAtdBCjHMzgaEDoEeFKMziZnVZBjR2cLQ4cMxg-NJ0mC6nKH2j4aC2xL6NONGoxYMuCSiQld1LjTlcIcc5pljVcSTP/s1600/sigaray%C4%B1+k%C4%B1ran+k%C4%B1z.gif" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
SİGARAYI BIRAKMANIN KOLAY YOLU (Özet) (ALLEN CARR)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Toplumumuzda sigarayı bırakmanın çok güç olduğu düşüncesi
yaygındır. Sigarayı</div>
<div class="MsoNormal">
bırakmayı
öğütleyen kitaplar bile
bırakmanın ne kadar
zor olduğuyla başlar.
Aslında</div>
<div class="MsoNormal">
bırakmak o kadar kolaydır
ki. Evet kuşkunuz
olmasını anlıyorum fakat
olayı iyice bir</div>
<div class="MsoNormal">
düşünün.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bizi ölüme sürükleyen, pis ve tiksindirici olan, bir servete
mal olan ve zaten</div>
<div class="MsoNormal">
kurtulmak istediğimiz,
aslında bırakmak</div>
<div class="MsoNormal">
için can attığımız ve istesek bir anda keserek
kurtulabileceğimiz bu iğrenç</div>
<div class="MsoNormal">
alışkanlığa neden bu denli bağlıyız, bir alışkanlığı kolaylıkla
bırakmamız gerekirken neden
bu kadar zorlanırız? </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Oysa hiç zor değil,
bilakis çok basit.
Sigara içmenin gerçek
nedenlerini anlar anlamaz
kolayca</div>
<div class="MsoNormal">
bırakacaksınız.
Ve en geç
üç hafta sonra
bu kadar yıl
neden sigara içtiğinize</div>
<div class="MsoNormal">
şaşıracaksınız.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bırakmak neden bu kadar zor geliyor?</div>
<div class="MsoNormal">
Çünkü bu bir
alışkanlık değil, bir
uyuşturucu bağımlılığıdır. Bununla
başa</div>
<div class="MsoNormal">
çıkmasını öğrenmemiz gerekir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakilerin
sigara içmeye devam
etmelerinin gerçek nedeni
önümüzdeki iki</div>
<div class="MsoNormal">
bölümde anlatacağım faktörlerin kurnazca bileşimidir.</div>
<div class="MsoNormal">
1. NİKOTİN BAĞIMLILIĞI.</div>
<div class="MsoNormal">
2. İNANDIRILDIĞIMIZ ALDATMACALAR</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Nikotinin hapsine girmeden önce fiziksel açıdan hiçbir
eksiğimiz yoktur. Derken</div>
<div class="MsoNormal">
vücudumuza
nikotin vermeye başlarız.
Her sigara söndürüşümüzde nikotinin
etkisi</div>
<div class="MsoNormal">
kaybolur ve bedenimiz bir eksiklik duyar –bu fiziksel bir
ağrı değil beynin yarattığı bir</div>
<div class="MsoNormal">
yoksunluk duygusudur. Biz bu duygunun farkına bile varmazken
o bedenimizi damlayan</div>
<div class="MsoNormal">
bir musluk gibi yavaş yavaş doldurur. Mantığımız bunu
anlayamaz, anlamak zorunda da</div>
<div class="MsoNormal">
değildir. Bildiğimiz tek şey bir sigara istediğimizdir,
sigarayı yaktığımızda açlığımız gider ve</div>
<div class="MsoNormal">
kendimizi o an için hoşnut ve güvenli hissederiz –sigaraya
başlamadan önceki gibi. Fakat</div>
<div class="MsoNormal">
bu doyum geçicidir,
çünkü artık açlığımızı
gidermek için vücudumuza
sürekli nikotin</div>
<div class="MsoNormal">
vermek zorundayız. Bir sigarayı bitirir bitirmez açlık
yeniden başlar ve kısır döngü devam</div>
<div class="MsoNormal">
eder. KIRMADIĞINIZ TAKTİRDE bu kısır döngü yaşam boyu sürer.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
nikotin vücuttan çok çabuk –sigara biter</div>
<div class="MsoNormal">
bitmez- çıkar. İnsanların
sıkıntılı anlarda bir
sigarayı söndürüp öbürünü
yakmalarının</div>
<div class="MsoNormal">
nedeni budur işte.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakilerin sigara</div>
<div class="MsoNormal">
içmeye devam etmelerinin
gerçek nedeni içlerindeki
küçük canavardır. Onu
sürekli</div>
<div class="MsoNormal">
beslemek zorundadırlar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Nikotin yalnızca bir
uyuşturucu değil aynı
zamanda sineklerin yok
edilmesinde</div>
<div class="MsoNormal">
kullanılan etkisi çok güçlü bir zehirdir (ansiklopediye
bakabilirsiniz). Bir sigaranın içerdiği</div>
<div class="MsoNormal">
nikotin miktarı doğrudan doğruya DAMARLARINIZA VERİLDİĞİNDE
ÖLÜRSÜNÜZ. Tütün</div>
<div class="MsoNormal">
aynı zamanda karbonmonoksit dahil başka birçok zehir de
içerir.</div>
<div class="MsoNormal">
Pipo yada puroya geçme hayalleriniz varsa bu kitabın tütünün
her türünü hedef</div>
<div class="MsoNormal">
aldığını belirteyim.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Nikotin çok kısa süre içinde bağımlılık kazanılması
açısından dünyanın en</div>
<div class="MsoNormal">
güçlü
uyuşturucusu olarak bilinse
de bağımlılık derecesi
o denli güçlü</div>
<div class="MsoNormal">
değildir. Etkisini çok çabuk yarattığından yalnızca üç hafta
gibi kısa bir süre</div>
<div class="MsoNormal">
içinde vücut nikotini atar ve nikotinin eksikliğini beden o
kadar az duyar ki,</div>
<div class="MsoNormal">
birçok tiryaki farkında bile olmadan geçirir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
insan</div>
<div class="MsoNormal">
vücudu olağanüstü bir makinedir ve çaresiz bir hastalığa
yakalanmadıysa kendi kendini</div>
<div class="MsoNormal">
tedavi edecek büyük bir güce sahiptir. Şimdi bırakırsanız
vücudunuz birkaç hafta içinde</div>
<div class="MsoNormal">
sanki hiç sigara içmemişsiniz gibi dinç olur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sonunda sigarayı bıraktığımda içtiğim sigara sayısı
birdenbire yüzden SIFIRA düştüğü</div>
<div class="MsoNormal">
halde sigarayı hiç aramadım. Sigarasızlığa alışma zamanından
bile zevk aldım.</div>
<div class="MsoNormal">
Fakat önemli olan yıllardır inandırıldığımız aldatmacaların
izlerini silmektir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Çok haklı olarak
“o zaman bir
sürü tiryaki sigarayı
bırakmakta neden o
denli</div>
<div class="MsoNormal">
zorlanıyor, aylarca eziyet çekiyor ve yaşamının geri kalan
bölümünde ara sıra hâlâ sigara</div>
<div class="MsoNormal">
özlemi duyuyor?”
diye soracaksınız. Vereceğim yanıt aynı
zamanda sigara içmemizin</div>
<div class="MsoNormal">
ikinci nedenini de
açıklayacak –beynimize sürekli
olarak işlenen asılsız
düşünceler</div>
<div class="MsoNormal">
yüzünden. Kimyasal bağımlılıkla baş etmek kolaydır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hepimiz kendi yolunu
çizen zeki, üstün
varlıklar olduğumuzu sanırız.
Aslında</div>
<div class="MsoNormal">
yaşamımızın
yüzde doktan dokuzu
önceden belirlenmiştir. Biz
içinde yaşadığımız</div>
<div class="MsoNormal">
toplumun ürünüyüz. Nasıl giyineceğimizi, ne tür evlerde oturacağımızı,
yaşam tarzımızı,</div>
<div class="MsoNormal">
değişik olduğumuz yönleri bile (örneğin politikada turuncu
mu yoksa açık görüşlü mü</div>
<div class="MsoNormal">
olduğumuz) toplum belirler. Son verdiğim örnek rastlantıya
değil, içinde bulunduğumuz</div>
<div class="MsoNormal">
sınıfa bağlıdır. Bilinçaltının üzerimizdeki etkisi çok büyüktür
ve düşünceler yine gerçek söz</div>
<div class="MsoNormal">
konusu olduğunda bile
milyonlarca insan yanıltılabilir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Çocukluğumuzdan beri her gün sigaranın bizi rahatlattığına,
bize cesaret ve güven</div>
<div class="MsoNormal">
verdiğine ve dünyadaki en değerli şeyin sigara olduğuna dair
mesajlar alırız. Abarttığımı</div>
<div class="MsoNormal">
mı sanıyorsunuz? Filmlerdeki bütün idam sahnelerinde idam
edilecek kişilerin en son</div>
<div class="MsoNormal">
arzuları bir sigaradır. Bunun bizde bıraktığı etki çok
derindir. Bilincimiz fark etmese de</div>
<div class="MsoNormal">
“uyuyan partnerimiz” mesajı alacak zamanı bulur. Buradaki
mesaj: “Dünyadaki en değerli</div>
<div class="MsoNormal">
şey, en son düşüncem ve en son yaptığım şey bir sigara
içmektir.” Bütün savaş filmlerinde</div>
<div class="MsoNormal">
yaralılara bir sigara verilir.</div>
<div class="MsoNormal">
Televizyonun en çok
izlendiği zamanlarda</div>
<div class="MsoNormal">
gösterilen filmlerde artistlerin büyük bir keyifle
sigaralarını yaktıklarını görüyoruz. Bugünün</div>
<div class="MsoNormal">
reklamcılığının en sinsi yanı sigarayı spor olayları ve jet
sosyeteyle bağdaştırmaktır. Bunu</div>
<div class="MsoNormal">
da doğal olarak tütün devleri finanse ediyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Genç erkekler sert</div>
<div class="MsoNormal">
bir izlenim bırakmaya, Humphrey Bogart yada Clint Eastwood’a
özenerek başlarlar. Oysa</div>
<div class="MsoNormal">
sertlik ilk sigaranın verdiği en son duygudur. İnsan içine
çekmeye cesaret edemez ve çok</div>
<div class="MsoNormal">
içtiğinde önce baş dönmesi sonra mide bulantısından yakınır.
O anda yapmak istediği tek</div>
<div class="MsoNormal">
şey diğerlerinden ayrılıp o pis sigaraları atmak olur.</div>
<div class="MsoNormal">
Kızlar deneyimli, modern genç kadın olma amacındadırlar.
Sigaralarını içerken ne</div>
<div class="MsoNormal">
kadar komik olduklarını hepimiz görmüşüzdür. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigara</div>
<div class="MsoNormal">
alışkanlığının acıklı yanlarından biri alışana kadar birçok
uğraş vermemizdir.</div>
<div class="MsoNormal">
Yemi, peyniri olmayan tek tuzak sigaradır. Ağzımızın suyunu
akıtan sigaranın enfes</div>
<div class="MsoNormal">
değil iğrenç tadıdır. İlk içtiğimiz sigaranın tadı güzel
olsaydı alarm çanları çalardı ve zeki</div>
<div class="MsoNormal">
bir insan olarak
yetişkinlerin yarısının büyük
paralar harcayarak kendilerini
neden</div>
<div class="MsoNormal">
zehirlediklerini anlayabilirdir. Ama o ilk sigaranın tadı
iğrenç olduğundan acemi beynimiz</div>
<div class="MsoNormal">
hiçbir zaman bağımlılık kazanamayacağımız kanısına varır ve
zevk almadığımızdan dolayı</div>
<div class="MsoNormal">
ne zaman istersek o zaman bırakabileceğimizi sanırız.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Arkadaşlarınız arasında bir küçük anket yaptığınızda çoğu tiryakinin
güçlü kişiliklere</div>
<div class="MsoNormal">
sahip insanlar olduğunu görürsünüz. Çoğunlukla serbest
çalışan, yönetim pozisyonlarında</div>
<div class="MsoNormal">
bulunan yada doktor,
avukat, polis, öğretmen,
hemşire, sekreter gibi
belli bir eğitim</div>
<div class="MsoNormal">
gerektiren mesleklerde çalışan diğer bir deyişle yaşamları
stres dolu kişilerdir. Tiryakilerin</div>
<div class="MsoNormal">
düştüğü en büyük yanılgı sigaranın stresi hafiflettiğidir.
Bu yüzden sigara sorumluluk sahibi</div>
<div class="MsoNormal">
olan ve stresli bir yaşam süren aynı zamanda hayranlık
duyulan ve taklit edilen dominant</div>
<div class="MsoNormal">
insan tipi ile sık sık
bağdaştırılır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Erkekler sert, kızlar da deneyimli ve modern</div>
<div class="MsoNormal">
görünmeyi öğrendikten sonra sigaraya hiç başlamamış olmayı
dilerler.</div>
<div class="MsoNormal">
Böylece
yaşamımız boyunca neden
sigara içtiğimizi açıklamaya
çalışır.</div>
<div class="MsoNormal">
Çocuklarımızı bu tuzağa karşı uyarır ve ara sıra kendimiz
bırakmaya çalışırız.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigara içen herkes kalbinin derinliklerinde aptal olduğunun
farkındadır. Bağımlılık</div>
<div class="MsoNormal">
kazanmadan önce sigara içmeye gerek duymadığını bilir.
Birçok tiryaki ilk sigarasının</div>
<div class="MsoNormal">
tadının ne kadar
iğrenç olduğunu ve bağımlılık kazanabilmek
için ne denli
çaba</div>
<div class="MsoNormal">
harcadığını hâlâ anımsar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu beyin yıkama
olayında en etkili
etken tiryakilerin kendileridir.
Sigara </div>
<div class="MsoNormal">
İçen insanların zayıf
iradeli ve zayıf bedenli kişiler
oldukları doğru değildir. O zehirle başa</div>
<div class="MsoNormal">
çıkmak için iyi bir kondisyon gerekir. Tiryakiler sigaranın
sağlığa zararlı olduğunu ısrarla</div>
<div class="MsoNormal">
ortaya koyan istatistikleri bu yüzden görmezlikten gelirler.
Herkesin günde iki paket sigara</div>
<div class="MsoNormal">
içen, yaşamı boyunca bir gün bile hastalanmamış ve seksen
yaşına gelmiş bir amcası</div>
<div class="MsoNormal">
vardır. Kimse genç yaşlarda ölen diğer yüzlerce tiryakiyi ya
da o amcanın sigara içmeseydi</div>
<div class="MsoNormal">
hala yaşayacağını aklına bile getirmez.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İşin en gülünç tarafıysa birçok tiryakinin bir süre</div>
<div class="MsoNormal">
sigaranın bir keyif olduğuna inanmasıdır. Ben bu yanılgıya
hiç düşmedim. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Benim inancıma</div>
<div class="MsoNormal">
göre sinirlerime iyi geliyor ve konsantrasyonumu
artırıyordu. Artık sigara içmiyorum ve</div>
<div class="MsoNormal">
yaşamımın bir dönemini sigara içerek geçirdiğime
inanamıyorum. Bu sanki bir kabustan</div>
<div class="MsoNormal">
uyanmak gibi bir
şey –hem de
ne kabus! Nikotin
insanın tat ve
koku duyularını da</div>
<div class="MsoNormal">
değiştiren bir uyuşturucudur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Doğal olarak diğer
taraftan da reklam
yapılıyor: Kanserin tehlikesi,
kesilmiş</div>
<div class="MsoNormal">
bacaklar, kötü kokan nefes vs. Bunların hiçbiri sigara
içenleri sigaradan vazgeçirtemiyor.</div>
<div class="MsoNormal">
Mantıklı
düşünürsek vazgeçirtmesi gerekir,
ama vazgeçirtemiyor. Gençleri
sigaraya</div>
<div class="MsoNormal">
başlamaktan bile alıkoyamıyor.
Sigara içtiğim yıllar
akciğer kanseri ile
sigara içmek</div>
<div class="MsoNormal">
arasındaki
bağlantıyı bilseydim kesinlikle
sigaraya başlamazdım diye
düşünüyordum.</div>
<div class="MsoNormal">
Uyarı yazısı artık
o kadar büyük
ve dikkat çekici
ki, insan</div>
<div class="MsoNormal">
bakmamaya çalışsa bile görmemesi olanaksız. Tiryakilerin
yaşadığı korkular yaldızlı parlak</div>
<div class="MsoNormal">
paketlerle çağrışım yaptırıyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yasal olarak zorunlu</div>
<div class="MsoNormal">
olan uyarı yazısı da bir zaman kaybıdır, çünkü insanlar
büyük bir umursamazlıkla o yazıyı</div>
<div class="MsoNormal">
okumazlar, yanlışlıkla okuduklarında bile ilk yaptıkları şey
bir sigara yakmak olur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Fakat hâlâ her bakkalda, büfede yaldızlı paketler içinde
yasal olarak satılmaya</div>
<div class="MsoNormal">
devam ediyor. Bunda
en çok çıkarı olan devlettir. Sigara
içenlerden trilyonlarca tütün</div>
<div class="MsoNormal">
vergisi alınıyor ve tütün endüstrisi yalnızca reklam için
yılda yüzlerce milyar harcıyor.</div>
<div class="MsoNormal">
Ben niye sigara içiyorum ki?</div>
<div class="MsoNormal">
Gerçekten içmek zorunda mıyım?</div>
<div class="MsoNormal">
HAYIR, TABİİ Kİ İÇMEK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bir kez daha
vurgulamak istiyorum ki
sigarayı herkes bırakabilir.
Yalnız önce</div>
<div class="MsoNormal">
gerçekleri ortaya koymak gerekir. Hayır bizde korku yaratan
gerçekleri demiyorum, onları</div>
<div class="MsoNormal">
bildiğinizi biliyorum.
Sigaranın doğurduğu kötü sonuçlarla ilgili yeterli enformasyon var</div>
<div class="MsoNormal">
zaten. Bu sizi sigaradan vazgeçirseydi şimdiye kadar çoktan
bırakırdınız. Benim söylemek</div>
<div class="MsoNormal">
istediğim sigarayı bırakmakta neden bu denli güçlük
çektiğimiz. Bu soruyu yanıtlamak için</div>
<div class="MsoNormal">
neden hala sigara içtiğimizin nedenini bulmamız gerekir.</div>
<div class="MsoNormal">
-18--19-5</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Neden Hâlâ Sigara İçiyoruz</div>
<div class="MsoNormal">
Hepimiz sosyal baskı,
sosyal zorunluluk gibi
saçma sapan nedenler
yüzünden</div>
<div class="MsoNormal">
sigaraya başlıyoruz. Fakat bağımlılık kazandığımızı fark
ettiğimizde neden hâlâ sigara</div>
<div class="MsoNormal">
içmeye devam ediyoruz?</div>
<div class="MsoNormal">
Sigara içenlerin çoğu neden sigara içtiğini bilmez.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakilerin
sigara içmeye devam
etmelerinin gerçek nedeni
önümüzdeki iki</div>
<div class="MsoNormal">
bölümde anlatacağım faktörlerin kurnazca bileşimidir.</div>
<div class="MsoNormal">
1. NİKOTİN BAĞIMLILIĞI.</div>
<div class="MsoNormal">
2. İNANDIRILDIĞIMIZ ALDATMACALAR</div>
<div class="MsoNormal">
Nikotinin hapsine girmeden önce fiziksel açıdan hiçbir
eksiğimiz yoktur. Derken</div>
<div class="MsoNormal">
vücudumuza
nikotin vermeye başlarız.
Her sigara söndürüşümüzde nikotinin
etkisi</div>
<div class="MsoNormal">
kaybolur ve bedenimiz bir eksiklik duyar –bu fiziksel bir
ağrı değil beynin yarattığı bir</div>
<div class="MsoNormal">
yoksunluk duygusudur. Biz bu duygunun farkına bile varmazken
o bedenimizi damlayan</div>
<div class="MsoNormal">
bir musluk gibi yavaş yavaş doldurur. Mantığımız bunu
anlayamaz, anlamak zorunda da</div>
<div class="MsoNormal">
değildir. Bildiğimiz tek şey bir sigara istediğimizdir,
sigarayı yaktığımızda açlığımız gider ve</div>
<div class="MsoNormal">
kendimizi o an için hoşnut ve güvenli hissederiz –sigaraya
başlamadan önceki gibi. Fakat</div>
<div class="MsoNormal">
bu doyum geçicidir,
çünkü artık açlığımızı
gidermek için vücudumuza
sürekli nikotin</div>
<div class="MsoNormal">
vermek zorundayız. Bir sigarayı bitirir bitirmez açlık
yeniden başlar ve kısır döngü devam</div>
<div class="MsoNormal">
eder. KIRMADIĞINIZ TAKTİRDE bu kısır döngü yaşam boyu sürer.</div>
<div class="MsoNormal">
Fakat iğrenç bir tadı olan, bir servete mal olan, pis ve
tiksindirici bulduğumuz ve zaten</div>
<div class="MsoNormal">
kurtulmak
istediğimiz bir alışkanlığı
kolaylıkla bırakmamız gerekirken
neden bu kadar</div>
<div class="MsoNormal">
zorlanırız? Çünkü bu
bir alışkanlık değil,
bir uyuşturucu bağımlılığıdır. Bununla
başa</div>
<div class="MsoNormal">
çıkmasını öğrenmemiz gerekir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
nikotin vücuttan çok çabuk –sigara biter</div>
<div class="MsoNormal">
bitmez- çıkar. İnsanların
sıkıntılı anlarda bir
sigarayı söndürüp öbürünü
yakmalarının</div>
<div class="MsoNormal">
nedeni budur işte.</div>
<div class="MsoNormal">
-22-Daha önce de söylediğim gibi sigara içmek alışkanlık
değildir. Tiryakilerin sigara</div>
<div class="MsoNormal">
içmeye devam etmelerinin
gerçek nedeni içlerindeki
küçük canavardır. Onu
sürekli</div>
<div class="MsoNormal">
beslemek zorundadırlar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İnsanların sigara
içmeye devam etmelerinin nedeni</div>
<div class="MsoNormal">
vücuttaki
nikotin miktarı azalır
azalmaz ortaya çıkan
yoksunluk ve güvensizlik</div>
<div class="MsoNormal">
duygusundan korkmalarıdır. Bu korkunun farkında değilseniz
korkunuz yok demek değildir.</div>
<div class="MsoNormal">
Uyuşturucudan bu denli korkarken bağımlılık yaratmakta bir
numaralı</div>
<div class="MsoNormal">
uyuşturucunun esiri olmam ne büyük bir çelişkidir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İnsanlık kanser araştırmalarına milyarlar harcarken sağlıklı</div>
<div class="MsoNormal">
gençleri iğrenç sigaraya itmek için trilyonlar harcanıyor ve
bu işte en büyük kâr devlet</div>
<div class="MsoNormal">
kasalarına giriyor!</div>
<div class="MsoNormal">
Beynimize işlenmiş o asılsız inançları aklımızdan çıkarmak
üzereyiz. Bir şeyden</div>
<div class="MsoNormal">
yoksun kalan sigara içmeyen değil, zavallı tiryakidir. Bütün
yaşamı boyunca aşağıdaki</div>
<div class="MsoNormal">
unsurları tüketir:</div>
<div class="MsoNormal">
SAĞLIK</div>
<div class="MsoNormal">
ENERJİ</div>
<div class="MsoNormal">
VARLIK</div>
<div class="MsoNormal">
İÇ HUZUR</div>
<div class="MsoNormal">
ÖZ GÜVEN</div>
<div class="MsoNormal">
ÖZ SAYGI</div>
<div class="MsoNormal">
CESARET</div>
<div class="MsoNormal">
MUTLULUK</div>
<div class="MsoNormal">
-29-Bu verdiği şeylerin karşılığında ise ne alır?</div>
<div class="MsoNormal">
Hiç sigara içmeyenlerin
sürekli sahip oldukları
iç huzur ve
özgüvene kavuşma</div>
<div class="MsoNormal">
hayalinden başka KESİNLİKLE HİÇBİR ŞEY.</div>
<div class="MsoNormal">
Ben: Nikotinin bir uyuşturucu ve sigara içmenizin tek
nedeninin bırakamamanız</div>
<div class="MsoNormal">
olduğunun farkında mısınız?</div>
<div class="MsoNormal">
Genç: Ne kadar saçma! Ben zevk alıyorum. Almazsam bırakırım.</div>
<div class="MsoNormal">
Ben: İstediğiniz zaman bırakabileceğinizi kanıtlamak için
bir haftalığına sigarayı</div>
<div class="MsoNormal">
bırakın o zaman.</div>
<div class="MsoNormal">
Genç: Gerek yok. Zevk alıyorum. İstersem bırakırım.</div>
<div class="MsoNormal">
Ben: Kendinize bağımlı olmadığınızı kanıtlamak için bir hafta
sigara içmeyin.</div>
<div class="MsoNormal">
Genç: Neden bırakayım ki? Zevk alıyorum.</div>
<div class="MsoNormal">
Dediğim gibi tiryakiler stres veya can sıkıntısı halinde
yada konsantre olmak veya</div>
<div class="MsoNormal">
rahatlamak
istediklerinde yada bu
faktörlerden birkaçı bir
araya geldiğinde sigara</div>
<div class="MsoNormal">
özlemlerini gidermek isterler</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aslında durum şudur:
Bağımlıysanız sigara içmediğiniz
zaman bir eksiklik</div>
<div class="MsoNormal">
duyarsınız. Kendinizi sizi strese sokmayacak bir şekilde
oyalarsanız uzun süre nikotin</div>
<div class="MsoNormal">
eksikliği duymadan dayanırsınız fakat canınız sıkıldığında
hiçbir şey size sigarasızlığın</div>
<div class="MsoNormal">
verdiği sıkıntıyı unutturamaz ve canavarı beslersiniz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigara aslında dolaylı yoldan can sıkıntısını arttırır çünkü
sigara insanı zamanla</div>
<div class="MsoNormal">
uyuşuk bir hale getirir. Sigara içenler enerji veren
aktivitelere zaman ayırmak yerine can</div>
<div class="MsoNormal">
sıkıntısı içinde oturup sigara özlemlerini giderirler.</div>
<div class="MsoNormal">
Konsantre olmaya çalıştıklarında düşünme gereği bile
duymadan otomatik olarak</div>
<div class="MsoNormal">
sigaralarını yakarlar, böylece özlemleri biraz giderilmiş
olur, yapmaları gereken işi yaparlar</div>
<div class="MsoNormal">
ve bu arada sigara içtiklerini unutmuşlardır bile.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigara konsantrasyon yeteneğini artırmaz. Tam tersine yok
bile eder, çünkü bir süre</div>
<div class="MsoNormal">
sonra sigara özlemi başlar, tiryaki daha çok sigara içer ve
sorun artar.</div>
<div class="MsoNormal">
Konsantrasyonu azaltan bir başka unsur ise yavaş yavaş
doldurduğumuz zehirle</div>
<div class="MsoNormal">
damarlarımızın
tıkanıp beynimizin yeterli
oksijen alamamasıdır. Bu işlemi
tersine</div>
<div class="MsoNormal">
çevirdiğinizde konsantrasyonunuz ve hayal gücününüz önemli
bir ölçüde artacaktır.</div>
<div class="MsoNormal">
Benim sigarayı "irade
yöntemi" ile bırakma
çabalarım konsantrasyon yüzünden</div>
<div class="MsoNormal">
başarısızlığa uğruyordu. Gerginlik ve moral bozukluğuyla
başa çıkabiliyordum ama güç bir</div>
<div class="MsoNormal">
şeye konsantre olmaya çalıştığımda sigarayı çok arıyordum.
Muhasebecilik sınavlarımda</div>
<div class="MsoNormal">
sigara içemeyeceğimi öğrendiğimde girdiğim paniği çok iyi
anımsıyorum. Daha o zamanlar</div>
<div class="MsoNormal">
bir biri ardına sigara içiyordum ve üç saat boyunca
sigarasız konsantre olamayacağıma</div>
<div class="MsoNormal">
inanıyordum. Bunlara rağmen sınavların hepsini geçtim ve
sınav süresince hiç sigara</div>
<div class="MsoNormal">
düşündüğümü anımsamıyorum. Demek ki zorunlu olunca sigarasız
yapabiliyormuşum.</div>
<div class="MsoNormal">
Son sigaramı söndürüp günlük sigara tüketimimi bir gecede
yüzden sıfıra indirdiğim</div>
<div class="MsoNormal">
zaman konsantrasyon konusunda hiçbir güçlükle karşılaşmadım.</div>
<div class="MsoNormal">
Rahatlama</div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakilerin çoğu sigaranın kendilerini rahatlattığına
inanır. Oysa nikotin kimyasal bir</div>
<div class="MsoNormal">
uyarıcıdır. İki tane sigara içtikten
sonra nabzınızı tuttuğunuzda
yükselmiş olduğunu</div>
<div class="MsoNormal">
görürsünüz. </div>
<div class="MsoNormal">
Çoğu tiryakinin en
çok sevdiği sigaralardan
biri yemek sonrası
içilen sindirim</div>
<div class="MsoNormal">
sigarasıdır. Yemek zamanı işimizi bırakır, oturur, dinlenir,
bir şeyler yer, içer her bakımdan</div>
<div class="MsoNormal">
rahatlar ve tatmin oluruz. Fakat zavallı tiryaki
rahatlayamaz, o bir de başka bir açlığı</div>
<div class="MsoNormal">
dindirmek
zorundadır. O sigarayı
pastanın kreması olarak
görür oysa aslında
küçük</div>
<div class="MsoNormal">
canavar yemek istiyordur.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigara içen bir kişi hiçbir zaman tam olarak rahatlayamaz ve
yıllar geçtikçe durumu</div>
<div class="MsoNormal">
daha kötüye gider.</div>
<div class="MsoNormal">
Kombine Sigara</div>
<div class="MsoNormal">
Hayır, kombine sigara
iki yada daha
fazla sigarayı bir
anda içmek değildir.
O</div>
<div class="MsoNormal">
başınıza bir kere
geldiğinde ilk sigaranızı
neden yaktığınızı sorarsınız
kendinize. Bir</div>
<div class="MsoNormal">
keresinde ağzıma bir sigara koymak istediğimde ağzımda yanan
bir sigarayla elimin tersini</div>
<div class="MsoNormal">
yakmıştım. Bu öyle sanıldığı kadar aptalca bir şey değildir.
Daha önce de belirttiğim gibi</div>
<div class="MsoNormal">
sigara bir süre sonra kendi yarattığı özlemi giderememeye
başlar ve sigara içerken bile bir</div>
<div class="MsoNormal">
eksiklik duyarsınız. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bıraktığım Şey Nedir?</div>
<div class="MsoNormal">
KESİNLİKLE
HİÇBİR ŞEY! Sigarayı
bırakmamızı güçleştiren tek
şey kokudur.</div>
<div class="MsoNormal">
Eğlencemizi yada desteğimizi
yitirmekten korkarız. Bazı
şeylerin eskisi kadar
güzel</div>
<div class="MsoNormal">
olmayacağından korkarız. Stresle başa çıkamayacağımızdan
korkarız.</div>
<div class="MsoNormal">
Diğer bir deyişle zayıf olduğumuz, sigaranın gereksinim
duyduğumuz bir şeye sahip</div>
<div class="MsoNormal">
olduğu ve bıraktığımız zaman bir boşluk doğacağı beynimize
işlenmiştir.</div>
<div class="MsoNormal">
Şunu anlayın artık:</div>
<div class="MsoNormal">
SİGARA BOŞLUK DOLDURMAZ, YARATIR!</div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakiler</div>
<div class="MsoNormal">
sigarayı keyif aldıkları için değil sigarasız kendilerini
çaresiz hissettikleri için içerler.</div>
<div class="MsoNormal">
Bir çoğumuz sigaraya genç ve utangaçken partilerde,
davetlerde başladığı için ne</div>
<div class="MsoNormal">
zaman bir partiye, toplantıya yada bir davete katılsak sigarasız
keyif alamayacağımıza</div>
<div class="MsoNormal">
inanırız. Bu çok saçmadır. Tütün aslında öz güvenimizi
çalar. Sigaranın yarattığı korkunun</div>
<div class="MsoNormal">
en güzel kanıtı kadınlarda yarattığı etkiden anlaşılabilir.
Bütün kadınlar dış görünüşlerine</div>
<div class="MsoNormal">
önem verirler. Resmi toplantılara kusursuz bir kıyafet ve
çok güzel bir kokuyla gitmek</div>
<div class="MsoNormal">
isterler. Fakat nefeslerinin küllük gibi kokmasına
aldırmazlar. O pis kokunun onları aslında</div>
<div class="MsoNormal">
çok rahatsız ettiğini biliyorum -çoğu sağlarının ve
giysilerinin kokusundan nefret eder- yine</div>
<div class="MsoNormal">
de sigaradan vazgeçmezler. Sigaranın insanda yarattığı korku
işte bu denli büyüktür.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bir tiryaki sigaranın iyi ve kötü yanlarını bin kere</div>
<div class="MsoNormal">
tartsa bin keresinde de vardığı sonuç aynıdır: “SEN BİR
APTALSIN! BIRAK ARTIK ŞU</div>
<div class="MsoNormal">
SİGARAYI!” Bu yüzden
tiryakiler istedikleri için yada içmeye karar verdikleri için değil</div>
<div class="MsoNormal">
-42-bırakamayacaklarını
sandıkları için sigara içerler.
Kendi beyinlerini yıkarlar. </div>
<div class="MsoNormal">
Bir an için
gözlerinizi açın. Sigara
içmek insanı kendine
ömür boyu esir
eden</div>
<div class="MsoNormal">
zincirleme bir reaksiyondur. O zinciri kırmazsanız yaşamınız
boyunca bir tiryaki olarak</div>
<div class="MsoNormal">
kalırsınız. Şimdi yaşamınızın sonuna kadar sigara için
harcayacağınız parayı bir tahmin</div>
<div class="MsoNormal">
edin. Miktar herkes için değişecektir ama bu örnek için <st1:metricconverter productid="10.000 pound" w:st="on">10.000 pound</st1:metricconverter> diyelim.</div>
<div class="MsoNormal">
Yakında son sigaranızı
içmeye karar vereceksiniz
(daha değil lütfen
–kitabın</div>
<div class="MsoNormal">
başında verdiğim talimatı
unutmayın). Sigara içmeyen
bir insan olarak
kalmak için</div>
<div class="MsoNormal">
yapmanız gereken tek
şey tekrar tuzağa
düşmemektir. Yani o ilk sigarayı
bir daha</div>
<div class="MsoNormal">
içmemektir. İçerseniz o sigara size 10.000 pound’a mal
olacaktır.</div>
<div class="MsoNormal">
Olaya bu şekilde bakmayı ters buluyorsanız demek ki hâlâ
kendinizi aldatıyorsunuz.</div>
<div class="MsoNormal">
O ilk sigaranızı içmediyseniz bugüne kadar ne kadar para
harcamaktan kurtulurdunuz bir</div>
<div class="MsoNormal">
hesaplayın.</div>
<div class="MsoNormal">
Yukarıdaki
hesapların gerçekçi olduğuna
inanıyorsanız yarın kapınızın
önünde</div>
<div class="MsoNormal">
10.000 pound’luk bir çek bulsanız ne yaparsınız bir düşünün.
Sevinçten dans etmeye</div>
<div class="MsoNormal">
başlarsınız! Hiç çekinmeden
dans etmeye başlayabilirsiniz! Böyle
bir miktar paraya</div>
<div class="MsoNormal">
kavuşmak üzeresiniz ve bu sizi bekleyen muhteşem
hediyelerden yalnızca biridir.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigarasızlığa alışma zamanında son bir sigara içmeye
kalkışabilirsiniz. Bunun size</div>
<div class="MsoNormal">
30.000 pound’a (yada bulduğunuz miktara) mal olacağını
anımsarsanız karşı koymanız</div>
<div class="MsoNormal">
kolaylaşır.</div>
<div class="MsoNormal">
Yukarıda belirttiğim öneriyi yıllarca radyo ve televizyon
programlarında yaptım. Bir</div>
<div class="MsoNormal">
tek tiryaki tarafından
bile kabul edilmemesine
hâlâ inanamıyorum. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigara içenler ciğerlerindeki</div>
<div class="MsoNormal">
kansere yol açan katranlı zehir maddelerini dışarıya atmak
için öksürürler. Öksürmezlerse</div>
<div class="MsoNormal">
bu maddeler ciğerlerinde kalır ve kansere yol açabilir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Şunu aklınızdan çıkarmayın:
Her sigara</div>
<div class="MsoNormal">
nefesinde –şu anda sigara içiyorsanız- içinize kansere yol
açan katranlı maddeler çekiyor</div>
<div class="MsoNormal">
ve ciğerlerinizi bunlarla
dolduruyorsunuz. Nikotinin yol
açtığı en kötü
hastalık kanser</div>
<div class="MsoNormal">
değildir –daha kalp hastalıkları, atardamar sertleşmesi,
amfizem, anjin, tromboz, kronik</div>
<div class="MsoNormal">
bronşit ve astım vardır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakilerin çoğu ciğerlerini katranla doldurduklarının
farkındadırlar ama (genelde) sigaranın</div>
<div class="MsoNormal">
genel bir uyuşukluğa neden olduğunu bilmezler.</div>
<div class="MsoNormal">
Yalnızca
ciğerlerini değil aynı
zamanda yavaş yavaş
damarlarını da nikotin,</div>
<div class="MsoNormal">
karbonmonoksit gibi zehirlerle doldururlar.</div>
<div class="MsoNormal">
Oksijen ciğerler ve
kan dolaşımı tarafından
vücudun çeşitli organ
ve kaslarına</div>
<div class="MsoNormal">
taşınır. Sigara içen insanlar kaslarını ve organlarını
giderek daha fazla oksijenden yoksun</div>
<div class="MsoNormal">
bırakırlar ve böylece bedenlerini her geçen gün daha kötü
işlem yapmaya ve daha uyuşuk</div>
<div class="MsoNormal">
olmaya başlar, ayrıca vücudun diğer hastalıklara olan
direnci de azalır.</div>
<div class="MsoNormal">
Bütün bunlar çok yavaş ve azar azar gerçekleştiğinden
tiryakiler hiçbir şeyin farkına</div>
<div class="MsoNormal">
varmazlar. Kendilerini her gün bir önceki günle aynı
hissederler</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakiler sportif aktivitelerden ve hobilerden uzak durup kendilerini yemeğe ve
içkiye</div>
<div class="MsoNormal">
verirler.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yalnızca
çocukların ve gençlerin
enerji dolu olduklarına
inanmaya</div>
<div class="MsoNormal">
başlamıştım. Sigarayı bıraktıktan kısa bir süre sonra birden
bire kazandığım enerji benim</div>
<div class="MsoNormal">
için en güzel hediyelerden biriydi.</div>
<div class="MsoNormal">
Ben sigarayı bırakmanın verdiği avantajların çoğunu aylar
sonra seanslarımda fark</div>
<div class="MsoNormal">
etmeye başladım</div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı bırakmaya çalışıyorsanız yapacağınız tek şey sigara
içmemektir. Kimse</div>
<div class="MsoNormal">
sizi sigara içmeye zorlamaz (kendiniz hariç tabii), yaşamak
için yemek ve içmek gibi sigara</div>
<div class="MsoNormal">
içmek zorunda değilsiniz. Bırakmak istiyorsanız neden güçlük
çekeceksiniz ki? Hiç zor bir</div>
<div class="MsoNormal">
şey değil. Tiryakiler
irade yöntemiyle bırakmaya çalıştıklarında olayı kendi kendilerine</div>
<div class="MsoNormal">
güçleştirirler. Ben
irade yöntemini tiryakiye bir tür
özveride bulunduğu duygusu veren</div>
<div class="MsoNormal">
yöntem olarak tanımlıyorum.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
daha az içmeye” niyetlenir yada “yanlış zaman seçmiş” olduğu
sonucunu çıkarıp</div>
<div class="MsoNormal">
“daha az stresli olduğu bir anı beklemeye” karar verir. Oysa
stres olmadığı zaman sigarayı</div>
<div class="MsoNormal">
bırakmaya da gerek kalmaz; bir dahaki stres durumunda
tiryaki bir girişimde daha bulunur.</div>
<div class="MsoNormal">
Doğru zaman bir türlü gelmez çünkü yaşam giderek daha az
değil daha çok stresli bir hale gelir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı
birdenbire bırakan insanların
çoğu bir şok
yaşamıştır. Ya yakın
bir</div>
<div class="MsoNormal">
akrabaları sigara yüzünden ölmüştür yada sağlıkla ilgili bir
sorun yüzünden korkmuşlardır.</div>
<div class="MsoNormal">
Bazen bir şey sigarayı bırakma girişiminde bulunmamıza neden
olur. Sağlıkla ilgili</div>
<div class="MsoNormal">
sorunlar, parasal nedenler, sosyal saygınlık yada son
zamanlarda çok fazla nefes darlığı</div>
<div class="MsoNormal">
çekmişizdir ve aslında sigaradan zevk almadığımızı fark
etmişizdir.</div>
<div class="MsoNormal">
Neden ne olursa
olsun gözlerimizi açıp
sigaranın olumlu ve
olumsuz yanlarını</div>
<div class="MsoNormal">
tartmaya başlarız ve aslında yaşamımız boyunda bildiğimiz
sonuca varırız. Zaten mantıklı</div>
<div class="MsoNormal">
düşündükten sonra ancak bir tek kanıya varılabilir: SİGARAYI
BIRAKMAK!</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Aylardır sigara
içmeyen ve hâlâ sigara diye ölen tiryakileri duyar. Bunlar mutlu</div>
<div class="MsoNormal">
olmasını bilmeyen insanlardır, önce sigarayı bırakırlar
sonra da yaşamlarının geri kalan</div>
<div class="MsoNormal">
bölümünü sigara içmek
isteyerek geçirirler. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Konsantre
olamıyorum. Gerginim ve
moralim bozuk. Doğru dürüst</div>
<div class="MsoNormal">
çalışamıyorum.
Arkadaşlarım ve ailem
beni artık sevmiyor.
İşin gerçeği</div>
<div class="MsoNormal">
herkesin yararı için benim tekrar sigaraya başlamam
gerekiyor. Ben sigaraya</div>
<div class="MsoNormal">
çok düşkünüm ve anlaşılan bir daha sigarasız mutlu olmama
olanak yok.</div>
<div class="MsoNormal">
(Benim otuz üç yıl sigara içmeme neden olan buydu.)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakilerin çektikleri eziyetin sigarasızlıklar bir ilgisi
yoktur. Sigarasızlık gerçi bu</div>
<div class="MsoNormal">
eziyetin başlamasına neden olur ama asıl savaş insanın
kafasında gerçekleşir ve buna</div>
<div class="MsoNormal">
kuşku ve kararsızlık yol açar. Tiryaki işe başından bir
özveride bulunduğu inancıyla girdiği</div>
<div class="MsoNormal">
için bir süre sonra yoksunluk duygusuna kapılır –bu da bir
tür strese yol açar. Ne zaman</div>
<div class="MsoNormal">
beyni “yak bir
sigara” dese strese
girer. Sigarayı bırakır
bırakmaz sigara içmeye</div>
<div class="MsoNormal">
gereksinim duymaya başlar. Fakat sigarayı bırakmış olduğu
için içemez, bu durum onu</div>
<div class="MsoNormal">
iyicene depresyona sokar ve bu depresyon onu tekrar sigaraya
iter.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“İrade yönteminde” ise: “Sigarasızlığa yeterince uzun bir
süre dayanırsanız sigara içme</div>
<div class="MsoNormal">
isteğiniz yok olacaktır” kanısı geçerlidir.</div>
<div class="MsoNormal">
Hedefinize ulaştığınızı nasıl anlarsınız? Bir şey olsun diye
beklersiniz, hiçbir zaman</div>
<div class="MsoNormal">
anlamazsınız, çünkü
artık bir şey olmaz.
Son sigaranızı söndürdükten sonra
sigarayı</div>
<div class="MsoNormal">
-54-bırakmış oldunuz; eğer hâlâ bir beklenti içindeyseniz bu
yalnızca sigarasızlığa ne kadar</div>
<div class="MsoNormal">
zaman dayanacağınızın beklentisidir.</div>
<div class="MsoNormal">
Daha önce belirttiğim
gibi tiryakilerin çektiği
eziyet beyinle ilgili
bir şeydir ve</div>
<div class="MsoNormal">
güvensizlikten kaynaklanır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı irade yöntemiyle bırakmayı başarmış olanlar
beyinlerine işlenmiş o asılsız</div>
<div class="MsoNormal">
inançlar yüzünden bir süre içinde sıkılır ve zorlanırlar.
Bedensel bağımlılık sona erdikten</div>
<div class="MsoNormal">
çok sonra tiryaki
hâlâ sigara özleminden
yakınır. Yeterince dayanırsa
artık bir daha</div>
<div class="MsoNormal">
başlamayacağına
inanmaya başlar. Yakınmaya
son verir ve
yaşamın sigarasız da</div>
<div class="MsoNormal">
sürdüğünü ve hatta zevk verdiğini kabul eder.</div>
<div class="MsoNormal">
Birçok tiryaki irade yöntemiyle başarılı olmuştur, fakat güç
ve zahmetli olan bu yol,</div>
<div class="MsoNormal">
başarıdan çok başarısızlıkla sona erer. Başarmış olanlar
bile yaşamları boyunca sigara</div>
<div class="MsoNormal">
konusunda hassas kalırlar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Üç hafta boyunca</div>
<div class="MsoNormal">
tamamen nikotinsiz kalmaya dayandıktan sonra vücudun nikotin
gereksinimi kalmaz. Daha</div>
<div class="MsoNormal">
önce belirttiğim gibi nikotin eksikliğinin yarattığı özlem o
kadar azdır ki fark edilmez bile.</div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakilerin çoğu yaklaşık üç hafta sonra sigarayı bırakmayı
başardığını düşünür. Bunu</div>
<div class="MsoNormal">
kanıtlamak için bir sigara yakar ve her şey yeniden başlar.
Sigaranın tadı iğrenç gelir ama</div>
<div class="MsoNormal">
bedenine tekrar nikotin vermiş olduğu için sigarasını
söndürür söndürmez nikotin seviyesi</div>
<div class="MsoNormal">
düşer ve içinden bir ses: “Bir tane daha yak” demeye başlar.
Tam kurtulmuşken tekrar</div>
<div class="MsoNormal">
bağımlılık kazanır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İçtiğimiz her</div>
<div class="MsoNormal">
sigarada ciğerimize doldurduğumuz pisliği düşünsek ve
kendimize “bu iş bana 30.000</div>
<div class="MsoNormal">
pound’a mal oluyor ve şu anda içtiğim sigara ciğerlerimde
kansere yol açacak sigara</div>
<div class="MsoNormal">
olabilir” dersek zevkin hayali bile kalmaz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İnsan sigarayı küçük canavarı beslemek için içer...</div>
<div class="MsoNormal">
küçük canavarı vücudunuzdan büyük canavarı da aklınızdan
çıkardığınız an sigara içmeye</div>
<div class="MsoNormal">
ne gereksinim nede arzu duyacaksınız.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı Azaltmak? Aman Dikkat Tuzak!</div>
<div class="MsoNormal">
İsteğine hep boyun eğdiği zamanlar içtiği sigaraların
çoğundan zevk almıyor,</div>
<div class="MsoNormal">
çoğumu içtiğini bile fark etmiyordu. Her şey otomatik olarak
gerçekleşiyordu.</div>
<div class="MsoNormal">
Keyif alındığına inandığı sigaralar yalnızca bir süre
sigarasız kaldıktan sonra</div>
<div class="MsoNormal">
içtikleriydi (örneğin günün ilk sigarası, sindirim sigarası
vs.)</div>
<div class="MsoNormal">
Artık içeceği sigaralar için bir saat daha fazla beklediği
için hepsinden “zevk” almaya</div>
<div class="MsoNormal">
başlar. Ne kadar çok beklerse aldığı “zevk” o kadar büyümüş
gibi gelir. Bu “zevke” aslında</div>
<div class="MsoNormal">
sigara değil gerginliğin sona ermesi neden olur. Bu
gerginlik de nikotin eksikliğinden yada</div>
<div class="MsoNormal">
insanın kafasında yarattığı özlemden kaynaklanır. Ne kadar
uzun süre sigarasız kalırsa</div>
<div class="MsoNormal">
sigaradan alacağı “zevk” o kadar artar.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı bırakmanın en zor yanı kimyasal bağımlılık
değildir. Onu atlatmak kolaydır.</div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakiler bütün gece sigarasızlığa dayanırlar, sigara
özlemi yüzünden uyanmazlar bile.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı azaltmaya çalışan tiryakilere acıdığım kadar hiç
kimseye acımam. Daha az</div>
<div class="MsoNormal">
sigara içtikleri zaman canlarının sigarayı daha az
isteyeceği yanılgısına düşerler. Aslında</div>
<div class="MsoNormal">
durum tam tersidir.
Daha az sigara
içtikleri zaman daha
çok sigara özlemi
çekerler;</div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakilerin en çok</div>
<div class="MsoNormal">
sevdikleri sigaralardan biri hangisidir? Günün ilk sigarası!
O ilk sigarayı tadı ve kokusu çok</div>
<div class="MsoNormal">
güzel olduğu için içtiğinize gerçekten inanıyor musunuz?
Yoksa o sigaranın dokuz saatlik</div>
<div class="MsoNormal">
sigara özlemini ortadan kaldırdığı açıklamasını daha mı
mantıklı buluyorsunuz?</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı azaltma
çabaları hem başarısızlıkla sona ermeye
mahkumdur hem de</div>
<div class="MsoNormal">
büyük bir işkencedir.
Başarısızlıkla sonuçlanır çünkü
tiryaki daha az
içmeye alışınca</div>
<div class="MsoNormal">
sigarayı daha az isteyeceği yanılgısına düşer. Fakat söz
konusu olan bir alışkanlık değil,</div>
<div class="MsoNormal">
bağımlılıktır ve bağımlılığın temelinde giderek daha az
değil daha fazla istemek vardır.</div>
<div class="MsoNormal">
Tiryaki sigarayı azaltabilmek için yaşam boyu irade gücüne
ve disipline gereksinim duyar.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı
bırakmanın güç tarafı
nikotine olan kimyasal
bağımlılık değildir. Onu</div>
<div class="MsoNormal">
atlatmak kolaydır. Güç olan şey sigaranın insana zevk
verdiği yanılgısından kurtulmaktır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
sigara tiryakisinin yaşamını tamamen kontrolü</div>
<div class="MsoNormal">
altına alır ve tiryaki dünyanın en güzel şeyinin bir sonraki
sigara olduğuna inanmaya</div>
<div class="MsoNormal">
başlar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı bırakacak kadar iradeniz yoksa</div>
<div class="MsoNormal">
azaltacak kadar hiç yoktur. Bırakmak çok daha basit ve
acısızdır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Başarıyla sonuçlandığını</div>
<div class="MsoNormal">
bildiğim birkaç girişim ise oldukça kısa bir süre sonra
gerçekleşmiş ve tiryakinin aniden</div>
<div class="MsoNormal">
sigarayı tamamen bırakmasıyla sona ermiştir. Bu tiryakiler
sigarayı azaltmalarına rağmen</div>
<div class="MsoNormal">
bırakmışlardır azalttıkları için değil. İnsan sigarayı
azaltarak yalnızca çektiği eziyeti artırmış</div>
<div class="MsoNormal">
Sigara içmek, kırmak gayreti göstermezseniz yaşamınız
boyunca</div>
<div class="MsoNormal">
sürecek zincirleme bir olaydır.</div>
<div class="MsoNormal">
UNUTMAYIN: SİGARAYI AZALTMAK SİZİ DAHA KÖTÜ DURUMA DÜŞÜRÜR.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigara içmeyi düşündüğünüzde aklınıza kendinize ruhsal ve
fiziksel</div>
<div class="MsoNormal">
olarak zarar verme, sigaranın esiri olma ve ömür boyu pis
bir ağız kokusuyla dolaşma</div>
<div class="MsoNormal">
hakkına kavuşmak için bir servet harcayarak geçirdiğiniz pis
yaşamı getirin.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bir tiryakiye “Bağımlılık kazanmadan önceki zamana dönme
şansınız olsaydı tekrar</div>
<div class="MsoNormal">
sigaraya başlar mıydınız=” diye sorduğunuzda “Şaka yapıyor
olmalısınız” yanıtını alırsınız.</div>
<div class="MsoNormal">
Oysa tiryakiler yaşamlarının her günü bu seçim şansına
sahiptirler. Neden doğru karar</div>
<div class="MsoNormal">
vermezler? Çünkü korkarlar.
Bırakamamaktan veya yaşamın
sigarasız eskisi gibi</div>
<div class="MsoNormal">
olmayacağından korkarlar.</div>
<div class="MsoNormal">
Kendinizi aldatmayı bırakın. Başarırsınız. Herkes başarır.
Çok basit.</div>
<div class="MsoNormal">
Olayı daha da
basitleştirmek için anlamanız
gereken bazı temel
noktalar var.</div>
<div class="MsoNormal">
Şimdiye kadar üçünü ele aldık:</div>
<div class="MsoNormal">
1. Vazgeçmeniz gereken hiçbir şey yok. Kazanacağınız bir
sürü güzel şey var.</div>
<div class="MsoNormal">
2. Tek bir sigara düşüncenizi aklınızdan çıkarın. Öyle bir
şey yok. Yalnızca</div>
<div class="MsoNormal">
pislik ve hastalık dolu bir yaşam var.</div>
<div class="MsoNormal">
3. Sizin
başkalarından hiçbir farkınız
yok. Her tiryaki
sigarayı kolaylıkla</div>
<div class="MsoNormal">
bırakabilir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yalnızca sağlığınıza verdiği zarar yüzünden artık sigarayı
bırakmanın tam zamanı</div>
<div class="MsoNormal">
olduğunu değil uygun zamanı seçmenin de çok önemli olduğuna
inanıyorum. Toplumumuz</div>
<div class="MsoNormal">
sigarayı sağlığa
zarar verebilen kötü bir alışkanlık olarak görür. Aslında öyle değildir.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigara bir uyuşturucu
bağımlılığı, bir hastalık
ve Batı toplumunda
bir numaralı ölüm</div>
<div class="MsoNormal">
nedenidir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Peki, ne zaman bırakacaksınız? Yarın? Önümüzdeki yıl? Ondan
sonraki yıl?</div>
<div class="MsoNormal">
Bağımlılık kazandığınızı fark ettiğinizden beri kendinize
sorduğunuz soru bu değil</div>
<div class="MsoNormal">
midir? Bir gün uyanıp artık sigara içmek istemeyeceğinizi mi
umuyorsunuz? Kendinizi</div>
<div class="MsoNormal">
aldatmayın. Ben otuz
üç yıl boyunca
böyle bir anı
bekledim. Durdum. </div>
<div class="MsoNormal">
Ölümcül bir</div>
<div class="MsoNormal">
hastalığa yakalanana kadar bekleyecek misiniz? Bunun hiçbir
anlamı yok.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
NE YAPARSANIZ YAPIN,
“ŞİMDİ DEĞİL, DAHA
SONRA” DEMEK VE
OLAYI</div>
<div class="MsoNormal">
ERTELEMEK HATASINA DÜŞMEYİN. KENDİNİZE BİR PLAN YAPIN VE
DÖRT GÖZLE</div>
<div class="MsoNormal">
BU PLANI UYGULAMAYI BEKLEMEYE BAŞLAYIN.</div>
<div class="MsoNormal">
‘Sağlık olmadan hiçbir şey olmaz’ klişe bir sözdür ama
doğrudur. Eskiden spor</div>
<div class="MsoNormal">
hastaları
sinirimi bozardı. Hayatta
kendini zinde hissetmekten
çok daha fazla
şey</div>
<div class="MsoNormal">
olduğunu söyleyip dururdum –içki ve sigara gibi. Ne kadar
saçma. Kendinizi fiziksel ve</div>
<div class="MsoNormal">
ruhsal açıdan güçlü
hissettiğinizde iyi anların
keyfini çıkarabilir kötü anlarla baş</div>
<div class="MsoNormal">
edebilirsiniz.</div>
<div class="MsoNormal">
Yıllardır dünyada sigara gizemini benden daha iyi bilen
kimse olmadığını söylerim.</div>
<div class="MsoNormal">
Olay şudur: Tiryakiler yalnızca nikotin gereksinimini
karşılamak için sigara içtikleri halde</div>
<div class="MsoNormal">
bağımlılıklarına nikotin bağımlılığının kendisi değil
doğurduğu aldatmacalar neden olur.</div>
<div class="MsoNormal">
Akıllı bir insan bir aldatmacaya bir kez düşer. Yalnızca
aptallar bildikleri halde sürekli aynı</div>
<div class="MsoNormal">
aldatmacaya kapılırlar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
çok sonra yöntemimin en iyi yanının işte bu sigara</div>
<div class="MsoNormal">
içmeye devam edin talimatı olduğunu anladım. Sigarayı
bırakma sürecinden geçerken</div>
<div class="MsoNormal">
sigara içmeyi sürdürebilirsiniz. Kendinizi kuşkulardan ve
korkulardan arındırdıktan sonra</div>
<div class="MsoNormal">
son sigaranızı söndürür,
artık sigara içmeyen
bir insan olmaktan
mutluluk duymaya</div>
<div class="MsoNormal">
başlarsınız.</div>
<div class="MsoNormal">
Zamanlama konusundaki önerimi ciddi bir şekilde sorgulamama
neden olan tek</div>
<div class="MsoNormal">
bölüm bu bölümdür. İş yerinde bir stres halinde hemen
sigaraya uzanıyorsanız sigarayı</div>
<div class="MsoNormal">
tatil zamanı bırakmanızı, rahat bir ortamdayken sigara
içmekten hoşlanıyorsanız bunun</div>
<div class="MsoNormal">
tam tersini öneriyorum. Aslında işin en kolay yolu bu değil.
En kolay yöntem bırakmak için</div>
<div class="MsoNormal">
en güç zamanı
–sık sık toplum
içinde bulunacağınız, stresli,
sıkıntılı yada konsantre</div>
<div class="MsoNormal">
olmanız gereken bir
zamanı- seçmektir. Kendinize
en kötü durumlarda
bile sigarasız</div>
<div class="MsoNormal">
kalarak yaşamdan zevk alabileceğinizi kanıtladığınız an
diğer her durum çocuk oyuncağı</div>
<div class="MsoNormal">
gibi gelecektir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigara içmek ne bir alışkanlık nede bir zevktir. Bir
uyuşturucu bağımlılığı ve hastalıktır.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı Özleyecek miyim?</div>
<div class="MsoNormal">
Hayır! O küçük nikotin canavarı ölüp vücudunuzdaki nikotin
özlemi sona erince geri</div>
<div class="MsoNormal">
kalan aldatmacalar da kaybolacak ve hem gerginlik ve stresle
başa çıkabilmek hem de iyi</div>
<div class="MsoNormal">
anları doyasıya yaşayabilmek açısından fiziksel olduğu kadar
ruhsal olarak da daha güçlü</div>
<div class="MsoNormal">
olduğunuzu fark edeceksiniz.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigara içmenin ne kadar büyük bir geri</div>
<div class="MsoNormal">
zekalılık olduğunu bir kez gördükten ve bir çoğumuz
bırakmayı başardıktan sonra neden</div>
<div class="MsoNormal">
aynı tuzağın içine yine düşeriz? Sigara içenlerin etkisinden
dolayı.</div>
<div class="MsoNormal">
Çoğunlukla
başkalarıyla beraberken özellikle
yemek sonrasında tehlike
daha</div>
<div class="MsoNormal">
büyüktür.
Tiryaki sigara yakar ve sigarayı
bırakmış olan kişi bir rahatsızlık duyar. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Zevk almadığı halde kendisini</div>
<div class="MsoNormal">
onsuz iyi hissetmediği için sigara içtiğini düşünün. Sizden
ayrıldıktan sonra</div>
<div class="MsoNormal">
sigara içmeye devam edeceğini unutmayın. Ertesi gün pislik
dolu göğsüyle</div>
<div class="MsoNormal">
kalktığında kendini zehirlemeyi sürdüreceğini düşünün.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
kendine fiziksel ve ruhsal açıdan zarar verme ayrıcalığı
için</div>
<div class="MsoNormal">
bir servet harcayacaktır. Yaşamını pislik içinde, ağız
kokusu, lekeli dişler,</div>
<div class="MsoNormal">
aklının köşesindeki kara lekelerle geçirecek ve kendine
sistemli bir şekilde</div>
<div class="MsoNormal">
zarar veren nesneye esir olacaktır. Bütün bunlara da
sigaraya başlamadan</div>
<div class="MsoNormal">
önceki haline kavuşmak hayali için katlanacaktır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigara</div>
<div class="MsoNormal">
-74-içmeyenin yoksun kaldığı bir şey yoktur. Zavallı tiryaki
birçok şeyden yoksun</div>
<div class="MsoNormal">
kalır:</div>
<div class="MsoNormal">
SAĞLIK</div>
<div class="MsoNormal">
ENERJİ</div>
<div class="MsoNormal">
PARA</div>
<div class="MsoNormal">
ÖZ GÜVEN, ÖZ SAYGI</div>
<div class="MsoNormal">
İÇ HUZUR</div>
<div class="MsoNormal">
CESARET</div>
<div class="MsoNormal">
SAKİNLİK</div>
<div class="MsoNormal">
ÖZGÜRLÜK.</div>
<div class="MsoNormal">
Artık sigara içenleri kıskanmak yerine onları gerçekten
oldukları gibi yani perişan ve</div>
<div class="MsoNormal">
zavallı varlıklar olarak görmeye başlayın. En kötü durumda
olan bendim, biliyorum. Bu</div>
<div class="MsoNormal">
yüzden bu kitabı okuyun. En acınacak durumda olanlar bu
gerçeklere katlanamayarak</div>
<div class="MsoNormal">
kendilerini aldatmaya devam etmek zorunda olanlardır.</div>
<div class="MsoNormal">
Eroinmanları kıskanmazsınız. İngiltere’de eroin yüzünden
ölenlerin sayısı yılda üç</div>
<div class="MsoNormal">
yüzü geçmez. Nikotin ise yılda yüz binlerce insanın ölümüne
neden olurken bu sayı dünya</div>
<div class="MsoNormal">
çapında iki buçuk milyonu bulur. Nikotin tarihteki tüm
savaşların toplamından daha fazla</div>
<div class="MsoNormal">
kişinin ölümüne neden oldu. Her bağımlılık gibi sizinki de
kendiliğinden iyiye gitmek yerine,</div>
<div class="MsoNormal">
zamanla
kötüleşir. Sigara içmekten
artık bugün bile
zevk almıyorsanız yarın
hiç</div>
<div class="MsoNormal">
almayacaksınız. Tiryakileri kıskanmayın. Onlara acıyın.</div>
<div class="MsoNormal">
İnanın: ACINACAK DURUMDALAR.</div>
<div class="MsoNormal">
-75--76-30</div>
<div class="MsoNormal">
Kilo Alacak mıyım</div>
<div class="MsoNormal">
Bir başka yanılgı da
budur. Bu yanılgıyı sigarayı “irade yöntemi” ile bırakmaya</div>
<div class="MsoNormal">
çalışan ve sigaranın eksikliğini gidermek için şekerlere
başvuran tiryakiler yaymışlardır.</div>
<div class="MsoNormal">
Nikotin eksikliğinin yarattığı özlem açlık sinyallerine benzer, bu yüzden
sık sık açlıkla</div>
<div class="MsoNormal">
karıştırılır.
Açlık yemekle giderilir
ama nikotin özlemi
hiçbir zaman tam
anlamıyla</div>
<div class="MsoNormal">
giderilmez. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
kilo alma yanılgısına sigarasızlığa alışma döneminde</div>
<div class="MsoNormal">
sigara yerine kullanılan şeyler neden olur. Bu yöntemle
bırakmayı kolaylaştırmaz yalnızca</div>
<div class="MsoNormal">
güçleştirirsiniz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yanlış Motivasyonlardan Kaçınmaz</div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı “irade yöntemi”
ile bırakmaya çalışan
bir çok tiryaki
motivasyonunun</div>
<div class="MsoNormal">
güçlendirmeye çalışırken bir sürü yanlış motivasyon toplar.</div>
<div class="MsoNormal">
Bunun birçok örneği vardır. En tipik örneği: “Tasarruf
edeceğim parayla ailemle çok</div>
<div class="MsoNormal">
güzel bir tatil
yapabiliriz.” Bu mantıklı
ve akıllıca bir
plan gibi gelebilir
ama temelde</div>
<div class="MsoNormal">
yanlıştır, çünkü kendisine saygı duyan bir tiryaki tatile
çıkmak yerine yılın elli iki haftası</div>
<div class="MsoNormal">
sigara içmek ister.
Sonuçta tiryaki hâlâ
kuşkuludur, çünkü hem
elli hafta boyunca</div>
<div class="MsoNormal">
sigaradan vazgeçmek zorundadır hem de sigarasız bir tatilden
zevk alıp almayacağından</div>
<div class="MsoNormal">
emin değildir. Bu mantık tiryakinin büyük bir özveride
bulunduğu duygusunu güçlendirir ve</div>
<div class="MsoNormal">
gözünde sigaranın değerini iyice artırır. Bunun yerine en
iyisi olaya şöyle yaklaşmaktır:</div>
<div class="MsoNormal">
“Sigara içerek ne kazanıyorum?”</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Fakat hiç bir tiryaki sigarayı bırakmaya zorlanmamalıdır.
Aslında tiryakilerin</div>
<div class="MsoNormal">
hepsi içlerinden sigarayı bırakmak isterler fakat bırakmaya
tamamen hazır</div>
<div class="MsoNormal">
değillerse böyle bir anlaşma yalnızca sigara içme
isteklerini artırır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kendinizi aldatmayın. Bir tiryaki sigara için ortalama
olarak <st1:metricconverter productid="30.000 pound" w:st="on">30.000 pound</st1:metricconverter>
harcar.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigara içmenin ölümcül bir hastalığa yakalanma riski dörtte
birdir. Sigara insanın yaşam</div>
<div class="MsoNormal">
boyu kötü bir
ağız kokusuna sahip
olmasına, ruhsal ve
fiziksel işkence çekmesine,</div>
<div class="MsoNormal">
sigaraya esir olmasına, toplum tarafından küçük görülmesine
ve öz saygısını yitirmesine</div>
<div class="MsoNormal">
neden olur. Bütün bunlar sigarayı bırakmak için yeterli
değilse birkaç göstermelik neden</div>
<div class="MsoNormal">
hiç etkili olamaz, tam tersine özveri duygusunun
güçlenmesine yol açar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı</div>
<div class="MsoNormal">
bırakan kişi büyük
bir başarı kazanmanın
mutluluğunu yaşar. İnsan
tek</div>
<div class="MsoNormal">
başınayken
arkadaşlarının ve yakınlarının
onayı onun için
ilk günlerde</div>
<div class="MsoNormal">
gereksinim
duyacağı büyük bir
ödül olur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Olaya artık şöyle</div>
<div class="MsoNormal">
bakın.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigara içmenin bana ne yararı var? HİÇ</div>
<div class="MsoNormal">
Neden sigara içmek zorundayım?</div>
<div class="MsoNormal">
ZORUNDA DEĞİLSİNİZ!</div>
<div class="MsoNormal">
KENDİ KENDİNİZİ CEZALANDIRIYORSUNUZ.</div>
<div class="MsoNormal">
-79--80-32</div>
<div class="MsoNormal">
Bırakmanın Kolay Yolu</div>
<div class="MsoNormal">
Bu bölümde sigarayı bırakmanın kolay yolu ile ilgili
talimatlar vereceğim. Bunlara</div>
<div class="MsoNormal">
uyarsanız bırakmanın oldukça kolay hatta eğlenceli bile
olduğunu görürsünüz. Yapmanız</div>
<div class="MsoNormal">
gereken yalnızca iki şey var:</div>
<div class="MsoNormal">
1. Bir daha sigara içmemeye karar verin.</div>
<div class="MsoNormal">
2. Bu yüzden bunalıma gireceğinize, sevinin.</div>
<div class="MsoNormal">
Şimdi herhalde “Bu
kitabın gerisi ne
işe yarayacak? Neden
bunu başında</div>
<div class="MsoNormal">
söylemediniz?” diye soruyorsunuzdur. Bir an bunalıma girer,
er yada geç düşüncenizi</div>
<div class="MsoNormal">
değiştirirdiniz. Herhalde şimdiye kadar bir kaç kez
yapmışsınızdır.</div>
<div class="MsoNormal">
Dediğim gibi sigara hain ve sinsi bir tuzaktır. Bırakmanın
en güç yanı kimyasal</div>
<div class="MsoNormal">
bağımlılık
değil, beyninize işlenmiş
aldatmacalardır. Bu yüzden
önce yanılgıları,</div>
<div class="MsoNormal">
aldatmacaları
ortadan kaldırmak gerekir.
Önce düşmanını tanı,
taktiklerini öğren ki,</div>
<div class="MsoNormal">
rahatlıkla yenebilesin.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yaşamımın büyük bir bölümünü sigarayı bırakmaya çalışarak
geçirdim ve haftalarca</div>
<div class="MsoNormal">
ağır depresyonlar yaşadım. Sonunda bıraktığımda sigara
tüketimim bir anda yüzden sıfıra</div>
<div class="MsoNormal">
düştü ve hiç acı çekmedim.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
şimdiye kadar kesinlikle pişman olmadım. Sigarayı bırakmak
başıma gelen en güzel şeydi.</div>
<div class="MsoNormal">
Nasıl bu kadar kolay bırakabildiğimi bir türlü anlayamadım
ve nedenini bulabilmem</div>
<div class="MsoNormal">
uzun zaman sürdü. Bundan sonra bir daha sigara içmeyeceğimi
kesinlikle biliyordum.</div>
<div class="MsoNormal">
Bundan önceki denemelerimde de kararlıydım ama aslında
sigarayı bırakmaya yalnızca</div>
<div class="MsoNormal">
çalışıyordum ve yeterince
uzun bir süre
sigarasız kalmaya dayanırsam
sigara içme</div>
<div class="MsoNormal">
arzusunun yok olacağını
umuyordum. Sürekli bir
şey olsun diye
beklediğimden yok</div>
<div class="MsoNormal">
olmuyordu tabii, ben yakındıkça sigara arzusu artıyor ve
özlem devam ediyordu.</div>
<div class="MsoNormal">
Son girişimim değişikti. Bugün bütün tiryakilerin yaptığı
gibi ben de düşünmeye</div>
<div class="MsoNormal">
başlamıştım. O ana kadar ne zaman başarısız olsam bir
sonraki deneme daha kolay</div>
<div class="MsoNormal">
olacak düşüncesiyle kendimi avutuyordum. Yaşamımın sonuna kadar sigara içeceğimi</div>
<div class="MsoNormal">
aklıma bile getirmiyordum. Bu
düşünce içimi öyle
bir nefretle dolduruyordu
ki, sigara</div>
<div class="MsoNormal">
konusunu artık ciddi bir şekilde ele almıştım.</div>
<div class="MsoNormal">
Otomatik olarak sigara yakmak yerine sigara içerken ne
duyduğumu çözümlemeye</div>
<div class="MsoNormal">
başladım. Bildiğim şey onaylanmış oldu. Sigaradan zevk
almıyor, sigarayı pis ve iğrenç</div>
<div class="MsoNormal">
buluyordum.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigara içmeyen insanları incelemeye başladım. Onları o ana
kadar yüzeysel, anti</div>
<div class="MsoNormal">
sosyal, sıkıcı insanlar olarak görürdüm. Oysa daha dikkatli
incelediğimde güçlü ve sakin</div>
<div class="MsoNormal">
bir karaktere sahip
olduklarını fark ettim.
Stres ve gerginliğin
daha kolay üstesinden</div>
<div class="MsoNormal">
geldiklerini,
insanlarla birlikteyken ise
tiryakilerden daha çok
eğlendiklerini gördüm.</div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakilerden daha canlı ve hareketli oldukları kesindi.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı bırakmış
kişilerle konuşmaya başladım. O zamanlar
onları sağlık yada</div>
<div class="MsoNormal">
para nedeniyle sigarayı bırakmak zorunda kalmış fakat hâlâ
gizli gizli sigara özlemi duyan</div>
<div class="MsoNormal">
insanlar olarak görürdüm. Birkaçı “Bazen sigara özlemi
duyuyorum, ama o kadar nadir ve</div>
<div class="MsoNormal">
-81-o kadar hafif ki, önemsemeye değmez” derken, çoğu
“Sigarayı özlüyor muyum? Şaka</div>
<div class="MsoNormal">
yapıyor olmalısın. Kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiştim.”
Diyordu.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı bırakmış kişilerle yaptığım görüşmeler aklımın bir
köşesine yer etmiş başka</div>
<div class="MsoNormal">
bir gizemi aydınlattı. Ben doğuştan zayıf bir insan olduğumu
sanırdım fakat bir anda bütün</div>
<div class="MsoNormal">
tiryakilerin aynı kabusu yaşadıklarını anladım. Kendi
kendime “Şu anda milyonlarca insan</div>
<div class="MsoNormal">
sigarayı bırakıyor ve gayet mutlu bir şekilde yaşamlarını
sürdürüyor. Sigaraya başlamadan</div>
<div class="MsoNormal">
önce sigara içmenin hiçbir gereğini duymuyorum, o iğrenç
nesnelere alışana kadar ne</div>
<div class="MsoNormal">
denli uğraştığımı da hâlâ anımsıyorum. Peki neden şimdi
sigara içmek zorundayım?” diye</div>
<div class="MsoNormal">
düşündüm. Sigara benim için bir keyif değildi. O pis şeyden
nefret ediyor, yaşamamın</div>
<div class="MsoNormal">
gerisini bu iğrenç nesnenin esiri olarak geçirmek
istemiyordum.</div>
<div class="MsoNormal">
Sonunda kendime şunu dedim:</div>
<div class="MsoNormal">
“Allen, İSTESEN DE İSTEMESEN DE ŞU ANDA SON SİGARANI İÇMİŞ
OLDUN.”</div>
<div class="MsoNormal">
Daha o an bir daha sigara içmeyeceğimi anladım. Bu kadar
kolay olacağını hiç</div>
<div class="MsoNormal">
sanmıyordum, tam tersine
çok güçlük çekeceğimi
düşünüyordum. Aylar boyu</div>
<div class="MsoNormal">
depresyonlarda olacağımdan ve yaşamımın gerisini sürekli
özlem içinde geçireceğimden</div>
<div class="MsoNormal">
emindim. Oysa başından beri tam anlamıyla bir zevk oldu.</div>
<div class="MsoNormal">
Neden bu kadar basit olduğunu ve bu kez o iğrenç
sigarasızlık özlemini neden</div>
<div class="MsoNormal">
duymadığımı anlamam çok uzun sürdü. Nedeni şuydu: Sigara
özlemi diye bir şey yoktur.</div>
<div class="MsoNormal">
O yalnızca kuşku ve
güvensizlikten doğar. Gerçekten çok basit ve açıktır. SİGARAYI</div>
<div class="MsoNormal">
BIRAKMAK KOLAYDIR. İşi güçleştiren kararsızlık ve
yakınmadır. Tiryakiler bağımlıyken</div>
<div class="MsoNormal">
bile bazen uzun süre sigarasız kalmaya dayanırlar. Yalnızca
sigara içmek istedikleri ama</div>
<div class="MsoNormal">
içemedikleri zaman özlem duyarlar.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı bırakmayı kolaylaştırmanın yolu kesin ve geri
dönüşü olmayan bir karar</div>
<div class="MsoNormal">
vermektir. Bu kararın doğruluğundan kuşkulanmak, kararı
sorgulamak yerine mutlu olmak</div>
<div class="MsoNormal">
ve sigara konusunun kapandığını ummak değil bilmektir.</div>
<div class="MsoNormal">
Başından beri kararlı olursanız işi kolaylaştırırsınız.
Kolay olacağına inanmazsanız</div>
<div class="MsoNormal">
nasıl başından beri
kararlı olursunuz? İşte
kitabın geri kalan
bölümü bu bakımdan</div>
<div class="MsoNormal">
gereklidir. Sigarayı bırakmadan önce üzerinde durmanız
gereken önemli birkaç nokta var:</div>
<div class="MsoNormal">
1. Başaracağınıza
inanın. Sizin başkalarından
hiçbir farkınız yok
ve sigara</div>
<div class="MsoNormal">
içmek yada içmemek tamamen sizin elinizde.</div>
<div class="MsoNormal">
2. Vazgeçtiğiniz hiçbir şey yok. Tam tersine kazanacağınız o
kadar çok şey var</div>
<div class="MsoNormal">
ki! Yalnızca daha sağlıklı ve daha varlıklı olmakla
kalmayacak iyi günlerde</div>
<div class="MsoNormal">
daha çok eğlenip kötü günlerde daha az sıkıntı duyacaksınız.</div>
<div class="MsoNormal">
3. “Tek bir sigara” diye bir şey olmadığını anlayın artık.
Sigara bir uyuşturucu</div>
<div class="MsoNormal">
bağımlılığıdır ve zincirleme olarak devam eder. Sigara
içememek yüzünden</div>
<div class="MsoNormal">
bunalıma düşerseniz kendinizi gereksiz yere cezalandırmış
olursunuz.</div>
<div class="MsoNormal">
4. Sigarayı
zarar verme olasılığı
olan bir alışkanlık
olarak değil uyuşturucu</div>
<div class="MsoNormal">
bağımlılığı
olarak görmelisiniz. Hoşunuza
gitse de gitmese
de BAĞIMLI</div>
<div class="MsoNormal">
OLDUĞUNUZU KABUL ETMELİSİNİZ. Görmezlikten gelerek
bağımlılığı yok</div>
<div class="MsoNormal">
edemezsiniz. Bu bağımlılığın
süründüren bütün hastalıklar
gibi yalnızca</div>
<div class="MsoNormal">
yaşam boyu sürmekle
kalmayıp aynı zamanda
giderek kötüleştiğini</div>
<div class="MsoNormal">
unutmayın. İyileşmek için en iyi zaman şimdidir.</div>
<div class="MsoNormal">
5. Hastalıkla (yani kimyasal bağımlılıkla) sigara içen veya
içmeyen insanların</div>
<div class="MsoNormal">
içinde
bulundukları ruhsal durumu
birbirinden ayırın. Tiryakiler
bağımlılık</div>
<div class="MsoNormal">
kazanmadan önceki zamana dönme şansına sahip olsalar bu
şansı hemen</div>
<div class="MsoNormal">
kullanırlardı! Siz bugün bu şansa sahipsiniz! Bunu sakın
‘sigarayı bırakmak’olarak görmeyin. Son
sigaranızı içtiğinize dair
kesin kararınızı verdikten</div>
<div class="MsoNormal">
sonra sigara içmeyen
bir insan olursunuz.
Artık tiryakileri yaşamlarını</div>
<div class="MsoNormal">
sigarayla
kendilerine zarar vererek
geçiren zavallılar olarak
görürsünüz.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigara içmeyen bir insanın böyle bir sorunu yoktur. Kesin
kakarı verir vermez</div>
<div class="MsoNormal">
amacınıza ulaşmış olursunuz. Bu yüzden mutlu olmanız
gerekir. Bütün gün</div>
<div class="MsoNormal">
oturup yakınarak kimyasal
bağımlılığın geçmesini bekleyeceğinize dışarı</div>
<div class="MsoNormal">
çıkıp yaşamın tadını
çıkarmaya çalışın. Yaşam sigara içtiğiniz zaman da</div>
<div class="MsoNormal">
güzeldir, içmediğiniz zaman her geçen gün daha da
güzelleşir.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı bırakmayı gerçekten kolaylaştırmak için sigarasızlığa
alışma döneminde</div>
<div class="MsoNormal">
(en fazla üç hafta) hiç sigara içmemeye kararlı olmalısınız.
Bu mantıkla yola çıktığınızda</div>
<div class="MsoNormal">
bırakmak çok kolay gelecektir.</div>
<div class="MsoNormal">
Başlangıçta sizden rica ettiğim gibi açık kalplilikle
okuyorsanız artık sigara bırakma</div>
<div class="MsoNormal">
aşamasına gelmiş olmanız gerekir. Şu anda tasmasını
sabırsızlıkla çekiştiren bir köpeğin</div>
<div class="MsoNormal">
heyecanıyla vücudunuzdan zehri atmak için bekliyor
olmalısınız.</div>
<div class="MsoNormal">
Hâlâ bir sıkıntı içindeyseniz, bunun nedeni aşağıdaki
unsurlardan biridir.</div>
<div class="MsoNormal">
1. Sizde daha jeton
düşmemiş. Yukarıda sıraladığım
beş noktayı bir
daha</div>
<div class="MsoNormal">
okuyun ve doğruluklarına inanıp
inanmadığınızı saptayın. Herhangi
bir</div>
<div class="MsoNormal">
noktada kuşkunuz varsa onunla ilgili bölümü bir kez daha
okuyun.</div>
<div class="MsoNormal">
2. Başarısızlığa uğramaktan korkuyorsunuz. Endişeye
kapılmanıza gerek yok,</div>
<div class="MsoNormal">
okumaya devam edin, başaracaksınız. Sigara inanılmaz bir
tuzaktır. En zeki</div>
<div class="MsoNormal">
kişiler de düşer
ama bir tek
aptallar olayı çözdükten
sonra kendilerini</div>
<div class="MsoNormal">
aldatmaya devam ederler.</div>
<div class="MsoNormal">
3. Söylediklerimin
doğruluğunu kabul ediyor
fakat yine de
kendinizi perişan</div>
<div class="MsoNormal">
ediyorsunuz. Yapmayın! Gözlerinizi açın şu anda çok güzel
bir şey olmak</div>
<div class="MsoNormal">
üzere, esirlikten kurtuluyorsunuz.</div>
<div class="MsoNormal">
İşe doğru mantıkla başlamak çok önemlidir: Sigara içmemem ne
güzel değil mi? Bu</div>
<div class="MsoNormal">
mantığı sigarasızlığa alışma süreci boyunca sürdürmeniz
gerekir. Bundan sonraki birkaç</div>
<div class="MsoNormal">
bölümde özellikle bu konu üzerinde duracağım. Sigarasızlığa
alışma süresinden sonra</div>
<div class="MsoNormal">
bilinçli olarak bunu düşünmenize gerek kalmayacaktır.
Otomatik olarak öyle düşünecek ve</div>
<div class="MsoNormal">
bunu daha önce neden göremediğinizi merak edeceksiniz.
Yalnız dikkat etmeniz gereken</div>
<div class="MsoNormal">
iki nokta var.</div>
<div class="MsoNormal">
1. Son sigaranızı söndürme planınızı kitabın sonuna
erteleyin.</div>
<div class="MsoNormal">
2. Yaklaşık üç hafta
süren sigarasızlığa alışma
döneminden sık sık
söz</div>
<div class="MsoNormal">
etmiştim. Yanlış anlaşılmasın.
Üç hafta boyunca
eziyet çekeceğinizi</div>
<div class="MsoNormal">
sanabilirsiniz.
Bu doğru değildir.
“Üç hafta dayanabilirsem tamamdır”</div>
<div class="MsoNormal">
yanılgısına
düşmeyin. Üç hafta
sonra hiçbir şey
olmayacak. Kendinizi</div>
<div class="MsoNormal">
birdenbire
sigara içmeyen bir
insan olarak hissetmeyeceksiniz. Sigara</div>
<div class="MsoNormal">
içmeyenler kendilerini içenlerden farklı hissetmezler. Şimdi
üç hafta boyunca</div>
<div class="MsoNormal">
sigara içmemekten yakınıyorsanız üç hafta sonra da yakınırsınız. Demek</div>
<div class="MsoNormal">
istediğim şudur: “Artık
sigara içmeyeceğin ne
güzel değil mi?”
gibi bir</div>
<div class="MsoNormal">
mantıkla başlarsanız üç hafta sonra sigara içme hevesiniz
kalmaz. Fakat “Üç</div>
<div class="MsoNormal">
haftayı bir atlatabilsem” diyorsanız o üç hafta sonunda
sigara diye ölürsünüz.</div>
<div class="MsoNormal">
-83--84-33</div>
<div class="MsoNormal">
Sigarasızlığa Alışma Süresi</div>
<div class="MsoNormal">
Son sigaranızı söndürdükten
sonra yaklaşık üç
hafta kadar sigara
özlemi</div>
<div class="MsoNormal">
çekebilirsiniz. Bu birbirinden ayrı iki faktöre dayanır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Doğru mantıkla yola çıkıldığında özlemle başa çıkmak
kolaylaşır ve</div>
<div class="MsoNormal">
kısa bir süre sonra özlem yok olur.</div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakiler
“irade yöntemi” ile
de olsa birkaç
gün sigarasız kalmayı
başarırlarsa</div>
<div class="MsoNormal">
nikotin özlemi kısa
sürede kaybolur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kimyasal etkisi olmayan bir ilaç anlık sıkıntıları gerçekten
ortadan kaldırdığı için</div>
<div class="MsoNormal">
psikolojik açıdan çok etkilidir. Fakat sigara bir ilaç
değildir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigara ancak psikolojik açıdan geçici bir destek olabilir o
kadar. Bittiğinde trajedi hâlâ</div>
<div class="MsoNormal">
devam etmektedir. Aslında artık
durum daha da kötüdür. Çünkü
kadın nikotin özlemi</div>
<div class="MsoNormal">
duymaya
başlamıştır. Bu özleme
dayanmakla bir sigara
daha içip özlemi
gidermek</div>
<div class="MsoNormal">
arasında kalır ve kısır döngü ortaya çıkar. Sigara bir an
için psikolojik desek sağlamaktan</div>
<div class="MsoNormal">
başka bir işe yaramamıştır. Aynı etkiyi avutucu sözler yada
bir içki de yaratabilirdi.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yanlış inançlara daha
başlangıçta karşı koymak
gerekir. Şunu artık
aklınıza</div>
<div class="MsoNormal">
yerleştirin:
Sigaraya muhtaç değilsiniz
ve sigarayı bir
tür yardım yada
destek olarak</div>
<div class="MsoNormal">
görmeyi sürdürdükçe kendinize eziyet çektirmiş olursunuz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İçinde yalnızca ot olan zararsız</div>
<div class="MsoNormal">
sigaralar vardır ama deneyen herkes kısa bir süre sonra
vazgeçer. Sigara içmenizin tek</div>
<div class="MsoNormal">
nedeninin
vücudunuza nikotin sağlamak
olduğunu anlayın artık.
Nikotin arzunuz yok</div>
<div class="MsoNormal">
olduğunda sigaraya fazla gereksinim duymazsınız.</div>
<div class="MsoNormal">
Bu yüzden bunalıma
gireceğinize kendinize şöyle
deyin. “Bunun ne
olduğunu</div>
<div class="MsoNormal">
biliyorum. Nikotin eksikliğinin yarattığı duygudur bu.
Tiryakiler bunu yaşam boyu çekerler</div>
<div class="MsoNormal">
bağımlılıkları
da bu yüzden
devam eder zaten.
Sigara içmeyenlerin böyle
bir sorunu</div>
<div class="MsoNormal">
yoktur. Bu sigaranın birçok dezavantajından yalnızca bir
tanesidir. Vücudumu bu kötü</div>
<div class="MsoNormal">
şeyden tamamen kurtarmam ne güzel değil mi?”</div>
<div class="MsoNormal">
Diğer bir deyişle vücudunuz gelecek üç hafta içinde hafif
bir sarsıntı geçirecek ama</div>
<div class="MsoNormal">
bu süre içinde bütün yaşamınız boyunca sürecek çok güzel bir
şey olacak. İğrenç bir</div>
<div class="MsoNormal">
hastalıktan kurtulacaksınız. Bu sigaranın eksikliğini
duymaktan zevk bile alacaksınız. Size</div>
<div class="MsoNormal">
bir eğlence doğacak.</div>
<div class="MsoNormal">
Olayı heyecanlı bir oyuna dönüştürün. Nikotin canavarına
midenizdeki bir tür kurt</div>
<div class="MsoNormal">
olarak bakın. Siz
onu üç hafta
boyunca yemeksiz bırakmaya
çalışırken o yaşamını</div>
<div class="MsoNormal">
sürdürebilmek için bütün taktikleriyle size sigara içirtmeye
çalışacaktır.</div>
<div class="MsoNormal">
-86-Bazen moralinizi bozmaya
çalışacaktır. Bazen hazırlıksız
olacaksınız, biri size</div>
<div class="MsoNormal">
sigara verecek ve siz belki sigarayı bıraktığınızı
unutacaksınız. Unutmazsanız hafif bir</div>
<div class="MsoNormal">
özlem duyacaksınız. Bu tür durumlara önceden hazırlanmanız
gerekir. Size sigara isteten</div>
<div class="MsoNormal">
şey ne olursa
olsun buna bedeninizdeki
küçük canavarın neden
olduğunu ve bu</div>
<div class="MsoNormal">
durumlarda sigara içmemekle canavara bir darbe daha
indirdiğinizi düşünün.</div>
<div class="MsoNormal">
Sakın sigarayı unutmaya çalışmayın. Sigarayı “irade yöntemi”
ile bırakmaya çalışan</div>
<div class="MsoNormal">
tiryakilerin depresyonlara girmelerine neden budur. Bütün
gün oturup sigarayı unutmayı</div>
<div class="MsoNormal">
beklerler.</div>
<div class="MsoNormal">
Bu uyku tutturamamaya benzer. Düşündükçe uykunuz kaçar.</div>
<div class="MsoNormal">
Ne olursa olsun
unutamayacaksınız. İlk birkaç
gün küçük canavar
size sürekli</div>
<div class="MsoNormal">
anımsatacaktır, buna engel olamayacaksınız. Çevrenizde
tiryakiler ve sigara reklamları</div>
<div class="MsoNormal">
oldukça sigarayı anımsamaya devam edeceksiniz. Sigarayı
unutmak zorunda değilsiniz</div>
<div class="MsoNormal">
zaten. Kötü değil çok güzel bir şey olmakta. GÜNDE BİN KEZ
DE DÜŞÜNSENİZ TADINI</div>
<div class="MsoNormal">
ÇIKARIN. ÖZGÜR OLMANIN NE KADAR GÜZEL OLDUĞUNU KENDİNİZE
SÜREKLİ</div>
<div class="MsoNormal">
ANIMSATIN.
KENDİNİZİ ZEHİRLEMEK ZORUNDA
OLMAMANIN MUTLULUĞUNU</div>
<div class="MsoNormal">
DÜŞÜNÜN.</div>
<div class="MsoNormal">
Bir süre sonra sigara özlemi eğlenceye dönüşecek ve siz
sigaranın aklınızdan ne</div>
<div class="MsoNormal">
kadar çabuk çıktığına şaşıracaksınız.</div>
<div class="MsoNormal">
Ne yaparsanız yapın AMA KARARINIZDAN KUŞKU DUYMAYIN. Kuşku
duymaya</div>
<div class="MsoNormal">
başladığınız an yakınmaya da başlarsınız ve her şey daha
kötü olur. Onun yerine o anı</div>
<div class="MsoNormal">
yeni bir şevk arayarak değerlendirin. Kuşku duymanızın
nedeni bir depresyonsa sizi bu</div>
<div class="MsoNormal">
duruma düşürenin sigara olduğunu anımsayın. Bir arkadaşınız
sigara uzattığında gururla</div>
<div class="MsoNormal">
“Ne mutlu bana ki artık gereksinim duymuyorum” deyin. Buna
önce biraz bozulur ama</div>
<div class="MsoNormal">
sigarasızlığın sizi etkilemediğini görünce onun da aklı
yatmaya başlar.</div>
<div class="MsoNormal">
Sizi bu karara çok önemli nedenlerin ittiğini unutmayın. Bir
tek sigaranın size mal</div>
<div class="MsoNormal">
olacağı binlerce lirayı düşünün ve kendinize bu korkunç
hastalıklardan birine yakalanma</div>
<div class="MsoNormal">
riskine girmek isteyip istemediğinizi sorun. Özellikle de bu
duygunun yakında geçeceğini</div>
<div class="MsoNormal">
ve her dakikanın sizi amacınıza yakınlaştıracağını düşünün.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigara içmenizin tek
nedeni küçük canavarı
beslemekti. Dört gün
boyunca aç</div>
<div class="MsoNormal">
bıraktınız. O bir sigaranın veya nefesin onun için ne kadar
değerli olduğunu düşünün!</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Unutmayın: Tiryakilerin sigaraya başlamalarının nedeni tek
bir sigaradır.</div>
<div class="MsoNormal">
Şu aldatmacalardan kurtulup
sigara içemediğiniz için</div>
<div class="MsoNormal">
üzülmekten vazgeçerseniz vücudunuz nikotin isterken bile siz
büyük bir zevkle kahvenizi</div>
<div class="MsoNormal">
içebilirsiniz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Başarısızlığın Ana Nedenleri</div>
<div class="MsoNormal">
“Evet, bu</div>
<div class="MsoNormal">
gün pek iyi bir gün değil, ama sigara da bir işe
yaramayacak. Yarın daha iyi bir gün olur, şu</div>
<div class="MsoNormal">
anda hiç değilse bir artı puana sahibim. O iğrenç sigara
alışkanlığından kurtuldum artık.”</div>
<div class="MsoNormal">
“Eskiden böyle durumlarda bir</div>
<div class="MsoNormal">
sigara yakardım.” Diye düşünürsünüz, fakat sigaranın hiçbir
sorunu çözmediğini unutur,</div>
<div class="MsoNormal">
hayal ürünü bir destek arayarak kendinize eziyet
çektirirsiniz. Kendinizi zor bir duruma</div>
<div class="MsoNormal">
düşürür, sigara içemediğiniz içi perişan olursunuz, içseniz
durumunuz daha da kötü olur.</div>
<div class="MsoNormal">
Doğru bir karar aldığınızı biliyorsunuz; bu karardan kuşku
duyarak ne diye hâlâ kendinize</div>
<div class="MsoNormal">
işkence çektiriyorsunuz?</div>
<div class="MsoNormal">
Unutmayın olumlu düşünmek her zaman için çok önemlidir.</div>
<div class="MsoNormal">
-90-37</div>
<div class="MsoNormal">
Sigaranın Yerine Kullanılanlar</div>
<div class="MsoNormal">
Birçok kişi sigaranın yerine şeker, sakız, nane şekeri,
içinde ot olan sigaralar, haplar</div>
<div class="MsoNormal">
kullanır. HİÇBİRİNİ KULLANMAYIN. Bu tür şeyler işinizi
kolaylaştırmak yerine yalnızca</div>
<div class="MsoNormal">
güçleştirir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
1. Nikotinin alternatifi yoktur.</div>
<div class="MsoNormal">
2. Nikotine
muhtaç değilsiniz. Nikotin
besin değil zehirdir.
Nikotin özlemi</div>
<div class="MsoNormal">
duyduğunuzda
yalnızca tiryakilerin bu
duyguyu yaşadıklarını sigara</div>
<div class="MsoNormal">
içmeyenlerin böyle bir
sorunu olmadığını anımsayın.
Bu özlemi nikotinin</div>
<div class="MsoNormal">
neden olduğu başka bir dert, canavarın ölüm çığlığı olarak
görün.</div>
<div class="MsoNormal">
3. Unutmayın!
Sigara özlemi yaratır,
gidermez. Sigaraya ve
sigaranın bir</div>
<div class="MsoNormal">
alternatifine muhtaç olmadığınızı ne kadar çabuk anlarsanız
o kadar çabuk</div>
<div class="MsoNormal">
kurtulursunuz.</div>
<div class="MsoNormal">
Nikotin içeren sakızların yada başka şeylerin yakınından
bile geçmeyin. Bunların</div>
<div class="MsoNormal">
vücuttaki nikotin miktarını sabit tuttukları ve sizi
nikotinsizliğin kötü etkilerinden korudukları</div>
<div class="MsoNormal">
için sigarasızlığa alışma dönemini dolaylaştırdıkları
söylenir. Aslında aynı nedenlerden</div>
<div class="MsoNormal">
dolayı bırakmayı güçleştirirler. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigara
alışkanlığı sürekli sigara
özlemi gidermektir.</div>
<div class="MsoNormal">
Nikotinin hiçbir yararı yoktur. Sigara içmenizin tek nedeni
nikotinsizliğin yarattığı özlemi</div>
<div class="MsoNormal">
gidermektir. Bu özlem kaybolunca alışkanlık da yok olur.
Zaten özlem o kadar hafiftir ki</div>
<div class="MsoNormal">
herhangi bir önlem almak gerekmez. Sigara içmenin asıl
sorunu daha önce de söylediğim</div>
<div class="MsoNormal">
gibi kimyasal bağımlılık değil aklımızı karıştıran
aldatmacalardır. Nikotin içeren sakızlar</div>
<div class="MsoNormal">
kimyasal bağımlılığın
devam etmesine neden olurlar, kimyasal
bağımlılık da psikolojik</div>
<div class="MsoNormal">
bağımlılığın uzamasına yol açar.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı bırakmış birçok kişi nikotinli sakızlara
bağımlıdır. Hâlâ sigara içen sakız</div>
<div class="MsoNormal">
bağımlıları da vardır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“Sigaranın yerini tutacak bir şey arıyorum” dediğinizde
aslında “Bir</div>
<div class="MsoNormal">
özveride
bulunuyorum” demiş oluyorsunuz.
“İrade yönteminde” yaşanan
depresyonlar</div>
<div class="MsoNormal">
tiryakinin
özveride bulunduğuna inanmasından
kaynaklanır. Tiryaki bir
sorunun yerine</div>
<div class="MsoNormal">
başka bir sorun yaratmıştır. İnsanın kendisini şekerlerle
tıka basa doldurması hiç hoş bir</div>
<div class="MsoNormal">
şey değildir. Yalnızca şişmanlayıp kendisini kötü
hissetmesine arkasından da sigaraya</div>
<div class="MsoNormal">
tekrar başlamasına neden olur.</div>
<div class="MsoNormal">
-91-Hiçbir
alternatife muhtaç
olmadığınızı unutmayın. Sigara
özlemi bu zehre karşı</div>
<div class="MsoNormal">
duyulan açlıktır ve kısa bir süre içinde yok olacaktır. Bu
önündeki birkaç günü atlatmanıza</div>
<div class="MsoNormal">
yardımcı olur. Bedeninizi zehirden beyninizi esirlikten ve
bağımlılıktan kurtarmaktan zevk</div>
<div class="MsoNormal">
alın. İştahınız artarak, daha çok yemek yemeye başlar ve
önünüzdeki günlerde birkaç kilo</div>
<div class="MsoNormal">
alırsanız endişe etmeyin.
Daha sonra değineceğim
“uyanma zamanında” sigaranın</div>
<div class="MsoNormal">
gereksizliğini keşfettiğiniz an güveniniz artacak ve olumlu
düşünce ile yemek alışkanlıkları</div>
<div class="MsoNormal">
dahil bütün sorunların
üstesinden geleceğinizi göreceksiniz.
Sakın yemek aralarında</div>
<div class="MsoNormal">
atıştırmayın. Yoksa şişmanlar ve mutsuz olursunuz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigaralarını saklayan insanların başarısızlık oranının
atanlarınkinden daha</div>
<div class="MsoNormal">
yüksek olduğuna inanıyorum.
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yine de başarısızlığın asıl
nedeninin</div>
<div class="MsoNormal">
tiryakinin işin başında
kesin karar vermemesinden
kaynaklandığına</div>
<div class="MsoNormal">
inanıyorum. Başarının iki anahtarını anımsayın.</div>
<div class="MsoNormal">
• Kesin karar vermek</div>
<div class="MsoNormal">
• Artık sigara içmemek zorunda olmamanın zevkine varmak</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Stresten
kaçınmanızı öneririm. Baskıyı
artırmanın hiçbir anlamı yok.</div>
<div class="MsoNormal">
İnsanlarla birlikte olmak konusunda ise tam tersini
yapmanızı öneririm. Dışarı</div>
<div class="MsoNormal">
çıkın ve yaşamın tadını çıkarmaya başlayın. Bağımlılığınız
devam etse bile</div>
<div class="MsoNormal">
artık sigaraya muhtaç
değilsiniz. Bir partiye
gidin ve artık
sigara içmek</div>
<div class="MsoNormal">
zorunda olmadığınızı müjdeleyin.
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigaradan Kurtulduğunuzu Keşfettiğiniz An</div>
<div class="MsoNormal">
Sigaradan kurtulduğunuzu keşfettiğiniz anı sigarayı bıraktıktan yaklaşık üç hafta</div>
<div class="MsoNormal">
sonra
yaşarsınız. Gökyüzü birden
açılmaya başlar ve
o anda beyninize
yer etmiş</div>
<div class="MsoNormal">
aldatmacaların bütün
izleri silinir: Bundan
sonra kendinize sigara
içmeye gereksinim</div>
<div class="MsoNormal">
duymadığınızı söylemek yerine artık son ipin de koptuğunu ve
yaşamınızın geri kalan</div>
<div class="MsoNormal">
bölümünden bir daha
sigara gereksinimi duymadan
zevk alabileceğinizi fark
ettiğinizi</div>
<div class="MsoNormal">
söyleyin. O andan
itibaren diğer tiryakileri
acınacak insan olarak
görürsünüz. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ne kadar çok sigara içmişseniz bu an size o kadar güzel
gelir ve bütün bir yaşam</div>
<div class="MsoNormal">
sürer.</div>
<div class="MsoNormal">
Kendimi hayatta çük güzel şeyler yaşamış şanslı bir insan
olarak görürüm başıma</div>
<div class="MsoNormal">
gelen en güzel şey ise sigaradan kurtulduğumu keşfetmekti.
Yaşadığım diğer güzel anları</div>
<div class="MsoNormal">
düşündüğümde beni çok mutlu ettiklerini anımsıyorum ama aynı
mutluluğu bir kez daha</div>
<div class="MsoNormal">
duyamıyorum. Ama artık sigara içmemenin verdiği sevinç
aklımdan hiç çıkmıyor. Bugün</div>
<div class="MsoNormal">
moralim bozuk olduğunda ve bir destek aradığımda o iğrenç
ota bağımlı olmamamın ne</div>
<div class="MsoNormal">
kadar güzel olduğunu
düşünürüm. Sigarayı bıraktıktan
sonra benimle temasa
geçen</div>
<div class="MsoNormal">
kişilerin yarısı da yaşamlarındaki en güzel olayın sigaradan
kurtulmak olduğunu anlatırlar.</div>
<div class="MsoNormal">
Sizi o kadar güzel bir yaşam bekliyor ki!</div>
<div class="MsoNormal">
Bu yazdığım kitap
ve düzenlediğim seanslardan
edindiğim beş yıllık
deneyim</div>
<div class="MsoNormal">
sayesinde birçok tiryakinin sigaradan kurtulduğunu anladığı
anın yukarıda söylediğim gibi</div>
<div class="MsoNormal">
üç hafta değil birkaç gün sonra gerçekleştiğini öğrendim.</div>
<div class="MsoNormal">
Ben o duyguyu daha
son sigaramı söndürmeden
önce yaşamıştım. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bugün gruplarıma vücudun duyduğu nikotin eksikliğinin
yaklaşık beş gün sürdüğünü</div>
<div class="MsoNormal">
ve aşağı yukarı üç hafta içinde kişinin özgürlüğüne
kavuştuğunu söylüyorum.</div>
<div class="MsoNormal">
Yaklaşık beş gün sonra kişi sigaradan başka</div>
<div class="MsoNormal">
şeyler de düşünmeye başlar. Çoğu tiryaki sigaradan
kurtulduğunu bu süre içinde keşfeder.</div>
<div class="MsoNormal">
Eskiden hemen sigaraya başvurduğunuz bir stres anını yada
sigarasız zevk alamadığınız</div>
<div class="MsoNormal">
toplumsal
olayları birdenbire yalnızca
sigarasız geçirmekle kalmaz
sigara düşüncesini</div>
<div class="MsoNormal">
aklınıza bile getirmezsiniz. O
andan itibaren iş
çocuk oyuncağına döner.
Artık özgür</div>
<div class="MsoNormal">
olduğunuzu bilirsiniz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu sorunun çözümü sigaradan kurtulduğunuzu hissetmeyi beklemek yerine son</div>
<div class="MsoNormal">
sigaranızı
söndürdükten sonra artık
sigara olayının kapandığını
kabul etmektir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Son Sigara</div>
<div class="MsoNormal">
Zaman konusunda karar verdiğiniz an son sigaranızı içmeye
hazırsınız demektir.</div>
<div class="MsoNormal">
Yalnız önce aşağıdaki iki önemli noktayı inceleyin.</div>
<div class="MsoNormal">
1. Başaracağınıza inanıyor musunuz?</div>
<div class="MsoNormal">
2. Kendinizi üzgün yada huzursuz mu hissediyorsunuz yoksa
yakında olacak</div>
<div class="MsoNormal">
harika şeyin heyecanı içinde misiniz?</div>
<div class="MsoNormal">
Hâlâ emin değilseniz kitabı bir kez daha okuyun.</div>
<div class="MsoNormal">
Kesin kararınızı verdiyseniz son sigaranızı için. O sigarayı
tek başınıza ve bilinçli</div>
<div class="MsoNormal">
olarak için. Çektiğiniz her nefese, tadına, kokusuna,
kansere yol açan ve ciğerlerinize</div>
<div class="MsoNormal">
dolan dumanına, damarlarınızda biriken zehir maddelerine ve
bedeninize giren nikotine</div>
<div class="MsoNormal">
dikkat edin.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Son sigaranızı içerken</div>
<div class="MsoNormal">
özellikle kötü kokusuna ve tadına dikkat edin ve buna bir
son verdiğinizde her şeyin ne</div>
<div class="MsoNormal">
kadar güzel olacağını düşünün.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Söndürdüğünüzde de bütün bunları bir daha tekrarlamak
zorunda olmamanın ne kadar</div>
<div class="MsoNormal">
güzel olacağını düşünün. Esirliği özgürlükle değişmek
karanlıklar dolu bir dünyadan çıkıp</div>
<div class="MsoNormal">
güneş içine girmek gibi sevinç verici bir olaydır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Son Bir Uyarı</div>
<div class="MsoNormal">
Sigaraya
başlamadan önceki zamana
dönebilme şansına sahip
hiçbir tiryaki</div>
<div class="MsoNormal">
bugünkü aklıyla sigaraya
başlamazdı. Bana gelen
birçok kişi sigarayı
bırakmalarına</div>
<div class="MsoNormal">
yardımcı
olabilirsem bir daha
sigaraya dokunmamaya kararlıdır.
Yine de sigarayı</div>
<div class="MsoNormal">
bırakmayı başarmış birçok kişi yıllarca mutlu bir yaşam
sürdükten sonra yeniden tuzağa</div>
<div class="MsoNormal">
düşüyor.</div>
<div class="MsoNormal">
Bu kitabın sigarayı bırakmanızda size çok yardımcı olacağına
inanıyorum. Yalnız bir</div>
<div class="MsoNormal">
uyarıda bulunacağım. Sigarayı
kolaylıkla bırakan tiryakiler
aynı kolaylıkla yeniden</div>
<div class="MsoNormal">
başlarlar.</div>
<div class="MsoNormal">
SAKIN BU TUZAĞA DÜŞMEYİN.</div>
<div class="MsoNormal">
Ne kadar zamandır
sigara içmediğinizi yada
bir daha başlamamak
konusunda</div>
<div class="MsoNormal">
kendinize ne kadar güvendiğinizi bir kenara bırakıp bundan
sonra hiçbir nedenden dolayı</div>
<div class="MsoNormal">
sigara içmemeyi yaşamınızın temel ilkesi haline getirin.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Seanslara katılanlara ayrılmadan önce son olarak “Sakın
unutmayın bir daha bir tek</div>
<div class="MsoNormal">
tane bile sigara içmek yok.”
derim. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı bırakmanın en</div>
<div class="MsoNormal">
önemli şartı sigara içmemektir.</div>
<div class="MsoNormal">
Beni hayal kırıklığına uğratan ikinci kategori ise bırakmayı
denemeye cesaret bile</div>
<div class="MsoNormal">
edemeyecek
derecede korkanlar yada
denese bile çok
savaş verenler kategorisidir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Buradaki temel sorunlar şunlardır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
1. Başaramamaktan korkmak. Başaramamak ayıp değil ama hiç
denememek</div>
<div class="MsoNormal">
büyük aptallık. Olaya söyle bakın: Bir yere gizleniyorsunuz
fakat sizi arayan</div>
<div class="MsoNormal">
yok! En kötü durumda başaramazsınız o zaman da durumunuz
şimdikinden</div>
<div class="MsoNormal">
daha kötü olmaz.
Başarırsanız ne kadar
iyi olacağını düşünün.
Fakat</div>
<div class="MsoNormal">
denemezseniz başarısızlığınızı garantilemiş olursunuz.</div>
<div class="MsoNormal">
2. Paniğe kapılmaktan ve kendini perişan etmekten korkmak.
Bu yüzden endişe</div>
<div class="MsoNormal">
etmenize hiç gerek yok. Bundan sonra hiç sigara içmemenin
size ne gibi bir</div>
<div class="MsoNormal">
felaket getireceğini düşünün. Hiç. Sigara içmeye devam
ettiğiniz zaman ise</div>
<div class="MsoNormal">
başınıza felaketler gelecek. Panik sigaradan kaynaklanır ve
kısa sürede yok</div>
<div class="MsoNormal">
olur. En büyük kazanç bu korkudan kurtulmaktır. Yoksa
tiryakilerin kollarının</div>
<div class="MsoNormal">
bacaklarının
kesilme riskine sigaradan
aldıkları zevkten dolayı
mı</div>
<div class="MsoNormal">
katlandıklarını sanıyorsunuz? Paniğe kapıldığınızda derin
bir nefes almanız</div>
<div class="MsoNormal">
yeterlidir. Başkaları moralinizi bozarsa onlardan uzaklaşın.
Bir garaja, boş bir</div>
<div class="MsoNormal">
büroya yada başka bir yere gidin.</div>
<div class="MsoNormal">
Ağlamak istediğinizde utanmayın. Ağlamak gerginliği atmanın
en iyi yoludur.</div>
<div class="MsoNormal">
İçinden geldiği gibi
ağlamak insanları her
zaman rahatlatmıştır. Oğlan</div>
<div class="MsoNormal">
çocuklarının
ağlamamaları gerektiğini söylediğimizde çok büyük kötülük</div>
<div class="MsoNormal">
yaparız.
Zavallılar gözyaşlarını tutarlar
ama dişleri, birbirine
vurmaktan</div>
<div class="MsoNormal">
zangırdar. Duyguları dışa vurmak uzun süre erkekliğe
yakıştırılmadı. Fakat</div>
<div class="MsoNormal">
insanlar
duygularını içlerine atmak
için değil dışarı
göstermek için</div>
<div class="MsoNormal">
yaratılmışlardır.
Bağırın, çağırın, tepinin,
kartonları dolapları tekmeleyin.</div>
<div class="MsoNormal">
Verdiğiniz savaşı, kaybetmemeniz gereken bir boks maçı
olarak görün.</div>
<div class="MsoNormal">
Zamanı kimse durduramaz. Her geçen dakika içinizdeki canavar
biraz daha</div>
<div class="MsoNormal">
ölür. Kaçınılmaz başarınızı kutlamaya başlayın.</div>
<div class="MsoNormal">
3. Talimatlarıma
uymamak. İnanılması güç
ama bazı tiryakiler
“Yönteminiz</div>
<div class="MsoNormal">
bende etkili olmadı” diyorlar. Sonra talimatlarımı –yalnızca
bir tanesini değil</div>
<div class="MsoNormal">
tümünü –nasıl hiçe
saydıklarını anlatıyorlar. (Açıklığa
kavuşturmak için</div>
<div class="MsoNormal">
bölümün sonunda bir kontrol listesi vereceğim.)</div>
<div class="MsoNormal">
4. Talimatlarımı yanlış uygulamak. En önemli hatalar:</div>
<div class="MsoNormal">
a) “Sigarayı düşünmekten vazgeçemiyorum.” Tabii
vazgeçemezsiniz ve</div>
<div class="MsoNormal">
denemeye kalkarsanız korku ve mutsuzluk yaratırsınız. Bu
akşamları</div>
<div class="MsoNormal">
uykuya dalmak gibi bir şeydir: Siz denedikçe güçleşir. Ben
her sabah</div>
<div class="MsoNormal">
kalkarken yada her
akşam yatarken yüzde
doksan sigarayı</div>
<div class="MsoNormal">
düşünürüm.
Önemli olan ne
düşündüğünüzdür. “Canım öyle
çok</div>
<div class="MsoNormal">
-101-sigara istiyor ki!” yada “Ne zaman özgür olacağım?”
diye düşünürseniz</div>
<div class="MsoNormal">
durum kötü. “YAŞASIN,
artık özgürüm!” diye
düşünürseniz mutlu</div>
<div class="MsoNormal">
olursunuz.</div>
<div class="MsoNormal">
b) “Bu bedensel bağımlılık ne zaman kaybolacak?” Nikotinin
vücudunuzu</div>
<div class="MsoNormal">
terk etmesi uzun sürmez ama vücudun ne zaman nikotin
istemekten</div>
<div class="MsoNormal">
vazgeçeceğini söylemek olanaksız bir şeydir.</div>
<div class="MsoNormal">
c) “Sigardan kurtulduğunuzu fark edeceğiniz anın gelmesini
beklemek.”</div>
<div class="MsoNormal">
Bunu beklerseniz yalnızca bir korku daha yaratmış olursunuz.
Bir kez</div>
<div class="MsoNormal">
“irade yöntemi” ile
üç hafta boyunca
sigarasızlığa dayanmıştım.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı bırakmış eski bir okul arkadaşıma rastladım. Nasıl
olduğumu</div>
<div class="MsoNormal">
sorduğunda “Üç haftadır
idare ediyorum.” Dedim.
“Ne demek üç</div>
<div class="MsoNormal">
haftadır idare etmek?”
diye sordu. Ben
de üç haftadır
sigara</div>
<div class="MsoNormal">
içmediğimi söyledim. Bunun üzerine bana “Peki şimdi ne
yapacaksın?</div>
<div class="MsoNormal">
Yaşamının gerisini idare etmekle mi geçireceksin? Ne
bekliyorsun ki?</div>
<div class="MsoNormal">
Başardın artık. Artık tiryaki değilsin.” dedi.</div>
<div class="MsoNormal">
Kendi kendime “Haklı, neyi bekliyorum ki?” diye düşündüm. Ne
yazık</div>
<div class="MsoNormal">
ki o zamanlar tuzağın mekanizmasını bilmiyordum ve kısa bir
süre</div>
<div class="MsoNormal">
sonra yeniden başladım.
Fakat bu noktayı
aklımın bir köşesine</div>
<div class="MsoNormal">
koydum. Son sigaranızı
söndürdüğünüz an sigarayı
bırakmış</div>
<div class="MsoNormal">
oluyorsunuz.
Önemli olan ilk
andan itibaren sigara
içmemekten</div>
<div class="MsoNormal">
mutluluk duymaktır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
d) “Canım hâla sigara
istiyor.” O zaman aptalsınız. “Sigarayı
bırakmak</div>
<div class="MsoNormal">
istiyorum.” dedikten sonra nasıl “Bir sigara içmek
istiyorum” dersiniz?</div>
<div class="MsoNormal">
Bu bir çelişkidir. “Bir sigara içmek istiyorum dediğiniz
zaman “Ben bir</div>
<div class="MsoNormal">
tiryaki olmak istiyorum”
demiş olursunuz. Sigarayı
bırakmış kişiler</div>
<div class="MsoNormal">
sigara içmek istemezler.
Ne istediklerini bilirler.
Kendinizi</div>
<div class="MsoNormal">
cezalandırmaktan vazgeçin artık.</div>
<div class="MsoNormal">
e) “Benden geçti artık.”
Neden ki? Yapmamanız
gereken tek şey</div>
<div class="MsoNormal">
kendinizi zehirlememektir. Yaşamınıza son vermek zorunda
değilsiniz.</div>
<div class="MsoNormal">
Bakın, çok kolay. Önünüzdeki bir kaç gün biraz sıkıntı
çekeceksiniz.</div>
<div class="MsoNormal">
Vücudunuz
nikotin isteyecek. Bu
süre içinde hep
şunu düşünün:</div>
<div class="MsoNormal">
Eskisinden daha kötü
bir durumda değilsiniz.
Sigara içtiğiniz süre</div>
<div class="MsoNormal">
içinde de sigarasız kalabiliyordunuz, uyurken, kilisede,
süpermarkete</div>
<div class="MsoNormal">
veya kütüphanelerde. O zamanlar buna pek aldırmıyordunuz.
Şimdi</div>
<div class="MsoNormal">
bırakmazsanız
yaşamınızın sonuna dek
sigarasızlıktan</div>
<div class="MsoNormal">
yakınacaksınız. Sigara yemeğin, içkinin, arkadaş
partilerinin zevkini</div>
<div class="MsoNormal">
artırmaz tam tersine
azaltır. Vücudunuzun hâlâ
nikotin istediği</div>
<div class="MsoNormal">
zamanlar bile güzel bir yemek veya arkadaş toplantıları hoş
olaylardır.</div>
<div class="MsoNormal">
Yaşam çok güzel bir şeydir. Aralarında tiryakiler de olsa
insanların</div>
<div class="MsoNormal">
içine girin. Unutmayın
yoksunluk duyan siz
değilsiniz, tiryakilerdir.</div>
<div class="MsoNormal">
Hepsi teker teker
sizin yerinizde olmaya
can atar. İlk
olmanın ve</div>
<div class="MsoNormal">
dikkatleri
üzerinize çekmenin tadını
çıkarın. Sigarayı bırakmak,</div>
<div class="MsoNormal">
üzerinde bol bol
konuşulabilecek güzel bir
konudur, özellikle de</div>
<div class="MsoNormal">
tiryakiler sizin hoşnut ve mutlu olduğunuzu görünce.
Hayranlık içinde</div>
<div class="MsoNormal">
-102-yüzeceksiniz.
Buradan önemli olan
yaşamın başından beri
keyfini</div>
<div class="MsoNormal">
çıkarmak.
Tiryakileri kıskanacak hiçbir
neden yok. Tiryakiler
sizi</div>
<div class="MsoNormal">
kıskanacak.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
f) “Kendimi
perişan ve gergin
hissediyorum.” Bu ancak
talimatlarıma</div>
<div class="MsoNormal">
uymazsanız başınıza gelir. Sorun nerede onu bir düşünün.
Bazıları</div>
<div class="MsoNormal">
söylediğim her şeyi
anlar, her şeye inanır ama işin
başında sanki</div>
<div class="MsoNormal">
felaket bir şey olacakmış gibi dünyanın sonu gelmiş havasına
girer.</div>
<div class="MsoNormal">
Yalnızca kendi isteğinizi
değil aynı zamanda
dünyadaki bütün</div>
<div class="MsoNormal">
tiryakilerin özendiği bir şeyi yapıyorsunuz. Sigarayı
bırakmış herkes –</div>
<div class="MsoNormal">
hangi yöntemle olursa olsun- ruhsal dengesine kavuşur ve sigarayı</div>
<div class="MsoNormal">
düşündüğü zaman içinden
“YAŞASIN! ARTIK ÖZGÜRÜM!”
diye</div>
<div class="MsoNormal">
sevinir. Sizin de amacınız buysa daha ne bekliyorsunuz ki?
İşe bu</div>
<div class="MsoNormal">
düşünceyle başlayın ve sonun kadar öyle devam edin. Kitabın
geri</div>
<div class="MsoNormal">
kalan bölümü size başka bir alternatif olmadığını gösterecektir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
-103-KONTROL LİSTESİ</div>
<div class="MsoNormal">
Aşağıdaki talimatlara uyarsanız başarısızlığa neden kalmaz.</div>
<div class="MsoNormal">
1. Bir daha içinde nikotin olan hiçbir şey içmeyeceğinize,
çiğnemeyeceğinize</div>
<div class="MsoNormal">
veya yemeyeceğinize dair resmi bir ant için ve buna sadık
kalın.</div>
<div class="MsoNormal">
2. Şunu aklınızdan çıkarmayın: Vazgeçtiğiniz hiçbir şey yok.
Sigara içmeyen bir</div>
<div class="MsoNormal">
insan olarak her bakımdan daha iyi durumda olacaksınız (bunu
zaten hep</div>
<div class="MsoNormal">
biliyordunuz.)
Sigara içmek için
hiçbir mantıklı neden
olmadığı halde</div>
<div class="MsoNormal">
sigaradan bir tür
zevk yada destek
aldığınızı sanıyor olmalısınız
–yoksa</div>
<div class="MsoNormal">
içmezdiniz. Sigara ne gerçek bir zevk nede gerçek bir
destektir. Bu sonradan</div>
<div class="MsoNormal">
acı duymamak çok hoş olduğu için başınızı duvara vurmak gibi
bir yanılgıdır.</div>
<div class="MsoNormal">
3. Sigaradan
vazgeçmeyecek tiryaki yoktur.
Siz bu sinsi
tuzağa düşmüş</div>
<div class="MsoNormal">
milyonlardan
yalnızca birisiniz. Bir
zamanlar sigarayı bırakamayacaklarını</div>
<div class="MsoNormal">
düşünen diğer milyonlarca tiryaki gibi sonunda siz de
bırakacaksınız.</div>
<div class="MsoNormal">
4. Sigaranın avantajlarıyla dezavantajlarını ne kadar çok
tartarsanız tartın hep</div>
<div class="MsoNormal">
aynıdır: “Geri zekalılık
etme, sigarayı bırak.”
Bu hiç değişmeyecek.
Hep</div>
<div class="MsoNormal">
böyleydi yine böyle kalacak. Kararınızın doğruluğuna
inandıktan sonra kuşku</div>
<div class="MsoNormal">
duyup kendinize eziyet çektirmeyin.</div>
<div class="MsoNormal">
5. Sigarayı düşünmekten korkmayın, sürekli düşünüyorsanız da
merak etmeyin.</div>
<div class="MsoNormal">
Yalnız bundan sonra sigarayı şu şekilde düşünmelisiniz:
“YAŞASIN! ARTIK</div>
<div class="MsoNormal">
SİGARA İÇMİYORUM!”</div>
<div class="MsoNormal">
6. Sigaranın yerine
başka bir şey kullanmayın.
Sigaralarınızı SAKLAMAYIN.</div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakilerle birlikte olmaktan KAÇINMAYIN. Artık sigara
içmiyorsunuz diye</div>
<div class="MsoNormal">
yaşam tarzınızı DEĞİŞTİRMEYİN.</div>
<div class="MsoNormal">
Yukarıdaki
talimatlara uyarsanız sigaradan
kurtulduğunuzu yakında anlarsınız.</div>
<div class="MsoNormal">
Fakat:</div>
<div class="MsoNormal">
7. O anın gelmesini beklemeyin. Hiçbir şey olmamış gibi
yaşamınıza devam</div>
<div class="MsoNormal">
edin. Güzel günlerin
tadını çıkarın kötü
günleri de atlatmaya
çalışın. Bu</div>
<div class="MsoNormal">
sayede o anı fazla beklemezsiniz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
-104-43</div>
<div class="MsoNormal">
Batan Gemideki Tiryakilere Yardım Edin</div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakiler
bugünlerde bir panik
içindeler. Toplumda bazı
şeylerin değiştiğinin</div>
<div class="MsoNormal">
farkındalar. Bugün artık sigara içmek tiryakiler arasında
bile anti sosyal bir davranış olarak</div>
<div class="MsoNormal">
görülüyor.
Olayın sona yaklaştığının
siz de farkındasınız. Milyonlarca
tiryaki sigarayı</div>
<div class="MsoNormal">
bırakıyor diğerleri de bunun bilincinde.</div>
<div class="MsoNormal">
Ne zaman bir tiryaki sigarayı bıraksa geride kalanlar
kendilerini kötü hissederler.</div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakiler bir kağıda sarılmış kuru yapraklar için o kadar para vermenin, onları yakıp</div>
<div class="MsoNormal">
kansere yol açan katranlı maddeleri ciğerlerine doldurmanın
komik olduğunu içgüdüsel</div>
<div class="MsoNormal">
olarak bilirler. Bu olayı hâlâ bir aptallık olarak
görmüyorsanız yanan bir sigarayı kulağınıza</div>
<div class="MsoNormal">
sokmaya çalışın ve kendinize aradaki farkı sorun. Tek fark
bu şekilde bedeninize nikotin</div>
<div class="MsoNormal">
vermemiş olmanızdır. Ağzınıza sigara koymaktan
vazgeçebilirseniz nikotine gereksinim</div>
<div class="MsoNormal">
duymazsınız.</div>
<div class="MsoNormal">
. Bir tiryaki sigarayı
bırakmayı başardığında sağlığına</div>
<div class="MsoNormal">
zarar vermeye ve gereksiz para harcamaya son verdiği için
mutludur. Fakat bunun için</div>
<div class="MsoNormal">
kendini haklı çıkarmaya çalışmaz, etrafta sigara içmemenin
ne kadar harika olduğunu</div>
<div class="MsoNormal">
abartılı bir şekilde duyurmaz. Bunu ancak biri ona sorduğu
zaman anlatır. Fakat tiryakiler</div>
<div class="MsoNormal">
istemedikleri şeyleri duymamak için zaten bir şey sormazlar.
Unutmayın, tiryakiler korku</div>
<div class="MsoNormal">
yüzünden sigara içerler ve sigara içmemenin avantajlarını
görmezlikten gelirler. Ancak</div>
<div class="MsoNormal">
sigarayı bırakmaya niyetlendikleri zaman bu konuyla
ilgilenirler.</div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakilere
yardımcı olun. Korkularını
silin. Sağlığa zarar
vermek zorunda</div>
<div class="MsoNormal">
olmamanın, sabahları kalkınca öksürmek ve nefes darlığı
çekmek yerine sağlıklı ve zinde</div>
<div class="MsoNormal">
olmanın, esirlikten kurtulmanın, o kara lekeler olmadan
yaşamdan zevk alabilmenin ne</div>
<div class="MsoNormal">
kadar güzel olduğunu anlatır.</div>
<div class="MsoNormal">
Yada en iyisi bu kitabı okumalarını sağlayın. Morallerini
bir de havayı kirlettikleri</div>
<div class="MsoNormal">
veya pis oldukları gibi saldırılarla bozmayın. Sigarayı
bırakmış kişilerin bu konuda en kötü</div>
<div class="MsoNormal">
oldukları söylenir. Bunda doğruluk payı vardır ve sanırım
“irade yönteminden” kaynaklanır.</div>
<div class="MsoNormal">
Tiryaki
alışkanlığından kurtulmuştur fakat
beynindeki aldatmacaların izleri
olduğu gibi</div>
<div class="MsoNormal">
durduğundan bir bakıma hâlâ özveride bulunduğunu düşünür.
Çabuk kırılır ve doğal bir</div>
<div class="MsoNormal">
karşı koyma mekanizmasından dolayı saldırılarda bulunur. Bu
kendisine yardımcı olabilir</div>
<div class="MsoNormal">
ama diğer tiryakilere
hiçbir yararı yoktur.
Yalnızca onların savunmaya
geçmelerine,</div>
<div class="MsoNormal">
kendilerini daha da perişan hissetmelerine ve sigara
gereksinimlerinin artmasına neden</div>
<div class="MsoNormal">
olur.</div>
<div class="MsoNormal">
Toplumdaki
sigara imajının değişmesi
milyonlarca kişinin sigarayı
bırakmasına</div>
<div class="MsoNormal">
neden olduğu halde sigarayı bırakmalarını kolaylaştırmaz.
Tam tersine olayı büyük bir</div>
<div class="MsoNormal">
ölçüde güçleştirir bile. Bugün tiryakilerin çoğu sigarayı
sağlık nedeniyle bıraktığını düşünür.</div>
<div class="MsoNormal">
-105-Bu aslında doğru
değildir. Sağlık sigarayı
bırakmanın en büyük
nedenidir gerçi ama</div>
<div class="MsoNormal">
tiryakiler yıllardır sağlığa aldırmadan ölümüne sigara
içerler. Asıl neden toplumun artık</div>
<div class="MsoNormal">
sigaranın gerçek halini, yani kötü bir uyuşturucu
bağımlılığı olduğunu görmesidir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Fakat bu zorunlu
yoksunluktan dolayı yalnızca</div>
<div class="MsoNormal">
ruhsal bakımdan eziyet çekmekle ve ödülünü beklemekle kalmaz
bir de vücudu acil olarak</div>
<div class="MsoNormal">
nikotin istemeye başlar –ve birazdan yakacağı ilk sigara ona
en çok keyif verecektir.</div>
<div class="MsoNormal">
Zorunlu yoksunluk sigara tüketimini azaltmaz çünkü tiryaki
içebildiği an çok daha</div>
<div class="MsoNormal">
fazla sigara içer
ve böylelikle sigaranın
ne kadar değerli
bir şey olduğu
düşüncesi</div>
<div class="MsoNormal">
onaylanmış olur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eroin kullanmak yasal bir suç olarak görüldüğü halde
toplumumuz haklı olarak şu</div>
<div class="MsoNormal">
soruyu sorar: “Bu zavallı insanları
kurtarmak için ne
yapabiliriz?” Tiryakilere de
aynı</div>
<div class="MsoNormal">
davranışı
göstermemiz gerekir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sigara İçmeyenlere Bir Öğüt</div>
<div class="MsoNormal">
SİGARA İÇEN ARKADAŞLARINIZIN VEYA
YAKINLARINIZIN BU KİTABI</div>
<div class="MsoNormal">
OKUMASINI SAĞLAYIN.</div>
<div class="MsoNormal">
Önce kitabın içeriğini inceleyin ve kendinizi sigara içen
bir kişinin yerine koyun.</div>
<div class="MsoNormal">
Tiryakiyi bu kitabı okumaya yada sağlığına verdiği zarar ve
gereksiz bir şekilde harcadığı</div>
<div class="MsoNormal">
para yüzünden sigarayı
bırakmaya zorlamayın. O
bunu sizden daha
iyi bilir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
. Tiryaki</div>
<div class="MsoNormal">
sigarayı zevk aldığı yada istediği için içmez. Saygınlığını
yitirmemek için hem kendisini</div>
<div class="MsoNormal">
hem de başkalarını
sigaradan zevk aldığına
inandırmaya çalışır. Sigaraya
bağımlı</div>
<div class="MsoNormal">
olduğunu, ancak onun
sayesinde rahatladığını, sigaranın
kendisine cesaret ve güven</div>
<div class="MsoNormal">
verdiğini ve onsuz bir yaşamın zevksiz olacağını sandığından
dolayı sigara içer. Sigarayı</div>
<div class="MsoNormal">
bırakmaya zorlandığı zaman kendisini tuzağa düşmüş bir
hayvan gibi hisseder ve daha</div>
<div class="MsoNormal">
çok sigara içmek ister. Belgi gizli gizli içmeye başlar ve
onun için sigaranın değeri artar.</div>
<div class="MsoNormal">
Siz madalyonun öbür tarafına ağırlık verin. Onu sigarayı
bırakmış kişilerle bir araya</div>
<div class="MsoNormal">
getirin (milyonlarca var.) Onlar, ona bir zamanlar
kendilerinin de yaşamlarının sonuna dek</div>
<div class="MsoNormal">
sigaradan
kurtulamayacaklarını
sandıklarını ve yaşamın
sigarasız ne kadar
güzel</div>
<div class="MsoNormal">
olduğunu söyleyeceklerdir.</div>
<div class="MsoNormal">
Bırakabileceğini
düşündüğü an sizi
dinlemeye başlayacaktır. İşte o
zaman ona</div>
<div class="MsoNormal">
sigara özleminin yarattığı aldatmacaları, sigaranın ona
enerji vermek yerine güvenini yok</div>
<div class="MsoNormal">
ettiğini, sinirli ve gergin olmasına neden olduğunu
anlatabilirsiniz.</div>
<div class="MsoNormal">
O zaman bu kitabı okumaya hazır olabilir. Akciğer kanseri,
kalp hastalıkları vs. ile</div>
<div class="MsoNormal">
bombardıman
edilmeyi bekleyecektir. Ona
bu kitabın konuya
bambaşka bir açıdan</div>
<div class="MsoNormal">
yaklaştığını ve yalnızca küçük bir bölümünün hastalıkları
içerdiğini belirtin.</div>
<div class="MsoNormal">
SİGARASIZLIĞA ALIŞMA DÖNEMİNDE ONA YARDIMCI OLUN.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı bırakmış kişi eziyet çekse de çekmese de çekiyormuş
diye kabul edin.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigarayı bırakmanın ne kadar kolay olduğunu söyleyerek
içinde bulunduğu güç durumu</div>
<div class="MsoNormal">
önemsemezlik etmeyin, o bırakmanın kolay olduğunu kitaptan
öğrenir. Sürekli onunla ne</div>
<div class="MsoNormal">
kadar gurur duyduğunuzu, çok daha iyi göründüğünü, çok daha
güzel koktuğunu ve kolay</div>
<div class="MsoNormal">
kolay nefes aldığını söyleyin. Ona destek olmaya devam
etmeniz çok önemlidir. Bir tiryaki</div>
<div class="MsoNormal">
sigarayı
bırakmaya çalıştığında arkadaşlarının ve
yakınlarının sevinci ve
ilgisi ona</div>
<div class="MsoNormal">
başlangıçta çok yardımcı olur. Fakat insan ne yazık ki,
çabuk unutur bu yüzden onu</div>
<div class="MsoNormal">
övmeyi bilinçli olarak sürdürün.</div>
<div class="MsoNormal">
Yaşamına küçük sevinçler ve keyiflerle renk katmaya çalışın.
Bu sigara içmeyen için de</div>
<div class="MsoNormal">
zor bir zamandır. Gergin bir kişinin siniri diğerlerine de
yansır. Moralinin bozuk olmasına</div>
<div class="MsoNormal">
karşı kendinizi hazırlayın. Sinirini sizden çıkarmaya
çalışırsa hemen karşılığını vermeyin, o</div>
<div class="MsoNormal">
anda aslında sizin övgünüze ve acımanıza gereksinim duyar.
Sinirli olduğunuz zaman ona</div>
<div class="MsoNormal">
göstermemeye çalışın.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Uygarlığın
temeli, insanlığın bu
denli ilerlemesinin nedeni
edindiğimiz bilgi ve</div>
<div class="MsoNormal">
deneyimleri
yalnızca birbirimize değil
aynı zamanda gelecek kuşaklara
aktarmamızdır.</div>
<div class="MsoNormal">
toplumunda ölüme yol açan en büyük etken sigara. Peki,
bundan en çok kimin kazancı</div>
<div class="MsoNormal">
var? Sevgili Maliye
Bakanlığımızın. Sigara içenlerin
felaketi üzerinden yılda
trilyonlar</div>
<div class="MsoNormal">
kazanıyor, tütün endüstrisiyse reklam için yılda milyarlar
harcıyor.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigara firmalarının paketlerin üzerine uyarı yazısı
bakmaları ve devletin kanser</div>
<div class="MsoNormal">
tehlikesi, kötü ağız kokusu ve kesilmiş bacaklar hakkındaki
programlar gibi kampanyalar</div>
<div class="MsoNormal">
için biraz para
ayırması ne kadar
akıllıcadır. Böylece vicdanlarını
rahatlatıp: “Biz sizi</div>
<div class="MsoNormal">
tehlikeye karşı uyardık.
Bu sizin seçiminizdi.”
diyebilirler. </div>
<div class="MsoNormal">
? Eroinmanlar yasalar
karşısında suçlu</div>
<div class="MsoNormal">
görüldükleri halde neden bağımlı olduklarını kaydettirip
bağımlılıklarından kurtulmak için</div>
<div class="MsoNormal">
bedava olarak eroin alabiliyor ve gerekli tıbbi tedaviyi
görebiliyorlar? Sırf şaka olsun diye</div>
<div class="MsoNormal">
kendinizi sigara tiryakisi
olarak kaydettirmeye
çalışın. Size maliyet fiyatına
bile sigara</div>
<div class="MsoNormal">
vermezler.
Değerinin üç katı
fazlasını vermeniz gerekir
ve ne zaman
devletin kasası</div>
<div class="MsoNormal">
boşalsa Maliye Bakanlığı tütün vergisini artırır. Sanki
sigara içenlerin yeterince sorunu</div>
<div class="MsoNormal">
yokmuş gibi!</div>
<div class="MsoNormal">
Doktora gidip yardım istediğinizde size ya bildiğiniz şeyi
“Sigarayı bırakın, sizi ölüme</div>
<div class="MsoNormal">
sürüklüyor.” Der, yada en azından reçete parasını vermek
zorunda olduğunuz ve içinde</div>
<div class="MsoNormal">
kurtulmaya çalıştığınız uyuşturucu bulunan nikotin sakızları
önerir.</div>
<div class="MsoNormal">
Sigaradan
uzaklaşma kampanyaları tiryakiye
yardımcı olmaz, yalnızca
sigarayı</div>
<div class="MsoNormal">
bırakmasını güçleştirir. Paniğe kapılmasına neden olur, bu
da sigara içmek isteğini artırır.</div>
<div class="MsoNormal">
Gençleri bile sigaraya
başlamaktan alıkoymaz. Gençler
sigaranın insanı ölüme</div>
<div class="MsoNormal">
-109-sürüklediğini bilirler ama tek bir sigaranın böyle bir
tehlike yaratmadığını da bilirler. Sigara</div>
<div class="MsoNormal">
çok yaygın olduğu için gençler sosyal baskı yada merak gibi
nedenlerden dolayı er yada</div>
<div class="MsoNormal">
geç bir sigara
içeceklerdir. Tadı iğrenç
geleceğinden büyük bir
olasılıkla bağımlılık</div>
<div class="MsoNormal">
kazanacaklardır.</div>
<div class="MsoNormal">
Bu skandala neden göz
yumuyoruz? Neden devletimiz artık etkili bir
kampanya</div>
<div class="MsoNormal">
düzenlemiyor? Neden bize nikotinin bir uyuşturucu ve ölüme
yol açan bir zehir olduğu, ne</div>
<div class="MsoNormal">
rahatlama ne de özgüven duygusu verdiğini, yalnızca yaşam
gücümüzü yok ettiğini ve</div>
<div class="MsoNormal">
çoğunlukla tek bir sigaranın bağımlılık kazanmamıza
yettiğini söylemiyor?</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Toplumun
sağlıklı, hiçbir eksiği
olmayan gençlere kendilerine
fiziksel ve ruhsal</div>
<div class="MsoNormal">
açıdan zarar verme, yaşam boyu sigaraya esir olma ve pislik
ve hastalık içinde yaşama</div>
<div class="MsoNormal">
ayrıcalığı için bir servet harcatmasına neden göz yumuyoruz?</div>
<div class="MsoNormal">
Sigara yüzünden</div>
<div class="MsoNormal">
sakat kalmış yada
sona yaklaşmış kişiler
beni görmeye geliyor.
Şöyle bir düşünme</div>
<div class="MsoNormal">
zahmetinde bulunursanız sizin de bu durumda birçok kişi
tanıdığınızı fark edersiniz.</div>
<div class="MsoNormal">
Toplum içinde artık yeni bir rüzgar esiyor. Bir kartopu
yuvarlanmaya başladı ve</div>
<div class="MsoNormal">
umarım bu kitap sayesinde bir çığ haline gelir.</div>
<div class="MsoNormal">
Bu kitaptaki düşünceleri yayarsanız siz de katkıda bulunmuş
olursunuz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<o:p> </o:p> </div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 9.0pt; margin-right: 3.6pt; margin-top: 0cm; tab-stops: 450.0pt;">
ALLEN CARR</div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 9.0pt; margin-right: 3.6pt; margin-top: 0cm; tab-stops: 450.0pt;">
Çeviren</div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 9.0pt; margin-right: 3.6pt; margin-top: 0cm; tab-stops: 450.0pt;">
Fatmagül Aaltonen</div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 9.0pt; margin-right: 3.6pt; margin-top: 0cm; tab-stops: 450.0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-right: 3.6pt; tab-stops: 450.0pt;">
http://www.fadonet.net/wp-content/uploads/2008/01/sigara.pdf</div>
Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-72321029327413371182013-01-10T13:20:00.003-08:002014-03-21T14:16:01.035-07:00Yahudilikte (Musevilikte) ve Hristiyanlıkta Kadın ve Örtünme<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwTUhsamBqSycBHo9cwe20cMYkFIZE6Mh3nznvy5l09bFK33oAnZrvwjDOXl969ZoS7tqHyhrGAwjs1dw1rNVZwJKO1_HmCB95cV5w6XWEvpuzZtlrmje4eR4jmHU1LtHVfdZrkuzQ12zc/s1600/yahudilikte+%C3%B6rt%C3%BCnme+%C5%9Fekli.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwTUhsamBqSycBHo9cwe20cMYkFIZE6Mh3nznvy5l09bFK33oAnZrvwjDOXl969ZoS7tqHyhrGAwjs1dw1rNVZwJKO1_HmCB95cV5w6XWEvpuzZtlrmje4eR4jmHU1LtHVfdZrkuzQ12zc/s1600/yahudilikte+%C3%B6rt%C3%BCnme+%C5%9Fekli.jpg" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Yahudilikte (Musevilikte) Kadın ve Örtünme</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Yahudilikte örtünün
farz oluşu ve Yahudi kadınlarının örtünmesi, gerçeği arayan ve dini/tarihi
metinleri araştıran herkesin kolayca görebileceği kadar açık ve ortadadır.
Hatta herkes az bir araştırma ile Yahudi toplumunun örtünme hakkındaki
titizliğini ve bu hükmün dini köklerini kolayca algılayabilir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Eğer zamanımızda bazı
Yahudi kadınlarının örtüye tam olarak riayet ettikleri ve başörtüsü
kullandıkları görülüyorsa bu Yahudi toplumundaki örtü hükmünün önemini
göstermektedir. Will Durant Yahudi toplumunun örtü hakkındaki titizliği
hakkında şöyle söylemektedir:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“Yahudi toplumunun
katı ve kaba tutumu sahip oldukları aşırı yaşam gücünden kaynaklanıyordu.
Yahudilerin uzlete çekilmesinin sebebi ise sakınganlıklarıydı. Onlar sertliğe
ve kargaşalığa meyilli bir toplumdu. Bu hassasiyetleri de hiç şüphesiz yakın doğuda
büyük bir hazineyi yadigar bırakmalarına sebep olmuştur. ”[1]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Üstat el-Gaffar ise
“İslam’dan önce örtü” başlığı altında şöyle demektedir. Eskiden beri antik doğu
topluluklarında örtü yaygın bir adet idi ve bugüne kadar da devam etmiştir.
Semavi dinlerde örtünün farzlığı tartışılmaz bir gerçektir. Eski Ahid’de
(Tevrat’ta) hicab hakkında bir çok ayetler vardır. Hz. Mesih de Yeni Ahid’i
(İncil’i) getirdiğinde bunu onaylamıştır. Tevrat ve İncil’de yer alan bir çok
ayet o dönemdeki kadınların örtündüğünü göstermektedir. Yabancı erkeklerin
kendilerini görmemesi için örtü kullandıklarını bildirmektedir. ”[2]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Mukaddes Tevrat
Kitabı’nda Örtü</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Şüphesiz Yahudi
kadınlarının tarihin çeşitli dönemlerinde riayet ettikleri örtü olayının
köklerini, onların dini metinlerinde aramak gerekir. Çünkü tarih boyunca devam
eden ve tahriften uzak kalan dini hükümler bizlere mukaddes dini kitaplarda
örtünün önemle emredildiğini göstermektedir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Yahudilerin mukaddes
kitabı Tevrat bir çok yerde açık veya örtülü bir şekilde kadının örtünmesi ve
benzeri konuları önemle tekit etmiş, bazı ayetlerde çarşaf ve yüzü örten peçe
gibi tabirleri kullanmıştır. Bu tabirlerin kullanılması da o dönemdeki Yahudi
kadınlarının örtünmesinin niteliğini göstermektedir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Şimdi bunlardan
bazısına kısaca bir işaret edelim:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Yabancı Erkek
Karşısında Tam Örtünmek<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Tevrat’ta Tekvin
Seferinde şöyle okumaktayız:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“”Ve Rebeka gözlerini
kaldırıp İshak’ı görünce deveden indi ve köleye şöyle dedi: “Bizi karşılamak
için tarlada yürüyen bu adam kimdir?” Ve köle, “Efendimdir” dedi. Ve Rebeka
peçesini alıp örtündü. ”[3]</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Kadın ve Erkeğin
Birbirine Benzememesi Gerektiği<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bu konuda da Tevrat’ta
şöyle yer almıştır:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“Kadının üzerinde erkek
esvabı olmayacak ve erkek kadın esvabı giymeyecek; çünkü bu şeyleri yapan
herkes Allah’ın, Rabb’in mekruhudur.”[4]</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Kadın ve Kızların
Süslenip İşve Yapması Karşısında Azabın İnişi<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bu konuda Tevrat’ta
şöyle okumaktayız:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“Ve Rab dedi: Madem ki
Sion kızları kibirlidir ve boyunlarını ileri uzatarak göz edip yürüyorlar,
gezerken kırıtarak gidiyorlar ve ayaklarının halkalarını çıngırdatıyorlar,
bundan ötürü Rab Sion kızlarının tepesini kel ile vuracak ve Rab onların gizli
yerlerini açacak. Ayak halkalarının güzelliğini, fileleri, mehçeleri, küpeleri
ve bilezikleri ve peçeleri, alın çatkılarını ve ayak zincirlerini ve bell
kemerlerini ve hoş koku şişelerini ve muskaları ve yüzükleri ve burun
halkalarını ve bayram esvaplarını ve örtüleri ve şalları ve keseleri, el aynalarını
ve gömlekleri ve baş sargılarını ve atkıları Rab o gün kaldırıp atacak ve vaki
olacak ki hoş koku yerine pis koku ve bel kemeri yerine ip, ve saç lülesi
yerine saçsız baş, ve süslü esvap yerine çuldan gömlek, güzellik yerine
dağlanmak olacak. Erkeklerin kılıçla ve yiğitlerin cenkte düşecekler ve Sionun
kapıları ah çekip yas tutacaklar ve kimsesiz kalıp toprakta oturacak. ”[5]</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Aldatıcı ve Yabancı
Kadınlardan Sakınma</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“Süleyman Nebi
meselleri” kitabında şöyle yer almıştır: “Oğlum, babanın emrini koru ve ananın
öğrettiğini bırakma; onları daima kendi yüreğin üzerine bağla, onları boynuna
tak. Yürüdüğün zaman sana yol gösterecek, yattığın zaman üzerine bekçilik
edecek ve uyandığın zaman seninle söyleşecek. Çünkü seni kadından, ecnebi
kadının yaltaklanan dilinden korumak için emir bir çırağdır ve şeriat nurdur;
ve terbiye azarlamaları hayat yoludur. Onun güzelliğine yüreğinden arzu çekme
ve seni kirpikleri ile yakalamasın. Çünkü fahişenin yüzünden insan bir parça
ekmeğe muhtaç olur ve zina eden kadın değerli canı avlar. ”[6] </span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Başka bir yerde ise
şöyle yer almıştır:</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“Oğlum, sözlerimi tut
ve emirlerimi yanında sakla. Emirlerimi tut ve yaşa; ve öğrettiğimi gözünün
bebeği gibi koru. Onları parmaklarına bağla; onları yüreğinin levhası üzerine
yaz. Kendini yabancı kadından, sözler ile yaltaklanan ecnebi kadından kurtarmak
için, hikmete: sen kardeşimsin, de; ve anlayışı akraba diye çağır. Çünkü evimin
penceresinde, kafesimden baktım; anlayışı eksiksiz bir genci bön adamlar
arasında gördüm, gençler arasında fark ettim. Alaca karanlıkta, günün
akşamında, gece ortası onda, karanlıkta, o kadının köşesine yakın sokaktan
geçiyordu ve onun evinin yolunda yürüyordu. ”[7]</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Dokunmaktan Nehyetmek
(Yasaklamak)</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Tevrat’ta Rut
Kitabında Moab diyarından Naomi ile dönen Moab kızı hakkında şöyle demektedir:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“Ve Boaz Rut’a dedi:
İşitiyor musun kızım? Başak devşirmek için başka tarlaya gitme ve buradan da
ayrılma, ve burada bizim kızlarla beraber kal. Gözlerin orakçıların biçtikleri
tarlada olsun ve onların ardınca yürü; sana ilişmesinler diye uşaklara emrettim
ya; susadığın zaman da kaplara git ve uşakların çektikleri sudan iç. ”[8]</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Yahudi Kadınlarının
Örtünme Sınırı ve Niteliği</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Tevrat açık bir
şekilde çarşaf ve kadınların yüzünü örttükleri peçeden söz etmektedir. Bu da o
dönemdeki Yahudi kadınlarının örtünme niteliğini göstermektedir. Nitekim Tevrat
kitabında şöyle yer almıştır:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“Ve dedi: üzerimde
olan örtüyü getir ve onu tut; ve kadın onu tuttu; ve altı ölçek arpa ölçüp
kadına yükletti; ve şehre gitti. ”[9]</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Yahudi gelinleri
hakkında ise şöyle okumaktayız:</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“Ve üzerinden dulluk
esvabını çıkardı, peçesiyle örtündü ve Timnat yolu üzerinde olan Enaim
kapısında sarınıp oturdu; çünkü Şela’nın büyüyüp kendisinin ona eş olarak
verilmediğini gördü. ”[10]</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nebi İşaya Kitabında
ise şöyle yer almıştır:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“Ey sen ere varmamış
Babil kızı, aşağı inde toprakta otur; ey Kildaniler kızı, taht yok, yere otur;
çünkü sana nazik ve nazlı demeyecekler. İki değirmen taşı al da un öğüt; peçeni
aç, eteği kaldır, baldırı aç, ırmaklardan geç. Çıplaklığın açılacak, evet
ayıbın görülecek, ben öç alacağım ve kimseyi esirgemeyeceğim. ”[11]</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Süleyman’ın “Neşideler
Neşidesi” kitabında ise şöyle okumaktayız:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“Ah ne güzelsin
sevgilim,<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ah sen ne güzelsin,<strong> </strong><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Peçen arkasındaki
gözlerin güvercinler,</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Gilead dağının
yamaçlarında yatan<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"> Keçi sürüsü
gibidir saçın. ”[12]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Saçların Örtünmesinin
Farz Oluşu<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Tevrat’ta Sayılar
Seferi’nde şöyle yer almıştır:<strong> </strong><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“Ve kahin kadını
Rabb’in önünde durduracak; ve kadının başını açacak; ve onun avuçlarına, anılma
ekmek takdimesidir; ve lanet getiren acılık suyu kahinin elinde olacak. ”[13]</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bu ayet Talmud
kitabının tefsiri esasınca saçların örtünmesinin farz olduğuna delalet
etmektedir. Bu konu ileride ayrıntılı olarak açıklanacaktır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Talmut Kitabında Örtü</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Talmut Yahudilerin
hayatını düzenleyen çok önemli bir fıkıh kitabıdır. Will Durant bu kitabın bu
dindeki önemli yeri hakkında şöyle demektedir:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“1400 yıl boyunca
Talmut kitabı Yahudilerin eğitim ve öğretiminde esas alınan bir kitaptı. Her
İbranice bilen öğrenci 7 yıl boyunca her gün yedi saat bu kitabı inceleme
deryasına gömülüyor ve yüksek sesle okuyordu. Böylece kulak ve gözleriyle
ezberliyordu. ”[14]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Yahudi toplumunun bu
önemli fıkhi kitabında kadının yaratılış şekli ve kadının Adem’in kaburga
kemiğinden yaratıldığının sebebi hakkında şu açıklama yer almıştır:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“Ben, kadını hafif
meşrepli olmasın ve kibirden başını yüksekte tutmasın diye Adem’in başından
yaratmadım. Çok araştırmasın diye de gözlerinden yaratmadım. Gizlice kulak
vermesin ve laf taşımasın diye de kulağından yaratmadım. Geveze ve konuşkan
olmasın diye de ağzından yaratmadım. Haset etmesin diye de kalbinden
yaratmadım. Eli boş şeylere uzanmasın diye de elinden yaratmadım. Boş yere
gezmesin diye de ayaklarından yaratmadım. Ben kadını Adem’in bedeninden sürekli
örtülü ve gizli olan bir parçasından yarattım ki her zaman örtülü ve iffetli
kalsın.”[15]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Yukarıdaki sözlerden
anlaşıldığı üzere kadının yaratılışında örtü ve hicap temel alınmış ve hayatı
boyunca bu ilkeye riayet etmesi öngörülmüştür.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Will Durant Talmut’ta
yer alan örtü ile ilgili katı hükümleri “Talmut” başlığı altında
incelemiştir bunları beş bölüm halinde sunmak istiyoruz:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">1- Yabancı
erkekler karşısında saçları örtmenin gereği<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Eğer kadınlardan biri
Yahudi kanunlarını çiğnemek istiyorsa, örneğin başında hiçbir şey olmaksızın
insanların arasına çıkıyor veya sokak başlarında insanların gelip geçtiği
yerlerde oturup örgü örüyordu veya her sınıftan insanlarla dertleşiyordu veya o
kadar yüksek sesle konuşuyordu ki evinde konuşsa dahi komşusu duyuyordu. Bu
taktirde de erkek hiçbir mehir vermeksizin onu boşayabilme hakkına sahipti.
”[16]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">2- Kadının
Susması ve her türlü makyajdan kaçınması gerektiği hususunda<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Will Durant bu
konuda da şöyle diyor:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“Kadınların fazla
konuşmasına üzülüyor ve şöyle diyorlardı: “Gökten dokuz ölçek söz indi de
kadınlar dokuzunu erkekler ise sadece birini aldı. ” Kadınların gizli ilimleri
öğrenmesini, allık ve sürme kullanmasını kınıyorlardı. Erkeğin karısının giyimi
için cömert davranması gerektiğine inanıyorlardı. Bundan maksatları kadının
yabancılara değil sadece eşine süslenmesiydi. ”[17]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">3- Yabancı erkeklere
bakmaktan sakınmak<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Will Durant bu konuda
da şöyle diyor: “Yahve (Yehova) evli olan bir kadına şöyle diyordu: “Gözlerin
sadece eşinde olsun ve o sana hükmedecektir. ”[18]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">4- Tahrik edici her
şeyden sakınmanın gereği<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Will Durant bu konuda
ise şöyle yazmaktadır:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“Yahudilerin tüm
hayatının temeli diyanet ve karşılıklı ilişkilere dayandığı için bu kavmin
ilahi alimleri de tüm kemal ve fesahatini evlilik kurumuna tahsis etmişlerdir.
İnsanın cinsel ilişkilerdeki ihtirasını kınamamışlardır. Lakin gücünden
korktukları için kontrol altına alma hususunda çok çaba sarf etmişlerdir. Bu
yüzden bazıları meniyi azaltmak için ekmeğin bir miktar tuzla birlikte
yenilmesini emretmişlerdir. Bazıları ise cinsel vesveselerden kurtulması için
Tevrat’ı okumakla birlikte sürekli çalışılmasını söylemişlerdir. Eğer bu yolla
bir sonuç alamıyorsa erkek tanınmayan bir yere gitmeli, siyah elbiselere
bürünmeli ve kalbi arzularını yenmelidir. Ama açık bir şekilde ümmetinin adını
kirletmemelidir. İnsan nefsi ihtirasa boğan her şeyden sakınmalıdır. Fazla
konuşmamalı ve yol giderken asla bir kadının, hatta kendi karısının ardından
yürümemelidir. Erkeğin yırtıcı aslanın ardı sıra gitmesi, bir kadının ardı sıra
gitmesinden daha iyidir. Burada Yahudi alimlerinin tatlı mizah severliği
kendilerinden nakledilen hikayelerde de göze çarpmaktadır. Yahudi alimlerinden
biri olan Roughen, kadın çantaları satarken kadınlardan birinin vesvesesine
kapıldı. Kadına oradan çıkmak istediğini ve biran önce döneceğini söyledi, ama
geri döneceğine evin damına gidip kendini aşağıya attı. Yere çakılmadan iyilik
kahramanı Eliyyahu tarafından havada tutuldu ve Eliyyahu, kendisini kurtarmak
amacıyla 150 fersahlık yol yürümek zorunda bıraktığı için onu kınadı. [19]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">5- Namahreme bakmaktan
sakınmak<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Will Durant bu konuda
şöyle diyor:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“Yahudi alimlerinden
bazısı Hz. İsa’nın şu sözünü tasdik ediyorlardı: “İnsan göz yoluyla da zina
eder. ” Bazıları bundan da öteye giderek kadının küçük bir parmağına bile
bakanın kalben günah işlediğini söylemişlerdir. ” [20]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Talmut kitabının
özetinde örtü ve bunun ile ilgili katı kurallar hakkında şöyle yazmaktadır :
“Kadın çirkin davranıyorsa erkek mehir ödemeksizin onu boşama hakkına sahiptir.
Aşağıda davranışlarına işaret edilen kadınlarla evlenmek doğru değildir ve bu
kadınların mehir hakkı yoktur:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Yahudi dininin
kanunlarına riayet etmeyen, örneğin başı açık olarak yabancı erkekler arasına
giden, sokak ve pazar yerlerinde örgü ören, erkekler ile kırıtarak konuşan,
kocasının yanında valideynine söven, kendi evinde komşusunun duyacağı şekilde
evlilik ile ilgili şeyler konuşan ve söylediği her şeyi komşular tarafından
duyulan kadınlar. . . ”[21]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Yahudilik açısından
örtünün sınırları hakkında İngilizce metninden tercüme edilen Talmut’un şu
bölümüne dikkat edin:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“Soru: Kadının başı
açık bir şekilde evden çıkması hususunda bir engel yok mudur? Oysa Tevrat şöyle
demektedir: “Ve kahin kadını Rabb’in önünde durduracak, ve kadının başını
açacak ve onun avuçlarına, anılma ekmek takdimesidir; ve lanet getiren acılık
suyu kahinin elinde olacak. ”[22] Hakeza Rabbani medreselerde İsrail
oğullarının kızlarının başlarında örtü olmaksızın dışarı çıkmamaları
söyleniyordu.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Cevap: Tevrat
açısından kadınların başlarına koydukları çiçekten taç bile yeterlidir. Ama
Yahudilerin pratik sireti esasınca kadınların başlarına koydukları ve saçlarını
tümüyle örttükleri bu çiçekten taç ile evden çıkmaları bile yasaktır. Rabbi
Asi, Rabbi Yuhanan’dan rivayet ettiğine göre kadın başında saçlarını örten taç
olduğu halde evinden çıkacak olursa örtü yasasına aykırı davranmış olmaz. Bu
rivayet esasınca Rabbi Zera bu hükmün nereye ait olduğunu söz konusu etti. Eğer
söylendiği gibi Yahudilik bunu dışarıya özgü kılmışsa evin içinde hüküm nedir?
Eğer evin içinde de aynı hüküm geçerliyse siz İbrahim’in kızlarından birini
eşinin yanında dahi tutamazsınız![23] Ebaya ve ihtimalen Kehana buna şöyle
cevap vermişlerdir: “Kadın genel değil, çok özel bir yoldan dahi başkasının
evine girdiği takdirde örtüye riayet etmek zorundadır. [24]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Yahudi Kadınlarının
Pratik Tutumu</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Her ne kadar zamanla
bir dinin adap ve farklı alandaki etkileri şartlar ve çeşitli nedenlerden
dolayı değişiklik geçirse ya da uygulama açısından farklılıklar ortaya çıksa da
o dine mensup olanların tutumu bir amelin o dindeki yasallığının en açık
delilidir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Dolayısıyla Yahudi
kadınları arasında örtünün yaygın olduğu gerçeğini hiç kimse inkar edemez.
Hatta Yahudi kavmindeki kadınlar arasında örtünme konusu tarihçiler ve
bilginler arasında da o kadar yaygındır ki Yahudiler ile ilişkide bulunan
kavimler arasındaki örtüyü de Yahudi kavminin bir yansıması ve etkilenmesi
olarak kabul etmişlerdir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Tarihçiler sadece
Yahudi kadınları arasında yaygın bir adet olan örtünmeyi değil, bu konudaki
sayısız katı tutumlarını da açıklamışlardır. Konuyu inceleyen yazarlardan biri
şöyle yazmaktadır: “Gerçi Araplar arasında örtünme yaygın bir adet değildi,
bunu İslam getirdi, ama Arap olmayan milletler arasında örtünme çok yaygındı.
İran’da, Yahudiler arasında ve hatta Yahudilerden etkilenen milletler arasında
örtünme konusu yaygındı. Hatta bu kavimlerdeki kadınlar yüzlerini ve ellerini
bile örtüyorlardı. Hatta bazı milletlerde kadının örtünmesinden çok, kadının
gizletilmesi konusu tartışılıyordu. Bu düşünce çok katı bir kural haline
getirilmişti. [25]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Çıplaklığı, kadınların
süslenmesini ve makyajını büyük bir çekicilik ile nakleden ve bunun doğal bir
olay olduğunu göstermeye çalışan Will Durant bu konuda şöyle diyor: “Orta çağ
boyunca Yahudiler eşlerini güzel elbiseler ile süslüyorlardı. Ama başı açık bir
şekilde erkekler arasına gitmesine izin vermiyorlardı. Başını açan kadınların
boşanması gerektiğini söylüyorlardı. Yahudi birisinin karşısında saçları açık
oturan bir kadının yanında asla Allah’ın dergahına dua etmemesi gerektiğini
ifade ediyorlardı. ”[26]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Will Durant Yahudi
erkeklerinin ahlaki ve kültürel durumu hakkında da şöyle söylemektedir: “Birden
fazla evlenme olduğu halde Yahudiler bu konuda hata etmemeye çalışıyorlardı.
Kadınları örtülü bakireler, çalışkan eşler, doğurgan anneler ve emin
kadınlardı. Çok çabuk evlendikleri için de kötülüğe çok az bulaşıyorlardı.
”[27]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Yahudi Kadınlarının
Tutumunda Örtünün Niteliği</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Talmut kitabında da
gördüğünüz gibi sadece kadının başının örtülmesi emredilmiş, ama nasıl
örtülmesi gerektiği hususunda bilgi verilmemiştir. Bu yüzden sadece başın
örtülmesi veya bir taç ile kapatılması yeterli görülmüştür. Ama Yahudilerin
pratik sireti bunu beğenmemiş, kadınların hatta evinden dışarı çıkmadan
özel bir geçitle başka eve gidebildiği durumda dahi başını çarşaf veya
benzeri bir örtüyle örtmesi gerektiğini vurgulamaktadır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Will Durant Yahudi
kadınlarının pratik tutumunu başka bir boyutunu ise şöyle belirtmektedir: “Eski
Yahudi tapınağında kadınlar için üst katta veya erkeklerin arkasında bir yer
ayrılmıştı. Kadınların güzelliği hakkında söylenen şiirleri Talmut her ne kadar
caiz bilse de Yahudi toplumu kötü görüyorlardı. Kadınla erkek arasında görüşme
sadece yazışmalarla oluyordu. Kadınlar açıkça konuşamıyor, hatta kadın eşiyle
bile halkın gözleri önünde sohbet edemiyordu. Dans sadece kadın kadına veya
erkek erkeğe olduğu taktirde caizdi. Kızları okula göndermiyorlar, az bir ilim
öğrenmeyi bile tehlikeli sayıyorlardı. Buna rağmen kadınlar için özel eğitim
yerleri de vardı. Yahudi tarihinde bir çok kadın Hz. Musa’nın kanunları
hakkında halka hitap etmiş, ama bazı hususlarda perde arkasından konuşmak
zorunda kalmıştır. ”[28]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bazı yazarlar Şuayb’ın
kızlarının Hz. Musa’ya babalarının yanına götürmek için kılavuzluk ettiklerinde
Hz. Musa’nın onlardan arkadan gelmelerini istemesini ve Hz. İbrahim’in eşini
yabancılardan gizlemek için sandığa koymasını, Hz. Musa’nın dininde de örtünün
farz olduğuna delil saymışlar ve Yahudi kadınlarının örtünmesinin de buna
dayandığını söylemişlerdir. ”[29]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Hicaz alimlerinden
olan Şeyh Bicani’nin kendi kitabında naklettiği şu rivayet de Yahudilerin
pratik hayatının bir boyutunu gözler önüne sermektedir: “Bir gün Aişe
kadınlardan uygunsuz hareketler görünce şöyle dedi: Eğer Peygamber (s.a.a)
bugün bizim kadınlardan gördüklerimizi görseydi şüphesiz onların camiye
gitmelerini yasaklardı. Nitekim İsrail oğulları da kadınlarına böyle
yapmışlardır. ”[30]<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[1] - a.g.e, c.1
s. 595<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[2] - Abdurresul
Abdulhasan el-Gaffar, el-Meret’ul Muasıra, 3. baskı s. 40<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[3] - Tekvin
Seferi , 24. bab, 64 ve 65. ayetler. İran Yahudilerinin dini önderi Haham
Orwell Davudi, Yahudi şeriatında örtünün farz oluşunun delilinin bu ayetler
olduğunu ifade etmektedir. <o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[4] - Tevrat,
Tesniye Seferi, 22. bab, 5. ayet<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[5] - Tevrat,
İşaya Nebi Kitabı 3. bab 16-26. ayetler<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[6] - Tevrat,
Nebi Süleyman’ın Meselleri kitabı, 6. bab, 20-26. ayetler.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[7] - Tevrat,
Nebi Süleyman Meselleri kitabı 7. bab, 1-9. ayetler.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[8] - Tevrat, Ruk
Kitabı, 2. bab, 8-9. ayetler.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[9] - A.g.e. 3.
bab, 15. ayet<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[10] - Tevrat,
Tekvin Seferi, 38. bab, 14-15. ayetler<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[11] - Tevrat,
Nebi İşaya Kitabı, 47. bab, 1-3. ayetler<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[12] - Tevrat,
Süleyman’ın Neşideler Neşidesi Kitabı, 4. bab, 1. ayet<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[13] - Tevrat,
Sayılar Seferi, 5. bab, 18. ayet<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[14] - Will
Durant, Medeniyet Tarihi, c. 12, s. 34<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[15] - Dr. Rab
Emakuhen, Talmut’tan seçmeler, Emir Feridun Gorgani’nin tercümesi, s. 178<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[16] - Will
Durant, Medeniyet Tarihi, c. 12, s. 30<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[17] - a.g.e., s.
31<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[18] - a.g.e., c.
1, s. 492<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[19] - a.g.e., c.
12, s. 28<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[20] - a.g.e., s.
30<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[21] - Rab
Emakuhen, Goncine-i ez Talmud, s. 186, Nişnakturut, 6-7<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[22] - Tevrat,
sayılar seferi, 15. bab, 18. ayet<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[23] - Zira bu
durumda kadınlar evde örtüye riayet edemedikleri için eşlerinden
ayrılacaklardır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[24] - İngilizce
Talmut, Ketubut, s. <st1:metricconverter productid="72, A" w:st="on">72, A</st1:metricconverter>
ve B<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[25] -
Ebu’l-Kasım İştihardi, Hicab der İslam, s. 50<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[26] - Will
Durant, Medeniyet Tarihi, c. 12, s. 42<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[27] - a.g.e., s.
63<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[28] - Will
Durant, Medeniyet Tarihi, c. 12, s. 66<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[29] - Hikmet’ul
Hicab ve edillet-u Vucub’in Nikab, s. 252<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">[30] - Şeyh
Muhammed bin Salim Bicani, el-Mer’e, Mektebe’us Sekafe, Medine-i Münevvere s.
35<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><span style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: initial;"><a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.caferilik.com%2Fkadinaile%2Fortunme%2Fyahudilikte.htm&h=uAQHrdc_4&s=1" style="cursor: pointer; text-decoration: initial;" target="_blank">http://www.caferilik.com/kadinaile/ortunme/yahudilikte.htm</a></span><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVDgiItDoCE7nS7PBxnyOVg3pUvo4y-wihkLkQQwFdQIvpHBFzAcJkIcl8qZjw1pjDNeIIFQ2LYnnw1DgTC-sgsPy-YROBxVBnhhHXaDT9eqmFhs0sh9sGoivZTUViQPSDcaVC92rcbINE/s1600/hristiyanl%C4%B1kta+%C3%B6rt%C3%BCnme.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVDgiItDoCE7nS7PBxnyOVg3pUvo4y-wihkLkQQwFdQIvpHBFzAcJkIcl8qZjw1pjDNeIIFQ2LYnnw1DgTC-sgsPy-YROBxVBnhhHXaDT9eqmFhs0sh9sGoivZTUViQPSDcaVC92rcbINE/s1600/hristiyanl%C4%B1kta+%C3%B6rt%C3%BCnme.jpg" /></a></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><br /></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><b><br /></b></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
</div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><b>Hristiyanlık"ta
Kadın ve Örtünme</b><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Hristiyanlık"ta
da diğer İbrahimi dinlerde olduğu gibi erkek egemenliği görülüyor, tabii bunu anlamak
için kendi kafanızda bir ideal düzen oluşturmanız gerekir, sizce cinsiyet
eşitliği nasıl olmalıdır ?<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Öncelikle Kadın erkek
eşitliğinden bahseden meşhur ayetlerini verelim Hristiyanların.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Galatyalılar 3.Bölüm<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fincil.info%2Fkitap%2FGalatyalilar%2F3&h=1AQEBIqGw&s=1" style="cursor: pointer; text-decoration: initial;" target="_blank"><span style="color: #3b5998;">http://incil.info/kitap/Galatyalilar/3</span></a><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">28 Artık ne Yahudi ne
Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı var. Hepiniz Mesih İsada
birsiniz.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nedense eleştirmek
için tonlarca ayet olur, savunmak için 1 ya da 2 ayet olur Kuran ve
İncil"de, onlar üzerinden konuşurlar devamlı, mesela dinde zorlama yoktur
ayeti çok kullanışlıdır Müslümanlar için :lol: , Hristiyanlar"da da bu
ayet kullanışlı olmalı ki konuyu savunan tüm Hristiyan sitelerinde bu ayet
başrol oyuncusu :lol: .<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bir kere bu ayete göre
toplumu dizayn edemezsiniz, bu ayet İsa"nın karşısında bütün insanların
eşit mesafede olduğunu söylüyor, zaten Hristiyanlık"ta bedenin birliği
vardır Hristiyan olanlar tanrının oğulları ve kızlarıdırlar ve Mesih
İsa"da birdirler. Ancak bu ayet erkeğin, kadının, kölenin hal ve
hareketlerinin nasıl olması gerektiğini anlatmıyor. Başka ayetlerde de kölenin
efendisine bağlı olması gerektiği yazılı, hür-köle olarak telaffuz edilip bu
sınıflar tanınıyor. Kölelik kalktı mı diyelim bu ayete göre ? Tabii ki hayır...<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Diğer ayetler bunu
anlatıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">1. Petrus 3.Bölüm</span></strong><span class="apple-converted-space"><b><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"> </span></b></span><strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fincil.info%2Fkitap%2F1.%2BPetrus%2F3&h=nAQGFQWOK&s=1" style="cursor: pointer; text-decoration: initial;" target="_blank"><span style="color: #3b5998;">http://incil.info/kitap/1.+Petrus/3</span></a></span></strong><span class="apple-converted-space"><b><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"> </span></b></span><strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">1-2 Bunun gibi, ey kadınlar, siz de
kocalarınıza bağımlı olun 3 Süsünüz örgülü saçlar, altın takılar, güzel
giysiler gibi dışla ilgili olmasın. 4 Gizli olan iç varlığınız, sakin ve
yumuşak bir ruhun solmayan güzelliğiyle süsünüz olsun. Bu, Tanrının gözünde çok
değerlidir. 5 Çünkü geçmişte umudunu Tanrıya bağlamış olan kutsal kadınlar da
kocalarına bağımlı olarak böyle süslenirlerdi. 6 Örneğin Sara İbrahimi
"Efendim" diye çağırır, sözünü dinlerdi. İyilik eder, hiçbir
tehditten yılmazsanız, siz de Saranın çocukları olursunuz.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Kadınların kocalarına
bağlı olmasından kasıt nedir, bunu anlamak gerekir burada. Kadınların
kocalarına bağlı olmaları evliliklerine sadık olmaları mıdır yoksa erkeğin
yönetimini ve egemenliğini kabul etmeleri midir ? Devamında İbrahm"in eşi
Sara"yı örnek gösteriyor, Sara ""Efendim"" diyerek
hitap ediyor ve sözünü dinliyor İbrahim"in, yani efendisinin sözünü
dinleyen bir kadın imajı çizilmiş, 2000 sene öncesinin yasasına uygun görülüyor
zaten.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">1. Timoteos 2.Bölüm</span></strong><span class="apple-converted-space"><b><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"> </span></b></span><strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fincil.info%2Fkitap%2F1.%2BTimoteos%2F2&h=tAQGm_lqm&s=1" style="cursor: pointer; text-decoration: initial;" target="_blank"><span style="color: #3b5998;">http://incil.info/kitap/1.+Timoteos/2</span></a></span></strong><span class="apple-converted-space"><b><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"> </span></b></span><strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">9-10 Kadınların da saç örgüleriyle,
altınlarla, incilerle ya da pahalı giysilerle değil, sade giyimle, edepli ve ölçülü
tutumla, Tanrı yolunda yürüdüklerini ileri süren kadınlara yaraşır biçimde, iyi
işlerle süslenmelerini isterim. 11 Kadın sükûnet ve tam bir uysallık içinde
öğrensin. 12 Kadının öğretmesine, erkeğe egemen olmasına izin vermiyorum; sakin
olsun. 13-14 Çünkü önce Adem, sonra Havva yaratıldı; aldatılan da Adem değildi,
kadın aldatılıp suç işledi. 15 Ama doğum yapıp kurtulacaktır; yeter ki,
sağduyuyla iman, sevgi ve kutsallıkta yaşasın.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Kadınların
süslenmelerine yine karşı çıkılmış, kadın sessiz ve uysal bir biçimde
öğrensinden kasıt erkeğin öğrettiğidir burada, çünkü ""Kadının
öğretmesine erkeğe egemen olmasına"" izin verilmiyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Titus 2.Bölüm</span></strong><span class="apple-converted-space"><b><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"> </span></b></span><strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fincil.info%2Fkitap%2FTitus%2F2&h=FAQGcJXOt&s=1" style="cursor: pointer; text-decoration: initial;" target="_blank"><span style="color: #3b5998;">http://incil.info/kitap/Titus/2</span></a></span></strong><span class="apple-converted-space"><b><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"> </span></b></span><strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">2 Yaşlı erkeklere ölçülü, ağırbaşlı,
sağduyulu olmalarını buyur. İmanda, sevgide ve sabırda sağlam olsunlar. 3 Aynı
şekilde yaşlı kadınlar saygın bir yaşam sürmeli. İftiracı, şaraba tutsak
olmamalı; iyi olanı öğretmeli. 4-5 Öyle ki genç kadınları, kocalarını ve
çocuklarını seven, sağduyulu, temiz yürekli, iyi birer ev kadını ve kocalarına
bağımlı olmak üzere eğitebilsinler.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Yaşlı kadınların genç
kadınları eğitmelerinden söz edilmiş, sırf eleştirmek için bu tip bir şeyi
eleştirmek istemem benim için önemli olan ""İnsan hakları
beyannamesinin"" ilk iki maddesindeki mesajdır. Kadınların hayatına
karışmak yoğun bir şekilde görülüyor;<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">-Süslenmesinler
-Kocalarına bağımlı olsunlar, onların sözünü dinlesinler -Kocalarından
öğrensinler çünkü kocaların onlara egemendir ama kadının ""egemen
olmasına"" izin yoktur. -Hatta bunu ilerletip başka insanların(Yaşlı
kadından kasıt kızın annesi veya kaynanası olabilir :P ) kızın hayatına karışıp
bu maddeleri yaptırmasını da önerebiliyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Efesliler 5</span></strong><span class="apple-converted-space"><b><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"> </span></b></span><strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fincil.info%2Fkitap%2FEfesliler%2F5&h=dAQEjsJes&s=1" style="cursor: pointer; text-decoration: initial;" target="_blank"><span style="color: #3b5998;">http://incil.info/kitap/Efesliler/5</span></a></span></strong><span class="apple-converted-space"><b><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"> </span></b></span><strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">22 Ey kadınlar, Rabbe bağımlı olduğunuz gibi,
kocalarınıza bağımlı olun. 23 Çünkü Mesih bedenin kurtarıcısı olarak kilisenin
başı olduğu gibi, erkek de kadının başıdır. 24 Kilise Mesihe bağımlı olduğu
gibi, kadınlar da her durumda kocalarına bağımlı olsunlar.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Dikkatli okuyun
arkadaşlar, ""Rabbe bağımlı olduğunuz gibi"" ifadesi çok
önemli ve yukarıda bahsettiğim tüm maddeleri açıklıyor. Bir erkek bundan daha
yüksek bir hakimiyet kazanabilir mi ? Erkek tam anlamıyla kadının başı
olmuştur, ""Rabbe bağımlı olduğunuz gibi"" ifadesinden
sonra ""her durumda kocalarına bağımlı olsunlar"" ifadesi
var.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Her durum nedir, her
durum her durumdur===>>İçkidir, dayaktır, zorbalıktır, baskıdır, veya
bunlar olmasın kadını devamlı kendi emirlerine göre kontrol etmek(gerçi bu
diğer ayetlerde de var) ve hayatını kutuya çevirmektir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bildiğiniz üzere
Hristiyanlık"ta boşanmak haramdır, e boşanmak yok ama erkeğe hakimiyet
vermişsin, erkek abartırsa bunu öneleyecek yasa da sunamamışsın kadın
""her durumda"" bağımlı olsun demişsin. Bu büyük bir açık.
Kadın için muazzam bir dezavantaj.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">1. Korintliler 14</span></strong><span class="apple-converted-space"><b><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"> </span></b></span><strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fincil.info%2Fkitap%2F1.%2BKorintliler%2F14&h=FAQGcJXOt&s=1" style="cursor: pointer; text-decoration: initial;" target="_blank"><span style="color: #3b5998;">http://incil.info/kitap/1.+Korintliler/14</span></a></span></strong><span class="apple-converted-space"><b><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"> </span></b></span><strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">34 Kadınlar toplantılarınızda sessiz kalsın.
Konuşmalarına izin yoktur. Kutsal Yasanın da belirttiği gibi, uysal olsunlar.
35 Öğrenmek istedikleri bir şey varsa, evde kocalarına sorsunlar. Çünkü kadının
toplantı sırasında konuşması ayıptır.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">:roll: Toplantıdan
kasıt kilise toplantısı mı yoksa her toplantı mı ? Bunu öğrenmeden yorum
yapamayacağım bu konuda. Öğrenir isem size haber veririm.<span class="apple-converted-space"> </span><strong>1.
Korintliler 11.Bölüm<a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fincil.info%2Fkitap%2F1.%2BKorintliler%2F11&h=0AQGawU9A&s=1" style="cursor: pointer; text-decoration: initial;" target="_blank"><span style="color: #3b5998;">http://incil.info/kitap/1.+Korintliler/11</span></a></strong><span class="apple-converted-space"><b> </b></span><strong>3 Ama şunu da bilmenizi isterim: Her erkeğin başı Mesih, kadının başı
erkek, Mesihin başı da Tanrıdır. 4 Başına bir şey takıp dua ya da peygamberlik
eden her erkek, başını küçük düşürür. 5 Ama başı açık dua ya da peygamberlik
eden her kadın, başını küçük düşürür. Böylesinin, başı tıraş edilmiş bir
kadından farkı yoktur. 6 Kadın başını açarsa, saçını kestirsin. Ama kadının
saçını kestirmesi ya da tıraş etmesi ayıpsa, başını örtsün. 7 Erkek başını
örtmemeli; o, Tanrının benzeri ve yüceliğidir. Kadın da erkeğin yüceliğidir. 8
Çünkü erkek kadından değil, kadın erkekten yaratıldı. 9 Erkek kadın için değil,
kadın erkek için yaratıldı. 10 Bu nedenle ve melekler uğruna kadının başı
üzerinde yetkisi olmalıdır. 13 Siz kendiniz karar verin: Kadının açık başla
Tanrıya dua etmesi uygun mu? 14-15 Doğanın kendisi bile size erkeğin uzun saçlı
olmasının kendisini küçük düşürdüğünü, kadının uzun saçlı olmasının ise kendisini
yücelttiğini öğretmiyor mu? Çünkü saç kadına örtü olarak verilmiştir. 16 Bu
konuda çekişmek isteyen varsa, şunu bilsin ki, bizim ya da Tanrının
kiliselerinin böyle bir alışkanlığı yoktur.</strong><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Erkek kadının başıdır,
Kadın dua ederken başını örtmelidir, Başını açar ise saçını kestirmelidir, yani
o saç illa görünmeyecek, :D ne istiyorsun saçından, Kadın erkek için yaratıldı
diyerek özetlemiş sonunda. :clap:<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bu kadar ayetten sonra
erkeğe ""karına iyi davran"" demenin manası nedir ? Sonuçta
sen ""iyi davran"" tanımının içine yukarıdaki
yobazlıkları(bunlar sana göre yobazlık olmamış olduktan sonra, iyi davran demen
bana göre iyi davran demek değildir, kötü davran demektir) da almışsın.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Tanrı"nın
tapınağı olduğunuzu, Tanrı"nın Ruhu"nun sizde yaşadığını bilmiyor musunuz?=1.
Korintliler 3/16 Kim Tanrı"nın tapınağını yıkarsa, Tanrı da onu yıkacak.
Çünkü Tanrı"nın tapınağı kutsaldır ve o tapınak sizsiniz.=1. Korintliler
3/17<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt; line-height: 18pt;">agnostik.org</span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.toplumsalbilinc.org%2Fforum%2Findex.php%3Ftopic%3D7153.5%3Bwap2&h=QAQGIdDcA&s=1" style="cursor: pointer; text-decoration: initial;" target="_blank"><span style="color: #3b5998;">http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=7153.5;wap2</span></a><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18.0pt;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 18.0pt;">
<br /></div>
<form data-live="{"seq":0}" id="u_3_m" rel="async">
</form>
<span data-ft="{"tn":"=","type":20}">
</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span data-ft="{"tn":"=","type":20}"><br /></span></div>
<span data-ft="{"tn":"=","type":20}">
</span>Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-50057245847675300602013-01-10T13:04:00.000-08:002013-01-10T13:04:22.174-08:00Örtünme Ayetlerinin Kökenleri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinDk2FHrKrOl1RzEi5RGimqeXoyljLnOI6cp45xNLxv29Sgsa34nTKrgshjJOR2HOYJbusxa9PImJWB3dxdt5UXLoaPWIXQggek2vPW6eHcXcrey5aS0H0qFkjG7cPWKg-2SmqoshtinUD/s1600/%C3%B6rt%C3%BCnmenin+k%C3%B6kenleri.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinDk2FHrKrOl1RzEi5RGimqeXoyljLnOI6cp45xNLxv29Sgsa34nTKrgshjJOR2HOYJbusxa9PImJWB3dxdt5UXLoaPWIXQggek2vPW6eHcXcrey5aS0H0qFkjG7cPWKg-2SmqoshtinUD/s1600/%C3%B6rt%C3%BCnmenin+k%C3%B6kenleri.jpg" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“Sümer-Babil
toplumları”nda ödevi ‘yabancı’ erkekle yatmak olan Tapınak görevlisi fahişe
kadınlar, başlangıçta, kendi toplum birimlerinde aşağılanmak şöyle dursun,
kutsaldırlar ve örneğin miras hakkından yoksun ‘tapınak fahişesi olmayan’ kız
kardeşlerinin tersine, evlenmedikleri sürece (veya doğurduğu erkek çocukları
üzerinden) erkek kardeşiyle birlikte baba mirasından pay alabilme hak üstünlüğü
taşımaktadırlar. Tapınak fahişeleri, evlenmedikleri sürece, kendilerini o
tapınağa adayan toplum birimin parçası olarak kabul ediliyordu.(Safa kaçmaz)</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"> Hammurabi'nin
başa geçmesinden sonra bu geleneğe son verildi. M.Ö. 1500 yılında, Asur
Kralı'nın çıkardığı bir yasa ile baş örtüsü yeniden yürürlüğe kondu. Başörtüsü,
kutsal sınıfa dahil olan evli veya dul Sümer kadınlarıyla, yasal seks yapan
mabet kadınları için zorunluydu. Yasal seks yapmayan sokak fahişeleriyle genç
kızların ve kölelerin ise başlarını örtmeleri yasaktı..(Muazzez İlmiye Çığ)</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Assur yasalarının ilgili
maddeleri şöyleydi:</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“§ 40) - İster evli
kadınlar, ister dul kadınlar, veya Assur'lu kadınlar olsun sokağa çıkarlarken
başlarını açmayacaklardır. Adamın kızları… ya bir şal, ya bir ... veya bir
Gulinu ile örtüneceklerdir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Sahibi ile sokağa
giden esirtu 'lar (cariye, esire) örtülüdürler. Kocaya varan Kadiştu'lar, (bir
‘kutsal fahişe’ kategorisi) sokakta örtünmelidirler.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Kocaya varmamış
Kadiştu'ların sokakta başları açıktır, örtünmemelidir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Eğer bir adam, örtülü
bir esire görür ve onu serbest bırakır (da) o, yakalanmaz ve saray mahkemesine
götürülmezse, onu (adamı) suçlayıp, ispat ettikten sonra, ona(adama) elli sopa
atacaklar. Kulaklarını kesecekler, iplik geçirecekler, ensesine bağlayacaklar.
Onu ihbar eden elbisesini alacak, o adam bir ay süreyle kıralın hizmetini
yapacaktır.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">§ 41)- Eğer bir adam
esire'sini(esirtu) örtmek isterse, beş veya altı arkadaşını oturtup, onların
önünde onu örtecek ''O benim karımdır'' diyecek, O, onun karısı olacaktır.
(Başka) adamların önünde örtülmeyen ve kocası ''bu karımdır'' denmiyen esire,
eş değildir. esirtu'dur.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">(Safa Kaçmaz)</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><a href="https://www.facebook.com/media/set/?set=a.429806857054623.88893.244601975575113&type=1"><span style="color: #3b5998;">https://www.facebook.com/media/set/?set=a.429806857054623.88893.244601975575113&type=1</span></a><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">İslami Yazına Göre
İslamiyet’ten Önce Arap Kadınının Durumu</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Sosyal Hayat</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">İslâm’dan önce
kadınlar evin tüm mutad işleri ile ilgilenirlerdi. Erkekler bu işlere bakmayı
ar sayardı. Kadınlar çarşı pazarda dolaşır, erkeklerden kaçınmaz, alış veriş
yapabilirlerdi. Hakemlik yaptıkları, şair oldukları görülürdü. Birkaç rivayetle
sınırlı bile olsa kabile reisi ve melike olan kadınlardan da bahsedilmektedir.
Erkeklerle beraber savaşa katılırlar, onlara cesaret verirlerdi. Hemşirelik
yaparlardı.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Arap kadınları
süslenmeye, takı ve elbiseye çok değer verirlerdi. Saç da çok önemli bir zinet
idi. Savaşlarda veya eşlerinin ölümlerinde saçlarını tamamen traş ederlerdi.
Eşi vefat eden kadın saçını traş eder, bir yıl boyunca evinden dışarı çıkmaz,
hiçbir şekilde vücudunu temizlemezdi. Yasını tamamladıktan sonra banyo yapar,
süslenir ve görücülerini kabul ederdi.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Araplar kadının
hilebaz, intikamcı, dedikoducu olduğuna inanırlardı. Sözlerine itibar etmez,
fikrini sormazdı. Görüş ve aklının varlığını tartışırlardı.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">İslâm, Arapların
kadınla ilgili tüm olumsuz düşünce ve davranışlarını, yanlış ve aşırılıklarını
yasaklamış, kontrol altına almaya çalışmıştır. İnsan olma noktasında kadınla
erkeği bir tutmuş, tüm mükellefiyetler ve mükâfatlar açısından eşit
davranmıştır. Kadını sosyal hayattan çıkarmaya çalışmamış sadece kadın-erkek
ilişkilerinin ölçülerini, ilke ve sınırlarını belirlemiştir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ataerkil aile
yapısının yaşandığı bu toplumda aile, erkekten ve erkeğin akrabalarından
oluşuyordu. Kadının akrabaları aileden sayılmazdı. Kabileler arasındaki
savaşlarda erkek, gücü ile ön plana çıkıyor, kuvvet ve hâkimiyeti temsil ettiği
için değer kazanıyordu. Kadın ise sadece tüketici olarak kabul ediliyordu. Bu
sebeple de itibar görmüyordu. Bu durumu Hz. Ömer (ra) bir rivayette şöyle dile
getiriyor: “Cahiliye devrinde kadına hiçbir değer vermezdik, İslâm gelip,
Allah’ın onlardan bahsettiğini görünce (…) onların üzerimizde bazı hakları
olduğunu gördük.” (<em>Canan, İbrahim, Hadis
Ansiklopedisi, 9,322.sy)</em><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.siyerinebi.com%2Fcahiliyye-toplumunda-kadin.html&h=2AQFlJNrR&s=1" target="_blank"><span style="color: #3b5998;">http://www.siyerinebi.com/cahiliyye-toplumunda-kadin.html</span></a><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">"<strong>Cahiliyye toplumunda kadın, hakları yenilen,
malları elinden alınan, mirastan yoksun bırakılan, boşandıktan ya da kocası
öldükten sonra hoşlandığı biriyle evlenmekten (Bakara suresi; 232)
alıkonulan zayıf ve zulme uğrayan bir mal konumundaydı. Eşya ve hayvan gibi
miras kalırdı. (Nisa suresi; 19) İbn-i Abbas (Allah O'ndan razı olsun)
şöyle rivayet eder. "Bir kişinin babası veya kayınpederi öldüğünde ölenin
karısı üzerinde o kişi hak sahibi olurdu. İstese tutabilir ya da mihrini alıp
serbest bırakabilirdi. Ölünce de malına el koyardı</strong>" Ata b.
Rebah: "Cahiliyye devrinde biri ölüp karısı dul kalsaydı, kadını
içlerinden bir çocukla evlendirmek üzere tutarlardı." der. Suddi şöyle
der: "<strong>Cahiliyye devrinde adamın
babası, kardeşi veya oğlu ölür de bir kadın geride bırakırsa, varislerden biri
önce davranıp kadının üzerine elbisesini atar, kadını, ölen kocasının mihriyle
nikâhlamaya, veya başkasıyla nikahlayıp mihrini almaya hak kazanırdı. Ancak
kadın daha çabuk davranıp ailesinin yanına giderse kendi başının çaresine
bakardı.</strong>" (Taberi tefsiri, c.4, s.308)<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Cahiliyyede kadın
değersiz bir yaratıktı. Erkek onun bütün haklarından yararlandığı halde o,
hiçbir hakkını kullanamazdı. Mihri elinden alınır ve sırf zarar vermek ve
zulmetmek için bekletilirdi. (Bakara suresi; 231) Kocasından haksızlık görür
onun tarafından terk edilirdi. Bazan da askıda bırakılırdı. (Nisa suresi; 129)
Sırf erkeklerin yiyebildiği, kadınların tamamen yoksun bırakıldığı bazı
yiyecekler de mevcuttu.·(En'am suresi; 140) Bir erkek rahatlıkla dilediği
kadınla herhangi bir sınırlamaya maruz kalmadan evlenebilirdi. (Nisa suresi; 3)<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Kız çocuklarından
duyulan nefret onları diri diri toprağa gömecek noktaya gelmişti. Meydanî'nin
anlattığına göre Heysem b. Adiy şöyle der: "<strong>Arap kabileleri arasında (ilk doğan ) kız
çocuklarını diri diri toprağa gömme olayı geçerli bir hadiseydi. Bu işi onda
biri yapardı. İslâm geldiği zaman Araplar arasında kız çocuklarının gömülmesi
çerçevesinde farklı görüşler yaygındı. Kimisi kıskançlıktan ve namuslarını
korumaktan, onlardan dolayı gelecek bir utançtan korunmak için kız çocuklarını
gömerdi. Kimisi de mavi gözlü, siyahî, cüzzamlı ve topalları uğursuz
saydığından toprağa gömerdi. Bazısı da geçim korkusundan ve fakirlik
endişesinden öldürürdü çocuklarını."</strong><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.ortadogugazetesi.net%2Fmakale.php%3Fmakale%3Darap-toplumunda-ve-diger-toplumlarda-kadin%26id%3D756&h=bAQGOjOFf&s=1" target="_blank"><span style="color: #3b5998;">http://www.ortadogugazetesi.net/makale.php?makale=arap-toplumunda-ve-diger-toplumlarda-kadin&id=756</span></a><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">İslamiyet’ten Önce de
Örtünme Vardır</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ferid Vecdi şöyle
diyor:<strong> </strong><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Lauros Ansiklopedisine
göre, Araplar öteden biri örtünme usulüne bağlı milletlerden sayılırlar.
Erkekler bile, burunlarının üzerine kadar yüzlerini örttüklerine göre Arap
kadınların tesettürlü oluşları akla daha yatkındır. Ancak İslam’dan önce son
dönemlerde bazı kadınlar süslenerek hicapsız bir halde dışarı çıkıyorlardı. Bu
durum kadın ve erkek arasında karışımın oluşmasına yol açmış ve bunun
üzerine Kur’an’da örtünme emrini açıklayan ayetler inmiştir. Kureyş kabilesi
ile Hevazin kabilesi arasında vuku bulan Fıcar savaşı da bu görüşü
desteklemektedir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">İkd’ul ferid kitabının
yazarı ficar olayı hakkında şunları kaydetmiştir:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">“İkinci Ficar
savaşı Kureyş ile Hevazın kabileleri arasında cereyan etti. Bu olay şöyle
gelişti: Ukkaz çarşısında bir kaç Kureyş’li genç, beni Amir kabilesine mensup
bir hanımın yanında oturmuşlardı. Kadının yüzü peçeli ve uzunca bir elbisesi
vardı. Kadının hareketleri, gençlerin ilgisini uyandırmış bunun üzerine
kadından yüzündeki peçeyi açmasını istemişlerdi; ama kadın bunu reddetmişti.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Gençlerden biri,
arkadan gelip onun elbisesinin aşağı ucunu bir dikenle elbisesinin yukarı
kısmına iliştirdi ve kadın bunun farkına varmadı; oturduğu yerden kalkınca
elbisesi katlanarak kısaldığı için arkası göründü. Gençler onun bu durumuna
güldüler ve yüzünü bize göstermek istemedi ama biz onun arkasını bile gördük
dediler. Bu durumdan rahatsız olan kadın çığlık atarak kendi kabilesi olan Beni
Amiri yardıma çağırdı. Halk onun etrafına toplandı ve sonuçta bu iki
kabile arasında kanlı bir çatışma meydana geldi. Ficar olayında Peygamber
(s.a.a)’in mübarek ömründen yaklaşık on ile on beş yıl geçiyordu.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">İslam’ın gelişinden
yaklaşık otuz yıl önce, meydana gelen bu olay, İslam’dan önce de Arap kadınları
arasında örtünme geleneği olduğunu göstermektedir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.caferilik.com%2Fkadinaile%2Fortunme%2Fislamda.htm&h=_AQGlELDL&s=1" target="_blank"><span style="color: #3b5998;">http://www.caferilik.com/kadinaile/ortunme/islamda.htm</span></a><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Müfessirlerin ve İslam
tarihçilerinin geneline göre İslam öncesi dönemde Arap kadınları enselerine
bağladıkları veya arkalarına saldıkları başörtüsü tarzı bir örtüyü takarlardı.
Bununla birlikte bu örtü gerdanlarını ve diğer taraflarını örtmezdi.</span></strong><span class="apple-converted-space"><b><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"> </span></b></span><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">vikipedi)<strong> </strong><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">İslamiyet öncesi Arap
kadın hakları yenilen, malları elinden alınan, mirastan yoksun bırakılan,
boşandıktan ya da kocası öldükten sonra hoşlandığı biriyle evlenmekten
alıkonulan zayıf ve zulme uğrayan bir mal konumundaydı. Eşya ve hayvan gibi
miras kalırdı. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. Ataerkil aile
yapısının yaşandığı bu toplumda aile, erkekten ve erkeğin akrabalarından
oluşuyordu. Kadının akrabaları aileden sayılmazdı. Kabileler arasındaki
savaşlarda erkek, gücü ile ön plana çıkıyor, kuvvet ve hâkimiyeti temsil ettiği
için değer kazanıyordu. Kadın ise sadece tüketici olarak kabul ediliyordu. Bu
sebeple de itibar görmüyordu. Araplar kadının hilebaz, intikamcı, dedikoducu
olduğuna inanırlardı. Sözlerine itibar etmez, fikrini sormazdı. Görüş ve
aklının varlığını tartışırlardı.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">İslâm, Arapların
kadınla ilgili tüm olumsuz düşünce ve davranışlarını, yanlış ve aşırılıklarını
yasaklamış, kontrol altına almaya çalışmıştır. İnsan olma noktasında kadınla
erkeği bir tutmuş, tüm mükellefiyetler ve mükâfatlar açısından eşit
davranmıştır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.siyerinebi.com%2Fcahiliyye-toplumunda-kadin.html&h=XAQF73HlP&s=1" target="_blank"><span style="color: #3b5998;">http://www.siyerinebi.com/cahiliyye-toplumunda-kadin.html</span></a><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Yapılan propagandanın
aksine kadının örtünmesi toplumsal rolünü yitirmesi, pasif ve uyuşuk bir varlık
haline gelmesi anlamında değildir. İslam’da örtü kadının yabancı (mahremi
olmayan) erkeklerle muaşeretinde saçlarını ve bedeninin örterek diğerlerine
karşı kendisini çekici hale getirmekten sakınması anlamındadır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.caferilik.com%2Fkadinaile%2Fortunme%2Fislamda.htm&h=mAQHEpuEs&s=1" target="_blank"><span style="color: #3b5998;">http://www.caferilik.com/kadinaile/ortunme/islamda.htm</span></a><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Araplar İslamiyet
öncesinde bazı devletler kurmuşlardır (Himyeriler, Gassaniler, Petra
Krallığıvb.). Ancak coğrafyalarının yarattığı koşullar gereği genelde kabileler
halinde yaşamışlardır ve her kabilenin
başında şeyh, emir benzeri liderler bulunurdu.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Ftr.wikipedia.org%2Fwiki%2FAraplar&h=iAQGXvo32&s=1" target="_blank"><span style="color: #3b5998;">http://tr.wikipedia.org/wiki/Araplar</span></a><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">İslami Olmayan Yazına
Göre İslamiyet’ten Önce Kadının Durumu (İlhan Arsel’den alıntılar)</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Her ne kadar
"cahilliye" diye tanimlanan donemde ve ozellikle col bedevisinin
yasamlarinda kadinlarin yuzlerini ortmeyip erkeklerle bir arada bulunduklari
gercek ise de, kentlerde durum bundan farkliydi: Bir nevi ortunme gelenegi
vardi. Muhammed'in kendi kabilesi Kureys'te bu gelenek oldukca siki bir bicimde
uygulanirdi. Fakat yine de aileler, kizlarina damat ve kolelerine alici
bulabilmek icin onlari sokaklarda yuzleri acik dolastirirlardi.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Kocaya vardiktan sonra
kadinin ortunmesi ve muhafazakar sekilde giyinmesi gerekli olmakla beraber pece
ve carsafa sarinmasi diye bir sey yoktu. Daha dogrusu Arap kadini, islami
uygulamalardan once yuzunu, ellerini vs ortmez ve fakat hayasiz bir sekilde
dolasmazdi. Bu yasam tarzini Hicret'ten sonra da korudugu anlasilmaktadir.
Nitekim Sakif halki kadinlarinin Hicret'in sekizinci yilina kadar bu sekilde
dolastiklarini gosterir ornekler bulunmaktadir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bilindigi gibi
Muhammed, Sakif'lerin putlarinin yok edilmesini Mugira'ya emrettiginde Sakifli
kadinlar, yuzleri acik olarak onun karsisina cikmislar ve uzuntulerini siirler
okuyarak aciga vurmuslardir. (Ibn ishak -1980- 616).<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Tarihi gercek odur ki,
Muhammed kadinin taninmayacak sekilde ortunmesi geregini Medine'ye hicret
ettikten sonra yerlestirmistir. Daha baska bir deyimle, peygamberligini ilan
ettigi tarihten sonraki 15 yil boyunca kadinlarin ortunmeleri konusunda bir sey
dusunmemistir. Bunun boyle oldugunu Ayse'nin beyanlarindan anlamak mumkundur.
daha henuz Medine'ye hicret tarihleri sirasinda anlattiklarina gore o zamana
gelinceye kadar Arap kadinlari arasinda kapanan yoktur. Gercekten de o
tarihlerde Muhammed ile birlikte Medine'ye gelen muslumanlar, bu sehirde hukum
surmekte olan humma hastaligina yakalanmislardi; onlari ziyaret ederek
hatirlarini soran ve bu arada babasinin azad etmis bulundugu kole Bilal'i goren
Ayse soyle der: "O zamanlar (biz kadinlara) carsaf (ve pece) gibi
giysilere burunme (ve kapanma) zorunlulugu yuklenmemisti" (Ibn Ishak, 280,
458). Demek istedigi sey Muhammed'in daha henuz o tarihlerde Arap kadinina bu
tur giysileri emretmemis olmasiydi. Neden o zamanlar emretmemisti?<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Cunku o tarihlere
gelinceye kadar buna kendi bakimindan gerek gormemisti. Hatice ile evli
bulundugu surece esasen boyle bir emir veremezdi; Hatice'den cekinir ve onun
boyle bir zorunluluga boyun egmeyecek kadar haysiyetli oldugunu dusunerek bunu
teklif etmeye cesaret edemezdi.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ote yandan hatice,
nispeten yasli bir kadindi, onu kiskanmak icin de gerek yoktu. Fakat Hatice'nin
olumunden sonra durum degismistir. Evlendigi kadinlar genc ve guzel
kadinlardir. Kiskanclik duygularini kabartacak durumlar dogmustur artik. Hic
kusku edilemez ki, kadini taninamayacak kiliklara tikan carsaf ve pece
felaketine mahkum kilan bizzat Muhammed olmustur. Ve o bunu, herseyden once
kendi kiskancligini tatmin icin yapmistir. Bunun boyle oldugunu ve kadinin
ortunmesinin Hicret'in 5ci yilindan itibaren uygulanmaya baslanmis olmasindan
anlamak kolaydir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Yahudilikte ve
Hıristiyanlıkta Kadın ve Örtünme</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><a href="https://www.facebook.com/notes/nil%C3%BCfer-tekin/yahudilikte-ve-h%C4%B1ristiyanl%C4%B1kta-kad%C4%B1n-ve-%C3%B6rt%C3%BCnme/10151218399062972"><span style="color: #3b5998;">https://www.facebook.com/notes/nil%C3%BCfer-tekin/yahudilikte-ve-h%C4%B1ristiyanl%C4%B1kta-kad%C4%B1n-ve-%C3%B6rt%C3%BCnme/10151218399062972</span></a><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">IFK (iftira) olayinin
da bunda rolu oldugunu belirtmek mumkundur.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Daha baska bir deyimle
Muhammed, kadinlara ortunme zorunlulugunu Zeyneb olayindan (ki Hicret'in 5.
yilina rastlar) sonra yukleyip, bu zorunlugu Beni mustalik gazasi sirasinda
olusan Ifk olayindan (ki Hicret'in 6. yilina rastlar) sonra pekistirdigi
soylenebilir; cunku bu gaza sirasinda Ayse gerdanligini kaybettigi icin geride
kalmis, Safvan bin Muattal onu tanimis ve devesine bindirerek Medine'ye
getirmistir. Bu vesile ile Ayse'nin soyledigi soyledir:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">"Ben gerdanligimi
bulduktan sonra ordugaha dondum. Fakat ordugahta ses seda yoktu. .. Ben uzanmis
bir halde bulundugum vakit Safvan bin Muattal Sulemr yanimdan gecti... benim
yerde yattigimi gordugunde yanimda durdu. Cunku (o tarihlerde), kadinlar hicab
altina alinmadan once oldugu icin yuzumu goruyordu... O bundan sonra devesini
bana yaklastirdi... O arkaya cekildi, ben deveye bindim... Biz ancak sabah vaktinde
askerin arkasindan yetisebildik."<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Hatirlatalim ki bu
olay uzerine Ayse'nin Safvan ile sevistigine dair halk arasinda dedikodu cikar
ve bunu duyan Muhammed fena halde kizar. Bir sure Ayse ile konusmaz. Fakat
Ayse'ye zaafi bulundugundan fazla dayanamaz ve Tanri'dan ayet geldigini ve
ayete gore Ayse'nin sucsuz oldugunun anlasildigini soyleyerek onunla barisir.
(Taberi, II s 530 ve d.; Ibn Ishak 457, 494; Sahih-i Buhari..VI 922, 929 Hadis
No 910)<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Goruluyor ki Muhammed,
kendisini Peygamber ilan ettikten sonra on bes yil boyunca ortunme zorunlugu
koymak diye bir sey akil etmemistir. Fakat ne zamanki kiskanclik sorunu yaratan
olaylarla karsilasmistir, iste o zaman kadinlari ortmenin erkeklerin
cikarlarina daha uygun olacagini dusunmustur.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur suresinin çoğu ayeti
ve örtünme ile ilgili ayeti bu olaydan sonra iner.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">"...ve irzlarini
muhafaza etsinler, ziynetlerini acmasinlar. Ancak zahir olan mustesna. Bas
ortulerini yakalarinin uzerine atsinlar..." 24 Nur 30-31</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bundan anlasilmak
gereken sey elleri disinda hicbir yerlerini gostermemeleridir. Nitekim Ebu
Davud'un Musned'inde Muhammed'in bir gun Esma'ya: "Ey Esma 'Kadin buluga
erince ondan gorunmesi caiz olan a'za ancak sudur' diyerek onun iki eline
isaret ettigi yazilidir. (Sahih-i..VI 56) diyerek "zahir" sozcugu ile
sadece kadinin ellerini kasdetmis oldugunu ve bunun disinda kadinin hic bir
yerinin gorunmemesini istedigini anlatmistir. (Nur suresinin 30-31 ci
ayetlerinde gecen "Himir" sozcugu "ortu" anlaminda olup
"basortusu" seklinde de cevrilebilir. Cunku maksat kadinin
taninmayacak tarzda ortunmesidir.)<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nitekim Beni Mustalik
gazasindan sonra ciktigi diger seferlerinden her birinde yanina aldigi
karilarinin iyice ortunmelerine dikkat etmis ve ortusuz kadinlara bakmanin
erkekler icin gunah oldugunu soylemistir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Tabuk seferinden
dondugu sirada basina gelen bir olay bunun guzel kanitlarindan bir digeridir.
Bu sefere cikarken Muhammed, Safiye Bint-i Huveyy'i yanina alir. Lihyan
ogullarina karsi giristigi Usfan savasinda donerken, devesinin arkasina
Safiyye'yi bindirir. Kafile yururken devesinin ayagi bir seye takilir, surcer
ve bu nedenle Muhhammed ve Safiyye, her ikisi de birden deveden duserler.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Muhafizlarindan Ebu
Talha hemen Muhammed'in yardimina kosar, -'Sen kadina ihtimam et' diyerek
Safiyye'yi yerden kaldirmasini ister. Safiyye yere duserken ortusunu kaybettigi
icin, Ebu Talha, hemen elindeki 'Hamisa' denilen ortuyu Safiyye'nin ustune
orter. Boylece kadini devenin ustune bindirirken yuzunu gormemis olur. (Enes
Ibn-i Malik'in rivayetine dayali bu hadis icin bk Sahih-i..>VIII s 429 ve d
Hadis no 1286)<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">ortunmeyi ongoren
Kur'an hukmu Zeyneb olayini izleyen gunlerde konmus olup sadece peygamber
kadinlarini degil fakat "muminlerin kadinlarini" dahi kapsayacak
sekildedir ve soyledir:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">"Ey peygamber,
eslerine, kizlarina ve muminlerin kadinlarina, disari cikarken ustlerine ortu
atmalarini soyle; bu onlarin taninmasini ve bundan dolayi inciltilmemelerini
saglar" 33 Ahzab 59</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Goruluyor ki Muhammed,
kendisini Peygamber ilan ettikten sonra on bes yil boyunca ortunme zorunlugu
koymak diye bir sey akil etmemistir. Fakat ne zamanki kiskanclik sorunu yaratan
olaylarla karsilasmistir, iste o zaman kadinlari ortmenin erkeklerin
cikarlarina daha uygun olacagini dusunmustur.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nitekim Beni Mustalik
gazasindan sonra ciktigi diger seferlerinden her birinde yanina aldigi
karilarinin iyice ortunmelerine dikkat etmis ve ortusuz kadinlara bakmanin
erkekler icin gunah oldugunu soylemistir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Tabuk seferinden
dondugu sirada basina gelen bir olay bunun guzel kanitlarindan bir digeridir.
Bu sefere cikarken Muhammed, Safiye Bint-i Huveyy'i yanina alir. Lihyan
ogullarina karsi giristigi Usfan savasinda donerken, devesinin arkasina
Safiyye'yi bindirir. Kafile yururken devesinin ayagi bir seye takilir, surcer
ve bu nedenle Muhhammed ve Safiyye, her ikisi de birden deveden duserler.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Muhafizlarindan Ebu
Talha hemen Muhammed'in yardimina kosar, -'Sen kadina ihtimam et' diyerek
Safiyye'yi yerden kaldirmasini ister. Safiyye yere duserken ortusunu kaybettigi
icin, Ebu Talha, hemen elindeki 'Hamisa' denilen ortuyu Safiyye'nin ustune
orter. Boylece kadini devenin ustune bindirirken yuzunu gormemis olur. (Enes
Ibn-i Malik'in rivayetine dayali bu hadis icin bk Sahih-i..>VIII s 429 ve d
Hadis no 1286)<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Buhari ve Muslim
kaynaklarinda yer alan hadislerden anlasilmaktadir ki kadinlarin ortunmeleri
konusunda Omer b. Hattab, bircok vesilelerle Muhammed'in dikkatini cekmeye
calismis ve ornegin "Huzuru saadetinize hayirsiz kimseler giriyor,
kadinlariniza ortunmelerini emretseniz" seklinde muracaatlarda
bulunmustur. Soylendigine gore onun bu devamli ikazlari sayesindedir ki
Muhammed, sozunu ettigimiz ayetlerin inmesini saglamistir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Örneğin Ömer şöyle
der:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">"Kadinla(riniza),
evlerinin kapisinda oturmamalari icin, yeni elbise yaptirtmayin. Cunku
elbiseleri (guzel ve yeni) olursa kalblerinden disari cikmak (dolasmak) arzusu
gelir." (Gazali, Kimya-i ... (1979) 178)<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Muhammed, ortunme
geregi yaninda bir diger tedbir olarak onlarin ortaliklarda fazla
gorunmemelerini uygun bulmustur. Ahzab suresine yerlestirdigi:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">"...Ey
peygamberin hanimlari...edali konusmayin...evlerinizde oturun; eski Cahilliyede
oldugu gibi acilip sacilmayin" (33 Ahzab 32-33) ayeti ile bu sorunu da
halledivermis ve boylece Omer gibi kisileri tatmin etmistir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"> Her ne kadar
erkegin yabanci kadinlara bakmasi haram olmakla beraber, kadina yuklenen bu
cehennemi kisitlamalar erkek icin soz konusu degildir. (Gazali, Ihyau..-1964-
168)<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ikrimi'nin rivayetine
bakilirsa Muhammed, kadinlarin baslarini "car" ile orttukten sonra
vucudlarindan hicbir sey gorunmemek uzere nburunurlerse kildiklari namazin
"sahih" olacagini bildirmistir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Fakat Omer,
peygamberin kadinlarinin "car ve carsaf" giymelerini kafi
bulmamistir. Onlarin diger kadinlardan daha fazla "muhadder" (kapali)
olmalarini istemistir; yani golge ve karartilarini da erkeklerin gormesini asla
uygun bulmamistir. Bundan dolayidir ki onlarin hic bir vesile ile evden
disariya cikmalarina izin verilmemesini beklemistir. Yine bundan dolayidir ki
Sevde'nin "hacet" gormek icin evden cikmasina karsi itirazda
bulundugu olaya sebebiyet vermistir. Olay sudur: Yukaridaki ayetin
"nazil" olmasindan sonra bir gun Muhammed'in karilarindan Sevde,
"bir luzum ve ihtiyac" uzerine evden cikar.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">O zamanlar evlerde
"hela" olmadigi ve bu ihtiyac disarda bir yerde gorulur oldugu icin,
herkesin yaptigi gibi o da isini bitirmek istemis ve uzerine carsafini giyerek
kendisine bir yer aramis. Sevde iri yapili bir kadin oldugundan carsaf icinde
bile olsa endamiyla onu tanimak kolaymis. Nitekim Omer Ibn Hattab onu gorunce,
evin disina cikmasina itiraz etmis ve: "Ya Sevde, iyi bil ki, Vallahi sen
bizce taninmamis degilsin...ne cesaretle evinin disina cikiyorsun?"
diyerek kadincagizi daha isini gormeye vakit birakmadan eve dondurmus. Olayi
anlatan Ayse soyle der: "O sirada Resulullah, benim odamda aksam yemeginde
idi. Elinde de etli bir kemik vardi. Bu halde iken Sevde girdi ve -'Ya
Resulullah! Bazi hacetim icin evimden cikmistim. Omer bana soyle soyliyerek
itiraz etti', diye sikayet eyledi. Bunun uzerine (Tanri) Resul-i Ekrem'e vahiy
gonderdi. Vahiy asari (peygamberden) kaldirildiktan sonra ve elinde tutmakta
oldugu et (kemik) parcasini yere koymaksizin Sevde'ye soyle cevap verdi:-'Siz
kadinlarin luzum ve ihtiyac uzerine (mesture olarak) evlerinden cikmalarina
izin verildi' buyurdu." (Sahih-i Buhari...XI, 155, Hadis no 1723)<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Goruluyor ki Omer,
zavalli kadinlarin "hacet" icin dahi olsa evden disariya cikmalarina
izin verilmemesi taraftaridir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Kadinlarin hic
taninmayacak sekilde ortunup kapanmalari zorunlulugu, Sevde olayi vesilesiyle
oldukca gulunc denebilecek raddeye getirilmistir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bu olay sirasinda
Muhammed, biraz da Omer'in israrlarina kanarak, kadinlarin "vucudlarinin
karaltisindan kim olduklarinin anlasilmasina imkan vermeyecek sekilde
ortunmeleri" geregini ongormustur. (Sahih-i..XI s 155 ve d; ayrica bk
Sahih-i...I, s 140-1)<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Muhammed evlenme umidi
kalmayan, ihtiyarlayip oturan kadinlari ise "taninmayacak" sekilde
ortunme zorunlulugundan muaf kilmistir. Dis esvaplarini cikarmalari halinde
onlara sorumluluk yuklenmeyecegini, fakat cikarmamalarinin daha iyi olacagini,
ancak her halukarda suslerini aciga vurmamalarini bildirmis, Kur'an'a ayetler
koymustur. Ornegin bk 24 Nur 31 ve 60; 33 Ahzab 33 ve 59)<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">İslam'ın, kadını
çarşafa tıkmak, eve kapatmak ve erkekten uzaklaştırmak için öngördüğü
kuralların, sanıldığı ve iddiâ olunduğu gibi kadını korumaya matuf mantıki bir
nedeni yoktur; örneğin Medine'ye göç etmiş Müslüman kadınlarını sarkıntılıktan
korumak ya da genel olarak kadına şeref ve haysiyet kazandırmak için
konmamıştır. Eski bir geleneğin Muhammed tarafından pekiştirilip duygusal
şartlara oturtulması sonucu olmuştur.(...)<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Muhammed'in istediği
şey kadının tanınmaz kılık içerisinde dolaşmasıdır, çünkü ancak bu suretledir
ki kadından doğma 'fesad ve fitne' önlenebilecektir. Kadını bu şekilde
örtünmeye zorlamasının ve tehlike saymasının başlıca nedeni 'erkek kullarını'
iradece zayıf, karakterce zayıf ve ve içgüdülerine kapılarak kadına saldırmaya
hazır bir yaratık şeklinde görmesindendir. İnsan varlığına ve insan aklına
karşı beslediği güvensizlik onu, eğitim yolu ile insanın uygarlaşabileceği ve
örneğin kıskançlık ya da şehevilik gibi duygulara 'hâkim' olunabileceği fikrine
yabancı kılmıştır. Kadını kapatmakla, çarşafa sarmakla ve erkekten
uzaklaştırmakla, kişiyi uygarlaştıramayacağını ve kıskançlıktan
kurtaramayacağını ve hayvandan farklı kılamayacağını hesaplayamamıştır.
Düşündüğü tek şey, kısa vâdeli tedbirlerle, erkeği (ve herkesten önce
kendisini) kıskançlıktan uzak tutmak ve rahata kavuşturmak olmuştur..."
İlhan Arsel, Şeriat ve Kadın, 12. Baskı Nisan 1994, s. 255, 259-262, 266-267<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Gazali, Muhammed’in bu
düşüncelerini: "Kiskanc olmamak icin kadini yabanci erkeklerle temas
ettirmemeli; sokaklarda gezmesine izin vermemelidir." diyerek acikliga
kavusturmustur. (Gazali, (1975) II, 121).<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bundan dolayidir ki
musluman bir kocanin yapmasi gereken seylerden biri de karisini eve
kapatmaktir; hem de oylesine kapatmak ki hic kimse kendisinin
"guzelliginden," "tabiatindan" haberdar olmasin ve
kendisini baska erkeklerle kiyaslamasin.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">İslamiyet’ten önce
Türk kadınlarının da aynı şekilde özgür olduğu söylenir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">(Kaynak:Ilhan Arsel,
Seriat ve Kadin, 9. Baski, Istanbul 1991, s. 255-279)</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">İslamiyet’ten önceki
Arap toplumunda “yerleşik” ve “göçebe”, zengin ve yoksul olmak üzere iki türlü
hayat tarzı görülmektedir</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">İslami ve diğer
kaynaklardan anlaşıldığına göre İslamiyet öncesi Arap kadınlarının özgürlükleri
ait oldukları hayat tarzına bağlıydı. İslamiyet’le birlikte kadınların bir
kesimi bazı haklara kavuşmuş ve biraz özgürlemiş olabilir, ancak büyük bir
kesimi haklarını ve özgürlüklerini büyük oranda yitirmişlerdir. Günümüzdeki
İslam ülkelerindeki kadınların durumu ise İslamiyet’in ilk dönemlerinden daha
da geridir<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Muhammed Döneminde
Örtünme Ayetlerinin İnmesine Neden Olan Olaylar </span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Örtünme ayetlerinin
inmesinde İslamiyet’e karşı tepki ve çatışma ortamında Müslüman olmayan
erkeklerin Müslüman kadınlara sarkıntılık etmesi, Muhammed’i kıskandıran ve
kızdıran çeşitli olaylar ve daha sonra halife olacak olan Ömer’in de büyük
etkisi vardır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Örtünme ayetlerinin
bulunduğu Nur suresi, Muhammed’in Medine’ye göçünden, başarı ve ganimet elde
etmeye başlamasıyla birlikte çok evliliğe başlamasından ve karılarından
Ayşe’nin zina (ifk) olayından sonra iner, Ahzab suresi ise Muhammed’in
halasının kızı ve evlatlık edindiği Zeyd’in karısı Zeyneb’le evliliğinden sonra
iner. Ayşe’nin zina olayı ve Muhammed’in Zeyneb’le evliği olaylarının
hangisinin daha önce gerçekleştiği, dolayısıyla Nur suresi ile Ahzab suresinin
hangisinin daha önce indiği tartışmalı olsa da örtünme ayetleri bu olaylardan
sonra bildirilmiştir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ayşe’nin İfk Olayı
(Arif Tekin)</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"> Muhammed’in
hanımlarından Ayşe’nin, Savfan bin Muattal ile Beni Mustalık Savaşı
dönüşünde geceleyin yolda zina yaptığı iddiası (İfk (iftira) olayı), İslam
tarihinde çok meşhur olan bir hadisedir. Ayşe, bu olaydan dolayı Muhammed’in
evini bile terk etmek zorunda kalmış ve babası Ebu Bekir’in evine gitmişti.
Hatta sağlam olan kaynaklarda Muhammed’in, ‘’Ayşe, eğer sen bu adamla zina
yapmış isen doğru söyle. Zira, Allah affedicidir, merhamet sahibidir’’ dediği
aktarılmaktadır. Halbuki eğer yapmışsa Ayşe’nin recimle idam edilmesi
gerekiyordu. Çünkü (ileride de değineceğimiz gibi) Muhammed, zina yaptıklarına
ilişkin sadece kendi aleyhlerine ifade verdikleri için birçok insanı recimle
infaz etmişti. Ama sıra Ayşe’ye gelince ‘’Allah bağışlayandır, merhametlidir’’
deyip onu ucuz atlatmaya çalışıyor. (Bu konu üzerinde ileride zina cezaları
kısmında yeterince durulacaktır.) bu ifk olayı hakkında Hz. Ali’nin de
Muhammed’e, ‘’Ayşe’yi boşa; sanki sana kadın mı yoktur?’’ dediği rivayet
edilmektedir. Bu hadise nedeniyle ortam öylesine gerginleşmişti ki, neredeyse
Medine şehri kan gölüne dönecekti. Ayşe’nin bu olayı üzerinden aylar geçtiği
halde, bu süreçte herhangi bir ayet inmemişti. Tam da gerginliğin devam ettiği
bir sırada Halife Ömer, Muhammed’e, ‘’Sen Aişe ile evlenirken kendi iradenle mi
evlendin, yoksa Allah’tan aldığın vahiyle mi?’’ diye soruyor. Muhammed ise,
‘’Ben Ayşeyle Allah’tan aldığım vahiy üzerine evlendim’’şeklinde yanıt veriyor.
Buna karşılık Ömer, ‘’Öyleyse müsterih ol, endişeye gerek yoktur; mademki
Allah’tan aldığın vahiyle evlenmişsin, o halde Allah seni mahcup etmez; tam
tersine sana bir yol gösterir’’ diyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ömer’in bu açıklaması
üzerine, aylardır süregelen bunalıma, nihayet yol bulunuyor ve Nûr Suresi’nin
10. ayetinden itibaren onlarca ayet (Ayşe’yi savunma amaçlı olarak) birden
inmeye başlıyor. Konuyla ilgili inen ayetlerde özetle şu temalar işleniyor:
‘’Erkek olsun, kadın olsun bu iftirayı duydukları zaman kendi vicdanlarının
sesine kulak verip ‘’Bu apaçık bir iftiradır’’ demeleri gerekmez miydi! (Buna
göre Muhammed kendisi de olayı duyunca o kadar soruşturup bekleyeceğine aynı
şeyi demesi gerekirdi. N.T) Allah’ın merhametinden olmasaydı, o sizi mutlaka büyük
bir azap ile cezalandıracaktı. Ayrıca, bu olayı duyduğunuzda, ‘’Haşa böyle bir
şey olmaz, bu kupkuru bir iftiradır’’ demeniz gerekmez miydi! (Kendisi de aynı
şeyi demesi gerekirdi! N.T.) Allah’ın lütfu olmasaydı haliniz ne olurdu.’’ Bu
tip Ayşe için suçtan arındırma, halk için de bir nevi tehdit nitelikli ayetler.
Nitekim, bu ayetlerden sonra bu işe biraz fazla bulaşan üç kişiye de Muhammed
tarafından ceza veriliyor. Bunlar, Şair Hassan bin Sabit, Mistah bin Esase ve
Muhammed’in baldızı (Halasının kızı Zeyneb bin Chaş’ın kız kardeşi. N.T.)
Hamane idi. Bunlara 80’er değnek iftira (kazf) cezası uygulanıyor. Halbuki
Ayşe’nin bu olayını en çok alevlendiren Abdullah bin Selul’du. Dolayısıyla,
ceza verilmesi gereken kişi bu olmalıydı. Ama adam çok kuvvetli olduğu için ona
herhangi bir ceza uygulanmadı. Bu olayda, Muhammed tarafından üç kişi
cezalandırılmış dedik. Çünkü, Ayşe olayının anlatıldığı Nûr Suresi’nde (4. ve
13. ayetler), zina suçlamasında bulunan kişilerin, en az dört şahit
göstermeleri gerekiyordu; aksi takdirde müfteri durumuna düşer ve bunlara 80
değnek ceza uygulanırdı (Nûr 4. ayet). Bunlar da böyle bir şahit kadrosunu
gösteremedikleri için suçlu durumuna düşmüşlerdi. Ayrıca bu ceza da (iftira
cezası) Ayşe olayı ortaya çıkana kadar Kuran’da anlatılmamıştı. Başka bir
ifadeyle, bu ceza ayeti Ayşe olayıyla ilgili inen ayetlerin içinde bulunduğu
Nûr Suresi’nde ilk olarak inmiş oluyordu.<strong> </strong><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bilindiği gibi ifk
olayı geceleyin olmuştu; bu nedenle dört şahitle bunu ispat etmek mümkün
değildi. Sebebine gelince, Bir kere Muhammed’e muhalif olanlardan orada kimse
yoktu ki kalkıp şahitlik yapsın; ikincisi, Müslümanlardan gören olmuşsa da, ya
Muhammed’in ailesi kötülükle itham edilmesin diye, ya da korkusundan
söyleyememiştir. Hatta İslam inancına göre zina davasının ispatı için üç şahit
de şahitlik yapsa, yine zina zanlısına ceza uygulanamaz. İşte bu nedenle, bu
davanın ispatı için şahit göstermek, hele hele dört erkek şahit göstermek, hiç
de mümkün değildi. İspatın bir diğer zorluğu da şudur ki, suç işleyenlerden biri,
hem peygamber kadını, hem de aynı zamanda çok akıllı biri; suçun diğer ortağı
ise, normal bir vatandaştır. Peki bunlar nasıl olur da kalkıp bu eylemi,
üç-dört kişinin görebilecekleri bir ortamda gerçekleştirebilirler?<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bu olayı kapatmak için
çeşitli senaryolar tertiplenmiş. O senaryoların bir parçası da şudur:
‘’Savfan’ın (güya) tenasül organı yokmuş’’ diye. (Mesela; bu olay, İbn-i Kesir,
‘’el-Bidaye ve’n-Nihaye’’4/163-165’te anlatılıyor) Halbuki Muhammed daha önce o
adama ‘’Sirin’’ adında bir cariye hibe etmişti. Eğer onun tenasül organı
olmasaydı Muhammed ona kadın verir miydi? (bilmeden verebilirdi. N.T)<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Görüldüğü gibi,
Muhammed’e leke gelmesin diye her hileli yola başvurulmuş.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Buradaki örneğimizi
anlatmaktan gayemiz, Ayşe’nin bu suçu işleyip işlemediği meselesi değildir;
hatta eğer işlemişse, suçlu bile değildir. Çünkü Ayşe o tarihte (627) 10-12
yaşlarında (hicretin 1. yılı 9 yaşındayken evlendikten 5 yıl sonra, yani 13-14
N.T) yaşlarında gencecik bir gelindi; Muhammed ise 60 yaşlarında bir ihtiyardı,
hem de onun Ayşe’den başka birçok hanımı daha vardı. Başka bir deyişle, Ayşe bu
yaşlı Muhammed’i başka hanımlarla paylaşıyordu. Dolayısıyla, eğer bu olayda
kusurlu aranıyorsa, onun adresi Ayşe değildir diyoruz…<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bu örneğimizde, asıl
üzerinde durmak istediğimiz, Ayşe olayında yaşanan bunca sıkıntıya rağmen,
geçen bunca zaman zarfında ve gelinen aşamada neredeyse Muhammed
taraftarlarıyla muhalifleri arasında çıkmak üzere olan savaşa rağmen, bu
süreçte bu çok önemli olan olaya çözüm bulunamaması ve sonuçta Ömer’in
Muhammed’e yaptığı konuşma neticesinde söz konusu ayetlerin inmiş olmasıdır. Bu
konuda inen ayetlerin fazlalığı (Ayşe’nin lehinde oldukları halde) Ayşe’yi bile
hayrete düşürmüştür. Ayşe bu ayetlerle ilgili, ‘’Benim meselem ilham yoluyla da
halledilebilirdi. Bu olay yüzünden nedir bu kadar ayet…’’ deyip hayretini dile
getirmişti.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Olayın özü şudur:
Ömer, muhammed’e, ‘’Madem ki Allah’tan aldığın vahiy üzerine Ayşe’yle
evlenmişsin, o halde Allah seni mahcup etmez ve buna bir çözüm yolu gösterir’’
deyince, Muhammed burada kendi kendine, ‘’Ömer, toplumun en açıkgöz insanı
olduğu halde böyle düşünüyorsa, artık diğerleri tertipleyeceğim ayet formülüne
daha çabuk inanırlar; o halde ben hemen ayet adı altında bir kompozisyon
hazırlayıp bir an önce bu işi çözüme bağlayayım’’ diyor ve sonuçta böyle bir
yöntemle bu olaya nokta koyuyor; az önceki ayetleri ilan ederek bu işten
kurtulmuş oluyor.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Tabi ki bu, konuyla
ilgili yaşanmış olaylardan edindiğim bilgilere dayanarak varmış olduğum şahsi
yorumumdur.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">İfk olayıyla ilgili en
az 10 ayet geldiği, kimilerince de ayetlerin 18 olduğu belirtilir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/2.Zina eden
kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret
gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama) konusunda
onlara acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir topluluk da onların
cezalandırılmasına şahit olsun.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/3. Zina eden
erkek ancak, zina eden veya Allah'a ortak koşan bir kadınla evlenir. Zina eden
bir kadınla da ancak zina eden veya Allah'a ortak koşan bir erkek evlenir. Bu
mü'minlere haram kılınmıştır.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/4. Namuslu
kadınlara zina isnat edip sonra da dört şahit getiremeyenlere seksen değnek
vurun. Artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. İşte bunlar fâsık
kimselerdir</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/5. Ancak tövbe
edip bundan sonra ıslah olanlar müstesna. Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok
merhamet edendir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/6,7. Eşlerine
zina isnat edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların
her birinin şahitliği; kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair, Allah
adına dört defa yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci defada da; eğer
yalancılardan ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını ifade etmesiyle
yerine gelir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/8,9. Kocasının
yalancılardan olduğuna dair Allah'ı dört defa Allah adına yemin etmesi, beşinci
defada da eğer kocası doğru söyleyenlerden ise Allah'ın gazabının kendi üzerine
olmasını dilemesi, kadından cezayı kaldırır.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/10. Allah'ın
size lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tövbeleri kabul eden, hüküm ve
hikmet sahibi olmasaydı haliniz nice olurdu?</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/11. O ağır
iftirayı uyduranlar, sizin içinizden bir güruhtur. Bu iftirayı kendiniz için
kötü bir şey sanmayın. Aksine o sizin için bir hayırdır(Ebu Bekir ailesi için).
Onlardan(iftira atanlardan) her biri için, işledikleri günahın cezası vardır.
İçlerinden o günahın büyüğünü üstlenen(elebaşı) için ise ağır bir azap vardır.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/12. Bu iftirayı
işittiğiniz zaman, iman eden erkek ve kadınlar, kendi (din kardeş)leri hakkında
iyi zan besleyip de, "Bu apaçık bir iftiradır" deselerdi ya!</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/13. Onlar
(iftiracılar) bu iddialarına dair dört şahit getirselerdi ya! Madem ki şahit
getirmediler; işte onlar Allah yanında yalancıların ta kendileridir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/14. Eğer size
dünya ve ahirette Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız bu
iftiradan dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu!</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/15. Hani o
iftirayı dilden dile dolaştırıyor; hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyleri
ağzınıza alıp söylüyor ve bunu önemsiz bir iş sanıyordunuz. Halbuki bu, Allah katında
büyük bir günahtır.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/16. Bu iftirayı
işittiğiniz vakit, "Böyle sözleri ağzımıza almamız bize yaraşmaz. Seni
eksikliklerden uzak tutarız Allah'ım! Bu çok büyük bir iftiradır"
deseydiniz ya!</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/17. Eğer
inanıyorsanız, bu gibi şeylere bir daha ebediyyen dönmemeniz için Allah size
öğüt veriyor.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/18. Allah size
âyetleri açıklıyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet
sahibidir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/19. İnananlar
arasında hayasızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya
ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/20. Allah'ın
lütfu ve rahmeti sizin üzerinize olmasaydı ve Allah çok esirgeyici ve çok
merhametli olmasaydı haliniz nice olurdu?</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur24/ 23,24. Namuslu
ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz mü'min kadınlara zina isnat
edenler, gerçekten dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları
günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik
edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/25. O gün Allah
onlara kesinleşmiş cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah'ın apaçık bir
gerçek olduğunu bileceklerdir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/26. Kötü
kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler de kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz
erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara layıktır. O temiz olanlar
iftiracıların söyledikleri şeylerden uzaktırlar. Onlar için bir bağışlanma ve
bolca verilmiş iyi bir rızık vardır.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/27. Ey iman
edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp)
ev sahiplerine selam vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır.
Düşünüp anlayasınız diye size böyle öğüt veriliyor.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/28. Eğer evde
kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size,
"Geri dönün" denirse hemen dönün. Çünkü bu sizin için daha nezih bir
davranıştır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/30. Mü'min
erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu
davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından
hakkıyla haberdardır.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nur 24/31. Mümin
kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar; namus ve
iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini
(takılarını ve takı bölgesini) teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının
üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi
oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları,
kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında
bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi
vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin
farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte
oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri
üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe
ediniz ki kurtuluşa eresiniz.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Muhammed’in azatlı
kölesi ve üvey oğlu Zeyd’in karısıyla evlenmesi</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Muhammed Zeynep’le
evlenmeden yaklaşık bir yıl önce Zeyd’i halasının kızı Zeynep’le kendisi
evlendirir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ancak Muhammed tıpkı
Davud peygamberin de benzer durumları yaşamış olduğu bir şekilde bir gün
Zeyd’in evine gittiğinde Zeynep’i evde yalnız ve açık bir durumda görür ve ona
aşık olarak evden çıkıp gider. Zeynep bunu Zeyd’e olduğu gibi anlatır. Zeyd
Muhammed’e gelerek isterse Zeyneple evlenmesini söyler. Muhammed buna daha
sonra Ahzab 37. ayette bahsettiği gibi aslında Zeynep’i istediği halde
nefsindekini gizleyip ‘’Allah’tan kork, eşini boşama!’’ yanıtını verir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ahzab 33/36: Allah ve
resulü bir işe hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının,
işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah’a ve resulüne
isyan eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ancak daha sonra
Kendisi Zeyd’i tekrar çağırıp ona kendisine Zeynep’i Allah’ın eş
yaptığını, kendisinin Zeynep’le evlenmesi gerektiğini, yoksa günaha girecekleri
konusunda Ahzab 37. ayetin geldiğini bildirir:</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ahzab 33/37:Hem
hatırla o vakti ki, o kendisine Allah'ın nimet verdiği ve senin de ikramda
bulunduğun kimseye: "Hanımını kendine sıkı tut ve Allah'tan kork"
diyordun da nefsinde Allah'ın açacağı şeyi gizliyordun. İnsanlardan
çekiniyordun. Halbuki Allah kendisini saymana daha lâyıktı. Sonra Zeyd o
kadından ilişiğini kestiği zaman, biz onu sana eş yaptık ki, oğulluklarının
ilişkilerini kestikleri hanımlarını nikâhlamada müminlere bir darlık olmasın.
Allah'ın emri de yerine getirilmiştir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Muhammed Zeyd’e
Zeynep’i kendisine istemesini söyler. Zeyd bunu Zeynep’e iletir, Zeynep
düşüneceğini söyler. Bu haberi alan Muhammed Zeynep’in evine giderek ona el
koyar ve onunla mehir(evlenilen kadına verilen ücret) vermeden, evlilik şahidi
tutmadan evlenir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bu olayla ilgi
Muhammed’e yöneltilen eleştiri yağmurundan sonra şu ayetler gelir:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Önceki peygamberleri
örnek gösteren ve gelini sayılan Zeynep’in ona helal edildiğini, bunda bir
günah olmadığını, evliliğin Allah’ın emri olduğunu bildiren ayet gelir:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ahzab 33/38:Peygambere
Allah'ın takdir ettiği, mübah kıldığı şeyde bir darlık yoktur. Bundan önce
geçen bütün peygamberler hakkında Allah'ın sünneti böyledir. Allah'ın emri ise
biçilmiş bir kaderdir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Evlatlıkların öz oğul
gibi olmadığını, üvey babanın üvey evladın boşandığı hanımıyla evlenmesinde bir
sakınca olmadığını bildiren ayet gelir:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ahzab 33/40: Muhammed,
sizin erkeklerinizden(kocalarınızdan) hiçbirinin babası değildir. Fakat o,
Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla
bilendir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Burada bir parentez
açarak belirtmek gerekir ki evlatlıkların öz oğul gibi olmadıklarını belirten
bir ayet bu ayetten daha önce bu surenin başlarında da vardır (Ayetler doğru
sırayla bildirilmemiş de olabiliri):</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">(Ahzab 33/4: Allah,
bir adamın göğüs boşluğunda iki kalp yaratmamıştır. Zıhar yaptığınız eşlerinizi
sizin anneniz yapmamıştır, evlatlıklarınızı da sizin oğullarınız kılmamıştır.
Bu konularda söylediğiniz sözler, ağızlarınızın bir lakırdısıdır. Allah, hakkı
söyler ve O, gerçek yola kılavuzlar.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Asıl belirtilmesi
gereken de şudur: Muhammed evlatlığının ve müminlerin babası değildir ama
peygamber eşleri müminlerin anasıdır:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ahzab 33/6: Peygamber
müminlere öz benliklerinden daha dost, daha yakındır. Onun eşleri de o
müminlerin anneleridir. Anne tarafından akraba olanlar da Allah’ın Kitabı’nda,
birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak yakın
dostlarınız için örfe uygun bir vasiyette bulunmanız müstesnadır. Bu, Kitap’a
yazılmış bulunmaktadır.)</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Halasının kızı
Zeynep’le evlenmesinin ve kendisini peygambere mehir almadan hibe edenlerle
evlenmesinin yalnızca peygambere özgü olarak helal kılındığını bildiren ayet
gelir:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ahzab 33/50:Ey
peygamber! Biz bilhassa sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun
eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun
cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının
kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları,
bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikâh etmek
istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere
helâl kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı
biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır,
çok merhamet edicidir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Sırasını aksattığı ve
birbirlerini kıskanan eşlerinden gelen tepkiler üzerine eşlerine tehdit savuran
aşağıdaki ayet gelir:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ahzab 33/51:Onlardan
dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Sırasını geri bıraktığın
kadınlardan dilediğini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Onların gözleri
aydın olup üzülmemelerine ve kendilerine verdiğin ile hepsinin hoşnut
olmalarına en elverişli olan budur. Allah kalblerinizdekini bilir. Allah her
şeyi bilir ve yumuşak davranır.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Eşlerinin arasında en
sevdiği olan Ayşe bu ayetlerden sonra çok sert bir tepki gösterir: ‘’Bakıyorum
da senin Rabbin hep senin zevkine göre ayet göndermede acele ediyor’’<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bu ayet ve bu tür
tepkilerden sonra kalbini kırıp küstürdüğü eşlerinin gönlünü almak için bundan
başka evlilik yapmayacağını bildiren ayet gelir:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ahzab 33/52:Bundan
başka kadınlar sana helâl olmaz. Bunları başka eşlerle değiştirmek de olmaz.
İsterse güzellikleri hoşuna gitsin. Ancak sahip olduğun cariyen başka. Allah
her şeye gözcü bulunuyor.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">(Ancak Muhammed daha
sonra 63 yaşında vefatından önce de Kays kızı Kuteyle ile nikahlanır ama vefat
edince bu evlilik tamamlanmaz.)<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ömer’in Muhammed
üzerindeki etkisi ve Ömer’in Görüşleri Doğrultusunda İnen Ayetler</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ömer Muhammed’e
düşmanken Muhammed’i öldürmek üzereyken Müslüman olmuş(14) ve Muhammed’in vahiy
katiplerinden biri olmuştur(15). Ömer Muhammed’i değişik konularda etkilediği
gibi, gerektiğinde MuhammedE ‘’ Bırakın onu, Muhammed kafayı yemiştir…’’
şeklinde hakarete varan ifadeler de kullandığı olmuştur(16). Ömer’in zekiliği,
Muhammed’in onu sevmesi, münafıklara karşı ona ihtiyacı olması ve olasıdır ki
aynı zamanda ondan çekinmesi nedeniyle Muhammed’in Ömer’in görüşleri
doğrultusunda ayet okuyup davrandığı çok olmuştur. Kuran’ın bazı ayetlerinin
Ömer’in görüşleri doğrultusunda şekillendiği iddiası bizzat Ömer’in oğlu
Abdullah ve Muhammed’in en güzide sahabeleri tarafından rivayet edilir(17). Bu
aytlerin sayısı kimine göre 15 kimine göre 30 kadar vardır(18).Özetle Muhammed
üzerinde etkisi olan yalnızca Ömer olmamakla birlikte Ömer’in de Muhammed
üzerindeki etkisi büyüktür, bu nedenle yalnızca bu ayette değil başka birçok
ayette de rolü olmuştur.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Örneğin ‘’Karılarınız
sizin tarlalarınızdır, tarlalarınıza nasıl dilerseniz öyle varın.’’ diyen Bakara
suresinin 223. ayeti(19),Kadınların isyanına ve Muhammed’in evine yürüyüşe
geçmelerine neden olan ‘’Başkaldırmasından endişe ettiğiniz karılarınıza öğüt
işe yaramazsa dövün’’ diyen Nisa suresinin 34. ayeti(20), Eğer o sizi(Ömer’in
Kızı Hafsa ve Ayşe kastediliyor) boşarsa sizden haha iyi eşler verebilir’’
diyen Tahrim suresi 5. ayet(21) vd.(22) Tahrim suresinin 5. ayeti Ömer
tarafından Muhammed’in hanımlarından kendi kızı Hafsa ve Ebu Bekir’in kızı
Ayşe’ye tehdit amacıyla söylenmiş, daha sonra bu söz beğenilip ayet olarak
inmiştir(23). Birçok ayet de tıpkı bu ayet gibi sanki Ömer’in ağzından çıkmış,
onun Muhammed’e söylediği bir sözmüş gibidir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Hz. Ömer’in örtünme
ayetlerindeki rolü</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ömer bir gün
Muhammed'e ''Senin yanına iyi-kötü her kesimden insanlar gelir. Ne olur ne
olmaz sen hanımlarına ''örtünün ,evden dışarı çıkmayın''desen iyi olur''diye
teklifte bulunur.Bu teklif üzerine ,örtünmeyle ilgili ayetler inmeye
başlar.(Ahzap suresi 33-59 ayetler) Ayşe ise aynı olayı şu şekilde aktarıyor:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">''Biz Muhammed hanımları
tuvalet ihtiyacımızı gidermek için geceleri 'Menasi' denen yere giderdik. Ömer
de sürekli eşimiz Muhammed’e, ''Kadınlarına söyle kapansınlar ve evden
çıkmasınlar'' diyordu. Ömer in bu teklifine karşı eşimiz bize herhangi bir
yaptırım uygulamadı ve biz yine de dışarı çıkmaya devam ediyorduk. Bir gün
yatsı vakti biz Muhammed hanımlarından Zem'an kızı Sevde, tuvalet ihtiyacını
karşılamak için dışarı çıkmıştı. O arada Ömer onu görmüş ve kendisine
seslenerek,''Ey Sevde, bak seni tanıdım'’ deyip onu uyarmıştı. Ömer’in bu
seslenişten maksadı, örtünme ayetlerinin bir an önce inmesini sağlamaktı.
Sonuçta, Ömer bu olayı olduğu gibi Muhammed e anlatınca, bu aşamadan sonra
dışarı çıkmamızı yasaklayan ve örtünmemizi emreden ayetler inmeye başladı''(24)<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ayşe’nin anlattığı bu
olaydan sonra Ömer’in isteği ve ısrarı doğrultusunda örtünme ve eve kapanma ile
ilgili şu ayetler iner:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ahzâb 33/32: Ey
Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer
(Allah’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile
konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz
söyleyin.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ahzâb 33/33:
Evlerinizde oturun, eski cahiliye adetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın.
Namazı kılın, zekatı verin, Allah’a ve Resulüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt!
Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ahzab 33/34: Oturun da
evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti (Kur’an’ın emir ve
yasaklarını) anın. Şüphe yok ki Allah, Lâtif’dir (her şeyin sırrını bilendir) Habîr’dir
(bütün yapılanlardan haberdardır).</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ahzab 33/35:Şüphe yok
ki müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar,
itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar,
sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazi erkeklerle mütevazi kadınlar,
sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan
kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok
zikreden erkeklerle Allah-'ı çok zikreden kadınlar var ya, işte onlar için
Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"> Bu ayetler
şimdilik yalnızca peygamberin eşlerini bağlamaktadır.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ahzab suresinin 53.
ayeti hakkında iki farklı olay rivayet edilir.<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bir rivayete göre
Zeynep’le evlilik günü yemeğe çağrılan ziyaretçilerin geç vakte kadar oturup
dağılmaması üzerine gelmiştir(29).<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Diğer bir rivayete
göre ise Ayşe şöyle bir olay anlatır:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">‘’Eşimle birlikte
yemek yiyorduk. O sırada Ömer de yanımızdan geçti: eşim onu yemeğe davet etti,
hep birlikte yemek yemeğe devam ederken, o sırada Ömer’in eli benim elime
değdi; Eşim Muhammed bunu görünce çok üzüldü. Üzüldüğünü ben de fark ettim. Bu
olay üzerine bu ayet indi’’(30)</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bu olayla ilgili bazı
yorumlarda Ömer dışında başka isimler de rivayet edilir.</span></strong><span class="apple-converted-space"><b><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"> </span></b></span><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ayrıca Muhammed ölünce Ayşe ve diğer hanımlarıyla
evleneceğim diyenler olduğu da rivayet edilir(31).<strong> </strong><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Nitekim bu ayette
Muhammed ölse de Muhammed’in hanımlarıyla asla evlenilemeyeceği bildirilir. Bu
ayet üzerine çok genç yaşta dul kalan eşleri de dahil Muhammed’in hanımları
Muhammed’den sonra ölene kadar evlenememişlerdir(32).<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">33/53:</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ahzab 33/53:Ey iman
edenler! Peygamberin evlerine vaktine bakmaksızın ve yemeğe izin verilmedikçe
girmeyin. Fakat çağırıldığınız vakit girin. Yemeği yediğinizde de hemen
dağılın. Sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu haliniz peygambere
eziyet veriyor, ama o sizden utanıyor. Fakat Allah gerçeği söylemekten utanmaz.
Hem O'nun hanımlarına bir ihtiyaç soracağınız vakit de perde arkasından sorun.
Böyle yapmanız hem sizin kalbleriniz ve hem de onların kalbleri için daha
temizdir. Hem sizin Resulullah'a eziyet etmeye hakkınız yoktur. Ondan sonra
hanımlarını da ebediyyen nikâh edemezsiniz. Çünkü bu Allah katında çok büyük
bir günahtır.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Bundan sonraki 54.
ayette ise birilerine karşı kuşku vardır:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ahzab 33/54:Siz bir
şeyi açıklasanız da gizleseniz de şüphe yok ki Allah her şeyi bilmektedir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">55. ayette eşler,
dolayısıyla da kadınlar kısıtlanmaya devam edilir ve tehdit edilir:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ahzab 33/55:Onlar
(peygamberin eşleri) için babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin
oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (kadın dostları ) ve
sahip oldukları köleleri hakkında bir günah yoktur. Bununla beraber (ey
Peygamberin hanımları) Allah'tan korkun. Çünkü Allah her şeye şahit bulunuyor.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Muhammed’in
kıskandıracak ve kızdıracak başka olaylar da olur ve sonunda yalnızca peygamber
hanımlarını değil bütün mümin kadınları bağlayan Örtünme ayeti gelir ve ayet de
birçok ayet gibi Ömer’in ağzından çıkmış gibidir, Ömer’in Muhammed’e söylediği
bir uyarı gibidir:<o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Ahzab 33/59:Ey
peygamber, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle,
cilbablarından (baştan aşağı örten çarşaf, ferace, giysi)üzerlerini sıkıca
örtsünler! Bu, onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en
elverişli olandır. Bununla beraber Allah, çok bağışlayıcıdır, merhamet
edicidir.</span></strong><span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="color: #333333; font-family: Tahoma; font-size: 8.5pt;">Derleyen Nilüfer Tekin<o:p></o:p></span></div>
<!--EndFragment-->
zzamlı�7L:t p �y � ğursuz saydığından toprağa gömerdi. Bazısı da geçim korkusundan ve fakirlik endişesinden öldürürdü çocuklarını."<br />
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.ortadogugazetesi.net%2Fmakale.php%3Fmakale%3Darap-toplumunda-ve-diger-toplumlarda-kadin%26id%3D756&h=bAQGOjOFf&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: initial;" target="_blank">http://www.ortadogugazetesi.net/makale.php?makale=arap-toplumunda-ve-diger-toplumlarda-kadin&id=756</a></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>İslamiyet’ten Önce de Örtünme Vardır</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Ferid Vecdi şöyle diyor:<strong> </strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Lauros Ansiklopedisine göre, Araplar öteden biri örtünme usulüne bağlı milletlerden sayılırlar. Erkekler bile, burunlarının üzerine kadar yüzlerini örttüklerine göre Arap kadınların tesettürlü oluşları akla daha yatkındır. Ancak İslam’dan önce son dönemlerde bazı kadınlar süslenerek hicapsız bir halde dışarı çıkıyorlardı. Bu durum kadın ve erkek arasında karışımın oluşmasına yol açmış ve bunun üzerine Kur’an’da örtünme emrini açıklayan ayetler inmiştir. Kureyş kabilesi ile Hevazin kabilesi arasında vuku bulan Fıcar savaşı da bu görüşü desteklemektedir.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
İkd’ul ferid kitabının yazarı ficar olayı hakkında şunları kaydetmiştir:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
“İkinci Ficar savaşı Kureyş ile Hevazın kabileleri arasında cereyan etti. Bu olay şöyle gelişti: Ukkaz çarşısında bir kaç Kureyş’li genç, beni Amir kabilesine mensup bir hanımın yanında oturmuşlardı. Kadının yüzü peçeli ve uzunca bir elbisesi vardı. Kadının hareketleri, gençlerin ilgisini uyandırmış bunun üzerine kadından yüzündeki peçeyi açmasını istemişlerdi; ama kadın bunu reddetmişti.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Gençlerden biri, arkadan gelip onun elbisesinin aşağı ucunu bir dikenle elbisesinin yukarı kısmına iliştirdi ve kadın bunun farkına varmadı; oturduğu yerden kalkınca elbisesi katlanarak kısaldığı için arkası göründü. Gençler onun bu durumuna güldüler ve yüzünü bize göstermek istemedi ama biz onun arkasını bile gördük dediler. Bu durumdan rahatsız olan kadın çığlık atarak kendi kabilesi olan Beni Amiri yardıma çağırdı. Halk onun etrafına toplandı ve sonuçta bu iki kabile arasında kanlı bir çatışma meydana geldi. Ficar olayında Peygamber (s.a.a)’in mübarek ömründen yaklaşık on ile on beş yıl geçiyordu.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
İslam’ın gelişinden yaklaşık otuz yıl önce, meydana gelen bu olay, İslam’dan önce de Arap kadınları arasında örtünme geleneği olduğunu göstermektedir.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.caferilik.com%2Fkadinaile%2Fortunme%2Fislamda.htm&h=_AQGlELDL&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: initial;" target="_blank">http://www.caferilik.com/kadinaile/ortunme/islamda.htm</a></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Müfessirlerin ve İslam tarihçilerinin geneline göre İslam öncesi dönemde Arap kadınları enselerine bağladıkları veya arkalarına saldıkları başörtüsü tarzı bir örtüyü takarlardı. Bununla birlikte bu örtü gerdanlarını ve diğer taraflarını örtmezdi. </strong>vikipedi)<strong> </strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
İslamiyet öncesi Arap kadın hakları yenilen, malları elinden alınan, mirastan yoksun bırakılan, boşandıktan ya da kocası öldükten sonra hoşlandığı biriyle evlenmekten alıkonulan zayıf ve zulme uğrayan bir mal konumundaydı. Eşya ve hayvan gibi miras kalırdı. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. Ataerkil aile yapısının yaşandığı bu toplumda aile, erkekten ve erkeğin akrabalarından oluşuyordu. Kadının akrabaları aileden sayılmazdı. Kabileler arasındaki savaşlarda erkek, gücü ile ön plana çıkıyor, kuvvet ve hâkimiyeti temsil ettiği için değer kazanıyordu. Kadın ise sadece tüketici olarak kabul ediliyordu. Bu sebeple de itibar görmüyordu. Araplar kadının hilebaz, intikamcı, dedikoducu olduğuna inanırlardı. Sözlerine itibar etmez, fikrini sormazdı. Görüş ve aklının varlığını tartışırlardı.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
İslâm, Arapların kadınla ilgili tüm olumsuz düşünce ve davranışlarını, yanlış ve aşırılıklarını yasaklamış, kontrol altına almaya çalışmıştır. İnsan olma noktasında kadınla erkeği bir tutmuş, tüm mükellefiyetler ve mükâfatlar açısından eşit davranmıştır.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.siyerinebi.com%2Fcahiliyye-toplumunda-kadin.html&h=XAQF73HlP&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: initial;" target="_blank">http://www.siyerinebi.com/cahiliyye-toplumunda-kadin.html</a></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Yapılan propagandanın aksine kadının örtünmesi toplumsal rolünü yitirmesi, pasif ve uyuşuk bir varlık haline gelmesi anlamında değildir. İslam’da örtü kadının yabancı (mahremi olmayan) erkeklerle muaşeretinde saçlarını ve bedeninin örterek diğerlerine karşı kendisini çekici hale getirmekten sakınması anlamındadır.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Fwww.caferilik.com%2Fkadinaile%2Fortunme%2Fislamda.htm&h=mAQHEpuEs&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: initial;" target="_blank">http://www.caferilik.com/kadinaile/ortunme/islamda.htm</a></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Araplar İslamiyet öncesinde bazı devletler kurmuşlardır (Himyeriler, Gassaniler, Petra Krallığıvb.). Ancak coğrafyalarının yarattığı koşullar gereği genelde kabileler halinde yaşamışlardır ve her kabilenin başında şeyh, emir benzeri liderler bulunurdu.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<a href="http://www.facebook.com/l.php?u=http%3A%2F%2Ftr.wikipedia.org%2Fwiki%2FAraplar&h=iAQGXvo32&s=1" rel="nofollow" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: initial;" target="_blank">http://tr.wikipedia.org/wiki/Araplar</a></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>İslami Olmayan Yazına Göre İslamiyet’ten Önce Kadının Durumu (İlhan Arsel’den alıntılar)</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Her ne kadar "cahilliye" diye tanimlanan donemde ve ozellikle col bedevisinin yasamlarinda kadinlarin yuzlerini ortmeyip erkeklerle bir arada bulunduklari gercek ise de, kentlerde durum bundan farkliydi: Bir nevi ortunme gelenegi vardi. Muhammed'in kendi kabilesi Kureys'te bu gelenek oldukca siki bir bicimde uygulanirdi. Fakat yine de aileler, kizlarina damat ve kolelerine alici bulabilmek icin onlari sokaklarda yuzleri acik dolastirirlardi.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Kocaya vardiktan sonra kadinin ortunmesi ve muhafazakar sekilde giyinmesi gerekli olmakla beraber pece ve carsafa sarinmasi diye bir sey yoktu. Daha dogrusu Arap kadini, islami uygulamalardan once yuzunu, ellerini vs ortmez ve fakat hayasiz bir sekilde dolasmazdi. Bu yasam tarzini Hicret'ten sonra da korudugu anlasilmaktadir. Nitekim Sakif halki kadinlarinin Hicret'in sekizinci yilina kadar bu sekilde dolastiklarini gosterir ornekler bulunmaktadir.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Bilindigi gibi Muhammed, Sakif'lerin putlarinin yok edilmesini Mugira'ya emrettiginde Sakifli kadinlar, yuzleri acik olarak onun karsisina cikmislar ve uzuntulerini siirler okuyarak aciga vurmuslardir. (Ibn ishak -1980- 616).</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Tarihi gercek odur ki, Muhammed kadinin taninmayacak sekilde ortunmesi geregini Medine'ye hicret ettikten sonra yerlestirmistir. Daha baska bir deyimle, peygamberligini ilan ettigi tarihten sonraki 15 yil boyunca kadinlarin ortunmeleri konusunda bir sey dusunmemistir. Bunun boyle oldugunu Ayse'nin beyanlarindan anlamak mumkundur. daha henuz Medine'ye hicret tarihleri sirasinda anlattiklarina gore o zamana gelinceye kadar Arap kadinlari arasinda kapanan yoktur. Gercekten de o tarihlerde Muhammed ile birlikte Medine'ye gelen muslumanlar, bu sehirde hukum surmekte olan humma hastaligina yakalanmislardi; onlari ziyaret ederek hatirlarini soran ve bu arada babasinin azad etmis bulundugu kole Bilal'i goren Ayse soyle der: "O zamanlar (biz kadinlara) carsaf (ve pece) gibi giysilere burunme (ve kapanma) zorunlulugu yuklenmemisti" (Ibn Ishak, 280, 458). Demek istedigi sey Muhammed'in daha henuz o tarihlerde Arap kadinina bu tur giysileri emretmemis olmasiydi. Neden o zamanlar emretmemisti?</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Cunku o tarihlere gelinceye kadar buna kendi bakimindan gerek gormemisti. Hatice ile evli bulundugu surece esasen boyle bir emir veremezdi; Hatice'den cekinir ve onun boyle bir zorunluluga boyun egmeyecek kadar haysiyetli oldugunu dusunerek bunu teklif etmeye cesaret edemezdi.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Ote yandan hatice, nispeten yasli bir kadindi, onu kiskanmak icin de gerek yoktu. Fakat Hatice'nin olumunden sonra durum degismistir. Evlendigi kadinlar genc ve guzel kadinlardir. Kiskanclik duygularini kabartacak durumlar dogmustur artik. Hic kusku edilemez ki, kadini taninamayacak kiliklara tikan carsaf ve pece felaketine mahkum kilan bizzat Muhammed olmustur. Ve o bunu, herseyden once kendi kiskancligini tatmin icin yapmistir. Bunun boyle oldugunu ve kadinin ortunmesinin Hicret'in 5ci yilindan itibaren uygulanmaya baslanmis olmasindan anlamak kolaydir.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Kadın ve Örtünme</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<a href="https://www.facebook.com/notes/nil%C3%BCfer-tekin/yahudilikte-ve-h%C4%B1ristiyanl%C4%B1kta-kad%C4%B1n-ve-%C3%B6rt%C3%BCnme/10151218399062972" style="color: #3b5998; cursor: pointer; text-decoration: initial;">https://www.facebook.com/notes/nil%C3%BCfer-tekin/yahudilikte-ve-h%C4%B1ristiyanl%C4%B1kta-kad%C4%B1n-ve-%C3%B6rt%C3%BCnme/10151218399062972</a></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>IFK (iftira) olayinin da bunda rolu oldugunu belirtmek mumkundur.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Daha baska bir deyimle Muhammed, kadinlara ortunme zorunlulugunu Zeyneb olayindan (ki Hicret'in 5. yilina rastlar) sonra yukleyip, bu zorunlugu Beni mustalik gazasi sirasinda olusan Ifk olayindan (ki Hicret'in 6. yilina rastlar) sonra pekistirdigi soylenebilir; cunku bu gaza sirasinda Ayse gerdanligini kaybettigi icin geride kalmis, Safvan bin Muattal onu tanimis ve devesine bindirerek Medine'ye getirmistir. Bu vesile ile Ayse'nin soyledigi soyledir:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
"Ben gerdanligimi bulduktan sonra ordugaha dondum. Fakat ordugahta ses seda yoktu. .. Ben uzanmis bir halde bulundugum vakit Safvan bin Muattal Sulemr yanimdan gecti... benim yerde yattigimi gordugunde yanimda durdu. Cunku (o tarihlerde), kadinlar hicab altina alinmadan once oldugu icin yuzumu goruyordu... O bundan sonra devesini bana yaklastirdi... O arkaya cekildi, ben deveye bindim... Biz ancak sabah vaktinde askerin arkasindan yetisebildik."</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Hatirlatalim ki bu olay uzerine Ayse'nin Safvan ile sevistigine dair halk arasinda dedikodu cikar ve bunu duyan Muhammed fena halde kizar. Bir sure Ayse ile konusmaz. Fakat Ayse'ye zaafi bulundugundan fazla dayanamaz ve Tanri'dan ayet geldigini ve ayete gore Ayse'nin sucsuz oldugunun anlasildigini soyleyerek onunla barisir. (Taberi, II s 530 ve d.; Ibn Ishak 457, 494; Sahih-i Buhari..VI 922, 929 Hadis No 910)</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Goruluyor ki Muhammed, kendisini Peygamber ilan ettikten sonra on bes yil boyunca ortunme zorunlugu koymak diye bir sey akil etmemistir. Fakat ne zamanki kiskanclik sorunu yaratan olaylarla karsilasmistir, iste o zaman kadinlari ortmenin erkeklerin cikarlarina daha uygun olacagini dusunmustur.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Nur suresinin çoğu ayeti ve örtünme ile ilgili ayeti bu olaydan sonra iner.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>"...ve irzlarini muhafaza etsinler, ziynetlerini acmasinlar. Ancak zahir olan mustesna. Bas ortulerini yakalarinin uzerine atsinlar..." 24 Nur 30-31</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Bundan anlasilmak gereken sey elleri disinda hicbir yerlerini gostermemeleridir. Nitekim Ebu Davud'un Musned'inde Muhammed'in bir gun Esma'ya: "Ey Esma 'Kadin buluga erince ondan gorunmesi caiz olan a'za ancak sudur' diyerek onun iki eline isaret ettigi yazilidir. (Sahih-i..VI 56) diyerek "zahir" sozcugu ile sadece kadinin ellerini kasdetmis oldugunu ve bunun disinda kadinin hic bir yerinin gorunmemesini istedigini anlatmistir. (Nur suresinin 30-31 ci ayetlerinde gecen "Himir" sozcugu "ortu" anlaminda olup "basortusu" seklinde de cevrilebilir. Cunku maksat kadinin taninmayacak tarzda ortunmesidir.)</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Nitekim Beni Mustalik gazasindan sonra ciktigi diger seferlerinden her birinde yanina aldigi karilarinin iyice ortunmelerine dikkat etmis ve ortusuz kadinlara bakmanin erkekler icin gunah oldugunu soylemistir.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Tabuk seferinden dondugu sirada basina gelen bir olay bunun guzel kanitlarindan bir digeridir. Bu sefere cikarken Muhammed, Safiye Bint-i Huveyy'i yanina alir. Lihyan ogullarina karsi giristigi Usfan savasinda donerken, devesinin arkasina Safiyye'yi bindirir. Kafile yururken devesinin ayagi bir seye takilir, surcer ve bu nedenle Muhhammed ve Safiyye, her ikisi de birden deveden duserler.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Muhafizlarindan Ebu Talha hemen Muhammed'in yardimina kosar, -'Sen kadina ihtimam et' diyerek Safiyye'yi yerden kaldirmasini ister. Safiyye yere duserken ortusunu kaybettigi icin, Ebu Talha, hemen elindeki 'Hamisa' denilen ortuyu Safiyye'nin ustune orter. Boylece kadini devenin ustune bindirirken yuzunu gormemis olur. (Enes Ibn-i Malik'in rivayetine dayali bu hadis icin bk Sahih-i..>VIII s 429 ve d Hadis no 1286)</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
ortunmeyi ongoren Kur'an hukmu Zeyneb olayini izleyen gunlerde konmus olup sadece peygamber kadinlarini degil fakat "muminlerin kadinlarini" dahi kapsayacak sekildedir ve soyledir:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>"Ey peygamber, eslerine, kizlarina ve muminlerin kadinlarina, disari cikarken ustlerine ortu atmalarini soyle; bu onlarin taninmasini ve bundan dolayi inciltilmemelerini saglar" 33 Ahzab 59</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Goruluyor ki Muhammed, kendisini Peygamber ilan ettikten sonra on bes yil boyunca ortunme zorunlugu koymak diye bir sey akil etmemistir. Fakat ne zamanki kiskanclik sorunu yaratan olaylarla karsilasmistir, iste o zaman kadinlari ortmenin erkeklerin cikarlarina daha uygun olacagini dusunmustur.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Nitekim Beni Mustalik gazasindan sonra ciktigi diger seferlerinden her birinde yanina aldigi karilarinin iyice ortunmelerine dikkat etmis ve ortusuz kadinlara bakmanin erkekler icin gunah oldugunu soylemistir.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Tabuk seferinden dondugu sirada basina gelen bir olay bunun guzel kanitlarindan bir digeridir. Bu sefere cikarken Muhammed, Safiye Bint-i Huveyy'i yanina alir. Lihyan ogullarina karsi giristigi Usfan savasinda donerken, devesinin arkasina Safiyye'yi bindirir. Kafile yururken devesinin ayagi bir seye takilir, surcer ve bu nedenle Muhhammed ve Safiyye, her ikisi de birden deveden duserler.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Muhafizlarindan Ebu Talha hemen Muhammed'in yardimina kosar, -'Sen kadina ihtimam et' diyerek Safiyye'yi yerden kaldirmasini ister. Safiyye yere duserken ortusunu kaybettigi icin, Ebu Talha, hemen elindeki 'Hamisa' denilen ortuyu Safiyye'nin ustune orter. Boylece kadini devenin ustune bindirirken yuzunu gormemis olur. (Enes Ibn-i Malik'in rivayetine dayali bu hadis icin bk Sahih-i..>VIII s 429 ve d Hadis no 1286)</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Buhari ve Muslim kaynaklarinda yer alan hadislerden anlasilmaktadir ki kadinlarin ortunmeleri konusunda Omer b. Hattab, bircok vesilelerle Muhammed'in dikkatini cekmeye calismis ve ornegin "Huzuru saadetinize hayirsiz kimseler giriyor, kadinlariniza ortunmelerini emretseniz" seklinde muracaatlarda bulunmustur. Soylendigine gore onun bu devamli ikazlari sayesindedir ki Muhammed, sozunu ettigimiz ayetlerin inmesini saglamistir.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Örneğin Ömer şöyle der:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
"Kadinla(riniza), evlerinin kapisinda oturmamalari icin, yeni elbise yaptirtmayin. Cunku elbiseleri (guzel ve yeni) olursa kalblerinden disari cikmak (dolasmak) arzusu gelir." (Gazali, Kimya-i ... (1979) 178)</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Muhammed, ortunme geregi yaninda bir diger tedbir olarak onlarin ortaliklarda fazla gorunmemelerini uygun bulmustur. Ahzab suresine yerlestirdigi:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
"...Ey peygamberin hanimlari...edali konusmayin...evlerinizde oturun; eski Cahilliyede oldugu gibi acilip sacilmayin" (33 Ahzab 32-33) ayeti ile bu sorunu da halledivermis ve boylece Omer gibi kisileri tatmin etmistir.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Her ne kadar erkegin yabanci kadinlara bakmasi haram olmakla beraber, kadina yuklenen bu cehennemi kisitlamalar erkek icin soz konusu degildir. (Gazali, Ihyau..-1964- 168)</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Ikrimi'nin rivayetine bakilirsa Muhammed, kadinlarin baslarini "car" ile orttukten sonra vucudlarindan hicbir sey gorunmemek uzere nburunurlerse kildiklari namazin "sahih" olacagini bildirmistir.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Fakat Omer, peygamberin kadinlarinin "car ve carsaf" giymelerini kafi bulmamistir. Onlarin diger kadinlardan daha fazla "muhadder" (kapali) olmalarini istemistir; yani golge ve karartilarini da erkeklerin gormesini asla uygun bulmamistir. Bundan dolayidir ki onlarin hic bir vesile ile evden disariya cikmalarina izin verilmemesini beklemistir. Yine bundan dolayidir ki Sevde'nin "hacet" gormek icin evden cikmasina karsi itirazda bulundugu olaya sebebiyet vermistir. Olay sudur: Yukaridaki ayetin "nazil" olmasindan sonra bir gun Muhammed'in karilarindan Sevde, "bir luzum ve ihtiyac" uzerine evden cikar.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
O zamanlar evlerde "hela" olmadigi ve bu ihtiyac disarda bir yerde gorulur oldugu icin, herkesin yaptigi gibi o da isini bitirmek istemis ve uzerine carsafini giyerek kendisine bir yer aramis. Sevde iri yapili bir kadin oldugundan carsaf icinde bile olsa endamiyla onu tanimak kolaymis. Nitekim Omer Ibn Hattab onu gorunce, evin disina cikmasina itiraz etmis ve: "Ya Sevde, iyi bil ki, Vallahi sen bizce taninmamis degilsin...ne cesaretle evinin disina cikiyorsun?" diyerek kadincagizi daha isini gormeye vakit birakmadan eve dondurmus. Olayi anlatan Ayse soyle der: "O sirada Resulullah, benim odamda aksam yemeginde idi. Elinde de etli bir kemik vardi. Bu halde iken Sevde girdi ve -'Ya Resulullah! Bazi hacetim icin evimden cikmistim. Omer bana soyle soyliyerek itiraz etti', diye sikayet eyledi. Bunun uzerine (Tanri) Resul-i Ekrem'e vahiy gonderdi. Vahiy asari (peygamberden) kaldirildiktan sonra ve elinde tutmakta oldugu et (kemik) parcasini yere koymaksizin Sevde'ye soyle cevap verdi:-'Siz kadinlarin luzum ve ihtiyac uzerine (mesture olarak) evlerinden cikmalarina izin verildi' buyurdu." (Sahih-i Buhari...XI, 155, Hadis no 1723)</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Goruluyor ki Omer, zavalli kadinlarin "hacet" icin dahi olsa evden disariya cikmalarina izin verilmemesi taraftaridir.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Kadinlarin hic taninmayacak sekilde ortunup kapanmalari zorunlulugu, Sevde olayi vesilesiyle oldukca gulunc denebilecek raddeye getirilmistir.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Bu olay sirasinda Muhammed, biraz da Omer'in israrlarina kanarak, kadinlarin "vucudlarinin karaltisindan kim olduklarinin anlasilmasina imkan vermeyecek sekilde ortunmeleri" geregini ongormustur. (Sahih-i..XI s 155 ve d; ayrica bk Sahih-i...I, s 140-1)</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Muhammed evlenme umidi kalmayan, ihtiyarlayip oturan kadinlari ise "taninmayacak" sekilde ortunme zorunlulugundan muaf kilmistir. Dis esvaplarini cikarmalari halinde onlara sorumluluk yuklenmeyecegini, fakat cikarmamalarinin daha iyi olacagini, ancak her halukarda suslerini aciga vurmamalarini bildirmis, Kur'an'a ayetler koymustur. Ornegin bk 24 Nur 31 ve 60; 33 Ahzab 33 ve 59)</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
İslam'ın, kadını çarşafa tıkmak, eve kapatmak ve erkekten uzaklaştırmak için öngördüğü kuralların, sanıldığı ve iddiâ olunduğu gibi kadını korumaya matuf mantıki bir nedeni yoktur; örneğin Medine'ye göç etmiş Müslüman kadınlarını sarkıntılıktan korumak ya da genel olarak kadına şeref ve haysiyet kazandırmak için konmamıştır. Eski bir geleneğin Muhammed tarafından pekiştirilip duygusal şartlara oturtulması sonucu olmuştur.(...)</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Muhammed'in istediği şey kadının tanınmaz kılık içerisinde dolaşmasıdır, çünkü ancak bu suretledir ki kadından doğma 'fesad ve fitne' önlenebilecektir. Kadını bu şekilde örtünmeye zorlamasının ve tehlike saymasının başlıca nedeni 'erkek kullarını' iradece zayıf, karakterce zayıf ve ve içgüdülerine kapılarak kadına saldırmaya hazır bir yaratık şeklinde görmesindendir. İnsan varlığına ve insan aklına karşı beslediği güvensizlik onu, eğitim yolu ile insanın uygarlaşabileceği ve örneğin kıskançlık ya da şehevilik gibi duygulara 'hâkim' olunabileceği fikrine yabancı kılmıştır. Kadını kapatmakla, çarşafa sarmakla ve erkekten uzaklaştırmakla, kişiyi uygarlaştıramayacağını ve kıskançlıktan kurtaramayacağını ve hayvandan farklı kılamayacağını hesaplayamamıştır. Düşündüğü tek şey, kısa vâdeli tedbirlerle, erkeği (ve herkesten önce kendisini) kıskançlıktan uzak tutmak ve rahata kavuşturmak olmuştur..." İlhan Arsel, Şeriat ve Kadın, 12. Baskı Nisan 1994, s. 255, 259-262, 266-267</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Gazali, Muhammed’in bu düşüncelerini: "Kiskanc olmamak icin kadini yabanci erkeklerle temas ettirmemeli; sokaklarda gezmesine izin vermemelidir." diyerek acikliga kavusturmustur. (Gazali, (1975) II, 121).</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Bundan dolayidir ki musluman bir kocanin yapmasi gereken seylerden biri de karisini eve kapatmaktir; hem de oylesine kapatmak ki hic kimse kendisinin "guzelliginden," "tabiatindan" haberdar olmasin ve kendisini baska erkeklerle kiyaslamasin.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
İslamiyet’ten önce Türk kadınlarının da aynı şekilde özgür olduğu söylenir.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>(Kaynak:Ilhan Arsel, Seriat ve Kadin, 9. Baski, Istanbul 1991, s. 255-279)</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>İslamiyet’ten önceki Arap toplumunda “yerleşik” ve “göçebe”, zengin ve yoksul olmak üzere iki türlü hayat tarzı görülmektedir</strong>.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
İslami ve diğer kaynaklardan anlaşıldığına göre İslamiyet öncesi Arap kadınlarının özgürlükleri ait oldukları hayat tarzına bağlıydı. İslamiyet’le birlikte kadınların bir kesimi bazı haklara kavuşmuş ve biraz özgürlemiş olabilir, ancak büyük bir kesimi haklarını ve özgürlüklerini büyük oranda yitirmişlerdir. Günümüzdeki İslam ülkelerindeki kadınların durumu ise İslamiyet’in ilk dönemlerinden daha da geridir</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Muhammed Döneminde Örtünme Ayetlerinin İnmesine Neden Olan Olaylar</strong><strong> </strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Örtünme ayetlerinin inmesinde İslamiyet’e karşı tepki ve çatışma ortamında Müslüman olmayan erkeklerin Müslüman kadınlara sarkıntılık etmesi, Muhammed’i kıskandıran ve kızdıran çeşitli olaylar ve daha sonra halife olacak olan Ömer’in de büyük etkisi vardır.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Örtünme ayetlerinin bulunduğu Nur suresi, Muhammed’in Medine’ye göçünden, başarı ve ganimet elde etmeye başlamasıyla birlikte çok evliliğe başlamasından ve karılarından Ayşe’nin zina (ifk) olayından sonra iner, Ahzab suresi ise Muhammed’in halasının kızı ve evlatlık edindiği Zeyd’in karısı Zeyneb’le evliliğinden sonra iner. Ayşe’nin zina olayı ve Muhammed’in Zeyneb’le evliği olaylarının hangisinin daha önce gerçekleştiği, dolayısıyla Nur suresi ile Ahzab suresinin hangisinin daha önce indiği tartışmalı olsa da örtünme ayetleri bu olaylardan sonra bildirilmiştir.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ayşe’nin İfk Olayı (Arif Tekin)</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Muhammed’in hanımlarından Ayşe’nin, Savfan bin Muattal ile Beni Mustalık Savaşı dönüşünde geceleyin yolda zina yaptığı iddiası (İfk (iftira) olayı), İslam tarihinde çok meşhur olan bir hadisedir. Ayşe, bu olaydan dolayı Muhammed’in evini bile terk etmek zorunda kalmış ve babası Ebu Bekir’in evine gitmişti. Hatta sağlam olan kaynaklarda Muhammed’in, ‘’Ayşe, eğer sen bu adamla zina yapmış isen doğru söyle. Zira, Allah affedicidir, merhamet sahibidir’’ dediği aktarılmaktadır. Halbuki eğer yapmışsa Ayşe’nin recimle idam edilmesi gerekiyordu. Çünkü (ileride de değineceğimiz gibi) Muhammed, zina yaptıklarına ilişkin sadece kendi aleyhlerine ifade verdikleri için birçok insanı recimle infaz etmişti. Ama sıra Ayşe’ye gelince ‘’Allah bağışlayandır, merhametlidir’’ deyip onu ucuz atlatmaya çalışıyor. (Bu konu üzerinde ileride zina cezaları kısmında yeterince durulacaktır.) bu ifk olayı hakkında Hz. Ali’nin de Muhammed’e, ‘’Ayşe’yi boşa; sanki sana kadın mı yoktur?’’ dediği rivayet edilmektedir. Bu hadise nedeniyle ortam öylesine gerginleşmişti ki, neredeyse Medine şehri kan gölüne dönecekti. Ayşe’nin bu olayı üzerinden aylar geçtiği halde, bu süreçte herhangi bir ayet inmemişti. Tam da gerginliğin devam ettiği bir sırada Halife Ömer, Muhammed’e, ‘’Sen Aişe ile evlenirken kendi iradenle mi evlendin, yoksa Allah’tan aldığın vahiyle mi?’’ diye soruyor. Muhammed ise, ‘’Ben Ayşeyle Allah’tan aldığım vahiy üzerine evlendim’’şeklinde yanıt veriyor. Buna karşılık Ömer, ‘’Öyleyse müsterih ol, endişeye gerek yoktur; mademki Allah’tan aldığın vahiyle evlenmişsin, o halde Allah seni mahcup etmez; tam tersine sana bir yol gösterir’’ diyor.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Ömer’in bu açıklaması üzerine, aylardır süregelen bunalıma, nihayet yol bulunuyor ve Nûr Suresi’nin 10. ayetinden itibaren onlarca ayet (Ayşe’yi savunma amaçlı olarak) birden inmeye başlıyor. Konuyla ilgili inen ayetlerde özetle şu temalar işleniyor: ‘’Erkek olsun, kadın olsun bu iftirayı duydukları zaman kendi vicdanlarının sesine kulak verip ‘’Bu apaçık bir iftiradır’’ demeleri gerekmez miydi! (Buna göre Muhammed kendisi de olayı duyunca o kadar soruşturup bekleyeceğine aynı şeyi demesi gerekirdi. N.T) Allah’ın merhametinden olmasaydı, o sizi mutlaka büyük bir azap ile cezalandıracaktı. Ayrıca, bu olayı duyduğunuzda, ‘’Haşa böyle bir şey olmaz, bu kupkuru bir iftiradır’’ demeniz gerekmez miydi! (Kendisi de aynı şeyi demesi gerekirdi! N.T.) Allah’ın lütfu olmasaydı haliniz ne olurdu.’’ Bu tip Ayşe için suçtan arındırma, halk için de bir nevi tehdit nitelikli ayetler. Nitekim, bu ayetlerden sonra bu işe biraz fazla bulaşan üç kişiye de Muhammed tarafından ceza veriliyor. Bunlar, Şair Hassan bin Sabit, Mistah bin Esase ve Muhammed’in baldızı (Halasının kızı Zeyneb bin Chaş’ın kız kardeşi. N.T.) Hamane idi. Bunlara 80’er değnek iftira (kazf) cezası uygulanıyor. Halbuki Ayşe’nin bu olayını en çok alevlendiren Abdullah bin Selul’du. Dolayısıyla, ceza verilmesi gereken kişi bu olmalıydı. Ama adam çok kuvvetli olduğu için ona herhangi bir ceza uygulanmadı. Bu olayda, Muhammed tarafından üç kişi cezalandırılmış dedik. Çünkü, Ayşe olayının anlatıldığı Nûr Suresi’nde (4. ve 13. ayetler), zina suçlamasında bulunan kişilerin, en az dört şahit göstermeleri gerekiyordu; aksi takdirde müfteri durumuna düşer ve bunlara 80 değnek ceza uygulanırdı (Nûr 4. ayet). Bunlar da böyle bir şahit kadrosunu gösteremedikleri için suçlu durumuna düşmüşlerdi. Ayrıca bu ceza da (iftira cezası) Ayşe olayı ortaya çıkana kadar Kuran’da anlatılmamıştı. Başka bir ifadeyle, bu ceza ayeti Ayşe olayıyla ilgili inen ayetlerin içinde bulunduğu Nûr Suresi’nde ilk olarak inmiş oluyordu.<strong> </strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Bilindiği gibi ifk olayı geceleyin olmuştu; bu nedenle dört şahitle bunu ispat etmek mümkün değildi. Sebebine gelince, Bir kere Muhammed’e muhalif olanlardan orada kimse yoktu ki kalkıp şahitlik yapsın; ikincisi, Müslümanlardan gören olmuşsa da, ya Muhammed’in ailesi kötülükle itham edilmesin diye, ya da korkusundan söyleyememiştir. Hatta İslam inancına göre zina davasının ispatı için üç şahit de şahitlik yapsa, yine zina zanlısına ceza uygulanamaz. İşte bu nedenle, bu davanın ispatı için şahit göstermek, hele hele dört erkek şahit göstermek, hiç de mümkün değildi. İspatın bir diğer zorluğu da şudur ki, suç işleyenlerden biri, hem peygamber kadını, hem de aynı zamanda çok akıllı biri; suçun diğer ortağı ise, normal bir vatandaştır. Peki bunlar nasıl olur da kalkıp bu eylemi, üç-dört kişinin görebilecekleri bir ortamda gerçekleştirebilirler?</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Bu olayı kapatmak için çeşitli senaryolar tertiplenmiş. O senaryoların bir parçası da şudur: ‘’Savfan’ın (güya) tenasül organı yokmuş’’ diye. (Mesela; bu olay, İbn-i Kesir, ‘’el-Bidaye ve’n-Nihaye’’4/163-165’te anlatılıyor) Halbuki Muhammed daha önce o adama ‘’Sirin’’ adında bir cariye hibe etmişti. Eğer onun tenasül organı olmasaydı Muhammed ona kadın verir miydi? (bilmeden verebilirdi. N.T)</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Görüldüğü gibi, Muhammed’e leke gelmesin diye her hileli yola başvurulmuş.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Buradaki örneğimizi anlatmaktan gayemiz, Ayşe’nin bu suçu işleyip işlemediği meselesi değildir; hatta eğer işlemişse, suçlu bile değildir. Çünkü Ayşe o tarihte (627) 10-12 yaşlarında (hicretin 1. yılı 9 yaşındayken evlendikten 5 yıl sonra, yani 13-14 N.T) yaşlarında gencecik bir gelindi; Muhammed ise 60 yaşlarında bir ihtiyardı, hem de onun Ayşe’den başka birçok hanımı daha vardı. Başka bir deyişle, Ayşe bu yaşlı Muhammed’i başka hanımlarla paylaşıyordu. Dolayısıyla, eğer bu olayda kusurlu aranıyorsa, onun adresi Ayşe değildir diyoruz…</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Bu örneğimizde, asıl üzerinde durmak istediğimiz, Ayşe olayında yaşanan bunca sıkıntıya rağmen, geçen bunca zaman zarfında ve gelinen aşamada neredeyse Muhammed taraftarlarıyla muhalifleri arasında çıkmak üzere olan savaşa rağmen, bu süreçte bu çok önemli olan olaya çözüm bulunamaması ve sonuçta Ömer’in Muhammed’e yaptığı konuşma neticesinde söz konusu ayetlerin inmiş olmasıdır. Bu konuda inen ayetlerin fazlalığı (Ayşe’nin lehinde oldukları halde) Ayşe’yi bile hayrete düşürmüştür. Ayşe bu ayetlerle ilgili, ‘’Benim meselem ilham yoluyla da halledilebilirdi. Bu olay yüzünden nedir bu kadar ayet…’’ deyip hayretini dile getirmişti.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Olayın özü şudur: Ömer, muhammed’e, ‘’Madem ki Allah’tan aldığın vahiy üzerine Ayşe’yle evlenmişsin, o halde Allah seni mahcup etmez ve buna bir çözüm yolu gösterir’’ deyince, Muhammed burada kendi kendine, ‘’Ömer, toplumun en açıkgöz insanı olduğu halde böyle düşünüyorsa, artık diğerleri tertipleyeceğim ayet formülüne daha çabuk inanırlar; o halde ben hemen ayet adı altında bir kompozisyon hazırlayıp bir an önce bu işi çözüme bağlayayım’’ diyor ve sonuçta böyle bir yöntemle bu olaya nokta koyuyor; az önceki ayetleri ilan ederek bu işten kurtulmuş oluyor.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Tabi ki bu, konuyla ilgili yaşanmış olaylardan edindiğim bilgilere dayanarak varmış olduğum şahsi yorumumdur.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
İfk olayıyla ilgili en az 10 ayet geldiği, kimilerince de ayetlerin 18 olduğu belirtilir.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/2.Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/3. Zina eden erkek ancak, zina eden veya Allah'a ortak koşan bir kadınla evlenir. Zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya Allah'a ortak koşan bir erkek evlenir. Bu mü'minlere haram kılınmıştır.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/4. Namuslu kadınlara zina isnat edip sonra da dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun. Artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. İşte bunlar fâsık kimselerdir</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/5. Ancak tövbe edip bundan sonra ıslah olanlar müstesna. Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/6,7. Eşlerine zina isnat edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği; kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair, Allah adına dört defa yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci defada da; eğer yalancılardan ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını ifade etmesiyle yerine gelir.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/8,9. Kocasının yalancılardan olduğuna dair Allah'ı dört defa Allah adına yemin etmesi, beşinci defada da eğer kocası doğru söyleyenlerden ise Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi, kadından cezayı kaldırır.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/10. Allah'ın size lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tövbeleri kabul eden, hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı haliniz nice olurdu?</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/11. O ağır iftirayı uyduranlar, sizin içinizden bir güruhtur. Bu iftirayı kendiniz için kötü bir şey sanmayın. Aksine o sizin için bir hayırdır(Ebu Bekir ailesi için). Onlardan(iftira atanlardan) her biri için, işledikleri günahın cezası vardır. İçlerinden o günahın büyüğünü üstlenen(elebaşı) için ise ağır bir azap vardır.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/12. Bu iftirayı işittiğiniz zaman, iman eden erkek ve kadınlar, kendi (din kardeş)leri hakkında iyi zan besleyip de, "Bu apaçık bir iftiradır" deselerdi ya!</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/13. Onlar (iftiracılar) bu iddialarına dair dört şahit getirselerdi ya! Madem ki şahit getirmediler; işte onlar Allah yanında yalancıların ta kendileridir.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/14. Eğer size dünya ve ahirette Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız bu iftiradan dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu!</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/15. Hani o iftirayı dilden dile dolaştırıyor; hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyleri ağzınıza alıp söylüyor ve bunu önemsiz bir iş sanıyordunuz. Halbuki bu, Allah katında büyük bir günahtır.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/16. Bu iftirayı işittiğiniz vakit, "Böyle sözleri ağzımıza almamız bize yaraşmaz. Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah'ım! Bu çok büyük bir iftiradır" deseydiniz ya!</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/17. Eğer inanıyorsanız, bu gibi şeylere bir daha ebediyyen dönmemeniz için Allah size öğüt veriyor.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/18. Allah size âyetleri açıklıyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/19. İnananlar arasında hayasızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/20. Allah'ın lütfu ve rahmeti sizin üzerinize olmasaydı ve Allah çok esirgeyici ve çok merhametli olmasaydı haliniz nice olurdu?</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur24/ 23,24. Namuslu ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz mü'min kadınlara zina isnat edenler, gerçekten dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/25. O gün Allah onlara kesinleşmiş cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah'ın apaçık bir gerçek olduğunu bileceklerdir.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/26. Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler de kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara layıktır. O temiz olanlar iftiracıların söyledikleri şeylerden uzaktırlar. Onlar için bir bağışlanma ve bolca verilmiş iyi bir rızık vardır.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/27. Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selam vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır. Düşünüp anlayasınız diye size böyle öğüt veriliyor.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/28. Eğer evde kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, "Geri dönün" denirse hemen dönün. Çünkü bu sizin için daha nezih bir davranıştır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/30. Mü'min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Nur 24/31. Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini (takılarını ve takı bölgesini) teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Muhammed’in azatlı kölesi ve üvey oğlu Zeyd’in karısıyla evlenmesi</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Muhammed Zeynep’le evlenmeden yaklaşık bir yıl önce Zeyd’i halasının kızı Zeynep’le kendisi evlendirir.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ancak Muhammed tıpkı Davud peygamberin de benzer durumları yaşamış olduğu bir şekilde bir gün Zeyd’in evine gittiğinde Zeynep’i evde yalnız ve açık bir durumda görür ve ona aşık olarak evden çıkıp gider. Zeynep bunu Zeyd’e olduğu gibi anlatır. Zeyd Muhammed’e gelerek isterse Zeyneple evlenmesini söyler. Muhammed buna daha sonra Ahzab 37. ayette bahsettiği gibi aslında Zeynep’i istediği halde nefsindekini gizleyip ‘’Allah’tan kork, eşini boşama!’’ yanıtını verir.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ahzab 33/36: Allah ve resulü bir işe hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının, işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah’a ve resulüne isyan eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ancak daha sonra Kendisi Zeyd’i tekrar çağırıp ona kendisine Zeynep’i Allah’ın eş yaptığını, kendisinin Zeynep’le evlenmesi gerektiğini, yoksa günaha girecekleri konusunda Ahzab 37. ayetin geldiğini bildirir:</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ahzab 33/37:Hem hatırla o vakti ki, o kendisine Allah'ın nimet verdiği ve senin de ikramda bulunduğun kimseye: "Hanımını kendine sıkı tut ve Allah'tan kork" diyordun da nefsinde Allah'ın açacağı şeyi gizliyordun. İnsanlardan çekiniyordun. Halbuki Allah kendisini saymana daha lâyıktı. Sonra Zeyd o kadından ilişiğini kestiği zaman, biz onu sana eş yaptık ki, oğulluklarının ilişkilerini kestikleri hanımlarını nikâhlamada müminlere bir darlık olmasın. Allah'ın emri de yerine getirilmiştir.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Muhammed Zeyd’e Zeynep’i kendisine istemesini söyler. Zeyd bunu Zeynep’e iletir, Zeynep düşüneceğini söyler. Bu haberi alan Muhammed Zeynep’in evine giderek ona el koyar ve onunla mehir(evlenilen kadına verilen ücret) vermeden, evlilik şahidi tutmadan evlenir.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Bu olayla ilgi Muhammed’e yöneltilen eleştiri yağmurundan sonra şu ayetler gelir:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Önceki peygamberleri örnek gösteren ve gelini sayılan Zeynep’in ona helal edildiğini, bunda bir günah olmadığını, evliliğin Allah’ın emri olduğunu bildiren ayet gelir:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ahzab 33/38:Peygambere Allah'ın takdir ettiği, mübah kıldığı şeyde bir darlık yoktur. Bundan önce geçen bütün peygamberler hakkında Allah'ın sünneti böyledir. Allah'ın emri ise biçilmiş bir kaderdir.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Evlatlıkların öz oğul gibi olmadığını, üvey babanın üvey evladın boşandığı hanımıyla evlenmesinde bir sakınca olmadığını bildiren ayet gelir:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ahzab 33/40: Muhammed, sizin erkeklerinizden(kocalarınızdan) hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Burada bir parentez açarak belirtmek gerekir ki evlatlıkların öz oğul gibi olmadıklarını belirten bir ayet bu ayetten daha önce bu surenin başlarında da vardır (Ayetler doğru sırayla bildirilmemiş de olabiliri):</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>(Ahzab 33/4: Allah, bir adamın göğüs boşluğunda iki kalp yaratmamıştır. Zıhar yaptığınız eşlerinizi sizin anneniz yapmamıştır, evlatlıklarınızı da sizin oğullarınız kılmamıştır. Bu konularda söylediğiniz sözler, ağızlarınızın bir lakırdısıdır. Allah, hakkı söyler ve O, gerçek yola kılavuzlar.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Asıl belirtilmesi gereken de şudur: Muhammed evlatlığının ve müminlerin babası değildir ama peygamber eşleri müminlerin anasıdır:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ahzab 33/6: Peygamber müminlere öz benliklerinden daha dost, daha yakındır. Onun eşleri de o müminlerin anneleridir. Anne tarafından akraba olanlar da Allah’ın Kitabı’nda, birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak yakın dostlarınız için örfe uygun bir vasiyette bulunmanız müstesnadır. Bu, Kitap’a yazılmış bulunmaktadır.)</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Halasının kızı Zeynep’le evlenmesinin ve kendisini peygambere mehir almadan hibe edenlerle evlenmesinin yalnızca peygambere özgü olarak helal kılındığını bildiren ayet gelir:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ahzab 33/50:Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikâh etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Sırasını aksattığı ve birbirlerini kıskanan eşlerinden gelen tepkiler üzerine eşlerine tehdit savuran aşağıdaki ayet gelir:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ahzab 33/51:Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Sırasını geri bıraktığın kadınlardan dilediğini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Onların gözleri aydın olup üzülmemelerine ve kendilerine verdiğin ile hepsinin hoşnut olmalarına en elverişli olan budur. Allah kalblerinizdekini bilir. Allah her şeyi bilir ve yumuşak davranır.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Eşlerinin arasında en sevdiği olan Ayşe bu ayetlerden sonra çok sert bir tepki gösterir: ‘’Bakıyorum da senin Rabbin hep senin zevkine göre ayet göndermede acele ediyor’’</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Bu ayet ve bu tür tepkilerden sonra kalbini kırıp küstürdüğü eşlerinin gönlünü almak için bundan başka evlilik yapmayacağını bildiren ayet gelir:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ahzab 33/52:Bundan başka kadınlar sana helâl olmaz. Bunları başka eşlerle değiştirmek de olmaz. İsterse güzellikleri hoşuna gitsin. Ancak sahip olduğun cariyen başka. Allah her şeye gözcü bulunuyor.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
(Ancak Muhammed daha sonra 63 yaşında vefatından önce de Kays kızı Kuteyle ile nikahlanır ama vefat edince bu evlilik tamamlanmaz.)</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ömer’in Muhammed üzerindeki etkisi ve Ömer’in Görüşleri Doğrultusunda İnen Ayetler</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Ömer Muhammed’e düşmanken Muhammed’i öldürmek üzereyken Müslüman olmuş(14) ve Muhammed’in vahiy katiplerinden biri olmuştur(15). Ömer Muhammed’i değişik konularda etkilediği gibi, gerektiğinde MuhammedE ‘’ Bırakın onu, Muhammed kafayı yemiştir…’’ şeklinde hakarete varan ifadeler de kullandığı olmuştur(16). Ömer’in zekiliği, Muhammed’in onu sevmesi, münafıklara karşı ona ihtiyacı olması ve olasıdır ki aynı zamanda ondan çekinmesi nedeniyle Muhammed’in Ömer’in görüşleri doğrultusunda ayet okuyup davrandığı çok olmuştur. Kuran’ın bazı ayetlerinin Ömer’in görüşleri doğrultusunda şekillendiği iddiası bizzat Ömer’in oğlu Abdullah ve Muhammed’in en güzide sahabeleri tarafından rivayet edilir(17). Bu aytlerin sayısı kimine göre 15 kimine göre 30 kadar vardır(18).Özetle Muhammed üzerinde etkisi olan yalnızca Ömer olmamakla birlikte Ömer’in de Muhammed üzerindeki etkisi büyüktür, bu nedenle yalnızca bu ayette değil başka birçok ayette de rolü olmuştur.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Örneğin ‘’Karılarınız sizin tarlalarınızdır, tarlalarınıza nasıl dilerseniz öyle varın.’’ diyen Bakara suresinin 223. ayeti(19),Kadınların isyanına ve Muhammed’in evine yürüyüşe geçmelerine neden olan ‘’Başkaldırmasından endişe ettiğiniz karılarınıza öğüt işe yaramazsa dövün’’ diyen Nisa suresinin 34. ayeti(20), Eğer o sizi(Ömer’in Kızı Hafsa ve Ayşe kastediliyor) boşarsa sizden haha iyi eşler verebilir’’ diyen Tahrim suresi 5. ayet(21) vd.(22) Tahrim suresinin 5. ayeti Ömer tarafından Muhammed’in hanımlarından kendi kızı Hafsa ve Ebu Bekir’in kızı Ayşe’ye tehdit amacıyla söylenmiş, daha sonra bu söz beğenilip ayet olarak inmiştir(23). Birçok ayet de tıpkı bu ayet gibi sanki Ömer’in ağzından çıkmış, onun Muhammed’e söylediği bir sözmüş gibidir.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Hz. Ömer’in örtünme ayetlerindeki rolü</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Ömer bir gün Muhammed'e ''Senin yanına iyi-kötü her kesimden insanlar gelir. Ne olur ne olmaz sen hanımlarına ''örtünün ,evden dışarı çıkmayın''desen iyi olur''diye teklifte bulunur.Bu teklif üzerine ,örtünmeyle ilgili ayetler inmeye başlar.(Ahzap suresi 33-59 ayetler) Ayşe ise aynı olayı şu şekilde aktarıyor:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
''Biz Muhammed hanımları tuvalet ihtiyacımızı gidermek için geceleri 'Menasi' denen yere giderdik. Ömer de sürekli eşimiz Muhammed’e, ''Kadınlarına söyle kapansınlar ve evden çıkmasınlar'' diyordu. Ömer in bu teklifine karşı eşimiz bize herhangi bir yaptırım uygulamadı ve biz yine de dışarı çıkmaya devam ediyorduk. Bir gün yatsı vakti biz Muhammed hanımlarından Zem'an kızı Sevde, tuvalet ihtiyacını karşılamak için dışarı çıkmıştı. O arada Ömer onu görmüş ve kendisine seslenerek,''Ey Sevde, bak seni tanıdım'’ deyip onu uyarmıştı. Ömer’in bu seslenişten maksadı, örtünme ayetlerinin bir an önce inmesini sağlamaktı. Sonuçta, Ömer bu olayı olduğu gibi Muhammed e anlatınca, bu aşamadan sonra dışarı çıkmamızı yasaklayan ve örtünmemizi emreden ayetler inmeye başladı''(24)</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Ayşe’nin anlattığı bu olaydan sonra Ömer’in isteği ve ısrarı doğrultusunda örtünme ve eve kapanma ile ilgili şu ayetler iner:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ahzâb 33/32: Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ahzâb 33/33: Evlerinizde oturun, eski cahiliye adetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin, Allah’a ve Resulüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ahzab 33/34: Oturun da evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti (Kur’an’ın emir ve yasaklarını) anın. Şüphe yok ki Allah, Lâtif’dir (her şeyin sırrını bilendir) Habîr’dir (bütün yapılanlardan haberdardır).</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ahzab 33/35:Şüphe yok ki müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazi erkeklerle mütevazi kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkeklerle Allah-'ı çok zikreden kadınlar var ya, işte onlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Bu ayetler şimdilik yalnızca peygamberin eşlerini bağlamaktadır.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Ahzab suresinin 53. ayeti hakkında iki farklı olay rivayet edilir.</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Bir rivayete göre Zeynep’le evlilik günü yemeğe çağrılan ziyaretçilerin geç vakte kadar oturup dağılmaması üzerine gelmiştir(29).</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Diğer bir rivayete göre ise Ayşe şöyle bir olay anlatır:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>‘’Eşimle birlikte yemek yiyorduk. O sırada Ömer de yanımızdan geçti: eşim onu yemeğe davet etti, hep birlikte yemek yemeğe devam ederken, o sırada Ömer’in eli benim elime değdi; Eşim Muhammed bunu görünce çok üzüldü. Üzüldüğünü ben de fark ettim. Bu olay üzerine bu ayet indi’’(30)</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Bu olayla ilgili bazı yorumlarda Ömer dışında başka isimler de rivayet edilir. </strong>Ayrıca Muhammed ölünce Ayşe ve diğer hanımlarıyla evleneceğim diyenler olduğu da rivayet edilir(31).<strong> </strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Nitekim bu ayette Muhammed ölse de Muhammed’in hanımlarıyla asla evlenilemeyeceği bildirilir. Bu ayet üzerine çok genç yaşta dul kalan eşleri de dahil Muhammed’in hanımları Muhammed’den sonra ölene kadar evlenememişlerdir(32).</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>33/53:</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ahzab 33/53:Ey iman edenler! Peygamberin evlerine vaktine bakmaksızın ve yemeğe izin verilmedikçe girmeyin. Fakat çağırıldığınız vakit girin. Yemeği yediğinizde de hemen dağılın. Sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu haliniz peygambere eziyet veriyor, ama o sizden utanıyor. Fakat Allah gerçeği söylemekten utanmaz. Hem O'nun hanımlarına bir ihtiyaç soracağınız vakit de perde arkasından sorun. Böyle yapmanız hem sizin kalbleriniz ve hem de onların kalbleri için daha temizdir. Hem sizin Resulullah'a eziyet etmeye hakkınız yoktur. Ondan sonra hanımlarını da ebediyyen nikâh edemezsiniz. Çünkü bu Allah katında çok büyük bir günahtır.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Bundan sonraki 54. ayette ise birilerine karşı kuşku vardır:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ahzab 33/54:Siz bir şeyi açıklasanız da gizleseniz de şüphe yok ki Allah her şeyi bilmektedir.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
55. ayette eşler, dolayısıyla da kadınlar kısıtlanmaya devam edilir ve tehdit edilir:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ahzab 33/55:Onlar (peygamberin eşleri) için babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (kadın dostları ) ve sahip oldukları köleleri hakkında bir günah yoktur. Bununla beraber (ey Peygamberin hanımları) Allah'tan korkun. Çünkü Allah her şeye şahit bulunuyor.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Muhammed’in kıskandıracak ve kızdıracak başka olaylar da olur ve sonunda yalnızca peygamber hanımlarını değil bütün mümin kadınları bağlayan Örtünme ayeti gelir ve ayet de birçok ayet gibi Ömer’in ağzından çıkmış gibidir, Ömer’in Muhammed’e söylediği bir uyarı gibidir:</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<strong>Ahzab 33/59:Ey peygamber, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, cilbablarından (baştan aşağı örten çarşaf, ferace, giysi)üzerlerini sıkıca örtsünler! Bu, onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah, çok bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.</strong></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
Derleyen Nilüfer Tekin</div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<br /></div>
<div style="font-size: 11px; line-height: 1.5em;">
<span class=""><img alt="" class="photo_img img" src="https://fbcdn-sphotos-d-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn1/65180_579066398775365_1951208063_n.jpg" style="border: 0px; margin: 0px; max-width: 493px; padding: 0px;" /></span></div>
Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-59116537400122301322013-01-10T12:52:00.001-08:002014-11-20T11:17:01.134-08:00Ateizm/Materyazlim/Sosyalizm/Komünizm <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUlSjcHin5-v3Bo5TnQkGB3G6gzL7dB8JM7ifXfOvk2uelhhC_8BpDh0LHhVdCl7rtjWWNG212MLlHKusTdkynJI68J7ruFe8NPPKMbc4ji-87G2__p-SOFRPwBee3iSaTx0y7xrezYoIw/s1600/ateizm+kom%C3%BCnizm+3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUlSjcHin5-v3Bo5TnQkGB3G6gzL7dB8JM7ifXfOvk2uelhhC_8BpDh0LHhVdCl7rtjWWNG212MLlHKusTdkynJI68J7ruFe8NPPKMbc4ji-87G2__p-SOFRPwBee3iSaTx0y7xrezYoIw/s320/ateizm+kom%C3%BCnizm+3.jpg" height="219" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="line-height: 18pt;">Ateizm</span><span class="apple-converted-space" style="line-height: 18pt;"> </span><span style="line-height: 18pt;">ya da</span><span class="apple-converted-space" style="line-height: 18pt;"> </span><span style="line-height: 18pt;">tanrıtanımazlık</span><span style="line-height: 18pt;">, tüm</span><span class="apple-converted-space" style="line-height: 18pt;"> </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Tanr%C4%B1" style="line-height: 18pt;" title="Tanrı"><span style="color: #0b0080;">tanrılara</span></a><span class="apple-converted-space" style="line-height: 18pt;">,
dinlere, metafizik, hayali, ruhani v</span><span style="line-height: 18pt;">arlıklara inancı, var olan</span><span class="apple-converted-space" style="line-height: 18pt;"> </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Ger%C3%A7eklik" style="line-height: 18pt;" title="Gerçeklik"><span style="color: #0b0080;">gerçekliği</span></a><span class="apple-converted-space" style="line-height: 18pt;"> </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0nan%C3%A7" style="line-height: 18pt;" title="İnanç"><span style="color: #0b0080;">inanç</span></a><span class="apple-converted-space" style="line-height: 18pt;"> </span><span style="line-height: 18pt;">yoluyla
açıklamayı, bu inançlara dayalı bir devlet yönetimini, eğitimi ve dayatmayı
reddeden </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Felsefi_d%C3%BC%C5%9F%C3%BCnce_ak%C4%B1m%C4%B1" style="line-height: 18pt;" title="Felsefi düşünce akımı"><span style="color: #0b0080;">felsefi düşünce akımı</span></a><span style="line-height: 18pt;">dır.</span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: 6.0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 4.8pt;">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Ateizmin kökeni ilk dinlerin ve
onların ortaya koyduğu tanrı düşüncesinin ortaya çıkışına kadar uzanır.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ateizmin izleri Antik Çağ’da MÖ 6.
ve 5. yüzyıllarda Yunan ve Hint materyalizmlerinde görülür.</div>
<div style="background: white; line-height: 14.25pt; margin-bottom: 6.0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 4.8pt;">
“Ateist”in
anlamı Antik Yunan boyunca değişiklik göstermiştir. Erken dönem Hıristiyanları,
kendi tanrılarına inanmadıkları için<span class="apple-converted-space"> </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Pagan" title="Pagan"><span style="color: #0b0080;">paganlar</span></a><span class="apple-converted-space"> </span>tarafından ateist olarak
yaftalanmıştır<span class="apple-converted-space"> </span>hatta<span class="apple-converted-space"> </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Roma_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu" title="Roma İmparatorluğu"><span style="color: #0b0080;">Roma İmparatorluğu</span></a>
döneminde, Roma tanrılarını reddettikleri için idam edilmişlerdir. Hıristiyanlığın
Roma tarafından kabul edildiği 381 yılından sonra ise yeni egemen dine aykırı
olanlar suç işlemiş sayılmıştır, Orta Çağ’da korkunç cezalar uygulanmıştır.<sup>
<o:p></o:p></sup></div>
<div style="background: white; line-height: 14.25pt; margin-bottom: 6.0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 4.8pt;">
Rönesans
Aydınlanma’sından sonra, <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Frans%C4%B1z_%C4%B0htilali" title="Fransız İhtilali"><span style="color: #0b0080;">Fransız İhtilali</span></a>,
ateizmi kapalı salon sohbetlerinden halkın içerisine taşımıştır. Devrim, pek
çok din adamını ve özellikle de ruhban sınıfı Fransa’dan kovmuştur.<o:p></o:p></div>
<div style="background: white; line-height: 14.25pt; margin-bottom: 6.0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 4.8pt;">
19.
yüzyılda pek çok ateist ve din karşıtı felsefeye sahip düşünür, bütün güçlerini
siyasi ve toplumsal devrime adadılar. Onların bu çabaları<span class="apple-converted-space"> </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/1848_devrimleri" title="1848 devrimleri"><span style="color: #0b0080;">1848 devrimlerini</span></a><span class="apple-converted-space"> </span>kolaylaştırdı ve yükselen uluslar
arası sosyalist harekete öncülük etti.<o:p></o:p></div>
<div style="background: white; line-height: 14.25pt; margin-bottom: 6.0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 4.8pt;">
19.
yüzyılın ikinci yarısında pek çok ünlü Alman filozof tanrısal olguları
reddetti.<span class="apple-converted-space"> </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Ludwig_Feuerbach" title="Ludwig Feuerbach"><span style="color: #0b0080;">Ludwig Feuerbach</span></a>,<a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Arthur_Schopenhauer" title="Arthur Schopenhauer"><span style="color: #0b0080;">Arthur Schopenhauer</span></a>,<span class="apple-converted-space"> </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Karl_Marx" title="Karl Marx"><span style="color: #0b0080;">Karl Marx</span></a>,<span class="apple-converted-space"> </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Friedrich_Engels" title="Friedrich Engels"><span style="color: #0b0080;">Friedrich Engels</span></a><span class="apple-converted-space"> </span>ve<span class="apple-converted-space"> </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Friedrich_Nietzsche" title="Friedrich Nietzsche"><span style="color: #0b0080;">Friedrich Nietzsche</span></a><span class="apple-converted-space"> </span>bunların başlıcalarıydı. <o:p></o:p></div>
<div style="background: white; line-height: 14.25pt; margin-bottom: 6.0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 4.8pt;">
<br /></div>
<div style="background: white; line-height: 14.25pt; margin-bottom: 6.0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 4.8pt;">
Maddeci
öğretinin geniş kitleler tarafından anlaşılmasına önemli katkıları olan<span class="apple-converted-space"> </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Marksist" title="Marksist"><span style="color: #0b0080;">Marksist</span></a><span class="apple-converted-space"> </span>filozof<span class="apple-converted-space"> </span>Georges Politzer felsefenin temel
sorununu<span class="apple-converted-space"> </span><i>"Ya madde
(varlık, doğa) başı sonu olmayan, sonsuz ilktir, ve ruh (düşünce, bilinç)
bundan türemiştir. Ya da ruh (düşünce, bilinç) başı sonu olmayan, sonsuz
ilktir, ve madde (varlık, doğa) bundan türemiştir."</i><sup><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Ateizm#cite_note-gpol-50"><span style="color: #0b0080;">[51]</span></a></sup><span class="apple-converted-space"> </span>şeklinde
özetler. Politzer'e göre burada birinci yanıt<span class="apple-converted-space"> </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Maddecilik" title="Maddecilik"><span style="color: #0b0080;">felsefi maddeciliğin</span></a><span class="apple-converted-space"> </span>temelini, ikinci yanıt ise felsefi<span class="apple-converted-space"> </span><a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0dealizm" title="İdealizm"><span style="color: #0b0080;">idealizmden</span></a><span class="apple-converted-space"> </span>gelen
bütün öğretilerin temelini oluşturur.<o:p></o:p></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: 6.0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 4.8pt;">
Kelime anlamı olarak
maddecilik demek olan materyalizm, madde dışında hiçbir gerçekliğin olmadığını
savunan felsefi görüştür. Ateizmin de en temel felsefi dayanağı olan
materyalizm, madde temeline dayandığı için ruh, cin, peri, tanrı, şeytan gibi
doğaüstü (madde üstü) tüm kavramları reddeder. (Vikipedi)<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Politzer, Felsefenin Başlangıç İlkeleri’nde şöyle diyor:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İnsanlık tarihi boyunca dünyayı açıklamak için iki tutum
benimsenmiştir:</div>
<div class="MsoNormal">
bunlardan biri, bir ya da birkaç üstün ruha, doğaüstü
güçlere başvuran bilime karşı tutumdur; öteki ise olgulara ve deneylere dayanan
bilimsel tutumdur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İdealistler ileri sürüyorlar:</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
1. Maddeyi yaratan
ruhtur;</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
2. Madde bizim
dışımızda mevcut değildir, o halde bizim için bir yanılsamadan başka bir şey
değildir;</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
3. Şeyleri yaratan
bizim fikirlerimizdir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Materyalistler ise
bunun tam tersini ileri sürüyorlar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
1. Ruhu yaratan
maddedir ve bilimsel olarak, asla maddesiz ruh görülmedi.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-right: 57.6pt; tab-stops: 450.0pt;">
2. Madde, her ruhun dışında vardır ve
maddenin kendine</div>
<div class="MsoNormal" style="margin-right: 57.6pt; tab-stops: 450.0pt;">
özgü bir
varlığı olduğundan, varolmak için ruha gereksinme</div>
<div class="MsoNormal" style="margin-right: 57.6pt; tab-stops: 450.0pt;">
duymaz,
dolayısıyla idealistlerin söylediklerinin tersine,</div>
<div class="MsoNormal" style="margin-right: 57.6pt; tab-stops: 450.0pt;">
şeyleri
yaratanlar, bizim fıkirlerimiz değildir, biz fikirlerimizi</div>
<div class="MsoNormal" style="margin-right: 57.6pt; tab-stops: 450.0pt;">
şeylerden
alırız.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
3. Biz, dünyayı
tanımak yeteneğindeyiz, maddeden ve</div>
<div class="MsoNormal">
dünyadan edindiğimiz fikirler, giderek daha doğru oluyorlar,</div>
<div class="MsoNormal">
çünkü bilimlerin yardımıyla daha önce bildiklerimizi</div>
<div class="MsoNormal">
kesinleştirebildiğimizi ve bilmediklerimizi de
bulabildiğimizi</div>
<div class="MsoNormal">
doğrularlar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İdealistler, tanrının
bütün sonsuzluk boyunca varolmuş</div>
<div class="MsoNormal">
olduğunu ve hiçbir değişikliğe uğramadığı için her zaman</div>
<div class="MsoNormal">
aynı kaldığını söylerler. Tanrı, salt ruhtur, tanrı için
zaman</div>
<div class="MsoNormal">
ve uzay (mekan) mevcut değildir. O, maddenin yaratıcısıdır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilimin kaynaklarına
inildiği zaman, görülür ki, ilk insanlar,</div>
<div class="MsoNormal">
tanrı fikrini, kafalarında, büyük bilgisizliklerinden</div>
<div class="MsoNormal">
dolayı, ve bu bilgisizlik ortasında uydurdular.</div>
<div class="MsoNormal">
Peki, bilim, ruhun
maddeyi yaratmış olmasını düşünmemize</div>
<div class="MsoNormal">
izin verir mi? Hayır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Salt bir ruh
tarafından yaradılış fikri, anlaşılmaz bir şeydir,</div>
<div class="MsoNormal">
çünkü biz, deney ve gözlemimizde böyle bir şey tanımıyoruz.</div>
<div class="MsoNormal">
Bunun olanaklı olabilmesi için, idealistlerin dedikleri</div>
<div class="MsoNormal">
gibi, ruhun maddeden önce yalnız başına varolması
gerekecekti,</div>
<div class="MsoNormal">
oysa bilim bunun olanak-dışı olduğunu ve hiçbir zaman</div>
<div class="MsoNormal">
maddesiz bir ruh olmadığını bize tanıtlıyor. Tersine,</div>
<div class="MsoNormal">
ruh (akıl) her zaman maddeye bağlıdır ve özellikle insan</div>
<div class="MsoNormal">
ruhu (aklı), fikirlerimizin ve düşünmemizin kaynağı olan</div>
<div class="MsoNormal">
beyne bağlıdır. Bilim, fikirlerin boşluk içinde
varolduklarını</div>
<div class="MsoNormal">
kavramamıza izin vermiyor...</div>
<div class="MsoNormal">
Doğa bilimleri, yeryüzünün insanın da, başka herhangi</div>
<div class="MsoNormal">
bir canlı varlığın da varolmadığı, varolamadığı bir durumda</div>
<div class="MsoNormal">
da, varolduğunu kesin olarak doğrular. Organik madde, çok</div>
<div class="MsoNormal">
sonradan gelen bir olgudur, uzun bir evrimin ürünüdür.</div>
<div class="MsoNormal">
(V. İ. Lenin, Materyalizm ue Ampiryohritisizm, s. 72.)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilimler, bize,
maddenin zaman ve uzay içinde varolduğunu</div>
<div class="MsoNormal">
tanıtlarken, aynı zamanda maddenin hareket halinde</div>
<div class="MsoNormal">
olduğunu da öğretirler. Çağdaş bilimlerin bize sağladıkları</div>
<div class="MsoNormal">
bu son belginlik çok önemlidir, çünkü, maddenin hareket
yeteneği</div>
<div class="MsoNormal">
bulunmadığı, yani eylemsiz olduğu yolundaki eski teoriyi</div>
<div class="MsoNormal">
yıkmaktadır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hareket maddenin
varoluş biçimidir. ... Hareketsiz madde,</div>
<div class="MsoNormal">
maddesiz hareket denli akıl almaz bir şeydir.</div>
<div class="MsoNormal">
(Friedrich Engels, Anti-Dühring, s. 116.)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Biliyoruz ki, dünya,
bugünkü durumuyla, her alanda</div>
<div class="MsoNormal">
uzun bir evrimin ürünü, bu bakımdan, yavaş ve sürekli bir</div>
<div class="MsoNormal">
hareketin ürünüdür. O halde, maddenin varlığını ortaya</div>
<div class="MsoNormal">
koyduktan sonra, kesinlikle belirtelim ki: Evren hareket</div>
<div class="MsoNormal">
halindeki maddeden başka bir şey değildir ve bu hareket
halindeki</div>
<div class="MsoNormal">
madde, uzay ve zamandan başka bir şeyin içinde hareket
edemez.</div>
<div class="MsoNormal">
(V. İ. Lenin, Materyalizm ve Ampiryokritisizm, s. 189.)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Şu halde, tanrı
ruhunun varolabilmesi için bir beyin olması</div>
<div class="MsoNormal">
gerekecekti. Bunun içindir ki, maddeyi, dolayısıyla insanı</div>
<div class="MsoNormal">
yaratan tanrı değildir, ama ruh-tanrıyı yaratmış olan</div>
<div class="MsoNormal">
insan beyni biçimindeki maddedir, diyebiliriz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Gösterilen bu
gerçeklerden şu sonuç çıkıyor ki, tanrı fikri,</div>
<div class="MsoNormal">
evrenin yaratıcısı bir salt ruh fikri anlamsızdır; çünkü,</div>
<div class="MsoNormal">
zaman ve uzay dışında bir tanrı, varolamayacak bir şeydir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Zaman dışında
varolan, yani hiçbir an varolmayan, ve</div>
<div class="MsoNormal">
uzay dışında varolan, yani hiçbir yerde varolmayan bir
tanrıya</div>
<div class="MsoNormal">
inanmak için, idealist gizemciliğine katılmak, bu nedenle</div>
<div class="MsoNormal">
hiçbir bilimsel denetimi kabul etmemek gerekir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Maddenin ruh tarafından yaratıldığını ileri sürmekle,</div>
<div class="MsoNormal">
yani son ısrarda, tanrının varlığını ileri sürmekle ve
tanrıbilimleri</div>
<div class="MsoNormal">
savunmakla sonuçlanan bütün idealist felsefelere</div>
<div class="MsoNormal">
karşı, materyalistler, bilimlere dayanarak, ruhu (aklı,
düşünceyi, duyguyu, bilinci), maddenin</div>
<div class="MsoNormal">
yarattığını, maddenin yaradılışını açıklamak için tanrı
varsayımına</div>
<div class="MsoNormal">
gereksinme bulunmadığını ileri sürer ve kanıtlarlar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tanrıyı insanın yaratmış olduğunu gördüğümüz halde, onlar,
insanı</div>
<div class="MsoNormal">
tanrının yarattığını ileri sürerler. Gene biz, gerçekte, tam
tersinin</div>
<div class="MsoNormal">
doğru olduğunu görürken, onlar, maddeyi, ruhun yarattığını
iddia</div>
<div class="MsoNormal">
ederler. İşte burada, şeylere bakışı, bakış açısını öylesine
tersine</div>
<div class="MsoNormal">
çeviriş vardır ki, bunu belirtmek zorundayız.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tanrı,</div>
<div class="MsoNormal">
onların teorisinin son sözü, son yanıtı, vardığı sonuçtur,
ve</div>
<div class="MsoNormal">
bunun içindir ki, ruh-madde sorunu, son tahlilde, idealist</div>
<div class="MsoNormal">
mi, yoksa materyalist mi, kim haklı, tanrı mı, bilim mi?</div>
<div class="MsoNormal">
biçimine konur.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sonuçta, Tanrı ile bilim arasında bir seçim yapmamız
gerekiyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dünyanın sorunlarına bilimsel bir açıklama getirmek</div>
<div class="MsoNormal">
isteyen bu materyalist felsefe, tarih boyunca, bilimlerle
birlikte</div>
<div class="MsoNormal">
aynı zamanda ilerler. Dolayısıyla, marksizm de bilimlerden</div>
<div class="MsoNormal">
çıkmıştır, bilimlere dayanır ve bilimlerle birlikte evrim</div>
<div class="MsoNormal">
gösterir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Materyalizm, evrenin bilimsel açıklamasından başka bir şey
değildir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilim materyalisttir, materyalizm bilimseldir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Marx ve Engels'ten önce de, birçok kez ve değişik biçimlerde</div>
<div class="MsoNormal">
materyalist felsefeler ortaya çıktı. Ama, 19. yüzyılda</div>
<div class="MsoNormal">
bilimler ileriye doğru büyük bir adım attıklarından, Marx</div>
<div class="MsoNormal">
ve Engels, çağdaş bilimlerden yola çıkarak, bu eski
materyalizmi</div>
<div class="MsoNormal">
yenilediler ve bize, diyalektik materyalizm denilen ve</div>
<div class="MsoNormal">
marksizmin temelini oluşturan çağdaş materyalizmi sundular.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Marksizm, yalnızca toplum hakkında değil, ama</div>
<div class="MsoNormal">
aynı zamanda evrenin kendisi hakkında genel bir anlayışı</div>
<div class="MsoNormal">
içerir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Diyalektik Materyalizm, evreni doğaüstü güçler gibi yabancı
hiçbir şey katmadan açıklamanın felsefesidir.</div>
<div class="MsoNormal">
Diyalektik Materyalizme göre madde öncesiz ve sonrasızdır
(ezeli-ebedi), doğa yasaları ve madde,
bilinç dahil her şeyin kaynağıdır, bu ise bir yaratıcı fikrini gereksiz kıldığı
gibi bilimdışı kılar, doğaüstü güçler, bilimin yasalarına ilkelerine, yöntemine
ve verilerine aykırıdır.<span style="color: #3c3c3c;"> Dolayısıyla materyalizm,
ateizmin dayandığı temel argümanlardan birisidir ve Ateizmi içerir. Bu nedenle
materyalizmin ateizmle çok sıkı bir ilişkisi vardır.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Diyalektik Materyalizm, Marksizmin felsefi temelidir,
Sosyalizm/Komünizm de Marksizmin sosyo-ekonomik, siyasal toplum modelidir ve
Diyalektik Materyalizme ve Ateizme dayanır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 12.0pt;">
<b><span style="font-size: 14.0pt;">Sosyalizm ve Din Lenin (Özet)</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Arial; font-size: 14.0pt;">..din,
halkı uyutmak için afyon niteliğindedir.</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Arial; font-size: 9.0pt;">Din, sermaye kölelerinin insancıl
düşlerini, insana daha yaraşan bir yaşam isteklerini içinde boğdukları bir
çeşit ruhsal içkidir.</span></b><span style="font-family: Arial; font-size: 9.0pt;">
<br />
<b>Ne var ki,
köleliğinin bilincine varmış ve kurtuluşu için mücadeleye başlamış köle, kölelikten
yarı yarıya çıkmış demektir. Fabrika endüstrisinin yetiştirdiği ve kent
yaşamının aydınlattığı modern, sınıf bilinçli işçi, dinsel önyargıları bir yana
atar, cenneti papazlara ve burjuva bağnazlarına bırakır ve bu dünyada kendisi
için daha iyi bir yaşam elde etmeye çalışır</b>. </span><b><span style="font-family: Arial; font-size: 14.0pt;">Bugünün proletaryası,
din bulutuna karşı savaşta bilimden yararlanan ve işçileri bu dünyada daha iyi
bir yaşam adına kavga vermek için birleştirerek öteki dünya inancından kurtaran
sosyalizmin yanında yer alır.</span></b><span style="font-family: Arial; font-size: 9.0pt;"> <br />
</span><b><span style="font-family: Arial;">Din, kişinin
özel sorunu olarak kabul edilmelidir. Sosyalistler, din konusundaki tavırlarını
genellikle bu sözlerle belirtirler. Oysa herhangi bir yanlış anlamaya yol
açmamak için bu sözlerin anlamı kesinlikle açıklanmalıdır</span></b><b><span style="font-family: Arial; font-size: 9.0pt;">. Devlet açısından ele alındığı
sürece, dinin kişisel bir sorun olarak kalmasını isteriz. Ancak, Partimiz
açısından dini kişisel bir sorun olarak göremeyiz. Dinin devletle ilişkisi
olmaması, dinsel kurumların hükümete değin yetkileri bulunmaması gerekir. <br />
</span></b><b><span style="font-family: Arial; font-size: 14.0pt;">Herkes istediği dini izlemek ya da dinsiz, yani kural olarak bütün
sosyalistler gibi ateist olmakta tamamen özgür olmalıdır.</span></b><b><span style="font-family: Arial; font-size: 9.0pt;"> Vatandaşlar arasında dinsel
inançları nedeniyle ayrım yapılmasına kesinlikle göz yumulamaz. Resmi
belgelerde bir vatandaşın dininden söz edilmesine de son verilmelidir. Kiliseye
ve dinsel kurumlara hiçbir devlet yardımı yapılmamalı, hiçbir ödenek
verilmemelidir. Bunlar, devletten tamamen bağımsız, aynı düşüncedeki kişilerin
oluşturduğu kurumlar niteliğinde olmalıdır. Ancak bu isteklerin kesinlikle
yerine gelmesi halinde, kilisenin devlete Rus vatandaşların ise kiliseye feodal
bağımlılıklarının sürdüğü, (bügüne kadar ceza yasalarımızda ve hukuk
kitaplarımızda yer alan) engizisyon yasalarının var olduğu ve uygulandığı,
insanları inançları ya da inançsızlıkları nedeniyle cezalandırdığı, insanların
vicdan özgürlüğünü baltaladığı ve kilisenin şu ya da bu afyonlamasıyla
hükümetten gelir ya da mevki sağladığı utanç verici geçmişe son verilebilir.
Sosyalist proletaryanın modern devlet ve modern kiliseden istediği, kilise ile
devletin birbirlerinden kesinlikle ayrılmasıdır.</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; font-size: 14.0pt;">
<b>Sosyalist proletaryanın partisi açısından, din kişisel bir konu
değildir</b></span><b><span style="font-family: Arial; font-size: 9.0pt;">.
Partimiz, işçi sınıfının kurtuluşu adına bir araya gelmiş sınıf bilinçli, ileri
savaşçıların toplandıkları bir yerdir. Böylesi bir birlik dinsel inanç
biçiminde ortaya sürülen sınıf bilinci yoksunluğuna, bilgisizliğe ve geri
kafalılığa kayıtsız kalamaz ve kalmamalıdır. </span></b><b><span style="font-family: Arial; font-size: 14.0pt;">Din diye tanımlanan ve halkın
üzerine indirilen koyu sisle, sözlerimizi ve yazılarımızı kullanarak tamamen
ideolojik silahlarla savaşabilmek için kilisenin kaldırılmasını istiyoruz. Rus
Sosyal Demokrat İşçi Partisini, işçilerin her türlü dinsel uyutmacadan
kurtulması adına mücadele etmek için kurduk. Bizim için ideolojik mücadele
kişisel bir sorun değil, bütün Partinin, bütün proletaryanın sorunudur.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Arial; font-size: 9.0pt;">
Madem ki durum böyledir, o halde Programımızda </span><b><span style="font-family: Arial;">ateist olduğumuzu neden açıklamıyoruz?</span></b><b><span style="font-family: Arial; font-size: 9.0pt;"> </span></b><b><span style="font-family: Arial; font-size: 14.0pt;">Hıristiyanların ve öteki dinlere
inananların partimize girmesini neden yasaklamıyoruz?</span></b><span style="font-family: Arial; font-size: 9.0pt;"> <br />
Bu soruya verilecek cevap, din sorununun burjuva
demokratları tarafından ortaya konuluşu ile Sosyal Demokratlar
(Marksistler-b.n.) tarafından ortaya konuluşu arasındaki ayrımı
belirleyecektir. <br />
<b>Bizim Programımız
tamamen bilimsel, dahası materyalist dünya görüşü temeli üzerindedir. Bu nedenle
Programımızın açıklanması demek, din sisinin gerçek tarihsel ve ekonomik
kökenlerinin açıklanmasını da zorunlu kılacak demektir. </b></span><b><span style="font-family: Arial; font-size: 14.0pt;">Propagandamız
kaçınılmaz olarak ateizm propagandasını</span></b><b><span style="font-family: Arial; font-size: 9.0pt;">, </span></b><b><span style="font-family: Arial; font-size: 14.0pt;">gerekli bilimsel yayımların yapılmasını,</span></b><b><span style="font-family: Arial; font-size: 9.0pt;"> otokrat feodal hükümetin bugüne
kadar yasakladığı ve kovuşturduğu yazıların Parti çalışmalarımızın bir dalı
haline getirilmesini de içermektedir. Bir zamanlar Engels'in Alman
sosyalistlerine verdiği öğüdü şimdi bizim izlememiz gerekebilir: </span></b><span style="font-family: Arial; font-size: 9.0pt;">Onsekizinci yüzyıl Fransız Aydınlanma
dönemi düşünür ve ateistlerinin yazıları çevirilmeli ve geniş ölçüde
yayılmalıdır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Arial; font-size: 14.0pt;"> İşte bu nedenle
Programımızda ateist olduğumuzu belirtmiyoruz ve böyle davranmak zorundayız</span></b><span style="font-family: Arial; font-size: 9.0pt;">. </span><b><span style="font-family: Arial; font-size: 14.0pt;">İşte bu nedenle, eski
önyargılarını henüz sürdüren proleterlerin Partimize katılmalarını
engellemiyoruz ve engellememek zorundayız. Biz her zaman bilimsel dünya
görüşünü öğütleyeceğiz ve çeşitli "Hıristiyanlar"ın
tutarsızlıklarıyla savaşacağız. Fakat
bu hiçbir zaman, yeri olmadığı halde din sorununun birinci plana alınması demek
değildir.</span></b><span style="font-family: Arial; font-size: 9.0pt;"> </span><b><span style="font-family: Arial; font-size: 14.0pt;">Yine bu hiçbir zaman, gerçekten devrimci ekonomik ve siyasal mücadele
güçlerinin üçüncü sınıf görüşler ya da anlamsız fikirler nedeniyle
birbirlerinden kopmasına, siyasal önemlerini kaybetmesine, ekonomik gelişim
karşısında bir yana itilivermesine göz yummamız da demek değildir.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Arial; font-size: 9.0pt;">Dinin devletten ayrılması açısından,
devrimci proletarya dini gerçekten kişisel bir sorun durumuna getirmeyi
başaracaktır. Ve ortaçağ kalıntısı küflenmiş görüşlerden arınmış</span></b><span style="font-family: Arial; font-size: 9.0pt;">, </span><b><span style="font-family: Arial; font-size: 14.0pt;">bu siyasal düzende,
proletarya, din aldatmacasının gerçek kaynağı olan ekonomik köleliğin kalkması
için açık ve yaygın mücadele verecektir.</span></b><span style="font-family: Arial; font-size: 9.0pt;"> <br />
<br />
Novaya Zihn <br />
Sayı: 28, 3 Aralık 1905<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 12.0pt;">
<span class="v16px"><b><span style="font-family: Arial;">İşçi Partisinin Din Karşısında Tutumu - V. I. Lenin
(Özet)</span></b></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;">Sosyal-demokrasi, tüm dünya
görüşünü bilimsel sosyalizm, yani Marksizm temeline dayandırır. Marksizmin
felsefi temeli, Marks ve Engels tarafından da birçok kez açıklandığı gibi,
Fransa’daki 18. yüzyıl materyalizminin ve Almanya’da (19. yüzyılın ilk yarısı)
Feuerbach’ın tarihsel geleneklerini tümüyle devralmış olan diyalektik
materyalizmdir</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;"> </span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 16.0pt;">–bu tümüyle tanrıtanımaz ve tüm dine kesinkes düşman olan bir
materyalizmdir. </span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 9.0pt;">Marks’ın </span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;">elyazmalarını okuduğu Engels’in Anti-Dühring’inin tümünün, tutarlı bir
materyalist olmayışından ötürü ve dine ve dinsel felsefeye açık kapı bıraktığı
için materyalist ve tanrıtanımaz Dühring’in bir suçlaması olduğunu anımsayalım.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;"> <b>Engels’in Ludwig Feuerbach üzerine denemesinde, Feuerbach’ın dini
yıkmak için değil de, onu yenilemek, yeni, “yüceltilmiş” bir din bulmak vb.
için dine karşı mücadelesinden ötürü onu suçlamasını anımsayalım.</b></span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;"> Din, halkın afyonudur –Marks’ın bu özdeyişi din konusundaki tüm
Marksist görüşün temel taşıdır. </span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;">Marksizm her zaman bütün modern
dinlere ve kiliselere, ve her dinsel örgütü, sömürüyü savunmaya ve işçi
sınıfını sarhoş etmeye yarayan burjuva gericiliğinin aracı olarak bakmıştır.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;"><br />
…</span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">herhangi bir dine karşı polis yöntemleriyle savaşmanın
tümüyle bırakılmasını savunan Alman sosyal-demokrasisinin esaslarından biri
olmuştur. </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">“Din kişisel bir sorundur”; Erfurt programındaki
(1891) bu ünlü madde, sosyal-demokrasinin bu siyasal taktiklerini
özetlemekteydi.</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;"><br />
Bu taktikler, şimdi bir alışkanlık haline gelmiştir; bunlar Marksizmin ters
yönde, oportünizm yönünde yeni bir çarpıtılmasının doğmasına yol açmışlardır.</span></b><b><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 16.0pt;">Marksizm materyalizmdir. Böyle
olduğuna göre, 18. yüzyıl Ansiklopedicilerinin materyalizmi ya da Feuerbach’ın
materyalizmi kadar dinin amansız düşmanıdır.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;"> </span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 16.0pt;">Bundan hiç kuşku yok</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;">.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">“Korku tanrıları yarattı.”
Sermayenin kör gücünden –kör, çünkü halk yığınları tarafından önceden
görülemez– proleterin ve küçük mülk sahibinin yaşamlarının her adımında “ani”,
“beklenmedik”, “raslantısal”, yıkım, yokolma, yoksulluk, fuhuş, açlıktan ölüm
getirme tehdidinde bulunan ve getiren bir güçten korku- işte modern dinin, eğer
bir anaokulu materyalisti olarak kalmak istemiyorsa materyalistin, her şeyden
önce, aklından çıkarmaması gereken böylesine bir kökü vardır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">Hiçbir eğitsel kitap, kapitalist
zor çalışma koşullarıyla ezilen ve kapitalizmin kör yıkıcı kuvvetlerinin
insafına terkedilmiş yığınların zihninden, bu yığınların kendileri, birleşmiş,
örgütlü, planlı ve bilinçli bir yoldan dinin bu köküne karşı savaşmayı, her
türlü biçimleri içerisinde sermayenin düzenine karşı savaşmayı öğrenmedikçe
söküp çıkaramaz.</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 16.0pt;"><br />
Bu, dine karşı eğitsel kitapların zararlı ya da gereksiz olduğu mu demektir?
Hayır, böyle bir şey diyen yok. Bu demektir ki, sosyal-demokrasinin
tanrıtanımaz propagandası, onun temel görevine, sömürülen yığınların
sömürenlere karşı sınıf mücadelelerinin gelişmesine bağlı kılınmalıdır.</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">Tanrıtanımazlığın teorik
propagandası, yani proletaryanın bazı kesimleri arasındaki dinsel inançların
yıkılması, ve bu kesimlerin sınıf mücadelesinin başarısı, ilerlemesi ve
koşulları arasına kesin bir çizgi çekmek, diyalektik düşünmemek, değişebilir ve
göreli bir sınırı, mutlak bir sınıra dönüştürmek demektir; gerçek yaşama
ayrılmaz bir biçimde bağlanmış olan bir şeyi zorla koparmak demektir.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;"> </span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">Bir örnek alalım.
Belli bir bölgede ve belli bir sanayi dalındaki proletarya, tutalım ki, epeyce
sınıf bilincine ulaşmış sosyal-demokrat ve kuşkusuz tanrıtanımaz ileri bir
kesimle, kırlıkla ve köylülükle bağlarını daha sürdürmekte olan, tanrıya
inanan, kiliseye giden, ya da hatta –diyelim bir hıristiyan işçi sendikasını
örgütleyen– yerel papazın doğrudan etkisi altında olan geri işçiler olarak
ikiye bölünmüş olsunlar.</span></b><b><span style="font-family: Verdana;"> Ayrıca, tutalım ki, bu yöredeki ekonomik mücadele
bir greve yol açtı. Grev hareketinin başarısını her şeyin üstünde tutmak, bu
mücadelede işçilerin tanrıtanımazlar ve hıristiyanlar olarak bölünmelerine
şiddetle karşı koymak, böylesine bölünmelere karşı şiddetle direnmek bir
Marksistin görevidir.</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;"> </span></b><b><span style="font-family: Verdana;">Böyle durumlarda, tanrıtanımaz
propaganda gereksiz ve zararlı olabilir –geri kesimleri ürkütme, seçimlerde bir
sandalye yitirme vb. yolunda dar kafalıca bir korku açısından değil de, modern
kapitalist toplum koşulları altında, hıristiyan işçileri sosyal-demokrasiye ve
tanrıtanımazlığa açık tanrıtanımazlık propagandasından yüz kere daha iyi
dönüştürecek olan sınıf mücadelesinin gerçek ilerlemesi açısından.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;"> Böyle bir anda ve böyle durumlarda
tanrıtanımazlığı öğütlemek, yalnızca işçilerin grev hareketine katılıp
katılmamaları yönünden bölünmeleri yerine, tanrıya inanıp inanmamalarına göre
bölünmelerini isteyen papazın ve papazların ellerine koz vermek olacaktır. Ne
pahasına olursa olsun, tanrıya karşı savaş ilanını öğütleyen bir anarşist,
aslında papazlara ve burjuvaziye yardım ediyor olacaktır (zaten anarşistler
pratikte hep burjuvaziye yardım ederler</span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">). Bir Marksist,
materyalist, yani bir din düşmanı olmak zorundadır, ama bir diyalektik
materyalist, yani dine karşı mücadeleyi, soyut bir yolda değil, yabancı salt
teorik, hiçbir zaman değişmeyen, bir öğüt temeli üzerinde değil de, somut bir
yolda, pratikte sürdürülen ve her şeyden daha çok ve daha iyi, yığınları
eğitebilen sınıf mücadelesi temeli üzerinde dinle mücadele eden bir kimse olmak
zorundadır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;">Bir
Marksist, somut durumu bir tüm olarak görebilme yeteneğinde olmalıdır,
anarşizmle oportünizm arasındaki sınırı (bu sınır göreli, hareketli, ve
değişkendir, ama vardır) her zaman saptama yeteneğinde olmalıdır. </span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">Ve o, ne anarşistin, soyut, sözde kalan ama gerçekte boş
“devrimciliğine”, ne de dine karşı mücadeleden ürken, bunun kendi görevi
olduğunu unutan, tanrıya inançla uzlaşan, ve sınıf mücadelesinin çıkarları ile
değil de, kimseyi incitmeyen, kimseyi itmeyen, ve kimseyi ürkütmeyen küçük ve
yavan endişelerle, “yaşa ve bırak yaşasınlar” şeklindeki hikmet dolu bir
kuralla yolunu çizen vb., vb. küçük-burjuva oportünizmi ve dar kafalılığına ya
da liberal aydınlara karşı yenik düşmemelidir.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana;">. </span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">Proletaryanın partisi devletin,
dinin kişisel sorun olduğunu ilan etmesini ister, ama halkın afyonuna karşı
mücadeleyi, dinsel boş inançlara vb.’ye karşı mücadeleyi “kişisel bir sorun”
olarak görmez. Oportünistler, sosyal-demokrat partinin dini kişisel bir sorun
olarak gördüğü anlamında konuyu çarpıtmaktadır!<br />
</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;">Ama alışılmış
oportünist çarpıtmaya ek olarak (Duma grubumuz din konusundaki konuşmayı
incelerken yaptığı tartışmada bu hiç de açıklığa kavuşturulmamıştı), bugün
Avrupa sosyal-demokratlarını, din sorununda, eğer deyim yerindeyse, aşırı bir
umursamazlık içine iten, özel tarihsel koşullar vardır. Bu koşullar iki yanlı
bir nitelik taşımaktadır. </span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">Birincisi, dinle savaşma görevi
tarihsel olarak devrimci burjuvazinin bir görevidir ve Batı’da bu görev, büyük
ölçüde burjuva demokrasisi tarafından, onun devrimleri döneminde ya da onun
feodalizme ve ortaçağcılığa saldırıları döneminde yerine getirmiştir</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;"> </span><b><span style="font-family: Verdana;">(</span></b><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">ya da ele
alınmıştır). Hem Fransa’da, hem de Almanya’da dine karşı bir burjuva savaşı
geleneği vardır, ve bu, sosyalizmden çok önceleri (Ansiklopediciler, Feuerbach)
başlamıştır. Rusya’da bizim burjuva demokratik devrim koşulları yüzünden, bu
görev de hemen hemen tümüyle çalışan sınıfın omuzlarına yüklenmiştir.</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;"> Küçük-burjuva (Narodnik) demokrasisi
ülkemizde bu anlamda (Vekhi’nin yeni tüylenen Kara-Yüz Kadetlerinin, ya da
Kadet Kara-Yüzlerinin sandığı gibi) pek fazla bir şey yapmamışlar, Avrupa’da
yapılmış olanlarla karşılaştırıldığında çok az şey yapmışlardır.<br />
</span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">Öte yandan dine karşı burjuva savaşı geleneği, Avrupa’da
anarşizm –ki Marksistlerin uzun zamandan beri yineleyerek açıkladıkları gibi,
burjuvaziye bütün “şiddeti” ile saldırmasına karşın, burjuva dünya görüşünün
yanında yer alır– tarafından bu savaşın özellikle burjuva çarpıtılmasına yol
açmıştır.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;">sosyal-demokratlar, burjuva ve
bismarkçı papaz aleyhtarlığına karşı, dine karşı mücadeleyi sosyalizm için
mücadeleye bağlı kılarak karşı çıkmak zorundaydılar.</span></b><b><span style="font-family: Verdana;"><br />
</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;">Rusya’da koşullar
gayet farklıdır.</span><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 14.0pt;"> Proletarya, burjuva demokratik
devrimimizin önderidir. Onun partisi de, eski resmî din ve onu yeniden
canlandırma ya da onu yeni ya da farklı bir biçimde ortaya koymak vb. yolundaki
her türlü girişim de dahil olmak üzere bütün ortaçağ kalıntılarına karşı
mücadelenin ideolojik önderi olmalıdır.</span></b><b><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 11.25pt; tab-stops: 144.0pt;">
<span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;">Mayıs 1909<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<i><span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;">Marks,
Engels, Marksizm</span></i><span style="font-family: Verdana; font-size: 8.5pt;">,
Sol Yayınları, 1. baskı, s.276-289<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eytişimsel Özdekçilik (Diyalektik Materyalizm)</div>
<div class="MsoNormal">
(Orhan Hançerliolu-Felsefe Sözlü)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Her türlü gelişmenin genel yasalarını saptayan bilim...</div>
<div class="MsoNormal">
<b>Eytişimsel
özdekçilik’le; idealizm olduğu kadar materyalizm de aşılmıştır, metafizik
olduğu kadar eytişim de aşılmıştır.</b></div>
<div class="MsoNormal">
Tek ve biricik dünya görüşü eytişimsel özdekçiliktir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu dünya görüşü eytişimseldir; çünkü doğasal, toplumsal ve
bilinçsel tüm olaylara yaklaşma ve onları inceleyip kavrama yöntemi eytişimdir;
bu dünya görüşü özdekçidir; çünkü doğasal, toplumsal ve bilinçsel tüm olayları
yorumlayışı özdekçidir. Eytişimsel özdekçiliğin bilimselliği, bilimsel verilere
dayanmasından ve ancak bilimsel verilerle biçimlenmesinden ileri gelir.
Bilimseldir, çünkü bilimle çelişmez, tersine bilimsel sonuçlarla upuygundur.
Bilimseldir, çünkü evrene, fantastik peşin yargılarla değil, evrene özgü gerçek
ilişkileri çözümleyerek yaklaşır. Bilimseldir, çünkü evrenin bilimle
bilinebileceğini savunur. Bilimseldir, çünkü hiçbir boş inanç ve gericilikle
bağdaşmaz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Görüldüğü gibi bu bilimsellik kimilerinin sandığı gibi
yakıştırılmış bir bilimsellik değil, bilime dayanan ve bilimi savunan, bilimle
güçlenen ve bilimin gelişmesiyle oluşan bir kuramın gerçek bilimselliğidir.
Gerek idealizmin ve gerek ham materyalizmin bilimsel olmadıkları ise doğa
bilimlerine ters düşen kavramlarından ve yorumlarından kolaylıkla anlaşılır.
‘’Bilimin her gelişmesinde eytişimsel özdekçi bilgilerin geçerliliği yeniden
denetlenmeli ve geliştirilmelidir.’’. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eytişimsel özdekçilik, gelişme olgusunun genel yasalarının
bilimidir, öylesine ki bilimsel gelişme olgusunu bütün öğretiler içinde tek
başına temsil eder. Her bilim, gerçeğin farklı alanlarındaki gelişmesini ancak
o alanlarda geçerli özel yasalara bağlar, eytişimsel özdekçilikse bizzat
gelişme olgusunu genel yasalara bağlar. Bu genel yasalar kurgusal varsayımlar
değil; bizzat doğanın, toplumun ve bilincin işleyişinden çıkarılmış ve onlara
uygulanarak denetlenmiş ve doğrulukları saptanmış bilimsel yasalardır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu yasalar, karşıtların birliği ve savaşımı yasası,
nicelikten niteliğe ve nitelikten niceliğe geçiş yasası, olumsuzlanmanın
olumsuzlanması yasası adlarıyla anılırlar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu yasalar, evrende var olan her şeyin, bizzat nasıl devinip
geliştiğinin, süreklilikte kesintinin, ve karşıtların birdenbire dönüşümlerle,
nasıl aşıldığının, eskinin yıkılıp yeninin, gelişmenin, ve ilerlemenin nasıl
oluştuğunun anahtarını verir. Eytişimsel özdekçilik hem bilme ve hem de
yapmanın öğretisi olmakla, kuramla kılgının (teoriyle pratiğin) bağımlılığını
da ortaya koymuştur. Kuramsız kılgı ve kılgısız kuram olmaz. Kılgı kuramla
başarılı olduğu gibi kuram da kılgıdan yansır. s.109,110</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Çağdaş özdekçilik,
Eytişimsel ve tarihsel özdekçilik (Diyalektik ve tarihsel materyalizm)‘tir. Bir
ustanın deyişiyle: ‘’Özdekçi dünya görüşü, doğaya olduğu gibi bakmak, onu
hiçbir şey ihmal etmeden (ve katmadan N.) olduğu gibi kavramaktır’’.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Eytişim, doğayı, toplumu ve düşünceyi karşıtlıklarının
çatışması ve aşılmasıyla durmaksızın devindiren ve geliştiren süreçtir.<b><o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Eytişimsel ve
tarihsel özdekçiliğin doğaya ve topluma yaklaşma ve onu kavrama yöntemi eytişimseldir,
çünkü:<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>1-Metafiziğin tam
tersi olarak, doğayı; birbirinden bağımsız ve birbirine ilgisiz soyutlanmış
nesne ve olayların rastlantısal bir yığını olarak değil, birbirine organik
olarak bağlı ve bağımlı birtürden nesne ve olayların kaynaşmış bir bütünü
(rastlantı ve zorunluluğun birlikte ürünü N.T) olarak görür.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>2-Metafiziğin tam
tersi olarak, doğanın, devimsizlik ve değişmezlik içinde değil, her an değişip
yenileşen ve gelişen bir süreç olduğunu ilerisürer.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>3-Metafiziğin tam
tersi olarak, gelişme sürecinin, basit bir büyüme süreci olmayıp, niceliksel
değişmelerden niteliksel değişmelere sıçramalarla geçen bir süreç olduğunu
savunur.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>4- Metafiziğin tam
tersi olarak, gelişmenin, alt olandan üst olana doğru sarmal bir gelişim
izleyerek gerçekleştiğini ve bunun nesne ve olayların özündeki çelişmelerden
doğduğunu, eski ve yeni arasındaki çatışmanın son çözümlemede yeniye yol ve yön
verdiğini meydana koyar.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Özdekseldir, çünkü:<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>İdealizmin tam tersi
olarak, özdeğin bilinçten (öznel ya da evrensel bir bilinçten, ruhtan,
Tanrı’dan N.T) önceliğini ve bağımsızlığını, devinen olayların devinen özdeğin
farklı biçimleri olduğunu, olayların ve nesnelerin bağlılıklarıyla
bağımlılıklarının özdeğin gelişme yasası olduğunu ve evrensel gelişmenin bu
nesnel yasaya göre oluştuğunu ilerisürer.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>İdealizmin tam tersi
olarak, özdeksel dünyanın, düşüncede ve algılarda varolmayıp nesnel bir
gerçeklik olarak varbulunduğunu ve düşünceyle özdeğin ayrıştırılamayacağı gibi
aynılaştırılamayacağını da savunur.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b> <o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>İdealizmin tam tersi
olarak, evrenin ve yasalarının bilinebileceğini ve bilgi sürecinin evrensel
yaşamla birlikte pratikle doğrulanarak sonsuzca gelişeceğini saptar.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Bütün bu yanılgılar
eytişimsel düşüncenin yoksunluğu sonucudur. Hemen tümü doğabilimcisidir ve
felsefeyi bir hilekarlık saymaktadırlar. Felsefenin doğabilimsiz, doğabiliminin
felsefesiz kavranamayacağı yolundaki diyalektik düşünceyi kavrayamamışlardır.<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Bir usta şöyle der:
‘’Her büyük bilimsel buluşta ve doğabilimlerindeki her dönüşümde özdekçilik
yeniden ele alınacak, derinleştirilecek, temel kavramları doğrulanıp geliştirilecektir.
‘</b>‘</div>
<div class="MsoNormal">
’’çağdaş fizik doğum sancıları çekmekte ve eytişimsel özdekçiliği
doğurmaktadır’’.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Eytişimsel özdekçi
felsefe, özdekçi tarih anlayışıyla tümlenmiş ve somutlanmıştır. Orhan
Hançerlioğlu-Felsefe Sözlüğü,s.307-316<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Görüldüğü gibi Ateizm, Materyalizm/Sosyalizm/Marksizm ve
bilim birbirine aykırı olmadığı gibi tam tersi ayrılamaz şekilde bağlı olduğu
halde neden ayrı ayrı akımlardır?</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: #333333; mso-bidi-font-weight: bold;">Çünkü
ateistler, materyalizm/sosyalizm/komünizmi, materyalist/sosyalist/komünistler
de Ateizmi dışlarlar!<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: #333333;">Bunlar neden birbirlerini
dışlarlar?<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dinsel inancı olanlar materyalizmi ve sosyalizm/komünizmi
dinsiz, ahlaksız olduğu gerekçesiyle reddederler.</div>
<div class="MsoNormal">
Ateistler ise sosyalizmi baskı ve şiddet içerdiği, dogmatik
olduğu gerekçeleriyle reddederler.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br />
<div class="MsoNormal">
Ateistler, dini tek başına bütün kötülüklerin tek kaynağı,
bilim ve eğitimi de tek çare olarak görürler, çoğunluğu kapitalist/liberalist
ve milliyetçidirler, kapitalizmle sorunları yoktur, ya da kapitalizmi
emperyalizme indirgerler, bu yüzden dinin yanı sıra sosyalizm/komünizmle de
mücadele ederler. Agnostikler ve deistler de bu konuda Ateistlerle aynı
düşüncededir. Ateistlerin birçoğu da bilinçsizdir, birçoğu aslında Deist ya da
Agnostik olduğu halde kendisini Ateist sanır.</div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sosyalistler de bütün kötülüklerin kaynağını yalnızca
kapitalizm/ emperyalizmde görürler, din ve milliyetçilikle mücadeleyi
dışlarlar, üstelik çoğu bunları korur ve destekler, yalnızca kapitalizm ve
emperyalizme karşı sınıf mücadelesi verilmesi gerektiğini, din ile mücadelenin
bu hareketi böleceğini, sosyalist devrimden sonra din ve milliyetçiliğin
kapitalist kaynakları kurumasıyla bunların zamanla kendiliğinden ortadan
kalkacağını ileri sürerler. Oysa bu düşünce <span style="color: #333333; mso-bidi-font-weight: bold;">sosyalistlerin başarıya ulaşamamalarının en önemli
nedenlerinden ve büyük yanlışlarından biridir.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilim ve eğitim tek başına çare olamaz, bunların toplumsal
yapıyı etkileyebilmesi için bunların yanı sıra felsefi, sosyo-ekonomik, siyasal
doğru bir görüş ve mücadele de gereklidir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ateizmin de Sosyalizmin de doğru ve yanlış tarafları vardır,
doğruları alınıp yanlışları atılarak bir sentezi yapıldığında sorunların,
kötülüklerin kaynağının hem kapitalizm/emperyalizm hem de din ve milliyetçilik
olduğu, bunların tümüyle birlikte mücadele etmek gerektiği ortaya çıkar.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dinsel inançların evrimsel sıralaması ilkel inançlar, Teizm,
Deizm, Panteizm, Agnostisizm ve Ateizm şeklindedir. Bu sıraya dikkat
edildiğinde bu konudaki evrim Bir ruh/Tanrı inancını ve bir dinsel inancı kabul
etmekten her ikisini de reddetmeye varır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu Tanrısal/dinsel inanç evreleri belli toplumsal yapı
evrelerine denk düşer; Teizm köleci toplum ve din devletleri evresine, Deizm,
panteizm ve Agnostisizm Aydınlanma ve onun devlet şekli olan milli devletler ve
milliyetçilik evresine, Ateizm ise Sosyalizm/komünizm evresine denk düşer. Ateizm,
Tanrısal ve dinsel inançlar konusunda varılacak son noktadır, bu konuda daha
ötesi yoktur. Tanrısal ve dinsel inançlar tarihe karıştığında ise Ateizmin de
bir işlevi kalmayacak, o da tarihe karışacaktır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ancak bu sıralamalar ve denk düşmeler arasında elbette
keskin sınırlar yoktur, Milli devletler
evresinde milliyetçilere denk düşen din hakkındaki görüşler deizm, Panteizm,
Agnostisizm olsa da ateizm görülebilir, bunlar dinsel görüşte ileri bir aşamaya
ulaşmış ama milliyetçi olmakla geri kalmış ve sosyalizme ulaşamamış olanlardır.
Aynı şekilde sosyalistlerde de Agnostisizm, deizm, Panteizm hatta teizm bile
görülebilir, bunlar da aydınlanma yaşamadan, kendi okuyup araştırması,
sorgulaması ve eleştirmesiyle sosyalizme ve Ateizme varmamış, örgütlemelerle,
ezbere, bilinçsiz bir şekilde sosyalist olmuş ama dinsel inançlar hakkındaki
görüşte geri kalmış olanlardır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ateistlerin geneli materyalizm ve Sosyalizm/ Komünizmi bir
tutarlar, aralarında bir fark görmezler, materyalizm denilince
sosyalizm/komünizm denmiş gibi tepki gösterirler. Oysa bunlar birbirlerine
bağlı olsa da aynı şey değildirler. Diyalektik Materyalizm, evrenin tanrısal
bir doğaüstü güce dayanmayan, bilime dayanan bir açıklaması olan felsefedir,
Sosyalizm/Komünizm ise bu felsefenin sosyo-ekonomik siyasal modelidir,
Sosyalizm/Komünizmin felsefi temeli diyalektik materyalizmdir. Ancak, ikisinde
de zamanla değişiklikler, gelişmeler olabilir, özellikle de Sosyalizm/Komünizmde
zamanla değişime, gelişime ve koşullara göre değişiklikler, gelişmeler olması
kaçınılmazdır. Bunların birini kabul eden, diğerini de olduğu gibi kabul etmek
zorunda değildir, her ikisinin de bazı kısımlarını kabul edebilir, bazı
kısımlarını reddedebilir!</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Diyalektik Materyalizm/Sosyalizm/Komünizm Ateizmi içerdiği
gibi Enternasyonalizmi, Hümanizmi, Feminizmi (kadın-erkek eşitliği),
doğaseverliği, hayvanseverliği de içerir,
çünkü bunlara aykırı olmadığı gibi özü bunları gerektirir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: #333333; mso-bidi-font-weight: bold;">Kitlelerin
sosyalizme karşı çıkışlarının en büyük nedenlerinden biri sosyalizmin özünde
dinsiz ve milliyetsiz oluşudur. Sosyalizm/Komünizm sınıfların, sömürünün,
dinlerin, etnik kimliklerin, ırk ve cinsiyet ayrımın, doğa tahribatının,
devletin (bildiğimiz devlet şekillerinin) olmadığı bir dünyayı öngörür ve
hedefler.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Din kapitalizmden çok önce ortaya çıkmasına rağmen
Kapitalizmin de değeridir. Milli devlet de kapitalizmin tipik devlet şeklidir. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kapitalizmin en önemli değerleri din ve milliyettir, bu
değerlerin temelinde ise ekonomik ilişkiler, ihtiyaçlar ve çıkarlar vardır. Din
ve milliyetçilik, kapitalist alt yapının üst yapısıdır, bu üst yapı bu alt
yapının koruyucusu ve sürdürücüsüdür. Dolayısıyla kapitalizmin değerleriyle, onun
korucularıyla mücadele edilmeden, üstelik de korunup desteklenerek Kapitalizm
aşılamaz!<b><o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: #333333; mso-bidi-font-weight: bold;">Avrupa’da
kapitalizme geçerken feodal sistemin hem alt yapısına hem de üst yapısı olan
dinsel sisteme karşı mücadele verilmiştir. Marks, Almanya'da dinin eleştirisi
bitmiştir der. Tam olarak din ve eleştirisi bitmese de Sosyalizm de Avrupa’da,
din konusunda aydınlanma yaşandıktan sonra ortaya çıkmıştır ve aydınlanmayla
dinin kitleler üzerindeki etkisi kırıldığından günümüz Avrupa’sında İslam
ülkelerindeki kadar din ile mücadeleye gerek yoktur. Fakat İslam ülkeleri bu
aydınlanmayı henüz yaşamamıştır, Türkiye’de de halen ağır bir şekilde devam
ediyor, bu toplum din devletine geri götürülmek isteniyor ve adım adım
uygulanıyor. </span><span style="color: #333333; font-size: 12pt;">Sosyalizm,
din ve dinsel geri gidiş görmezlikten gelinerek, alt yapı ve üst yapıya karşı
mücadeleden birini ihmal ederek, kapitalizmin ve milliyetin yanı sıra din
konusunda da kitleleri aydınlatmadan, bu konuda aydınlanma yaşanmadan,
sosyalizmin değerlerinden olan dinsizlik ve milliyetsizlik benimsetilmeden başarıya
ulaşamaz! Ateizm de diyalektik ve tariksel materyalist/sosyalist/komünist
ideolojiden, kapitalizme emperyalizme karşı enternasyonalist sınıf
mücadelesinden kopuk bir şekilde yalnızca dinlerle mücadele edilerek başarıya
ulaşamaz!</span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kaynaklar: </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Vikipedi-Ateizm</div>
<div class="MsoNormal">
Felsefenin Başlangıç İlkeleri –G. Politzer<b><span style="font-size: 14.0pt;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
Sosyalizm ve Din - Lenin, </div>
<div class="MsoNormal">
<span class="v16px">İşçi
Partisinin Din Karşısında Tutumu - Lenin</span></div>
<div class="MsoNormal">
Orhan Hançerlioğlu-Felsefe Sözlüğü</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Nilüfer Tekin</div>
Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-55502942752863356702012-12-13T14:19:00.001-08:002012-12-13T14:44:53.823-08:00Evrimde İlerleme Yok mu!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYy82JlNkQs1jPwuIbVcPEuPrRTiXK0uOMl-uOUe9vXWpVotNVNd2WMdqJhl6uMWpjoYdXrftZk0nXBJh-3ODXd-THbfcuBw-gvI4uyjBKxCm9AcvJpNMljer4gt36141jJEpcBepcUhBV/s1600/insan%25C4%25B1n+evrim+s%25C3%25BCreci.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="117" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYy82JlNkQs1jPwuIbVcPEuPrRTiXK0uOMl-uOUe9vXWpVotNVNd2WMdqJhl6uMWpjoYdXrftZk0nXBJh-3ODXd-THbfcuBw-gvI4uyjBKxCm9AcvJpNMljer4gt36141jJEpcBepcUhBV/s320/insan%25C4%25B1n+evrim+s%25C3%25BCreci.jpg" width="320" /></a></div>
Orhan Hançerlioğlu ve Aklın İsyanı-Marksist Felsefe ve Modern Bilim-Alan Woods,Ted Grant<br />
<br />
Evrim (Orhan Hançerlioğlu-Felsefe Sözlüğü)<br />
<br />
Evrim, diyalektik yasanın başkavramıdır. Diyalektik ve tarihsel özdekçilik, doğasal ve toplumsal evrimin genel yasalarının bilimidir. Diyalektik felsefeye göre evrim terimi nicesel değişmelerin sıçramayla nitesel değişmeleri gerçekleştirdiği gelişme sürecini dilegetirir.
Evrimin kaynağı ve gerçekleştiricisi, doğasal ve toplumsal bütün olgulardaki çelişme ve karşıtlık’lardır.
Çelişme şuradadır ki bir şey hem kendisinin aynı hem de kendisinin aynı olmayan’dır, yani hem kendisinin aynı olarak kalır hem de durmadan değişir. İşte gelişme, bu ‘kalıcılık’la ‘değişme’ arasındaki karşıtlık’tır.
Her şey karşıtına dönüşür tavuk yumurta, yumurta tavuk olur. Ama bu dönüşme bir mekiğin devimi gibi iki uç arasında bir gidiş geliş değildir, daha yüksek ve daha ileri bir aşamaya dönüştür.
Nesneler sarmal sürece uyarak gelişirler ve aynı noktaya dönüşmeyip daha üstün bir düzeye ulaşırlar. Toplumun evrimi de böylesine sarmal bir evrimdir. Bu yüzdendir ki tarihin tekrarlardan ibaret olduğu sözü, yanlış bir sözdür.<br />
<br />
Doğal Ayıklanma-Doğal Seçilim<br />
<br />
Darwin’e göre yaşama kavgası bir doğal ayıklama’yla sürüpgider, koşullara uymayanlar ayıklanırlar ve koşullara iyi uyanlar türlerini sürdürürler. Ayıklama, pirinç ve pirinç taşlarında olduğu gibi, iki yanlıdır: koşullara uyamayanlar yokolmak için, koşullara uyabilenler varolmak için ayıklanırlar. Ayıklama’yı, koşullara göre, güçlülük kadar güçsüzlük de gerektirebilir. Darwin bu konuda şu örneği vermektedir: Kanatlı bir böcek sürüsü kasırgaya yakalanarak denize sürüklenir ve boğulur, içlerinden kanadı kopuklar kasırgadan kurtularak yaşamakta devam ederler...Ayıklama’nın ölçüsü güçlülük değil, koşullara uymaktır( Koşullara en iyi uymak da değildir, hayatta kalacak ve üreyecek kadar koşullara uymaktır. N.T).(Orhan Hançerlioğlu-Felsefe Sözlüğü)<br />
<br />
İlerleme<br />
<br />
Daha yüksek bir aşamaya gitme...
İlerleme, doğal ve zorunlu süreçtir. Doğa, her an, daha yüksek bir aşamaya doğru zorunlu olarak ilerler. Toplum da, doğa gibi, zorunlu bir evrim içindedir.<br />
<br />
Gelişme<br />
<br />
Yalından karmaşığa, alt olandan üst olana doğru ilerleme...<br />
Metafizik dünya görüşü, evrim konusunda, tanrıbilimi desteklemek için çeşitli, bilimdışı kuramlar ilerisürmüştür. Bütün bu bilimdışı kuramların ortak varsayımlarına göre evrensel oluşmada bir ilerleme değil, tersine, gerileme vardır. her şey, her an, daha kötüye gitmektedir ve tarih bir tekerrürden ibarettir’’. Evrim düşüncesini yadsıyan bu metafizik varsayımların yanında evrim düşüncesine boyun eğen (kabul etmek zorunda kalan N.) metafizik varsayımların ortak savlarına göre gelişmenin kaynağı özdeğin dışındadır ve çeşitli kavramlarla dilegetirilen ‘Tanrı’dır.<br />
<br />
Gelişme ya da gelişim, eytişimsel ve tarihsel özdekçi felsefenin gerçek anlamını açıkladığı en önemli kavramlardan biridir. Evrende doğa, toplum ve bilinç; tek sözle her şey gelişir. Eytişimin genel yasalarıyla yönetilen gelişme, nesne ve olayların iç eğilimlerinin sonucu olarak kendiliğinden bir devim sürecidir. Üst olan alt olanın, karmaşık olan yalın olanın gelişmişidir. Her gelişme aşamasının sonu, yeni bir gelişme aşamasının başlangıcıdır. Karşıtların birliği ve savaşı yasası, nicelikten niteliğe geçiş yasası ve olumsuzlanmanın olumsuzlanması yasasıyla yönetilen gelişme, nesne ve olayların iç devimlerinin ürünüdür, dışarıdan verilmemiştir. Gelişme özdekseldir (maddesel) ve tüm doğanın gelişmesi insan bilincine kadar sürüpgelmiştir.<br />
<br />
Gelişme sürecinde yeninin eskiyi olumsuzlaması, karşıtlar arasındaki çelişkilerin çözülmesinden ve aşılmasından başka bir şey değildir. Olumsuzlamanın olumsuzlanması yasası, aynı zamanda nicelikten niteliğe geçiş yasasıyla da organik bir bağlılık içindedir. Çünkü olumsuzlama, eski bir nitelikten yeni bir niteliğe geçiş demektir ki bu da niceliksel birikimlerin gereken olgunluğa ulaştıkları zaman sıçramayla gerçekleşir. Her yeni, eskinin bağrında ve onun olumlu bölüm ve eğilimlerinden oluşur; bundan ötürüdür ki her yeni, aynı zamanda eskinin daha yetkinleşmiş ve gelişmiş bulunan özelliklerini de taşır.
Eytişimsel gelişme anlayışı da gelişme sürecinde zaman zaman eskiye dönüşlerin varlığını kabul eder; ne var ki son çözümlemede gelişme daima alttan üste, basitten karmaşığa, aşağıdan yukarıya ve daha az gelişmişten daha çok gelişmişe doğru ilerler. ‘’Dünya tarihini, düz, geriye dönüşsüz, büyük sıçramalarla hep ileriye doğru giden bir devim olarak görmek diyalektiğe ve bilime aykırı bir görüştür, yanlıştır’’. Geriye dönüşler her zaman olabilir, ama toplum son çözümlemede sürekli bir ilerleyiş içindedir. Bir sosyo-ekonomik oluşum, daima, yerini, kendisinden daha yetkin bir sosyo-ekonomik oluşuma bırakmıştır ve bırakacaktır. Gelişme, olumsuzlamanın olumsuzlanması aşamasında, daha önceki aşamaların olumlu özellik ve eğilimlerini daha yetkin bir biçimde tekrarladığından, alttan üste doğru (örneğin bir uzay gemisinin göğe yükselişi gibi) dümdüz bir yol izlemez, sarmal bir yol izler.<br />
<br />
’’Güneş sistemi bir kozmik tozdan meydana gelmiştir. Bugünkü hayvansal ve bitkisel örgenlikler son derece basit örgenliklerden yola çıkarak gelişmişlerdir. Toplum, ilkel komünotelerden toplumsal yaşamın şimdiki biçimlerine gelinceye dek uzun bir yol izlemiştir. Teknik, ilkel aletlerden günümüzün dev mekanizmalarına ulaşmıştır. Antik düşünürlerin ilkel sezişlerinden yola çıkan insansal bilgi çağdaş bilime varmıştır. Doğanın, toplumun ve insan düşüncesinin aşağıdan yukarıya gelişimi yadsınamayacak kadar açık bir gerçektir’’.
Evrimsel gelişme, Hegel felsefesinde olduğu gibi her şeyin karşıtına dönüştüğü bir mekik devimi değil, daima daha üstün bir düzeyde gerçekleşen bir ‘sarmal gelişim’ devimidir.<br />
<br />
Sarmal Gelişim<br />
<br />
Diyalektik materyalizm metafiziğin tam tersi olarak, gelişmenin, alt olandan üst olana doğru sarmal bir gelişim izleyerek gerçekleştiğini ve bunun nesne ve olayların özündeki çelişmelerden doğduğunu, eski ve yeni arasındaki çatışmanın son çözümlemede yeniye yol ve yön verdiğini meydana koyar.
Gelişme, daima daha üstün bir düzeye doğru ve sarmal, daima eskinin yerine yeniyi getirerek aşağıdan yukarıya bir süreçle gerçekleşir.
Tarih tekrarlamalardan ibarettir sözü de bu sarmal gelişimi görememekten doğmuştur.<br />
<br />
Sıçrama<br />
<br />
Niceliksel değişmeden niteliksel değişmeye geçiş aşaması...
Tarihsel ve eytişimsel özdekçi felsefenin en önemli kavramlarındandır. Doğada toplumda ve bilinçte; teksözle tüm evrende geçerli olan nicelikten niteliğe geçiş yasasının açıkladığı geçiş aşamasını adlandırır. Evrensel evrim bu yasayla işler. Evrim, süreklilik ve kesiklikik’in birliğidir. Önce niceliksel değişmeler sürekli ve kerteli (Os. Tedrici) olarak birikir. Bu değişmeler süreklidir, çünkü aynı niteliği koruyarak yavaş yavaş sürüpgider. Sıçramanın hızlılık derecesi görelidir, niceliksel birikimin hızıyla oranlıdır, örneğin maymundan insana geçişte olduğu gibiniceliksel birikimin milyonlarca yıl sürdüğü hallerde sıçrama da yüzbinlerce yıl sürer. Ama bu gene de bir sıçramadır; çünkü bir nitelikten başka bir niteliğe atlanmıştır. Buna karşı, 99 derece kaynatılan suyun bir derece daha kaynatılmakla birdenbire buhar niteliğine dönüşmesinde olduğu gibi, ölçülemeyecek kadar hızlı sıçramalar da vardır. Kesiklilik ve sürekliliğin bu bağımlılığı ve birliği, özdeğin iç yapısında da görülebilir. Özdek süreklilik niteliği gösteren dalgalı niteliği ile kesiklilik niteliği gösteren tanecikli niteliğini birlikte taşır.<br />
<br />
Doğa, toplum ve bilinç bu sıçramalı evrimsel sürecin her gün gözlemlediğimiz sayısız örnekleriyle doludur. Örneğin doğada su, 1-99 dereceler arasında bulunduğu zaman sudur, 0 derecede buz ve 100 derecede buhar olur, bambaşka bir niteliğe sıçrar. Sadece bir derece değişikliği suya birdenbire nitelik değiştirtmektedir. Bütün nitelik değişmeleri, metafizik ve bireyci anlayışın tersine, niceliksel birikmelerin ve değişmelerin sonucudur. Suyu kaynatmak ya da soğutmak, onda niceliksel değişiklikler meydana getirmektir. Örneğin kaynatılan su, 99’uncu dereceye kadar niceliksel değişmelerinde sürekli ve kesintisizdir, nicelikçe değişmelerin sürekli bir dizisi olarak sürüpgitmektedir. Ama onu 99 dereceden 1 derece daha kaynatmak birdenbire bu sürekli gidişte bir kesinti, bir sıçrama yapar ve su nitelik değiştirerek buhar olur.<br />
<br />
Örneğin toplumda milletvekili adayı, eğer seçilebilmek için beş yüz oy alması gerekiyorsa, dört yüz doksan dokuz oya kadar milletvekili adayıdır. Bir oy daha almakla hızla nitelik değiştirir ve milletvekili adayı iken milletvekili olur.
Örneğin bilinçte, bir öğrencinin bilgileri yavaş yavaş nicelikçe artar. Belli bir bilgi birikiminin sonuda hızla nitelik değiştirir ve o ana kadar öğrenciyken tornacı, hekim, mühendis vb. olur.<br />
<br />
Evrensel evrimin yasası, tüm olgu ve olaylarda, niceliksel değişimlerin sıçramayla niteliksel dönüşüme uğramasıdır. Bu yasa üç evrensel yasadan biridir (diğer iki yasa; karşıtların birliği ve savaşımı yasası ile olumsuzlamanın olumsuzlanması yasasıdır N.). Sıçrama ve bunun sonucu olan nitelik değişikliği ‘devrim’ deyimiyle dilegetirilir. ‘’Evrim boyunca nicelikçe oluşan basit değişmeler, belli bir dereceye vardıktan sonra, nitelikçe değişmeyi gerektirir’’. ‘’Eytişimsel geçişi, eytişimsel olmayan geçişten ayıran nedir? Sıçrama’’. Bu yasa, metafizik ve idealist kampın yadsımaya yeltendiği bir yasadır. Örneğin Spencer evrimin sadece nicelikçe değişmelerle, Bergson sadece nitelikçe değişmelerle gerçekleştiğini ilerisürerler. Leibniz’in de katıldığı idealizme göre ‘’doğada sıçrama yoktur’’. Bütün bu idealist ve metafizik savlar, açıkça görüldüğü gibi, bilimdışıdır.<br />
<br />
Aşma<br />
<br />
Herhangi bir şeyin olumsuz yanını (yanlışlarını N.) eleyip olumlu yanını (doğrularını N.) daha üstün bir düzeyde gerçekleştirme...(daha üstün bir düzeye taşıma N.)(Orhan Hançerlioğlu-Felsefe Sözlüğü)<br />
<br />
Her şey şans eseri mi?<br />
<br />
’’20.yüzyılın ortalarında hakim görüş hayatın inanılmaz derecede küçük bir ihtimalle şans eseri başladığıydı.Bu görüş,1954'te Scientific American dergisinde Harvard, biyokimyager George Wald'ın yazdığı bir makalede çarpıcı bir şekilde dile getirdi. Wald,canlı organizma kadar karmaşık bir şeyin kendiliğinden ortaya çıkışının olanaksız o...lduğunu itiraf etmiş, ama böyle istatiksel mucizelerin mümkün ve hatta yeterli zamanda muhtemel olduğunu ısrarla dile getirmişti.Bu işin olabilmesi için iki milyar yılın yeteceğini tahmin etmiş ve '' bu zaman diliminde,imkansızın mümkün,mümkünün muhtemel ve muhtemelin de fiilen kesin'' olacağını savunmuştu.Sadece beklemek yetmektedir, zamanın kendisi mucizeleri gerçekleştirir.
Gerekli olan her şeyin şans ve zaman olduğu şeklindeki Wald'ın görüşü şimdilerde rağbet görmemektedir. Günümüzün hakim görüşü,en kapsamlı şekilde,Nobel ödülü sahibi Christian de Duve'nin 1995'de yazdığı kitapta dile getirilmiştir: Vital Dust:Life as a Cosmic Imperative. De Duve hayatın şans eseri değil de, her birinin uygun koşullarda hayli muhtemel olduğu yasaya dayalı kimyasal adımların ürünü olduğunu savunmaktadır.Hayatı destekleyen yasalara bağlılık,hayatın kökeninin, başka yerde olması hiç mümkün olmayan acayip bir hadise olduğu fikrinden uzaklaşıp, hayatın ta başlangıçtan evrene göre programlandığı fikrine doğru dev bir adımdır.Davies de bu adıma eşlik etmektedir.George Wald'ın konumu,bu durumda gündemden düşmektedir,çünkü en basit hayat tarzı ( bilinen herhangi bir organizmadan çok daha basit olanı ) bile öylesine karmaşıktır ki, tesadüfen kendi kendine oluş, milyarlarca yıl içinde bile pratikte imkansız olurdu.’’( Alıntı: Evrim Duruşması,Phillip E.Johnson, sf.31,32)<br />
<br />
Zorunluluk ve Rastlantı<br />
<br />
(Orhan Hançerlioğlu-Felsefe Sözlüğü)
Doğal Seçilim Rastlantısal Bir Süreç Değildir!
Mutasyonlar için onların içinde meydana geldikleri canlıya faydalı olmak için oluşmadıklarını belirtmek için "rastlantı" sözcüğü kullanılır. Çeşitlilik, rastlantısal bir şekilde ortaya çıkar ama çeşitler arasından seçilim rastlantısal değildir.
Yasanın işlediği her yerde o yasanın gereği bir zorunluluktur. Örneğin bırakılan taş yere düşer. Düşmemezlik edemez, düşmesi zorunludur, çünkü cisimler üstüne yerçekimi yasası işlemektedir. Nerede bir yasa varsa orada mutlaka bir zorunluluk, nerede bir zorunluluk varsa orada mutlaka bir yasa vardır.
Metafizik felsefe zorunluluğun karşısına özgürlük ve rastlantıyı koyar ve bunları birbirinden bağımsız olarak birbirleriyle karşıtlaştırır. Bu halde metafizik mantık gereğince bunlardan birinin varlığı, öbürünün yokluğunu gerektirir.
Oysa zorunlulukla özgürlük ve zorunlulukla rastlantı birbirleriyle bağımlıdırlar, biri varolmadan öbürü de varolmaz, biri öbürüne dönüşebilir.
Evren, sonsuz çeşitlilikte bir fenomenler topluluğudur. Bu fenomenler birbirleriyle bağlantı halindedirler. Bu bir genel bağlantıdır ki evreni düzenli kılar. Evrendeki düzenlik (örneğin, gecelerle gündüzlerin, mevsimlerin birbirini izlemesi, toprağa buğday tohumu ekildiğinde mutlaka buğday üretmesi) bu genel bağlantının sonucudur. Bu bağlantı, fenomenler arasında bir ilişkidir ki fenomenleri birbirlerine bağımlı kılar.
Zorunlulukla rastlantı, birbirlerinden ayrı olarak tek başlarına varolmazlar. Rastlantı zorunluluğun bir beliriş biçimidir ve onu tamamlar. Rastlantı her zaman bir yasayı gizler.
Zorunluluk temel ve içsel, rastlantı temel olmayan ve dışsal bir bağlantı biçimidir. Ne var ki zorunlulukla rastlantı eytişimsel bir birlik ve bağımlılık içindedir. Aynı olgu, hem zorunluluk, hem de rastlantıdır. Örneğin bitkinin ölümü için rastlantı olan dolu olgusu, bölgenin atmosferik koşullarının zorunlu sonucudur, eşdeyişle bir zorunluluktur.
İnsanlar yasaları bilip tanımakla o yasalara egemen olurlar, o yasalar karşısında özgürlük’e kavuşurlar. Dış ilişkileri(yasanın işlemesi için gerekli koşullar) bilinçli ya da bilinçsiz olarak meydana getirebilirler ya da yok edebilirler, ama yasayı meydana getiremezle ve yok edemezler. Yasaların nesnelliği ve insan iradesinden ve bilincinden bağımsız oluşu da burada belirir. Böylece zorunluluk da, belli koşullar içinde meydana gelmemenin imkansızlığı olarak tanımlanır. Bu imkansızlık, evrensel nedensellikten doğar; her fenomenin mutlaka bir nedeni bulunduğunu bilmek, zorunluluğun varlığını bilmek demektir.
Özgürlük, zorunluluğun bilgisini edinmekle insansal etkinliği bu zorunluluğa egemen kılmaktır.
Örneğin insanlar yıldırımın nedenini bilmedikleri sürece yıldırım onlar için kör bir zorunluluk, bir kader’di; yıldırımın nedenini öğrenerek yıldırımsavarlar yaptılar ve yıldırım karşısında özgürleştiler. Yıldırım kendi oluşma yasasıyla zorunlu olarak düşer, ama onun bilgisini edinmek insanı bu zorunluluktan özgürlük düzeyine geçirir. İnsanın özgürlüğünü yok eden zorunluluk, nedenleri bilinmeyen (bilinse de müdahale edilemeyen N.)zorunluluktur.<br />
<br />
Yasa<br />
<br />
Evrensel gelişmede yeni ve ileri olan, kesinlikle eski ve geri olanın yerini alır. Bundan ötürüdür ki yeni hiçbir zaman alt edilmez. Altedilmez, çünkü yeni, evrensel evrimin ve gelişmenin zorunlu sonucudur. Altedilmez, çünkü yeni nesnel koşullara en uygun olandır. Örneğin, eski çağların gymnosperm (tanelerinin koruyucu zarfı bulunmayan) bitkileri yerlerini nesnel koşullara daha uygun olan zarflı bitkilere, eski toplum biçimleri yerlerini nesnel koşullara daha uygun bulunan yeni toplum biçimlerine, eski düşünceler yerlerini nesnel koşullara daha uygun bulunan yeni düşüneclere bırakmışlardır. Yeni altedilemez, çünkü elle tutulup gözle görülecek kadar belli bir nesnel gerçeklik olan evrim ve gelişme altedilemez.
Doğanın nesnel yasaları, bilinçsiz doğal güçlerin karşılıklı etkileriyle oluşmuş yasalar; toplumun nesnel yasalarıysa bilinçli insansal etkinliklerin karşılıklı etkileşimiyle oluşmuş yasalardır. Bundan ötürüdür ki toplumsal yeninin altedilmezliği, doğasal yeninin altedilmeliğinden farklı olarak bilinçli insan etkinliğini gerektirir.(Orhan Hançerlioğlu-Felsefe Sözlüğü)<br />
<br />
<br />
İlerleme yok mu? (Aklın İsyanı)<br />
<br />
S. J. Gould, Kambriyen dönemde çeşitliliğin daha fazla olduğunu, evrimde uzun dönemli eğilimler bulunmadığını ve yaşamın bu denli karmaşıklaşmasının, yani zeki yaşamın, evrimin tesadüfî bir sonucu olduğunu öne sürer. Ne var ki, Marx ve Engels’in diyalektik yaklaşımından haberdar olan ve bu yaklaşımı uygulamaya çalışan Gould bu noktada çubuğu fazla büker. Oysa çok doğru bir tespitle, “evrim, tesadüf ve zorunluluğun bir bileşimidir –değişiklik düzeyinde tesadüf, seçilimin işleyişinde zorunluluk” diyen de yine Gould’dur.<br />
<br />
Peki Gould neden evrimin aynı zamanda bir gelişme-ilerleme demek olmadığını savunmaktadır? Bunun nedeninin, Gould’un, evrim teorisini dini, gerici ya da ırkçı düşüncelerine temel haline getirmek isteyen gericilere karşı yürüttüğü haklı ve onurlu mücadelede çubuğu tam ters tarafa bükmesinde yattığını söylemeliyiz. Gould, evrimsel ilerleme fikrinin nasıl kötüye kullanıldığından hareketle, bu fikrin kötüye kullanılışını değil, fikrin kendisini yok etmeye girişir. Pire için yorgan yakar.<br />
<br />
Evrimde ilerleme düşüncesini Gould’un ısrarlı bir biçimde reddetmesi, katı bilimsel nedenlerden çok, toplumsal ve politik nedenlerden ötürüdür. Gould bilmektedir ki, evrimci ilerleme ve “daha yüksek türler” düşüncesi, ırkçılık ve emperyalizmi haklı göstermek için geçmişte sistematik bir biçimde kötüye kullanılmıştır; beyaz adamın sözümona üstünlüğünün, Avrupa uluslarına, Afrika ve Asya’daki “kural tanımaz daha aşağı türlerin” topraklarına ve zenginliklerini ele geçirme hakkını verdiği varsayılıyordu. 1940’lar gibi geç bir tarihe kadar saygın bilim adamları hâlâ, beyaz adamın en üstte olduğu ve zenci ve diğer “ırkların” bundan ayrı ve daha aşağılardaki dallarda, goril ve şempanzelerin biraz üstünde yer aldığı “evrim ağaçları” yayınlıyorlardı. Evrimde ilerleme kavramını “zararlı” bularak reddetmesi konusunda kendisine soru sorulduğunda, Gould, haklılığını aşağıdaki şekilde kanıtlamaya çalışmıştı: “İlerleme içsel olarak ve mantıksal olarak zararlı değildir” diye yanıtladı. “Batının kültürel gelenekleri bağlamında zararlıdır.”<br />
<br />
Gould’un evrimde ilerleyişin olmadığını savunmasının asıl amacı, ırkçı, statükocu, dinci düşüncelerin bilimsel bir temelle açıklanmasına engel olmak istemesiydi. Çünkü evrimle ilerleme arasında bir bağlantı kurulması “sosyal Darvinizm”i besliyordu: “Sömürgelerde yaşayan insanlar evrimsel olarak daha geri bir türü oluşturuyor; biz onlardan daha üstün ırklar olduğumuz için onları birer köle olarak kullanmak bizim suçumuz değil!” yollu sonuçlara mahal vermemek için Gould evrimin ilerleme olduğunu reddederek çubuğu öbür tarafa büküyordu.<br />
<br />
Gould’un evrimin ilerlemeye tekabül ettiği görüşüne karşı olmasının bir başka nedeni de yine egemen sınıfın varlığını sürdürme araçlarından biri olan dine temel sağlayan teolojik yaklaşıma karşı olmasıydı. İlerleme kavramının evrimde kabul görmesinin teolojik yaklaşıma; yani doğanın ve doğada yaşayan tüm canlıların üstün bir yaratıcı güç tarafından ayrıntılı bir şekilde tasarlanmış olduğu, doğanın önceden yapılmış bir plan çerçevesinde işlediği anlayışına yol açma olasılığı vardır (bizi yaratıp var etmek için önceden saptanmış Tanrısal belirli bir amaç). Gould bu olasılığı bertaraf edip, teolojik yaklaşıma mahal vermemek adına var olan bir gerçekliği yadsımıştır.<br />
<br />
Gould’un politik düşünceleri doğal olarak bilimsel çalışmalarına da yansıdı. Bilimsel ırkçılık, yaratılışçılık, biyolojik belirlenimcilik ve “sosyobiyoloji” hipotezleriyle, statüko ve eşitsizliğe bilimsel temel oluşturmaya çalışan düşüncelere karşı amansız bir mücadele yürüttü.
Böylesi cahil ve gerici saçmalıklara Gould’un gösterdiği tepkiye sempatiyle bakılabilir. “İlerleme” gibi terimlerin, evrime uygulandığında sağlam bir bilimsel bakış açısından ideal olmayabilecekleri de doğrudur. Teleolojik bir yaklaşımı içerme riski, yani doğanın bir Yaratıcı tarafından ayrıntılı olarak geliştirilen, önceden yapılmış bir plana göre işlediği anlayışına yol açma riski her zaman vardır. Ama alışıldığı üzere, gösterilen tepki öteki uca savrulmuştur. Eğer ilerleme sözcüğü yetersizse, yerine, örneğin karmaşıklık sözcüğü konulabilirdi. İlk tek hücreli hayvanlardan bugüne gelinceye dek, canlı organizmalarda gerçek bir gelişmenin olduğu yadsınabilir mi? Geçen 3,5 milyar yıllık evrimin yalnızca değişim değil, aynı zamanda, basit formlardan daha karmaşık canlı sistemlere geçen gerçek bir gelişim anlamına geldiğini kabul etmek için, insanı (Tanrı’nın amacı olarak)evrimin en yüksek noktası olarak gören eski tek yanlı bakış açısına geri dönmek gerekmiyor. Fosil kayıtları bunun tanığıdır. Örneğin, yaklaşık olarak 230 milyon yıl önce, memelilerin sürüngenlerden evrilmesiyle birlikte ortalama beyin boyutlarındaki dramatik artış. Aynı şekilde, insanların ortaya çıkmasıyla beyin boyutlarında nitel bir sıçrama olmuştur ve bu da düzgün bir nicel süreç olarak değil, bir dizi sıçrama olarak gerçekleşmiştir; Homo habilis, Homo erectus, Homo neanderthalensis ve nihayet, belirleyici dönüm noktasını temsil eden Homo sapiens.<br />
<br />
Evrimin, daha aşağı organizmalardan daha yüksek olanlara doğru, en karmaşık görevleri yerine getirebilen büyük beyinli insan varlığına yol açarak, daha büyük bir karmaşıklıkla sonuçlanması, onun ilerici karakterinin kanıtıdır. Canlılığın başlangıcı olan tek hücreli canlılardan memelilere kadar gelen sürece baktığımızda bir ilerleme olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Tabiî ki doğa inişli çıkışlı bir seyir göstermektedir. Gould’un haklı olarak iddia ettiği gibi, bu, evrimin lineer şekilde yükselen bir çizgi üzerinde gerçekleştiği anlamına gelmez. İnorganik maddeden organik canlıya doğru, daha basit canlılardan daha karmaşık canlılara doğru, genel anlamda bir ilerleme olmadığı sonucunu doğurmaz.<br />
<br />
Evrim süreci, merdiven şeklinde bir gelişim demek değildir. Yani, evrim doğrusal şekilde yükselen bir çizgi üzerinde gerçekleşmez; Belli türler kendi çevrelerine uyum sağlamışlar ve bu biçimleriyle milyonlarca yıl varolagelmişlerdir. Diğer türlerse, daha gelişmiş örneklerle girdikleri rekabeti kaybetmiş ve soyları tükenmiştir. Geçen 3,5 milyar yıllık yaşamın evriminin kanıtıdır bu.<br />
<br />
Yine Gould’un çok haklı olarak ortaya koyduğu gibi, evrimin genel ilerleyişi içerisinde, kopuşlar, gerilemeler ve duraklamalar (ve nicel birikimlerin nitel değişimlere yol açtığı sıçramalar N.T) vardır. Doğal seleksiyon, çevresel değişikliklere (yerel karakterde de olsa) yanıt olarak gerçekleşse bile, yine de daha büyük bir karmaşıklığa sahip yaşam formlarına yol açmıştır. Nitekim insanın ortaya çıkışı tüm bu süreç içerisinde müthiş bir ilerlemedir.
Üstelik milyonlarca yıldır süren evrimin sadece bir değişime değil, aynı zamanda bir gelişmeye de yol açtığını kabul etmek için evrimin insanın gelişimiyle birlikte son noktasına ulaştığını kabul eden tek yanlı bakış açısına dönmek de gerekmiyor. Aynı şekilde, evrimsel süreç içerisinde yalnızca bir değişimin değil, gelişimin de olduğunu söylemek, evrimin önceden tasarlanmış nihai bir amaca doğru ilerleyen bir süreç olduğunu iddia etmek değildir.
Evrimin kendi sınırlarına ulaştığını ya da insanoğlunun daha fazla gelişme göstermeyeceğini kabul etmek için hiçbir sebep yoktur. Evrim süreci, mutlaka geçmiştekiyle aynı biçimlere bürünmek zorunda olmasa da, devam edecektir. Genetik mühendislik de dahil, toplumsal çevredeki esaslı değişiklikler, tarihte ilk kez insanoğluna kendi evrimini en azından belli ölçülerde belirleme olanağını sunarak, doğal seleksiyon sürecini değiştirebilir. Bu durum, insanın gelişiminde tümüyle yeni bir sayfa açacaktır, özellikle de piyasa güçlerinin kör dövüşünün ve hayatta kalmak için verilen hayvanca bir mücadelenin değil, insanların özgür ve bilinçli kararlarının kılavuzluk ettiği bir toplumda.<br />
<br />
Şurası açık ki, gerek dini yorumlar gerekse de ırkçı yorumlar, belli gerçeklerin üstü örtülerek bertaraf edilemez. Bu tür sağ ve gerici düşünceler, kendi gerçek köklerini bilimsel görüşlerden değil, kapitalist toplumdan alırlar. Dolayısıyla onları yok etmenin tek yolu da insanlığın başına belâ olan kapitalist toplumu ortadan kaldırmaktır. Bu sistem işçi sınıfı tarafından yerle bir edildiğinde, Gould gibi, kapitalist bir bataklığın içerisinde bile pırıl pırıl parlayan ender bilim insanları, insanlık tarihi içerisinde hak ettikleri yerleri alacaklardır.) (Aklın isyanı-Marksist Felsefe ve Modern Bilim-Alan Woods,Ted Grant)<br />
<br />
Sonuç<br />
<br />
Evrim hem tek tek türlerin evrim sürecinde hem de genel evrim sürecinde, evrimin yönünü değiştiren bir ortam değişikliği olmadığı, ya da bir ya da birkaç türü veya tüm canlılığı yok edecek bir engel olmadığı sürece ortama göre en yetkine doğru ilerler. Ortam değiştiğinde ise evrim bu yönde işlemeye başlar ve yine en yetkine doğru ilerler. Ortama uyum sağlandığı, en yetkine yaklaştığı oranda ise yavaşlar.
Bazı türlerin evriminin durması, milyonlarca yıl hiç değişmemesi, bulunduğu ortama en iyi uyumu sağlayıp en yetkine ulaşmış olmasındandır.
Bu durumda insanın da biyolojik, fizyolojik, morfolojik, zihinsel, kültürel vs bir yığın kusur ve eksiği olduğundan herhangi bir engelle karşılaşmadığı sürece evrimi devam edecek demektir, homo sapiens sapiens türündeki insan da bir ara formdur, bulunduğu ortama göre tam yetkinleşmemiş türlerin hepsi birer ara formdur.
Bu süreçte hiçbir bilinç ve amaç yoktur, fiziksel, kimyasal doğa yasalarının ve doğal seçilim yasasının zorunluluğu vardır, rastlantılar da bu yasalara uyarlar. Bazı özelliklerin avantajlı ve diğerlerinin de zararlı olması için akıllı bir tasarımcıya ihtiyaç yoktur, her şey zorunluluk ve rastlantının birlikte ürünüdür.
<br />
<br />
Derleyen: Nilüfer Tekin
<br />
<br />
<br />Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-3765194280691111872012-07-08T08:59:00.000-07:002012-07-21T03:17:16.609-07:00Şelalem (Amatör doğal bahçe şelalesi)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_JWQdyk_HAyRjqy-kp6_rtjGw84mAFCfY7_DFCXn0gj_WXa6uRBZLhSOhKThKgBwBiKZ5yqWG0UNq2Evh-Ahu4pAOhuq4xBByu1H0-WLlk6chDKdNOH6dwnF4KnXskmIQ2YkUR23epNWW/s1600/IMG_9718.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="214" width="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_JWQdyk_HAyRjqy-kp6_rtjGw84mAFCfY7_DFCXn0gj_WXa6uRBZLhSOhKThKgBwBiKZ5yqWG0UNq2Evh-Ahu4pAOhuq4xBByu1H0-WLlk6chDKdNOH6dwnF4KnXskmIQ2YkUR23epNWW/s320/IMG_9718.JPG" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNZt-M2qXn4trOxxK2Nff2gsZBzbe8e0Eba2s7ticeIvR3SR5ZejRMLm0XJtAvy8AC5beBqkONWOZZiEdLCOEkM8WmmEDEIKOHqhdVplPBHTu0WZcZ60NJnoFFuZ9J4Q0U9IGGQD2feQxD/s1600/IMG_9742.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="214" width="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNZt-M2qXn4trOxxK2Nff2gsZBzbe8e0Eba2s7ticeIvR3SR5ZejRMLm0XJtAvy8AC5beBqkONWOZZiEdLCOEkM8WmmEDEIKOHqhdVplPBHTu0WZcZ60NJnoFFuZ9J4Q0U9IGGQD2feQxD/s320/IMG_9742.JPG" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPhYTgUbVOwKqblgLXm86Xf8L_ots3QE4urPor2lhPFe0quyISh3w6RZja_Pqyaei-8tBFpqkF6lHytCi6vKbsEGwyQU9zb7nNpsvWdj6u_gcZ8rieKhTOKacAbfcqa3co7eh4m1BniJzi/s1600/IMG_9751.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="214" width="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPhYTgUbVOwKqblgLXm86Xf8L_ots3QE4urPor2lhPFe0quyISh3w6RZja_Pqyaei-8tBFpqkF6lHytCi6vKbsEGwyQU9zb7nNpsvWdj6u_gcZ8rieKhTOKacAbfcqa3co7eh4m1BniJzi/s320/IMG_9751.JPG" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPUfj0WDZJ6JVgr-PUg9IY_8s5lhyphenhyphenU4GdCifTdHWlfHOuPf6PDi-Kn2a4R_Fvu4kZcjqltexmdk4aBKvssvcjZ1l41CX5J1R75e2ceihyphenhyphen2k0HHHPcUFbA8Rb6GWsRS3k07p33QSIqdvjbk/s1600/IMG_9845.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="214" width="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPUfj0WDZJ6JVgr-PUg9IY_8s5lhyphenhyphenU4GdCifTdHWlfHOuPf6PDi-Kn2a4R_Fvu4kZcjqltexmdk4aBKvssvcjZ1l41CX5J1R75e2ceihyphenhyphen2k0HHHPcUFbA8Rb6GWsRS3k07p33QSIqdvjbk/s320/IMG_9845.JPG" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbBePSXjPUNt-RS7A2kWQj4e7P9q7PJs3mrteGB4QrMVCnsY2L69xPamrV1RsUneEx2oQ0WaqffmFtwx3z7zi2Qmfnwg3lUAYlqGyqA8UGtAabF1AiSNaom_t7qCNU-GjutY5laW8B8NOY/s1600/IMG_9846.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="214" width="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbBePSXjPUNt-RS7A2kWQj4e7P9q7PJs3mrteGB4QrMVCnsY2L69xPamrV1RsUneEx2oQ0WaqffmFtwx3z7zi2Qmfnwg3lUAYlqGyqA8UGtAabF1AiSNaom_t7qCNU-GjutY5laW8B8NOY/s320/IMG_9846.JPG" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsDXoNuU8WpP68mmp1IN9at1LRu_MWjGYNahQO9mq-q8d_xpZiz-Wlz7XRAOFr_pqzfplRxPEkjgSwsrQEVUi-XLUy0meTecFBv8HWzzk1H1eJmrHup9lant6z928gzqjlUrBKxnsiY-sw/s1600/IMG_9847.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="214" width="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsDXoNuU8WpP68mmp1IN9at1LRu_MWjGYNahQO9mq-q8d_xpZiz-Wlz7XRAOFr_pqzfplRxPEkjgSwsrQEVUi-XLUy0meTecFBv8HWzzk1H1eJmrHup9lant6z928gzqjlUrBKxnsiY-sw/s320/IMG_9847.JPG" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXUlAcvMLFQsXKdRkW6JwhHBhHOoWW_IAjltdRYEiQsOVlA5fHhOLIE-fnFTJ8h28qidtWtPZHZq6LXQHblzMe3dTr1uQO5GoUE8TUu5vGcvEiR9P-lnOFO8cFHPYIIKW_0QnauxPP1KB9/s1600/IMG_9870.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="214" width="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXUlAcvMLFQsXKdRkW6JwhHBhHOoWW_IAjltdRYEiQsOVlA5fHhOLIE-fnFTJ8h28qidtWtPZHZq6LXQHblzMe3dTr1uQO5GoUE8TUu5vGcvEiR9P-lnOFO8cFHPYIIKW_0QnauxPP1KB9/s320/IMG_9870.JPG" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCV2noJKZLDNSPvIX2MbrCjfVS9qpV0FQSPbK3-Es9VxVm9NOfH_fwIztSmSM9qpSUunzNh05_ENw3kdae1sEVSSwRCxesp4woGFOGwk76rGCMyR5TiUTFLJMpmzN8oqt89BR5d9hxEzLy/s1600/IMG_9876.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="214" width="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCV2noJKZLDNSPvIX2MbrCjfVS9qpV0FQSPbK3-Es9VxVm9NOfH_fwIztSmSM9qpSUunzNh05_ENw3kdae1sEVSSwRCxesp4woGFOGwk76rGCMyR5TiUTFLJMpmzN8oqt89BR5d9hxEzLy/s320/IMG_9876.JPG" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzHgJySkPo76yp8jQHCBEcx6PFJWsl_uRbjV3A2rJ6Q9iFYdWpPjMq5TQEk5t2x21939wkMfboWnhkeu8Q0PLZ5fXeYjzQf5RhRd0dp4UmhgS0uMO4WnM3DFrpbWG20DIvAr5pYnpr1XxR/s1600/IMG_9885.JPG" imageanchor="1" style="clear:left; float:left;margin-right:1em; margin-bottom:1em"><img border="0" height="214" width="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzHgJySkPo76yp8jQHCBEcx6PFJWsl_uRbjV3A2rJ6Q9iFYdWpPjMq5TQEk5t2x21939wkMfboWnhkeu8Q0PLZ5fXeYjzQf5RhRd0dp4UmhgS0uMO4WnM3DFrpbWG20DIvAr5pYnpr1XxR/s320/IMG_9885.JPG" /></a></div>Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-47945475223100254812011-12-24T14:12:00.000-08:002012-06-28T13:47:55.572-07:00Evrimde İlerleme Yok mudur?<b>DOĞA TARİHİNDE İLERLEME YOKTUR<br />
</b><br />
STEPHEN JAY GOULD<br />
(Dünyanın en büyük evrimcilerinden biri olan S. J. Gould ile yapılan bir röportaj)<br />
<br />
<br />
Stephen Jay Gould, evrim ile ilerleme arasında net bir ayrım yapıyorsunuz; bunun anlamı, doğada meydana gelen evrimin ille de bir yükseliş olmadığı mıdır?<br />
<br />
Zaman içerisinde daha karmaşıklaşan ve dolayısıyla evrimden söz etmeye yönelten kimi türler elbette var. Ama eğer evrimi bütünü içinde düşünürsek, bu türden bir eğilim ayırt etmek imkânsızdır, çünkü yeryüzünde üç buçuk milyar yıl önce ortaya çıkmış ilk tekhücreliler bakterilerdi. Bunlar bugün de en yaygın organizmalardır. Yaşamın bütün tarihi bakterilerin egemen etkisi altındadır, bunlar her yerde ve sürekli olarak mevcuttur. Dolayısıyla ben yaşamın baştan itibaren evrim geçirdiğine, giderek çeşitlenen çevresel koşullar içinde giderek daha fazla biçimin ürediğine itiraz etmiyorum, ama bu çeşitliliğin belli bir hedefe yönelik bir dinamiğe ya da ilerleme yönünde giden bir baskıya dayandığını asla kanıtlamaz. Bu yanlış izlenimin ortaya çıkmasının tek nedeni bizim kendi türümüz üzerine odaklanmaya çok alışmış olmamızdır. Nörolojik açıdan insan varlığı kuşkusuz ki en olgun yaratıktır, ama evrimin devasa soykütük ağacındaki küçük bir dalı temsil etmektedir. Böcekler ise canlı hayvan yaratıkların % 80’ini oluşturmaktadır. Onlar son derece dirençlidirler ve muhtemelen bizden daha başarılıdırlar; her şeye rağmen, onların evrimi ne büyüyen bir zekâ düzeyine ne de herhangi bir ilerleme işaretine kanıttır.<br />
<br />
Özetlersek: Evrim, toplam olarak, daha fazla karmaşıklık üretiyor ama doğrusal süreklilik yok denebilir mi?<br />
<br />
Doğru. Evrim tarihinde en karmaşık canlı varlıkların soy zincirini oluşturursak, bu zincir bakteriyle başlar, daha zengin yapılı bir tekhücreliyle devam eder ve kuşkusuz ki bir denizanası, bir notil ve bir balıkla devam eder. Daha sonra kurbağagillerden biri, bir dinozor, bir memeli ve sonunda, verili bir anda, insan ortaya çıkar. Ama evrimin bir sekansı söz konusu değildir: biz ne denizanasından, ne dinozordan geliyoruz, zararsız küçük bir sürüngen ailesindeniz.<br />
<br />
Darwinci ayıklama teorisi de kalıcı bir ilerleme olduğunu ima ettirecek herhangi bir öğe içermiyor, değil mi?<br />
<br />
Hayır, o teori de özellikle doğal çevreye uyum mekanizması üzerinde temellenmektedir. Bütün organizmalar kendi soylarından gelenlerde bir aşırılık üretirler ve bunlar da genetik olarak birbirlerinden ayrılırlar. Dışsal değişimlere tesadüfen daha iyi uyum sağlayanlar hayatta kalır. Bu durum herhangi bir ilerlemenin varlığına dair bir şey söylememektedir. Örneğin ev sahibinin bedeni içinde ya da üzerinde yaşayan ve gayet basit bir biçim almış olan bir parazit, çoğalan minicik bir doku da bu gezegen üzerinde yaşayan en karmaşık yaratık kadar çevresine uyumludur. Darwin bunu açıkça ifade etmiştir. Not defterlerinden birine şunu, biraz da kendine yönelik olarak yazmıştır: Yüksek ya da alçak organizmalardan asla söz etme, söz konusu olan tek şey bulunulan ortama uyum sağlamak. Ben Darwin’in kavramının, yani ilerleme olmadan, çeşitlenme yoluyla evrim kavramının genel olarak kültür tarafından asla gerçekten dikkate alınmadığı kanısındayım, çünkü insanlar burada mutlaka bir ilerleme görmek istiyorlar. Bu onları teskin ediyor: Böylelikle kendilerini daha baştan itibaren hedefi insan varlığı olan hesaplanabilir bir sürecin doruğunda hissedebiliyorlar. Ama biyologlar arasında, bu güne dek, doktriner görüş, evrimin yerel bir uyumlanmadan başka bir şey olmadığı yönündedir.<br />
<br />
Bugünkü bilgi düzeyimizden bakıldığında, insan beyni yaklaşık yüz bin yıl içinde adım adım dönüşmüştür. Her şeye rağmen siz, bu kapasite genişlemesinin sonuçları hakkında “kültürel evrim” terimini kullanmaktan kaçınıyor ve “kültürel dönüşüm” terimini tercih ediyorsunuz.<br />
<br />
“Kültürel evrim” deyimi benim hoşuma gitmiyor, çünkü kültürel dönüşüm ile biyolojik evrim arasındaki benzerlikler, farklılıklarından çok daha önemsiz. Farklılıklar terazide çok daha ağır basar; bu nedenle, kültürel süreci Darwin’in anladığı anlamda doğal sürece bağlama isteği yanılgıdır. Bunu iki örnekle açıklayacağım. Birincisi: Öğrendiğimiz her şeyi anında bir sonraki kuşağa öğretiyoruz, bizim öğrenmiş olduğumuz nitelik ve becerileri onlara aktarıyoruz. Buna karşılık, biyolojik evrimin bu türde hiçbir ilkesi yoktur: soydan gelen bireyler özellikle gen alırlar ve bu genler eğitsel deneyimlerden ve yararlı edimlerden kesinlikle etkilenmez. İkinci olarak: İnsanın yol açtığı kültürel dönüşüm farklı geleneklerin etkileşiminin sonucudur, örneğin tekerlek bir kültürden diğerine bu şekilde geçer. Biyolojik evrimde böyle bir şey yoktur; bir tür ayrıldığında, tuttuğu yönü daima korur. Başka türlerle ekolojik ilişkileri sonradan da elbette sürdürür, ama genetik kaynaşma yoktur.<br />
Kültürel dönüşüme biyolojik bir denk ararsak, evrimden ziyade mikrop bulaştırmadan söz etmek gerekir.<br />
<br />
Consilience adlı kitabında sıralı-genetik evrim terimini icat eden ve kültürel mutasyonlara insan tarihinin her döneminde genetik mirasın dönüşümünün yol açtığı ama kültürel mutasyonların da genetik mirası etkilendikleri olgusu üzerinde ısrar eden ve sonuç olarak doğal tarih ile kültür tarihinin birbirine bağlı olduğunu ileri süren sosyo-biyolog Edward O. Wilson’ın tezine karşı önemli bir itirazı zımnen yükseltiyorsunuz.<br />
<br />
Bu bağ çok gevşektir! Bilincimizin genetikle koşullandığına hiç kuşku yok. Bu bilinç olmadan, kültürün ne olduğuna dair hiçbir fikrimiz olamaz. Başka deyişle: Genetik evrim bizi belirli bir zihinsel işleyiş tarzı geliştirmeye yöneltmeseydi, kültür tarihi olmazdı. Ama aynı zamanda, kültür tarihinin insan beyni üzerinde geriye dönük en ufak bir etkisinin bile olmadığı kanısındayım. Benim bakış açımdan, bugünkü beynimiz, uygarlığa benzer hiçbir şeyin olmadığı binlerce yıl önceki insanların beyniyle tıpatıp aynı yapıdadır.<br />
<br />
Kültürün başlangıcını hangi evreye götürüyorsunuz? İnsan varlığı ne zamandan beri çevreyi kendi fikirlerine göre şekillendiriyor ve böylelikle kültür tarihinden ve tinin tarihinden söz etmek mümkün oluyor?<br />
<br />
Bu türden sorunlar bilimsel araştırmadan çok tanımlarla ilgilidir. Kimileri kültürel evrimin, alet kullanımına dair açık seçik kanıtlar olduğu yerde başladığını ileri sürmektedir. Tersine, dil olmadan böyle bir şeyin düşünülemeyeceğini ileri sürenler de vardır, ama dil çok daha geçtir. İnsan yaklaşık iki milyon yıldır alet imal edip kullanmaktadır ve ancak bunun sonucunda yaşam koşullarını dönüştürmüştür. Bunun bir kültür özelliği olarak görülüp görülmemesi kullanılan açıklama yöntemlerine bağlıdır.<br />
<br />
Sonuçta, benlik bilincinin kökeninin karanlıkta kaldığı ve asla kesin olarak belirlenemeyeceği fikrini savunuyorsunuz.<br />
<br />
Bilimsel düzlemde, insan varlığının atalarının bizim “bilinç” terimiyle belirttiğimiz entelektüel enerjiye sahip olmadıklarını saptayabiliriz. Bununla birlikte, ardından beyin daha da büyümüştür, dilin evrimine paralel giden bir özdüşünüm ve soyutlama kapasitesinin ortaya çıktığını gördük. Bu sürecin belirgin, son derece karmaşık, ayıklama teorisiyle uyumlu bir gerekçeyle gerçekleştiği kesindir. Ne var ki, bu gerekçeyi biz bilmiyoruz. Bütün bunların niçin olduğuna bilimin bir cevabı yok, hatta bunların muhtemel bir kozmik anlamı olup olmadığını da bilmiyoruz. Benim bakış açımdan, bu problem ve benzer düzeydeki diğer problemler çözümsüz kalıyor.<br />
<br />
Örneğin Lascaux ya da Altamira’da bulunan çok erken tarihli resim temsillerine bakıldığında, varoluşumuzun merkezi motiflerinin taklit edilemez işaretlerden oluşan bir dile aktarılışındaki güç bizi etkiler. Sembol yaratma yeteneğinin insan varlığının temel özelliği olduğunu ileri süren Ernst Cassirer’i onaylamamız gerekmez mi?<br />
<br />
Elbette, ama bu yetenek, hayat ya da Tanrı hakkında içinde barındırdığı düşüncelerin doğru ya da yanlış olduğunu bilmemizi sağlayacak türde hiçbir bilgi vermez, çünkü burada yalnızca insan ruhunun ifade biçimleri söz konusudur. İnsan ruhu kuşkusuz ki idealleştirebilecek ve dolayısıyla semboller üretebilecek ölçüdedir, ama bu durum, doğanın gerçekten de bu türden arketipler içerdiği anlamına gelmez.<br />
<br />
Bununla birlikte, ölüm etkeniyle karşı karşıyayız. Hayvanın tersine, biz öleceğimizi biliyoruz. Bu bilginin kendisi, metafizik perspektiflere olan ilginin canlı tutulması ve hatta Georges Bataille’ın dediği gibi bu perspektiflerin dayatılması için yeterince ağırlık taşımaktadır.<br />
<br />
Tamamen. Örneğin Freud’un tamamen benzer bir argümanı vardı. Beynimiz, kendi ölümümüzün bilincine varmamız gerektiği için değil, tamamen evrimden kaynaklı unsurlar temelinde büyümüş olsa da, bu ölümlülük bilinci yine de hiç yaşamadığımız kadar acı verici ve altüst edici bir şeydir ve buna yine de bir açıklama bulmamız gerekir. Freud dinin öncelikle bu kesinliğin sonuçlarına hakim olma teşebbüsü olduğu kanısındaydı ve bu noktada ona katılıyorum. Varoluşumuzun geçiciliği hakkında açık seçik fikirler edinerek gerçek insan doğasına yaklaşıyoruz.<br />
<br />
Ama biraz önce, kutsallığın paradigmalarının doğanın değil kültürün tarihine içkin olduğunu ima ettiniz.<br />
<br />
Teoloji ve kültürel dönüşüm ancak bir toplumun durumu ve hedefleriyle ilişkiye sokulurlarsa anlam taşır. Doğa ahlaki bir düzen olmadığından, teolojik kavramların burada nasıl bir yeri olabileceğini bilmiyorum.<br />
<br />
Bununla birlikte kesin olan şey, çok eski zamanlardan bu yana insanın doğayı, tek başına düzeninin garantisi olan yüksek bir gücün yansısı olarak az çok kavramış olduğudur. Bu ölçü içerisinde, kutsalın temsili insanın bilincinin karakteristik bir özelliğiydi.<br />
<br />
Evet ama bu durum maddi dayanağı olmayan maddiyatsız kendiliklerin gerçekten varolup olmadıklarını söylemez. Dinin sosyolojik yanları da antropolojik yanları da incelenebilir ve bütün kültürlerin az çok belirgin bir şekilde kutsal kavramına yöneldikleri keşfedilebilir; ancak bu yine de Tanrı’nın varlığını kanıtlamaz. İnsanın bir inanca bağlanma eğiliminden yola çıkarak, yöneldiği nesnenin var olduğu ya da saldırılamaz nitelikte olduğu sonucuna varmak ciddi bir hata olur. Unutmayalım: Ruhumuz son derece kusurlu bir alettir. Örneğin gerçeğe benzerlik teorisiyle rasyonel olarak yüzleşmek insan varlığı için güçtür; çoğu insanda, yedi mühürlü kitap etkisi yapar. Bu durum yine de bu teorinin kimi bilimsel sorunları çözmeye elverişli bir yöntem sunuyor olmasını asla değiştirmez. <br />
<br />
Darwin’in evrim teorisinin Tanrı’nın varlığını bir çırpıda dışladığını söyleyebilir miyiz?<br />
<br />
Hayır. Burada tek söz konusu olan şey, genel olarak bilim gibi evrim teorisinin de dinle ilgili sorunlarla ilgilenmemesidir, dolayısıyla buna cevap vermez. Aşırı güçlü bir kuvvetin evren üzerinde etkisi olsa da, bu, bilimin kapsadığı ve doldurduğu referans çerçevesinin dışında kalır. Ampirizme ve gerçekliğe dayanır; geri kalana dair açıklaması yoktur. Müminler şundan kuşku duymamalıdır: Onlar kendi bakış açılarını asla doğanın gerçek yapıları üzerinde temellendirmemişlerdir.<br />
<br />
Bu, bilimin ve dinin birbirinden ayrı kaldığı anlamına mı gelir? Birbirlerinin itkilerinin içinden geçmelerine, karşılıklı olarak birbirlerini beslemeye ve böylece o zamana dek sahip oldukları hudutları aşmalarına katkıda bulunan bir diyaloğa giremeyecekler mi? <br />
<br />
Her temel sorunun bir bilimsel boyutu, bir de dinsel ya da etik boyutu vardır. Karşılıklı yaklaşım ve yöntemleri gerçeklikten farklı alanları hedeflediğinden bunu birbirlerinin içinde eritemezler. Ama iki boyut eşit bir düzlemde birlikte varolur ve böylece bir yerde bilimsel cevaplar, başka bir yerde dinsel ya da etik cevaplar arayacak durumdayız. Bilim insanlarının teologlarla konuşabileceğine asla itiraz etmiyorum, tersine, karşılıklı olarak birbirlerini daha iyi anlamayı öğrenmelidirler.<br />
<br />
Bugün biyoteknoloji alanında ister istemez buluşuyorlar. Bu müdahaleyi benimsiyor musunuz?<br />
<br />
Her şey neye yaradığına bağlı! Büyük ölçekli bütün teknolojik dönüşümler gibi, biyoteknoloji de önemli bir potansiyele sahiptir ve bu potansiyel yararlı amaçlar için kullanılabileceği gibi zararlı amaçlar için de kullanılabilir. Dolayısıyla zararlı olabileceğini ileri sürerek bunu ne ihmal edebiliriz, ne küçümseyebiliriz. Geliştirdiği yöntemler sayesinde, örneğin, A vitamini içeren yeni bir tür pirince sahip olmamıza hiç itirazım yoktur. Bu vitaminin olmadığı doğal pirinç açısından önemli, hatta kurtarıcı bir evrimdir bu, çünkü beslenmelerinin temeli olarak bu pirinci kullanan yüz milyonlarca insan bu nedenle A vitamini eksikliği çekmektedir. Biyoteknoloji, eğer tarıma ve tıbbi pratiğe uygulanırsa daha sağlıklı olur.<br />
<br />
Kültür tarihi incelendiğinde, insanın uzun süredir bitkilerde kendi ihtiyaçlarına daha iyi cevap versin diye soy arıtma teknikleri kullandığı görülüyor. Bu teşebbüslerin ve bunlarla kıyaslanabilir başka teşebbüslerin ardından, artık kendi isteğine göre bütünüyle dönüştürdüğü bir gezegende yaşıyor insan.<br />
<br />
Beslenmemizin neredeyse bütün temel öğeleri –tahıllar, çavdar, arpa, darı, pirinç- yapay bir ayıklamanın ürünleridir: bunları biz yetiştirdik ve genetik dönüşüme uğrattık. Bunun ötesinde, ormanları kesiyoruz, doğal döngüleri kesintiye uğratıyoruz, bazı türlerin yok olmasına neden oluyoruz. Teknoloji yeni çevresel koşullar yaratıyor, bunun da evrim üzerinde etkisi var ve Darwincilikle kesin olarak örtüşüyor, çünkü organizmalar çevrelerindeki değişimlere uyum sağlarlar ve hayatta kalanlar en iyi uyum sağlayanlardır.<br />
<br />
Bu son yüz elli yılın teknik altüst oluşlarını Darwin’in teorisiyle uyumlandırıp uyumlandıramayacağımız bir yana, biyoteknoloji etik olarak savunulabilir olan şeylerin sınırlarını da parçalamıyor mu? İnsan varlığının ve diğer canlı varlıkların evrimine yeni bir evre katmıyor mu? Başka deyişle: Teknoloji biyolojide bir devrime mi yol açıyor?<br />
<br />
Bazı koşullarda, kendi genetik programımızı ve organizmaların programını daha güçlü bir şekilde dönüştürdüğümüzde, evet. Bu şekilde, kültürel dönüşümün evrim üzerinde geriye-dönük bir etkisi elbette olur. Yoksa, biyolojik açıdan bakıldığında pek dönüşüm geçirdiğimiz söylenemez. <br />
<br />
Çok sayıda göstergeye bakılırsa, giderek rafineleşen teknolojiler –yalnızca biyoloji alanında değil, iletişim alanında da- gelecekte kültürel mutasyonu hızlandıracak gibi gözüküyor.<br />
<br />
Evet, bu bize geniş bir iktidar sağlıyor. Evrim süreci, bu türden hızlı bir kültürel mutasyona etkide bulunamayacak kadar yavaş ilerliyor; velhasıl, insan varlığının beyni ve bedeni son elli bin yıldır tıpatıp aynı kaldı. Tözsel biyolojik dönüşümler ancak genetik mutasyonlarla sürdürülebilir ve zaman içerisinde, internet ya da siber-uzay sayesinde de muhtemelen böyle olacak. Ama bu durumda, söylediğim gibi, ritmini kendimizin hızlandırdığı teknik bir ilerlemenin ikincil bir etkisi söz konusudur.<br />
<br />
Biyolojik hudutlar insan soyunun evrimine mi sabitlenmiştir? Eğer böyleyse, bunların nasıl bir düzeni vardır?<br />
<br />
Bu hudutların yararsızlığı açıktır; örneğin boyumuz dört metre olamaz ve uyumadan, yemeden asla yaşayamayız. Ama etik olarak arzu edilebilir tutumlar geliştirebilecek kadar esnek olduğumuzu da düşünüyorum. Bu yönde yürümek bana gerçekten anlamlı geliyor. Savaşmamayı ve kendi kendimizi yok etmemeyi doğamız gereği öğrenemeyeceğimizi sanmıyorum. Kendimizi yetkinleştirebiliriz…<br />
<br />
Kavrama kapasitesine sahip insanı, evrim mi böyle programlamıştır? Yeryüzünde ya da evrende bilincin doğuşunun baştan itibaren istenmiş olduğunu söyleyebilir miyiz?<br />
<br />
Bir ayrım yapmamız, bir yandan insan varlığının öngörülebilirliğine, diğer yandan ise bilinçli yaşamın öngörülebilirliğine eğilmek gerekir. Böyle bir yaratığın, iki gözü, beş parmağı ve tüm özgül niteliklerimizle birlikte, biricik olduğuna aşağı yukarı emin olabiliriz, çünkü yeryüzündeki her tür, evrimin genellikle tesadüfi olan ve her biri bir başka seyir alabilecek yüz binlerce olayının sonucuydu. Dolayısıyla, iki gözü ve beş parmağı olan bilimkurgu yaratıkları aramak boşuna olur. Buna karşılık, uzayda bilince sahip başka yaşam biçimlerinin olup olmadığını söyleyemeyiz. Bilincin bir kez ve yalnızca burada geliştiğini biliyoruz. Ama bir türün, bir çeşidin ya da bir ailenin eriştiği karmaşa düzeyinin pek bir önemi yoktur: bunlardan herhangi birinin günün birinde yeryüzünden yok olmayacağının hiçbir güvencesi yoktur. Yaşamın tarihinde, kitlesel yokoluşların damgasını taşıyan dönemlere sürekli rastlanır. Örneğin dinozorlar nispeten iyi silahlanmış gibi gözüküyordu, ta ki büyük meteor yeryüzüne düşene dek. Topyekun denge durumu asla kalıcı olamaz ve evrimin zamansal ölçeğiyle ölçülür.<br />
<br />
Bu durumda, antropolog Clifford Geertz’in sorduğu soru gibi, evrimin kendi seyrini insan varlığı olmadan sürdürmesi mümkün müdür?<br />
<br />
Elbette, üç buçuk milyar yıl boyunca bizsiz gayet iyi idare etti zaten! Jeolojik olarak ancak bir dakikadır buradayız. Bunu derken, insanın yeterince zeki olduğu ve bütün zayıflıklarına rağmen, hayatta kalabilecek kadar yeterli ahlaki duyarlılığa sahip olduğu, hatta belki de uzun süredir buna sahip olduğu kanısındayım. Karamsar biri değilim, daha ziyade trajik bir iyimserim; çoğu zaman biraz fazla geç başladığımızı saptayarak bu durumu dert ediyorum kendime. <br />
<br />
<br />
Kaynak: Bilgiler Kitabı – Constantin von Barloewen, Versus Kitap, 2008<br />
Çeviri: Işık Ergüden <br />
<br />
<br />
<b>İlerleme Yok mu?<br />
</b> <br />
(Aklın İsyanı-Marksizm ve Darwincilik-İlerleme Yok mu?)<br />
<br />
Gould’un argümanının temel dürtüsü kuşkusuz doğrudur. Asıl sorunlu olan nokta, evrimin içsel bir ilerleyiş üzerinden hareket etmediği düşüncesidir: Artan çeşitlilik ve çoklu geçişler, daha yüksek varlıklara yönelen kararlı ve karşı konulmaz bir ilerlemenin yansıması gibi görünebilir. Ancak fosil kayıtları böyle bir yorumu desteklemez. Organik tasarımın daha yüksek gelişiminde düzenli bir ilerleme yoktur. Bunun yerine, uzun süren değişmezlik ya da çok az değişme dönemleri, bir de bütün sistemi yaratan bir evrimsel patlama olmuştur. Yaşam tarihinin ilk üçte iki ilâ altıda beşlik kısmında, dünyada yalnızca moneralar yaşamıştır, ve “daha düşük” prokaryotlardan “daha yüksek” prokaryotlara giden hiçbir düzenli ilerleme kaydına rastlanmaz. Benzer şekilde, Kambriyen patlama biyosferimizi doldurduğundan bu yana, temel tasarımlara hiçbir ekleme olmamıştır (az sayıda tasarım içindeki –örneğin omurgalılar ve damarlı bitkiler gibi– sınırlı gelişmelerden bahsedebilsek bile). [6]<br />
Gould, özellikle Harika Yaşam adlı kitabında, hayvan fila (temel vücut düzenleri) sayısının, “Kambriyen patlama”dan hemen sonra, günümüzdekinden daha çok olduğunu iddia eder. Çeşitliliğin artmadığını ve evrimde uzun dönemli eğilimler bulunmadığını, zeki yaşamın evriminin tesadüfi olduğunu söyler. Bu noktada Eric Lerner’in Gould’a yönelttiği eleştiri bize doğru görünüyor: Yalnızca, özel bir türün evrimine yol açan beklenmedik olaylar ile evrimde uzun dönemli bir eğilim –daha yetkin bir uyuma ya da zekâya doğru ilerleme eğilimi gibi– arasında muazzam bir farkın bulunması değil, Gould’un kendi davasını dayandırdığı olgular da böylesi bir eğilimin örneğinden başka bir şey değildir! Zamanla, evrim, gelişmenin özgül tarzları üzerinde giderek daha fazla yoğunlaşmaya yöneldi. Neredeyse tüm kimyasal elementler on milyar yıl ya da daha uzun bir süre önce varoldular. Yaşam açısından hayati önem taşıyan bileşik tipleri –DNA, RNA, proteinler vesaire– dört milyar yıl kadar önce yeryüzünde mevcuttular. Temel yaşam âlemleri iki milyar yıldır varlıklarını sürdürüyorlar; bu süre içinde tek bir yeni âleme bile rastlanmaz. Gould’un gösterdiği gibi, ana fila, altı yüz milyon yıldır ve ana sınıflar (daha düşük bir gruplaşma) dört yüz milyon yıldır mevcuttur.<br />
Evrim hızlandıkça, giderek daha özgül hale geldi ve dünya tek bir türün, bizim türümüzün toplumsal evrimi tarafından dönüştürüldü. Evrimci teoriye büyük katkısına rağmen Gould’un ideolojik olarak kararlı bir şekilde gözardı ettiği uzun dönemli eğilim tipi tam da budur. Ama yine de, tıpkı zekâya doğru bir eğilimde olduğu gibi, böyle bir eğilim vardır.[7] Evrimin, daha aşağı organizmalardan daha yüksek olanlara doğru, en karmaşık görevleri yerine getirebilen büyük beyinli insan varlığına yol açarak, daha büyük bir karmaşıklıkla sonuçlanması, onun ilerici karakterinin kanıtıdır. Gould’un haklı olarak iddia ettiği gibi, bu, evrimin lineer şekilde yükselen bir çizgi üzerinde gerçekleştiği anlamına gelmez; evrimin genel ilerleyişi içerisinde, kopuşlar, gerilemeler ve duraklamalar vardır. Doğal seleksiyon, çevresel değişikliklere (yerel karakterde de olsa) yanıt olarak gerçekleşse bile, yine de daha büyük bir karmaşıklığa sahip yaşam formlarına yol açmıştır. Belli türler kendi çevrelerine uyum sağlamışlar ve bu biçimleriyle milyonlarca yıl varolagelmişlerdir. Diğer türlerse, daha gelişmiş örneklerle girdikleri rekabeti kaybetmiş ve soyları tükenmiştir. Geçen 3,5 milyar yıllık yaşamın evriminin kanıtıdır bu.<br />
Evrimde ilerleme düşüncesini Gould’un ısrarlı bir biçimde reddetmesi, katı bilimsel nedenlerden çok, toplumsal ve politik nedenlerden ötürüdür. Gould bilmektedir ki, evrimci ilerleme ve “daha yüksek türler” düşüncesi, ırkçılık ve emperyalizmi haklı göstermek için geçmişte sistematik bir biçimde kötüye kullanılmıştır; beyaz adamın sözümona üstünlüğünün, Avrupa uluslarına, Afrika ve Asya’daki “kural tanımaz daha aşağı türlerin” topraklarına ve zenginliklerini ele geçirme hakkını verdiği varsayılıyordu. 1940’lar gibi geç bir tarihe kadar saygın bilim adamları hâlâ, beyaz adamın en üstte olduğu ve zenci ve diğer “ırkların” bundan ayrı ve daha aşağılardaki dallarda, goril ve şempanzelerin biraz üstünde yer aldığı “evrim ağaçları” yayınlıyorlardı. Evrimde ilerleme kavramını “zararlı” bularak reddetmesi konusunda kendisine soru sorulduğunda, Gould, haklılığını aşağıdaki şekilde kanıtlamaya çalışmıştı: “İlerleme içsel olarak ve mantıksal olarak zararlı değildir” diye yanıtladı. “Batının kültürel gelenekleri bağlamında zararlıdır.” On yedinci yüzyıla kadar uzanan kökleriyle, merkezi bir toplumsal etik olan ilerleme, sanayi devrimi ve Viktorya yayılmacılığıyla on dokuzuncu yüzyılda zirvesine ulaşmıştır, diye açıklıyor Steve. İster askeri cürümlerle olsun ister kirlilik nedeniyle olsun, son onyıllardaki kendi kendini yok etme korkusu, Viktorya ve Edward dönemlerinin ebedi iyimserliğini köreltmiştir. Bununla birlikte, bilimsel keşiflerin ve ekonomik büyümenin varsayılan amansız ilerleyişi, ilerlemenin tarihin iyi ve doğal bir parçası olduğu fikrini beslemeye devam ediyor. “İlerleme, tarihsel ardışıklığın açıklanışında egemen öğreti olmuştur” diyor ve sürdürüyor Steve, “ve evrim tüm bunların en görkemli tarihi olduğundan, ilerleme kavramı derhal ona naklediliyor. Bu yaklaşımın bazı sonuçlarının farkındasınız.”[8]<br />
Böylesi cahil ve gerici saçmalıklara Gould’un gösterdiği tepkiye sempatiyle bakılabilir. “İlerleme” gibi terimlerin, evrime uygulandığında sağlam bir bilimsel bakış açısından ideal olmayabilecekleri de doğrudur. Teleolojik bir yaklaşımı içerme riski, yani doğanın bir Yaratıcı tarafından ayrıntılı olarak geliştirilen, önceden yapılmış bir plana göre işlediği anlayışına yol açma riski her zaman vardır. Ama alışıldığı üzere, gösterilen tepki öteki uca savrulmuştur. Eğer ilerleme sözcüğü yetersizse, yerine, örneğin karmaşıklık sözcüğü konulabilirdi. İlk tek hücreli hayvanlardan bugüne gelinceye dek, canlı organizmalarda gerçek bir gelişmenin olduğu yadsınabilir mi? Geçen 3,5 milyar yıllık evrimin yalnızca değişim değil, aynı zamanda, basit formlardan daha karmaşık canlı sistemlere geçen gerçek bir gelişim anlamına geldiğini kabul etmek için, insanı evrimin en yüksek noktası olarak gören eski tek yanlı bakış açısına geri dönmek gerekmiyor. Fosil kayıtları bunun tanığıdır. Örneğin, yaklaşık olarak 230 milyon yıl önce, memelilerin sürüngenlerden evrilmesiyle birlikte ortalama beyin boyutlarındaki dramatik artış. Aynı şekilde, insanların ortaya çıkmasıyla beyin boyutlarında nitel bir sıçrama olmuştur ve bu da düzgün bir nicel süreç olarak değil, bir dizi sıçrama olarak gerçekleşmiştir; Homo habilis, Homo erectus, Homo neanderthalensis ve nihayet, belirleyici dönüm noktasını temsil eden Homo sapiens.<br />
Evrimin kendi sınırlarına ulaştığını ya da insanoğlunun daha fazla gelişme göstermeyeceğini kabul etmek için hiçbir sebep yoktur. Evrim süreci, mutlaka geçmiştekiyle aynı biçimlere bürünmek zorunda olmasa da, devam edecektir. Genetik mühendislik de dahil, toplumsal çevredeki esaslı değişiklikler, tarihte ilk kez insanoğluna kendi evrimini en azından belli ölçülerde belirleme olanağını sunarak, doğal seleksiyon sürecini değiştirebilir. Bu durum, insanın gelişiminde tümüyle yeni bir sayfa açacaktır, özellikle de piyasa güçlerinin kör dövüşünün ve hayatta kalmak için verilen hayvanca bir mücadelenin değil, insanların özgür ve bilinçli kararlarının kılavuzluk ettiği bir toplumda.<br />
<br />
Kaynak: Aklın İsyanı-Marksizm ve Darwincilik-İlerleme Yok mu?<br />
<br />
<br />
<b>Evrimin Diyalektiği/Evrimde İlerleme Vardır!<br />
</b><br />
Genel olarak hayatın ortaya çıkışı ve özel olarak da canlılığın çeşitlenip gelişerek insanlığın ortaya çıkışı hep bir merak konusu olarak varlığını sürdürmüştür. Ama bu merakı gidermeye dönük ileri sürülen görüşlerin çoğu, içinde bulunulan dönemin egemen sınıflarının çıkarlarına uygun nitelikte olmuştur. Her olağan döneme hâkim olan düşünceler o dönemin egemen sınıflarının düşünceleridir. Hâkim düşüncelere ters düşecek fikirler ya baskı altında tutulur ya da sessizlik fesadı ile geçiştirilir. Canlılığın gelişim sürecini materyalist bir tarzda ortaya koyan ve yaratılış efsanesini çöp tenekesine gönderen evrim teorisi ise her ikisinden de nasibini almıştır.<br />
<br />
Evrim düşüncesi on dokuzuncu yüzyılın başlarında yoğun olarak tartışılıyor; çoğunluk tarafından kabul edilmese de büyük doğa bilimcileri tarafından benimseniyordu. Ancak tam anlamıyla maddeci bir tarzda ele alınmıyordu. Hatta yaratılış düşüncesinin savunucuları bile canlıların sürekli gelişimini Tanrının bir kusursuzluğu olarak ele alıp evrim düşüncesini kabul edebiliyorlardı. Çünkü bu ilk dönem evrimci fikirlerin ortaya konuluş biçimi idealizme açık kapı bırakıyordu. Evrim düşüncesi, ancak Darwin’in çalışmaları sonucunda diyalektik materyalist anlayışın doğruluğunu kanıtlayan veriler sunar bir hale geldi. Darwin’in türlerin sabitliğine olan inancı Beagle gemisindeki beş yıllık gözlemlerinin ardından yıkıldı ve 1838’de canlı türlerinin değişimine dair evrimci fikirlerini oluşturmaya başladı. Ne var ki Darwin bu gözlemlerinin ve çalışmalarının sonucunu ancak 1859’da, yani aradan tam 21 yıl geçtikten sonra, benzer sonuçlara ulaşan A.R. Wallace kendisinden önce davranmasın diye, Türlerin Kökeni adlı eserinde yayınlayabildi. Darwin’in kuramını bu kadar geç yayınlamasının nedeni, sonuca ulaşabilmesi için bu kadar zamana ihtiyaç duyması değil, idealist düşüncelerin hâkim olduğu bilim dünyasından gelecek tepkilerden çekinmesiydi. Bu dönemde aklın, yani düşüncelerin beynin ürününden başka bir şey olmadığını söyleyen maddeci felsefeyi savunmak büyük cesaret gerektiriyordu.<br />
<br />
Darwin’in teorisini geliştirmesinde esinlendiği kaynaklardan biri de, Malthus’un nüfus teorisidir. Malthus’a göre insan nüfusu geometrik olarak (katlanarak) artıyorken geçim araçları aritmetik oranda (toplanarak) artar: “Nüfus artışı, besin artışından daha fazla ve ekilebilir toprak alanları sınırlı olduğuna göre, nüfus artışı besin artışını geçecektir. Ancak; tabii engeller (açlık, afetler...) ile doğum kontrolü ve evlenme yaşının geciktirilmesi gibi durumlar gerçekleşirse, nüfus artışı besin artışının gerisinde kalır.” Darwin buradan hareketle, “canlılar hayatta kalabilecek yavru sayısından daha fazla sayıda yavru yapıyorsa bunlardan ancak bulundukları ortama daha iyi uyum sağlayanlar hayatta kalabilir” fikrinden, doğal seçilim fikrini türetti. Ancak onun Malthus’un sakatlıklar içeren düşüncesinden esinlenmiş olması, doğadaki yaşam savaşımının özünü değiştirmez. Nitekim Engels evrim teorisinin diyalektik yanını görmek istemeyen kesimleri eleştirir:<br />
<br />
Gerçekte, yaşama savaşımı fikrinin kökenini Malthus’ta aramak gerektiğini söylemek, Darwin’in aklına bile gelmez. O yalnızca kendi yaşama savaşımı teorisinin, hayvan ve bitki dünyasının tümüne uygulanmış Malthus teorisi olduğunu söyler.[1]<br />
<br />
Marx ve Engels’in Evrim Teorisine Yaklaşımları<br />
<br />
Marx ve Engels, Darwin’in evrim teorisini kendi diyalektik materyalizm düşüncelerine doğadan somut örnekler sunduğu için büyük bir heyecanla karşıladılar. Marksizmin kurucuları diyalektik materyalizmi toplumlara ve onların tarihlerine uygulamışken, Darwin de benzer şekilde çok bilinçlice olmasa da materyalizmi doğaya ve canlıların gelişimine uygulamıştı.<br />
<br />
Marksizmden önce de insanların kafalarında yeni bir düzen, yeni bir toplum düşüncesi mevcuttu. Ama bu düşünce hiç kimse tarafından sağlam temellere oturtulamamıştı; ne Fourier, ne Saint Simon ne de Robert Owen! Sosyalist düşüncenin kafalardaki ussal bir düşünce olmaktan çıkıp maddi bir zemine oturtulabilmesi ve böylece bilimselliğe kavuşması şarttı. Marx ve Engels diyalektik yöntemle tarihsel gelişmeyi ve kapitalizmi inceleyip, aynı zamanda işçi sınıfı için yol gösterici bir kılavuz geliştirerek sosyalizmin gökteki ayaklarını yere indirdiler. Darwin’in evrim teorisi de her ne kadar egemen sınıfların ideolojisinin etkisinde de olsa diyalektik materyalizm için doğada somut kanıtlar sunuyordu. Darwin’in kuramı bir yaratıcının varlığına açık kapı bırakan mevcut idealist evrim teorisinden devrimci bir kopuşu ifade etmesine rağmen Darwin’in sağlam felsefi bir bakış açısının olmaması, kuramında sakat noktaların bulunmasına yol açıyordu. Bu yüzdendir ki Marx hiçbir şekilde Darwin’in kuramını eleştirmemezlik etmedi. Nitekim Marx, Manchester’da bulunan Engels’e 1862 yılında yazdığı mektubunda şunları dile getiriyordu:<br />
<br />
Darwin’i yeniden gözden geçirdim; “malthusçu” kuramı bitkilerle hayvanlara da uyguladığını söyleyerek beni çok eğlendiriyor; sanki bay Malthus’ta –ve geometrik artış dizisinde– tüm sorun, kuramın bitkilerle hayvanlara değil de yalnızca insanlara uygulanmasıymış gibi… Darwin’in hayvanlarla bitkiler arasında, işbölümüyle, rekabetiyle, yeni pazarlar açışıyla, “icatlarıyla” ve malthusçu “varolma savaşımıyla” kendi İngiliz toplumunu bulup görmesi çok dikkate değer bir şey.[2]<br />
<br />
Darwin’in evrim kuramının en büyük açmazı, evrim sürecini tedrici bir süreç olarak, düz bir çizgi üzerinde ağır ve yavaş dönüşümlerden oluşan bir süreç olarak görmesiydi: Natura non facit saltum, yani doğada hiçbir zaman ani sıçramalar ortaya çıkmaz. Doğadaki değişiklikler; örneğin yeni bir türün ortaya çıkışı, dengeli bir şekilde yavaş yavaş gerçekleşen değişimlerin sonucuydu ona göre. Dahası, doğal seçilim, türlerin hayatta kalmalarını sağlamak için yeni özellikler kazanmasını açıklamasına karşın, yeni türlerin ortaya çıkışına bir cevap getiremiyordu.<br />
<br />
Darwin’in teorisinde canlıların tek hücreliden insana kadar olan değişim sürecinde bazı noktalarda kopukluklar vardı. Darwin, bu kopuklukları, kuramının tedriciliğinden kaynaklı olarak yeterli fosil kanıtlarının henüz keşfedilmemiş olmasına bağlıyordu. Bu fosil kayıtları ortaya çıktığında evrimin tedriciliği kanıtlanmış olacaktı! Hatta bazı bilim insanları bunun için birçok zorlamaya başvurmuştur. Canlıların önemli bir kısmının çok kısa bir zaman diliminde yeryüzünde belirdiği Kambriyen patlama dönemi evrim teorisinin zayıf karnını oluşturuyordu. Evrim teorisi bu patlamayı açıklayamıyordu. Darwin bu durumun teorinin açık bir yanı olduğunu dürüstlükle kabul ediyordu, ancak bunu Prekambriyen döneme ait fosil kayıtlarının eksikliğine bağlıyordu.<br />
<br />
Oysa sorun fosil kanıtlarının eksikliğinden değil, doğayı ve toplumu kavrayış yöntemindeki yanlışlıktan kaynaklanıyordu. Tedrici evrim anlayışı tamamıyla diyalektik dışı bir yaklaşımdır. Milyonlarca yıl içerisinde gerçekleşen niceliksel değişiklikler on binlerce yıl gibi kısa bir süre içinde niteliksel bir değişime dönüşürler. On binlerce yıl mutlak olarak bizim için çok uzun bir süreymiş gibi gelebilir, ama milyonlarca yılın yanında bir an gibi kalır.<br />
<br />
Darwin’in evrim teorisinin diyalektik olmayan bu yönünü eleştiren Stephen Jay Gould, Niles Eldredge ile birlikte tedrici evrim kuramına karşı kesintili denge kuramını ortaya attı. Bu kurama göre Darwin’in evrim teorisinin temel yanlışlığı onun tedrici yaklaşımındadır. Böylesi tedrici bir gelişimin kanıtı olacak fosiller, Darwin’in düşündüğü gibi henüz bulunmadığı için değil, gerçekte olmadıkları için asla bulunamayacaktı. Çünkü türlerin değişimi, küçük niceliksel özelliklerin birikmesinden ibaret değildi. Bu niceliksel değişimler niteliksel sıçramalara yol açıyordu. Yani doğa bal gibi de sıçramalarla ilerliyordu. Gerçekten de belli dönemlerde çok hızlı bir şekilde yeni türler ortaya çıkmıştır. Örneğin Kambriyen dönemde birkaç milyon yıl gibi jeolojik bakımdan anlık bir sürede bugünkü hayvanların tüm ataları ortaya çıkmıştır. Tıpkı ısıtılan suyun bir süre sonra fokur fokur kaynaması gibi.<br />
<br />
Evrimde İlerleme Yok mudur?<br />
<br />
Kesintili denge teorisi evrimin diyalektik temelini çok daha sağlamlaştırmıştır. Nitekim bu teorinin mimarlarından Stephen Jay Gould, Marx ve Hegel’in diyalektiğini bilen ve bunu bilimsel çalışmalarında da kullanan; ayrıca gerici düşüncelere karşı olan solcu bir bilim insanıydı. Gould, sık sık grevlerde ve gösterilerde de boy gösterdi. 1960’ların başlarında İngiltere’de Leeds Üniversitesinde zencilerin okuldan atılmalarına karşı haftalık gösteriler örgütledi. Yine Vietnam savaşında muhalif bir tutum takındı. Yardımcı profesörlük görevini yürütürken dahi öğrencilerin savaşı protesto etmek için yaptıkları işgal eylemini destekledi. Gould’un politik düşünceleri doğal olarak bilimsel çalışmalarına da yansıdı. Bilimsel ırkçılık, yaratılışçılık, biyolojik belirlenimcilik ve “sosyobiyoloji” hipotezleriyle, statüko ve eşitsizliğe bilimsel temel oluşturmaya çalışan düşüncelere karşı amansız bir mücadele yürüttü.<br />
<br />
Kesintili denge kuramı, aslında diyalektiğin evrim teorisine uygulanmasının sonucuydu. Gould, Darwin’in kuramının üç ana bileşenini şöyle tespit etmişti: 1) evrimin ana etmenleri olarak bireyler üzerinde durması, 2) uyumun düzeneği olarak doğal seçilimi göstermiş olması ve 3) evrimsel değişimin yavaş ve tedrici olduğuna inanması. Gould özellikle Darwin’in evrim kuramının bu sonuncu yönünü eleştirerek diyalektiği evrim teorisine uyguladı ve kesintili denge kuramını ileri sürdü. Ne var ki, Darwin’in görüşlerine eleştirisi ve katkısı yalnızca bununla sınırlı değildi. Gould, evrimin ana etmeni olarak bireylerin alınmasının yetersiz ve o ölçüde yanlış bir yaklaşım olduğunu ve yine evrimin tek mekanizmasının doğal seçilim olmadığını savunuyordu.<br />
<br />
Kesintili denge kuramının özü, doğanın düz bir çizgi üzerinde ilerlemediği, görece daha uzun sakin dönemlerin çok hızlı başlangıç ve bitişlerle kesintiye uğradığı gerçeğine dayanır. Gerçekten de, tedrici evrim savunucularının sabırla bekledikleri yeni fosil kayıtları, evrimin tedriciliğine değil ama tersine kesintili oluşuna kanıt sunuyor. Yeni bulunan Pre-Kambriyen (Kambriyen öncesi) dönemine ait fosiller henüz çok basit yaşam formlarının varlığını gösteriyordu. Oysaki bundan çok kısa bir süre sonra aniden bir patlama gerçekleşiyor ve gelişmiş canlılar ortaya çıkıyordu. Ayrıca Gould, araştırmaları sonucunda, yeryüzünde iki buçuk milyar yıl boyunca sadece basit hücreler olan prokaryotların (çekirdeksiz hücre) var olduğunu ortaya koymuştur. Daha sonra 700 milyon yıllık süre boyunca ökaryotlar (çekirdekli hücre) var oldu; hemen ardından 100 milyon yıl gibi iki buçuk milyar yıla göre çok kısa bir süre içinde karmaşık çok hücreli organizmalar sahneye çıktı. Bu canlıların ortaya çıkmasıyla birlikte eski yaşam formlarının temeli olan stromatolitler de yine çok hızlı bir şekilde kitlesel şekilde yok olmuşlardır. Tüm bunlar kesintili denge kuramının doğruluğunu açıkça gösteriyor.<br />
<br />
Ancak Gould, kesintili denge kuramıyla evrime diyalektik bir bakış sergilemesine karşın, evrimin şu ya da bu anlamda bir ilerleme anlamına gelmediğini savundu. Ona göre doğal seçilim yalnızca değişen yerel koşullara uyumu ifade eden bir kuramdır, ilerlemeci bir gelişmeye tekabül etmez: “…çünkü bir amip kendi çevresine, bizim kendi çevremize sağladığımız kadar iyi uyum sağlamışsa, daha üstün yaratıklar olduğumuzu kim söyleyebilir?”[3]<br />
<br />
Oysaki canlılığın başlangıcı olan tek hücreli canlılardan memelilere kadar gelen sürece baktığımızda bir ilerleme olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Tabiî ki doğa inişli çıkışlı bir seyir göstermektedir. Gould’un haklı olarak iddia ettiği gibi, evrim süreci, nihai sonucu önceden belli bir planın adım adım gerçekleşmesi demek değildir. Yine Gould’un çok haklı olarak ortaya koyduğu gibi, evrim süreci, merdiven şeklinde bir gelişim demek değildir. Yani, evrim doğrusal şekilde yükselen bir çizgi üzerinde gerçekleşmez; evrim süreci içerisinde, kopuşlar, gerilemeler ve duraklamalar vardır. Ama bu, inorganik maddeden organik canlıya doğru, daha basit canlılardan daha karmaşık canlılara doğru, genel anlamda bir ilerleme olmadığı sonucunu doğurmaz. Nitekim insanın ortaya çıkışı tüm bu süreç içerisinde müthiş bir ilerlemedir.<br />
<br />
Üstelik milyonlarca yıldır süren evrimin sadece bir değişime değil, aynı zamanda bir gelişmeye de yol açtığını kabul etmek için evrimin insanın gelişimiyle birlikte son noktasına ulaştığını kabul eden tek yanlı bakış açısına dönmek de gerekmiyor. Aynı şekilde, evrimsel süreç içerisinde yalnızca bir değişimin değil, gelişimin de olduğunu söylemek, evrimin önceden tasarlanmış nihai bir amaca doğru ilerleyen bir süreç olduğunu iddia etmek değildir.<br />
<br />
Gould, Kambriyen dönemde çeşitliliğin daha fazla olduğunu, evrimde uzun dönemli eğilimler bulunmadığını ve yaşamın bu denli karmaşıklaşmasının, yani zeki yaşamın, evrimin tesadüfî bir sonucu olduğunu öne sürer. Ne var ki, Marx ve Engels’in diyalektik yaklaşımından haberdar olan ve bu yaklaşımı uygulamaya çalışan Gould bu noktada çubuğu fazla büker. Oysa çok doğru bir tespitle, “evrim, tesadüf ve zorunluluğun bir bileşimidir –değişiklik düzeyinde tesadüf, seçilimin işleyişinde zorunluluk” diyen de yine Gould’dur.<br />
<br />
İnsanın ortaya çıkışı, evrimin ilginç oyunlarından biridir gerçekten de. Nitekim bugün gerek evrimsel biyologlar, gerekse de fosilbilimciler, canlıların özellikle de insanın evrim sürecinde, yalnızca biyolojik evrimin değil, onun topluluk yapısının, kültürel evriminin de ne denli önemli etkilerde bulunduğunu göstermiş bulunuyorlar. Gerçekten de canlıların evriminde Darwin bireylerden yola çıkmıştı. Ona göre, bireylerin tek tek sahip oldukları özelliklerin, ortama uyum açısından elverişli ya da elverişsiz olması belirleyici önemdeydi. Avantajlı olanlar çoğalır ve bu avantajlı özellikleri gelecek nesillere aktarırken, o ortamda avantajsız olanlar elenip giderlerdi.<br />
<br />
Ne var ki, memelilere ve özellikle insana geldiğimizde işler değişiyor. Grup halinde yaşayan memelilerde, avantajlı olmak artık yalnızca bireysel özelliklere indirgenemez bir boyut kazanıyor. Dayanışma, yardımlaşma, “işbölümü”, grup içi ilişkiler gibi etkenler, belli bir grubu, içinde yaşadığı ortama çok daha uyumlu hale getirip, bu grubun bireylerinin de yalnızca kendi bireysel avantajlarından değil topluluğun kolektif avantajından yararlanması sonucunu doğuruyor. İnsana geldiğimizde durum daha da çarpıcı hale geliyor.<br />
<br />
Diğer tüm canlılardan farklı olarak, insan, denebilirse, kendini var etmiştir: Emekle. İnsan, daha başından itibaren içinde bulunduğu doğal koşullara kölece bağlı kalmaya karşı amansız bir savaşım içerisine girmiştir. İnsanın bilinçli üretim faaliyeti, artık onun içinde bulunduğu doğal ortamı değiştirebilir bir nitelik kazanmıştır. Bugün insanoğlu, doğanın ya da genlerinin kölesi olmaktan kurtulma yolunda nesnel olanaklar bakımından muazzam bir gelişme kaydetmiş durumdadır. İnsanlık gerek doğal, gerek kültürel ve gerekse de toplumsal evrimiyle, bugün artık doğanın kölesi değil efendisi olma noktasına nesnel bakımdan son derece yaklaşmış durumdadır. Hatta bunun dehşet verici göstergeleri de mevcuttur. Açgözlü sermaye egemenliğinin hüküm sürdüğü kapitalist toplum, bıraktık doğanın tek taraflı belirlemesine tâbi olmayı, bugün doğayı mahvedecek güçleri de kendi ellerinde (maalesef) biriktirmiş ve kendisi de dahil tüm canlıların yaşamını tehdit eder bir hale gelmiştir. Ne var ki, bilimsel gelişmeler, kapitalist toplumun aşılmasıyla birlikte, bal gibi de evrim sürecinin biçare figüranları olmaktan kurtulabileceğimizi göstermektedir. Tıpkı Marx’ın 150 yıl önce dile getirdiği gibi: İnsanlığın gerçek tarihi, yani bilinçli insanlık komünizmle başlayacaktır. Ve bugün bunun nesnel temelleri gün geçtikçe daha da hazır hale geliyor. Tüm bunlardan sonra, gerçekten de bir amip ile bir insanı aynı gelişkinlik düzeyine koymak mümkün mü?<br />
<br />
Peki Gould neden evrimin aynı zamanda bir gelişme-ilerleme demek olmadığını savunmaktadır? Bunun nedeninin, Gould’un, evrim teorisini dini, gerici ya da ırkçı düşüncelerine temel haline getirmek isteyen gericilere karşı yürüttüğü haklı ve onurlu mücadelede çubuğu tam ters tarafa bükmesinde yattığını söylemeliyiz. Gould, evrimsel ilerleme fikrinin nasıl kötüye kullanıldığından hareketle, bu fikrin kötüye kullanılışını değil, fikrin kendisini yok etmeye girişir. Pire için yorgan yakar.<br />
<br />
Ne var ki meslekten olmayanların çoğu evrimi hâlâ ilerlemeyle özdeşleştiriyor ve insan evrimini yalnızca değişiklik olarak değil, artan zekâ ya da uzayan boy gibi varsayımsal gelişmişlik ölçüleriyle tanımlamayı sürdürüyor. (…)<br />
<br />
Organik evrimle ilerleme arasında kurulan bu hatalı denklem talihsiz sonuçlar üretmeyi sürdürüyor. Tarihsel olarak, (Darwin’in kendisinin bile büyük kuşkuyla karşıladığı) toplumsal Darwinciliğin kötüye kullanılmasına neden olmuştur. Bu utanç verici kuram insan gruplarını ve kültürlerini, sözde evrimsel gelişmişlik düzeylerine göre, (hiç de şaşırtıcı olmayan bir sıralamayla) beyaz Avrupalıları en üste, onların sömürgelerinde yaşayanları ise en alta yerleştirerek sınıflara ayırmıştır. Bu denklem bugün de, küresel kendini beğenmişliğimizin yani gezegenimizde yaşayan bir milyondan fazla tür ile kader birliği içinde değil de onlardan üstün olduğumuz inancının ana bileşenlerinden biri olarak varlığını sürdürüyor.[4]<br />
<br />
Demek ki, Gould’un evrimde ilerleyişin olmadığını savunmasının asıl amacı, ırkçı, statükocu, dinci düşüncelerin bilimsel bir temelle açıklanmasına engel olmak istemesiydi. Çünkü evrimle ilerleme arasında bir bağlantı kurulması “sosyal Darvinizm”i besliyordu: “Sömürgelerde yaşayan insanlar evrimsel olarak daha geri bir türü oluşturuyor; biz onlardan daha üstün ırklar olduğumuz için onları birer köle olarak kullanmak bizim suçumuz değil!” yollu sonuçlara mahal vermemek için Gould evrimin ilerleme olduğunu reddederek çubuğu öbür tarafa büküyordu. Irkçılığa karşı ömrü boyunca mücadele eden saygıdeğer bir bilim insanının çabasıdır aslında söz konusu olan.<br />
<br />
Benzer şekilde insanların genetik biyolojilerinin onların bilinçlerini belirlediği şeklindeki gerici görüşe karşı da savaş vermişti Gould. Aşağıdaki satırlar Gould’un dünyaya bakışı hakkında önemli ipuçları vermektedir:<br />
<br />
Biyolojik belirlenimcilik yandaşları bilimin, bir boş inanç ve duygusallık ağını yararak bize gerçek doğamızı gösterebileceğini iddia eder. Ancak iddialarının temel etkisi çoğu zaman farklı olmuştur: Sınıf ayrımlaşmasının var olduğu toplumların liderleri bu iddiaları kullanarak, geçerli toplumsal düzenin sürmesi gerektiğini, çünkü bunun doğanın yasası olduğunu ileri sürmüşlerdir.[5]<br />
<br />
Gould’un evrimin ilerlemeye tekabül ettiği görüşüne karşı olmasının bir başka nedeni de yine egemen sınıfın varlığını sürdürme araçlarından biri olan dine temel sağlayan teolojik yaklaşıma karşı olmasıydı. İlerleme kavramının evrimde kabul görmesinin teolojik yaklaşıma; yani doğanın ve doğada yaşayan tüm canlıların üstün bir yaratıcı güç tarafından ayrıntılı bir şekilde tasarlanmış olduğu, doğanın önceden yapılmış bir plan çerçevesinde işlediği anlayışına yol açma olasılığı vardır. Gould bu olasılığı bertaraf edip, teolojik yaklaşıma mahal vermemek adına var olan bir gerçekliği yadsımıştır.<br />
<br />
Şurası açık ki, gerek dini yorumlar gerekse de ırkçı yorumlar, belli gerçeklerin üstü örtülerek bertaraf edilemez. Bu tür sağ ve gerici düşünceler, kendi gerçek köklerini bilimsel görüşlerden değil, kapitalist toplumdan alırlar. Dolayısıyla onları yok etmenin tek yolu da insanlığın başına belâ olan kapitalist toplumu ortadan kaldırmaktır. Bu sistem işçi sınıfı tarafından yerle bir edildiğinde, Gould gibi, kapitalist bir bataklığın içerisinde bile pırıl pırıl parlayan ender bilim insanları, insanlık tarihi içerisinde hak ettikleri yerleri alacaklardır.<br />
<br />
İsmail Karagil<br />
<br />
<br />
[1] Engels, Anti-Dühring, Sol Yay., Mart 1977, s.142<br />
<br />
[2] Marx-Engels, Seçme Yazışmalar, c.1, Sol Yay, Kasım 1995, s.147<br />
<br />
[3] Stephen Jay Gould, Darwin ve Sonrası, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Mayıs 2000, s.21<br />
<br />
[4] Stephen Jay Gould, age, s.23<br />
<br />
[5] Stephen Jay Gould, age, s.239<br />
<br />
Kaynak: <br />
Kaynak: Marksist Tutum-Bilim/Kültür<br />
http://marksist.com/ismail_karagil/evrimin_diyalektigi.htmNilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-38410007745724920132011-12-21T15:48:00.001-08:002011-12-21T15:53:17.565-08:00Milliyetçilik, Yurtseverlik ve Sol-Fikret BaşkayaMilliyetçilik, Yurtseverlik ve Sol, Fikret Başkaya<br />
<br />
<br />
Tolga Ersoy<br />
<br />
Türkiye’ye özgül ‘’burjuva demokrasisi’’ deneyiminin/deneyinin iflasının ya da çöküşünün en kesin kanıtlarından birisini onun seçim retoriği oluşturuyor.(...)iyi bir şekilde biliyoruz ki sermaye ve onun ideologları tarafından salt seçim olgusuna indirgenen demokrasi oyununda iktidar inisiyatifi olanların, iktidar üzerinde söz ve ‘’görüş’’ hakkı olanların tümü sermayeye taraftır ve hangisi kazanırsa kazansın gerçekte kazanan sermayedir. S. 7 ...demokrasiyi de tanımlayan kendisi değil midir zaten? Halkından da beklediği onun yaptığı seçimi onaylamasından başka bir şey değildir. s.8<br />
<br />
Tabii bu arada acil devrim sorunlarıyla uğraştıkları için ya da devrim kapının hemen ardında olduğu için bu oyunu küçümseyen derin sol’umuzdan da söz etmeden geçmenin haksızlık olduğunun bilincindeyiz. S. 8<br />
<br />
Bu sunuda biz seçime katılan ya da katılmayan kimi ‘’sol’’ unsurların seçim sürecinde sıkça dillendirdikleri kimi kavramları ya da bu bağlamda izledikleri politikaları irdeleyeceğiz ve tabii kısaca, s.8<br />
<br />
İlk olarak en sofistike olanını ele alalım: <br />
<br />
Yurtseverlik<br />
<br />
Vatan/Yurt; doğup büyünülen yer, bir ulusun kendisine egemenlik alanı olarak tanımladığı toprak parçası. S.10<br />
<br />
Vatan, iktidarın belki de en has meşruiyet dayanağıdır: mülkiyet ilişkileri üzerinden gelişen iktidar kurumu egemenlik alanının sınırları üzerinden meşruiyet kazanmaktadır. <br />
<br />
-‘’Vatan/yurt toprağının savunulması zorunludur’’<br />
-‘’Kime karşı?<br />
-‘’Düşmana’’<br />
-‘’Düşman kim? Bir başka egemenlik alanını çizen başka ‘’vatanseverler/yurtseverler’’Tolga Ersoy, s.10<br />
<br />
İşin özü, vatan/yurt denilen şey, egemenlerin sermaye birikimlerinden, kasalarından başka bir şey değildir. Önceden de öyleydi, şimdi de böyledir.s.11<br />
<br />
Emperyalizmin kapitalizmin sürdürülebilirliğinin biricik garantisi olduğu kanıtlanana kadar ‘’yurt’’ ulusal kapitalistlerin serbest dolaşım alanından başka bir şey ifade etmiyordu. Yurt sevgisi ya da yurtseverlik denen şey, burjuvazinin bizleri diğer ulusların burjuvazisine göre daha rahat sömürdüğü ve bu sömürüsüne hukuki ve zor meşruiyeti kazandırdığı alana, ulusal sınırlarla belirlenmiş bir toprak parçasına duyduğumuz mistik, ilahi ve hatta uhrevi bir bağımlılıktan başka bir şey değildirVe hiç kuşku yok ki bu türden bir bağlılık ya da bağımlılık pek de zekice bir şey değildir!s.11<br />
<br />
Ve çok kolay bir şekilde gösterileceği gibi yurtseverlik/vatanseverlik uğruna feda edeceğimiz herhangi bir şey ya da her şey egemenin/sermayenin kendisini yeniden üretmesinden ya da onun kasasının dolmasından başka bir işe yaramamaktadır. Yani amiyane bir tabirle, şehit ya da gazi olmaktan sen nasıl bir haz alırsın bilinmez ama ‘’onların’’ gözünde her zaman ‘’niyazi’’sindir(Tolga Ersoy, s.11)<br />
<br />
Bugün burjuvazinin dillendirdiğimiz anlamda pek yurt kaygısı kalmamış gibi gözükmektedir; ancak küreselleşmeci sermayenin yurt/vatan sorununu uyanık tutmaktan da sonsuz yararı olduğu görülmektedir. İşte birkaçı: bir: enternasyonalin değerlerini küçültmek bu yolla olanaklıdır, bu bağlamda fayda gördüğü kesindir. İki: milli duyguların sürekli provake edilmesi sömürünün zorunlu uluslararasılaşmasını perdelemektedir. Çoğaltılabilir. Örneğin üç: Yurtseverlik militarizmin başlıca dayanağıdır, militarizmin bugünkü retoriğini ise ‘’teröre karşı savaş’’ oluşturmaktadır... s.11<br />
<br />
Peki ‘’sol’’un bu batakhanede işi nedir; diğer taraftan ‘’keşke bir tek burası olsa’’ diye söylenmeden de edemiyoruz...s.11<br />
<br />
Sosyalist devletin savunusu’’ sorunu yurtseverlik sorununun ortaya çıkmasına neden olmuştur....s.12<br />
<br />
Emperyalizme ya da faşizme karşı geliştirilen savunu düşüncesi, yurtseverlik konusunu, hiç de özgün olmayan ve aslında ötekinden neredeyse hiçbir anlamlı farklık içermeyen sosyalist devlet militarizminin en güçlü argümanına dönüşmüştür. Bugün Türkiye’de ‘’yurtseverliği şiar eden onu tüm sloganlarının ortak öznesi konumuna yükselten ‘’sol’’ ya da ‘’komünist’’ partiler Stalinizmin pragmatizmine takılıp kalmışlardır ve hiç kuşku yok ki Stalinizmin bu türden yorumlaruyla resmi ideoloji arasındaki yakınlık onların bir hobi faaliyeti olarak bile olsa siyaset yapmalarını kolaylaştırmaktadır. S.12, 13<br />
<br />
<br />
Ulusalcılıkla milliyetçilik aynı bedenin kendisini farklı tanıtmasıdır. Yurtseverler kendilerini tanımlarken daha fazla bir sol duruşa da azami özen göstermeye dikkat ederler ve resmi ideolojiyle doğrudan bir hesaplaşma konusunda da alabildiğine isteksiz olmanın ötesinde hiçbir zaman bu hesaplaşma konusunda açık niyetli, dürüst olmamışlardır ve bizlere eleştiri getirirken ya da bizlerle tartışırken dışa vuran tavırlarıyla resmi ideolojinin has sözcülerinden farklı olmadıklarını gösterirler. S.13.<br />
<br />
Hiç kuşku yok ki, kapitalizmin küresel saldırısına karşı koymanın yolu emperyalist paylaşım savaşlarında olgunlaşan yurtseverlik retoriği değildir.(Tolga Ersoy, s.13)<br />
Kapitalizmin çizdiği sınırları korumak ya da küreselleşen burjuvazimizin iç pazarının sınırlarını savunmak hiçbir çağda sosyalistlerin görevi olamaz. S.13 Kendilerini komünist ya da ‘’sol’’ olarak tanımlayanlar tartışma dışı.s.13Direnç noktamız var ve bu nokta son günlerde sıkça dile getirildiği üzere yurt sınırları değil sınıf ve ideoloji. S.13 Tarihte olup bitenleri yurtseverlik eksenli tartışmaya başlayıp sınıf mevzuu atlandığında tümüyle yanlış bir okumaya gidileceği unutulmamalıdır. Temel ayracımızı ya da öncelikli paydamızı ‘’sınıfın’’ oluşturduğu unutulmamalıdır. S.13 Dünya tarihinde Marx’a gelene kadar tarihin bir sınıflar mücadelesi olduğu formüle edilmemişti. Ben amatör bir tarih okuyucusu olarak henüz Marx’ın bu postulatını olumsuzlayan bir öğe-tarihsel olgu ile karşılaşmadım. İşte sosyalist olabilmenin koşullarından bir diğerini de tarih bilincine sahip olunması oluşturmaktadır. Bu bağlamda devam sorumuzu ‘’yurtseverlik ve sınıf nerede bir araya geliyor’’ oluşturur ve taa en baştan kurgusu dahi yanlış bir soru olduğu ortadadır! s.14<br />
<br />
Ulusalcılık<br />
<br />
...Resmi ideolojiye ait çözümlemeler yoğunlaştıkça ve ‘’sol’’ resmi ideolojinin ve resmi tarihin cenderesinden kendisini kurtardıkça ulusalcılık denen virüsü tanımlamak daha da kolaylaşmaktadır ve bu virüsle başlayan mücadele bu ölümcül hastalığın belirtilerinin daha da şiddetli bir şekilde ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ulusalcılık adıyla nükseden bu sol-faşizm virüsü canhıraş bir çaba ile egemenlik sahasını savunmaya geçmiş ve ulaşabildiği her yerde elinden geldiğince kendisini, yapabildiği ölçüde kendi gücünü ve zorunu göstermekle görevlendirilmiştir. O, resmi ideolojinin en güçlü savunu araçlarından biri olmakla görevlendirilmiştir. Ulusalcılık, 28 Şubat-27 Nisan darbeler zinciri sürecinde alabildiğine güçlendirilen bir ideolojik argüman olarak sıkça karşımıza çıkmaktadır. Tolga Ersoy, s.14 Bir ara not olarak irdelenmesi zorunlu, küreselleşmeci yağma azgınlaştığı ölçüde ulusalcılık hezeyanlarının alabildiğine kışkırtılmasına bu postmodern darbeler döneminde azami özen gösterildiği unutulmamalıdır.Ve bir kez daha tekrarlamakta sakınca yok, milliyetçilik ne demekse ulusalcılık da odur Tolga Ersoy, s. 14<br />
<br />
Birçok yerde birçok kez dile getirildiği gibi ulusalcılık sosyalizm için bir turnusol işlevi görür; ulusalcı/milliyetçi isen sosyalist olamazsın, değilsindir zaten, kendini nasıl (ne) hissettiğin önemli değildir ve bu halinle ve iddianla sosyalizm için olsan olsan bir asalaksındır en fazlasından.’’ (Tolga Ersoy, s.14 ) <br />
<br />
Ulusalcılıklar ya da ulusalcılarla ilgili olarak ilk dikkat çekilecek noktanın bunların ne egemen ideoloji ile ne de resmi ideoloji ile bir sorunları olmadığıdır. S.14, 15<br />
<br />
‘’Bu konuya yaklaşımda temel önermelere sahip olunması gerektiğini ve bu önermelerin ‘’yeniden değerlendirme’’ durumunun sonucu olması gerektiğini düşünüyorum.15<br />
<br />
1)Başlangıcından itibaren bugüne gelinceye dek (ve hatta yarın) ulusal kurtuluş hareketlerinin geniş katılımlı ancak özünde geniş kapsamıyla bir burjuva hareketi olduğu ve bu bağlamda bu hareketlere ‘’sınıfsal’’ bir değer yüklenilmesinin stratejik bir hata olduğunu,<br />
<br />
2)Yirminci yüzyıl başlarında daha çok taktik ve stratejik bir program olarak dile getirilen ulusal bağımsızlık tezlerinin, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı siyasetinin sonuçları itibariyle, bugünkü konjonktür itibariyle yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini,<br />
<br />
3) Ezen ulus milliyetçiliği ile ezilen ulus milliyetçiliği arasında sonuç itibariyle ideolojik bir fark olmadığını ve her ikisinin ve benzerlerinin dün-bugün ve yarın itibariyle emperyalizmin bir projesi olduğunu, olacağını ve bunun kanıtlandığını ve kanıtlanacağını düşünüyorum. (Tolga Ersoy, S. 15)<br />
<br />
Bu yaklaşımla her ikisinin de bir burjuva hareketi olduğu ve sınıf eksenli yaklaşımlar için tehlikeli tuzaklar içerdiğini unutmayalım. Tüm taraflar için pragmatizm bu tuzağın adıdır, ne var ki bu tuzağa sermaye hiçbir zaman düşmemiş ya da kazanan hep o olmuştur. Ve her şeyden önemlisi ‘’ulusal bağımsızlık’’ olgusuna saygı duymamın bu düşüncelerimle de çelişmeyeceğini savunuyorum. Örnek olsun; bugün itibariyle niteliği ve niceliği ne olursa olsun tümüyle emperyalist bir projeye ya da proleter silsilesinin bir parçasına dönüşmüş Kürt milliyetçiliğinin, ‘’kimileri’’ gibi bir devlet olabilme hayali uğruna emperyalizmin bölge karakollarından biri olmaya hazır ve bu yolda diğer ulusların soykırımına göz yuman ve aracılık eden Kürt milliyetçiliğinin, sosyalist ideolojinin herhangi bir yeri ile ilgisi olmadığını ve olamayacağını düşünüyorum. Başa dönerek tekrarlayalım; her kim söylerse söylesin ulusalcı diye niteleyeceğimiz hiçbir şey sol ya da sosyalist değildir. Türk, Kürt fark etmez...! (Tolga Ersoy, s. 15)<br />
<br />
Sol’un önemli bir kısmının resmi tarih/resmi ideoloji diye bir sorunu olmadığını ya da bu acil devrim günlerinde böyle sorunlarla uğraşarak vakit kaybetmek istemediğini görüyoruz. Ertelenen bu hesaplaşma söz konusu ve bu ertelemenin en önemli nedenlerinden birisini iyimser bir yaklaşımla sol’un Kemalizm’le olan bağını kopartamamasından çok kopartmaması oluşturuyor; bu hesaplaşmayı yapamayan sol, resmi ideoloji ile olan yakın duruşuna bağımlı hale geliyor ve bu sürecin sonunda oluşan bağımlılık ilişkisi sol’u sol olmaktan çıkaran unsurların başını çekiyor. Tolga Ersoy, s. 16<br />
<br />
‘’Diğer taraftan resmi tarih tartışmalarında her an karşımıza çıkan bir diğer unsur, sürekli uyanık olmamızı zorunlu kılıyor; dinci ideolojiler. Bugün kendisini sol olarak tanımlayanların bir kısmı dinci ideolojilerle ‘’demokrasicilik’’ oyunu adına yakın durmakta ya da geçmişi unutup ve ‘’küresel’’ örnekleri yok sayarak onları savunmakta bir sakınca görmemektedirler...Onlarla düzene ya da egemen ideolojiye karşı bir ittifak kurulabileceğini düşünenler bile var. Kuşkusuz bu durum kendimize ait demokrasi tanımından uzaklaşmakla, burjuva demokrasisine biat etmekle de ilgili. Bu tür bir demokrasi tanımına sahip olanların güncel politikalar ve güncel politik değerlendirmeler üzerinden, sırtını tümüyle devlete dayamış, kendisini hibir zaman devletten ve resmi ideolojiden ve egemen ideolojiden bağımsızlaştırmamış, ayrı tanımlamamış ‘’dincilerden’’ düzene karşı pragmatik ittifaklar arayışının zayıflıktan başka bir şey ifade edemeyeceği ortadadır. Ancak bu bağlamda resmi ideoloji ile bağını koparamamış ve ulusalcılık şiarını benimsemiş ‘’sol’’un bir ikilemi onun genelde daha da güçsüzleşmesine neden oluyor. Dinci ideolojilere yönelik mücadelelerinde onların egemen ideolojilerle, sermaye ve emperyalizmle olan ilişkilerine yönelik mücadelelerinde, resmi ideolojilerinin emperyalizm karşısındaki konumlanışını göremediklerinden en baştan yenilgiye mahkûm oluyor. Mücadelenin bir iç mücadele olduğunun, bir düzen içi çatışma olduğunun ve kendilerinin de bu iç çatışmada bir taraf konumunda olduklarının farkına varamayabiliyorlar; en azından kitlelerin bu farkındalıkta olmadığını söyleyebiliriz. Emperyalizm için ‘’şimdilik’’ kaydıyla önemlerini yitirdiklerini göremiyorlar, hiç kuşku yok ki gereksinim duyulduğunda, duyulursa itibarı iade edilecektir. Özetle; bu bağlamda her ikisi de, hepsi de sermayenin ideolojik alanlarını oluşturmaktadır. Bu savaşta ‘’ulusalcı sol’’ kendisine rakip olarak ‘’dincilerle’’ birlikte ‘’liberal-demokrasilik oyuncusu’’ sol’u seçmiş görünüyor ki, bunun da bizim tanımladığımız sol ile bir ilişkisi olmadığını sanırım burada tekrarlamaya gerek yok. S. 16, 17<br />
<br />
Bugün yaşananlardan birisini oluşturan ‘’ laikçi gericilik’’ ile ‘’kökten dinci gericilik’’ arasındaki çatışmada taraf olmak, taraf olmaya çalışmak bu türden bir aymazlığın göstergesidir. Bu düzen içi bir çatışmadır; bu türden bir tartışmaya, ‘’ancak kaydıyla’’ üçüncü bir taraf olarak katılınabilir ve bu tartışmaya üçüncü bir taraf olarak katılmanın anlamı kayıtsız şartsız diğer ikisinin karşısında olmaktır. İslamcılıktan dinciliğe dek uzanan tüm siyasi söylemler, resmi ideolojinin temel argümanları arasında yer alır ve bu durum onun ‘’gericilik’’ argümanıyla hiç de çelişmez, aksine onu tamamlar. Bu çatışmada anahtarın egemen ideolojinin elinde olması taraflardan birini ya da ötekini ‘’ileri’’ bir konuma da yükseltmez, onu ‘’ilerici’’ yapmaz. Burjuva-sermaye kendisini korumak için İslam/din argümanına başvurabilir; ki bu, Kemalist pragmatizmi gösterir. Resmi ideoloji alanındaki yansıması budur. Agresif bir sermayeleşme projesinin de adı olan Kemalizm’in politika oyununda ona bir yandaş taraf olarak oynamak kadar burjuva demokrasisinin kimi değerlerine sarılıp laik gericilikle olan iç tartışmasında kökten dinciliğe yandaş taraf olmak da resmi ideoloji ile hesaplaşmasını yapamamış bir sol’un hastalığıdır. Sol, ‘’liberal demokrasicilik’’ oyunundan vazgeçmediği sürece düzenin meşruiyet araçlarından birisi olmaya devam edecektir.’’ Tolga Ersoy, s. 17, 18<br />
<br />
Yurtseverlikle birlikte ulusalcılık, kimi zaman ayrı ayrı imiş gibi görülse bile bütüncül bir bakışta ayrılığın olmadığı rahatlıkla far edilecektir. Tolga Ersoy, s. 18 Her ikisinde de ‘’sınıf’’ vurgusunun olmadığını, sınıfın olmadığını üzülerek tekrar tekrar not etmeliyiz. Sol, sınıftan uzaklaştığı, ideolojisinden uzaklaştığı ölçüde egemen resmi ideolojilerin etki alanında politika yapmaya bağımlı hale geldi ve onlara benzedi, onların tanımladığı başarıyı fetişe etti ve bu kuşkusuz yeni bir şey değildi! Onların çizdiği sınırlar içinde onların koyduğu kurallar ve olanaklar dahilinde oynamaya başlayınca onların tanımlarına da bağımlı hale gelmesi kaçınılmazdı. Bu bağımlılık benzeşmeyi tanımlayan önemli bir unsurdur. Bugün ‘’ulusalcı sol’’ un ya da ‘’sol-kemalizmin’’ diline doladığı ‘’laiklik tanımı bu sınırların ötesinde, sol’da daha geniş bir şekilde etkili olmaktadır ve yukarıda sözünü ettiğimiz türden benzeşme sol’un kendi laiklik tanımını unutturmasına ve bunun üstüne siyasetini resmi ideolojinin tanımı üzerinden geliştirmesine neden olmuştur. Tolga Ersoy, s. 18<br />
<br />
Öznel-geleneksel nedenlerle modernleşmeyi tamamlayamamış, böyle bir çabası da olmayan resmi ideoloji bu ‘’tamamlanamamışlığın’’ yaratacağı boşluğun neden olacağı politik sorunlarla baş etmenin yolunun kendi laiklik tanımını geliştirmiştir ve yeniden tanımlanan ‘’laiklik’’ yeni bir din yaratılmasının da adı olmuştur ve bu tanımlanan din alanı içinde ‘’ılımlı’’ İslamcılıktan kökten dinciliğe kadar uzanan her türlü argümana gerektiğinde gerektiği kadar olmak kaydıyla fazlasıyla yer bulmaktadır....oldukça kısa bir sürede din unsuru devletin politik arenadaki en önemli manevra alanlarından biri oldu. Ve bu bağlamda ulaşılan yer ‘’devletin dini’’ olgusunun ortaya çıkması olarak tanımlanabilir. ‘’Devlete mas olmuş haliyle din, laiklik olgusunun tümüyle yeni bir dinden başka bir şey olmadığını’’ bize konumuz bağlamında bir kez daha göstermiştir. Egemen güç olarak devletin olduğu her yerde herhangi bir şekliyle din olgusu ortaya çıkmaktadır. Bizde anlaşıldığı anlamıyla laklik ya da laikçi gericilik bu çıkış şekillerinden ya da yeni dinlerden yalnızca biridir. Dini bu haliyle kontrol altında tutmak isteyen devletin bu olguyu çok iyi değerlendirdiği Türkiye örneğinde de rahatlıkla izlenebilir. Bu iç çatışmada ulusalcılığa düşen bu retoriği korumakta üstlerine düşeni yapmaktan ibarettir. Tolga Ersoy, s.18, 19<br />
<br />
12 Eylül darbesinin nedenlerinden biri de, tabii faşist cuntacıların söylediklerini dikkate alırsak, irticai kalkışmalardı, söylem bu şekildeydi. Bir Konya mitingi görüntüleri pişirilip pişirilip önümüze getirilmekteydi. Oysa bugün bu darbenin kapitalizmin ve emperyalist projelerin bir şaması olduğunu, açık bir sınıf saldırısı olduğunu biliyoruz. Yeni/post modern darbeleri ya da eski klasik darbeleri 12 Eylül’de oldukça net bir şekilde gördüğümüz bu unsurdan dışlayabilmemiz mümkün mü? İrtica-gericilik söylemini iktidarı boyunca kullanan, ‘’laiklik elden gidiyor’’ diye feryat eden 12 Eylül faşistlerinin ülkeyi-sınıfı emperyalizme peşkeş çekerken, tarikatlara sermaye aktardıklarını, onları holding haline getirdiklerini ya da devlet memur maaşlarını Suudi sermayesi ile ödedikleri ya da Konya mitinginin ön sırasını oluşturanların devlet yönetimine getirildiklerini unutmadık mı? 28 Şubat’ın ya da ardıllarının, 27 Nisan 2007 e-mailli darbenin onlardan bir farkı var mı? Onlar da ‘’irtica’’ ya da ‘’laiklik’’ sölemini yüz seneden bu yana kullanıldığından farklı bir şekilde mi kullanıyorlar?...İrtica ya da laiklik sözlerini dillerine dolamış cuntacılarımız sermaye/sınıf ilişkilerinin neresinde duruyorlar, sermayeye nasıl hizmet ediyorlar? Tolga Ersoy, s.19, 20<br />
<br />
İrtica söyleminin her kullanımından niçin solun zararlı çıktığını yaşayarak öğreniyoruz, tıpkı her cuntanın irticayı daha da güçlendirdiğini, her darbenin ardından sermayenin bir bin koyduğunu yaşayarak öğrendiğimiz gibi; o halde bu cunta saplantısı neden? Ya da aynı yelpazenin başka bir yerinde duran yurtsever komünistlerimizin ‘’militarizm övgüsü durumu’’ neden? Türkiye solunun tarihsel gelişimi sürecindeki yalpalamaları gözden geçirildiğinde bu sorunun yanıtına ulaşmak kolaylaşacaktır. Diper taraftan unutulmaması gereken bir nokta vardır ki o da benzer bir şekilde söz ettiğimiz türden solun antiemperyalizmi algılayışıyla ilgilidir ve bu türden bir algı resmi ideolojiyle olan girift ilişkiyi de örnekleyen unsur olarak göze çarpar. ‘’Sol’’, daha doğrusu resmi ideolojiden bağımsızlaşamamış ‘’sol‘’, kapitalizme karşı olmadan anti emperyalist olunamayacağını öğrenememiş durumdadır! Resmi ideolojinin onun beyninde yaptığı tahribat tarihi anlamasını dahi olanaksız hale getirmiş ve onu bu bağlamda da köleleştirmiştir. Dolayısıyla ‘’antiemperyalist ulusal mücadele’’ masalıyla oyalananların olup bitenler karşısında sermayenin konumunu anlamalarına olanak olmadığı gibi, bu masalın artıklarıyla yaşayabileceklerini sanmaları da doğaldır! Tolga Ersoy, s. 20, 21<br />
<br />
Bu sunuda cuntacılık olgusuna değinmek zorunluluktur, çünkü ulusalcı sol’un yegane zor desteklerinden birini oluşturmaktadır. Özellikle 60 sonrası bu eğilim kendisini çekinmeksizin tanımlamaya başlamıştır. Bir askeri cunta bu tarihten itibaren ulusalcı sol için iktidarın başlıca araçlarından biri olarak görülmeye başlanmıştır. Kuvayı Milliye’nin niteliği konusunda tümüyle yanılan Kıvılcımlı’nın ikinci Kuvayı Milliye çağrısı, YÖN hareketi; Milli Demokratik Devrim ve hatta kimi zamanlarda anılan süreçte olmak kaydıyla THKP-C hareketinde sınıf’tan çok silahlı kuvvetler ön plana çıkarılırken antiemperyalizm kavramı da sınıftan uzaklaştırılmakta düz bir anti Amerikancılığa indirgenmekteydi. Bugün de ulusalcılığın başlıca tepkisi bu şekilde biçimlenmekte Amerika kelimesinin yerini küreselleşme, ABD ya da AB almaktadır. Ve tüm gelişmelere karşın ulusalcı sol derin teorilerinde, 60’lı yıllarda olduğu sınıf ilişkilerinden uzak bir ordu kavramı kurgulamaya devam etmektedir ve tıpkı 60’lı yıllarda olduğu gibi hatalı bir kurgudur. Ve bugün itibariyle şaşkınlıkları yenilgilerini gizleyecek kadar yoğun bir şekilde dışa vurmuş haldedir. Ve tıpkı 60’lı yıllarda olduğu gibi bu bağlamda kendilerini savunurken Lenin’in ‘’İki Taktiğine’’ gönderme yapmaları, bu metni dayanak noktalarından biri olarak göstermeleri de ilginç olmanın ötesinde sosyolojik bir olgu olarak ele alınmayı beklemektedir....Tolga Ersoy, s. 21, 22<br />
<br />
Tolga Ersoy<br />
<br />
<br />
Türkiye’de Sol Hareketin İdeolojik Geri Planı Üzerine Bazı Görüşler-Fikret Başkaya<br />
Türkiye’nin tarihinde (tabandan N.) bir modernite devrimi ve aydınlanma yaşanmamış olması, geleneksel kültürün varlığını sürdürmesini sağladı. Aynı şekilde anti sömürgeci, antiemperyalist mücadelenin mirasçisi olmamak, bir iç savaş sürecinden geçmemek, sınıf mücadelesinin cılızlığı, sol söylemin geleneksel kültüre yamanması sonucunu doğurdu. Gelenksel kültürden kopuşun mümkün olmadığı koşullarda sol hareketin kendi dilini, kendi kültürünü, kendi söylemini ve kavramlar dünyasını oluşturması da pek mümkün olmayacaktı. Geleneksel kültürden bağımsızlaşamayan, kendi özgünlüğünü kanıtlayamayan sol hareket, farklı olmayı da başaramadı. Farklı olamayınca, emekçi kitleler için bir çekim merkezi olması da zorlaştı. Sol içinde şiddetin yaygınlığı, solun bu kadar çok bölünmüş oluşu, politik etkinlik yerine yiğitliğin, kahramanlığın yüceltilmesi, ‘’devrim şehitleri’’ türü kavramların aşırı kullanımı, vb. <br />
sol kadroların geleneksel kültürden yakayı kurtaramadıklarının tipik göstergesidir. 1980 sonrasında, özellikle de Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından sol kadroların kitleler halinde sosyalist mücadeleyi terk etmelerinin aslı nedeni, ideolojik-teorik dönüşüm zaafıydı. Başka türlü ifade etmek istersek, geleneksel kültürden ve resmi ideolojiden kopamamanın, sosyalizmi yeterince özümseyememenin sonucudur. Nitekim 1980 öncesinin sol kadrolarının şimdilerde Aleviliğe rücu etmesi, ‘’sivil toplumcu’’ kesilmesi ya da ‘’ulusalcılık’’ adı altında milliyetçilikte karar kılması, doğrudan geleneksel kültürden ve resmi ideolojiden radikal kopuşun gerçekleşmemiş olmasıyla açıklanabilir...Fikret Başkaya, s. 23, 24<br />
<br />
1960’lı yılların ilk yarısında sosyalist hareket ilk defa sahneye çıktığında, son derece cılız bir ideolojik ve pratik arka plan söz konusuydu. TKP 1920’lerin başından beri varlığını sürdürse de, hep gizli bir örgüt olarak kalmış, kitleyle bağ kurmakta başarısı olmuştu...Dünyanın başka yerlerindeki çoğu komünist partileri gibi, TKP de Stalinist Sovyetler Birliğinin ve yozlaşmış Komintern’in diplomatik bir maniplasyon aracıydı. S.24<br />
<br />
Solun en büyük zaafı kendi gerçekliğine kendi gözüyle bakamaz durumda oluşuydu. Tarih bilinci, Avrupa merkezli ideolojik yabancılaşmaya ve onun bu topraklardaki kötü bir kopyası olan resmi tarih ve resmi ideolojiye dayanıyordu...Bugün de aynı aymazlık geçerli... S.24, 25<br />
<br />
Nitekim, 1960’ların ilk yarısından itibaren sosyalist hareket bir aktör olarak siyaset arenasına çıkıp kendini dayattığında, ‘’İkinci Kuvayı Milliye’’den çok söz edilecekti. (...)S.25<br />
<br />
Solun Avrupa merkezli ideolojik yabancılaşmasıyla, resmi tarih ve resmi ideolojiyle hesaplaşmadan, bir burjuva ideolojisi olan Kemalizm’den bağımsızlaşmadan, kendi gerçekliğine kendi gözüyle bakma yeteneğini ortaya koyabilmesi mümkün değildi. S. 25<br />
<br />
<br />
Solun ideolojik-teorik dağarcığı Stalinizmle Kemalizm’in melezleşmiş bir versiyonuna dayanıyordu. Sosyalist bir toplum projesinin taşıyıcısı olmaktan çok, kalkınmacıydı. Oysa kalkınmak mümkün değildir. Kalkınma denilen, son tahlilde ekonomik büyümeye verilen addır. Ekonomik büyüme de sermayenin büyümesinden, yoğunlaşma ve merkezileşme biçiminde tezahür eden sermayenin yeniden üretilmesinden başka bir şey değildir. Zaten kalkınma söylemi 2. Emperyalist savaş sonrasında sömürgeciliği devralmıştı. Yeni-sömürgecilik dememek için kalkınma deniyordu...<br />
Kalkınmayla murad edilen, emperyalist sömürüye maruz çevre ülkelerin de, emperyalist ülkelerin ‘’refah’’ düzeyini yakalamasıdır. Oysa böyle bir şey mümkün değildir, üstelik tam bir saçmalıktır velhasıl imkansızın peşinde koşmaktır. Sosyalizmin tarihsel ereği, sınıfsız topluma giden yolu aralamaktır, farklı, yeni bir uygarlık yaratmaktır, yeryüzünün beşeri ve doğal kaynaklarını yağmalayan dünyanın ayrıcalıklı ülkelerinde geçerli rejimleri taklit etmek, onlara benzemek değil...Nitekim, Sovyet sisteminin çökmesinin, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kapitalizme teslim olmasının asıl nedeni, her ikisinin de kalkınmacılık virüsünden kurtulamamalarıdır. (?N.) Fikret Başkaya, s.25<br />
<br />
Türkiye’deki solun başlıca zaaflarından biri de enternasyonalizmi özümseyememesi, milliyetçilik virüsünden kurtulamamasıdır. Enternasyonalist olmayan bir sol, sol değildir. Nitekim dünya sosyalist hareketinin yozlaşmasının başlıca nedenlerinden biri de enternasyonalizmden uzaklaşmasıdır…(Fikret Başkaya, s.26)<br />
<br />
11. Tez<br />
<br />
‘’Filozoflar bugüne kadar dünyayı yorumlamakla yetindiler, oysa sorun onu değiştirmektir’’ şeklindedir. Bu tez kabaca şöyle anlaşıldı: Artık anlamakla ilgili sorun aşılmıştır, geriye değiştirmek kalıyor...Bu tür bir anlayış ve kolaycılık, Marksizmi hiç anlamamaktır. S.28<br />
<br />
Oysa, yüz yüze olunan gerçeklik donmuş, hareketsiz bir şey değil, sürekli değişen, yenilenen, dinamik bir süreçtir. Anlama eyleminden bağımsız bir değiştirme eylemi mümkün değildir. s. 28<br />
<br />
Eğer sosyalist toplum düzeninin ilk defa insanlığın iradi bir kurgusu, bilinçli bir terciği olması gerektiği biliniyorsa, nasıl bir düzen kurulacak, kurulmalıdır sorusu hayati öneme sahip bir soru niteliğini kazanıyor. S. 29<br />
<br />
Marx’ın bıraktığı yerden itibaren, işçi sınıfının, ezilenlerin, kadınların, yeryüzünün lanetlilerinin kurtuluş ideolojisi olan sosyalist teorinin ve sınıfsız toplum ütopyasının yeniden inşası gündemdedir. Türkiye sol hareketi bu inşa sürecine teorik ve pratik düzeyde katılacaktır. Fakat, Türkiye solunun böyle bir yeniden oluşum sürecinin etkin bir bileşeni olabilmesi, öncelikle Kemalizm ve Stalinizmle tam bir hesaplaşmayı başarmasıyla mümkündür. Resmi ideolojiden tam bağımsızlaşmadan, Stalinist pratikle hesaplaşmadan, enternasyonalizmi içselleştirmeden, demokrasinin değerini anlamadan ve onu bir yaşam tarzı biçimine dönüştürmeden, milliyetçilik virüsünden yakayı kurtarmadan bir arpa boyu yol alması mümkün değildir....s.29<br />
<br />
Kürt sorunu,, Ermeni sorunu, Kıbrıs, Filistin sorunu, Mustafa Kemal miti, vb. konularda ‘’bağımsız’’, özgün, radikal bir yaklaşıma sahip olamadı...s.29<br />
<br />
<br />
Sosyalist hareketin yeniden bir umut olabilmesi, inandırıcı bir alternatif toplum projesi ortaya koyabilmesinin koşulu, kendi geçmişiyle radikal bir hesaplaşma yapabilme yeteneğine bağlıdır. Ya radikal bir sol hareket ortaya çıkacak, ya da özde burjuva örgütler, sol bir söylemle kitleleri oyalamaya devam edecek...(Fikret Başkaya, Milliyetçilik, Yurtseverlik ve Sol, s.30)<br />
<br />
Sınıfsız Bir Dünya İçin Dünya Devrimini, Dünya Devrimi İçin Enternasyonal Mücadeleyi Sabote Eden BÖLÜCÜ ZEHİR: YURTSEVERLİK<br />
<br />
Burjuva milliyetçi bir siyasal duruş olan yurtseverlik kavramının sınıfsal ve tarihsel köklerinin ne olduğunu, hangi tarihsel dönemeçlerde devrimci sınıfları nasıl zehirlediğini, bunun ezilen insanlık ve yeryüzü yaşamı için bedelinin ne olduğunu, tarihe karşı sorumlu komünist devrimcilerin bu zehir karşısındaki tutumlarının geçmişte ne olduğunu, komünizm davasına bağlı kalan komünistlerin bu zehre karşı siyasal tutumlarının ve politik duruşlarının bugün ne olması gerektiği üzerinde duracağız. s. 31<br />
<br />
<br />
Esasında burjuva milliyetçi bir kavram ve siyasal bir duruş olan yurtseverlik, sanki anti-emperyalist bir duruşmuş gibi Yurtsever Cephe’yi kuran TKP eliyle, Mustafa Suphi’lerin TKP’sinden bu yana zaten ulusalcı bir arka plan ve anlayışla lekelenmiş bu coğrafyanın devrimci hareketinin gündemine sokuldu.(Zafer Dize, s.33, 34.) <br />
<br />
Sanayi devrimi sonrası palazlanan burjuvazi yurtseverlik nidalarıyla feodal düzenin aşağılayıp ezdikleri işçileri ve köylüleri de yanına alarak feodalizme karşı harekete geçti ve çok uluslu monarşik din devletleri yerine tek uluslu laik, demokratik cumhuriyetle yönetilecek kapitalist milli devletleri kurdu.(N.)(Zafer Dize ,s.36)<br />
<br />
O günden bugüne kapitalizm, her krizde ulusal çıkarları bahane ederek ezilen ve sömürülen kitleler arasında yurtseverlik bilincini diri tutmakta kendi sisteminden hoşnutsuzluğu engelleyen siyasi bir iksir olarak kullanmaktadır. Zafer Dize, s.36)<br />
<br />
Kapitalizmin egemen sistem olarak inşası esnasında ezilen-sömürülenleri düzene entegre etmekte temel harç olarak kullanılan yurtseverlik, o gün olduğu gibi bugün de farklı uluslardan ezilen-sömürülenlerin çıkarlarını birbirinden ayrıştırmakta ve sınıfsız, eşit ve özgür bir gelecek hedefinde birleşebilmelerini engelleyen bir unsur olarak bölücü işlevini sürdürmektedir. Ve burjuva patentli bu kavram siyasal bir tutum olarak devrimci hareketin saflarında da kendisine yer bulmakta, devrimci çevreleri ve etki alanlarını ideolojik ve politik bakımdan devrimcilerin kendi eli ile zehirlemektedir.(s.36,37)<br />
<br />
<br />
Birinci Emperyalist paylaşım savaşında kapitalist devletler burjuva hükümetleri aracılığıyla ileri sürdükleri ‘’vatan savunması’’ sloganı ile emekçiler arasında yurtseverlik bilincini geliştirerek hem savaşın maliyetini emekçilere yüklemek hem de dünya emekçilerini birbirlerine düşman edip güçlerini bölerek kendi kapitalist sistemlerini korumayı ve emekçilerin sistem içinde kalmalarını sağlamayı planlamışlardı.(Zafer Dize, s.37)<br />
<br />
Kapitalizmin egemen sistem olarak inşası esnasında ezilen-sömürülenleri düzene entegre etmekte temel harç olarak kullanılan yurtseverlik, o gün olduğu gibi bugün de farklı uluslardan ezilen-sömürülenlerin çıkarlarını birbirinden ayrıştırmakta ve sınıfsız, eşit ve özgür bir gelecek hedefinde birleşebilmelerini engelleyen bir unsur olarak bölücü işlevini sürdürmektedir. Ve burjuva patentli bu kavram siyasal bir tutum olarak devrimci hareketin saflarında da kendisine yer bulmakta, devrimci çevreleri ve etki alanlarını ideolojik ve politik bakımdan devrimcilerin kendi eli ile zehirlemektedir.(Zafer Dize, s.37)<br />
<br />
Lenin, ‘’Enternasyonal ve Ulusal Savunma’’ başlıklı yazısında (12 Aralık 1914) ‘’Oportünizm ve şovenizmin Avrupa’nın en büyük partilerinde, geçici olarak da olsa, zafere ulaşmasıyla İkinci Enternasyonal yaşamını sona erdirmiştir. Yeni bir Enternasyonal yerini alacaktır’’ derken komünistlerin durması gereken zemini temsil ediyordu. İşte; emperyalist savaş esnasında Bolşevikler, İkinci Enternasyonal partilerinin burjuva yurtsever tutumlarını dünya devrimine ihanet olarak kabul ve ilan edip, bu ikinci tutumla, yan, ‘’savaşa karşı sınıf savaşı’’ perspektifi ile hareket ettiler. İkinci Enternasyonal’in iflasını ilan edip, o gün pek bir yankı bulmasa da yeni bir enternasyonalin inşası için çağrı yaptılar. Burjuvazinin kendi çıkarları için cepheye sürdüğü ve onlardan birbirlerini kırmalarını istediği işçilere; silahları sınıf kardeşlerine değil, onları kendi kârları ve çıkarları için ölüme gönderen burjuvalarına çevirmelerini istediler: Cephede, hem emperyalist ülkelerin hem de çarlığın yenilgisi için bozguncu taktikle dünya devriminin zaferi için çalıştılar.( Zafer Dize-Milliyetçilik, Yurtseverlik ve Sol, S.38, 39)<br />
<br />
<br />
İkinci Enternasyonal partilerinin savaş sırasında kendi burjuvalarını destekleyen ulusalcı-yurtsever tutumunun yarattığı demoralizasyon Ekim Devrimi ile aşıldı.<br />
<br />
Bolşeviklerin emperyalist egemenler, çarlık otokrasisi ve devrimci hareketin işbirlikçi dönekleri karşısında komünizmin ilkeleri temelindeki kararlı duruşu, çarlığın çizmeleri altında ezilmiş ve emperyalist savaşla yıkıma uğramış işçilerin ve ezilenlerin devrimci kalkışmasıyla buluşup 1917 Ekim Devrimi ile sonuçlandı. S.39<br />
<br />
Dünya komünist hareketi, Bolşeviklerin öncülüğünde ve Ekim Devrimi’nden aldığı güçle kapitalizmi yıkıp, sınırsız-sınıfsız ve eşitlikçi bir dünya kurmak amacına bağlı olarak dünya devrimini örgütlemek üzere Üçüncü Enternasyonali kurdu (1919). S.39<br />
Sovyet Devrimi’nin zaferi yeryüzü ezilen-sömürülenlerine, ezilen-sömürülen insanlığın ve yeryüzü yaşamının egemenlerden kurtuluşunun olanaklı olduğunu müjdelese de, henüz, emperyalist kuşatma ve karşı devrimin saldırısı altında ve iç savaş nedeni ile devrim garanti altına alınamamıştı. Sovyet Devrimi’nin başarısı devrimin uluslar arası arenaya yayılmasına bağlı olarak garantilenebilirdi. Bunun bilincinde olan Bolşevikler, ileri kapitalist bir ülke olan Almanya’da devrimin kazanması için kendi devriminin yenilgisini bile göze aldılar. Çünkü esas olan dünya devriminin başarılmasıydı ve devrim uluslar arası arenaya yayılarak nihayi hedefine ulaşabilirdi. Üçüncü Enternasyonal tam da bu amaçla kuruldu. S. 39<br />
<br />
<br />
Ancak; tarihsel bir dizin olarak, emperyalist savaşın işçi sınıfında yarattığı fiziksel ve ekonomik tahribat, İkinci Enternasyonal partilerinin ihanetiyle işçi sınıfının içinde yükselen burjuva yurtseverlik, Almanya’da 1918 ve 1923 devrimlerinin yenilgisi, iç savaşta Sovyet Devrimi’nin öncü unsurlarının çoğunun kaybedilmesi, emperyalist kuşatmanın Sovyetler birliği üzerindeki ağır baskısı ve Lenin’in ölümü ile doğan boşluk, bürokrasinin palazlanıp Sovyetler Birliği’nde iktidarı ele geçirmesine ve enternasyonalin politikalarına egemen olmasına elverişli zemini hazırladı. Bu andan itibaren dünya komünist hareketinin Üçüncü Enternasyonal ile doruğuna ulaşan ideolojik ve ilkesel kazanımları, karşı devrimci bürokratik kastın iktidarı ile tek tek yok edilip, yerine bürokrasinin çıkarlarını gözetecek ve iktidarını koruyacak bir anlayış ikame edilerek dünya komünist hareketine mal edildi. Bunların başlıcaları; dünya Sovyetler federasyonu yerine tek ülkede sosyalizm, enternasyonalizm ve sürekli devrim yerine ulusal demokratik aşamalı devrim, geçiş programı yerine demokratik program, birleşik işçi cephesi yerine sınıf uzlaşmacı halk cephesi, savaşa karşı sınıf savaşı yerine savaşa karşı barış ve barış içinde bir arada yaşama ve enternasyonalist mücadele çizgisi yerine ulusalcı çizgi olan anayurdun savunulmasıdır. S. 39, 40<br />
<br />
Yeryüzü üzerinde eşit ve özgür bir yaşam için olmazsa olmaz olan komünizm davasından ve bunun gerçekleşebilmesinin yegane yolu olan dünya devrimi anlayışından kopan karşı devrimci bürokratik kast, böylelikle İkinci Enternasyonal’in ihanetçi çizgisine geri dönmüş oldu. Bürokratik kast elindeki iktidarın olanaklarıyla İkinci Enternasyonal’in ihanetinin komünist hareket üzerinde yarattığı ideolojik tahribatla kıyaslanamayacak büyüklükte bir tahribat yapmakla kalmamış, bu tahribatı kurumsallaştırarak ‘’sistematize’’ etmiş ve bugüne kadar getirmiştir. Varlığı süresince içeride ve dışarıda yaşanan siyasal gelişmeler karşısındaki politik tutumu ve icraatları yalnızca kendi iktidarını ve iktidarı aracılığıyla kendi zümre çıkarlarını korumakla kalmamış, aynı zamanda emperyalist-kapitalist dünyanın işini de kolaylaştırmıştır. S. 40<br />
<br />
<br />
Dikkat edilecek olursa bu örneklerin hemen hiçbiri komünist hareketin ilkeleri üzerinden ezen sınıfla ezilen sınıf arasındaki karşıtlıklar ve çatışmalar karşısında ezilen sınıftan yana taraf olmayı ifade eden politik tutumlar değildir. Egemenler arasındaki çatışmada yabancı egemene ve onun işbirlikçilerine karşı yerli egemenin yanında safını tutan ulusalcı burjuva bir tutumdur. Kaldı ki bugün çıkarları risk altında olan geleneksel elit daha düne kadar olduğu gibi bugün de çıkarları güvence altında olduğunda emperyalistlerle işbirliği içinde olacaktır, çünkü bu kapitalizmin doğasının ve kapitalistler arası işbirliğinin kaçınılmaz gereğidir.(Zafer Dize,s.41)<br />
<br />
<br />
Bürokratik kastın iktidarı süresince icraatlarının dökümü ve maliyeti özetle şudur: SBKP ve Üçüncü Enternasyonal içindeki devrimci unsurlar ve Sol muhalefet tasfiye edilmiş, düzmece duruşmalarla üyeleri hapse atılmış, sürgüne yollanmış ve öldürülmüşlerdir. Rus olmayan halklar kitlesel olarak yaşadıkları bölgelerden sürülmüşlerdir. İç temizlik hareketleri süresince milyonlarca insan sürgüne mahkum edilerek Sibirya ve daha kuzeyinde bulunan Gulag takımadalarındaki çalışma kamplarında yalnızca kısıtlı tayın karşılığı askeri zorla çalıştırılmış, bu süreç içerisinde milyonlarca insan ağır çalışma koşulları nedeniyle yaşamlarını kaybetmiş, soğuktan, açlıktan ve açlığın yol açtığı hastalıklardan ve doğrudan infaz edilerek katledilmişlerdir. 1926 İngiliz işçilerinin genel grevi desteklenmemiş, greve karşı olan sendika bürokrasisine destek verilerek grev kırılmıştır. 1926, Çin’de burjuva sosyal demokrat Çan Kay Şek önderliği desteklenerek devrim kırılmış ve komünistlerin katledilmesinin zemini hazırlanmıştır. Avrupa’da birleşik işçi cephesinin yerine halk cepheleri desteklenmiş ve teşvik edilmiş, bunun sonucu olarak Naziler, önlerinde hiçbir engel olmadan Almanya’da iktidara gelmiştir. Kapitalizmle, barış içinde bir arada yaşama anlayışının sonucu olarak faşistlerle ve kapitalistlerle masaya oturularak Yatla ve Malta saldırmazlık ve işbirliği antlaşmaları imzalanmıştır. Avrupa devrimleri için, son şans olan İspanya devrimi emperyalistlerle el ele Franco faşizmine boğdurulmuştur. Dünya devrimine komuta etmek amacıyla kurulan Üçüncü Enternasyonal’in devrimci ilkelerinden ve duruşundan uzaklaşılarak yerine sınıf uzlaşmacı çizgi ikame edilmiş ve emperyalist ülkelerin isteği üzerine bizzat Stalin tarafından kapatılmıştır. Bütün bu süreç boyunca, dünya komünist hareketinin tüm ideolojik kazanımları ve sınıf mücadelelerinin devrimci tarihi sistemli bir şekilde tahrip ve yok edilmiş, yerine sınıf uzlaşmacı resmi ideoloji ve bu resmi ideolojiyi kutsayan resmi tarih ikame edilmiştir. S.40, 41<br />
<br />
<br />
<br />
İşte bu resmi ideoloji ve resmi tarihle beslenen dünya solu, verili ve şartlı siyasal bilinci ile emperyalist kapitalizmin iktisadi ve sosyal manevraları karşısında onunla toptan ve kökten bir hesaplaşma anlayışı ile karşı karşıya gelmek yerine, ulusal alanda ve siyasal bakımdan burjuva demokrasisinin sınırları içinde muhalaefet yapmakla yetinmektedir. İdeolojik olarak dünya soluna egemen olan resmi ideolojiyle ve bu anlayışın şekillenmesine yol açan resmi tarihle devrimci anlamda hesaplaşıp aşılamadan, emperyalist kapitalizme ve onun ulusal ve uluslar arası alanda gerçekleştirdiği siyasal manevralarına karşı, siyasal ve sınıfsal olarak devrimci bir mücadele yürütülemez. S. 41<br />
<br />
Yurtseverlik zehri, Devrimci ve sosyalist hareketin güçlerini ve bu güçler aracılığıyla ezilen, sömürülenlerin bilinçlerini zehirleyerek bölmeye devam ediyor. s. 42<br />
<br />
<br />
Kimi istisnai devrimci çevreler hariç, bu coğrafyanın ‘’devrimci’’ solu hemen tüm dünya tarihi süresince siyasal zemini bakımından hep ulusalcı bir karaktere, anlayışa ve buna denk gelen siyasal bir duruşa sahip olagelmiştir. Bunun nedeni, dünya soluna ikame edilen Stalinist resmi ideoloji ve resmi tarihin bu coğrafyanın ‘’devrimci’’ solunu ve onun aracılığıyla da bu coğrafyanın ezilen sömürülenlerini ve dernekleri aracılığıyla politik bakımdan çoğunlukla burjuva siyasete yedeklenmiş ve halen dahi yedeklenmektedir.(Zafer Dize, s.42)<br />
<br />
<br />
Bu coğrafyanın solunun burjuva ulusalcılığı ABD ve AB karşıtlığı üzerinden ‘’antiemperyalizm’’maskesinin ardına saklanılarak şekilleniyor. Bunu sloganlarıyla ete kemiğe bürünen duruşlarında görmekteyiz. ‘’ABD defol bu memleket bizim’’, Ne ABD ne AB bağımsız Türkiye’’ vb. sloganları kullanan sol çevrelerin ortak paydaları; ideolojik olarak bu ulusalcı ve yurtsever temele sahip olmaları ve politik olarak bu temel üzerinden hareket etmeleridir.(Zafer Dize, s.43)<br />
<br />
<br />
<br />
İşte siyasal ve sınıfsal kökleri itibariyle burjuva kavramlar olan ulus devlet, yurtseverlik, vatanseverlik, ulusal savunma-anayurdun savunulması, ulusal bağımsızlık gibi argümanların bu coğrafyanın solunun siyaset yöntemine ve diline pelesenk olması, onu burjuva siyasetin ve burjuva demokrasisinin ekseninde tutmakta, bu durum ise kapitalizme nefes aldıracak yeni refleksler kazanmasına hizmet etmektedir.(Zafer Dize, s.44)<br />
Nasıl ki sınıflı toplumların ortaya çıkışından bu yana din, egemenlerin çıkarları için ezilenleri uyuşturan bir afyonsa, kapitalizmin egemenliği altında da yurtseverlik benzer bir işlev görür. s. 45<br />
<br />
Ezilen-sömürülenler arasında yurtseverlik bilincinin hakim bilinç olarak örgütlenmesi kapitalistler lehine iki önemli sonuç yaratır. Birincisi; ezilen-sömürülenlerin farklı uluslardan ezilen-sömürülenlerin çıkarlarını birbirinden ayrıştırır. Böylece her ulusun kendi çıkarlarını diğerinin üstünde görmesine, gerektiğinde zorla elde edilmesine, dolayısıyla da birbirlerine düşmanlaşmasına yol açar. İkincisi; ulus devletlerin sınırları içine hapsedilmiş, kapitalizmin yarattığı mağduriyet ve yoksulluk altında yaşayan ve birbirlerine karşı yabancılaştırılarak düşmanlaştırılan farklı uluslardan ezilen-sömürülenlerin birbirlerine karşı ortak duyarlık ve sorumluluk hissetmeleri ve kader birliği yapabilmeleri olanaklı olmaz. Bu durumda; ezilen-sömürülenler arasında ortak düşman burjuvaziye karşı onları birleştirecek sınıf bilincinin ortaya çıkması ve kapitalizmi yıkmayı hedefleyecek enternasyonalist karakterde bir mücadelenin örgütlenebilmesi de olanaklı olmaz. s. 45<br />
<br />
O HALDE NE YAPMALI<br />
<br />
..bu alanda yeni icatlara gerek yoktur, yol ve yordam 3. Enternasyonalin ilk dört kongresine izah edilmiş ve aynı süreçte hayata geçirilmiştir. S.48<br />
<br />
Enternasyonalin ilkelerine bağlı olan komünistler: s.48<br />
<br />
a) Kapitalizmin yeryüzünü ulus devletlerle sınırlara böldüğü ve ezilen-sömürülenler için ulusal hapishanelere dönüştürdüğü, çıkarlarının birbirinden ayrıştırılarak yabancılaştırılıp birbirine düşmanlaştırıldığı, ezen-sömüren azınlığa cennet, ezilen-sömürülen çoğunluğa apartheid rejimlerinin reva görüldüğü bir dünyada; ezilen insanlığın ve yeryüzü yaşamının kurtuluşu için kapitalizmin yıkılması hedefiyle sınırsız, sınıfsız, eşit ve özgür bir dünya için mücadele ederler.<br />
<br />
b) Kapitalizme karşı mücadele alanları tüm dünyadır. Bundan dolayıdır ki komünistlerin gerek programları gerekse de örgütlenme anlayışları enternsyonalist bir karaktere sahiptir.<br />
<br />
c) Kapitalizme karşı mücadeleyi onun ezilen-sömürülen insanlık üzerindeki ideolojik hegamonyasının kırılması gerekliliğinden ayrı düşünmezler.<br />
<br />
d) Burjuvazinin bir savaş silahı olarak kullandığı yurtseverlik zehrinin ezilen-sömürülenlerin bilinçlerinde yarattığı yanılsamaya, ''devrimci'' güçlerin milliyetçi perspektiflerinin sonucu olarak ezilen-sömürülenlerin burjuvazinin uluslararası düzenine karşı uluslararası çapta birleşerek dövüşmelerini engelleyen ''sol yurtseverlik'' anlayışına karşı, ''herkesin kendi ulus ve aile çıkarlarını koruduğu, kayırdığı ve öncelikli davrandığı bir dünyaya adalet gelmez'' anlayışıyla komünizmin enternasyonal ilkelerinin ışığında tavizsiz mücadeleyi kendi varlıklarının bir olmazsa olmazı olarak görürler.<br />
<br />
Zafer Dize (Milliyetçilik, Yurtseverlik ve Sol-Fikret Başkaya)<br />
https://www.facebook.com/note.php?saved&¬e_id=10150430463667972<br />
<br />
<br />
<br />
Babür Pınar<br />
<br />
Milliyetçilik Sosyalist Hareketin Kurdudur(Düzen içi Partiler, Kürt Partileri, PKK)-Babür pınar<br />
<br />
Uluslar üstü sanayi, borsa ve banka tekellerinin ülke devletlerinin politik şekillenişine doğrudan müdahalesi, ‘’ulusal devletin’’ göreceli bağımsızlığını (!) bir kenara itti. Devletin, burjuva iktidarın özerk siyasi aygıtı olma durumu aşındı. S.49<br />
<br />
Kapitalist Küreselleşme Milliyetçi Argümanları Besliyor<br />
<br />
Küreselleşen iktisadi ilişkilerin güçlenmesine bağlı olarak ulusal devletlerin aşınması gerçekleşti, Yarı sömürge ülkelerde devlet; göreceli bağımsız ve dolayısıyla göreceli olarak ulusaldır. Emperyalist sermayeye iktisadi bağımlılığın aleni oluşuna, küçük ve orta burjuvazinin, iktisadi yok oluşuna paralel olarak milli değerlerin (aslında pazarı yitirme kaygısının) törpülenmesi karşısında; ‘’millicilik’’ daha güçlü perdeden seslendirilmeye başladı. Milliyetçi kaygı taşıyıcısı kitlelerin rahatsızlığını kullanan muhafazakar ve faşist partiler, siyaset sahnesinde ağır abi olarak konumlandı. Ancak sözde anti-emperyalist olan bu partiler; sosyal pratikte, işçi sınıfı partilerine karşı kılıçlarını çektiler; millicilik okunun yönünü ‘’dış düşmana’’ değil iç ‘’hainlere’’ yönelttiler. Dolayısıyla bu partiler ‘’iç düşmanı’’ bertaraf etmek için ‘’bol gelen’’ demokrasinin daraltılmasını amaç edindiler. S.50<br />
<br />
Emperyalist tekeller; iktisadi ve siyasi dayatma ile, Türkiye’de, ulusal ekonominin son kalelerinin de dağıtılması ve ekonominin tamamıyla küresel zincire bağlanmasını istemektedirler. Bu amaçla; kültürel ve siyasi alanda da ‘’ulusal’’ değerlerin köreltilmesi için Türkiye, yoğun siyasi dayatmalarla karşı karşıyadır...barışçıl çözümler geri plana atılarak; karşılıklı ırkçı yaklaşımlarla sorun daha da çözümsüzlüğe götürülmekte ve tek yanlı dayatmalar kabul ettirilmek istenmektedir. Kapitalist emperyalist ülkelerin dinci ve ırkçı hükümetlerinin bu türden dayatmaları nedeniyle ülke içinde milliyetçi argümanları kullanan partiler kitlesel destek bulmaktadırlar. S.50, 51<br />
<br />
İşçiler ve emekçiler yararına izlenmesi gereken yolun; evrensel, insani, demokratik değerlere ulaşmak olduğunu örterek; Siyasal çözümü ‘’dar milliyetçi’’ kulvarda ve cuntacı, faşist rejimde arayan siyasi grup ve partilerin, demokratik sürecin tıkanma durumunu, anti-demokratik projelerin uygulanabilme şansı olarak görmektedirler. Bu partiler için, küresel sermayenin saldırısına karşı duruşun pratik ifadesi; ülke içinde demokratik kazanımların budanmasıdır. Ekonomik ve sosyal çarpıklıklar nedeniyle ‘’kendine güven duygusunu’’ giderek yitiren halka, ‘’ırkçılık’’ tek alternatif olarak benimsetilmektedir. S.51<br />
Yıllardır artarak ve sürekli yaşanan ekonomik ve sosyal çatışmalar ve siyasi kriz; ayrımcılığı körükleyen ırkçı faşist çetelerin yeşereceği zeminin oluşmasını sağladı. S. 51<br />
<br />
<br />
Toplumun hemen her kesiminin, özellikle emekçilerin, cinayetlere duyarsız kalacak ölçüde milliyetçiliği benimsemesi, toplumsal bir paranoyanın yaşandığının belirtisidir. s.52<br />
<br />
Emekçi yığınların bu toplumsal paranoyaya saplanması noktasında; halkın eğilimlerini ve toplumsal duruşunu halkın değeri olarak gören ve bu değerleri dokunulmaz ilan eden sosyalistler; emekçilerle aynı alanda buluşma gereksinimine de bağlı olarak; politik argümanlarında eskiden beri yerini alan milliyetçiliği, tali bir siyasi unsur olmaktan çıkararak, temel politik çizgi olarak parti programlarına yerleştirdiler. Kuşkusuz bu savrulmanın karşı konulmaksızın gerçekleşmesi; doğrudan sosyalist partilerin eskiden beri ‘’milliyetçi olmalarına bağlıdır. s.52<br />
<br />
<br />
Halkın benimsediği değerlerle buluşmayı sağlayan milliyetçi çizgi, aynı zamanda burjuva milliyetçi hareketlerle ideolojik, siyasi yakınlaşmayı sağladı. Emperyalist sermayenin yeni saldırı biçimi sömürge ve yarı sömürge ülkelerde ırkçılığı körüklerken, sosyalist partilerin de enternasyonal çizgiden uzaklaşmasını sağladı.s.52<br />
<br />
Burjuva Sol Partiler Milliyetçidir<br />
<br />
CHP, SHP ve DSP, vb. partiler; ‘’emekçilerin siyasi ve iktisadi haklarının, emeğin kurtuluşu referanslı savaşımla kazanılmasından yana olmadıkları, kapitalizmle ciddi ve gerçek anlamda hesaplaşmaya girmedikleri; devletçi ve milliyetçi oldukları; Kürt sorunu ve azınlıkların hakları konusunda tutarsız ve iki yüzlü tavır aldıkları için; ‘’sol’’ parti olarak adlandırılamazlar’’ saptaması yapılıyor. Bu yaygın kanıdır. Sorunun kurgusu; CHP, SHP ve DSP’nin (ve BDP ‘nin Nilüfer Tekin) burjuva düzen partisi oldukları ve bu partilerin, hiçbir zaman, ‘’emekten yana’’, ‘’kapitalizme karşı’’ olamayacakları gerçeğinin üstünü örtmektedir. Birbirlerinden biçimsel farklılıkları olsa da; bu partiler kapitalist sistemin savunucusu, düzen içi, devletçi, milliyetçi burjuva partilerdir .53)<br />
<br />
..politik zeminde bir kesimi adlandırmak için sol kavramının ‘’bujuva, küçük burjuva, ulusal, devletçi, liberal, sosyalist, devrimci, komünist,’’ kavramlarından birisiyle birlikte kullanılması gereklidir. ‘’Sol’’ kavramının bu kullanım şekli kafa karışıklığını önler. S.53<br />
<br />
Genel olarak kapitalist sistem içerisinde işçi sınıfının ve emekçilerin devrim inisiyatiflerini köreltmekle yükümlü ve bu nedenle devrimci enerjiyi elimine ederek bu toplumsal enerjiyi ‘’kapitalizmin iyileştirilmesi’’ için kullanma politikalarını programına alan anlayışlar ‘’burjuva sol’’durlar. S.53<br />
<br />
Burjuva sol partiler; burjuva devrimleri döneminde ortaya çıktılar. Bu partiler; feodalizme karşı ayaklanan işçileri ve köylüleri burjuva idealler (eşitlik, özgürlük ve özel mülkiyet şiarı) etrafında organize etmeği ve burjuva devrimin gövdesi yapmayı başardı. Burjuva devrimler süreci, aynı zamanda kapitalist gelişmenin kaçınılmaz sonucu olarak toplumsal yaşama giren ‘’ulusalcılığın’’ da kavram durumundan çıkıp ete kemiğe büründüğü dönemdir. Burjuvazinin gereksinimi olan milliyetçilik; toplumsal bir görev ve kimlik olarak toplum tarafından da benimsendi. S,53, 54<br />
<br />
İktisadi ve siyasi iktidarın devranılması sonrasında, ‘’eşitlik ve özgürlük’’ ilkelerinin işçi sınıfı tarafından bayraklaştırılması karşısında geri adım atarak devrime ihanet eden burjuvazi,(...) özgürlük, eşitlik kavramlarını ‘’özel mülkiyet’’ ekseninde tanımlanabilir kavramlara indirgedi. ..burjuvazinin sınıfsal, tarihsel yüklenimi olan milliyetçilik rozetini hep göğüslerinde taşıdılar. Ulusalcılık (milliyetçilik), burjuvazinin diğer ulusal devletlerle Pazar paylaşım savaşı esnasında, burjuva sol partilerin gür bir biçimde seslendirdiği argüman oldu. S.54<br />
<br />
Burjuva solculuğu; sosyalist hareketin bir versiyonu değildir ve tarihin hiçbir döneminde olmamıştır da. Kuşkusuz burjuva sol hareket sosyalist hareketin varlığından etkilendi. Ancak bu etkilenim; hareketin bujuva sınıfsal köklerine dokunmadı; genel sınıf vasfını taşıyan gövdeye giydirilen elbisenin biçimini etkiledi.s.54<br />
<br />
Milliyetçilik ile olan bağı, emekten yana sosyalist partiler ile burjuva sol partilerin arasındaki farklılığa rengini veren belirleyici temel unsurdur. Sosyalist bir parti milliyetçilikle olan bağını güçlendirdikçe burjuva sol zemine kayar, burjuvalaşır. S.55<br />
<br />
<br />
Milliyetçilik, işçilerin, emekçilerin ve halkların enternasyonal kardeşlik ve barış istencini aşındırır. İşçilerin ve emekçilerin emperyalizme karşı topyekün savaş gücünü zayıflatır. Emperyalizme karşı ulusalcı duruş, toplumsal pratikte emeğin kurtuluşu perspektifinden kopuksa emekçilerin yararına olmayan aksine emekçileri kapitalist pazara daha bağımlı kılan ve teselli verici argüman olur. Burjuva milliyetçilik, anti-kapitalist bir nitelik kazanamayacağı anlamda ve dolayısıyla uzlaşmacı vasfı nedeniyle emperyalizmin değirmenine su taşır. s.55<br />
<br />
Sol Cephede Farklı Bir Model Partinin Yapısal Sorunları (Kürt partilerinin yapısal niteliği ve sınıfsal vasfı)<br />
<br />
HEP, DEP, HADEP, DEHAP ve DTP (ve BDP N.T.)’nin Kürt halkıyla olan sıkı bağı; ve bu partilerin siyasi ilişkileri, bu partilerin Türkiye politikasında önemli bir yer tutmalarını sağladı. S.55<br />
<br />
Kürt hareketinin vardığı boyut ve halktan aldığı güç; bu partilerden milletvekili, belediye başkanı ve yerel meclis üyeleri seçilmesini olanaklı kıldı. S.55<br />
<br />
Yapılan politik hataların parti üyeleri ve halk tarafından sorgulanmasının mümkün olmamasına, parti içi demokrasinin bu partilerin kapısından içeri girmemesine ve bu durumun iç huzursuzluk yaratmasına rağmen; her durumda bu partilerin bütünlüğünü koruması ve seçimlerde oy yüzdesini yitirmemesi, bu partileri dikkate değer kılıyor. Bu partilerin üyelerinin büyük çoğunluğunun sosyalist olmadığı, ulusalcı küçük burjuva demokrat oldukları; bu partilerde sosyal demokrat, dindar, liberal ve aşırı milliyetçi yönetici ve üyelerin olduğu, parti içi gruplaşmaların da bu ideolojik siyasi zemin üzerinde oluştuğu gözlemlenebilir bir durumdur. Kürt milliyetçiliğinin (parti üyelerinin deyimiyle yurtseveriliğin) bütün bu gruplar arasında birleştirici argüman olarak partinin ana çizgisini belirlediği de doğrudur. Parti yandaşlarını bir arada tutan diğer önemli birleştirici faktör de, bu partilere sürekli ve sistemli bir biçimde uygulanan siyasi ve ideolojik baskıdır. S.55, 56<br />
<br />
Kürt ulusalcılığının; öncelikle küçük burjuva sosyalist mücadelenin bir argümanı olarak ortaya çıktığı ve sınıfsal bir ayrım göstermeksizin tüm Kürt ulusu tarafından benimsendiği görülmelidir. Kürt işçilerini, tarım emekçilerini, küçük ve orta ölçekli sanayi ve ticaret burjuvazisini ve Kürt ağalarını bir arada tutan Kürt ulusalcılığıdır. Bu durum, ulusalcı hareketin asıl olarak, burjuvazinin kendi pazarına sahip olmak istencine tekabül ettiği gerçeğini örtemez. Emeğin kurtuluşu devrimi ekseninde yürütülmeyen, Kürt ulusal kurtuluş savaşımı burjuva karakterdedir. Bir hareketin sınıfsal niteliği ya sosyalisttir ya burjuva. Toplumsal savaşımda hareketin niteliği ‘’orta yolcu’’ yöntemle saptanamaz. Ulusalcı Kürt partiler siyasal amaçları, ideolojik söylemleri itibarıyla burjuva kimliğe sahip partilerdir. Ulusalcı Kürt hareketinin ideolojik siyasi var oluşuna doğrudan bağlı biçimlenmiş bu legal partilerin, ‘’devrimci sosyalist’’ parti olmadığı; küçük burjuva demokrasisinden yana partiler olduğu açıktır. Kürt referanslı partilerin, demokratik cumhuriyet istemleri; Kürtlere ulusal kimlikleriyle siyaset yapma hakkı verilmesini sağlayacak ve siyasi alanda örgütlenmesi üzerindeki baskıları kaldıracak bir burjuva yönetim biçimine geçiştir. S. 56<br />
<br />
Kürt partilerin bünyesinde tek tek devrimci sosyalist bireylerin var olduğundan söz edilse de; devrimci sosyalist eğilim, DEP sürecinden beri bu partilerde grupsal etkinlik kurabilecek güce ulaşamamıştır; bu partilerin yapısal formu, devrimci sosyalistlerin, bu partilerde egemen bir grup haline gelmesini olanaksız kıldı. Bu partilerin Kürt emekçi ve işçileriyle doğrudan bağının olması sosyalist hareket için var olabilme zemini olarak görülse de; bu yanıltıcıdır. Çünkü bu hareket içerisinde Kürt işçilerinin komünist düşünce ve eylemle gözle görülebilir bir uzaklığı söz konusudur. Partilerin Kürt işçileri ile olan bağı, devrimci sosyalist referanslı ideolojik, siyasi zeminde değil, Kürt ulusal kurtuluşçu zeminde kurulmaktadır. Bu önemli bir faktördür. Diğer yandan bu partilerde hareketin ilk başlangıcından bugüne kadar yönetici kadrolar belli bir meslek dalında yer edinen küçük burjuvalar, ağalar ve işadamları oldu. Sınıfsal sosyalizme uzak bu unsurlar, özel olarak devrimci sosyalistlerin ve genel olarak da işçilerin parti içinde etkin rol oynamalarını engelledi. Sosyalist unsurlar politik çizgilerinden ‘’ulusalcılığa kaydıkları ölçüde’’ parti içerisinde uzun süreli barınma olanağına kavuşmaktadırlar. Aksi halde devrimci sosyalistler, parti ortamından uzaklaşmak zorunda bırakılmaktadırlar. Parti dışı unsur olarak küçük burjuva sosyalistlerin de Kürt işçileri ve emekçileriyle siyasi ve ideolojik bağının sosyalist zeminde değil, ulusal kurtuluşçu zeminde gerçekleşiyor olması; legal Kürt partilerinin bayrağında ulusalcı rengin egemen olmasını güçlendirmektedir. ‘’Dışarıdan yönlendirilmeleri’’ kabullenmiş olan parti yöneticilerinin, kendilerinin oluşturdukları bir hareket programı da yoktur. Aslında bu partiler hareketin yönünü belirleme konusunda edilgin durumdadırlar. Ama bu durumdan şikayetleri de yoktur. Çünkü bu durum bir yandan parti yöneticilerini göreceli sıkıntıya sokarken, diğer yandan, parti içi demokrasinin kurulamamasının payandası (dayanağı, kalkanı, korunağı, gerekçesi) olmaktadır. S.57 Dolayısıyla bu ilişki biçimi; parti içi iktidarı sürekli elinde tutmak isteyen yöneticilerin işine gelmektedir. Programsızlık ve hareketin iradesini ‘’dış yönlendirmeye’’ teslim etmiş partide yöneticilerin tayini de buna bağlıdır ve yöneticiler kendilerini seçene karşı sorumlu oldukları için parti üyelerine ve Kürt halkına karşı gerçek anlamda bir yükümlülük içerisinde değillerdir. Dolayısıyla parti üyelerine karşı yükümlü olunmayan örgüt içerisinde yapısal ilişki, ‘’tepeden aşağı’’ örülür; aşaıdan yukarı demokratik seçim ve üyelerin parti hareket tarzını onaylaması gerçekleşemez. S. 58<br />
<br />
DEP’ten DTP’ye gelinceye kadar bütün partiler, Türkiye’deki Kürt ulusal gerçekliğinin bir ürünüdür. Kelimeye yüklanilmek istendiği anlamda bu partiler ‘’Kürt Partisi’’dir. T.C. devletinin Kürt kimlikli partileri yasal zeminde yasaklıyor olması; bu gerçeği değiştirmez.Bu partilerin Kürt kimlikli olması gerçeğine rağmen, burjuva siyaset alanından dışlanamayacağı açıktır. Çünkü bu partiler Kürt ulusal gerçekliği üzerine oturmaktadır. Bu gerçekliği kaldıramayacak olan T.C. Devleti bu gerçeklikle bir arada yaşamak zorundadır. Burjuva demokrasisi ‘’Ulusalcılıkla’’ uzlaşır., Kürt kimlikli Burjuva ulusalcı partiler devrimci parti değil; düzen içi partilerdir. Temel hedefleri de Kürt ulusal gerçekliğini anayasası ile tanımlayan demokratik cumhuriyetin yeniden kurgulanmasıdır. Bu anlamda belirlemek gerekirse DTP bir ‘’Türkiye Partisidir’’. Ancak, ‘’Türkiye Partisi’’ tanımına, Kürt, Türk ve diğer azınlık emekçilerinin aynı parti çatısı altında toplanması içeriği yüklenerek; DTP’nin bu nitelikte bir parti olabileceği savı, gerçekleşemeyecek bir hedeftir. DTP’nin sınıfsal konumu ve yapısal işleyişi bu hedefi dışlar. Bugüne kadar kurulan tüm Kürt partilerinin bu istemi dillendirmelerine rağmen, bu siyasi istemin sadece söylemde kalmasının nedeni budur. Bu partilerin birleştirici ana rengi Kürt milliyetçiliğidir. Hareketin ana rengi olan Kürt milliyetçiliğinden vazgeçildiği taktirde; parti içerisindeki her bir grubun ayrı parti olarak yapılanmasının kaçınılmaz gerçekleşeceğini şimdiden söylemek mümkündür.s.59<br />
<br />
Kürt hareketinin ulusalcı çizgisi bu hareketlerin kendilerini ‘’anti-Kemalist’’ ilan etmelerine rağmen adeta ‘’Kürt Kemalizmini’’ benimsemeleri noktasına ulaştı. Çünkü aslında ‘’Kemalizm’’ diye adlandırılan toplumsal pratik; burjuva ulusalcılığının Türkiye’ye özgü versiyonudur. Bu hareketin sınıfsal yönü ve niteliği hareketin siyasasını belirler. Farklı ulusal kimliğe sahip siyasi hareketin burjuva ulusalcılığı; başka ulusal kimliğe sahip siyasi hareketle aynı ideolojik kulvara düşer; ‘’burjuva ulusal devlet’’ hedefi bağlamında aynılaşır. Kürt hareketi ulusal çizgide kaldıkça Türk ulusalcılığıyla aynı davranış biçimini göstermesi kaçınılmaz gerçekleşecektir. S.59 Bir toplumsal kavramı reddetmek onun sınıfsal vasfını reddetmekle mümkündür. Bu olmazsa olmaz. Karşı olduğunuz kavramın aynasına baktığınızda kendinizi görmeniz kaçınılmazdır. s.60<br />
<br />
PKK<br />
<br />
Kürt ulusal sol hareketi içerisinde önemli bir rol üstlenen PKK’nin teorik belgelerinde ve siyasi söylemlerinde sosyalist literatürün bazı kavramları yer alsa da; harekete tamamıyla küçük burjuva ulusalcı çizgi egemendir. Ulusal kurtuluş hareketinin siyasi hedefi, ‘’Devrimci sosyalist bağımsızlık’’tan Türkiye cumhuriyeti devletinin ‘’demokratik cumhuriyete’’ dönüştürülmesi noktasına çekilmiştir. Bu yönde belirlenen çizgi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürt kimliğini tanıması ve bunu devlet anayasasına yerleştirmesi şeklinde özetlenebilir. Varılması mümkün olan en demokratik cumhuriyet ise Kürt bölgesinin federal bir statüye kavuşturulmasıdır. Bu demokratikleşme sürecinin Abdullah Öcalan’ı da kapsayan bir ‘’genel af’’ la süslenmesi en ‘’ileri’’ aşamadır. Kuşkusuz bu siyasi hedefin, kapitalist sistem açısından yıkıcı bir etkisi yoktur; aksine Türkiye’de burjuva sisteminin demokratikleşmesi kapitalizmi güçlendirici olacaktır. Bu noktada üzerinden atlanmadan belirlenmesi gereken sorun şudur. Federatif burjuva demokratik devlet siyasi açıdan ileri bir aşamadır. Ancak, ‘’federasyon’’ sistemi öze ilişkin değil, biçime ilişkin bir durumdur. Bu nedenle federasyon sorunu, sosyalizmin olmazsa olmazları arasında yer almaz. Kaldı ki; kapitalist sistem içi bir durumun ‘’ileri’’ nitelikte oluşu; onu ‘’sosyalizmin’’ ilkesel hedefi yapmaz. S. 60<br />
<br />
Burjuva ulusal kurtuluş mücadelesi ve bu mücadelenin ayrı bir devlet kurulması ile sonuçlanması da son tahlilde burjuva iktidarı için yıkıcı bir durum değildir. Bir ulusun egemen ulus rejiminden koparak toprak sınırlarını yeniden çizmesi; egemen burjuva iktidar için ‘’toprak kaybı’’ anlamına gelir; ama bu kopuş, egemen burjuva iktidarın parçalanması anlamına gelmez. (Tartışılır. Bence emperyalizme karşı burjuva devlet gücünün ve sosyalist hareket gücünün parçalanması anlamına gelir. Nilüfer Tekin)s.60<br />
Kaldı ki, mali yönden ‘’yeni’’ ulusal devleti kendisine bağlayacak güce sahip olan emperyalist devletler; iktisadi ve dolayısıyla siyasi açıdan, ‘’yeni burjuva devleti’’ eskisinden daha iyi yönlendirebilir bir pozisyona gelebilmektedir (hem yeniyi hem de eskiyi eskisinden daha iyi yönlendirecek pozisyona gelmesi kaçınılmazdır. N.T)s.61<br />
<br />
Yeni burjuva ulusal devletin kurulması; ulusların bir toplumsal hakkı kullanılma halidir ve bu anlamda, sosyalistlerin ‘’karşısında durmayacağı’’ ‘’ileri’’ siyasi-pratik bir durumdur. (gücü böldüğü için Kapitalist burjuva Türk milliyetçiliğine olduğu gibi sosyalistlerin desteklememesi, eleştirmesi, karşı durması gereken bir durumdur. N.T.) Ancak burjuva ulusal devlet asla ve asla Sosyalizmin savunuları arasında yer alacak bir fenomen olamaz. S.61<br />
<br />
Devrimci sosyalistler Kürt hareketinin siyasi arenada kendi ulusal kimliğiyle var olma hakkını tanır ve kabul ederken; bu partilere karşı ideolojik, siyasi eleştirel bir duruş sergilemelidirler. Bu mümkün ve gereklidir. Sosyalistlerin, ulusal referanslı Kürt partilerin her eylemini ve politikasını koşulsuz destekleme zorunluluğu yoktur. Ancak ‘’Kürt’’ renkli partilerin siyasi zeminde var olma hakkının tartışılmaz ve ilkesel bir kabul olduğu açıktır. S.61 Sosyalistler Kürt partilerine karşı da Türk partilerine takındığı tavrı takınmalıdır, burjuva kapitalist ulusalcı (milliyetçi) partiler düzen içi partilerdir. N.T.)<br />
<br />
Ulusalcılık ve Sosyalist Hareket<br />
<br />
...Bugün, sosyalist örgütlerin anti-emperyalist politikalarında ve teorik saptamalarında ‘’millici’’ (ulusalcı) argümanlar daha yoğunlaşarak yer almaktadır. Yoğunlaştırılmış ulusalcılık, sosyalist hareketlerin siyasi renginin ‘’burjuva’’ ideolojisiyle bezenmesini sağlamaktır. S.61<br />
<br />
...Burjuva demokratik istemlerin ön plana geçmesi; sosyalist hedeflerin gölgelenmesinin önünü açıyor. Bu gölgelenme o noktaya geliyor ki, burjuva demokrasi için mücadele sosyalizmin ön aşaması olduğu yanılsamasını yaratıyor. Demokrasi (burjuva demokrasisi N.T.)mücadelesi giderek, sosyalist örgütlerin olmazsa olmazı mertebesine yükseltiliyor. S.61 İşçi sınıfı (sömürüye ve kapitalizme karşı emekçi, sosyalist N.T.)iktidarının kurulması mücadelesi unutulmayan ama rafa kaldırılan, bazı ‘’önemli günlerde raftan indirilen’’ argümanlara dönüştürülüyor.s.62<br />
<br />
Ülkemizde sosyalist hareket siyasi alanda konumlanışının başından beri, Türk burjuva ulusal hareketinin ideolojik siyasi etkisi altında kaldı.<br />
...<br />
Kuşkusuz sosyalist partilerin, ulusalcı politik edinimleriyle bağını koparmamasında ve hatta bu bağın güçlenerek sürmesinde; uluslar arası sosyalist hareketin (resmi hareketin N.T.), politik, ideolojik alanda, programsal ve stratejik anlamda, hareketin bu yönüne dolaylı destek vermesi önemli bir etken oldu. S.62<br />
<br />
Geleneksel siyaset tarzına bağlı olarak sosyalizm adına, burjuva siyasasının, daha bağımsızlıkçı, daha ulusalcı, daha devletçi, daha laikçi, daha kalkınmacı, örgütlenme özgürlüğü konusunda daha demokratik olması savunuldu. (Sosyalist hareket, emekçi sınıfların toplumsal konumlanışının yarattığı çatışmalı duruşun pratik ifadesi olan ve burjuva devletin parçalanmasını hedefleyen, devrimci sosyalist politikalardan uzak durdu.)(tartışılır N.T) Bu siyasi duruş, 1970’ler sonrası şekilsel değişim gösterse de öz olarak sürdürüldü. Burjuva siyasasının sınırları içerisinde, siyasi iktidarı ileri doğru adım atmaya zorlamak sosyalist hareketin pratiğine yön verdi. S.62<br />
<br />
Diğer yandan bu siyaset yapma tarzıyla bütünlük içinde, ideolojik, kültürel kurumlardan devrimci kopuş gerçekleştirilemedi. Komünizmin sınıf bilinci ve diyalektik materyalizm yöntemi hareketin ideolojik çizgisini şekillendirmedi. Pozitivizm yöntemi hareketin eylem rotasını belirlemede etkin rol aldı. Milliyetçilik, bağımsızcılık, sosyal bir tasarım ritüeli olarak burjuvaziden devralındı. Devrimci romantizm, tepeden inmecilik, komploculuk, erk tapınıcılığı ve bireysel kahramanlık, sosyalist devrim argümanlarının yerine ikame edildi. (Sosyalizmi dışlayan N.T. İyilikçilik, yardımseverlik,) tarikat ortakçılığı, inanç kardeşliği, şehitlik, vb. dini ritüeller; sosyalizm ritüeli olarak kullanıldı. S.63<br />
<br />
Anadolu’da, emperyalist işgale karşı yürütülen burjuva ulusal bağımsızlık savaşımı; Avrupa’da gerçekleşen devrimlerden farklı bir yol izledi ve farklı niteliğe sahip oldu. Öncelikle belirtmek gerekiyor ki Avrupa’da gerçekleşen burjuva devrimler; ‘’özgürlük,eşitlik, mülkiyet’’şiarıyla, toplumda farklı sınıfların kabulünün ve bu kabul üzerinden farklı sınıfların aynı ülkede, burjuva devlet ve burjuva milliyetçilik bayrağı altında uzlaşarak bir arada yaşamasının yolunu açtı (Başlangıçta uzlaşarak değil, emekçi sınıfı bastırarak, üzerinde burjuva kapitalist egemenliği kurarak, İngiltere’de uzlaşanlar ise feodal aristokrasi ile burjuva kapitalistlerdi. Daha sonra ise sömürünün getirdiği gelirden işçilere sus payı vererek uzlaştılar. N.T). Sömürge ülkelerin emperyalizme karşı başkaldırısının bayrağına ise; özgürlük eşitlik, şiarı değil bağımsızlık şiarı yazıldı (özgürlük eşitlik şiarının yanında bağımsızlık N.T). ‘’Ulusal bağımsızlık‘’şiarı; ideolojik ve siyasi anlamda sınıfların uzlaşmasını değil, sınıfsal farklılıkların yok sayılmasını kabul etmektir. Burjuva ulusalcılığı, sınıfların ulusal tümlük içerisinde kaynaşması istencini ifade eder. Bu istenç yalnızca sınıfların yok sayılması ile sınırlı kalmaz, aynı topraklar üzerinde yaşayan farklı ulusların varlığının inkar edilmesini de içerir (egemen ulusal kimlikte asimilasyonunu N.T)<br />
<br />
Türkiye’de ‘’burjuva ulusalcılığı’’ emekçi sınıfların..sınıf bilincine ulaşmasının önünü kesti. Bu durum sosyalist hareketin stratejik çizgisini de derinden etkiledi. İlk ortaya çıkışından beri sosyalist hareketin temel programsal hedefinin, tam bağımsızlığın sağlanması ve vazgeçilmiş (ve geri götürülmüş N.T) ‘’burjuva devrimlerinin’’ sürdürülmesi formunda belirmesi şaşırtıcı değildir. Burjuva ulusal bağımsızlık savaşımı sonunda kurulan devletlerde, burjuva ulusalcılığından devrimci bir kopuşu gerçekleştiremeyen sosyalist hareketin stratejik belirleniminin bu eksen etrafında şekillenmesi kaçınılmazdır. S.63<br />
<br />
İşin kötü yanı, ‘’eski parti çizgisinden koptuğu’’ iddiasıyla ortaya çıkan her ‘’yeni’’ sosyalist partinin de ulusalcı nitelikli siyasi çizgiyi, vazgeçilmez ve değişmez ilke olarak devralmasıdır. 1960 sonrası, temel kabul edilmiş bu siyasi ilkeye, ‘’sınıf’’ ve ‘’devrim’’ çizgisi daha belirgin biçimde eklendi. Ancak temel kabullerden devrimci bir kopuş yaşanmadığı anlamda bu eklentilerle ‘’yeni’’ ulusalcı ve demokratik programlara ulaşıldı... S.63,64<br />
<br />
Ulusal kurtuluş hareketlerine ilişkin yanılsamalı algılama; Türkiye sosyalist hareketinin Türk ulusal kurtuluş hareketi ile ilişkisinde rol oynadı. Daha doğrusu sosyalist hareket, ulusal kurtuluş hareketinin siyasi mecrasında yol aldı ve kendi bağımsız, sınıfsal siyasasını oluşturamadı. Türkiye sosyalist hareketinin ortaya çıkışından beri ulusalcı olması bu nedenledir. 1970’lerde ortaya çıkan ve kendini devrimci, Marksist olarak niteleyen siyasi örgütler de; burjuva ulusalcılığından kopamadı ve "burjuva" ulusalcılık; "Kemalizm’den" koptuğunu iddia eden sosyalist örgütlerin dahi siyasi stratejisine rengini verdi.<br />
<br />
Sosyalizm adına ilk ortaya çıkan TKP’ nin yol haritası ulusalcıdır. Ulusal kurtuluşçuluğu gereğinden fazla önemseyen TKP, işçi sınıfı iktidarı hedefini gölgeleyecek ulusalcı argümanlara sahip siyasi duruşu olan bir partidir. TKP bu çizgisi nedeniyle burjuva ulusal kurtuluş hareketine güvenerek mücadele için Anadolu’ya geçmek istedi ve bu ilk hatasının bedelini, önder kadrolarının katledilmesi ile ödedi. TKP önderleri siyasi söylemlerinde "Türk" kimliğine özel önem atfettiler. Sosyalizmin, "türk" kimliği için bir "kurtuluş projesi" olduğu konusunda parti önderleri hemfikirdi. TKP daha sonra ki dönemler de ulusalcı çizgisini terk etmedi. İşçi sınıfının kurtuluşu söylemini en yoğun kullandığı dönemlerde bile, ulusalcı çizgi; parti programında belirleyici ve övünç duyulan bir ilke olma konumunu korudu. "Ulusal demokratik Devrim" savı bu duruşunun belgisidir.<br />
<br />
TKP yönetimine karşı çıkarak siyaset sahnesinde yer alan MDD çizgisi, TKP den daha yoğun ulusalcıdır. MDD çizgisi Kemalizm’in "sosyalist" referanslı savunusudur. MDD çizgisi burjuva sosyalizminin tipik örneğidir. MDD çizgisi işçi sınıfının iktidar savaşımını arka plana atan dolayısıyla işçi sınıfı enternasyonal duruşunu yadsıyan; ulusal burjuvaziyi de içine alan Halk cephesinin anti-emperyalist mücadelesini tek ve biricik amaç edinen ve emeğin kurtuluşu mücadelesini ve proletarya iktidarı sorununu, üstünü örterek unutulmaya terk eden bir partidir.<br />
<br />
“Milli Demokratik Devrim” savunusu, özü itibarıyla menşevik “aşamalı devrim” teorisidir. “Milli Demokratik Devrimcilik” burjuva demokrasisi yelpazesinin solunda yer alan çizgidir. Bu teorinin ana ekseninde, işçilerin, köylülerin, küçük ve orta burjuvazinin “milli, devrimci ittifakının” burjuva demokrasisinin sınırlarını en uç noktaya götürecek, anti-emperyalist, anti-feodal (ve anti-oligarşik) bir devrimi gerçekleştireceği ve bu devrimle(!) kurulacak küçük burjuva demokrasisiyle; kalımlı, bir siyasal kurum, geçici olmayan bir devlet biçimi olarak tanımlanan bu iktidarla, kapitalizmin “tam gerçekleşmesinin sağlanacağı” ve işçi sınıfının bu durakta, soluklanarak sosyalist devrime (yeni bir devrime) hazırlanacağı öngörüsü yer alır.<br />
<br />
Bu siyasal öngörü küçük burjuva demokrat bir teoridir. Bu anlayış, işçi sınıfının tarihsel/devrimci rolünü ikinci plana iter. Devrimci proletaryanın gücüne güvensizlik bu teorinin her parçasında rahatlıkla görülebilir. Bu cephede yer alan küçük burjuva sosyalist partiler biçimsel farklılık gösterseler de; sorunun algılanışında temel yaklaşımları aynıdır. MDD çizgisinin yakın takipçileri olan partilerin programında, devrimin temel gücü olarak köylülük kabul edilirken, Bu yaklaşımı "sınıf" perspektifi ile süsleyen bazı partiler bu çizgiyi biraz daha "aşar"(!); sözde kabul edilen işçi sınıfının öncü rolü daha bir öne çıkarılır. THKP-C ve devamcısı gruplarda işçi sınıfının rolü –hadi olsun dercesine- ideolojik önderliğe(!) indirgenirken; Bu çizgiden kopamayan partilerden en ileri noktaya ilerleyebilen örgütler; işçi sınıfının fiili öncülüğünü(!) kabul ettiklerini özellikle vurgulamayı ihmal etmez. Ancak tüm bu farklılıklara rağmen “demokratik devrim” çizgileri, burjuva demokrasisi ve ulusalcılık sınırlarını yıkamaz; onun içerisine hapsolur.<br />
<br />
1970’ler de gençlik hareketiyle ortaya çıkan "devrimci hareket ve sosyalist partiler" MDD’ ciliğin teorik görüşlerini "yeni" tanımlamalar ve kavramlar ekleyerek savundular. Kuşkusuz bu hareketlerin ulusalcı vasfının, 1970'lerde dünya'yı etkisi altına alan ulusal kurtuluş hareketlerinin etkisiyle şekillendiğini de görmek gereklidir. (Vietnam, Küba, Çin ) Bu partilerin kendilerini Marksist Leninst olarak tanımlamalarına karşın; hemen hepsi; küçük burjuva devrimci sosyalist çizgide kendilerini ifade ettiler. Bu devrimci hareketler "halkçı ve ulusalcı" idi. İşçi sınıfının; emeğin kurtuluşu mücadelesindeki belirleyici rolü bu sosyalist örgütler tarafından sözümona kabul edildi; ancak çeşitli gerekçelerle devrimci sınıf olabilirliği yadsınarak "ideolojik öncülük" vb. kavramları arkasında işçi sınıfı hareketinin önemi ve işlevi gölgelendi. Kuşkusuz bu durumda "devrimin temel gücü olan halkın" (asıl olarak köylülüğün) değer yargılarından olan ulusalcılık; emeğin kurutuluşu mücadelesinin temel vasfı olan enternasyonal sınıf dayanışmasını gölgeleyecek kadar önemli, stratejik konuma yerleştirildi. Bu strateji; anti_- emperyalizm adı altında savunuldu. 1970 sonrası anti-emperyalizmcilik, hareketin tüm yönünü belirler biçimde küçük burjuva sosyalizmini etkisi altına aldı. Yeni uydurulan “sosyal emperyalizme” karşı mücadele, emperyalizme karşı ideolojik mücadeleyle birlikte; işçi sınıfı mücadelesinin olmazsa olmazı halinde teorileştirilerek sunuldu. “Sosyal emperyalizme” karşı savaşım adı altında yürütülen mücadele; Dünya da ve kuşkusuz ülke içinde sosyalist hareketi provoke edecek ve işçilerin birliğini bozacak; emekçileri birbirine kırdıracak kadar sinsi bir politik duruşa dönüştü. <br />
<br />
İşçi sınıfının enternasyonal dayanışmasını savunan siyasetçilere; "mücadele kaçkını" ve "işbirlikçi" etiketi yapıştırıldı. Bu propaganda sosyalist cephede öylesine büyük bir etki yarattı ki; sosyalist gruplar ve bireyler "ulusalcı" olmayı zorunluluk saydı. Sosyalist birey "ulusalcılık" savunusundan ayrılma kavşağında, derin bir "suçluluk" duygusuna kapılır duruma geldi. 1980 sonrası bu hareketlerin devamcısı olarak ortaya çıkan ya da bu hareketlerin kendisini yadsıyan ama ideolojik yükleniminden kopamayan illegal ve legal sosyalist partilerin hemen hepsi ulusalcılık mirasını devraldı (BDP’yi destekleyen sosyalistler de. N.T.)<br />
<br />
Bu noktada belirlenmesi gereken; sosyalist hareketlerin ideolojik ve siyasi anlamda, burjuva ideolojisi ve siyasetiyle bezenmesinin nedeni, toplumsal koşullardır. Ancak eklemek gerekir ki; toplumsal koşulların yarattığı etkiyi mas edecek ideolojik siyasi donanıma ve devrimci duruşa sahip olmayan "sosyalist " partilerin "öznel" yapıları da "burjuvalaşma" sürecinde temel rol oynadı. Bu öznel durum, yani sosyalist parti önder kadrolarının siyasi ve ideolojik yükleniminin yetersizliği; parti dışı unsurların ideolojik siyasi eylemi karşısında, parti çizgisinin çok çabuk etkilenmesinin ve savrulmasının önünü açtı. Uluslararası sosyalist hareketin siyasi ideolojik çizgisinin, devrimci eleştirel süzgeçten geçirilmeden, sosyalist partiler tarafından kabullenmesi de bu nedenle gerçekleşti.<br />
<br />
Tüm sömürge ve yarı sömürge ülkelerin sosyalist partilerini etkileyen ve yön belirlemesinde etkin rol alan uluslararası sosyalist hareketin, devrimci sosyalizmden ayrı duran niteliğini belirleyen iki temel faktör oldu.<br />
<br />
Birinci faktör uluslararası sosyalist hareketin "ulusalcılığı" kutsamasıdır. Ulusal kurtuluş hareketleriyle kurulan ilişkilerde sosyalizmin hedeflerinden taviz verilmesi; ulusal kurtuluş hareketinin sosyalizmin bir parçası ve hatta giderek sosyalizmin özsel unsuru olduğu görüşünün yaygınlaştırılmasına yol açtı. Ulusal kurtuluş hareketlerinin toplumların yaşamında bir ileri adım olduğu saptaması abartıldı. Ulusalcı eğilimler karşısında; devrimci sosyalist bir tavır alınmaması; sosyalist hareketin burjuva renklerle bezenmesinin belirleyici nedeni oldu. Bu eğilim; anti emperyalist, antifaşist ulusal kurtuluş hareketleri sonucunda kurulan "halk demokrasilerinin" sosyalizm olduğu kabulüyle sonuçlandı. Bu ülkelerde sosyalizme geçişin ( işçi sınıfı iktidarına ) ertelenmesi ve unutulması; Küresel düzeyde; sosyalist hareketin çizgisini etkiledi. Ulusalcılık ve burjuva demokrasisi için mücadele ( burjuva devletin demokratikleşmesi) sosyalist hareketle birlikte düşünülen ve sosyalizmin temel argümanları sayılan siyasi fenomenler oldu. Dolayısıyla "devletçilik" ve "ulusalcılık" bu iki burjuva argüman; sosyalist hareketin vazgeçilemez ve hareketin karakterini tanımlayıcı kavramlar listesinin başında yerini aldı. Kuşkusuz bu durumda sosyalist örgütler ve ideologlar kendi durumlarını haklı gösterecek siyasi ve teorik gerekçeleri, küresel düzeyde sosyalist hareketin siyasi tarihinden bulup çıkardı ve siyasi durumunun savunusunu bu veriler üzerine oturttu.<br />
<br />
Tek ülkede gerçekleşen sosyalist devrim ve ilk sosyalist devletin kurulması, sosyalist devletin dünya kapitalizmi tarafından kuşatılmış ve izole edilmiş durumunu da yarattı.(Tersi N.T) Bu durumda yalnız kalmamak kaygısı; beraberinde sosyalist ülkenin kendine yandaş aramasına yol açtı. Kuşkusuz bu yandaş bulma istenci, sosyalist ülkenin komünist partisinin "ulusal kurtuluş hareketlerine " destek vermesi ve bu hareketlerle yakın ilişki içerisine girmesi sonucunu yarattı. Ulusal kurtuluş hareketinin var olduğu ülkelerin komünist partileri de bu yolu izledi. Kuşkusuz bu durum, sosyalist ilkelerden taviz vermenin ilk adımıdır. Burjuva ulusal kurtuluş hareketleri ile ilişki; komünist hareketin "ulusalcılığı", enternasyonal politikanın önüne geçirmesinin önünü açtı. Bu çizgi komünist hareketin milliyetçiliği temel bir argüman olarak sosyalist hareket programına sokması noktasına vardı. Bu politik sapma; Komünizmden ayrılmanın belirleyici faktörü olacak kadar önemlidir. (Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ve Kürt ulusal hareketine verilen destek de bunun sonucudur. N.T)<br />
<br />
İkinci emperyalist paylaşım savaşından sonra oluşturulan emperyalizme ve faşizme karşı halk cephesi programları ulusalcılığın sosyalist hareketi net bir biçimde etkisi altına almasının somut belgisidir.<br />
<br />
Emperyalizme karşı ulusal kurtuluşçuluğun; sosyalizmin vazgeçilmez ve temel ilkesi olarak saptanması; emperyalizme karşı dünya işçilerinin ve emekçilerinin enternasyonal birliği ve savaşımı ilkesini gölgeledi. Sosyalizmin; kapitalizme karşı savaşım ilke ve hedefi; emperyalizme karşı savaşıma kadar daraltıldı. Emperyalizme karşı savaş öncel ve temel sorunsal sayılarak; anti- kapitalizm savaşımı adeta unutulmaya terk edildi. Halkçı sosyalizm çizgisinin; 3. Enternasyonalin politikasına egemen olması; komünist partilerin, emperyalizmin kuşatması altındaki "sosyalizmin" savunulması adına; işçi sınıfının ulusal birliğinin sağlanması şiarının, "Komünist manifestonun özü olan "Dünya işçileri birleşin" şiarını gölgelemesine izin vermesini beraberinde getirdi. Bu çizgi, ulusçuluğun, enternasyonal değerlerin yerini alması demektir. Bu sapma Mao tarafından daha uç noktaya taşınarak; politik-stratejik bir çizgi oluşturuldu. Emperyalizme ve “sosyal emperyalizm” olarak tanımlanan “sosyalist cepheye” karşı; üçüncü dünya ulusalcılığı; anti- kapitalizmden vazgeçmenin ve sosyalizmin temel sorunsalını terk etmenin son aşaması oldu. <br />
<br />
Emperyalizme karşı savaşımda; ulusal kurtuluş savaşlarının ve bu ulusal kurtuluş savaşları sonucu kurulan burjuva ulusal devletin, sömürge ve yarı sömürge durumunda olmaya göre “ileri” bir durumu ifade ettiği bir gerçektir. Ancak bu ileri olma durumu: ulusal kurtuluşçuluğun, sosyalizmin ana hedefi olduğunu göstermez: Kuşkusuz komünistler; tarih boyunca bazı toplumsal durumların bir başka toplumsal duruma göre ilerleme olduğunu belirlemişlerdir. Ama hiçbir "ileri durumu" sosyalist kurtuluşun hedefi olarak görmemişlerdir. Örneğin; kapitalizmin, feodalizme göre “ileri bir aşama “ olduğunu söylemelerinden; komünistlerin “kapitalizm yanlısı olduklarını çıkarmak abesle iştigal olur. Aynı şekilde; tekelci kapitalizme göre devlet kapitalizmi ileri bir aşamadır. Ama bu durumu tespit etmek, komünistlerin sıkı bir devlet kapitalizmi yanlısı olmalarına yol açıyorsa ve sosyalistler kapitalist “özelleştirmelere” karşı kapitalist devletçiliği savunur duruma geliyorlarsa; siyasi ve ideolojik anlamda iflah olmaz hastalık içerisinde bulunuyorlar demektir. Bu anlamda yeri gelmişken belirtmekte yarar var; komünistler “özelleştirmelere” karşı “kamulaştırmayı” savunmalıdırlar. Yaygın bir görüş olduğu için şu belirleme önemlidir; Kapitalist devleti, kamu temsilcisi olarak görmek burjuva olmakla eşdeğerdir. Bu bakış açısı emekçilerin “kapitalist devleti” kendi devleti olarak görme yanılsamasını besler.<br />
<br />
Sonuç olarak ulusalcılık ve ulusal devlet; kapitalizmin bir gerçekliğidir. Emperyalizme karşı “ileri “ duruş olduğu gerçeği; ulusalcı hareketin sosyalist kurtuluşun bir unsuru olduğunu göstermez. Ulusalcılığı ve ulusal devlet normunu sosyalizmin olmazsa olmaz bir ilkesi olarak görmek; sosyalist idealin bozulmasına açık kapı bırakmaktır. Emperyalizme karşı savaşı, kapitalizme karşı savaşın kopmaz parçası olarak ele almayan ve emperyalizme karşı “Dünya işçileri ve emekçileri birleşin” şiarını öne çıkarmayan bir hareket komünist olamaz. Sosyalizmin temel ilkesi kapitalizm karşıtlığıdır. Emperyalizm karşıtlığı, anti- kapitalizm ekseninde ele alınmalıdır. Çünkü anti- kapitalizm her koşulda ve her zaman; anti-emperyalizmi içerir; ancak emperyalizm karşıtlığı her koşulda ve her zaman anti-kapitalizmi içermez. Örneğin Ulusal burjuva kurtuluş, ya da İslam referanslı burjuva kurtuluş hareketi, anti-emperyalist vasfa sahip olabilir; Ancak bu niteliğe sahip olması bu hareketlerin anti-kapitalist olmasını sağlamaz.<br />
<br />
Emperyalizme karşı savaşım söylemini, tüm uluslara karşı savaşım söylemine kadar götürmek şovenizmdir. Kendi kaderini belirleme hakkını kullanması nedeniyle, emperyalizmin uşaklığını yaptığı ya da kendi burjuvazisinin etkisi altında kalarak diğer halklara düşmanca davrandığı savıyla ezilen ve sömürge ulusları düşman ilan etmek burjuva milliyetçiliğidir. Kendini sosyalist diye tanımlayan ve Türk, Ermeni, Rum, Kürt, Arap, Yahudi, Filistin halklarının kardeşliğini savunusuna "alerji duyan" bireylerin varlığı trajik bir durumdur. İşçi sınıfının birliğini ve halkların kardeşliğini savunmak devrimci sosyalizmin düsturudur.(İşte burada genel olarak sosyalistlerin ulusalcılığın etkisinden kaynaklanan yanılgısını taşıyorsun Babür Pınar. Sosyalizmin/komünizmin özünde etnik kimlik ve kültür yoktur, dinsel ve etnik kültür ve kimliklere dayanan çokkültürcülük yoktur. emekçi ’insan’’ kimliğinden oluşan sosyalist kimlik ve kültür vardır. Sosyalizm/komünizm etnik kimliklerden sıyrılmayı, farklı etnik kökenden olanları sosyalist kimlikte kardeşleştirmeyi gerektirir. Etnik kimlik ve kültür savunusu burjuva milli kapitalist devletler evresine özgü bir değerdir. Sosyalizm/komünizm etnik kimlik savunulucuğu değil etnik kimliklerin ortadan kaldırılıp sosyalist kimlikte birleştirilmesinin savunuculuğunu yapar. Etnik baskıya tepki etnik değil sosyalist olmalıdır. NT.) Bir yandan tüm halklara karşı düşmanlığı körüklerken (Türkün Türk’ten başka dostu yoktur derken); diğer yandan "Dünya barışı" diye çığlık atmak (burjuva sol parti önderleri, cumhuriyet gazetesi yazarları, vb. bunu hep yapıyorlar.) iki yüzlülüktür. Ama asıl kötüsü kendini sosyalist olarak tanımlayan bireylerin de utangaçça bu burjuva sol cephesi ile dirsek temasında olmasıdır.<br />
<br />
Uluslararası sosyalist hareketin, devrimci sosyalizmden ayrı duran niteliğini belirleyen ikinci faktör; bazı devrim yapmış ülkelerde komünist partilerin kapitalizmden komünizme geçiş sürecine ilişkin oportünist belirlemelerinin uluslararası sosyalist hareket tarafından da genel kabûl görmesi ve belirleyici politik çizgi olmasıdır.<br />
<br />
Kapitalizmden komünizme geçiş sürecinde, bir geçiş evresi olarak sosyalizmin (proletarya diktatörlüğünün) sonal amaç olarak belirlenmesi hedef şaşırttı. Çünkü devrimci sosyalizmin sonal amacı komünizmdir. Sonal amacı sosyalizme indirgemek; komünist partilerin devlet sorununa bakışını revize etmektir. Bu komünizme varma sürecinde geçici bir nitelikte olması gereken sosyalist devletin; devlet olarak varlığına son vermek (sönümlenmeye bırakmak ) ilkesinden vazgeçmektir. Bu anlayış sosyalist devletin güçlenmesine yol vermektir. Komünist partilerin pratik anlamda devletin sönümlenmesinin maddi koşullarını sağlamaktan vazgeçmeleri; Sosyalizmi devrim programına sonal amaç olarak koyan halkçı sosyalist partilere ilham kaynağı oldu. Bu partiler, “ devrim” ön kabulünü, halk demokrasisine kadar götürdü ve o nokta da durdu. Bu partiler proletarya diktatörlüğünün zorunluluğunu ve geçici niteliğini; sonal amacın komünizm olduğunu; “kitleleri ürkütmemek”(!) için olsa gerek, ağızlarına almadılar. <br />
<br />
Bu politik çizgi, aynı zamanda Marks ve Engels tarafından öngörülen "devletin giderek sönümleneceği" öngörüsünden de vazgeçmeği ifade ediyor. Süreç içerisinde, "emperyalist kuşatmaya karşı devletin devasa bir güç haline dönüşmesi ve kutsanması, dolayısıyla sosyalist devletin, işçi sınıfının hizmetinde bir aygıt olmaktan çıkarak; kendi varlığının sürdürülmesi için işçileri "hizmet erine" dönüştürmesi gerçekleşti. Bu durum, İnsanın insana, topluma ve iktidar kurumlarına; giderek bireyin ve toplumun devlete yabancılaşmasını hızlandırdı. İşçi sınıfı "kutsal" amaç uğruna; kendi yaşamını örseleyen devletin; "kendi devleti " olduğundan yoğun bir biçimde kuşku duymaya başladı. Kitleleri etkisi altına alan ulusalcılık ve devletçilik yanılsaması, İşçi sınıfının dünya işçi sınıfı ile dayanışmasını engelleyen siyasi ideolojik argümanlar olarak önemli rol oynadı<br />
<br />
“Halk demokrasisinin” sınıfsal karşılığı küçük burjuva demokrasisidir. Kuşku yok ki bu rejimler küçük burjuvazinin politik yargılarının ve ideolojik yüklenimlerinin egemen olduğu rejimlerdir. Başta milliyetçilik olmak üzere küçük burjuvazinin politik duruşunun ifadesi olan; bürokrasi, elitçilik, bireycilik, otorite tapınıcılığı gibi tüm egemenlik fenomenleri bu rejimde gelişme ortamı bulur.<br />
<br />
Sosyalist hareketin ulusçu ve devletçi çizgisinin; Sömürge ve Yarı Sömürge ülkelerde, dolayısıyla Türkiye de sosyalist hareketi büyük ölçüde etkilediği açıktır. Bir farkla; işçi demokrasilerinin gerçekleştiği ülkelerde ulusalcılık ve devletçilik "sosyalist devletin ve ulusçuluğun savunusunun aracı iken”; kapitalist ülkeler de kapitalist sistemin ve burjuva devletin savunusunun argümanlarına dönüştürüldü.. <br />
<br />
Bu gerçekliğimizi kavramak; ileri doğru atılacak devrimci sosyalist adımın ilk koşuludur. Bu gerçekliği kavramaksızın; ideolojik ve siyasi anlamda sosyalist hareketi kasıp kavuran burjuva fetiş değerlerden kopmak mümkün değildir. Sosyalist hareketin ideolojik siyasi rengini oluşturan tüm fetiş değerleriyle hesaplaşmadan ileri doğru atılacak adım; yerinde saymanın ifadesidir. Devrimci kopuş yalnızca burjuva değerlerden değil aynı zamanda burjuva değerlerin izlerini taşıyan "sosyalist" hareketten de kopmak demektir. Devrimci bir kopuş gerçekleştirmeden yaratılacak “yeni” komünist hareket, her zaman "eskinin" eklektik tekrarı olacaktır.<br />
<br />
Ulusalcılık (Milliyetçilik) ve Aydın Tavrı<br />
<br />
Düşünsel ve yaşamsal pratiğinin merkezine milliyetçiliği (Ulusalcılığı) koyan bir insanın, aydın tavrı alması olası mıdır? Hayır; çünkü milliyetçi bir insan, diğer halkların toplumsal çıkarlarına duyarsız ve hatta karşısında bir duruşa sahiptir. Düşünsel ve yaşamsal pratiğinin merkezine türk milliyetçiliğini yerleştiren bir yazar, politikacı, felsefeci, düşünür ( işçi, burjuva); kürt, yunan, arap, alman, rus, fransız vb, uluslarına karşı önyargılıdır. (Kürt milliyetçiliği, milliyetçiliğin dışında değildir, aynı şeyler Kürt milliyetçiliği için de geçerlidir. N.T.) Bu önyargı, onun, bu halkların türk halkıyla ilişkilerinin irdelenmesi noktasında “öznel” bir duruşa sahip olmasına yol açar. Bu insan, uluslar arasındaki güncel toplumsal ve tarihsel ilişkilere nesnel bir perspektifle bakamaz. Bu görüş açısı, onun aydın niteliği kazanmasının önünü tıkar. Kuşkusuz milliyetçilikle şovenizm birbirini besleyen ve tamamlayan iki unsur olarak aynı zeminde yer alır ve milliyetçilikle şovenizm arasında belirgin sınır yoktur, birbirinden ayrılamaz; milliyetçilikten şovenizme geçiş oldukça kolaydır.<br />
<br />
Bir aydının ulusal kimliği onun düşünsel ve yaşamsal pratiğine yön verici olamaz. Yani açıkçası aydın, toplumsal ve tarihsel ilişkilere ve gelişmelere, ulusal kimlik penceresinden bakamaz. Bir aydın için, öteki bireyle kardeş veya dost olmak için ön koşul; o bireyin düşünsel ve toplumsal pratiğidir. Önemli olan, öteki bireyin, türk, kürt, ermeni, yunan, arap, fransız, amerikan, çin, Perulu, hint. vb. olması değil; Onun, insanlığın ilerlemesine ve barış içinde yaşamasına katkıda bulunan ve insanlığın özgürlüğünü ve yararını öne alan ve ulusal kimliğinden sıyrılarak, enternasyonal perspektifle toplumsal olgulara bakabilen birey olmasıdır. Benim bir şair olarak entelektüel var oluşum; Nazım’ a, Neruda’ ya ,B. Brecht’ e, Aragon’ a, Ritsos’ a, Teodorakis’ e ,M, Gorki’ ye, Mayakovski’ ye (vb.) hayat veren ağacın köklerine bağlıdır. Nedim’ e, Baki’ ye, Mehmet Akif Ersoy’ a,Yahya Beyatlı’ ya Necip Fazıl Kısakürek’ e hayat veren ağacın köklerine değil. Bu tutum, “ama “ sözcüğüyle başlayan gerekçelere feda edilmeyecek kadar önemlidir.<br />
<br />
Aydın enternasyonaldir ve ulusal gerçeğine bu perspektifle yaklaşır. Bireyin ulusal kimliğini öne çıkaran, gerekçesi “anti- emperyalizm” perspektifi de olsa “Türk Aydını” türünden bir tanımlama yanlıştır. Aydınlar, ulusal kimliklerinden ötede, tüm insanlığın sahip çıktığı bir duruşla anılırlar. Türk milliyetçiliğini düşünsel ve yaşamsal pratiğinin merkezine koyan bir düşünür, politikacı, felsefeci edebiyatçı, Kürt sorununa, ermeni sorununa, Kıbrıs sorununa, Kerkük sorununa nesnel yaklaşamaz; yaklaşamıyor da. Tersi de doğru; Milliyetçi bir ermeni, kürt ya da yunan bu sorunlara nesnel bakamaz. Osmanlı devleti tarafından, ermeni ve Kürt halkına sistemli bir biçimde ulusal kıyımın uygulandığı gerçeğini görmezden gelen, inkar eden birisi aydın tavrı gösterebilir mi. Jean Paul Sartre’ın, Fransız sömürgeciliğine karşı, Cezayir Halkının yanında yer alarak, aydın tavrını sürdürdüğü unutulabilir mi ? Filistin halkının haklarını savunma konusunda geri mevzilere düşen bir İsrailli düşünür, sanatçı aydın sayılabilir mi? Ya da İsrail halkının yaşama hakkını, İsrail egemenlerinin kanlı baskısını bahane ederek, unutturmaya çalışan bir Filistinli düşünür, yazar politikacı, sanatçı aydın olabilir mi? Ötekinin milliyetçi oluşu sizin milliyetçiliğinizi haklı kılar mı? Örnekler çoğaltılabilir.<br />
<br />
Halkın değer yargıları genellikle iktisadi olarak egemen olan dolayısıyla da politik ve ideolojik hegemonyasını sürdüren egemenlerin değer yargılarıdır. Aydın, bu değerler sisteminin dışında ve karşısında devrimci duruş sergileyerek, bu değer yargılarından köklü kopuş tavrına sahip olan bireydir.<br />
<br />
Durum çok açık; İdeolojik politik, felsefi şekillenmesi, sınıfsal egemenlikle, devletçilikle, din ve milliyetçilikle yoğrulmuş bir politikacının, yazarın, düşünürün aydın olması ve aydın tavrına sahip olması olanaksızdır. Bu durum, egemen ulusçu, devletçi bireyler için olduğu kadar ezilen ulusların milliyetçiliği perspektifinden kopamayan politikacılar ve yazarlar için de böyledir.<br />
<br />
Türklerin toplumsal tarihinde, Köktenci, gerçek bir aydınlanma hareketi gerçekleşmemiştir. Kuşkusuz Avrupa’da burjuva devrimlerine koşut ortaya çıkan aydınlanma hareketlerinin, Anadolu halklarının toplumsal yaşamları içinde de yansımaları olmuş ve Bu yansımanın etkisiyle siyasi ve felsefi alanlarda reformcu değişimlere rastlanmıştır. Türk ulusal kurtuluş hareketi süreci, ulusal, burjuva bir devlet kurma sürecidir ve bu süreçte gerçekleştirilen reformcu dönüşümler ulusal devlet kurulurken olması gereken dönüşümlerdir; fazlası değil. Bu reformcu dönüşümler, politik iktidarın zoruyla sürdürülebilmiş ve dönüşüm kurumları, halka rağmen, zor kullanılarak ayakta tutulabilmiş, Politik çalkantılar bu çatışma zemininde sürekli hayat bulabilmiştir. (Öyle de olması gerekirdi. N.T) "Ulusal Kurtuluş hareketi", feodal sistemin ve feodal değer yargılarının iktisadi, siyasi, ekonomik köklerini sökememiştir. Ulusal devlet kuruluşu süreci, eskiyle barışma ve uzlaşma sürecidir de. Burjuva cumhuriyet her alanda, Osmanlı devleti tarihinin devrimci eleştirel bilançosunu çıkarıp, Osmanlı despotizmiyle ve baskıcı politikalarıyla hesaplaşmamıştır. Tarihini sahiplenme savıyla ve istemiyle, hangi ulusa karşı işlenirse işlensin, tüm kıyım eylemlerinin üzerini örtme yolu benimsemiştir. (Kürt ulusal hareketi de aynı şeyi yapmakta, tarihini, kültürünü savunma savı ve istemiyle yığınla kişiyi kıymıştır, kıymaktadır. N.T.)Tam da bu noktada belirtmek gerekiyor; Ulusal devlet kurulması sürecinde, birçok düşünür, politikacı, yazar, ideolojik bir yanılsama ile bu hareketin bir aydınlanma hareketi olduğu kanısıyla, bu süreçte devlet politikalarının yanında aktif olarak yer almayı aydın olmanın gereği saydılar.(Aydınlanma hareketi olduğu savı dinsel hegamonyaya karşı, monarşik devlete karşı mücadele için kullanılır. N.T.)karşı İradesini bu sürece teslim eden yazar ve düşünürler, toplumsal duruşları nedeniyle aydın olma olanaklarını da kaybettiler. Bu süreçte devletin kuruluş hizmetine kendini adayan bu insanlar, toplumsal olgulara nesnel bakabilme perspektifinden uzaklaştılar. Dolayısıyla devletçi ve tutucu bir bakış açısından dünyaya bakarken, Kürt sorunu, azınlıklar sorunu, insan hakları, kadın hakları sorunu, Laiklik, demokrasi, toplumsal özgürlük v.b. sorunlarının köktenci çözümü noktasında, devletin bekası uğruna geriye düştüler.<br />
<br />
Türkiye toplumsal tarihinde, gerçek anlamda bir burjuva aydınlanma hareketi gerçekleşmediği gibi, (gerçekleşen tam da burjuva aydınlanmasıdır, gerçekleşmeyen sosyalist aydınlanmadır, Burjuva milli devlet kurma sürecinde de sosyalist bir aydınlanma değil, burjuva bir aydınlanma gerçekleşebilir ancak. N.T) sosyalist aydınlanma hareketi de gerçekleşmemiştir. Dünyanın birçok yerinde gerçekleşen sosyalist aydınlanma hareketi, Anadolu halklarını da etkisi altına almış ve bu etki bir çok düşünür,sanatçı ve politikacının düşünsel ve pratik yaşamına yön vermiştir.. Ancak gerçek anlamda bir sosyalist aydınlanma hareketinin gerçekleşememesi, bireylerin aydın tavrına sahip olma sürecini olumsuz yönde etkilemiştir.<br />
<br />
Böylesi bir sürecin içerisinden çıkan, toplumsal durumun etkisini üzerinde ağırlıkla hisseden; işçi hareketinin ve işçi sınıfı hareketinin gelişim seyrinden doğrudan etkilenen sosyalist hareketin; bu sürecin izlerini üzerinde taşıması kaçınılmazdır. Öyle de oldu. Türkiye’de sosyalistler; örgütlü var olma sürecinde, feodalizme karşı ilerleme sürecinden her taviz verme durumunda; bu geri adımları tamamlamanın "kendi" yükümlülüğü olduğu ve bu yükümlülüğü yerine getirmeksizin Sosyalist kurtuluş ve kuruluşun mümkün olamayacağı kuruntusuna kapıldılar. Dolayısıyla Türkiye de Sosyalist hareket daha işin başında; Burjuva "devrim" değerlerini, sosyalizmin değerleri olarak kabul etti. Kuşkusuz sosyalizmin ideolojik bozulması anlamına gelen bu sahiplenme; siyasi anlamda oportünizmin yolunu açtı. <br />
<br />
Türkiye’nin Avrupa Birliğine girme sürecinde, farklı sınıfsal duruşların ifadesi olan iki Avrupa'yı açıkça gördük. Avrupa’nın karanlık yüzü Hristiyanlık ve milliyetçilikle bezelidir. Aydınlık yüzü ise sosyalizm, insan hakları ve halkların kardeşliği(? N.T) ile yoğrulmuştur. Sermayenin “milli” sınırları taşarak politik, ideolojik, iktisadi ilişkiler ve birlikler kurmasına rağmen; işçi sınıfının siyasi ve sendikal örgütlerinin, enternasyonal ilişkilerin gerekirliliğini savsaklamaları; milli devletin sınırları içerisinde hapsolarak, burjuva milliyetçiliğinin toplumsal payandası olmalarına yol açıyor. Avrupa’nın burjuva cephesine karşı, Avrupa’nın sosyalist işçi cephesinde yer alarak, bu cephede yer alan örgütlerle, aydınlarla, yazar, politikacı ve sanatçılarla sıkı ve tutarlı bir kardeşlik bağı kurmak, sosyalist, enternasyonal tavrın gereğidir. <br />
<br />
Burjuva iktidarın ideolojik hegemonyası; düşünürleri, yazarları sanatçıları baskı altında tutuyor. Bunun yanında, ulusalcı sosyalist politikaların da; sosyalist, demokrat düşünürleri, sanatçıları, politikacıları; ideolojik, psikolojik baskı altında tuttuğu, onları belirlenmiş siyasi kalıpların dışına çıkmaları halinde aforoz ettiği görülmektedir. Belirlenmiş siyasi norm ve düşüncelere uymayı “devrimci, sosyalist” olmanın kıstası ve bu değişmez, mutlak kurallara uymanın, olmazsa olmaz olduğu yaklaşım ve yargısının; Sosyalist, enternasyonal, bilimsel, nesnel, gerçekliğe ulaşmanın ideolojik, entelektüel zeminini perdelediği ve engellediği de bir gerçektir. Aydın tavrı, hegemonyacı baskıya ve dar görüşlüğe de boyun eğmeden toplumsal gerçekliği çözümleme eylemine girmeyi gerektirir. Aydın, yalnızca egemen burjuva iktidarına, bu erkin ideolojik, politik çevresine karşı değil; yer aldığı toplumsal cephenin hegemonyasına, kendi ideolojik, politik var oluş biçimlerine de devrimci eleştirel perspektifle yaklaşır. İdeolojik, politik, felsefi, sanatsal donanıma ve olguları algılama ve çözümleme noktasında yüksek bilince ulaşamamış birey, hem burjuva sistemin ideolojik politik saldırısına ve hem de, kaba, ulusalcı sosyalist politikaların baskısına karşı duramaz. Bu durum ise bireyin aydın olma kapısını kapatır.<br />
<br />
Emperyalizm dönemi; burjuvazinin aydınlanma ilkelerinden geriye düşme ve aydınlanma bayrağının sosyalist hareketler tarafından devralınma dönemidir. Artık bir felsefeci, politikacı, düşünür, yazarın aydın olabilme zemini, sosyalizm ilkeleriyle döşelidir. Bu hiçte abartılı bir iddia değildir. Bugün dünya da var olan tüm aydınların toplumsal ilerleme sürecine bakış perspektifleri, devrimci, sosyalist, bilimsel, değişimci ve enternasyonalcidir. Aydın tavrı göstermeye maddi ve ideolojik yüklenimi ile en yakın duranlar devrimci sosyalistlerdir. Kuşkusuz her komünist aydın tavrına ulaşmakla yükümlüdür. Komünistlerin aydın olmaları zorunluluktur. Dolayısıyla aydın tavrını karakterize eden vasıflar; Komünist bir insanın niteliğinin olmazsa olmazıdır. Özel olarak vurgulanması gereken; sosyalist olmak bireye aydın olma olanakları sunar; ama kendini sosyalist olarak tanımlayan her sosyalist birey aydın değildir, olamaz da. <br />
<br />
Aydın olma hali, ahlaki yargılarla açıklanamaz. Dürüst, genel ve özel otoriteye karşı boyun eğmeyen, mücadeleci, ve sözünü esirgemeden konuşan ve bu eylemi, insanlardan övgü almak için değil, “toplumsal sorumluluk” gereği gerçekleştiren olmak gibi, davranış normlarına uymak vasfı, bireyin aydın olması için yeterli değildir. Bu vasıflar her insanda olmalıdır. Aydın olmak için, bir insanın hangi çizgide ve hangi yolda yürürken boyun eğmez ve kararlı bir duruşa sahip olduğu belirleyicidir. Asıl olan o insanın gerçeğin sözcüsü ve öncüsü olmasıdır, boyun eğmezlik ve kararlılık, dürüstlük bu vasfın tamamlayıcısıdır. Ya yoksa bir din savaşçısı da bir milliyetçi militan da kararlı ve otoriteye karşı boyun eğmez olabilir. Ama bu vasfı onun aydın olmasına yetmez.<br />
<br />
Gerçeğin öncü savaşçısı ve sözcüsü olmak, bilimle karılmış bilinci ve bu bilincin kuşandığı cesareti gerektirir. Bıçak sırtında yürümeyi göze alarak, bilimle bezenmiş cesaret ve devrimci bilinçle yola çıkmak aydın olmanın ilk koşuludur.; Aydın tavrı da, insana has ve edinilebilir bir yaşamsal eylemdir.<br />
İnsanlık tarihinin her döneminde, egemen sistemin kurumlarından ve fetiş değerlerinden koparak, evrensel bir duruşla gerçeğin üzerine örtülen perdeyi kaldıran aydınlar var olur. Ve o zaman gerçeğin ışığı, insanlığı aydınlatır.<br />
<br />
Babür Pınar<br />
<br />
<br />
Kaynak: Milliyetçilik, Yurtseverlik ve Sol, Fikret BaşkayaNilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-47420193105377284222011-12-19T15:05:00.000-08:002011-12-19T15:05:37.447-08:00Einstein ve Atom BombasıBirinci Dünya Savaşı’ndan sonra aşırı Yahudi karşıtlığının hızla hortlamasıyla Einstein elde ettiği ünün ona, Yahudilere yönelik özel bir sorumluluk da yüklediğini kavramaya başladı. Acı ve sıkıntıların arttığı bir Avrupa’da aylak biri olarak duramazdı. Milliyetçilik karşısında duyduğu açık tiksintiye karşın, Theodor Herz’in, savaşın kendisinin inanılmaz biçimde gerçekliğe yaklaştığı, olanaksız bir Yahudi anayurdu rüyası olan Siyonizme, şiddetli bir destek verme gereği duyumsar oldu. Yahudi milliyetçiliğini desteklemek Einstein için kolay bir şey değildi, ama o, Yahudiler için temel psikolojik, kültürel ve siyasal gereksinimleri yerine getirecek ve onlara yeni bir birlik duygusu vererek özlemlerinin odak noktası olacak bir Yahudi anayurdu arıyordu.S.133<br />
<br />
Sonradan İsrail’in ilk başkanı olan, Siyonist öncü Chaim Weizmann’ın, Kudüs’te bir İbrani Üniversitesi kurulması için Amerika’ya bir fon kurma ziyareti için Einstein’ın kendisine katılmasını önerdiğinde önce geri çevirdi, sonra kabul etti. S.133<br />
<br />
2 Nisan 1921’de Amerikalılar onu Einstein’ın şaşırtıcı bulduğu gürültülü bir coşkuyla karşıladılar. S. 133<br />
<br />
1922’de, genelde güçlü Fransız yurtsever karşıtlığıyla savaşan Paul Langevin’in çabalarıyla, Einstein Paris’te bir konferans verdi. Alman Dışişeri Bakanı ona Paris çağrısını kabul etmesinin hala riskli sayılabilecek bir jest olduğu öğüdünü verdi.S.136<br />
<br />
Einstein Paris’te, ziyaretiyle uluslararası barış amacına bu kez daha da çok hizmet edilmiş olduğunu duyumsadı. S.137<br />
<br />
Ama Almanya’dan, alttan Altan pis bir çürüme kokusu geliyordu. Bu,, 24 Haziran 1922’de, sağcı eylemciler, hem bir enternasyonalist hem de Yahudi olan Rathenau’yu öldürdükleri zaman şiddetle patladı. Einstein da hem Yahudi hem enternasyonalistti ve onun Paris ziyareti, Fransa’da olduğu gibi, Almanya’da da kimi çevrelerde yoğun bir öfkeye neden olmuştu.s.137<br />
<br />
Güçlü Alman sanayicileri, bir komünist devrimden korkarak, denetleyebileceklerini umdukları Nazilere çok büyük parasal destek veriyorlardı Naziler hızla güçleniyordu, .s.147<br />
<br />
1932’de Einstein Oksford’a gitti. Oraya gelen eğitim eleştirmeni Flexner Einstein’a Hayırsever Yahudilerin parasal desteğiyle kurduğu Yüksek Araştırma Enstitüsüne üye olması önerisi yaptı. Enstitü, bütün güçlerini çalışmalarına adamaları için, resmen görevli olmayan, bol bol ücret alan, seçkin bir bilim adamları topluluğu olarak düşünülmüştü. Einstein düşük bir ücret istediği halde diğerlerin ücretini düşüreceği ve bunun diğerleri tarafından kabul edilmeyeceği gerekçesiyle ona önerilen yüksek bir ücreti kabul etmeye razı oldu. S.147, 150<br />
<br />
Alman sanayicilerinin parasal desteği nedeniyle Ocak 1933’te Hitler Almanya başbakanı oldu ve 23 Mart’ta acımasız diktatör gücüne ulaştı. S.147<br />
<br />
<br />
Einstein, Nazi zorbalığıyla yeniden silahlanan, savaşa ve acımasızca yok etmeye niyetli bir Almanya’nın dünya uygarlığı için oluşturduğu tehlikeyle şimdiden dehşete düşmüştü. S.155<br />
<br />
Bütün yaşamında tok sözlü bir tarafsız olmuştu; 1928 ve 1929’daki açık sözlü bildirilerini ve bunların yansızlık ve bütün dünyadaki yansız örgütler adına yayımladığı birçok, ateşli, ödün vermeyen bildirilerinin sadece örnekleri olduklarını unutmayalım. Şimdi derin bir aktörel ikilemle yüzyüzeydi ve oldukça uzun bir öz araştırmasından sonra ikisinden hangisinin daha az kötü bulduğuna karar verdi. 20 Temmuz 1933’te Belçika’lı, iki ılımlı protestocu yararına açık açık konuşması için yapılan başvuruya yanıtında bilinen kararını yazarak bildirdi:S.155<br />
<br />
‘’Söyleyeceklerim sizi çok şaşırtacak...Belçika’nın, bugünün Almanya’sı tarafından işgaşl edildiğini düşünün. Olaylar 1914’tekinden çok daha kötü olurdu. Oysa o zaman bile yeterince kötüydü. Bu nedenle size dürüstçe söylemeliyim: Ben Belçika’lı olsaydım, bugünkü koşullarda, askerlik hizmetini reddetmezdim; dahası, Avrupalı uygarlığı korumaya yardımcı olabileceğim inancı içinde böyle bir hizmete seve seve girebilirdim. Bu, bu koşullar altında, ilkeden vazgeçiyorum anlamına gelmez. Askerlik hizmetini reddetmenin insanca ilerleme amacına etkin bir hizmet yöntemi olacağı günlerin yeniden geleceğine bütün içtenliğimle inanıyorum.’’ S.155, 156<br />
<br />
Dünyadaki yansızlar umutsuzdular, Einstein’ı dönek olarak görüyorlardı. Davalarına ihanet etmişti. Ama 1935’te dediği gibi, ‘’Böyle zamanlarda, asıl askerlik hizmetini reddetmenin neden olduğu herhangi bir demokratik ilke zayıflığı insanlık ve uygarlık davasına ihanetle eşdeğer olurdu’’ Dünyanın her yanındaki yansızların acı eleştirilerine karşın yeni görüşlerini dile getirmeyi sürdürdü ve öteki ünlü yansızlar, özellikle Bertrand Russell de yansızlıklarını bıraktılar. S.156<br />
<br />
1933’te İngiltere’deyken, aralarında Churchill’in de bulunduğu önemli kişilerle özellikle Almanların yeniden silahlanma tehditi hakkında konuştu.; 3 Ekim 1933’te Nazi Almanya’sından kaçıp bir yerlere sığınan bilim adamlarına yardım için Rutherford gibi kişiler tarafından kurulan bir komite adına Britanya’da yapılan çok büyük bir toplantıda halk önünde konuştu. S.157<br />
<br />
Ve böylelikle onun Avrupa’daki yaşamı sona erdi. S.157<br />
<br />
New Jersey Princeton’da kurulan Yüksek Araştırma Enstitüsü’nde çalışmak üzere Einstein<br />
17 Ekim 1933’te Amerika’ya vardı ve gelişi önemli bir olay oldu. Başkan Roosevelt, Einstein’ları nerdeyse hemen, Beyaz saraya konuk olmaya çağırdı. Roosevelt ile Einstein Avrupa’da gelişen karanlık hakkında da konuştular. S. 157<br />
<br />
Bu arada, Avrupa’da, hem bilimsel, hem siyasal olaylar doruğa yükseliyordu. S.182<br />
<br />
1919’da Manchester’de, Rutherford, helyum ve azot çekirdeklerinin, şiddetle çarpıştıkları zaman hidrojen ve oksijen çekirdeklerine dönüştüklerini bulmuştu: O zaman kadar değişmez sayılan olağan, seçilmiş olmayan çekirdekler dönüşmüş oluyorlardı. Bu açıkça önemliydi. Ama yine de yeterince zararsız görünüyordu.s. 182<br />
<br />
Yıllar geçtikçe Rutherford’un buluşu mantar gibi çoğaldı. Kararlı oldukları öne sürülen öteki atom çekirdeklerinin değişebilir oldukları bulundu. 1931’de Rutherford’un direktörü olduğu, Cambridge’deki Cavendish laboratuarında (Einstein’ın 1907’de öne sürmesinden çeyrek yüzyıl sonra E=mc² formülünü kesinkes doğrulayan bireysel çekirdeksel dönüşümler (transmutasyon) türetildi. 1933’te, bu kez bölümsel olarak değil, tümüyle enerjiye çevrilen kütleyle, daha da kesin bir doğrulama bulundu. S.182<br />
<br />
Artık kütlenin olağan-üstü bir enerji deposu olduğundan kuşku duyulmuyordu.s.183<br />
<br />
Bu enerji deposu, pratik amaçlar için sızdırılabilir miydi? İlginçtir, hem Rutherford hem de Einstein buna hayır dediler. Çekirdeksel kütleden enerji elde etmek aşırı savurganlıktı: İnsan elde ettiğinden çok daha fazlasını harcardı. S.183<br />
<br />
Ama yine de, E=mc²’nin ilk kez kesin olarak doğrulandığı yıl, 1932’de Almanya’da, Fransa’da ve Cavendish laboratuarında, James Chadwick’in bir hidrojen çekirdeğiyle aşağı yukarı aynı kütleye sahip elektriksel bakımdan yansız (neutral), nötronu bulmasına yol açan çekirdeksel değişme çalışma görüldü. Ve nötronun bulunmasıyla, her ne denli biri dışında hiç kimse ayrımına varmış değil idiyse de, bütün durum değişmiş oldu. Bu kişi, nötronun başlangıç olarak ne getirebileceğini sezen, Einstein’ın İngiltere’ye sığınmış öğrencisi Szilard’dı. Bu olaylar, Hitler’in iktidara geldiği ve bilim adamlarının Almanya’dan kaçmaya başladığı sıralarda 1931 ve 1933 yıllarında oluyordu..Örneğin Yahudi olmayan Schrödinger, Berlin’deki profesörlüğü bıraktı, sonuçta Dublin’e gitti, Born da Göttingen’i bırakıp Edinburg’da bir profesörlük aldı. Almanya’nın beyin donanımı ciddi biçimde boşalıyordu.s.183<br />
<br />
(1930’lu yıllarda Yahudi Nüfusu Koruma Birliği Şeref Başkanı sıfatıyla Ekselansları hitabıyla Atatürk’e de bir mektup yazmış ve bu mektupta Almanya’da Nazi çizmesi altında tedirgin olan kapana kısılan 40 kadar bilim adamının hiçbir ücret talep etmeksizin Türkiye’de ders verebileceğiniz yazmıştır. Ve hayrettir ki yüzyılın başından beri dünyanın kafasını teorileriyle karıştıran Einstein’ın bu mektubu dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün önüne gelmiş, İsmet Paşa mektubu eğitim bakanına havale etmiş, ardından mektubun üzerine mektup şartlara uygun değildir, kanunlarımız müsait değildir notu düşülmüştür. 1933’te Üniversite reformu üzerinde çalışmalar yapan Atatürk’ün devreye girmesiyle, yani mektuptan haberdar olmasıyla söz konusu bilim adamları Ankara ve İstanbul üniversitelerine akın akın gelemeye başlar. Bu dönemde Einstein da davet edilir ancak Einstein daveti kabul etmez. Böylece Einstein sadece 40 Alman bilim adamının değil Türkiye’nin de kaderini bir mektupla değiştirmiş olur.)<br />
<br />
<br />
Einstein arkadaşlarına, eski meslekdaşlarına ve hatta yabancılar Nazi kıyımından kurtulmalarına yardımcı olmak için yorulmadan çabaladı, birçok kişi yaşamlarını, şöyle ya da böyle, Einstein’ın araya girmesine borçlandı. S.211<br />
<br />
<br />
1934’te Faşist İtalya’nın Roma Üniversitesinde Enrico Fermi, atom çekirdeklerinin, onlara elektriksel karşı koymaya uğramadan yaklaşabilen elektrikçe yansız nötronlarla bombardımanında, meslekdaşlarına yol gösterdi. Elde ettiği, Fermi’ye Nobel Ödülü kazandıran sonuçlar bizi ilgilendirmiyor. Öykümüz için özellikle ilginç olan, onun en ağır ve en üst düzeyde yüklü çekirdekler oldukları bilinen uranyum çekirdeklerini hafif bombardımanıdır. Önünde sonunda bilinmeyen bir elemen (neptun) yaratabileceğini düşünüyordu. Ama kuşku duymuyor da değildi.s.183<br />
<br />
Bilmediği, çok daha önemli bir şey yapmakta olduğuydu: Uranyum çekirdeğinin parçalanmasına neden olmuştu. Bu olay zamanının siyasal gerilimlerine hiç umulmadık, ölümcül bir saatli bomba yerleştirdi.s. 183<br />
<br />
Aynı yıl, Bohr, içinde atom çekirdeklerinin, sıvı damlacıklarının özyapısal özelliklerine sahip oldukları bir atom çekirdekleri kuramı öne sürdü. S.183 Bu arada Berlin’de, bir zamanlar Einstein’ın da üyesi olduğu Kayzer Wilhelm Enstitüsünde Alman kimyacılar Otto Hahn ve Fritz Strassmann ile Avusturyalı fizikçi Lise Meitner, Fermi’nin uranyumu nötronla bombardımanını yineliyor ve ayrıntılı kimyasal araçlarla onu yeni bir element üretmiş olup olmadığını saptamaya çalışıyorlardı. S.183, 184<br />
<br />
Mart 1938’de Avrupa titriyor gibiydi. Nazi Almanyası askeri tehditle tek bir kurşun atmadan Avustralya’yı aldı. Yahudi olan Lise Meitner şimdi tehlikedeydi. Avusturya’lı olan Meitner o zaman kadar yalnızca bir yabancı olması kurtarmıştı. Bohr’un yardımıyla İsveç’te Nobel Enstitüsünde bir sığınak buldu. S.184<br />
<br />
Eylül 1938’de Hitler taklitçisi Mussolini, Sami karşıtlığının hiç önemli olmadığı İtalya’da Sami karşıtı yasalar çıkardı. Karısı Yahudi olan Fermi sessizce kaçma planları yapmaya başladı. S.183<br />
<br />
Kasım 1938’de, düzenlenmiş bir şiddet ve terör haftasında Naziler Alman Yahudilerine savaş açtılar. S.183 Aralıkta Fermi Nobel ödülünü almak için ailesiyle İsveç’e gitti ve oradan sürekli olarak, Columbia Üniversitesinde bir profesörlüğün onu beklediği Amerika’ya geçti. İkinci Dünya savaşından bir yıldan az bir zaman önce Fermi’nin uranyum saatli bombası gizlerini ortaya çıkarmaya başladı.<br />
<br />
1938 Noeli öncesinde Hahn ve Strassmann uranyum çekirdeklerinin uranyum çekirdeğinin yarısı kadar olan Baryum çekirdekleri üretilebileceğini gösteren teknik bir raporu tamamladılar. Uranyum çekirdekleri bölünmüş (fiziksel bakımdan sorunsuz gibi görünen bir şey) olmalıydılar. Hayretler içinde kalan Hahn ayrıntıları, sorunu yeğeni Nazilerden kaçma sığınmacı Otto Frish ile tartışan Lise Metiner’e gönderdi. Otto Frish, Bohr’un çekirdeklerin sıvı damlacıkları gibi davrandıkları fikrini kullanarak sorunu birkaç gün içinde çözdü. Bir uranyum çekirdeği, içindeki güçlü elektriksel itişler yüzünden, bir damlacık gibi olabilirdi, böylece, iki daha küçük damlaya (çekirdeğe) bölünmesine neden olabilecek tek bir nötronun girmesi için kararsızlık sınırında olması gerekirdi. Ama durun. Karşılıklı elektriksel itişler yüzünden bu çekirdekler şiddetle ayrılabiliyorlarsa bu şiddetli enerji nereden geliyordu? Yanıt, Einstein’ın E=mc²’siydi. Şiddetli hareket enerjisine ait bir kütle olmadan, iki küçük çekirdeğin toplu kütlesi, özgün uranyum çekirdeği ile nötronunkinden önemli oranda daha az olacaktı. Eksilen kütlenin hareket enerjisi olarak yeniden ortaya çıkmasıyla bütün resim temizlendi. Uranyum çekirdeği gerçekten, hemen hemen eşit iki parçaya (Metiner ile Frish’in Fizyon adını verdikleri bir süreç) bölünüyordu. Daha çarpıcı olan, fizyona (bölünme) atomik aşamada şaşırtıcı bir enerji miktarının açığa çıkmasının eşlik etmesi gerektiğini önceden bilmekti., S.184, 185<br />
<br />
Bir atom bombasının olanaklı olup olmadığını kimse söyleyemiyordu. Ona karşı olan kanıtlar güçlü gibiydi. Ama Birleşik Devletlerdeki, çoğu kaçarak sığınmış yabancı fizikçiler arasında büyüyen bir korku vardı. Atom bombası yapma yarışını diktatörlük kazanırsa, uygarlığa olabilecekleri kolayca kestiremiyorlardı. Olaylar, demokrasiler kazansa bile yeterince kötü olabilirdi. Ama bu çekince göze alındı ve Nisan’da Fermi, Birleşik Devletler Donanmasına tehlikeyi haber vermeye girişti. İşin incelikli anlamını biraz daha ortaya koydu. S. 185<br />
<br />
Szilard, çerçeveye bir ie doğma anlamı oturtarak, Princeton Üniversitesinde kuramsal fizik Profesörü arkadaşı Eugene Wigner’in yardımı sağladı. Temmuz ortasında, Long İsland’da ıssız Nassou Point’te yelken açıp eğlenerek çekirdeksel zincir tepkimenin ayrımında değil gibi görünen dinlenmekte olan Einstein’ı görmeye gittiler. Belçika kraliçesi Elizabeth arasındaki dostluğun birleştirici öğesi olduğu için sarayda kendinden geçercesine kuvartetler (kemanıyla) çalıp dururken, kim bu sevimsiz olayları önceden kestirebilirdi? Zamanında, bunların bir gün gelip Belçika Kongo’sunu dünyanın başlıca uranyum filizi kaynağı olduğu gerçeğine bağlanacağını kim düşleyebilirdi? Szilard ile Wigner Einstein’a olası bir çekirdek zincir tepkimenin sakıncalarını anlattılar, üzerinde ayak diredikleri ilk niyetleri uranyum filizinin Belçika Kongosundan Nazilere ulaşmasını önlemek için Ana kraliçe ile ilişkisini kullanmasını istemekti. Ama olaylar çabucak değişti. Yorulmak bilmez Szilard etkili bir iktisatçı olan Alexander Sachs ile de ilişki kurmuştu ve o çok daha gözü yükseklerde bir şey önerdi: Doğruca Başkan Roosevelt’e çıkmak. Szilard, Nassau Point’e (Einstein’ın bulunduğu yere) bir ziyaret daha yaptı: Bu kez Edward Teller’in eşlik ettiği bir ziyaret. <br />
Einstein Roosevelt’e, sonradan ünlü olan, bir mektup yazılmasına yardımcı oldu, sonra da imzaladı. Tarih 2 Ağustos 1939’du, Nassou Point adresini taşıyordu ve aşağıdaki bölümünde şunlar okunuyordu:<br />
<br />
E. Fermi ile L. Szilard’ın, bana yazdıklarıyla bilgi sahibi olduğum kimi yeni çalışmaları, uranyum elementinin yakın gelecekte yeni ve önemli bir enerji kaynağına dönüştürülebileceğini umut etmeme yol açıyor. Durumun belli yönleri, uyanık olmayı ve gerektiğinde Yönetimin hızlı davranması gerekeceğini düşündürür gibi görünüyor. Bunun için aşağıdakileri dikkatinize sunmamın görevim olduğuna inanıyorum...akla yakındır..ki olağanüstü güçlü, yeni bir tür bomba...yapılabilir. Bir geminin taşıyacağı ya da bir limanda patlatılan bu tür bir bomba, bütün limanı, çevresindeki bölgeyle birlikte tümüyle yok edebilir. Ama böyle bombaların havadan taşınabilir ağırlıkta olabilecekleri de kanıtlanabilir...Almanya’nın Çekoslavakya madenlerinden uranyum satın almayı durdurmasını anlıyorum, çünkü orayı aldılar. Oranın böyle erkenden alınması, belki de, ülkede, Alman Devlet Müsteşarının oğlu von Weizsäcker’in,, Berlin, Kayzer Wilhelm Enstitüsünde uranyum üzerine çalışan bir Amerikalıyla şimdilerde yinelenen teması ile bu olanağın kavranmış olmasıyla ilgilidir. S.187<br />
<br />
Einstein bu mektubu imzalamış olmasıyla, savaştan daha büyük saydığı bir kötülük karşısında yansızlığının daha şimdiden yumuşamış olmadığı kuşkusuzdur. Mektubun etkisinin çarpıcı olması beklenebilirdi. Ama bu şaşılacak derecede köreltilmiştir. S. 187<br />
<br />
Nazi Almanyası ile Komünist Rusya, uzun süre birbirlerinin düşmanı olduklarından söz etmişlerdi. Bu, aynı yolda olmaları olanaksız yol arkadaşları, Ağustos 1939 sonunda bir saldırmazlık anlaşması imzaladılar ki bunun üzerine Almanya 1 Eylül’de Polonya’ya saldırdı, bundan dolayı da uzun süredir için için kaynayan İkinci Dünya Savaşı resmen başlamış oldu. S. 187, 188<br />
<br />
Ama 2 Ağustos tarihli mektup hala Roosevelt’e ulaşmış değildi. Aslında Roosevelt bir anda bir Uranyum Danışma Komitesi oluşturmuş ve umut verici bir başlangıç yapmıştı ama, Mart 1940’ta öylesine az başarılı görünüyordu ki Szilard ile Sachs, Einstein’dan Sachs için, Roosevelt’e gösterilebilecek bir mektup istediler. Bu nedenle 7 Mart’ta Einstein Sachs’ın yardımıyla ikinci bir mektup yazdı, bu çok daha sıkıştırıcı bir mektuptu. Ve Roosevelt’e çabucak ulaştı. Einstein Nisan’da Komitenin genişletilmiş bir toplantısına çağrıldı. 25 Nisan 1940’ta, Einstein Komite başkanına çağrıyı küçümseyen, ama ivedi olma gereksinimini vurgulayan bir mektup yazdı. S. 188<br />
<br />
Mayıs 1940’ta Naziler hem Hollanda’yı hem de Belçika’yı ezip geçtiler, ve 22 Haziran’da Fransa teslim oldu. Britanya ancak uç sınırlarda üstündü ama Nazileri durdurdular. Almanya doğuya döndü ve 22 Haziran 1941’de saldrımazlık anlaşması imzalamış olduğu halde Komünist Rusya’ya girdi. Uranyum projesi hala birinci vitesteydi. S.189<br />
<br />
1930 Şubat’ında Princeton’da Amerikalı fizikçi John Wheeler ile çalışan Bohr, sıvı damlası kuramına dayanarak, bütün uranyumun değil, sadece çok azının nötronlar tarafından kolayca bölünmeye uğrayabileceği tahmininde bulunmuştu.Seyreltik uranyumdan yapılan bir bombanın iyi bir iş görme şansı olabilirdi ve uranyumun çıkarılmasının zorluğundan dolayı bombanın yapımı korkunç boyutlarda karmaşık bir sanayi gerektirebilirdi. 1940 başlarında İngiltere’de, Meitner’in yeğeni Frish ile Nazi Almanyasından kaçma başka bir sığınmacı Rudolf Peierls bombanın yapılabilrliği konusunda Britanya’yı uyarmışlardı. Bohr ile Wheeler, sıvı damlası üzerine dayandırarak az bulunur uranyumun bir patlamaya neden olması için gereken miktarını (beklenmedik bir biçimde az) gerçek bir yaklaşıkla hesapladılar. Onların çalışması Britanya’nın başlangıçtaki kuşkucu tutumunu değiştirdi ve önemli Amerikan kararlarından etkilenen İngilterede önemli gelişmeleri kışkırttı. Onun için, başlangıçtaki Amerikan gecikmeleriyle, Birleşik devletlerde, Einstein 1939 ve 1940 mektuplarını yazmamış olsaydı bile, herhalde, bomba, yapıldığı zamanda yapılmış olabilirdi. Çünkü 6 Aralık 1941’e kadar resmen gelmemiş olan son karar, onun olanca hızla yapılması yolunda oldu. S.189<br />
<br />
Ve ertesi sabah, Japonlar tam bir baskın halinde Pasifik’te Pearl Harbor’a saldırdılar. <br />
<br />
Milyonlarca kişi toplama kamplarında işkence edilerek öldürülürken, Britanyalı, Amerikalı ve sığınmacı bilim adamları nükleer silahlar üzerinde bir Nazi tekeli olasılığının kaygısı içinde, bombanın yapımını hızlandırmak için Birleşik Devletlerde orduya katıldı. 2 Aralık 1942’de Fermi, Chicago’da, bir bilim adamları takımının başında, kendi kendini besleyen ilk zincir tepkimeyi (insan yapısı çekirdeksel ateşi) üretti. 1943’te, Bohr, kendisini ve Einstein’ı tutuklamayı belirlemiş olan Nazilerden kurtulmak için Danimarka’ya kaçtı. S. 189 Serüven dolu yolculuklardan sonra İngiltere’ye vardı ve buradan, J. Robert Oppenheimer’in bombayı tasarlama zor görevini yüklenmiş bir takıma önderlik ettiği Los Alamos’ta çok zaman harcayarak, Amerika’ya gitti.<br />
<br />
Bohr, başarılı bir bombanın korkunç sonuçları hakkında uzun erimli görüşleri olan ilkler arasındaydı. 1944’te bir atom bombasının olası sorunları hakkında hem Roosevelt hem de Churchill ile görüştü ama sonuçlar hiç şanslı olmadı. Aslında bir defasında Churchill yanılarak, Bohr’un Ruslara bilgi sızdırdığına inanıp ciddi biçimde tutuklanmasını istedi. İnsanoğlunun tehlikelerle yüz yüze olduğunu erken görenlerden biri de Szilard’tı. Bohr’u etkisiz bularak, dikkatlice Einstein’a açıldı ve 25 Mayıs 1945’te Einstein, Szilard’ı Roosevelt’e tanıtan bir mektup yazdı. Bununla donanan Szilard artık Başkan’a ayrıntılı bir bildirimde bulunabilirdi.<br />
<br />
Bunu yaptı da. Ama Roosevelt’e değil. Çünkü Rossevelt 12 Nisan’da ölmüştü. Birkaç hafta daha yaşasa dünya fatihi olma düşleri küllere dönüşen Hitler’in kendini öldürdüğünü öğrenebilirdi.s. 190<br />
<br />
İkinci Dünya savaşı patlamadan çok önce Bohr ve onun gibi başkalarıyla birlikte Einstein da, insanları Nazi Almanya’sından kurtarmak için yapabilecekleri her şeyi yaptılar. S. 210<br />
<br />
Einstein, yapabildiği her yerde, bulduğu birçok fırsatta tehlikeye karşı uyarılarda bulundu ve dünya egemenliği düşlerinin neden olduklarından söz etti s.214<br />
<br />
Öncü bilim adamları, Atom bilginleri Olağanüstü Komitesi biçiminde bir araya geldikleri zaman Einstein’dan başkanları olmasını istediklerinde o hiç ikirciklenmeden kabul etti. S. 214<br />
<br />
O, kendisini böyle birçok etkinliğe esirgemeden attı ve uluslar arasında barışı korumak için uluslarüstü askeri bir güç yaratılmasını tutkuyla savundu. Bu, en çok başarısız olacak fikriydi. Daha az tehlikeli zamanlar öncesinde öne sürülmüş ama boşa gitmişti. S.214<br />
<br />
Avrupa’da savaşın sonlarına doğru Ruslar doğuda saldırıya geçerlerken, 6 haziran 1944’te, Amerikalılar, Britanyalılar ve Kanadalılar, dev bir deniz ve kara kuvvetleri harekatiyla Manş denizini geçerek Normandiya’da bir köprübaşı yarattılar ve Hitler’in dünyayı köleleştirme düşünün kaçınılmaz sonunu ilan etiler.s.212<br />
<br />
Nazi karşı atağı başarısı olduktan ve Nazilerin çekirdeksel bir patlama yapmaları korkusu geçtikten sonra Einstein, her şeye karşın, Nazilerin çalışabilir bir atom bombası yaratmayı başaramadıkları sonucuna vardı. Ama bir Amerikan bombası tehlikesi hala vardı ve bomba Hiroşima üzerinde patladığı zaman korkularının nedeni anlaşılmış oldu. Bomba diktatörlerin elinde de olsa demokratların elinde de olsa, korkusu vicdanına çok ağır geliyordu. S.213 Yalnız, 1939’da Nazilerin silahı daha önce geliştirip dünyayı denetimlerine almalarından korktuğu zaman Roosevelt’e direterek yazdıkları için değil, 1907’de bütün suçsuzluğuyla E=mc² formülünü öne sürdüğü için de değil, yalnızca, eşsiz bir kamu saygısına erişmiş konumdaki kişi olarak, tüm etkisini insanoğlunu, Hiroşima ve Nagasaki’ye karşın hala anlaşılamamış tehlikelerden korumaya çalışmak için kullanmayı derin bir aktörel (ahlaki) borç saydığı için s.214<br />
<br />
<br />
Almanya teslim olduğunda, denetleyenler, Nazilerin önemli bir nükleer askeri ilerleme yapmış olmadıklarını gördüler. Ama Amerika’da bu duyumlarla durdurulmak için çok ilerlemişti ve 16 Temmuz 1945’te, New Meksiko’nun ıssız bir bölümünde bomba, insanlar için bir tabut örtüsü görünümündeki mantar bulutlarını üreterek denendi. S.190<br />
<br />
Einstein’ın bombanın olabilirliğine ilişkin mektuplarını biliyoruz. İkinci Dünya Savaşı sırasında o, Birleşik Devletler Donanmasına defalarca danışmanlık yaptı. Dahası, 1943’te bir savaş bonosu düzenlenmesinde elyazması araştırma yazılarından ikisini bağışlayarak yardımcı olması istendiğinde hemen razı oldu...s.190<br />
<br />
Ama kaçınılamamış olandan kaçıyoruz: 2 Ağustos 1945’te atom bombası Hiroşima üzerinde patlamıştı.<br />
<br />
Einstein’ın sekreteri haberi radyodan duydu. Einstein akşam çayı için yatak odasından indiği zaman ona söyledi. Ve Einstein ‘’oh weh’’ dedi ki bu ‘’yazık’’ diye çevrilip aktarılamayacak derinlikte bir umutsuzluk çığlığıydı. S.191<br />
<br />
Ve 1946’da Nazi Almanyası yenildikten sonra, Bavyera Akademisine yeniden katılmaya çağrıldığında ‘’Almanlar Yahudi kardeşlerimi toptan öldürdüler; Almanlarla artık hiçbir şey yapmayacağım...’’diyerek reddetti.<br />
<br />
1933’te Prusya akademisinden ayrıldığı zaman bile Planck’a şunları yazmıştı:<br />
<br />
‘’...bütün bu yıllarda yalnız Almanya’nın saygınlığını artırdım ve özellikle, kimsenin benim için ayağa kalkmaya zahmet etmediği şu son yıllarda sağcı basından üzerime yöneltilen sistemli saldrılar yüzünden Almanya’dan soğuma iznini kendime hiç vermedim. Ama şimdi (1933 sonbaharında), Yahudi dostlarıma karşı yürütülen yok etme savaşı beni, dünyanın gözlerinde edineceğim etki ne olursa olsun, onların yanında yer almaya zorluyor’’s.214, 215<br />
<br />
<br />
1949’da Kayzer Wilhelm, yeni adıyla Planck Enstitüsüyle bağlarını yenilemesi istendiğindeyse şöyle diyerek reddetti:<br />
<br />
‘’Almanların suçu sözde uygar uluslar tarihinde hep kayıtlı olacak en iğrenç gerçektir. Alman aydınlarının (topluca görülen) davranışı, ayak takımınınkinden daha iyi değildir. O olağanüstü büyük cinayetlerden sonra, şimdi bile, herhangi bir üzüntüleri ya da ne kadar küçük olursa olsun kalanı onarmak için gerçek bir istekleri yok. Bu koşullardan dolayı, Almanya’daki kamusal yaşamın herhangi bir yanını temsil eden herhangi bir şeyde yer almaya önlenemez bir tiksinti duyuyorum...’’s.215<br />
<br />
Daha birçok çağrıyı aynı gerekçelerle reddetti.<br />
<br />
1953’te Amerika’da NcCarthy çağının korku ve baskı ortamında, Amerika karşıtı etkinliklere destek verdi.s.223<br />
<br />
1955’te Atom silahları yarışına karşı, İngiltere’de harekete geçen Bertrand Russel, hızla ilerleyen bu tehlike konusunda uyarıda bulunmak için, dünyanın önde gelen aydınlarından seçkin bir grup tarafından imzalanacağını umduğu bir bildiri hazırladı. Yardım için Eintein’a başvurdu, o da seve seve katıldı. 2 Mart’ta Einstein tasarıyı Bohr’a bildirdi. Russel-Einstein bildirisi açık açık şunları soruyordu: ‘’İnsan ırkını mı sona erdireceğiz; Yoksa insanoğlu savaştan mı vazgeçecek?’’ Bunu on bir kişi imzalamıştı Bohr onlardan biri değildi. Bohr ve ötekiler, bunu boşuna bir jest saydıkları için çok daha gerçekçiydiler. Ama Einstein, kalan günlerinde de sessiz kalmadı. Bildiri yüzünden, bilim adamları ve ötekiler atom silahlarının üremesini lanetlemek için, tümü yetersiz kalan girişimlerle, etkisiz olmayan bir dizi uluslar arası konferans topladılar.<br />
<br />
18 Nisan 1955’te, Albert Einstein iç kanama geçirdi. 76 yaşında, Princeton Hastanesi’nde yaşamını kaybetti. Öldüğü zaman dünya çapında üzüntü yaşandı ama Einstein ne cenaze töreni, ne mezar, ne de anıt istemişti. Birkaç yakının katılmasıyla kendi isteği üzerine New Jersey, Trenton yakınlarında sessiz sedasız yakıldı ve gene kendi isteği üzerine, küllerinin yok ediliş biçimi, alçak gönüllüce de olsa kutsal bir emanet oluşturulabilecek bir yerin bulunmayacağı biçimde, dünyadan gizli tutuldu. S.237<br />
<br />
Otopsisi sırasında Princeton Hastanesi patolojisti Thomas Stoltz Harvey, Einstein’ın beynini korumak için ailesinden izinsiz bir şekilde çıkardı. İleride nörolojinin Einstein’ın neden bu kadar zeki olduğunu bulacağına inanıyordu.(vikipedi)<br />
<br />
1954 yılında, ölümünde bir yıl önce, bu konuda arkadaşı Linus Pauling’e şunları söylemiştir. “Hayatımda tek bir büyük hata yaptım. Başkan Roosevelt’e atom bombası tavsiyesini yapmak. Ama yine de bir nedeni vardı. Almanların daha önce yapması tehlikesi”.(vikipedi)<br />
<br />
Nilüfer Tekin<br />
<br />
Kaynaklar: <br />
<br />
Kitap<br />
<br />
Einstein/Yaratıcı ve Başkaldıran-Banesh Hoffman<br />
<br />
Vikipedi<br />
<br />
http://tr.wikipedia.org/wiki/Albert_Einstein<br />
<br />
Facebook<br />
<br />
https://www.facebook.com/#!/photo.php?v=1322676582464)Nilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-28584428801447104442011-11-30T15:01:00.001-08:002011-11-30T15:01:25.179-08:00MODERNİZM ve POSTMODERNİZM-Yener ORKUNOĞLUPostmodernizm kendini anti-modern olarak tanımlar. Bu nedenle postmodernizmin ne olduğunu açıklamadan önce modernite ve modernizm konusunu ele almak gerekir. S.259<br />
<br />
Modernite konusunda çok farklı tanımlar vardır. Muhafazakar Fransız sosyoloğu Alain Touraine’e göre modernlik, akılcılık ve öznelleşme demektir.(...Modernliğin özgürlük ve özerklik olmak üzere iki temel söyleme dayandığını savunanlar da vardır (Peter Wagner). Kimine göre, modernite, bilimsel düşüncenin egemenliğidir. Kimine göre dine dayanan bir devlet yerine, ulusal kimliğe dayanan modern bir ulus-devletin ortaya çıkmasıdır.<br />
<br />
Modernite konusundaki görüşleri üç ana grupta toplamak mümkün: Birinci görüşe göre, modernite, 15. yüzyılda başlayan ve günümüze kadar devam eden bir toplumsal süreçtir; İkinci görüşe göre, toplumdaki modernleşmenin sonucu olarak doğan kültürel bir süreçtir; Üçüncü görüş ise moderniteyi, öznellik olarak görür. Öznellik sürecini, aklın zaferine yol açan hümanizm, akılcılık çağının başlangıcı olarak değerlendirir. S. 260, 261 (Bunlar birbirlerine karşıt değil, birbirlerini tamamlayan unsurlardır, modernite, Marks’ın görüşleri de dahil bunların hepsidir. N.T)<br />
<br />
Modernite tüm toplumsal sürecin bütün (ekonomik, siyasal, kültürel, estetik, düşünsel vb.) alanlardaki dönüşümlerinin tümünü içerir. Modernizm, yalnızca kültür, sanat ve estetik alandaki dönüşümleri kapsar. Modernleşme ise ekonomik, siyasal ve teknik alanlardaki kurumsal altyapısal değişimler demektir. s. 261<br />
<br />
Marks ve Modern Burjuva Toplumu<br />
<br />
Marx’a göre modern çağın (kapitalizmin) en belirgin özellikleri, sürekli değişim, geçicilik ve belirsizliktir. Harvey, bu konuda Marx’ın düşüncesini şöyle özetler: ‘’Marx, bütün bu devrimci alt-üst oluşu, parçalanmayı ve bitmek bilmeyen güvensizliği ayakta tutan ve çerçeveleyen tek bir bütünsel ilke olduğunun altını ısrarla çizer. Bu ilke onun çok soyut biçimde ifade ettiği gibi ’hareket halinde değer’dir’; daha basit bir biçimde söylenirse, kar elde etmek için hep aynı yollar arayan sermayenin huzursuz ve aralıksız bir biçimde dolaşımıdır’’<br />
<br />
Modern toplumdaki çelişkili iki süreci gözlemlemesi, Marx’ı tüm diğer Aydınlanma filozoflarından ayırır. Aydınlanma filozofları, kapitalist modernliğin herkese yarar getireceğini savunuyorlardı. Marx ve Engels, Aydınlanma filozoflarının bu tezlerinin tutarsız olduğunu ortaya koydular. Çünkü kapitalist modernlik, esas olarak herkese değil, toplumun küçük azınlığını oluşturan burjuva sınıfına yarıyordu. Örneğin; sanayileşmeyle birlikte işçilerin nasıl yoksullaştıklarını ve burjuvazinin de nası sermaye birikimi sağladığını ortaya koydular. Sanayileşme ve ekonomik büyümeyle sınıf çelişkisinin azalmadığını gösterdiler. Marx moderniteye ( Kapitalizme) hem üretim açısından hem de sınıf çelişkisi açısından yaklaştı. S. 262<br />
<br />
Marx, modernitenin hem özgürleştirici hem de baskıcı yanını gördü. Aydınlanma filozofları, modern çağı, yalnızca aklın egemenliğine indirgediler. Aklın egemenliği konusunda Engels şunları söyler: ‘’Aklın egemeliği, burjuvazinin idealize edilmiş egemenliğinden başka bir şey değildir’’ (...) modern kapitalist toplumu yalnızca aklın egemenliğine indirgemek doğru olmaz. Çünkü bununla ekonomik eşitsizliği (sömürüyü N.) ve sınıfsal çelişkileri açıklamak mümkün değildir. Marx, moderniteyi aklın zaferine indirgemez. O, modern kapitalist toplumdaki sınıf sömürüsünün nasıl gerçekleştiğini açıklar. S. 262, 263<br />
<br />
Modern çağa tek yanlı yaklaşan Aydınlanma filozofları şu görüşten hareket ettiler: Tanrı yerine insanın, inanç yerine aklın ve bilimin düşüncenin merkezine oturtulması iki sonuç doğuracaktır: İlerleme ve Eğitim. Bu düşünürlere göre, bilim sayesinde ekonomik-teknik ‘ilerleme’ olacaktı, akıl sayesinde ise yığınların kültürel eğitimi sağlanacaktı. Ekonomik refah ve kültür ise insanlığı mutluluğa ve kurtuluşa götürecekti. Aydınlanma filozofları, kapitalist sanayinin gelişmesine rağmen işçilerin yoğun sömürüsünü görmüyorlardı. Onlara göre akıl ve bilim tüm sorunları çözecekti.<br />
<br />
Aklın ve bilimin egemenliğini kurmak ise, aydınlanmış bir azınlığın görevidir. Aydınlanma düşünürlerinin aydınlara merkezi rol vermesinin nedeni budur. Aydınlanma filozofları yalnızca bilgiye önem verdiler, aydınların rolüne işaret ettiler. Bu görüşün tek yanlı olduğu ortadadır. Çünkü ezilen kitlelerin ‘eylemi’ dikkate alınmamaktadır. Halk toplumsal değişmenin öznesi ve devindiricisi değil, nesnesi olarak algılanmaktadır. Özellikle seçkinci düşünen aydınlar arasında yaygın olan bu yanlış anlayış, ezilen kitlelerin devrimci rolüne önem vermez. Bu anlayışa göre, değişmenin öznesi aydınlardı; ‘Cahil halk’ ise aydınlar tarafından eğitilecek varlıklar olarak görülüyordu. Aydınlanma felsefesinin özü, bilim ve eğitim yoluyla insanın değiştirileceğine dayanır. Ama insanın eğitim işini bir avuç aydına ve bir avuç aydın aracılığıyla da devlete verir. Aydınlanma filozofları, bilimin ve aklın egemenliğini ön planda tuttular. Toplumdaki sınıf çelişkisini dikkate almadılar. S.263<br />
<br />
Postmodernizm<br />
<br />
Postmodernizmi tam anlamıyla belirlemek ve tanımlamak zordur. Çünkü postmodernist yazar ve düşünürlerin görüşleri arasında farklılıklar bulunmaktadır. Kimilerine göre postmodernizm, meta-anlatılara (İdeolojiler, yani dünyayı ve toplumu bir bütünlük olarak algılayan teoriler ve düşünce sistemleri, bakış açıları. Aklın tüm doğruyu bulabileceği ve insanlığı kurtuluşa götüreceği iddiası ve bu temelde tüm faaliyetleri düzenleme ideali ve ideolojisi) inanmazlıktır (Lyotard). Kimine göre ‘Radkalleşmiş modernite’ (A. Giddens), kimine göre ‘Geç kapitalizmin mantığıdır’ (F. Jameson). E. Gellner’e göre postmodernist akım, göreceliğin, yaşayan ve günümüzde karşımıza çıkan bir türüdür. Postmodernizmi ‘Gösteri toplumunun kültürü olarak ele alanlar da var (G. Debord). Alman filozofu Habermas’a göre postmodernizm ‘Yeni muhafazakarlık’tır. <br />
Kimilerine göre postmodernizm, sağ-sol, doğru-yanlış, bilim-din gibi karşıtlıkları aşmaya çalışan bir düşüncedir. S. 264 (N. T. Bunlar birbirine karşıt değil birbirini tamamlayan unsurlardır, bunların hepsi doğrudur, postmodernizm bunların hepsidir. N. T.)<br />
<br />
Postmodernizm içinde alabildiğine değişik felsefe eğilimleri bir araya gelmektedir. Birbirinden son derece farklı konumlar ya da tutumlar göze çarpar. Bu nedenle postmodernizmi kendi içinde bütünlüğü olmayan eklektik felsefi düşüncelerin toplamı olarak görmek daha doğrudur. Zaten bütünlük, sistem, homojen, birlik, evrensellik kavramlarını reddeden postmodernistler için bu doğaldır. Postmodernist düşünürler arasında farklılıkların olması, bizzat postmodernizmin bir özelliğidir. Çünkü postmodernizm, bölünmüşlük, farklılıkların tanınması, heterojenlik üzerine kurulmuştur. Bütünlük, birlik gibi vb. kavramlar postmodernizmin amaçlarına terstir. S.264<br />
<br />
En çok sorulan sorulardan biri şudur: Postmodernizm modernizmden radikal bir kopuş mudur yoksa modernizmin değişik biçimde bir devamı mıdır?<br />
<br />
Bilimin doğasında yeni bir değişme olduğunu iddia eden Lyotard için postmodernizm, modernizmden kopuştur. Postmodernizm kavramı çeşitli anlamlarda kullanılmaktadır. Bu anlamları şöyle sıralayabiliriz:<br />
<br />
• Modernizmin devamı olarak postmodernizm: Bu anlamda postmodernizm modernizmin radikal devamıdır.<br />
• Modernizmin karşıtı ve onun aşılması olarak postmodernizm: Yaşadığımız çağ, modernizmin aşıldığı ve onun karşıtı bir çağdır. Modernitenin ideolojilerinden, üsluplarından ve pratiklerinden net bir kopuş yaşanmaktadır.<br />
• Kapitalizmin yeni bir aşaması olarak postmodernizm: Kapitalizmin yeni bir safhası olarak tanımlanmakta. Sanayi ötesi, tüketim toplumu, ulus ötesi ve milletler üstü gibi kavramlarla ifade edilmektedir.<br />
• Modernizmin kültür ve sanat alanında değişimlerin ifadesi olarak postmodernizm. S.265<br />
<br />
(N.T. Modernizm sonrası dönem anlamında Postmodernizm, bireyselleşmenin arttığı, idelojileri eleştirilip karşı çıkıldığı, halkın seçimine daha fazla önem verildiği, farklılıkların korunup çoğulculuğa önem verildiği, elektronik ve tüketim toplumu anlamında sanayi ötesinin başladığı, sermayenin küreselleştiği ve sömürü şeklinin değiştiği düşünüldüğünde modernizmin devamı ve kapitalizmin yeni bir safhasıdır.<br />
Mekanik fizikten olasılıklı fiziğe, Newton fiziğinden Einstein ve kuantum fiziğine geçildiği, dolayısıyla da metafizikten diyalektiğe geçildiği, modernite ideolojisinden sonra sosyalist ideoloji oluştuğu düşünüldüğünde ise bir kopukluk (değişme ve gelişme) söz konusudur. N. T.)<br />
<br />
Postmodernizm ne bir ’Okul’dur, ne bir teori, ne de bir hareket. Modernizme tepki temelinde ortaya çıkan, ilkesizliği ve kuralsızlığı savunan bir düşünce biçimidir. Postmodernizmi savunanlar, bu düşüncenin insanı özgürleştireceğini iddia etmektedirler. Gerekçeleri ise şöyle: ‘’‘Tek gerçek’, ‘Tek düşünce’ gibi söylemlerle ortaya çıkarlar. İnsan özgürlüğünü dışlarlar. Bu nedenle modernitenin tüm teori ve modellerine karşı olmak gerekir.’’ S.265<br />
<br />
Postmodernizm, çeşitli düşünce biçimlerini içermektedir. Belirli kuralı ve belli bir sistematiği yoktur. ‘Bütün’ü ve ‘Sistem’i reddetmektir. S.265<br />
<br />
Gerçekten de postmodernizmin göze çarpan özellikleri arasında açıklığa rastlamak olanaksızdır. Genellikle postmodernizm, açık sözlülüğü bir ilke haline getirmemiştir. Ama bu kadarla kalmaz. Açıkça konuşmayı fırsat düştükçe reddeder. S.266<br />
<br />
Bütünselci ve Evrenselci Düşüncenin Reddi<br />
<br />
Postmodern düşünürlerin çoğu, bütünselci ve evrenselci düşüncelerin tehlikeli olduğunu ileri sürmüşlerdir. Postmodernist düşünceye göre bütünselci düşünce ya baskıcıdır ya da hayalidir. Bu nedenle bütünselliği ve evrenselliği aklımızdan bile geçirmeyelim. S.267<br />
<br />
Bütünselliğin reddedilmesinin arkasında tutuculuk, değişime olan inançsızlık gizlidir. Postmodern düşünürlerin kötümser ve nihilist olmaları rastlantı değil.s.267<br />
Bütünlüğü değiştirme amacını taşımayanlar, bütünlüğü kavrama çabasına da girişmezler. Çünkü bütünlüğü dönüştürme amacı yoksa, bütünü kavrama çabası da gereksiz hale gelir....Hatta bu çabaya girişenleri totoliter olmakla suçlarlar. Bütünlüğü kavrama çabasının reddedilmesi gerçek amaçları açığa çıkarır. Bütünlüğü parçalamak, gerçeği tanınmaz hale getirmektedir.<br />
<br />
Toplumsal bütünün değiştirilmesinden ümitsizliğe düşüldüğü için kavranmaya da cüret edilememektedir. S<br />
<br />
Totolite fikri karşısında benimsenen kuşkucu tavır büyük ölçüde, kendi toplumsal koşullarını daha kapsamlı bir çerçeve içerisine oturtmak için üzerlerinde herhangi özel bir baskı hissetmeyen entelektüellerden kaynaklanmaktadır. S.268<br />
<br />
Totolite karşısında açık tutum, ister soldan ister sağdan gelsin, genellikle epeyce açık bir sahtekarlıktır. Çoğunlukla da, belli bazı totolitelerden kuşku duyulurken bazılarının da benimsenmesini ifade eden bir kuşkuculuğa dönüşür. S.269<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Bütünlüğü reddeden postmodernizm, bütünlüğü değiştirme gücünde olan insanın ve öznenin yok olduğunu iddia eder. Zaten ideolojiler ve teoriler yok olmuşsa, insanın tarihsel görevi de sona ermiştir. Fedakalık gerektiren tarihsel görevler sona ermişse, tarihi yapacak özneye de gerek yoktur. Bugüne kadar belirli ‘tarihsel görevler’ için fedakarlık hüsranla sonuçlanmışsa, ‘tarih yapmaya’ kalkışmak anlamsız olur. Postmodernizm, herhangi bir ideoloji için bireyin fedakarlık yapmasını ‘Aptallık’ olarak görür. S.269<br />
<br />
<br />
SONUÇ<br />
<br />
Postmodernizm, hem radikal hem de muhafazakardır. Birey, kimlik, kültür alanında radikal, sistem değiştirme alanında muhafazakardır. Politik bakımdan muhalif, ekonomik bakımdan işbirlikçidir. Sorular sorma yönünden zengin, gerçek cevaplar verme açısından yoksuldur. Postmodernist düşünürler tikel alanlarda anarşist, genel alanlarda kapitalist sistemin savunucularıdır. Gerçeklikten kaçarlar. Gerçekliği oluşturan nedenleri gizlemeye çalışırlar. Bilinç felsefesinden kaçıp dil felsefesine sığınırlar; onlar her şeyi dil oyunlarına indirgemişlerdir. Tüm bilgi çeşitlerini eşitleme çabasında olduklarından, bilim ve din arasındaki ayrımı ortadan kaldırmaya çalışırlar. Evrensele ve genelleştirmeye karşı oldukları için teori ve bilim düşmanlığı yaparlar. Tarihsel gelişmenin bütünüyle kavranamayacağını savunduklarından tarihsel olayların eklektik yorumuna saplanıp kalırlar. S.270, 271<br />
<br />
Postmodernizm, geçmiş yüzyıllarda kapitalizmin yarattığı tüm olumlu değerlerin inkarı ve Rönesans, Reformasyon ve Aydınlanma dönemlerinde yaratılan sanat, felsefe, siyasal teori ve kurumların eleştirilmesidir. Postmodernizm, yalnızca geçmişteki olumlu üretimleri eleştirmekle sınırlandırmaz kendini. Aynı zamanda, çürüyen kapitalizme uygun, sanat, felsefe ve siyasal teori ve anlayışları geliştirmeye çalışır...Postmodernizm, yeni dönemin burjuva ideolojisinin bir biçimidir....s. 271<br />
<br />
Kısaca söylersek postmodernizm, özgürlük ve eşitlik adına, doğruyu yanlışla, güzeli çirkinle, iyiyi kötü ile eşitler. Doğru-yanlış, iyi-kötü ve güzel-çirkin arasındaki ayrımları geçersiz hale getirir. Bu ise eleştiri mantığını öldürür. Eğer doğru ve yanlış diye bir şey yoksa, eleştirilecek bir şey yoktur. Eleştiri bitmiştir. Doğru olanın, iyinin ve güzelin ne olduğu bilinmezse değişim ve gelişim neye göre olacaktır? (ayrıca neye göre davranılacaktır N.) s. 271<br />
<br />
Postmodernistler, genellikle çoğulculuktan yana gibi görünürler. Ama diğer yandan bazı dünya görüşlerinin ve ideolojilerin baskıcı olduklarını iddia ederek, bu görüş ve ideolojileri dışlarlar. Hem çoğulcu olduğunu iddia etmek, hem de bazı görüşleri dışlamak postmodernizmin çelişkisidir. S.272<br />
<br />
Potmodern düşünürler, özne olarak insanın çözüldüğünü, yok olduğunu iddia ederler. Özneyi yok sayan postmodernizmin özgürlükçülüğü sahtedir. Özgürleşecek özne ölmüşse, özgürlükçü olduğunu iddia etmek ikiyüzlülüktür. S. 272<br />
<br />
Alıntı kaynağı: Marksizm ve Güncellik-Yener Orkunoğlu-Etik yayınlarıNilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1519237434043223236.post-45343919680036120802011-11-25T10:34:00.000-08:002011-11-25T13:35:59.176-08:00OSMANLI GERÇEĞİ(özet)-ERDOĞAN AYDINİçindekiler:<br />
<br />
1) Sünnilik, Şiilik, Alevilik, Kızılbaşlık, Bektaşilik, Heterodoksluk, Ezoterizm, Batınilik, Kerbela Olayı<br />
<br />
2) Sünni Osmanlı Despotizmine Karşı Alevi Türkmen İsyanları, Şeyh Bedrettin Ve Pir Sultan Abdal<br />
<br />
3) Osmanlı Despotik Bir Devletti<br />
<br />
4) Devşirme ve Kozmopolit Osmanlı<br />
<br />
5)Osmanlı Bir Türk Devleti miydi?<br />
<br />
6) Celali İsyanları+ Eğer Beylikler Yenişemeseydi Ne Olurdu?<br />
<br />
7) Osmanlı'nın Dini, Mezhebi + Osmanlı Laik miydi?<br />
<br />
<br />
1) Sünnilik, Şiilik, Alevilik, Kızılbaşlık, Bektaşilik, Heterodoksluk, Ezoterizm, Batınilik, Kerbela Olayı<br />
13 Mart 2011 Pazar, 14:53 tarihinde Nilüfer Tekin tarafından eklendi<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Sünnilik ve Şiilik<br />
<br />
Sünnilik ve Şiilik Hz. Muhammed’in ölümünden sonra halifelik kavgalarıyla başlamıştır.<br />
Sünnilik ve Şiilik İslamiyet’in iki ana kolu ya da mezhebidir. Her ikisi içinde de çeşitli tarikatlar bulunmaktadır.<br />
<br />
Şiilik<br />
<br />
Şia ya da Şii Muhammed’den sonra halife seçimleri sırasında halifenin Muhammed’in soyundan olanlardan (Ehl-i Beyt) olması gerektiğini ve halifeliğin Muhammed’in hem damadı hem de amcasının oğlu olan Hz. Ali’nin hakkı olduğunu savunan Ali yandaşları ve takipçilerine verilen addır.<br />
Sünniler ise halifeliğin Hz. Ebubekir’in hakkı olduğunu savunanlardır.<br />
<br />
Miras sorunu <br />
<br />
Şii'lere göre Hz.Muhammed'in (sav) dul eşlerinin yanı sıra Hz.Ali ve Fatıma'nın da, Hz.Ebu Bekir'in hilafetinden hoşnutsuz olmalarının bir başka nedeni daha vardı . Hz.Muhammed (sav) vefat ettiğinde geride önemli miktarda arazi ve mal varlığı bıraktı. Bunların en meşhuru tartışmaların da odağında olan Fedek Arazisi'dir. Hz.Ebu Bekir'e göre bu mal ve araziler peygamber tarafından halkın yararına idare ediliyordu ve dolayısıyla devlete aitti. Hz.Ali ise "Muhammed'e gelen veraset ile ilgili vahiylerin peygamber'in mirasını da kapsadığını" iddia ederek bu duruma karşı çıkıyordu. Zira Kur'an'da vefat eden bir kişinin mirasının nasıl pay edileceği izah edilmektedir. Şiilere göre Hz.Ebu Bekir, Hz.Muhammed'in (sav) dul eşlerine devletten maaş bağlamış ancak Hz.Muhammed'in (sav) kanından olan Hz.Ali, Fatıma ve İbn Abbas'a o kadarını bile vermemişti.<br />
Eşi Fatıma'nın ölümünden sonra Hz.Ali, Fatıma'nın peygamber'in mirasından payını almak için tekrar başvurdu ancak başvurusu aynı nedenlerle bir kez daha reddedildi. Bununla birlikte Ebu Bekir'den halifeliği devralan Ömer, Medine'deki arazileri Hz.Muhammed'in (sav) kabilesi Haşimoğulları adına Ali ve Abbas'a verdi; Hayber ve Fedek Arazisi'ni ise devlet malı saydı (Madelung, 1997 s. 62). Şii kaynaklarına göre bu durum Hz.Muhammed'in (sav) soyundan olanlara (Ehl-i Beyt), baskıcı halifeler tarafından yapılan haksızlıkların bir başka örneğidir.<br />
<br />
Kerbela Olayı <br />
<br />
Kerbela Savaşı veya Kerbela Olayı, 10 Ekim 680 (10 Muharrem 61) tarihinde bugünkü Irak sınırları içindeki Kerbela şehrinde, İslam Peygamberi Muhammed'in torunu Hüseyin bin Ali'ye bağlı küçük bir birlik ile Emevi Halifesi I. Yezid'e bağlı ordu arasında cereyan etmiştir.<br />
Bu savaş Şii ve Alevi inanışının belkemiğini oluşturan en önemli olaylardan biridir. Peygamberin kızı Fatıma 'nın peygamberin kuzeni Ali'den olma oğlu olan Hüseyin'in ölümü, Şiilerce her sene Aşure Günü'nde yad edilir.<br />
Şii ve Alevi Müslümanlığında bu olayın çok önemli yeri vardır. Onlara göre Ali'nin oğulları yenilmez savaşçılardır, çok yüce şahsiyetlerdir ve halifelik makamının su götürmez sahibidirler. Sünni müslümanlığında da en yüce Sahabelerden ve dört büyük halifeden birinin oğulları oldukları için çok yüce şahsiyetlerdir ve dini liderler olarak kabul edilirler. Sünnilere göre de seçilmemiş ve zorla başa gelmiş bir halife tarafından katledilmişlerdir.<br />
<br />
Osman asiler tarafından öldürülünce Ali başa geçti. Osman'ı halife kabul edenler onun katilini bulana kadar Ali'yi halife olarak kabul etmeyeceklerini söylediler ve Müslüman toplumu ilk kez iç savaşa sürüklendi. İslam Devleti Ali ve Muaviye önderliğinde ikiye bölündü.<br />
<br />
(Sünni inancına göre Dört Büyük Halife'den dördüncüsü ve Cennetle Müjdelenen On Sahabe'den biridir. Şii inanışına göre ise ilk halife ve Oniki İmam'ın ilkidir. Hariciler tarafından düzenlenen bir suikastte ağır yaralanmış, birkaç gün içinde de vefat etmiştir.. http://www.genckolik.net/her-telden/47749-h-z-ali-kimdir.html)<br />
Ali, 661 yılında Haricilerden Abdurrahman bin Mulcem tarafından gerçekleştirilen bir suikastte hayatını kaybetti ve iktidar 20 yıllığına düşmanı I. Muaviye'nin eline geçti.<br />
(Hariciler, Hz. Ali döneminde meydana gelen Sıffin savaşından sonra ortaya çıkarlar. Hz. Ali ve Hz. Muaviye taraftarları arasında meydana gelen bu savaşta,(halifeliği ele geçirme savaşı) Hz. Muaviye taraftarları yenileceklerini anlayınca mızraklarının ucuna Kuran sayfaları takarlar, "aramızda Kuran hakem olsun" derler. Bunun üzerine çatışmalar durur, görüşmeler başlar. İşte bu "hakem olayından" sonra bir kısım insanlar "sen insanları hakem olarak kabul ettin. Halbuki hüküm ancak Allah’ındır" diyerek Hz. Alinin saflarından ayrılırlar. Bunlara "hariciler" denir. http://www.muhakeme.net/hariciler-kimdir-nasil-ortaya-cikmistir-ve-temel-ozellikleri-nelerdir-t2833.html)<br />
Muaviye, oğlu Yezid'in kendinden sonraki halife olarak kabul edilmesini daha hayatteyken garantiye almaya çalıştı. Taraftarlarına Yezid'e bağlılık yemini ettirdi.<br />
<br />
Muaviye'nin oğlu Yezid, Hüseyin'in iktidarda hak iddia etmesinden korkuyordu. Bu nedenle bir elçi göndererek kendisine itaat etmesini istedi. Hüseyin bu teklifi reddetmesinin bir görev olduğuna inanıyordu. Medine'den Mekke'ye doğru hac için yola çıktı.<br />
Öldürüleceğini biliyordu ancak ölümünün Yezid'in kötülüğünü dünyaya ispat edeceğini düşünüyordu. Küfe yakınlarındaki Kerbela'da kamp kurdu.<br />
<br />
Hüseyin'in ölümü <br />
<br />
Hüseyin oğlunu gömdükten sonra tekrar düşmanın karşısına çıktı ve onları teslim olmaya davet etti. Birebir savaşta çok fazla kayıp veren Ömer bin Sa'd'ın ordusu Şimr bin Zi'l Cevşen'in emriyle toplu hücuma geçti ve her taraftan ok ve mızraklar Hüseyin'in üzerine yağmaya başladı. Sinan bin Enes en-Nehai [3] veya Şimr bin Zi'l Cevşen kafasını kılıçla keserek Hüseyin'i öldürdü.[2] Kafası mızrağa takıldı ve herkese gösterildi. Üzerindeki değerli eşyalar alındı ve yarı çıplak bırakıldı.<br />
<br />
Ali bin Ebu Talib ile Muaviye arasında gerçekleşen Sıffin Savaşı sonrasında İslam Devleti ikiye bölünmüştür. Ali yönetiminde başkenti Kufe olan ve Muaviye yönetiminde başkenti Şam olan iki devlet kurulmuştur. Ali'nin bir Harici tarafından öldürülmesi, sonrasında da Hüseyin bin Ali ve Yezid arasında gerçekleşen Kerbela Savaşı ile bu ayrım derinleşmiş ve İslam'da mezhep ayrılığının temel nedenlerinden biri olmuştur.<br />
<br />
http://tr.wikipedia.org/wiki/Kerbela_Sava%C5%9F%C4%B1<br />
<br />
<br />
Şii mezhep ve tarikatlari<br />
Caferilik (Onikicidir): 12 İmam'a Muhammed'in hak vasi ve halifeleri ve Allah'ın masum evliya ve huccetleri olarak inanan Şia'nın esas ve yaygın olan ana koludur yani özüdür.<br />
Keysanilik: Ali'nin oğullarından Muhammed bin Hanifiyye'yi kabul eden kol.<br />
Zeydilik (Beşcidir): 5. İmam olarak Zeyd bin Ali'yi kabul eden kol.<br />
İsmaililik (Yedicidir): 7. İmam olarak İsmail'i kabul eden kol. <br />
Karmatilik (Yedicidir): Fatımiler halifelerinin İmamlığını kabul etmeyen kol.<br />
Dürzilik (Kısmen Yedicidir): Fatımiler 5. halifesi Hâkim'i Allah olarak kabul eden kol[kaynak belirtilmeli].<br />
Nizarilik (Yedicidir): Fatımiler 8. halifesi Mustansir'in oğullarından Nizar'ı kabul eden kol.<br />
Mustalilik (Yedicidir): Fatımiler 8. halifesi Mustansir'in oğullarından Mustali'yi kabul eden kol.<br />
Nusayrilik (Onikicidir): Ali'ye uluhiyet isnad eden gulat fırkası<br />
<br />
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eiilik<br />
<br />
<br />
Sünnilik<br />
<br />
Ehli Sünnet, İslam akımları içindeki en geniş dini grubu oluşturur, sayıları islamın 90%'ını oluşturur. İslam'ı daha farklı yorumlayan Şiilik ve Haricilik birkaç yönden Sünnilik ile ayrışır. Ehli Sünnet'in kendi içerisinde 4 farklı fıkhî mezhep bulunmaktadır.<br />
Sünni mezhepler (fıkıh okulları) dört tanedir:<br />
Hanefi mezhebi<br />
Şâfiî mezhebi<br />
Maliki mezhebi<br />
Hanbeli mezhebi<br />
Sünni İslam anlayışında peygamberden aktarıldığı güvenilir (sahih) kabul edilen hadis kitapları şunlardır:<br />
Buhârî<br />
İmam Müslim<br />
Nasa'i<br />
Ebû Davûd<br />
Sünen-i Tirmizi<br />
Ibn Mâce<br />
Sünniliğin Hadis Anlayışı <br />
<br />
Kur'an'ın İslam dinindeki yeri tüm müslüman gruplarca benimsenmekle birlikte hadis konusunda farklı İslami grupların farklı anlayışlarla sahip oldukları bilinmektedir. Hadisler İslamiyetin ilk dönemlerindeki peygamber ve yakınlarının ibadete, muamelat denilen dindeki çeşitli konulara ilişkin görüş ve davranışları yansıtan kayıtlardır. Müslüman bilginler peygamberin vefatından sonra İslam toplumunun karşı karşıya kaldığı sorunlara Kur'an'dan ve sünnetten sonra üçüncü kaynak kabul edilen Hadislerden delillerle çözüm getirmeye çalışmışlardır. Sünnilik, Şiiliğin aksine Muhammed döneminde yaşamış peygamberin yakınındaki tüm arkadaşlarına (Sahabi denir) dinin güvenilir kaynağı olarak yaklaşmakta olduğundan çeşitli Hadis bilginlerinin hadis kritiklerine uygun buldukları tüm hadisleri hangi sahabe kanalıyla gelirse gelsin kabul etmektedir. Yine Sünnilik ilk üç halife (Ebu Bekir, Ömer ve Osman) ve Ali'yi Muhammed'den sonra gelen güvenilir ve tazime layık dini kişilikler olarak kabul ederler. Oysa Şiilik ilk üç halifeyi Ali'nin elinden halifeliği çeşitli yollarla gasp etmiş kişiler olarak bakıp tazim göstermezler. Şiiliğin bir kısım sahabeyi güvenilmez kabul edip sadece on iki imamdan gelen hadisleri doğru, güvenilir (sahih) kabul etmesine karşılık Sünniliğin güvenilirliği tüm Sahabeye genelleştirmesi her iki grubun hadis külliyatlarında bir kısım farklılıklar bulunmasına yol açmıştır.<br />
http://tr.wikipedia.org/wiki/S%C3%BCnni<br />
<br />
Şiilik ile Sünnilik arasındaki anlayış ve uygulama farkları<br />
Şiiler, Hz.Muhammed (sav)'den sonra hilafet'in Hz.Ali ve soyuna ait olduğunu savunur ve sünnilerin meşru ve dince makbul kabul ettikleri ilk üç halife (Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ın) hilafeti Hz.Ali'den gasp ettiklerine inanırlar. Yezid'in babası Muaviye konusunda ise bir ayrılık vardır. Şiiler Yezid hakkındaki görüşlerin benzerini Hz.Ali'nin hilafetine karşı çıktığı için Muaviye için de sürdürürler ancak Sünniler Muaviye'nin bir "ictihad" yaptığını ve ictihadında yanılsa bile Kur'an'ın vahiy katibi ve peygamberin eshabından olduğu gerekçesiyle hakkında kötü ifadede bulunmaktan kaçınırlar. Şiiler ise peygamberin sahabesinden olmasının daha sonra yaptığı çirkinlikleri örtemeyeceğini anlatmaktadırlar.<br />
Sünnilere göre iktidar siyasi bir meseledir. Peygamberi bile ilgilendirse dahi bir soy meselesi olarak değil, ümmetin kendi içinde istişare ile çözeceği bir konu olarak görülür ve genellikle "devlet başkanına itaat" kültürü hakimdir, Peygamber ve akabinden gelen raşid halifeler hem devlet başkanı idiler hem de imam. Onlardan sonra bu görevlerin ayrıldığından söz edilebilir. Şiilerde ise iktidar inanç meselesidir ve meşru siyasi lider aynı zamanda ruhani liderliği de elinde bulunduran Hz.Ali ve soyundan gelen imamlara aittir. Caferi şiasında kıyamete kadar gizli kalan Mehdi dahil 12 imamın günahsız olduğuna, "Peygamberlik vahyi alma" hariç, "günahsızlık" ve benzeri konularda peygambere benzediğine inanılır.<br />
Küçük yaşta gaip (saklı) olan 12. imamın ölmediğine ve halen hayatta olup kurtarıcı (mehdi) olarak tekrar geri döneceğine inanırlar. Sünniler ise Mehdi'nin henüz dünyaya gelmeyen, Hz.Muhammed'in (sav) soyundan birisi olacağına inanırlar [kaynak belirtilmeli].<br />
Tehlike anında inancı saklamanın (takiyye) caiz olduğuna inanırlar.<br />
Muta nikahının (belirli bir süreyle sınırlandırılmış evlilik) sünnilerin kabullenmemesinin aksine dinen uygun (caiz) olduğuna inanırlar. Şiilere göre bunun peygamber zamanında yapılması uygun görülmüş, Kur'an-ı Kerim'de de onaylanmıştır. Anadolu da Türk şiilerinde de bu nikah vardır. Ancak Zaza ve Kürt şiilerinde bu uygulama olmamasına rağmen kabul edilir.<br />
Şiilik, Emeviler döneminde Ehl-i Beyt (Muhammed’in soyundan olanlar) ve Şiilik düşmanlığı nedeniyle kendilerini gizleme dönemine girmişler ve Batınilik’ten etkilenerek başlangıçta yalnızca siyasi olan farklılığı inanç farklılığına dönüştürmüşlerdir.<br />
<br />
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eiilik<br />
<br />
Kızılbaşlık<br />
<br />
Alevilik, Şiiliğin Türkiye'deki bağlılarına verilen addır. Kızılbaşlık ise siyasal Alevilere verilen addır. Başlangıçlarda kırmızı tac giyip, kırmızı sarık sardıklarından dolayı kendilerine Kızılbaş adı verilmiştir.<br />
Kızılbaş, Osmanlı elitistleri tarafından Şiilerle Alevileri nitelendirmek için kullanılan bir tabirdir.<br />
Osmanlı kayıtlarında "Alici Türkmenlere" kızılbaş denilirdi.<br />
Osmanlı belgelerinde “Kızılbaş” tabiri sıklıkla Safevi Devletinin hizmetindeki Türkmenler için kullanmaktadır.[2]<br />
Safeviye Tarikatı'nın şeyhi olan Şeyh Haydar (1460-1488), müritleri arasında birliği sağlamak için yeni bir kıyafet kabul etti. Bu kıyafetin en orijinal tarafı başa geçirilen serpuştu. Kırmızı renkte ve 12 dilimli olan bu serpuşun her diliminde 12 imamların adları yazılı idi. Bu kırmızı serpuştan sonra Osmanlılar Şiileri nitelendirmek için "kızılbaş" tabirini kullanmaya başladı.[1]<br />
Şah İsmail'in babası Şeyh Haydarın rüyasına çıkan İmam Ali'nin emrine göre bu başlığı takmaya başladığı düşünülmektedir.<br />
Kızılbaşlar Osmanlı Devleti ve Şeybani Hanlığı'nın "Kızılbaş ülkesi" olarak hitap etikleri Safevi Hanedanı'nın kurulmasında büyük rolü oynamış ve 'soyurghal' adlı büyük toprak sahibi olmuşlardır. Ancak siyaseti karıştırdıkları gerekçesiyle Kızılbaş ordusu yerine saray gulam (Osmanlı'daki Kapıkulu)larından modern orduyu oluşturan Şah Abbas tarafından merkezden uzaklaştırılmışlardır.(vikipedi)<br />
http://tr.wikipedia.org/wiki/K%C4%B1z%C4%B1lba%C5%9F<br />
<br />
Özellikle Safevilerin hükümdarı Şah İsmail ve Yavuz Sultan Selim arasındaki çekişmeden sonra Kızılbaş tabiri giderek Alevileri ve Ali taraftarlarını aşağılamak için kullanılmaya başlanmıştır.<br />
<br />
Kızılbaşlık tarihi süreçte, Alevi -Bektaşi inanç ve kültür öğretisinin, toplumsal yaşam tarzının siyasallaşmış doktrinel adına ve devlet iktidarını amaçlayan stratejik hedefine sosyo-ekonomik toplumsal kuramının uygulama düzeninin sistemine denmiştir. Yani Alevilik öğretisinin toplumu bilgi ve becerilerisiyle yönetme, iktidar erkiyle uygulama modeline Kızılbaşlık sistemi denir.<br />
<br />
Bugün ise Alevilik ve Kızılbaşlık özdeş hale gelmiştir.<br />
<br />
Kızılbaşlık siyasetinin temellerini Hâcı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini Balım Sultan (1458-1519/20) ile Şah İsmail Hatayî (1487-1524) atmışlar ve teorize etmişlerdir. Anadolu Alevi ve Bektaşi'lerinin derleniş ve toparlanışlarının birincisini, Baba İlyas (?-1240) ikincisini, Sultan Hünkâr Hâce Bektaş-ı Veli (1209/10-1271/2) üçüncüsünü, Şeyh Bedreddin (1357-1420) dördüncüsünü ise Şah İsmail Hatayî gerçekleştirir.<br />
<br />
Pir Sultan'dan bir dörtlük<br />
<br />
Gidi Yezid bize Kızılbaş demiş,<br />
Meğer Şah'ı sevmiş dese yoludur,<br />
Yetmiş iki millet sevmezler şahı,<br />
Biz severiz Şah-ı Merdan Alidir.<br />
<br />
(http://www.hubyar.net/index.php?option=com_content&view=article&id=104:kzlbalk-nedir&catid=40:alevilik&Itemid=71)<br />
<br />
Ezoterizm<br />
<br />
Ezoterizm (içsel, gizli anlam/ileti)bir konudaki derin bilgilerin ve sırların ehil olmayanlardan gizlenerek, bir üstad tarafından sadece ehil olanlara inisiyasyon yoluyla öğretilmesidir.<br />
Ezoterizm, asıl olarak belirli kişilerin içselliği ile sınırlandırılmış felsefî öğretilerdir. <br />
Bu öğretiler herkes tarafından bilinen egzoterik (dışa dönük anlam/ileti) öğretiler değil, tam tersine belirli kişilerin aşamalardan geçerek bilmeye hak kazandığı öğretilerdir. Diğer anlamı ise içsel, tinsel farkındalık yaratan, Mistizm ile eşanlamlı kabul edilen önemli ve kesin bilgilerdir. Ayrıca Ezoterizm geniş, farklı öğreti ve pratik yelpazesine sahip olan bir akımdır.<br />
Ezoterizme göre, ezoterik bilgiler, yani hakikatler ve sırlar, herkese açıklanmamalı, ancak belli eğitimlerden geçip o bilgileri almaya hak kazanmış, layık olmuş kişilere belirli bir zaman içerisinde derece derece açıklanmalıdır. Kimseye, değerini ve anlamını anlayamayacağı böyle bilgilerin verilmemesi gerektiği gibi, kimseye kaldıramayacağı, taşıyamayacağı bilgi de verilmemelidir. Çünkü taşıyamayacağı bilgi, kişiye bir yarar vermeyeceği gibi, zararlı da olabilir. Bu bilgiler belirli semboller ve alegoriler vasıtasıyla aktarılır.Yüksek bilgiler insanlara anlayış düzeylerine göre ve anlayış düzeylerinin ilerlemesine göre derece derece açılan bir sembolizme bürünmüş şekilde verilir. Bu durum kutsal metinlerde de geçerlidir.<br />
<br />
Tarihsel planda genel olarak, 'ezoterik bilgi' belirli grupların, farmasonlar gibi, dışarıdakilerden (halktan) sakladığı bilgiyi tanımlamakta kullanılmıştır.<br />
<br />
Bu anlayışta, ezoterik bilgi çoğunlukla dışarıya dair bilgilerden farklı ve uzak olan derin, kişinin içinde sakladığı bir tür hikmettir.<br />
<br />
Bir geleneğe göre ise “ezoterik” dinin daha derini “içrek sırlarına” işaret eder.<br />
<br />
Pisagor öğrencilerinin arasında egzoterik ile ezoterik olanları birbirinden ayırarak ezoterik olanların daha dar bir çemberde, seçici bir kurul içinde olduğunu ve belirli öğretileri ayrıcalıklı olarak dinlediklerini belirtmiştir.<br />
<br />
<br />
Ezoterizm, Platon felsefesinde içe giden yol anlamına gelmektedir.<br />
<br />
İslami ezoterizme "bâtınî" terimi kullanılır. Yahudi ezoterismine Kabbala denir. Ancak, Kabbala inisiyasyon içermediği için ezoterik değildir. Budizm dininin ezoterik yorumuna ise Vajrayana denir. Bunun dışında Hrıstiyanlıkta da tarihte ezoterik yorumlar görülmüştür. Bunların arasında Behmenizm, Katharizm gibi mezhepler zikredilebilir.<br />
<br />
Hıristiyan eleştirmenler ve Gnostik diye adlandırılan düşünce biçimi arasındaki temel fark, kendi öğretilerinin tekliği ve tanınan nesnelerin bir güce sahip olduğu düşüncesini yaymaktır. Bunun tam tersi kilise, insanın öğrenme isteğini sınırlamakta ve sadece dini hususlara değer vermektedir.<br />
M.S. 4. yy.a kadar kilisenin gücü öylesine hükmedici durumdadır ki önemsiz hatalar yüzünden yakılma ya da kılıçtan geçirilme gibi ölüm cezaları yaygınlık kazanmıştır.<br />
<br />
İlk olarak 1945 yılında Mısır’da (Nag Hammadi) Gnostisizm metinlerini “büyüler” başlığı altında toplamış ve ilk defa kendi fikirlerini eklemeden tarafsız, açıklayıcı ve net bir bakış açısı sunmuştur. Ortodoks mezhebi, toplanan bu metinleri tanımaktadır.<br />
Ortaçağ’da Hıristiyan camiasının Antik Dönem öğretilerinin büyük bir bölümü etkisini yitirirken, İslam dünyasında bu düşünceler geçerliliğini korumaya devam etmiştir.<br />
12.yy.da Güney Fransa’da Musevilik diniyle alakalı olan Kabala, yeni mistik düşünce olarak ortaya çıkmıştır. Kabala önceleri Musevilikte bilinen bir inanışken daha sonra Ezoterizm tarihinde önemli bir role sahip olmuştur. İlk başta kutsal kitap olan Tevrat’ın açıklanması engellenmiş; fakat Kabala daha sonra kendine özgü mistik öğelere sahip inanışıyla bu engeli kaldırmayı başarabilmiştir.<br />
<br />
Batınilik<br />
<br />
Hasan sabbah tarafından yapılan şiiligi yayma amaçlı tüm calısmaların genel adıdır tarihte batıniilik propagandası olarak sıkca gecer.. sünnilere karsı oluşturulmustur.<br />
<br />
Hasan Sabbah’ın tarikatının son aşamasında öğrenilen sır, yani keşful esrar, "tanrı yoktur sadece fiiller vardır"'dır.<br />
<br />
Genel olarak kutsal kitapların açık anlamından çok gizli anlamlarını yorumlayan ve bu yorumları gerçek sayan doğu gizlemcilerinin ( tasavvuf ) öğretisidir. dinsel bir görünüm altında gerçek bir felsefe öğretisidir. eski mısır'dan başlayarak musevilik, zerdüştlük, pitagoras, platon, hristiyanlık, maniheizm inanış ve öğretileriyle İslam kültürüne girdi. amacı, insan kardeşliğini sağlamak, mal ortaklığını gerçekleştirmek, özel mülkiyeti ve toplumsal sınıfları ortadan kaldırmaktır. İslam inanışında Şiilik ile bütünleşmiştir. tarihte kurulan en önemli batıni devlet fatımi devleti'dir. türk-İslam kültüründe yer alan haydarilik, kalenderilik, babailik, bedreddinilik, mevlevi-lik, bektaşilik, hurifilik öğretileri batınilikten türemişlerdir.<br />
<br />
http://www.nedir.net/batinilik.html<br />
<br />
Alevilik <br />
<br />
Alevilik, Türkler’in Müslüman olmasından sonra Şiiliği Türk adet ve görenekleriyle harmanlayıp içselleştirmiş bir koludur<br />
Alevilikte incelenmesi gereken asıl inanç varlığın birliğidir. Alevîlik’te tanrının insan dâhil evrendeki her şeyin içinde olduğu inanışı vardır.<br />
Alevilik Tanrı korkusu yerine sevgisini benimseyen, Kuran'ın şekline değil özünü kabul ettiklerini belirten, amacı "Seyr-ü süluk" (Ruhsal olgunlaşma) olan bir tasavvuf yoludur.[kaynak belirtilmeli] Özünü insan sevgisinde bulan, Tanrı’nın insanda tecelli ettiğine ve zerresinden oluştuğuna, onun için de insanın ölümsüzlüğüne inanan, ibadetlerinde kadın erkek ayrımı yapmadan, kendi öz diliyle, musikisiyle, semahıyla inancını icra etme biçimine denir.[kaynak belirtilmeli]<br />
Yaşamın amacını insanın ham ervahlıktan çıkarak, insan-ı kâmil olup, özüne dönmek olarak tanımlamaktadır. [kaynak belirtilmeli]Mürşid, Pîr ve Rehber huzurunda ikrar verilerek Dört Kapı Kırk Makam aşamasından geçilir. Alevi ibadedinin uygulandığı mekân Cemevi - Pirevidir.<br />
Cemevi <br />
Alevilerin ibadet ettiği yere “toplanma” anlamında “cemevi” denir; bir olma, bütünleşme yeri, Yaratan’la bir olma, bütünleşme anlamındadır. Cem herhangi bir yerde yapılabilir. Evde ya da temiz olan her yerde yapılabilir. Önemli olan Allah'a sığınmak ve ibadet etmektir. Cemevi ise sadece ibadet amaçlı kullanılmıyor, Cemevleri, salt tapınma maksadı ile kullanılmamış ve kullanılmamaktadır. Alevi topluluğunun tapınma gereksinimi dışında toplumsal, bireysel sorunların çözüme kavuşturulduğu bir meclis işlevi de görmüş ve görmektedir<br />
Duaz ve deyiş <br />
Duaz, Duazdeh’in kısaltılmış halidir. Duazdeh Farsça olup oniki (12) anlamına gelmektedir.<br />
Duaz, cem âyinlerinde söylenen ve Oniki İmamlar'ın adlarının geçtiği deyişlerdir. Bazen dua olarak da nitelendirilirler. Bu deyişlerde ayrıca Oniki İmamlar'ın yanı sıra başta Muhammed ve Hacı Bektaş Veli olmak üzere Alevî ulularının adları geçmektedir.<br />
Alevîlik ve Alevîler hakkında biraz bilgi sahibi olan kişiler için duazın, nefesin, türkünün, deyişin farklı anlamlara sahiptir. Fakat günümüz gerçekliği doğrultusunda genel bir tanım olması ve bu tanımın yaygınlaşıp kabul görmesi için Deyiş tanımı en uygun olanıdır. Deyiş Alevîliği çağrıştıran her melodinin adıdır. Türkü, nefes, duaz bunlar da alt adlardır. Alevilikte Duaz ve Deyişlerin ibadet dili Türkçe'dir.<br />
Semah <br />
Semah, Cemlerde deyişler eşliğinde yapılan dinsel törenin adıdır. Ulu Hünkâr Hacı Bektaşı Veli bu konuda şöyle söyler: "Semah, ariflerin aleti, muhiplerin ibâdeti, taliplerin maksududur. Bizim Semahımız oyuncak değil, ilahi bir sırdır. Bir kimse ki Semahı oyuncak sayar o cahildir".<br />
Semahın kaynağı Kırklar meclisine dayanır. Bu meclise gelen Muhammed’e Salmân-ı Fârisî tarafından bir üzüm tanesi verilir ve Salmanı Farisi kendisinden bunu paylaştırmasını ister. Muhammed Cebrail’in getirdiği tabakta bu üzüm tanesini sıkar. Bunu içen Kırklar "Ya Allah" deyip Semah dönmeye başlarlar.[kaynak belirtilmeli]<br />
Geçmişte sadece Cemlerde dönülen semahlar, günümüzde özüne aykırı düşmedikçe izleyiciler önünde de icra edilmektedir.Günümüzde en özgün semah Hubyarlılarca icra edilmektedir.<br />
Tarihsel Gelişimi <br />
Anadolu'nun İslâmlaşmasını sağlayan Hacı Bektaş-ı Veli'yi, Yunus Emre'yi, Abdal Musa'yı, Ebul Vefa'yı, Hoca Ahmet Yesevi'yi Şah İsmail (Hatai) Hubyar Sultan'ı önemser. Şah İsmail Alevilik inancının yayılmasında büyük etkisi olmuştur.<br />
Erenler <br />
Alevilik tarihinde yer edinmiş bilgili kişiler.<br />
Ahilik ve Alevilik <br />
Kendi kural ve kurulları vardır. Günümüzün esnaf odalarına benzer bir işlevi olan Ahilik iyi ahlakın, doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin kısacası bütün güzel meziyetlerin birleştiği bir sosyo-ekonomik düzendir. "Ahîlik Teşkilatı" ile, Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrinde Anadolu'da sosyal yapının gelişmesinde önemli katkılarda bulundu.<br />
Babai İsyanı <br />
Baba İshak ve Baba İlyas'ın çıkardığı bugünkü Alevi yerleşim yerlerini belirleyen isyandır. İsyan Alevilerin çoğunlukta olduğu bölgeler başta olmak üzere, Anadolu'da etkili olmuştur.<br />
Kızılbaş ve Safeviler <br />
Safevi ordusundaki alevi askerlerin başlarına giymiş olduğu kızıl renkli mihverin etrafına Oniki İmam inancını simgeleyen oniki kıvrımlı kumaş ile sarılmış bandı taktıkları için kızılbaş olarak adlandırılmışlardır. Aleviler Çaldıran Savaşı zamanında Safevileri desteklemiştir. Şah İsmail ise Anadolu'daki alevileri himayesine almak istiyordu. Bu yüzden aleviler kızılbaş askerlerini safevi ordusuna yollamıştır.<br />
Osmanlı Dönemindeki Sorunlar<br />
Tarihi İpek Yolunun kara bölümünü kontrol eden ve bu ticareti elinde bulunduran Türkmen'lerin gittikce güçlenerek Karadeniz ve Akdenizdeki limanlara inmeleri başta Osmanlı'lar olmak üzere Ceneviz ve Venediklileri telaşlandırmıştır. Safavi Şahı İsmail'in daha fazla batıya gelmemesini isteyen Osmanlılar Çaldıranda Şah İsmailin ordusunu bozguna ugratarak bölgede kesin hakimiyet sağlamıştır.Yükselme ,Varlık döneminde sessiz kalan Aleviler duraklama zamanında çiftçilerin vergi sorunu(ekonomik), Tımar sisteminin bozulması(askeri) ve iyice teokratikleşen yönetim nedeni ile Celali ayaklanmaları ile ayaklanmaya başladılar. Bu ayaklanmalar Kuyucu Murat Paşa, IV. Murat gibi padişah ve sadrazamlar tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. Gerileme döneminde Pir Sultan Abdalın bir vali tarafından asılması ile sorunlar yeniden baş gösterdi ve Sivas bölgesi ayaklanmaya başladı. Sonra Amasya Tokat bölgelerinde de başlayıp süren baş kaldırmalara Dağılma döneminde Tanzimat sonrası Tuncelide katıldı. Dağılma döneminde Dersim ayaklanmaları ile süren celali ayaklanmaları Türkiye devletinin kurulmasıyla bitmiştir.<br />
http://tr.wikipedia.org/wiki/Alevilik<br />
<br />
<br />
Alevilerin Kendi Sitelerinde Yaptıkları Tanımlar<br />
<br />
Alevilik Nedir?<br />
<br />
Allah, Muhammed, Ali kutsallığını kalbinde taşıyan , Hz.Ali’nin adaletinden ayrılmayan temelinde insan sevgisi bulunan her dine , mezhebe ser inanca saygı duyan ve hoşgörü ile bakan, dil, din, ırk, renk , farkı gözetmeyen eline diline sahip olma ilkelerini şart koşan, gelmek isteyen, inançlı insanları çatısı altına alarak manevi susuzluklarını gideren, insanları yaşadıkları toplumda kendi istekleriyle kendi kendilerini yargılamalarını sağlayan, laik,demokrat, eiştlikçi, katılımcı, paylaşımcı düşünceyi savunan, zalime ve zulme karşı gelen, mazlumun yanında olan, şeriatın bağnaz kuralllarına bağlı olmayan, ve onu reddeden, İslam dinini kendine göre ve sunni inancın dışında yorumlayan, aslı doğruluk, kemali dostluk, cevheri, merhamet, görüşü eşitlik, hazinesi bilgi, meyvası sevgi hamuru ile yoğrulmuş, insanı Kamil ve erdemli insan yaratmayı ön gören, korkuyu aşıp sevgi ile tanrıya yönelen, Enel-Hak ile insanın özünde tanrıyı gören, yaradan ile yaradılan ikiliğinen Varlk Birliğine varan, edep ve ahlaklığı yaşamın temeline oturtan, insanı yücelten, hamurunda hem ilahiliğin hemde irfaniliğin mayası bulunan; kişinin ahlaklı ve karakterli yaşam ilkelerini belirleyen, Hz. Muhammed ve Hz. Ali’den gelen neslin imametini teberra ve tebelle ilkesi ile sahiplenen, dini biçim ve şekil olarak değil, gerçek anlamıyla algılayan, dini bağımsız bir irade gücü ve batını özelliği ile evrimleştiren akıl ve iman bütünlüğünde birleştiren ve tüm bunları Kırklar Cemi ile yürüten bir inanç sistemidir. Alevilik Aleviler için üst kavramı, Bektaşilik ve Kızılbaşlık ise alt kavramları oluşturur.<br />
<br />
Alevilikte Allahtan başka Tanrı Yoktur.<br />
<br />
EHL-İ BEYT<br />
Hz. Muhammed’in kızı Fatıma anamızdan gelen soydur. Bu soya giren her kişi Alevi için kutsal önderdir.<br />
Kızılbaşlık Nedir?<br />
Kızılbaş, Allah’ı ve Resulü uğruna kendini adamış, onların yolunda canından ve malından vazgeçmiş, bu yolda ölmek var dönmek yoktur yeminini başına sardığı kırmızı sarık ile ilan eden kişilerdir.<br />
<br />
Bektaşilik Nedir?<br />
<br />
Türkiyede babagan ve dedegan kollarına bağlı Aleviler kendilerini Bektaşi olarak tanımlarlar.<br />
<br />
ALEVİLİKTE AHLAK SİSTEMİNİN TEMELİ NEDİR?<br />
<br />
Alevi sisteminin temeli ; eline , beline, diline hakim olmaktır. Eline demek, kendisine izinli olmazan şeylere dokunmamak; beline demek; kendi eşi dışında hiç kimseyle cinsel ilişkide bulunmamak; diline demek ; yalan söylememek demektir.<br />
<br />
MUHARREM ORUCUNUN ANLAMI NEDİR?<br />
<br />
Kurban Bayramı Hicri Takvim'e göre Zilhicce ayının 10. günü başlar. Kurban Bayramının 1'nci gününden başlayarak 20 gün sayılır. Toplam 15 gün oruç tutulur. Muharrem Ayının 13'ncü günü kurbanları tığlanır ve AŞURE dağıtılır. Kurban imam Ali Zeynel Abidin'in Kerbela Katliamından kurtuluşundan duyulan sevinci belirtir.<br />
<br />
Muharrem Ayında eğlence yapılmaz, bıçağa ve kesici aletlere el sürülmez, düğün-nişan-sünnet törenleri yapılmaz, karı koca ilişkileri kesilir, kurban kesilmez, et yenilmez. Kerbela şehitleri'nin çektikleri susuzluğu hissetmek için su içilmez, eğlence yerlerine gidilmez, saç ve sakal traşı olunmaz.<br />
Günümüzde bunların bir bölümü uygulanamamaktadır. Örneğin, sakal traşı olmamak gibi...<br />
Su saf olarak içilmemektedir. Vücudun su ihtiyacı yenilen yemeklerden, çay-kahve-meşrubat-meyve suyu-ayran gibi sıvı içeceklerden karşılanır.<br />
Alevi inancı şekilciliğe takılıp kalmayı değil, özü benimser. Aklın ve ilmin yolundan ayrılmaz. Önemli olan imam Hüseyin'in ve diğer Kerbela şehitleri'nin çektikleri acıyı ve zorlukları beyninde, kalbinde ve gönlünde duymaktır. Onlar gibi düşünüp, onlar gibi yaşayıp, onlar gibi inanmaktır. Zalime karşı çıkıp, mazlumdan yana olmaktır. Eline-diline-beline sadık olup insanca ve onurluca yaşamaktır. Onlara layık olmaktır. Ölmeden önce ölmek, öldükten sonra yaşamaktır. Yaşayan ölü olmamaktır. Yarın onlar'ın huzuruna alnı açık yüzü pak çıkmaktır. Onlar'ın bıraktığı onurlu mirasa sahip çıkmaktır.<br />
Belirlenmiş bir iftar vakti'de yoktur. Akşam olup güneş batınca, karanlık gözle görünce oruç açılır. Gece sahura kalkma uygulaması Muharrem Orucu'nda yoktur.<br />
Oruç tutulmadan önce (yatmadan önce) şöyle niyet edilir. Niyetten sonra Muharrem Orucu başlar.<br />
<br />
DEMOKRATİK MÜCADELEDE ALEVİLERİN TEMEL İLKELERİ<br />
• Özgürlük ilkesi: Öğretisinde insanı kutsal varlık olarak kabul eden Alevi örgütlenmesi; kişi özgürlüğünün, inanç ve düşünce özgürlüğünün en aktif savunucusudur. <br />
• Eşitlik ilkesi: Alevi örgütlenmesi yaşamın her alanında, gelirlerin paylaşımından öğrenime kadar, bireyin eşitliğini savunur. Hiçbir kimseye , hiçbir kuruma, hiçbir ulusa ya da inanca bu eşitliği bozucu ayrıcalıklar tanınmaz. <br />
• Demokrasi ilkesi: Barış: ve demokrasi birbirinin ayrılmaz parcasıdır. Demokrasi için, insan hakları için, barış için mücadele etmek ve Aleviler arasında bu düşüncelerin yayılmasına çalışmak en başta gelen görevimizdir. <br />
• Barış ilkes: Yurtdaşlarımız arasında yayılmak istenen savaş, şiddet, nefret duyguları yerine sevgiyi ,dayanışmayı, dostluğu egemen kılmak için çalışmalıyız. <br />
• Laiklik ilkesi: Alevi örgütlenmesi, devlet idaresinde laiklik ilkesini, varoluş mücadelesinin temel taşlarından biri olarak görür. <br />
• Emeğin üstünlüğünü savunma ilkesi: Aleviler emeğin üstünlüğüne inanır , emek verilmiş bütün çalışmalara emekçilere saygı duyar. <br />
• Bağımsız örgütlenme ilkesi: Hz. Ali’nin ‘haksızlık karşısında eğer susuyorsanız, yalnız hakkınızdan değil, aynı zamanda şerefinizden de olursunsuz’ ilkesi bizim ilkesidir. Alevi örgütlenmesi mazlumun yanında, zalimin karşısında her zaman taraftır.<br />
( http://www.cemevi-gooi.nl/dosyalar/Alevilik_nedir.html)<br />
<br />
Erdoğan Aydın’ın Yorumu<br />
<br />
Şiilik de Sünnilik gibi Ali ile Muaviye arasındaki çatışmada Arap-İslam geleneği içinde biçimlenmiş olmakla birlikte, Sünni hegemonya ve baskı nedeniyle, ancak Acem gelenek içinde kurumlaşabilmiştir. Bazı biçimsel ayrımlar bir yana bırakılacak olursa, en az Sünnilik kadar ortodokstur ve dogmatizmle maluldür. Tıpkı onun gibi egemen sınıf ve devlet ideolojisidir. Buna karşılık Batınilik, Sünnilik kadar Şiilikten de uzak, İslamiyet’e oranla dünyevi ve kural dışıdır; göçebe ilişkiler üzerinden şekillendiğinden eşitlikçidir. Şiilikle paylaştığı tek öğe Ali ve 12 imam kültürüdür, ki bunlara yüklediği anlam da farklıdır.s.170,171<br />
<br />
‘’16. yüzyıl sonrasında Şii ideoloji, bir yandan Akkoyunlu ve Safevi devletini kuran Türkmen dinamizmine, diğer yandan, Acem toprağının köklü kültür ve devlet geleneğine dayanarak, devletleşmesini sağlamıştır. Bir diğer ifadeyle de, Osmanlılar karşısında yenilen ve geleneksel Acem toraklarına geri çekilmek zorunda kalan, Anadolu’ya sıçrayamayan Akkoyunlu-Safevi Türkmen devletleşmesi, Çaldıran’da yenilip Türkmen halkın çoğunluğundan koparılınca, sıkıştığı Acem topraklarında giderek Acemleşmiş ve Şiileşmiştir.’’s.171<br />
<br />
‘’Nasıl ki Sünni ideoloji Osmanlı’ya kurumlaşma ve istikrar avantajı sağlamışsa, Şii ideoloji de Safevi Devieti’ne aynı kurumlaşma ve istikrar dayanağı sağlamıştır.(…)Bu iki devletin kurucu etnisite ve ideolojik anlamda çok kesin olan ortak bir paydaları vardır; Türkmenlik ve Batıni-heterodoks ideoloji her ikisinin de kuruluşuna yataklık yapmıştır. Bir diğer ortak paydaları da, her iki Türkmen heterodoks devletin, önce Osmanlıların, çok daha sonra da Safevilerin, Ortodoks ideolojik dönüşüme uğrayarak kendi halklarına yabancılaşmalarıdır. Dolayısıyla daha sonra Alevilik adını alacak olan Anadolu halkının heterodoks inancını ‘Şiilik’ olarak yorumlamak, hem ciddi bir yanlışlık olacaktır hem de(…) Osmanlı devşirmeleri ve onların günümüze gelen ideologlarının, bu kırımları meşru göstermelerine hizmet etmekten başka bir anlam taşımayacaktır.’’s.172<br />
<br />
‘’Şiilik hiçbir zaman ‘yoksul köylülerin ya da tımarını kaybetmiş sipahilerin dünya görüşü haline’ gelmemiştir. Bu kesimlerin küçük bir kesimi Sünni, büyük bir çoğunluğu ise başından beri Kızılbaş (Alevi) idi ve hiç Şii olmadılar. Anadolu Türkmenleri ve Kürtleri hiçbir zaman Şii olmadılar; Şii olanlar, Osmanlı’ya yenilip Anadolu’dan kopan Safevi Türkmenleridir, ki bu da daha sonraki zaman içinde gerçekleşmiştir. S.172<br />
<br />
Heterodoks<br />
<br />
‘’Öncelikle bilinmelidir ki, başta Osmanlılar olmak üzere gaza yapan Türkmenler arasında çok farklı bir inanç atmosferi söz konusudur. Egemen olan anlayış, Ortodoks İslam’dan temel ayrımla heterodoks, yani Ortodoks-Sünni dinsel esaslara aykırı, bu esaslara pek de itibar etmeyen ve eski geleneklerini sürdüren anlayıştır. Özetle 8. ve 11. yüzyıllarda karşılaştıkları Müslümanlaşma baskısına boyun eğmiş, ancak kendi eski inançlarını da bırakmayarak karma bir dinsel sentez sergileyen heteredoks bir toplulukla karşı karşıyayız.(…) Bundandır ki bu süreçte belirgin bir Hıristiyan düşmanlığı söz konusu değildir. Hatta Hıristiyan komşularıyla gazaya çıkıp ganimet paylaşımına bile rastlanmaktadır.(…)’’s.61<br />
<br />
Türk boylarının kabul ettiği İslamiyet özellikle başlangıçta’’Oğuzların eski Şaman inançlarında fazla bir değişiklik getirmeyen, katılaşmamış, derme çatma bir din yapısındaydı. S.71<br />
<br />
‘’Zaman içinde İslamiyet’i benimsemek durumunda kalan Türkler, İslamiyet’i kendi kültürlerine uydururlar. Alevilik ve Tasavvuf işte bu gizli direnişin ifadesi olarak yaygınlaşır. (Direniş gösteren ve sık sık isyan eden Alevilere ‘Kızılbaş’ Özellikle göçlerle Anadolu’ya akan Türkmenler açısından Aleviliğin, zahiri olarak İslam diye nitelenen, ancak içeriği Türklerin eski dinsel adetlerinin yanı sıra Anadolu halklarında görülüp benimsenen bir dizi ek öğeyle biçimlenmiş (Sünni karşıtı) heterodoks bir sentez ile karşı karşıyayız.(Katıksız dogmadan, bağnazlıktan çok çeşitli ibadet biçimleri ve dualardan meydana gelmişti.s.71, 72) Bu durum Selçuklu sarayı ve kısmen şehirleri dışında kalan ve başta Osmanlı olmak üzere diğer beylikleri kuracak olan asıl Türkmen kitlesinin davranış ve dini önderlerinde net olarak görülür. Aybek Baba, Buzağı Baba, Abdurahman Baba, Baba Halil, Sarı Saltuk, Barak Baba, ve Hacı Bektaş gibi Türk şeyhleri ile Yesevi şeyhleri, İslamiyet’i adeta bir Türk dinine çeviren’ heterodoks şahsiyetlerdir.’’s.70<br />
<br />
‘’13. yüzyılda Anadolu ve Türkistan’da, bizzat Sünni İslam savunucularının ifadesiyle ‘’milyonları aşan ehlisünnet harici’’ Müslüman yaşamaktadır.’’s.71<br />
<br />
‘’Göçebe demokrasisi içinde, daha sonraları Kızılbaş adı altında toplanacak olan Batıni inanç, bu dönem Anadolu’sunda en yaygın inanç durumundadır.<br />
<br />
Osmanlı’nın mezhebi İmparatorluğun ve egemenlerin çıkarı doğrultusunda toplumu kaderine daha rahat razı edip kontrol edebildiği Sünnilikti. Türkmenlerin ezici çoğunluğu ise Sünni değil Kızılbaştı(Alevi).s.45<br />
<br />
Üstelik bu durum salt kuruluş yıllarına özgü bir durum değildi; kuruluş sonrası egemenler bir iktidar etme ideolojisine olan gereksinimleriyle tıpkı Selçuklu Devleti gibi Sünnileşmişlerse de, Türkmen halkı, kendisine yukarıdan dayatılan şeriata karşı 17. yüzyılda hala kırılamayan oldukça etkin bir sivil itaatsizlik göstermekten geri durmayacaklardı.’’s.71<br />
<br />
<br />
‘’Esasen Osmanlı’nın ilk dönemlerinde, iktidarda temsil edilen dinsel anlayış da alabildiğine gevşek ve kurallardan uzaktır.’’ S.72<br />
<br />
Türkmenlerin ve Osmanlı’nın başlangıcındaki egemenlerin Sünni katılıktan uzak heterodoks bir inanç kavrayışına sahip olmaları Anadolu’nun yerleşik Hıristiyan halkının İslamlaşmasını kolaylaştıran ciddi bir işlev görüyordu. S.76 İlk Osmanlılar Hıristiyan halka genellikle Bizans imparatoru ve feodallerinden daha adil davranıyorlar, gerektiğinde onları diğer beyliklerin saldırılarına karşı koruyorlardı. Hıristiyan halk da hem kendilerini koruma gücünü yitirmiş hem de dinsel bağnazlık ve ağır vergilerle boğan Bizans yerine Osmanlı’yı tercih ediyordu S.76 <br />
<br />
Osmanlı’nın kuruluş sonrası egemenler kendi yararlarına bir iktidar etme ideolojisine olan gereksinimleriyle tıpkı Selçuklu Devleti gibi, başlangıçtaki heterodoks inanç devlet kurumlaşması ve eşitsizliğe uygun olmadığından, Sünni ideolojinin ise çok köklü bir devlet tecrübesi ve esasen bir iktidar ideolojisi olmasından Sünnileşmişler, daha sonra da aynı gerekçelerle Sünniliğin Hanefi ekolünü benimsemişlerdir. Türkmen halkı, 2. Beyazıt, Yavuz Sultan Selim ve sonraki dönemin katliamlarıyla giderek azınlığa düşürülseler de kendisine yukarıdan dayatılan şeraite karşı 17. yüzyılda hala kırılmayan oldukça etkin bir sivil itaatsizlik göstermekten geri durmayacaktır. S.71<br />
<br />
Özellikle Kanuni döneminde Şeyhülislamlığa getirilen Ebusuud sonrasında şeriatçı taassubun devlet içinde kurumlaşması artmış, Osmanlı’nın Müslüman ve Sünni olmayan halklara karşı yabancılaşması ve baskı süreci başlamıştır. Bir yandan Osmanlı gerilemeye ve bağımlılaşmaya başlamaktadır, diğer yandan da İslamcılaştırmaya. s.46<br />
<br />
Selçuklu dönemi Babai ayaklanmasının artıklarının bir kısmı devletle uzlaşırken diğerleri dışlanmaya başlıyor, pay alanlar Osmanlı’ya eklemleniyor, alamayanlar ya da dayatmalara boyun eğmeyip karşı çıkanlar merkezden çevreye dışlanıyordu.s.362<br />
<br />
Bektaşi tarikatı, ilk Osmanlı sultanları tarafından fethedilen ülkeleri Türkleştirmek ve İslamlaştırmakla görevliydi.s384<br />
<br />
Bektaşi dergahı, Sünnileştirilmesi sürecinde halkın direncini kıran önemli bir faktör olmuştur.s.390<br />
<br />
Hace Bektaş-ı Veli’nin halifesi Bektaşi önderi Abdal Musa’nın karşı çıkmasına rağmen ya da onun izniyle Bektaşi örgütüne halkı eğitip yola sokma görevi yüklenerek kökü Babai ayaklanmasında ve tepkilerin kaynağı olan halkın sisteme muhalefeti önleniyordu.s.360 14. yüzyılda Yeniçeri ve Bektaşi örgütü birbirine bağlanıyrodu.s.361,384 Osmanlıların dergaha yaptıkları bağışlar 2. Beyazit’ten sonra son buldu.s.362 2. Beyazıt Balım Sultan’ı Anadolu’daki Kızılbaşları, Şii-Safevi etkisinden kurtarmak için Hacı Bektaş dergahının başına görevlendirir.s.386 Bu nedenle dergahtan umudunu kesen Anadolu Kızılbaş halkı, bu dönemde, Şahkulu isyanı ile başlayarak peşpeşe ayaklanmaya başlayacaktır.s.386<br />
<br />
Gerek bu ayaklanmalar gerekse de 1514’te Yavuz ile Şah İsmail arasındaki Çaldıran Savaşı’na eşlik eden Alevi kırımları sürecinde sessiz kalan, Bektaşi Dergahı, Balım Sultan’ın ölümünden sonra Kalender Çelebi döneminde tam tersi yönde değişmeye başlayacak, elini Osmanlı’dan çekip halka uzatacaktır.s386,387 Kalender Çelebi ayaklanmasından sonra Dergah 26 yıl kapatılır.s.387 Ancak bu arada dergah fiili varlığını gayr-i resmi olarak sürdürdüğü için, Bektaşi-Alevi toplumunu kontrol aracı olarak dergaha olan gereksinim kendini dayatacak ve 1552’de tekrar açılacak ama Anadolu Alevi topluluğunca kabul görmeyecektir.s.387<br />
<br />
Özetle kandaş göçebe aşiret yaşamından kozmopolit devletleşme, sınıflaşma, gaza gelirlerinin paylaşımı, ötekilerle ilişkilerin nasıl düzenleneceği, vergi toplama gibi karmaşık problemler aşamasına yükseldikleri andan itibaren Gazneliler, Karahanlılar, Selçuklular gibi Türk kökenli devletler gibi Osmanlılar da kandaş topluluk ideolojisi durumundaki Kızılbaşlığı aşarak devlet hukukunu geliştirmiş olan Sünni hukukun yazılı kaynaklarını esas almaya başlıyorlardı.s.370<br />
<br />
Osmanlı, kurumlaşma ve ayrıcalıklarını halka kabul ettirmek için sadece Sünni hukuka yönelmek ve halkı tebaalaştırıcı bir inanç olarak Sünniliği yaygınlaştırmakla yetinmeyecek; adalet mekanizmasını medrese hocalarına verirken ordu kurumlaşmasını da çoğunluğu oluşturan ve Türkmen halkın etkisiyle din değiştiren bölge halkı üzerinde büyük etkisi olan heterodoks inancın en etkili kesimi olan Bektaşilikle ilişkilendirecekti. Bu iş de, kendisiyle özdeşleşen, ikna edilen veya satın alınan dervişler üzerinden gerçekleştirilecek, dolayısıyla Bektaşilikteki ilk bölünme de, bu dönemde yaşanacaktı.s.366 Nitekim, kendisi Sünnilikten uzak olduğu halde topluma cami ve devlete Sünni hukuk örgütlenmesini başlatan Orhan Bey döneminde s.368, Bektaşiliğin Bitanya’da yayılması ve örgütlenmesinde önemli bir işleve sahip olan ve Hace Bektaş’ın halifesi olan Abdal Musa Osmanlı’dan ayrılarak Antalya’ya gidecekti. Geride kalıp Osmanlı ile bütünleşenlerin Bektaşiliği ise bir başka Bektaşilik olacaktı.s.367<br />
<br />
Bir yanda Osmanlı’ya, Selçuklu’ya ve tüm ezme ilişkilerine karşı biçimlenmiş bir Türkmen Aleviliği, diğer yanda, bu ezme ilişkilerinin ilk oluşumuna doğrudan katılmış bir başka Türkmen Aleviliği olacaktı.s.383<br />
<br />
Yeniçeri tasfiyesine kadar İstanbul’da Bektaşi dergahları tam bir özgürlük içinde kurumlaşırken ve Balkanlar’da yayılma alanı bulurken, Anadolu’da Kızılbaşlar(Aleviler) yoğun bir Sünnileştirme baskısına uğrayacaklar, inancında direnenler ise haklarında defter tutulup katledileceklerdi.s.368<br />
<br />
‘’Özetle Osmanlı’yı heterodoks inançlı insanlar kurmuş, ancak bunların felsefesi devlet kurumlaşması ve eşitsizliğe uygun olmadığından, Osmanlı Ortodoks bir dönüşüme uğramış ve uğratılmıştır. Aynı şekilde başta nüfusun ezici çoğunluğu bu Batınilerden oluştuğu halde daha sonra önce şehirlerde, sonra da tımar sisteminin devlete sağladığı ekonomik çıkarı dağıtma avantajının yanı sıra, 2. Bayezit, Yavuz Sultan Selim ve sonraki dönemin katliamlarıyla kırlarda da giderek azınlığa düşürülecektir. Daha sonra Alevilik adı altında toplanacak olan bu inanç geleneğinin dışlanması ve kamu hayatında meşru kabul edilmemesi geleneği, Osmanlı mirası üzerinden ne yazık ki Cumhuriyet sonrasıda da devam edecektir.’’s.75,76<br />
<br />
Osmanlı’ya egemen olan şeriatçı zihniyetin ve despotik devletin baskıları ve katliamları sonucunda Anadolu halkının önemli bir kesimi Sünnileştirilmeye boyun eğmek zorunda kalmıştır; eğmeyenlerin bir kesimi Osmanlı’nın savunucusu durumundaki Bektaşi tekkelerinin çevresinde toplanırken geriye kalan kesimi heterodoks ideolojisini halkçı bir evrimleştirme ile Alevilik adı altında bugünlere taşımıştır.’’s.172<br />
<br />
‘’Alevilik, esasen Arap ordularının, başta Türkler olmak üzere zorla egemen oldukları diğer halklara dayattıkları İslamiyet’in revizyondan geçirilerek hümanist bir kalıba dökülmesidir. Aleviliği alevilik yapan, yani ideolojik şekillenmesini sağlayan şey, bizzat onun karşı çıktığı ezilme ilişkileridir’’s.382<br />
<br />
(Osmanlı Gerçeği-Erdoğan Aydın)<br />
<br />
Günümüz Alevileri ne istiyor?<br />
<br />
**Alevi kimliğini resmen tanınmalıdır.<br />
**Türkiye gerçekten laik bir ülke olmalıdır. Devlet din içinde değil, din dışında kalmalıdır.<br />
**Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmalıdır. Çünkü laiklik ilkesi ihlali olan bu kurum gericiliği ve siyasal islamı besliyor.<br />
**Zorunlu Din Dersleri Kaldırılmalıdır. Çünkü Alevi çocukları ve diğer farklı inanç sahibi çocuklara zorla Sünnilik eğitimi almak istemiyor. AİHM kararı bunu bir insan hakları ...ihlali olarak karara bağlamıştır<br />
**Alevi köylerine cami yaptırma politikalarından vazgeçilmelidir. Bugüne kadar yapılan camiler derhal bir kararname ile cemevine çevrilmeli ve bu köylerdeki imamlar derhal geri çağrılmalıdır.<br />
**Cemevlerimize derhal "ibadet yeri" statüsü verilmelidir. Bu yıllardır gasp edilmiş bir haktır. Derhal düzeltilmesi gerekir.<br />
**Nüfus cüzdanlarındaki din hanesi tamamen çıkartılmalıdır. Çünkü bu uygulama ayrımcılık üretmekte olup, Yasalarla bireylere dinsel kanaatlerini açıklama zorunluluğunun getirilmesi, din ve inanç özgürlüğünün özünü zedelemektedir.<br />
**Radyo ve televizyonlardaki tek yanlı yayınlara son verilmelidir. Tek yanlı yayınlar, “ötekiler” yaratarak, egemen dinin sosyal baskı mekanizmalarını üreterek, farklı olanlarını kendisini tanıtmasını kamu hizmeti adına engellemektedir.<br />
**Ders kitapları, sözlükler, ansiklopediler ve Milli Eğitim Bakanlığınca önerilen yardımcı kitaplardaki, Aleviliği aşağılayan; tanımlamalar düzeltilmelidir.<br />
**Basın ve yayın organları, dinsel hoşgörüsüzlüğü kışkırtan haber ve yayınları engellemek için öz denetim mekanizmalarını işletmelidir.<br />
**Hacı Bektaş Dergahı’nın Yönetim ve Bakımı Alevilerin kurumlarına ya da yerel yönetime bırakılmalıdır.<br />
**Alevilere karşı yapılan ayırımcılık ve haksızlık derhal düzeltilmelidir. Kanunlarda ve yasalardaki tüm ayrımcılık içeren maddeleri ayıklanmalıdır.<br />
**Alevi eşitlik haklarından yararlanmak istiyorlar. Bu nedenle yasalar ve uygulamasında fiili eşitlik yaratılmalıdır.<br />
**Uluslararası belgelere, insan haklarına ve temel özgürlüklere dayalı, bir toplumsal mutabakat sözleşmesi olan eşitlikçi, özgürlükçü, katılımcı ve çoğulculuğu esas alan demokratik bir Anayasa istemektedirler.<br />
**Alevi kimliğinin tanınmasını, kendi özgünlüklerini yaşamak ve kendilerini, kendileri tanımlamak istiyorlar.<br />
**Devlet “Alevilik” hakkında tanım getirmek ve Aleviliği devletleştirme projesinden vazgeçmelidir.(İzmir Büyük Alevi Mitingi duyurusundan)<br />
<br />
Nilüfer Tekin<br />
<br />
<br />
<br />
2) Sünni Osmanlı Despotizmine Karşı Alevi Türkmen İsyanları, Şeyh Bedrettin Ve Pir Sultan Abdal<br />
13 Mart 2011 Pazar, 15:13 tarihinde Nilüfer Tekin tarafından eklendi<br />
<br />
Şeyh Bedrettin<br />
<br />
<br />
Sünni Osmanlı Despotizmine Karşı Alevi Türkmen İsyanları<br />
<br />
‘’Esasen Osmanlı’nın ilk dönemlerinde, iktidarda temsil edilen dinsel anlayış da alabildiğine gevşek ve kurallardan uzaktır.’’ S.72<br />
<br />
Türkmenlerin ve Osmanlı’nın başlangıcındaki egemenlerin Sünni katılıktan uzak heterodoks bir inanç kavrayışına sahip olmaları Anadolu’nun yerleşik Hıristiyan halkının İslamlaşmasını kolaylaştıran ciddi bir işlev görüyordu. S.76 İlk Osmanlılar Hıristiyan halka genellikle Bizans imparatoru ve feodallerinden daha adil davranıyorlar, gerektiğinde onları diğer beyliklerin saldırılarına karşı koruyorlardı. Hıristiyan halk da hem kendilerini koruma gücünü yitirmiş hem de dinsel bağnazlık ve ağır vergilerle boğan Bizans yerine Osmanlı’yı tercih ediyordu S.76 <br />
<br />
Osmanlı’nın kuruluş sonrası egemenler kendi yararlarına bir iktidar etme ideolojisine olan gereksinimleriyle tıpkı Selçuklu Devleti gibi, başlangıçtaki heterodoks inanç devlet kurumlaşması ve eşitsizliğe uygun olmadığından, Sünni ideolojinin ise çok köklü bir devlet tecrübesi ve esasen bir iktidar ideolojisi olmasından Sünnileşmişler, daha sonra da aynı gerekçelerle Sünniliğin Hanefi ekolünü benimsemişlerdir. Türkmen halkı, 2. Beyazıt, Yavuz Sultan Selim ve sonraki dönemin katliamlarıyla giderek azınlığa düşürülseler de kendisine yukarıdan dayatılan şeraite karşı 17. yüzyılda hala kırılmayan oldukça etkin bir sivil itaatsizlik göstermekten geri durmayacaktır. S.71<br />
<br />
Özellikle Kanuni döneminde Şeyhülislamlığa getirilen Ebusuud sonrasında şeriatçı taassubun devlet içinde kurumlaşması artmış, Osmanlı’nın Müslüman ve Sünni olmayan halklara karşı yabancılaşması ve baskı süreci başlamıştır. Bir yandan Osmanlı gerilemeye ve bağımlılaşmaya başlamaktadır, diğer yandan da İslamcılaştırmaya. s.46<br />
<br />
Selçuklu dönemi Babai ayaklanmasının artıklarının bir kısmı devletle uzlaşırken diğerleri dışlanmaya başlıyor, pay alanlar Osmanlı’ya eklemleniyor, alamayanlar ya da dayatmalara boyun eğmeyip karşı çıkanlar merkezden çevreye dışlanıyordu.s.362<br />
<br />
Bektaşi tarikatı, ilk Osmanlı sultanları tarafından fethedilen ülkeleri Türkleştirmek ve İslamlaştırmakla görevliydi.s384<br />
<br />
Bektaşi dergahı, Sünnileştirilmesi sürecinde halkın direncini kıran önemli bir faktör olmuştur.s.390<br />
<br />
Hace Bektaş-ı Veli’nin halifesi Bektaşi önderi Abdal Musa’nın karşı çıkmasına rağmen ya da onun izniyle Bektaşi örgütüne halkı eğitip yola sokma görevi yüklenerek kökü Babai ayaklanmasında ve tepkilerin kaynağı olan halkın sisteme muhalefeti önleniyordu.s.360 14. yüzyılda Yeniçeri ve Bektaşi örgütü birbirine bağlanıyrodu.s.361,384 Osmanlıların dergaha yaptıkları bağışlar 2. Beyazit’ten sonra son buldu.s.362 2. Beyazıt Balım Sultan’ı Anadolu’daki Kızılbaşları, Şii-Safevi etkisinden kurtarmak için Hacı Bektaş dergahının başına görevlendirir.s.386 Bu nedenle dergahtan umudunu kesen Anadolu Kızılbaş halkı, bu dönemde, Şahkulu isyanı ile başlayarak peşpeşe ayaklanmaya başlayacaktır.s.386<br />
<br />
Gerek bu ayaklanmalar gerekse de 1514’te Yavuz ile Şah İsmail arasındaki Çaldıran Savaşı’na eşlik eden Alevi kırımları sürecinde sessiz kalan, Bektaşi Dergahı, Balım Sultan’ın ölümünden sonra Kalender Çelebi döneminde tam tersi yönde değişmeye başlayacak, elini Osmanlı’dan çekip halka uzatacaktır.s386,387 Kalender Çelebi ayaklanmasından sonra Dergah 26 yıl kapatılır.s.387 Ancak bu arada dergah fiili varlığını gayr-i resmi olarak sürdürdüğü için, Bektaşi-Alevi toplumunu kontrol aracı olarak dergaha olan gereksinim kendini dayatacak ve 1552’de tekrar açılacak ama Anadolu Alevi topluluğunca kabul görmeyecektir.s.387<br />
<br />
Özetle kandaş göçebe aşiret yaşamından kozmopolit devletleşme, sınıflaşma, gaza gelirlerinin paylaşımı, ötekilerle ilişkilerin nasıl düzenleneceği, vergi toplama gibi karmaşık problemler aşamasına yükseldikleri andan itibaren Gazneliler, Karahanlılar, Selçuklular gibi Türk kökenli devletler gibi Osmanlılar da kandaş topluluk ideolojisi durumundaki Kızılbaşlığı aşarak devlet hukukunu geliştirmiş olan Sünni hukukun yazılı kaynaklarını esas almaya başlıyorlardı.s.370<br />
<br />
Osmanlı, kurumlaşma ve ayrıcalıklarını halka kabul ettirmek için sadece Sünni hukuka yönelmek ve halkı tebaalaştırıcı bir inanç olarak Sünniliği yaygınlaştırmakla yetinmeyecek; adalet mekanizmasını medrese hocalarına verirken ordu kurumlaşmasını da çoğunluğu oluşturan ve Türkmen halkın etkisiyle din değiştiren bölge halkı üzerinde büyük etkisi olan heterodoks inancın en etkili kesimi olan Bektaşilikle ilişkilendirecekti. Bu iş de, kendisiyle özdeşleşen, ikna edilen veya satın alınan dervişler üzerinden gerçekleştirilecek, dolayısıyla Bektaşilikteki ilk bölünme de, bu dönemde yaşanacaktı.s.366 Nitekim, kendisi Sünnilikten uzak olduğu halde topluma cami ve devlete Sünni hukuk örgütlenmesini başlatan Orhan Bey döneminde s.368, Bektaşiliğin Bitanya’da yayılması ve örgütlenmesinde önemli bir işleve sahip olan ve Hace Bektaş’ın halifesi olan Abdal Musa Osmanlı’dan ayrılarak Antalya’ya gidecekti. Geride kalıp Osmanlı ile bütünleşenlerin Bektaşiliği ise bir başka Bektaşilik olacaktı.s.367<br />
<br />
Bir yanda Osmanlı’ya, Selçuklu’ya ve tüm ezme ilişkilerine karşı biçimlenmiş bir Türkmen Aleviliği, diğer yanda, bu ezme ilişkilerinin ilk oluşumuna doğrudan katılmış bir başka Türkmen Aleviliği olacaktı.s.383<br />
<br />
Yeniçeri tasfiyesine kadar İstanbul’da Bektaşi dergahları tam bir özgürlük içinde kurumlaşırken ve Balkanlar’da yayılma alanı bulurken, Anadolu’da Kızılbaşlar(Aleviler) yoğun bir Sünnileştirme baskısına uğrayacaklar, inancında direnenler ise haklarında defter tutulup katledileceklerdi.s.368<br />
<br />
‘’Özetle Osmanlı’yı heterodoks inançlı insanlar kurmuş, ancak bunların felsefesi devlet kurumlaşması ve eşitsizliğe uygun olmadığından, Osmanlı Ortodoks bir dönüşüme uğramış ve uğratılmıştır. Aynı şekilde başta nüfusun ezici çoğunluğu bu Batınilerden oluştuğu halde daha sonra önce şehirlerde, sonra da tımar sisteminin devlete sağladığı ekonomik çıkarı dağıtma avantajının yanı sıra, 2. Bayezit, Yavuz Sultan Selim ve sonraki dönemin katliamlarıyla kırlarda da giderek azınlığa düşürülecektir. Daha sonra Alevilik adı altında toplanacak olan bu inanç geleneğinin dışlanması ve kamu hayatında meşru kabul edilmemesi geleneği, Osmanlı mirası üzerinden ne yazık ki Cumhuriyet sonrasıda da devam edecektir.’’s.75,76<br />
<br />
Osmanlı’ya egemen olan şeriatçı zihniyetin ve despotik devletin baskıları ve katliamları sonucunda Anadolu halkının önemli bir kesimi Sünnileştirilmeye boyun eğmek zorunda kalmıştır; eğmeyenlerin bir kesimi Osmanlı’nın savunucusu durumundaki Bektaşi tekkelerinin çevresinde toplanırken geriye kalan kesimi heterodoks ideolojisini halkçı bir evrimleştirme ile Alevilik adı altında bugünlere taşımıştır.’’s.172<br />
<br />
‘’Alevilik, esasen Arap ordularının, başta Türkler olmak üzere zorla egemen oldukları diğer halklara dayattıkları İslamiyet’in revizyondan geçirilerek hümanist bir kalıba dökülmesidir. Aleviliği alevilik yapan, yani ideolojik şekillenmesini sağlayan şey, bizzat onun karşı çıktığı ezilme ilişkileridir’’s.382<br />
<br />
<br />
Şey Bedrettin İsyanı<br />
<br />
Bayezit karşısında Anadolu’nun renkli siyasal haritası tarihten silinmek üzeredir. Bizans kralı Manuel’den Türkmen beyliklerine kadar herkes, Osmanlı’nın İmparatorlaşmasına karşı bir durdurucu aramaktadır artık. İşte bu kurtarıcı, 1399’da Anadolu’ya doğru, geçtiği yerleri silip süpürerek yol almakta olan Timur olacaktır. Boyun eğmiş eğmemiş tüm diğer güçler, çaresiz bir şekilde kendilerine kan kusturan büyük despota karşı uzaklardaki daha büyük despottan çare umarlar ve hep birlikte Timur’u Bayezit’le savaşmaya ikna ederler. İki ordu 1402’de Ankara Çubuk Ovası’nda karşı karşıya gelirler. Bayezit’in ordusundaki Türkmenler Timur’un ordusuna geçerek oradaki Türkmenlerle birleşirler. Bayezit’in ordusundaki Sırplar ve yeniçeri savaşmaya devam ederler. Bayezit yenilerek esir düşer ve işkenceyle ya da zehir içerek ölür. Timur, Bayezit’in cenazesini Bursa’ya götürmesi için oğlu Musa’yı da serbest bırakır. Timur sayesinde Türkmen beyliklerinin yeniden kurulmasından sonra Timur Frankların elinde olan İzmir’i de fethettikten sonra geri çekilir..s 155<br />
<br />
Bundan sonra Bayezit’in oğullarının(Süleyman, İsa, Musa ve Mehmet) aralarında taht mücadelesi ettikleri 1413’e kadar sürecek olan Fetret Devri başlar.s.155<br />
<br />
Daha önce Süleyman’ın elinde olan Balkanlar’ı ele geçiren Musa, Osmanlı tarihinde çok önemli bir tercih başlatmıştı. Musa, vezirden sonra gelen askeri kadı, kadıasker (kazasker) makamına, sonraki dönemde komünizan bir karaktere bürünecek halkçı bir kimliğe sahip olan ve ekseni Balkanlar’a kaymış bir Osmanlı’nın dinsel tercihlerinde Hıristiyan-İslam entegrasyonu veya eşitliğine yatkın, Hallac-ı Mansur geleneğine bağlı, panteist bir Hurifiyi, Şeyh Bedrettin’i atamıştı. Şey Bedrettin, görüşlerinde dinler arası ortak yanları içeren ve ortaklaşacılık temelinde halkın çıkarlarının savunuculuğunu yapan bir sufiydi. Rumeli’ne geçmiş olan siyasal ve toplumsal ağırlığın gereğine uygun olarak Bedrettin, diğer fikirlerinin yanı sıra, Osmanlı devlet sisteminin, Hıristiyanlığı tabi konumda tutan niteliğinin düzeltilmesini dayatıyordu. Onun fikirlerinde dinlerin eşitliği ve devlet sisteminde de ‘Hıristiyanlarla ilişkilerin düzenlenmesi ön plana geçti. Bayezit’in haraç ideolojisi de, Musa’nın gazilik fikri de (…) tamamıyla olumsuz şeylerdi. Bedrettin, geniş çaplı bir hoşgörü düşüncesiyle, Türkler ve yerli halk arasında bir kaynaşma sağlamak istiyordu. Dinlerin eşitlik ilkesini bu amaçla yayıyordu. Ancak burada sadece dinsel alandaki ayrımcılığın değil, siyasal alandaki ayrımcılığın da terk edilmesi söz konusuydu. Yenenler ve yenilenler yeni bir devlet sistemi içinde kaynaşmış bir toplum oluşturmalıydılar; (…Şeyh’in öngördüğü) böyle bir toplumda dinsel ve etnik sınırlar kalmayacaktı.’(Büyük Bir Devletin Doğuşu)s.156,157,159<br />
<br />
"...Ve sular,parmaklarından dökülüp,tekrar göle dönerken,dedi kendi kendine, O ateş ki kalbimin içindedir,tutuşmuştur,günden güne artıyor.Dövülmüş demir olsa dayanmaz buna,eriyecek yüreğim ve huruç edeceğim,Toprak adamları toprağı fethe gideceğiz ... ve kuvvetli bilimi,sırrı tevhidi gerçeklendirip...İktidar olup biz milletlerin ve mezheplerin kanunlarını iptal edeceğiz.." Şeyh Beddrettin-1416, Aydın<br />
http://siir.gen.tr/siir/n/nazim_hikmet/seyh_bedrettin_destani.htm<br />
<br />
<br />
Bu fikirlerin Bedrettin’in fikirleri olduğu konusu tartışmalı olsa da bu fikirler Bedrettin’in halifesi Börklüce Mustafa tarafından net olarak ifade edilmiştir.s.160<br />
<br />
‘’Musa’nın Balkanlar’da Süleyman’ı yenerek geliştirdiği egemenlik, hızla bir halk hareketine dönüşerek bölgenin tüm egemenlerinin ve bu arada Osmanlı’nın Rumeli beylerinin çıkarlarını tehdit etmeye başlayınca bu güçlerin hepsi, Osmanlı yüksek bürokrasisiyle birlikte çelebi Mehmet’i desteklemeye başlayacaklardı.’’s.156 Sırp ve Rum egemenlerinin desteğini alan Osmanlı merkezi bürokrasisi, bu güçlerle Musa’yı yendikten sonra onu boğdurarak hem tahtı ele geçirdi hem de Osmanlı’nın yüksek bürokrasisi dahil bölgenin tüm egemen güçlerini Musa ve Bedrettin’in neden olduğu bu halkçı kabustan kurtardı.s.156 Fetret Dönemi sona ermiş, Osmanlı tekrar ayağa kalkmıştı.s.156<br />
<br />
‘’Mehmet döneminin en önemli gelişmesi, hiç kuşkusuz Musa’nın kadıaskeri Şeyh Bedrettin’in öncülüğünde, Anadolu’dan Balkanlar’a yayılan yoksul halkın ve diğer merkezkaç güçlerin ayaklanması ve bunun bastırılmasıydı. Bu, herhangi bir şehzade desteğinden, dolayısıyla taht beklentisinden bağımsız ayaklanma, Osmanlı topraklarındaki halkın ne denli katlanılmaz bir çaresizliğe sürüklendiğinin göstergesi olurken, aynı zamanda Fetret Dönemi’ni atlatan Osmanlı egemenlerinin ne denli büyük bir etkinlik ve gözükaralılığa ulaştığının göstergesi olarak da tarihte çok büyük bir önem taşır.’’s.157<br />
<br />
‘’Bu yaygın ayaklanma, Ankara Savaşı’ndan (Timur-Bayezit Savaşı) beri düzeni iyice bozulmuş, sonraki taht kavgalarında zoraki birbirine kırdırılan ve büyük bir yoksulluk ve çaresizlik içinde sürüklenmiş olan, Müslümanı Hıristiyanı, Alevisi Sünnisi ve değişik etnisitelerden halkın, Şeyh Bedrettin’in şahsında bulduğu kurtarıcı etrafında Osmanlı despotizmine son verme umudunun ifadesiydi.’’s.157<br />
<br />
‘’Çelebi Mehmet’in iktidar tümüyle ele geçirmesinin ardından, Bedrettin’in halifeleri Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’in ayaklanmaları patlak verecektir. Börklüce Mustafa’nın 1415’te Aydıneli’nde (Aydın) başlattığı ayaklanma sırasında Bedrettin, ikamete mecbur edildiği İznik’ten kaçarak önce İsfendiyaroğulları topraklarına oradan da Balkanlar’a geçerek, Osmanlı iktidarı ve resmi görüşünün temel tehdit unsuru haline gelecekti. Bu sırada Bayezit Paşa ve Şehzade Murat komutasındaki güçler, bu ilk isyanı uzun ve kanlı bir mücadeleden sonra bastıracak ve Börklüce’yi de Roma geleneği üzerinden çarmıha gererek öldüreceklerdi. Bunu takiben Şeyh’in diğer halifelerinden Torlak Kemal’in, onu takiben de Kazova’da Aygıloğlu’nun isyanı başlayacak, ancak bu isyanlar da, yürütülen tenkil politikaları sonucunda ezilecek, sağ kalanların ve tabii önderlerin başı kesilecekti.’’s.157,158<br />
<br />
‘’Bunun üzerine Eflak’ta Sarı Saltuk tekkesini kendine merkez yapan Bedrettin, toprakları ellerinden alınmış sipahilerin, bir kısım Hıristiyanların ve kalenderi dervişlerinin de desteğini alarak 1416’da ayaklanacaktı. İdris-i Bitlisi; ‘Şeyh Bedrettin’in, din ve mezhep bağlarını ortadan kaldırmak, haramları helal saymak, şarabı ve müzik aletleri dinlemeyi mübah addetmek gibi, halktan bir kısım insanların tamah ve hırslarını, dünyevi zevklerini tahrik edecek vaatlerde bulunarak memleketi isyana katılanlar arasında paylaştıracağı propagandasını yaptığını ileri sürer’’’s.158<br />
<br />
‘’İdris-i Bitlisi’nin bu ifadeleri, vakanüvis geleneği içindeki tarih yazımlarının ahlaksızlığını göstermek açısından belgesel nitelik taşıyor. Asgari bir gerçeklikle görüleceği gibi, hayatları tamah, hırs, istismar ve dünyevi zevklerle geçen ve memleketi kendine mülk edenler, halkın bu duruma karşı ‘yeter artık!’ diyen çığlığını ‘tahrik’ olarak kayda geçiriyorlar.’’s.158<br />
<br />
‘’Çelebi Mehmet, ayaklanan halkla birlikte Rumeli’ne yönelen Bedrettin’in üzerine doğrudan kendisi gidecektir. Savaş meydanında sipahilerin kendisini terk etmesi üzerine Bedrettin, Edirne’de ağır bir şekilde yenilecektir. Bunun üzerine Deliorman’a sığınmayı başaran Bedrettin, güçlerini tekrar toplamaya çalışacak; ancak Akıncılar, Yörükler ve Hıristiyan reayadan oluşan güçleri, etkili bir karşı saldırı gerçekleştirmesine yetmeyecektir. Bedrettin, Mehmet’in yoğunlaşan takibatıyla yakalanacaktır.’’s.158,159<br />
<br />
‘’Ancak isminin büyüklüğü karşısında Mehmet onu hemen öldürmeyi göze alamayıp, dönemin din egemenleri devreye sokacaktır. Bir mollalar mahkemesi, baştan belirlenmiş cezaya şer-i kılıf üretmek üzere yargılamayı başlatır. Ancak Bedrettin’in duruşuyla kararı şeriat açısından gerekçelendirmeyi başaramayan heyet, onun siyaseten, devlete isyan gerekçesiyle asılmasına karar verir. Bedrettin 18 Aralık 1416’da, ibret-i alem olsun diye Serez Çarşısı’nda halkın gözü önünde asılır.’’s.159<br />
<br />
‘’Gerçek feodalizm ve üretici güçlerin gelişeceği ortam, imparatorluk karşısında küçümsenen küçük beylikler düzeninden çıkacaktır. Nitekim bu gerçek, sonraki süreçte Osmanlın ile Avrupa arasındaki gelişme farkında da somutlanacaktır.’’s.162<br />
<br />
Başka bir ifadeyle, Bedrettin başarıya ulaşıp suçlanıldığı gibi memleketi isyana katılanlar arasında paylaştırmış olsaydı, büyük olasılıkla bu yeni düzenden Avrupa kapitalizminin ve gelişmesinin önünü açan Avrupa usulü feodalizm ortaya çıkacaktı.<br />
<br />
‘’Bu yenilginin ardından Osmanlı devletindeki şeriatçı kurumlaşmanın yeni bir zaferle ve artan bir kararlılıkla yoluna devam ettiğini söyleyebiliriz.’’s.163<br />
<br />
‘’(…)Osmanlı tarihi, Osmanlı’nın, düşmanlarına karşı kullandığı yöntemlerin aynısını kendi halkına karşı kullanarak onları köleleştirmesinin tarihi olarak şekillenecektir.’’s.166<br />
<br />
‘’15. yüzyıl başında gerçekleşen Bedrettini direnişin ezilmesi, Osmanlı İmparatorlaşmasının önünü açan bir milat olacaktı. Bunun üzerinden kurumlaşmaya başlayacak olan yapı modern öncesi dönemin son imparatorluğuydu. Bütün imparatorluklar gibi bir fetih, talan, eşitsizlik, despotizm iradesini temsil etmekteydi. Bedrettin ise, tam tersine, bütün benzerleri gibi barışın, paylaşımın, birlikte üretip yönetme hayalinin tarihsel sesiydi.(…)’’s.165<br />
<br />
‘’tarihin bütün dönemleri ve örneklerinde görüldüğü gibi imparatorlaşmak ve imparatorluk siyaseti, adaletsiz bir hiyerarşinin içte ve dışta kendini dayatmasıdır; boyun eğdiriyorsa sömürmesi, eğdiremiyorsa katletmesidir. Bu basit ve evrensel gerçekliği anlayabilmek için, tarihe ve bugünümüze ideolojik ön koşullamalardan kurtularak bakabilmek yeter.’’s.165<br />
<br />
‘’Tabii imparatorluklar da sonsuz değildir ve onların ulaşabildiği zirveler, aynı zamanda çöküşün de başlamasının işaretidir. Bu dönemler, eğer çürütülmemişse halkların da tepki vermeye başladığı dönemlerdir. Bedrettin’den 100 yıl sonrasının Osmanlısı işte böylesi bir zirveyi yaşamaktadır. Osmanlı’nın Yavuz ve Kanuni namlı despotlarının dönemi, kanla, öldürme fetvalarıyla örülmüş devasa bir imparatorluğa işaret ederken, aynı zamanda zincirlerinden başka kaybedecek şeyi kalmayan halkın ‘artık yeter!’ demeye başladığı dönemdir.’’s.165,166<br />
<br />
‘’Osmanlı’nın tarihi üç büyük direniş dalgasıyla karşılaşacaktır. Bunların birincisi Fatih dönemi de dahil kuruluştan imparatorlaşmaya geçen 14. ve 15. yüzyıllara damgasını vuran ve ilhak edilen Türk-Müslüman beyliklerin direnişleridir. İkinci dalga 16. ve 17. yüzyıl imparatorluk dönemine damgasını vuracak olan ve önce Kızılbaş sonra da Celali ağırlıklı halk ayaklanmalarıdır. Üçüncü dalga ise 19. yüzyıldaki Hıristiyan ve diğer bağlı halkların bağımsızlık mücadeleleridir.’’s.166<br />
<br />
‘’Beyliklerin Osmanlı’ya karşı direnişlerinin son olarak Fatih döneminde iyice ezilmesi ve yine aynı dönemde ekonomik dengelerin bozulmasına bağlı yükselen pahalılık ve keyfiyetler halkı ayaklanma noktasına getirmiştir. İşte bu koşullarda Fatih’i izleyen dönemde başlayacak olan Türkmen halk hareketi de sınıfsal bir karaktere bürünecektir. Bu isyanlar resmi tarihlerce genellikle es geçilecek, gerçek nedenleri ve bunun yanı sıra alan ve nüfus yaygınlıkları ve sıklıkları gözlerden gizlenmeye çalışılacaktır. En bağnazları bu isyanları ‘sapkınlık’, ‘rafizilik’ diye açıklarken, daha usturuplu olanları ise bir Acem devleti olarak tanıtacakları ‘Safevi Devlet’nin Osmanlı’yı içten çökertme girişimlerinin sonucu,’ diye çarptıracak; böylece hem bizzat düzenin kendisinden kaynaklandıklarını gizlemeye hem de bastırılmalarını meşru kılmaya çalışacaklardır.’’s.167<br />
<br />
Çünkü ‘’ Hep bir ağızdan yaratmaya çalıştıkları ‘600 yıllık istikrar, adalet ve huzur’ tablosunu alaşağı eden nirengi noktalarıdır bu isyanlar. Çünkü bunların yaygınlığı ve nedenleri ortaya konulduğunda, Osmanlı tablosu daha çok bir adaletsizlik ve kıyım tarihi haline gelmektedir. Kuşkusuz ki Osmanlı adaletsizlik ve kıyım tarihinden ibaret değildir; ancak bunların, Osmanlı tablosunun en temel renklerinden olduğu da açıktır. İşte bu nedenle isyanları ve nedenlerini araştırmak, onları derli toplu bir Osmanlı tablosunun olmazsa olmaz bütünlüğü içine yerleştirmek, Osmanlı gerçeğini kavramakta temel sorun alanı olarak karşımıza çıkmaktadır.’’s.167,168<br />
<br />
‘’Kendi Türkmen ve heterodoks geleneğine yabancılaşarak beylikleri ezdikten sonra, Osmanlı egemenliğine karşı gelişen halk tepkisi, artık beylerin öncülüğünde değil, doğrudan kendi içlerinden çıkaracakları önderlerin etrafında toplanarak direnmek olacaktır. Bu geleneğin de ezilmesinin ardından iyice derinleşen çaresizlik, Celali ayaklanmalarında olduğu gibi kitlesel bir eşkıyalık biçiminde patlak verecektir.’’s.166<br />
<br />
<br />
Baskı ve ayaklanmaların gerçek nedeni ekonomik ve siyasal.s.172<br />
<br />
Sadece Fatih döneminde 16 krat olan Osmanlı akçesinin 1480’lerde 5.25 krata düştüğü, çift resminin 22 akçeden 32 akçeye çıkarılması gerçeği bile yaşanan enflasyon ve fakirleşmeyi göstermek açısından çarpıcıdır.<br />
<br />
‘’Bürokrasinin artan harcamalarını karşılamak üzere vergi artırımı politikasının başlangıç dönemi de bu dönem olacak, bunu karşılamak üzere hem vergi artırımı hem de yeni vergi koyma politikasıyla halk, artan bir sömürü ve istikrarsızlığa sürüklenecektir.(…)Tüm bunların üzerine 1494-1503 yıllarında yaşanan büyük bir kıtlık ve veba, sarayı değil ama Anadolu’yu altüst edecektir. Ve bu atmosferden, farklı olması nedeniyle bir kat daha ezilen Alevilerin isyanı patlayacaktır.’’s.173<br />
<br />
<br />
‘’Bu dönem Anadolu’sunda halk çoğunluğunun doğal inancı Alevilik, kültürel yapısı da Türkmendir.(…) Bu süreçte Anadolu’nun eski yerleşik halkının önemli bir kesimi de, kendi doğallığında bu Batıni-Türkmen kimliği benimseyecek, ortak kaderle aynı baskı ve direniş sarmalına katılacak, bu sürecin doğallığında Türkçe, Anadolu’nun hakim iletişim dili halne gelecektir. Doğallıkla diyorum, çünkü Osmanlı’nın, ulusal devlet örneklerindeki gibi topluma tek dil dayatma yönelimi olmayacağı gibi, tersine Türkmenleri temel düşmanı bellemiştir. Osmanlı’nın derdi Türkleştirmek değil, Ortodoks-Hıristiyan Kilise ve diğer kurumlar üzerinden vergi denetimi altında tuttuğu gayrı-Müslimler hariç, halkın bütününü Sünni-İslamlaştırmaktı. Geçmişte Bizans ve Ortodoks yapıya uzak kalmış halktan Rumların da bu yeni süreçteki tepkisi Türkmenlerle örtüşmüş, bu ise hem kaynaşmayı hem de Türkmenleşmeyi geliştirmiştir. Sürecin belirleyici etkeni ortak sınıfsal karakterdir. Esasen bu durum Bizans dönemindeki halk ile egemenler arasındaki saflaşmanın, Osmanlı egemenliğindeki yeni koşullarda devamıdır Dünkü Bizans sarayının yerini Osmanlı sarayı alırken, halk açısından da dünün Rumi ağırlıklı kültürel atmosferi Türkmen ağırlıklı bir yapıyla yer değiştirmiştir. 0smanlı Sarayı da onları kendine tebaalaştırmak için (tıpkı dün Bizans Sarayı’nın Ortodoks-Hıristiyanlığı yaygınlaştırmadaki amacında olduğu gibi) Ortodoks-İslamlığı topluma dayatmaktadır. Bu dayatmanın nedeni ise, hep yinelediğim gibi, sömürü ve denetimi güvence altına almak, halkı kullaştırmak ve tebaalaştırmak, yönetimin her türden savaş, vergi, göç ettirme gibi keyfiliklerine kayıtsız şartsız boyun eğmesini sağlamak, onların ruhlarını teslim almaktır. Ancak 16. yüzyıl başında henüz hem Anadolu’nun fethi tamamlanmamıştır hem de halkın ruhunun teslim alınması. Bu nedenle bu dönemde Osmanlı Sarayı, hem Anadolu ve diğer İslam coğrafyasının fethine hem de halkın mutlak tebaalaştırılmasına yönelecektir; ki bu misyonun padişahı, Yavuz lakaplı 1. Selim olacaktır.’’s.173,174,175<br />
<br />
‘’Diğer yandan bu dönem içinde Osmanlı’nın doğusunda (İran) ortaya çıkan Safevi devletinin hızla büyümesi ve Anadolu Türkmenleri nezdinde olağanüstü bir etkinlik sağlaması da, osmanlı’nın doğu seferini zorunlu kılıyordu. Gerçekten de bu dönem Anadolu’sunun bütününde halk, Osmanlı’nın ağır vergileri (vergi çeşitleri s.177)ve Sünnileştirme politikalarına karşı direnişe yönelmekte ve kurtuluşu Safevi devletinin genç önderi Şah İsmail’de görmektedir.’’s.175<br />
<br />
‘’(…)Osmanlı artık halkın anlamadığı bir melez dil olan Osmanlıca konuşur ve devşirme bir bürokrasiyle yönetilirken, Safeviler duru bir Türkçe konuşmakta, Türkmen geleneklerini sürdürmektedirler. Anadolu Türkmen halkıyla Şah İsmail ve onun Türkmen devleti arasında doğrudan bir dil ve kültür birliği vardır.’’s.177<br />
<br />
‘’Bu niteliğiyle halk, kendini ezen Sünni-devşirme Osmanlı’ya muhalif olup henüz, Şiileşmekten Acemleşmekten çok uzak olan Safevi Türkmen devletleşmesine yakındır. Safevi devleti ise, dinsel ve siyasal-örgütsel yapı olarak Osmanlı’nın ilk dönem yapısıyla büyük benzerlik gösterirken devlet olarak henüz kurumlaşmasını tamamlamamıştır. Bunla birlikte alabildiğine dinamik, dolayısıyla Osmanlı’ya başlıca rakip ve Müslüman Doğu’ya bütünüyle egemen olmanın yanı sıra (Yeni yolların keşfedilmesiyle, Osmanlı’nın geç aklıyla henüz farkında olmadığı ve artık önemini yitirmeye başlayan) İpek Yolu’nu bütünüyle denetim altına almanın da önündeki fiili engeldir.’’s.175<br />
<br />
‘’(…)Kaldı ki Yavuz, Safevi üzerine yürüken henüz kılıç zoruyla da olsa henüz halife olabilmiş değildi.’’s.176<br />
<br />
1511’de başlayan Şahkulu ayaklanması, Bedrettin’den sonra ilk örgütlü halk hareketi olacaktır.s.185<br />
Şahkulu ayaklanmasını, Osmanlı devleti adına araştıran görevlinin Divan’a verdiği raporda belirtildiği gibi, halk giderek ağırlaşan bir şekilde haksızlıklara uğramaktadır. Bunu bastırmakla görevli sipahiler ise ayaklanmayı neredeyse desteklemektedirler. Çünkü tımarları ve gelir kaynakları kesilmekte, ellerinden alınmakta, satılmaktadır. Alınıp satılan tımarlar altında asıl haraca bağlanan ise köylüdür. S.183Ayaklanmada Kızılbaş(Alevi) tonu belirgindir, ancak asıl faktör halkın ayaklanma dışındaki umutlarını yitirmesindeki çaresizliğinin yanı sıra tımarları ellerinden alınıp ‘Saray hademelerine verilen Türkmen sipahilerin tepkisidir.s.185 Ayaklanmanın temel nedeninin inanç ayrılığı olmadığı bizzat sipahilerin katılımından ve devlet raporunun teslim ettiği yolsuzluklardan bellidir.s.183<br />
<br />
‘’Antalya yöresi Türkmenleri üzerinden başlayıp kısa zamanda yayılan Şahkulu ayaklanması padişah’ın ordu göndermesi üzerine bastırılarak Şahkulu öldürülür. İşte kadın erkek birlikte girdikleri bu savaşta önderlerini kaybetmeleri üzerine geriye kalanlar Safevi’ye doğru çekilirler. Bu arada 1512’de Sivas merkezli yeni bir ayaklanma, Nur halife ayaklanması başlar ancak gönderilen orduyla bu ayaklanma da bastırılarak Nur Ali Halife de öldürülür.s.186<br />
<br />
‘’Bu arada Yavuz Selim, bir darbeyle babası 2. Bayezit’i tahttan indirp yerine geçer ve Kızılbaşları ‘kafir ve mülhid’ ilan edip kitlesel olarak katledilmelerini ‘vacip’ gören fetvayı aldıktan sonra saldırıya geçer. İlk hedef Kızılbaşlardır, ardından da Safevi’ye karşı topyekün saldırıya geçecektir.’’s.186<br />
<br />
‘’Ancak Anadolu’da yürütülen tenkil ve ardından Şah İsmail’in yenilmesi(1516) genel hoşnutsuzluğu ortadan kaldırmadığından ayaklanmalar devam eder. Şah İsmail devre dışı bırakıldığı halde halkın ayaklanmaya devam etmesinin önü alınamamıştır; çünkü sebep dışta değil içtedir, bizzat Osmanlı düzeninin kendisidir. Nitekim Yavuz Mısır seferine çıkarken Yozgat Türkmenlerinden Şeyh Celal ayaklanır. 1519’da ayaklanma dağıtılarak Şeyh Celal yakalanıp parçalanır.’’s.187<br />
<br />
‘’Baba Zünnun ayaklanması ise, köylülere yapılan zulümle patlamıştır.’’s.185<br />
<br />
‘’Bu arada Kanuni Süleyman gelir. Halkın iliğinden akçe çıkarmaya yönelik yeni uygulamalarla durum daha da ağırlaşır. Yozgat köylülerinden Söğlün Koca, kendisine biçilen verginin yarıya indirilmesini istediğinde, zorla sakalı kesilip aşağılanınca çevre halkı Baba Zünnun önderliğinde ayaklanır.Yıl 1525.’’s.187 Ayaklanma, gönderilen orduyla ezilir, ayaklanmacılar kılıçtan geçirilir, Baba Zünnun öldürülür.s.188<br />
<br />
1526’da o güne kadarki ayaklanmaların en büyüğü ve ‘en tehlikelisi’ olan kalender Çelebi ayaklanması başlar. Bu ayaklanma kısa zamanda yayılır ve hemen hemen Türkmenlerin tümünü yanına alır. Ayrıca daha önceki Şeyh Celal ayaklanmasını bastıran ve Yavuz Selim tarafından Dulkadir Türkmen Beyi yapılmış olan Şehsuvar Ali Bey’in Kanuni tarafından öldürtülmüş olması bir yana tımarlarına el konulmuş sipahiler de ayaklanmanın çapını artırıyordu.s.188<br />
<br />
Ayaklanmayı bastıracak olan orduya katılan beyleri ve güçleri de yenince Osmanlı ordusunun bütün ağırlığı Kalender Çelebi’nin eline geçer.s.189 Bunun üzerine İbrahim Paşa, çözümü ayaklanma güçlerini bölmekte bulur: Dukadirli neylerine, dirliklerini kendilerine iade ve yolsuzlukları engeleyeceğine dair gizlice söz yollayarak onları Kalender’den ayırmayı başarır. Güçleri iyice azalan Kalender’i Başsaz denilen yerde sıkıştırarak ezer, Kalender ve Ona sadık Dulkadir beylerinden Veli Dündar’ın başlarını kesip atların arkasına bağlayarak Kanuni’ye sunar. Yıl 1527.’’s.189<br />
<br />
Son Büyük Alevi ayaklanması 1578’deki Şah İsmail ayaklanmasıdır. ‘Düzmece’ diye tabir edilen bu Anadolulu şah İsmail 1576 iran seferiyle de örtüşür. Ancak ayaklanmalar artan vergilerin dayanılmaz boyutlara ulaşmasının sonucudur.s.192 Bu dönem Osmanlısında, Alevi Sünni, reaya, suhte, ehl-i örf ehl-i şer ayrımı olmadan her kesimi ve her bölgesiyle büyük Celali ayaklanmalarına doğru hızla savrulduğu, çok ağır bir bunalım, sömürü ve zulüm yaşanmaktadır.s.193<br />
<br />
<br />
Pir Sultan Abdal<br />
<br />
Bu ayaklanmalar sürecinde, sadece eylemiyle değil, sözü ve sazıyla da çok önemli bir rol yüklenmiş olan halk direnişinin en önemli simgelerinden biri de Pir Sultan Abdal’dır.<br />
<br />
Onda yaygın kullanım bulan ‘şah’ miti etrafında, o dönem Türkmenlerinin tercihlerini buluruz. O, devşirme Osmanlı’ya karşı Türkmen Safevi’den, şeriatçı baskıya karşı kendi Kızılbaş inancından ve tabii dayanılmaz baskı ve eşitsizliğe karşı adil bir düzen için mücadele misyonunun bayraktarıdır. Böyle bir tepki ve özlem, Pir Sultan’ın söyleminin temel özelliği olup, günümüz resmi tarihçiliğinin egemen otorite ve eşitsizlikçi düzenden yana çarpıtmalarına karşı bu gerçeklerin özellikle anımsatılması gerekiyor.<br />
<br />
<br />
Pir Sultan Abdal geleneği, bize, değiştirilmesi istenen düzenin yerini alacak, özlenen, uğrunda savaş verilen toplum düzeninden çizgiler verir. Bunların en belirlisi, elinde hak ve adalet kılıcı taşıyan, yaşadığı yere bolluklar ve şenlikler getirecek olan bir güçlü varlık düşüdür. Bu yüce varlık, ara sıra kimsenin hakkını kimsede koymayan Tanrı’dır; pek seyrek olarak Muhammed’dir. Asıl ve çokluk, Ali ve onun soyundan gelen imamlardır. Hüseyin’dir, Şah’tır, Güzel imamdır, Ali neslidir ve nihayet Mehdi’dir.<br />
<br />
Pir Sultan’ın deyişlerinde yansıyan ‘Şah’, sırasıyla Safevi Devleti’nin kurucusu Şah İsmail, daha sonra Bektaşi Tekkesi Postnişini Şah Kalender şeklinde çeşitlilik gösterir.<br />
Şah dosttur ve gelip kendilerini ‘Rum sultanından’, daha da ötesi ‘kafir’ ve münkir addedilen Osmanlı’dan kurtaracaktır.<br />
<br />
<br />
‘’Bu kavganın temelinde yeni bir toplum düzeni arama vardır. Ancak Pir Sultan Abdal, içinde yaşadığı düzenin sosyal ve ekonomik temelinden çok, güçlüleri ile kavgalıdır. Onun baş düşmanları, Osmanlın düzeninin (sözde) adalet dağıtıcıları, kadıları, ve müftüleri; siyasi gücü elinde tutanları, Beylerbeyileri, paşaları, valileri; sonra da onların ardındaki en büyük din ve siyaset gücü olan sultandır. Aşık şiirlerinde irili ufaklı Osmanlı memurlarını kınama, taşlama bir gelenektir. Ama padişa-sultan her zaman kötülüklerin üstünde görülmüş, ona dil uzatılmamıştır. Pir Sultan, tam tersine, en ağır yergilerini sultanın kendisine yöneltir. O ve Sivas’taki el ulağı Hızır Paşa, bütün kötülüklerin baş sorumlusudur.’’(İlhan Başgöz, Pir Sultan Abdal ve Pir Sultan Abdal Geleneği,s.48)s.197<br />
<br />
<br />
Uğrunda kavga verilen bu düzende padişah masumları boğdurmayacak, halkın feryadına sağır olmayacak, paşalar hak söyleyen dili kesmeyecek, yetimin yoksulun hakkı yenmeyecek zulüm olmayacak, Tanrı adaleti yürüyecektir<br />
<br />
<br />
Pir Sultan Abdal’ın kişiliğinde, Anadolu Türkmenlerinin Osmanlı karşıtı ayaklanmasının edebi destanının yanı sıra, aydın sorumluluğu anlamında da kararlı bir duruş görürüz.s.194<br />
<br />
İşlediği konuların zenginliği, söyleminin gücü, dili ve deyimleriyle günceli ve bireysel olanı dile getirirken tarihsel ve toplumsal olanı yakalayıp ezilenlerin özlemlerini dile getirmesi, emeği kutsayıp ‘cennet’i dünyada araması’, deyişlerinin etkisini ve yaygınlık alanını artıran, onu özgün kılan öğelerdir.<br />
<br />
‘’Dünyanın üstünde kurulu direk<br />
Emek zay olmadan sızlar mı yürek<br />
Bu yolu kim kurmuş bizler de bilek<br />
Söyle canım söyle dinlesin canlar<br />
Pir Sultan Abdal’ım farz ile sünnet<br />
Yola gelmeyene edilmez minnet<br />
Cümlenin muradı dünyada cennet<br />
Söyle canım söyle dinlesin canlar’’<br />
<br />
<br />
Mücadelenin dinamikleri ezilmiştir, acılıdır, ama yaralarını yine de azimle sarar, zamana, idama, yokluğa yenilmez:<br />
<br />
‘’Ötme bülbül ötme şen değil bağım<br />
Dost senin derdinden ben yana yana<br />
Tükendi fitilim eridi yağım<br />
Dost senin elinden ben yana yana<br />
Haberim duyarsın peyikler ile<br />
Yaramı sararsın şehitler ile<br />
Kırk yıl dağda gezdim geyikler ile<br />
Dost senin elinden ben yana yana<br />
Pir Sultan Abdal’ım doldum eksildim<br />
Yemeden içmeden kesildim<br />
Hakkı pek sevdiğim için asıldım<br />
Dost senin elinden ben yana yana<br />
<br />
Yargılanıp idamla yargılanınca onurlu sesini şöyle yükseltecektir:<br />
<br />
‘’Koyun beni hak aşkına yanayım<br />
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan<br />
Kadılar müftüler fetva yazarsa<br />
İşte kement işte boynum asarsa<br />
İşte hançer işte kellem keserse<br />
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan<br />
Ancak onu astıracak olan Hızır Paşa, Osmanlı hizmetine girmezden çok önce Pir’in müridi olduğundan onu astırmakta ikirciklidir. İçinde ‘şah’ adı geçmeyen üç şiir okuması, yani ideolojik teslimiyet bildirmesi halinde onu affedeceğini söyler. Bunun üzerine Pir Sultan Abdal, tam tersine, paşanın huzurunda içinde ‘şah’ adı geçen üç şiir okur.<br />
<br />
1-‘’Hızır Paşa bizi berdar etmeden<br />
Açılın kapılar Şah’a gidelim<br />
Siyaset günleri gelip çatmadan<br />
Açılın kapılar Şah’a gidelim’’<br />
<br />
2-‘’Sivas ellerinde sazım çalınır<br />
Çamlı beller bölük bölük bölünür<br />
Dosttan ayrılmışım bağrım delinir<br />
Katip ahvalimi Şah’a böyle yaz<br />
Pir Sultan Abdal’ım hey Hızır Paşa<br />
Gör ki neler gelir sağ olan başa<br />
Hasret koydun bizi kavim kardaşa<br />
Katip ahvalimi Şah’a böyle yaz’’<br />
<br />
3-‘’Eğer Göğeriben bostan olursam<br />
Şu halkın diline destan olursam<br />
Kara toprak senden üstün olursam<br />
Ben de bu yayladan şaha giderim<br />
Dost elinden dolu içmiş deliyim<br />
Üstü kan köpüklü meşe seliyim<br />
Ben bir yol oğluyum yol sefiliyim<br />
Ben de bu yayladan şaha giderim<br />
Alınmış abdestim aldırırlarsa<br />
Kılınmış namazım kıldırırlarsa<br />
Sizde şah diyeni öldürürlerse<br />
Ben de bu yayladan şaha giderim<br />
Pir Sultan Abdal’ım dünya durulmaz<br />
Gitti giden ömür geri dönülmez<br />
Gözlerim de Şah yolundan ayrılmaz<br />
Ben de bu yayladan şaha giderim’’<br />
<br />
Diyerek zulme boyun eğmemenin bayrağı olur.<br />
<br />
Pir Sultan asılır. Paşadan tek istediği sehpaya elleri çözülü çıkmaktır. Ardında bıraktığı yakınlarından da kendine yaraşır davranmalarını ister.s.201<br />
<br />
<br />
‘’Bu anlamda Şahkulu ve onu takip eden ayaklanmalar, Baba İshak ve Bedrettin ayaklanmalarının devamı olacaktır.’’s.185<br />
<br />
‘’Bu anlamda Şahkulu ve onu takip eden ayaklanmalar, Baba İshak ve Bedrettin ayaklanmalarının devamı olacaktır.’’s.185<br />
<br />
Yenilgi sonrası canlarını kurtaran Türkmenler Safevi devleti Anadolu halkıyla aynı inanç ve aynı dili kullanan bir Türk devleti olduğundan doğal olarak Safevi’ye sığınırlar.s.184<br />
<br />
‘’Bu arada Safevi’ye sığınan Anadolu Türkmenlerinin Safevi iktidarını da rahatsız ettiği, nitekim başta Şahkulu olmak üzere, kendilerine sığınan Anadolu’nun halk önderlerininin katledildiği bilinmektedir.’’s.184<br />
<br />
‘’Dolayısıyla bu sığınmadan hareketle, ayaklanmaların Safevilerce örgütlendiğini iddia etmek, kendi halkının sorunlarını çözmek yerine onu sömürmeyi ve baskı altında tutmayı amaçlayan despot devlet mantığının, çözmek istemediği toplumsal sorunları ‘dış güçler’e bağlayarak saptırıcı karakterinin doğal yansıması olarak görülmelidir.’’s.184<br />
<br />
‘’Bu ayaklanmalar ‘Osmanlı yönetiminin baskı ve zulmü ile birleşen yoksulluktan çıkmış, ancak muhalif bir dinsel kimliğe bürünmüştür.(resmi tarih tarafından da ekonomik neden gizlenerek bu dinsel neden öne çıkarılarak gerçekler çarpıtılmaktadır) Marks’ın da belirttiği gibi burada din, ‘ıstıraba karşı protesto’ aracı olarak ciddi bir işlev görecekti. Ama yalnız halk için değil, aynı şekilde egemenler açısından da halkı kontrol altında tutmanın, tutamıyorsa ezmenin kutsal gerekçesi olacaktı. Bir farkla ki, her iki tarafın da kendini ifade aracı olan dinsel kimlikler farklı farklıydı. Halk bu kimliği Osman’ın, Ede Bali’nin ve kurucu gazilerin dahil olduğu heterodoks dinde, hatta onun sınıfsal tepkiler temelinde biraz daha halklaşmış bir yorumunda, yani Kızılbaşlıkta bulurken, padişahlık, çoğu Acem’den Arap’tan gelen Sünni ulemanın kurumlaştırdığı Ortodoks anlayışta buluyordu. Biri tanrı’nın adalet imgesine vurgu yapıyordu, diğeri otoriteye.’’s.168,169<br />
<br />
Anadolu Türkmenlerini asıl rahatsız eden ve ayaklanmalarına neden olan durum Osmanlı’nın ekonomik, siyasal ve dinsel baskılarıdır. Durum buyken Anadolu halkının Osmanlı despotizminin gelişen baskısına karşı meşru ayaklanmalarını ‘’yabancı’’ bir devletin manipülatif ajan harekeleri olarak görmenin, yapılan kıyımları, örneğin Yavuz döneminde Şah İsmail’e sığınan, onun egemenliğini isteyen 40 bin alevi Türmen’e karşı, verilen bir fetvayla cihat ilan edilerek idam ve hapis edilmelerini mazur göstermeye ve aklamaya çalışmanın en küçük bir temeli yoktur. S.178<br />
<br />
Diğer meşru dinlere karşı, haraç(cizye) karşılığında da olsa hoşgörülü davranan devlet ve uleması bu hoşgörüyü Alevilerden esirgemektedir. Çünkü Alevilik düzeltilmesi veya cihat edilmesi ve imha edilmesi gereken, öldürülmeleri caiz, malları helal, nikahlamanın batıl olduğu, ‘’sapkın’’ bir inanç olarak meşruiyetten yoksundur. S.180,181 Dolayısıyla Osmanlı’nın çok dinliliği, hoşgörüsü ve laikliği Aleviliği kapsamamaktadır.<br />
<br />
‘’Ayaklanmalar özellikle Bayezit döneminde belirginleşiyor ve Yavuz, Kanuni dönemlerinde artan halk katılımı ve sıklaşan aralıklarla iyice yaygınlaşıyor. Osmanlı’nın ‘en parlak dönemi’ diye anılan bu dönemde Anadolu halkı ardı arkası gelmez bir şekilde ayaklanmakta ve tabii ardı arkası gelmez bir şekilde kırılmaktadır.’’s.168<br />
Bu noktada onu yeniden nesnel bir gözle sorguladığımızda ‘Kimin için ‘parlak dönem?’ sorusunun yanıtı, aynı zamanda ‘Kimin Osmanlı tarihi?’ sorusunun yanıtını vermektedir. Çünkü söz konusu bu ‘parlak’lığın halkın sefalet, keyfi yönetim ve zulme karşı zincirlerini kırarak başlattığı ayaklanmaları ve bir de iç yüzü vardı.s.168<br />
<br />
‘’ ‘’İşte bu koşullarda Anadolu halkı, karşı karşıya kaldığı bu sefalet, denetim altına alınma ve ayrımcılık dayatmalarına karşı son çareye başvurarak peşpeşe ayaklanmalara başlar. Adeta çoban ateşi gibi biri bastırılırken diğeri patlamaktadır. 1510-1530 arasında Şahkulu, Nur Halife, Şeyh Celal, Kalender Çelebi ve Baba Zünnun ayaklanmaları, irili ufaklı direnişlerden ayrımla Osmanlı’nın başına bela olacak ve ancak merkezi orduların yinelenen saldırılarıyla bastırılabilecek büyük ayaklanmalar şeklinde birbirini takip eder.’’s.182<br />
<br />
Nilüfer Tekin<br />
<br />
Kaynak: Osmanlı Gerçeği-Erdoğan Aydın<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
3) Osmanlı Despotik Bir Devletti (Emperyalist Osmanlı)<br />
16 Mart 2011 Çarşamba, 01:58 tarihinde Nilüfer Tekin tarafından eklendi<br />
<br />
<br />
<br />
(Bu yazı, Erdoğan Aydın’ın ‘Osmanlı Gerçeği’ adlı kitabından derlenmiştir.)<br />
<br />
Gaza ve Cihat<br />
<br />
Kur’an’da gaza değil cihat vardır. Cihat, başka dinlere karşı din savaşıdır.s.64<br />
Cihat, fitne ortadan kalkıp din yalnız Allah’ın olana kadar savaşmak’tır. ’’s.66 ‘’fitne ortadan kalkıp din yalnız Allah’ın olana kadar onlarla savaşın’’(Bakara-193) İslamiyet’te kafirlerin öldürülmeleri caiz, malı, ırzı helaldir. Ancak, cihat için de İslam yurdunun işgali gibi bir koşul olamaz. S.66‘’<br />
<br />
Ancak Osmanlı yayılmacılıkta Hıristiyan Müslüman, Bizans ya da Türkmen ayrımı yapmamıştır. ‘’Başlangıçtan beri Bizans’a karşı ne kadar yayılmacı davranmışsa, Türkmen ve Müslümanlara da aynı şekilde davranmıştır.’’s.50<br />
<br />
Esasen Osmanlı’nın asli kaygısının İslamiyet’i yaymak değil ‘ganimet akınları’ ve egemenlik olduğu da açıktır.s.49<br />
<br />
‘gaza’ nın Türkmen geleneği içinde büründüğü anlam farklıdır. Gaza, Türkmen geleneği içinde klasik bir din yayma eylemi değil, yayılmanın ve talanın ideolojisidir. S.59<br />
<br />
‘’Osmanlı kuruluşunda temel motivasyon etkeni gazadır.’’s.59<br />
<br />
‘’Moğol baskınının yanı sıra verimli topraklarda yurt edinmek gereksinimi, hem Batı’ya göçü zorlayan hem de gaza ideolojisinin böylesi önemli bir işlev kazanmasının temel nedenidir.(…)Unutulmamalıdır ki Türkmenlerin gelip yerleştiği topraklar, kendilerine ait olmayan ve üstelik kendilerine saldırmayan, dolayısıyla saldırmaya meşru bir zemin sağlamayan başka güçlerin toprağıydı.’’s.59,60 ‘’(…) Gaza, işte bu koşullarda saldırmanın ve bu saldırılar sonrası ganimet toplamanın meşru kılınmasının kutsiyete bürünmüş ideolojik gerekçesini oluşturuyordu.’’s.60<br />
<br />
‘’Talan akını anlamını taşıyan gaza, cihatın yükümlülüklerini içermez, doğrudan talana yöneliktir.’’s.65 Türkmenler ve Osmanlı cihat değil gaza yapıyorlardı. Bu onların ekonomik ihtiyacını ve yaptıkları talanın meşrulaştırılması ihtiyacını karşılamaktaydı.s.65<br />
<br />
Osmanlı nezdinde de ‘gaza’ din yaymak anlamlı ‘cihat’tan temel ayrımla yayılmacılıktan ibaret bir anlamda şekillenmiştir.s.132<br />
<br />
‘’Bu noktada gazayı, dinin gereği bir idealist eylemi olarak, dolayısıyla gazacıları da sofu dindarlar olarak değerlendirmekten özellikle uzak durmak gerekiyor.’’s.60<br />
<br />
‘’Osmanlı, talanın ideolojisi olan gazacılığın motivasyonuyla kurulmuş ve kurumlaşıncaya kadar bunu sürdürmüştür.’’s.320<br />
<br />
Sultan Murat, vezirine şöyle der: ‘’(…) Benim memleketimde üç helal lokma vardır; başka ülke padişahlarında yoktur. Birisi gümüş madenleri, biri kafirlerden alınan, biri de gazadan hasıl olan ganimet maldır.’’s.312<br />
<br />
‘’Gaza Osmanlı’da sadece bir doyum aracı değil, aynı zamanda ’bir sosyal örgütlenme ve siyasi dinamizmin temel normu ve devletin kuruluşunda temel faktör’ü oluşturmaktadır.’’(Halil İnalcık)s.59<br />
<br />
Osmanlı’da da toprakların kaynağı fetihlerdir. ‘’fitne ortadan kalkıp din yalnız Allah’ın olana kadar onlarla savaşın’’(Bakara-193) Allah’ın düzenini tüm dünyaya yaymanın Allah’ın emri olduğu, kafirin malının Müslüman’a helal olduğu şeklinde gerekçelendirilen ideolojik motivasyon, başka halklara ait toprakların işgal edilerek sahiplenilmesinin kutsal gerekçesi yapılır. S.239<br />
<br />
Bu tarz gerekçelendirme, İslamiyet’in çok öncesinden başvurulan bir yol olmakla birlikte İslam ideolojisindeki ‘’cihat’’, ‘’gaza’’ gibi kavramlar fetih işini hem kolaylaştıran hem de zorunlu kılan bir işlev görür. S.240<br />
<br />
Her şeyin Allah’ın emirlerinin ifası ve adalet için olduğu varsayılır. Tabii bu ‘’adalet’’ padişahın Tanrıdan aldığı mutlak otoritesince belirlenir ve yöneticilerle halk arasında ciddi eşitsizliklere tekabül eder. S.240 Sistemin Tanrısal emirler doğrultusunda olduğu, dolayısıyla yürümeyen şeyler olduğunda ya gereğince itaat etmemeye ya da dış güçlerin entrikalarına bağlanır. S.240<br />
<br />
Bu büyük ve kutsal amaç için yönetilenlerden mutlak itaat istenir. Vergiler düzenli ve eksiksiz verilmenin, çağrılınca savaşa gitmenin, öldür deyince öldürmenin, öl deyince ölmenin, siyasete asla karışmamanın gereği sorunsuzca yerine getirilmelidir ki ‘’nizam-ı alem’’ gerçekleşsin. S.240,292<br />
<br />
Tebaa(kayıtsız şartsız tabi olanlar) ve reaya(sürü) addedilen halk, Tanrı’nın temsilcisi addedilen padişah nezdinde hiçbir hak ve özgürlüğe sahip olmamıştır. S. 292 Ancak ölümcül görevleri olmuştur.<br />
<br />
‘’Gayrimüslim din değiştirmemek, Müslümansa Sünni olmak(ve dinden çıkmamak) durumundadır.’’s.292<br />
<br />
‘’Şeriatçı akıl nezdinde tek suçları başka inanca sahip olmaktan ibaret insanlardan toplanan ganimet ve haracın zulüm olan karakteri bir yana, halkın tepesinde hızla büyüyen devlet, ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldiği 1. Bayezit’le birlikte bu kez dönüp içinden çıktığı halka vergi dayatmaya başlıyordu. Böylece Kuran’da olmayan vergi, Fazullah tipi akıl hocalarının ürettiği yeni yorumlarla, bid’atle halka yüklenmeye başlıyordu. Böylece zekat ve sadakanın karşılığı olduğu düşünülen malların doğrudan devlete aktarılması şeklinde, talan ve haraca ek olarak düzenli bir hazine girdisi daha yaratılmış oluyordu.’’s.313<br />
<br />
Kuşkusuz bu vergi toplama işi Osmanlı’da başlamadı. Bizans ve Pers devlet gelenekleri üzerinden Emevi’ye, Abbasi’ye, Selçuklu’ya ve Osmanlı’ya geliyordu. Bütün bunlar devlet kurumlaşmasının sonucuydu, ama Türkmen için atasından görmediği bir şeydi. Üstelik bu vergi, kendine kamusal hizmet olarak hiçbir şey vermeyen bir gücün, kendi profesyonel silahlı güçleri sayesinde zorla çekip aldığı, yeni türde bir haraçtan başka bir şey değildi. Çünkü bu vergiyi toplayan güç, insanlara yurttaşlık hakları ve hizmetleri sunmuyordu.’’s.313<br />
<br />
‘’Hep birlikte düşünelim: Tümüyle padişahın mülkü olan, yani vatan olmayan, halka ait olmayan bir mekandasınız; devletin size sunduğu ne bir sağlık ne bir eğitim hizmeti var ve bunlara rağmen düzenli vergi veriyor ve her istediğinde canınızı ortaya koyarak savaşa koşturuyorsunuz; üstelik devlete işiniz düştüğünde bunun karşılığı bedel ödüyorsunuz ve bunlar yetmiyor, bir de devletin sizi kontrol etmek, vergi almak, savaşa götürmek, yani devletin kendi çıkarlarını korumak için başınıza gönderdiği memurların geçimlerini de siz karşılıyorsunuz!...Ayrıca evlenirken, ya da babanızın ölüp toprağın kullanımı size geçtiğinde veya aklınıza gelen gelmeyen her vesileyle ek vergi ödüyorsunuz vs. vs.’’s.311<br />
<br />
Hal böyle olunca vergi vermemek veya artırımlara itiraz etmek, askere gitmemek veya bu işin yasalara bağlanmasını istemek, Kızılbaş olmak, din değiştirmek ve hele ki yönetici kul taifesinin emirlerine itiraz etmek veya bir şekilde siyasette hak talep etmek isyan nedeni sayılmış ve aşağılayıcı yaptırımlar ve işkenceden başlayarak doğrudan ölümlerle eş deyişle ‘’siyaset edilmek’’ ile karşılanmıştır.’’s.292<br />
<br />
‘’Kanuni dönemine gelindiğinde ise büyüyen Saray ve kullarına bunlar da yetmez olunca yeni bid’atlar gerekmişti. İşte bu ortamda iltizam uygulamasıyla çok daha kapsamlı bir zulüm dönemi başlatılacak ve Anadolu’da Türk ve Müslüman halk artık ‘yeter’ diyecekti. Yeter deyince ne yapacaktı? Ayaklanacaktı. Önce Alevi kimliğiyle, ardından Celali olarak.’’s.314<br />
<br />
‘’Kendi toplumuna yabancılaşan devletin bu topluma verebileceği bir şey de kalmaz. Nitekim Türkmen’in gördüğü en büyük refah, gaza mallarının savaşçılar arasında doğrudan dağıtıldığı başlangıç dönemi olmuştur.. Sonraki dönem giderek pastanın tümü merkezi bürokrasiye akmaya başlamış; bürokrasi de bunu halkın kontrol altında tutulması ve yanı sıra kendi lüksü için kullanmıştır.(…) Yeni ele geçen toprakların bir kısmına zorunlu iskan yoluyla eski bölgelerden taşınan halk yerleştirilmiş; ki burada da toprak halka verilmemekte, padişah adına kullandırılmaktadır. Diğer yandan bu yöntem, ele geçen zenginliklerden halkın faydalandırılması değil, devletin halka karşı güvenliği, fetihlerin güvence altına alınması ve üretimin artırılması amacıyla gerçekleşmektedir.’’s.317<br />
<br />
‘’O halde bu noktada zulmün evrensel anlamı, başkalarının hak ve özgürlüklerini her ne gerekçeyle olursa olsun zorla gasp etme eylemi olduğu gerçeğini anımsamak durumundayız; ki bu noktada, Müslüman devletin egemenliği altına girmeyen herkes ve her ülkenin dar-ül harp olduğu, dolayısıyla ‘’fitne ortadan kalkıp din yalnız Allah’ın olana kadar onlarla savaşmanız farz kılındı’(Bakara-193) şeklindeki temel cihadi hukuk bile bize, sistemin gerçek karakterini verir; ki bu, günümüze uzanan hak mücadelesinin gereği olarak Osmanlı gibi sistemler karşısında sorgulayıcı bir duruş sergilenmesini gerektirir.’’s.311<br />
<br />
‘’Osmanlı Padişahları, bir yandan kısamadıkları devlet masraflarını karşılamak üzere memurlarını halkın boğazına salıyor, diğer yandan da onların zulüm yapmamalarını istiyorlardı. Ne var ki soymanın adaleti pek olmuyordu.’’s.315<br />
<br />
‘’Osmanlı’nın kendilerinin de bir parçası oldukları, ama kendilerinden çok önce başlayıp kendi dışlarında da süregelen gaza akınlarından büyük bir avantajı olacaktır. Şöyle ki bölgeye doluşan birbirinden bağımsız gazacı topluluklar Bizans köylülerini ve silahlı güçlerini örseleyecek, deyim uygunsa araziyi düzleyecek; Osmanlı ise bölgenin en etkin gücü olarak hem bu avantaj üzerinden egemenliğini daha rahat yayma olanağı elde edecek hem de diğer gazacı topluluklar için çekim ve toplanma odağı olacaktır.’’s.60<br />
<br />
‘’Öncelikle bilinmelidir ki, başta Osmanlılar olmak üzere gaza yapan Türkmenler arasında çok farklı bir inanç atmosferi söz konusudur. Egemen olan anlayış, Ortodoks İslam’dan temel ayrımla heterodoks, yani Ortodoks-Sünni dinsel esaslara aykırı, bu esaslara pek de itibar etmeyen ve eski geleneklerini sürdüren anlayıştır. Özetle 8. ve 11. yüzyıllarda karşılaştıkları Müslümanlaşma baskısına boyun eğmiş, ancak kendi eski inançlarını da bırakmayarak karma bir dinsel sentez sergileyen heteredoks bir toplulukla karşı karşıyayız.(…) Bundandır ki bu süreçte belirgin bir Hıristiyan düşmanlığı söz konusu değildir. Hatta Hıristiyan komşularıyla gazaya çıkıp ganimet paylaşımına bile rastlanmaktadır.(…)’’s.61<br />
<br />
‘’Göçebe demokrasisi içinde, daha sonraları Kızılbaş adı altında toplanacak olan Batıni inanç, bu dönem Anadolu’sunda en yaygın inanç durumundadır. Bu ise Türkmen topluluklarının, yerleşim ve geçim olanakları elde etmeye yönelik arayışları temelinde biçimlenmesine neden olmuştur. Osmanlı devleti de, dinsel düşmanlık temelinden kopuk böylesi bir gaza anlayışı üzerinden kurulma zemini elde etmiştir.’’s.61<br />
<br />
‘’Osmanlılar, tıpkı diğer gazi beylikleri gibi, (daha sonra bir asalet göstergesi olarak vurgulanacak olan) aşiret bağı ve bilincinden bu dönemde henüz yoksunlardı. Pek çok aşiretten ve yanı sıra gayrimüslim ve Müslümanlaşmışlardan oluşmuşlardı.’’s.101<br />
<br />
Nitekim gazaya yollanan Türkmenlerle Anadolu’nun yerleşik halkı Rumlar aynı yerleşim ve üretim alanlarını paylaşıyorlar, din değiştirmeden birbirleriyle evleniyorlar, kendi devletleriyle olan sorunlarında birbirlerine sığınıyorlardı. S.72<br />
<br />
Bütün göçebe gelenekler içinde yiğitlik, savaşçılık ve ‘biz’den olmayanlara ait birikimlerin talanı, askeri ve iktisadi eylem olarak birbirini içeren anlamlarıyla ‘alp’, İslamlaşmadan sonra da giderek ‘alperen ve ‘gazi’ kavramlarıyla nitelendirilmiştir.s.66,67<br />
<br />
‘’Gazilik, S. Divitçioğlu’nun da çok özlü olarak aktardığı gibi, iktisadi mesleklerin ilk akla gelenidir.: ‘1-Gazilik, 2-Ticaret, 3- Tarım, 4-Zanaat.’ Gerçekten de ilk Osmanlı toplumunda iktisat işlevi algılanmıyordu. Daha doğrusu savaşçılık işlevi onu içerip eritmişti. Durum bütün Ortaçağ Türk toplumları için geçerlidir. Niçin? Çünkü onlarda (atalarımızda) bereketin sunduğu nimetler dışında, mallar ve emek aracılığıyla üretilmesi ve yeniden üretilmesi kavramı yoktur. Çoğalan sürü üretilmez. Ayrıca, üretilen malı üretenden gasp etmek, üretmekten daha kolaydır.’’s.66<br />
<br />
‘’(…)Osmanlı’nın kuruluşunda tayin edici rol oynayan gazi geleneği, devlet kurumlaştıkça merkezden uzaklaştırılarak sınır boylarına itilecek olan gazilerin konumu, yeniçeri ve düzenli bir bürokrasiyle ikame edilecekti. Keza aynı şekilde Orta Asya’dan taşıdığı ve kabile geleneği içinde sürdürdüğü göçebe demokrasisi de merkezi despotik bir yönetimle değişecekti. Bu durum gazi geleneğini sürdürenlerin, daha sonraları merkeze karşı bir tepki odağına ve yer yer ikdidara karşı mücadele yürüten devrik şehzadelere destek veren merkezkaç güçlere dönüşmelerini getirecektir. Kuruluşunda tayin edici rol oynadıkları devletin artık onlara ihtiyacı kalmayınca, tarihsel olarak zamanlarını yitirmiş güçler olarak dizginlenmeye ve tımarlara yerleştirilmeye çalışılacaklardı.’’s.130<br />
<br />
‘’Özetle Osmanlı gazayı kesin bir yaptırım olarak kullanmış, ama dini yaymayı zorlamamıştır.’’s.65<br />
<br />
<br />
Osmanlı Adaletli, Eşitlikçi, Hoşgörülü müydü?<br />
<br />
Osmanlı düzeninin15, 16. yüzyıla kadar, fetih ve dış talan akışı nedeniyle yoğun bir iç sömürüye gerek olmamasına bağlı olarak, genel olarak feodal sömürü koşullarında yaşayan çağdaş Avrupalı devletlere oranla daha adil ve istikrarlı bir yaşam sunduğundan söz edilebilir. S.229, 232<br />
<br />
‘’Buna karşın onun 600 yıllık ömründe, hem yükselişe kadarki fetihler dönemi hem de 16. yüzyıl sonrası, mal, can, ve ırz güvenliği açısından hiç de güvenli yüzyıllar olmamıştır.’’s.321<br />
<br />
‘’Tabii kabul edilmelidir ki Osmanlı diğer nedenlerin yanı sıra bu kozmopolit ideoloji kimliğinin sağladığı avantajlar sayesindedir ki İmparatorlaşacaktır.’’ S.149<br />
<br />
‘’Önceki dönem antik imparatorluklar da Osmanlı’dan farklı bir sistem uygulamamışlardır.’’s.320<br />
<br />
Söz konusu saldırganların tümü gittikleri yerlere kendi ‘barışlarını’ götürdüler ‘’ve dünyanın yerel birikimlerinin evrenselleşmesini sağladılar. Tabii bunu yapmak zorundaydılar; çünkü kendi hegemonik ihtiyaçları ve sömürü ilişkisi için bu gerekliydi.’’s.323,324<br />
<br />
‘’Diğer yandan kuşkusuz o dönemde fetihler olağan bir duruma işaret etmektedir. Ama bu yine de Garaudy’nin yaptığı gibi fetihlere olumlu bir misyon yüklemeyi haklı kılmaz. Dünyadaki ‘kaosu düzeltme’ gerekçesiyle silahına davranan her girişimin, bu kendinden menkul misyonla yeni kaoslara yol açacağı bir yana, Osmanlı yayılmacılığı, bir kaosu düzeltmeye değil, uygun fırsatlardan faydalanarak işgal etmeye, haraca bağlamaya, ganimet toplamaya tekabül etmektedir.’’s.324<br />
<br />
Dinsel Hoşgörünün bir nedeni imparatorlukların fethedilen halkları en kolay sömürmeleri ve en kolay denetim altında tutmaları için farklı halklara hoşgörü gösterme zorunluluğudur. Osmanlı’nın da daha en başından Bizans imparatorluk topraklarına hakim olması ve halkın ancak bu yoldan daha rahat yönetilebilmesidir. İstisnalar hariç tüm imparatorluklar bu yöntemi kullanmışlardır. Roma, Bizans, Pers, Avusturya-Macaristan ve çarlık Rusyası da böyledir.s.53<br />
<br />
‘’Öteki nedeni ise, Hıristiyanların verdikleri özel verginin (cizye-kelle vergisi) mali kaynakların içinde çok önemli bir yer tutmasıdır. Devletin milyonlarca Hıristiyan tebaası ‘askere gitmemek’ ve ‘korunmak’ karşılığında bunu ödemektedir. Dolayısıyla vergi toplamını azaltmamak için, Osmanlı devleti Hıristiyan tebaasını kitle halinde din değiştirmeye asla zorlamamıştır.s.53’’<br />
<br />
‘’Kitsikis’in de belirtmesiyle, milliyetçiliğin zaferinden önceki tüm çokuluslu imparatorluklar gibi Osmanlı’da nitelik olarak tek tek parçalarından farklı bir bütün idi.’’s.51<br />
‘’Çağdaş federal sistemin atası olan imparatorluk, tanımı itibarıyla çokulusludur. Her imparatorluğun örgütlenmesi, biri birliğe diğeri çeşitliliğe yönelen iki karşıt gücün gelişimini gerektirir. Çeşitlilik içinde birlik zorunlu bir ilkedir. Hegel, ‘Persler pek çok halkı egemenliklerine aldılarsa da, aynı zamanda her birinin özgüllüklerine de saygı gösterdiler; egemenlikleri böylece imparatorluğa dönüşebildi.’ diye yazmaktadır.’’s.51<br />
<br />
Demek ki hoşgörü, imparatorluklar için bir ölüm kalım sorunudur ve egemen halkın ya da yöneticinin erdemleriyle ilgisi yoktur. Türk imparator Fatih Sultan Mehmet, aynı İskender gibi, hoşgörü ilkesini hayata geçirmiştir. Her ikisi de imparatorluğun ayakta kalmasını sağlayan temel yasayı uygulamak durumunda kalmışlardır.’’s.52<br />
<br />
‘’Bu bağlamda diğer imparatorluklar gibi Osmanlı da hoşgörülüdür. Hatta Osmanlı zımmi (bağımlılaştırılmış gayrimüslimler) politikası öncekilerden ileridir.(…)Nitekim ele geçirdiği topraklardaki halkların, kendi egemenliğine tehdit gelmemesi koşuluyla din, dil ve kültürlerine dokunmamıştır.’’s.52<br />
<br />
‘’Kanuni, valisine gönderdiği bir fermanda devlet sistemini(ve adaleti) şöyle açıklıyordu.(…)Eğer bazıları görevlerini yapmazlarsa, ister emir ister fakir olsunlar, onları itaate zorlamalısınız. ‘Yöneticiler, hayatınız adaletin eşitçi dağılımına dayanıyor,’ ilkesini hatırlayarak her türlü düzensizliği önleyeceksiniz.’’(aktaran T. Timur)age. s.300<br />
<br />
‘’Kınalızade’nin adalet çemberine göre de; ‘padişahın mülkü ve devlet, askerler ve diğer kullar ile varolur; bunlar için ise mal lazımdır. Malı ise reaya üretir, reaya ise adaletle düzenlenir’’’.s.300<br />
<br />
‘’2. Murat, ‘Nasihat-ı Sultan Murat’ adlı eserinde, ‘Reayayı adalet ve şefkatle yönetilmesi gereken, Tanrı’nın bir ‘vediası’ kabul eder’, ama toplumu da şöyle görür: ‘Tanrı kullarını iki bölük eylemiştir: Nafaka verici ve nafaka alıcı. Bir zengin, bir yoksul; bir bey, bir kul. Beyin beyliği kul ile; zenginin zenginliği yoksul iledir. İnsanlar bunu bilmeli, Tanrı’nın buyruğuna uymalı, verdiği rızk için şükretmeli’’.s.303<br />
<br />
Tabii burada ‘hoşgörü’, çağdaş anlamda hak eşitliği ve özgürlüğü en küçük anlamda içermez. Kaldı ki bu anlamda bir hoşgörü, zımmiler veya Kızılbaşlar bir yana, Sünni halk, hatta yönetici zümre kapıkulu için bile geçerli değildir. Sonuç itibarıyla Ortaçağ atmosferinde yaşanmaktadır ve egemenliğin meşruiyet kaynağı Tanrı’da ve onun adına imparatorluktadır. Buradaki hoşgörü saptanmış ağır kuralların gereğini yerine getirmek koşuluyla daha fazla tecavüz etmemektir.s.52<br />
<br />
‘’Diğer yandan unutulmamalıdır ki, Osmanlı başka milliyetlere baskı uygulayacak bir milli benliğe de sahip değildir.’’s.53<br />
<br />
‘’Zaten pek çok milliyeti tahakkümü altında tutan bir imparatorluk olarak onun çıkarları milli olmamaktan ve tabalarının da milli olma aşamasına yükselmesinin engellenmesinden geçiyordu.’’Demek ki milli baskının olmaması Osmanlı’nın baskıcı olmadığı anlamına gelmiyor. Nitekim Osmanlı da, kendi halkı, komşu beylikler ve devletlere yönelik sistematik bir baskının adı olmuştur hep.’’s.54<br />
‘’Yani Osmanlı kendine benzeştirerek değil, başta kendi geçmişinden olmak üzere kendini herkesten ayrıştırarak, herkesin üstüne ve dışına çıkarak yönetmiş ve sömürmüştür.’’s.53<br />
<br />
‘’Tepesinde kadir-i mutlak bir hükümdarın yer aldığı ve onun dışındaki herkesin ‘kul’ addedildiği, padişaha karşı can ve mal güvenliğini tanımayan bir ‘hukuk’un geçerli olduğu, temel ordu biriminin zorla alınan Hıristiyan çocuklarından kurulu bir lejyon ordusu olduğu, gayrimüslimlerin ikinci sınıf, resmi mezhepten farklı inanca sahip Müslümanların ‘zındık’ ilan edilip kat’llerine ferman çıkarıldığı, hakim dini değiştirmenin (ridde) ölüm riskiyle karşılaştığı, dolayısıyla vicdan özgürlüğünün olmadığı bir zaman ve düzende uygulanan hoşgörüden ‘katlanmak’ anlamı dışında bir anlam çıkarmanın demogojik bir yaklaşım olacağı açıktır.’’s.55,56<br />
<br />
Millet Sistemi<br />
<br />
Osmanlı’nın toplumu yönetirken başvurduğu usul, farklı dinlere mensup Osmanlı tebaasını dinsel kimlikleri temelinde bölerek yönettiği ‘millet sistemi’ olmuştur.s.420<br />
<br />
‘’Bu sistemde her dinsel cemaatin(millet) vergi toplanması, kendine özgü içsel ilişkilerin yürütülmesi ve kontrol edilmesi, kendi içinde kurulu bir hiyerarşiye bağlanarak sağlanıyordu. Bu sistemde dinsel niteliğe sahip sorunlarda, örneğin, evlilik, boşanma, miras vb. konularda yetki, söz konusu cemaatlerin(milletlerin) dinsel hiyerarşisi içinde çözülürdü. Ancak egemen millet ve din İslam olduğundan, işin içine Müslümanların da karıştığı davalar kadının önüne gelirdi. Daha önemlisi, herkesin bağlı olduğu hiyerarşi, herkesi belirleyen sınıfsal bölünme ve genel kanunlar karşısında tüm Osmanlı reayası gibi gayrimüslimler de aynı yükümlülüklere bağlıydı. Bu noktadaki farklılık, gayrimüslimlerin Müslümanlardan daha fazla vergiye bağlı olmaları, buna karşılık bazı askeri yükümlülüklerden azade, kılınmalarıydı.’’s.421<br />
<br />
‘’Bu sistemin düzenlendiği ilk dönemde (Fatih zamanında) patrik, hahambaşı gibi birinci derece yöneticiler devletten maaş alırken, 1496 yılından itibaren bu millet önderlerinin sultana ‘peşkeş’ adı verilen bir para ödemeye başladıklarını görüyoruz. Bu uygulama ise giderek kurumlaşacak ve oranı yükselerek patriğin kendi iktidarı için cemaatini devlete karşı ek bir yükümlülük altına sokan bir diyet haline gelecekti. Tabii patriğin padişah nezdinde ve kendi cemaatine karşı devlete dayanan gücünün artışını (hatta İltizam dağıtımında olduğu gibi kimin patrik seçileceğini) belirleyen bir haraç anlamına dönüşecekti.’’(D. Kitsikis, Türk Yunan İmparatorluğu, s.104)s.421 ‘’Böylece devlet, hem tebaasının ihtiyaçlarını karşılamakta hem de kendisine karşı sorumlu tutabileceği bir muhatap bulmaktadır.(m.m. Kenanoğlu, Düşünen Siyaset,s.126)’’s.422<br />
<br />
Bu model şer-i hukukun gereği olarak ‘Müslümanlarla gayrimüslimler arasında eşitsizliği temel alır; Osmanlı İmparatorluğu, gayrimüslim vatandaşlarının statülerini düzenlerken İslam hukukunun müesseselerini esas kabul etmiş ve zimmet ehli olarak nitelediği kişilerle bu çerçevede münasebet kurmuştur, yani Müslümanlar hakim millettir, gayrimüslimler ise mahküm millettir.s.422<br />
<br />
Osmanlı’da Gayrimüslimlerin Durumu<br />
<br />
‘’1854 yılına kadar Osmanlı egemenlik alanında yaşayan gayrimüslimlerin (zımmilerin) durumu ikinci sınıf tebaadır. Bunun anlamı ise; Müslümanlardan daha fazla vergi verme, ibadet için yeni tapınak yapmama, Müslümanlarla ihtilafa düştüklerinde kadı’nın karşısına çıkma, dolayısıyla hak eşitliğinden yoksun kalma, mahkemelerde tanık olamama vs. şeklinde sürmüştür; ne yazık ki Batı’nın etkisiyle ilan edilen Tanzimat’a kadar. Ki Tanzimat bile, o dönemde ulaşılan evrensel insan hak ve özgürlüklerinin çok gerisinde kalmıştır. Aleviler içinse osmanlı’da hayat ikinci sınıf bile olmamıştır; çünkü onlar ‘zındık’lar olarak yaşam güvencesine bile sahip değillerdir. Esasen tek başına Türkmenlere karşı düzenlenen katliam ve baskılar bile, Osmanlı’dan bir ‘Türk İmparatorluğu’, ‘Türk egemenliğinin altın çağı’ çıkarmaya çalışan milliyetçi, şeriatçı ve resmi ideoloji sahipleri açısından, tarihin ne denli büyük bir pervasızlıkla çarptırıldığının açık göstergesidir.’’s.56<br />
<br />
Yani bugün anladığımız anlamda bir adalet değil tebaa arasında ayrıcalıklar yapılmamasına dayanan bir ‘tebaa’ adaletidir. Kızılbaşlara (Aleviler) ve gayrimüslimlere inanç temelinde farklı davranıldığı, Kızılbaşların sapkın sayıldığı, Gayrimüslim kesiminden ciye/haraç diye fazla vergi alındığı, kime tımar verilip kime verilmeyeceği konusunda tamamen keyfi davranıldığı, ezilenlere ilişkin sadece tavsiyelerde bulunulduğu, karşılıklı hak ve yükümlülüklerin değil, efendi haklarının, köle yükümlülüklerinin bulunduğu, devlet görevlileri olan ulema ve yürütme memurlarının yaptıkları hizmetin karşılığını reayadan aldığı, halka zulmünün kolaylaştırıldığı, sağlık ve eğitim hizmetinin olmadığı, evlenme ve toprağın işletmesinin miras kalması gibi akla gelen her vesilede ek vergi alındığı, Monarşinin çıkarlarınca belirlenip, özgürlüklerin filizlenebilmesini dahi imkansızlaştıran bir ‘adalet’ tir.s.300,301,309,310,311<br />
<br />
‘’Özetle Osmanlı’nın kurduğu ‘barış’ bir imparatorluk barışıdır; kılıç zoruyla elde edilip kılıç zoruyla sürdürülebilen bir ‘barış’tır.(...) Oysa barış, muhtevası gereği hak ihlallerinden vazgeçildiği bir atmoferde geliştirilen, anlaşma ve güvenlik olarak anlamlıdır; aksi durumda olsa olsa bir katlanma durumudur, ki (Beyazıt ile Timur’un karşılaşmasında Türkmenlerin Timur’dan yana tavır alması, 19. yüzyılda tüm bağımlı ulusların bağımsızlıkları için sırtlarını büyük güçlere dayaması gibi) ilk fırsatta yerini karşı koymaya bırakacaktır.(…) Nitekim ‘Osmanlı barışı’ kesintisiz bir savaşlar dönemi olup kırımlarla süren bir egemenlikten başka bir anlama gelmemektedir. S.321,322<br />
<br />
Esasen derdi Türkleştirmek ya da İslamlaştırmak değil Sünni-İslam kılıfıyla dünyaya ve zenginliklerine egemen olmak olduğundan, Osmanlı dünyaya egemen olan güçlü bir devlet için her yolu mübah gören Makyavelist bir siyaset izlemiştir. S. 149<br />
<br />
Osmanlı’nın saldırgan, despotik tahakkümcü siyaseti yalnızca dışarıya ve gayrimüslimlere karşı değil aynı zamanda içeriye, Türkmenlere ve Müslümanlara karşı idi. ‘’Gerçekten de Osmanlı sefer trafiği ve yükselişine baktığımızda, önce Hıristiyanlara karşı geliştirilen saldırıların tümünü Müslümanlara karşı saldırıların izlediği Görülür.’’s.148<br />
<br />
‘’Kozmopolit bir ideolojiyle davranan ve egemenlik amacı için her şeyi mübah gören yani tam bir Makyavelist siyaset izleyen bir güçle karşı karşıyayız. Tabii kabul edilmelidir ki Osmanlı, diğer nedenlerin yanı sıra bu kozmopolit ideolojik kimliğinin sağladığı avantajlar sayesindedir ki imparatorlaşacaktır. Kardeş oğul demeden her rakibi katletmeden, paralı asker, devşirme bürokrasisi kurmadan, talan akımları yapıp başkalarının birikimlerine el koymadan, Müslüman-Türkmen demeden yanında yöresindeki herkesin zayıf noktasını bulur bulmaz çullanacak bir erdem yoksunluğuna sahip olmadan tarihin bu ilkel dönemecinde egemen bir güç konumuna yükselmek mümkün değildir.’’s.149<br />
<br />
‘’Halkın bir dönem yaşadığı görece adaletin nedeni dış sömürüydü.’’s.230<br />
<br />
‘’Diğer imparatorluk rejimleri gibi Osmanlı’da da fetih, doğrudan bir ekonomik kategoriydi. Üretimin nicelik ve niteliğine dair yeterli bilinç oluşmamıştı, çünkü onun esas ‘’ekonomik’’ aklı, başkalarının ürettiği birikimlere el koymak ve yeni üretileceklere el koyabilecek bir egemenlik aygıtı inşa etmesi temelinde şekillenmişti. Fetih yapabildiği müddetçe, onun üretimin nitelik ve niceliğini kışkırtmaya yönelik etkinlik gerçekleştirmesi gerçekleşemiyordu. Başkaları üretiyor, o ise gidip el koyuyor ve sonra da düzenli bir el koyma mekanizması örgütlüyordu.’’s.230<br />
<br />
‘’Marksist bir analizle yorumlayacak olursak, bu ekonomik yapı ile katı hiyerarşik yapı ve despotik siyaset arasında doğrudan bir neden-sonuç ilişkisi bulunmaktaydı. Osmanlı egemenlerini belirleyen asli öğe, onların üretimden kopuk bir sınıf olmaları, bu anlamda Batıdaki egemenlerden ayrımla üretimin genişleyen yeniden üretimini örgütleme konusunda bir yeteneğe sahip olmamalarıydı. Bundan dolayı, devlet harcamalarının asli girdisi dış talanla sağlandığı müddetçe kendi halklarını onlar kadar ağır ve doğrudan sömürmeyecekler, ama diğer yandan onlar gibi bir sonraki dönemde sağlanan ekonomik atılıma sokacak beceriye de sahip olamayacaklardı.’’s.231<br />
<br />
Osmanlı egemenlerinin yeteneği, birikmiş olana el koyma üzerinde biçimlenmişti; genişleyen yeniden üretimi örgütlemeyi beceremeyen, ama üretilmişe el koymayı beceren bir sınıfla karşı karşıyaydık. Bundan dolayı da dış talanı yapamaz hale geldiklerinde, hatta dış talan artık kendilerine yetemez hale geldiğinde, dış halkların üzerine hangi acımasız talancı zihniyetle çullanmışlarsa, aynı, hatta yer yer daha büyük bir acımasızlıkla kendi halklarına çullanacaklardı. Ve resmi tarihlerin çizdiği portrenin aksine Kanuni bu çullanmanın, dolayısıyla kanunsuzluk ve zulmün zirvesi olacaktı.’’s.231<br />
<br />
‘’Bundandır ki imparatorluk kurumlaşmasının zirvesi olan 16. yüzyıl, kimilerinin çok hoşlandığı deyimle Osmanlı’nın ‘dünyayı titrettiği’’ dönem, içeride halkın artan oranda enflasyonla boğuştuğu ve buna karşı gelişen en küçük bir itirazının da acımasızlıkla bastırıldığı bir dönem olacaktır. Esasen bu ‘dünyayı titretme’ esprisinin gerçek anlamı üzerinde de durup düşünmemiz gerek. Çünkü bu dış yayılma saldırıları, gerçekte gittikçe artan ihtiyaçlarına yetecek kadar dış talan yapamamanın hırçınlığıyla gerçekleştirilen kör saldırıların ifadesi olmaktadır. Düşünsenize, o günün geri ulaşım koşullarında, yüz binlerce askerle birlikte gidilip ‘dünyanın öte ucu’ İran’a saldırıyordu. Üstelik bugünün teknolojik koşullarında bile korkunç bir maliyeti olan çok geniş bir cephedeki savaşlardan eskisi gibi gelir de sağlanamıyordu artık Böyle olunca bu seferleri finanse etmek için halka yöneliniyor ve halk gün geçtikçe daha ağır vergilerle bunaltılıyor ve tabii bu akıl ve adalet dışı duruma itiraz geliştiremesin diye de, sopa tehdidi ve dinsel koşullandırma ile ruhu teslim alınmaya çalışılıyordu.’’s. 231,232<br />
<br />
‘’Büyük bir güçle çok uzak mekanlara sürekli saldıran ve devasa heybetiyle gerçekten de çevresini titreten, ama bir türlü yeterince doyamayan zavallı bir aslan örneğiyle karşı karşıyaydık. Bundandır ki gerçekten de herkesin korkup kaçtığı bir dönem olacaktır 16. yüzyılın ikinci yarısı. Osmanlı’nın geleceğini duyan Avusturya kaçıyor, Safevi kaçıyor, kış gelene kadar bu ezici kuvvetin köyleri kasabaları yağmalayıp geri dönmesini bekliyor, ama karşısına çıkamıyorlardı. Tabii döndükten sonra da yağmalanan yerlere tekrar geri dönüyorlardı. Kanuni’nin at sırtında seferden sefere koşarken ölmesi işte bu çaresiz debelenmenin trajik ifadesi olacaktı.’’s.232<br />
<br />
‘’Özetle Osmanlı toplumundaki görece adaletin, 15. yüzyıla kadar geçerli ve esas olarak dış talan akışı nedeniyle yoğun bir iç sömürüye gerek olmamasına bağlı bir durum olduğu sonucuna varabiliriz. Kaldı ki bu dönem içinde de savaş gelirlerinden halkın faydalandığı da düşünülmemelidir. Başlangıç yıllarından, yani halktan ayrışmış devlet kurumlaşmasının sağlanmasından sonra savaş gelirlerinden halk artık hiçbir şekilde faydalanamıyor, ancak devlet savaşa giderken halktan savaş giderleri için ek vergi almayı ihmal etmiyordu. Yani savaşların kazanılması halinde bile halka artı bir pay düşmezken, her halükarda savaşların finansmanı için halka ağır mali sorumluluk yükleniyordu. Üstüne üstlük ne zaman ki dış talan koşulları olanaksızlaşmaya, hatta içte giderek artan lüks ve debdebeye yetmemeye başlamıştır, daha o zamandan bu görece adalet de ortadan kalkmıştır. Yüksek bir yaşam standardına alışmış bürokratik egemenlik dış talan yetmeyince içe yönelmiş, buna bağlı olarak da iç sömürü ve keyfilik hızla artmaya başlamıştır.’’s.232<br />
<br />
‘’Nitekim Osmanlı’da halkın yaşama standardı, Flandre’li seyyah Busbec’in Kanuni dönemindeki gezilerde elde ettiği gözlemiyle, ‘bir Flaman’ın bir günde harcadığı ile 12 gün yaşama’ standardıydı, ‘ekmek, tuz, soğan, sarımsak, süt’ ile mutlu olma standardıydı.(T. Timur, Osmanlı Toplumsal Düzeni, s. 268) Çünkü devasa bürokrasi ve sürekli savaşlarda olan ordu, talan gelirlerinin yanı sıra toprak düzeninin gelirlerini de durmadan emen bir niteliğe sahipti.’’s.233<br />
<br />
‘’Yani tam bir dipsiz kuyu örneğiydi. Osmanlı devlet örgütlenmesinde; gidiliyor, el konuluyor, el konulanlarla devasa bürokrasi ve ordu besleniyor, daha çok el koymak için aygıt büyütülüyor, daha çok büyüdükçe el koyma ihtiyacı daha çok artıyordu. Halka ise sadece asker ve vergi için gereksinim olduğunda gidiliyor ve bu durum güvence altında tutulsun diye halk ideolojik ve siyasal olarak ağır bir denetim altında tutuluyordu.’’s.233<br />
<br />
‘’Ortaya çıktıkları tarihsel aşama (köleci toplum) nedeniyle hiçbir din şeriatında ve hiçbir imparatorlukta, ‘yuttaş’ dolayısıyla ‘hak ve özgürlük’ kavramları olmadığı, insanların, kayıtsız şartsız tabi olmak fiilinden ‘teba’, ‘kul(köle)’ addettikleri bilinmektedir. Diğer yandan memurun halk karşısında bir ‘kamu hizmetkarı’ değil Tanrı adına hükmeden mutlak emirin temsilcisi olması, yani bizzat yapının böyle kurulması zulmün asli nedenidir.’’s.309<br />
<br />
‘’Osmanlı’da devlet görevlileri ulema ve yürütme görevlilerinden oluşur ve bu iki güç de, padişah adına, düzeni korumak amacıyla yürüttükleri işlerin karşılığını halktan ‘harç’ adı altında tahsil ederler. Bu noktada ulema sınıfı içinde en büyük göreve sahip kadılar, hem adalet dağıtmaları hem de bazı yönetsel işlere bakmaları nedeniyle, icrai sınıflar kadar, hatta onlardan daha fazla, zulüm suçunu işlemişlerdir.(A. Mumcu)’’s.311<br />
<br />
‘’16. yüzyılın ilk yarısındaki ayaklanmaları, halkın birey ve topluluk olarak devlet karşısında bir değer elde etme, haklarına riayet edilmesini sağlama girişimleri olarak değerlendirme gerekmektedir. Eğer başarıya ulaşmış olsalardı, bu açıdan tarihin akışı değişecek, sonraki yüzyılların cumhuriyet doğrultusunda gelişebilmesi için koşullar oluşacaktı. Ancak kazanan devlet ve kullu ideolojisi oldu; Batıdaki gibi insana dair olan ‘hak’ kavramı yerine, Tanrı’ya ait ’Hakk’ kavramı gelişti; ‘hak’ bilinci gerçekleşmeyince ‘Hakk’a sığınma bilinci, dolayısıyla Hakk’ın yeryüzündeki gölgesi despotlara ‘tebaa’ olma, sürüleşme bilinci gelişti.’’s.297<br />
‘’Osmanlı sisteminde hak değil yalnızca ’imtiyaz’ ve ‘lütuf’ vardır. Haklar değil de imtiyazlar peşinde koşan Osmanlı insanı, her türden birliktelikten kaçınarak, kendini devletin insafına terk etmiştir.’’s.297<br />
<br />
Esasen derdi Türkleştirmek ya da İslamlaştırmak değil Sünni-İslam kılıfıyla dünyaya ve zenginliklerine egemen olmak olduğundan, Osmanlı dünyaya egemen olan güçlü bir devlet için her yolu mübah gören Makyavelist bir siyaset izlemiştir. S. 149<br />
<br />
‘’Bu noktada Makyavel’in Osmanlı’ya dair görüşleri ilginçtir: ’Büyük Türk’ün tüm monarşisi sadece kendi tarafından yönetilmektedir. Diğer herkes kullarıdır. Memleketini sancaklara bölerek onlara çeşitli yöneticiler gönderir. Onları iradesine ve keyfine göre değiştirir veya geri çeker.(…) Türk’ün toprağını fethetmek zordur. Çünkü herkes sultanın kulu olduğu için onları satın almak güçtür. Ayrıca kul yöneticiler elde edilseler bile peşlerinden halklarını sürükleyemezler. Bu yüzden Türklerle savaşanlar, karşılarında birleşik büyük bir kuvvet bulacaklarından emin olmalıdırlar. Buna karşılık bir kere fethedilince Türklerin topraklarında tutunmak çok kolaydır. Çünkü halkı sürükleyen bir lider olmadığından, artık orada korkacak bir kimse yoktur.’’’s.298<br />
<br />
‘’Gerçekten de bir kullar devleti olması merkezi despotik karakteri Osmanlı devletinin hem üstünlüğü hem de zaafıydı. Üstünlüğüydü, çünkü bu sayede alternatif güç odaklarının yaşamasına izin vermeyerek kendi süreğenliğini sağlıyordu. Komşularına karşı büyük bir aseri performans sağlıyordu. Diğer yandan zaafıydı, çünkü bu yapısı nedeniyle her türden farklı eğilimi bastırarak ekonomik, askeri, bilimsel vb. alanlarda kendini yenileyip aşabilmesini engelleyen bürokratik bir donmaya uğruyordu. Egemenlik altında tuttuğu halklara hep yabancı kalıyor, egemenliğini ancak askeri üstünlüğünü koruduğu zamana kadar koruyabiliyordu.’’s.298<br />
<br />
‘’Sorun böylece tarihi bir evrim içinde ele alınırsa, Osmanlı devlet tipinin ‘despotik’ bir devlet tipi olduğu ve bu devlet tipinde ’merkezi’liğin ve ‘istikrar’ın devamlı sınıflaşma eğilimiyle savaşarak kazanıldığı (veya kazanılmaya çalışıldığı) görülür’’Bunun da sonucu olarak Osmanlı devletinde iktidar, devamlı olarak kavga konusu olmakta ve toplumu devamlı savaş halinde bulundurmaktadır.’’ (T. Timur) age.s.298<br />
<br />
‘’Osmanlı padişahlarının ömrü at sırtında geçmiş; 1. Murat’ı, 1. Beyazıt’ı savaşlarda, Kanuni’yi, Fatih’i sefer sırasında kaybetmiş; yani imparatorluk sürekli savaşlarla yoğrulmuş, Balkanlar’da, Anadolu’da, Acem’de Arap’ta ve tabii hanedanın kendi içinde sürekli savaşmış durmuştur. Onun sağladığı, bu anlamda mal ve can güvenliği değil, uzun ömürlü bir devlet düzeni olmuştur. Dahası istisnalar hariç, süregeldiği savaşlarda, kendini ve meşru haklarını savunma savaşları değil, tersine ‘cihan hakimiyeti’ amacı çerçevesinde haksız ve zalimane savaşlar olmuştur. Dolayısıyla Osmanlı, egemen olduğu bu uzun süre içinde, diğer imparatorluklar gibi ciddi insanlık suçlarının da faili olmuştur. Bu bağlamda geçmişte Osmanlı denetiminde olan tüm halkların Osmanlı’yı kötü anmasını, salt bugünkü egemenlerinin veya milliyetçi ideolojilerin manipülasyonu olarak göremeyeceğimiz açıktır.’’s.321<br />
<br />
‘’Dolayısıyla Osmanlı’da sorgulanması gereken çok ciddi bir yapısal problemle karşı karşıyayız. Büyük devlet olma, ‘aleme nizam’ verme fikri temelinde sürecin halktan ve diğer halklardan yana faturasını gizleyen ve aklayan sağcı tarih yazımı, gerçekte insanın ve toplumun değil, devletin ve onunla bütünleşen çıkar ilişkilerinin ideolojisi olarak karşımıza çıkmaktadır. ‘Kutsallık’lar ve ‘kahramanlık’lar ardına sığınması da, esasen bu niteliğini gizlemeye yönelik kaçınılmaz bir durum olmaktadır.’’s.233<br />
<br />
‘’Halka ve öğrencilere yönelik yazılmış resmi tarihlerde padişahları, özellikle de kuruluş ve yükseliş süreçlerindeki padişahları, savaşları, özellikle de Osmanlı’nın kazandığı savaşları öğrenir, ama üretim ilişkilerini, halkın durumunu, yaşanan hak ihlallerini öğrenemeyiz.(…)’’s.31<br />
<br />
‘’Osmanlı’yı sorgulayan bir yaklaşım sunmamamız halinde, bulduğu her fırsatta komşu topraklarına, hem de Müslüman-gayrimüslim ayrımı yapmadan, Türkmen, Arap, Rum, Sırp ayrımı yapmadan saldırıp egemenlik kurma çabasını da meşrulaştırmış oluruz. Bunun ise, günümüzde eşit, adil, birleşik bir dünya düzenine uyumlu uygar bir halk haline gelmek vaya daha mütavazisi ülkemizde farklı kimliklerle ve komşu ülkelerin halklarıyla kardeşleşebilimemiz, keza içeride de demokratikleşebilmemiz, insanlık erdemlerini tarihimizle kimlik çatışmasına girmeden yaşayabilmemiz imkansızdır.’’s.321<br />
<br />
‘’Tanrı görev veriyor ve bizimkiler de ‘halkı yedirmek, giydirmek ve korumak’ için Orta Asya’daki çadırından çıkıp atına atladığı gibi Batının ‘aç, çıplak ve güvensiz halklarını’ kurtarmaya geliyorlar, ta Viyana kapılarına kadar! Tabii bu illüzyonun perdesini kaldırdığımızda, öncelikle ‘düşman’ın bizzat kendileri olduğunu görüyoruz. Dahası bu saldırılardan geride milyonlarca insanın kanlı bedeniyle sulanan topraklar (…) yerinden edilmiş, tecavüze uğramış, birikimlerine el konulmuş, mekanları ve tapınakları yıkılmış ya da işgalci ‘kurtarıcıların’ mekan ve tapınaklarına çevrilmiş koskoca bir coğrafya ile karşılaşıyoruz. Tabii benzeri ‘Tanrısal emir’ lerin sadece Türklere geldiği sanılmamalıdır; başkalarına da verildiğini biliyoruz; Papa 2. Urban’a da veriliyor aynı ‘Tanrısal emir’; dahası Haccac’a, Timur’a Kristof Colomb’a vs…(en son emir de Bush’a geliyor!) Tabii böylesi emirlerin geride bıraktığı, sadece tecavüze uğrayan halkların acıları değil, aynı zamanda tecavüze alet olan halkların da ağır bir ahlaki kirlenmesi oluyor’’s.323<br />
<br />
‘’Esasen ister dün ister bugün olsun, ‘kaos düzeltme’ kaygısıyla davrandığını söyleyen tüm müdahalelerin, gerçekte kendilerini egemen kılmak, ve yeni maddi olanaklar elde etmek kaygısıyla davrandığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Nitekim Osmanlı ve Türkmen göçlerinin aradığı gerçek şey, fetihlere neden olan gerçek saik, ekonomik zenginlikler ve uygun yerleşim alanlarıydı. Aksi durumda, söz konusu asalak hiyerarşileri dağıtıp, kurtardıkları halkın teşekkürüyle dönüp geri gitmeleri gerekeceği açıktır. Oysa bildiğimiz gibi bu ‘kurtarıcılar’ çekip gitmiyorlar, aksine yerleştikçe yerleşiyordu; bu durumda yerel halka düşen de kendinden olan eski efendi yerine kendinden olmayan bu yeni efendiye haraç vermeye başlamaktı. Sonuçta neresinden bakarsak bakalım Osmanlı’nın, bölgenin diğer asalak hiyerarşilerini dağıtıp onların yerine kendi asalak hiyerarşisini kurduğu gerçeğini teslim etmek durumundayız. Bu durumda sadece görece olumluluk (ve olumsuzluklardan) söz edebiliriz, hepsi bu.’’s.324<br />
<br />
‘’Üstelik bilmediğimiz olasılığa karşılık iyi bildiğimiz bir şey var: Adı Osmanlılar (veya Romalılar fark etmez, işgalcinin en iyisi de sonuç itibariyle işgalci) olan birilerini günün birinde palalarıyla o toprakların bin yıldır sakini, sahibi, üreticisi olan insanların karşısına dikilip, ‘bundan sonra burası bizim, ya siz de bizim gibi olursunuz, ya da artık bizim olan bu topraklarda yaşamanın bedeli olarak kelle vergisi(cizye) verirsiniz, ya da ötesini varın siz düşünün!’ dediği bir realiteyle karşı karşıyayız…Ötesi laf-u güzaf.’’s.325<br />
<br />
‘’Dolayısıyla eğer gerçekçi bir tarih yazımı yapacaksak, söz konusu bu keyfiyeti Malkoçoğlu veya Rambo’vari bir illüzyonla anlatma yöneliminden vazgeçeceğiz; ikincisi eğer hümanist bir tarih yazma sorumluluğu duyuyorsak, ayrımsız her türden fetihçi yönelim karşısında sorgulayan bir yaklaşım sunacağız. Son olarak da bazı fetihlerde olduğu gibi eğer tarihsel evrimin önündeki bir engelin yıkılıp atılmasına veya toplumsal bazı yararlara neden olmuşsa, bunu da sonuçlar olarak ortaya koyacağız. Ama bunun dışında ‘biz’i ‘onlar’dan ayıran, ayrımcılığı meşrulaştıran, ‘bizim’fetihleri olumlayıp ‘bize’ karşı yapılmış fetihleri ‘işgal’, ‘haçlı zihniyeti’ (ki bunun izdüşümü de ‘hilal zihniyeti’dir) diye anlatan metinlerin tarih değil, olsa olsa propaganda ve koşullandırma metinleri olduğunu teslim edeceğiz.’’s.326<br />
<br />
‘’Nitekim (Garaudy) Osmanlı ve İslam fetihçiliğinin köleliği ortadan kaldırdığını söylerken gerçeği tahrif etmektedir.(…) Köleliği kaldırmak şöyle dursun, 600 yıldan sonra Osmanlı’nın dünyanın en yaygın köle pazarlarına sahip coğrafyası olduğu da bir diğer gerçek. Osmanlı’da kölelik, ancak 1847’de Abdülmecit’in İngilizlerin baskısıyla köleliği yasaklayan fermanından sonra ortadan kalkmaya başlayacaktır. Buna ek olarak Osmanlı’da, Müslim gayri-Müslim, Sünni Alevi, yöneticiler yönetilenler arasındaki ekonomik ve siyasal eşitsizlikleri de anımsayınca ‘eşitlik ilkesinde direnmek’ sözünün doğru olmadığı gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz.’’s.327<br />
<br />
‘’Osmanlı’nın daha yüksek bir ekonomik örgütlenme getirdiği iddiası da boş bir laftır. Osmanlı ekonomi düzeni görece adaletine karşın üretim etkinliği, dinamizmi ve yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve üretime uygulanması noktalarında çağının gerisindedir. Sosyal örgütlenme açısından da aynı şeyi yinelemek zorundayız. Osmanlı’nın çağının en büyük örgütlenmesi olduğundan söz edebiliriz; ancak en gelişkin sosyal örgütlenme getirdiği doğru değildir. Bunun en basit ifadesi Osmanlı şehirlerinin imparatorluk merkezi İstanbul hariç genel olarak Batı şehirleşmesinin çok gerisinde kalmış olması gerçeğidir. Ticari gelişime, sivil örgütlenmeye getirilen sınırlama ve ağır denetim Osmanlı şehirleşmesinin gelişimini engellemiş(…) sosyal örgütlenme ve canlılık açısından İstanbul bile bir Venedik, Ceneviz, Paris, Londra olmayı başaramamıştır.’’s.327<br />
<br />
‘’Onca zafere ve talana rağmen, üstelik Avrupa yeni ticaret yollarını kullanmaya başlamamışken, Osmanlı ciddi bir ‘değerli maden’ sıkıntısı yaşamaya başlamıştı bile. Buna bağlı olarak dinsel bağnazlık devlette hızla kurumlaşmış; Fatih gibi dinen ‘’laik’’, siyasal olarak da çok güçlü bir padişahın döneminde her ne kadar bu çok hissedilmemiş ise de devletin topluma din dayatan ve kendi içinde değişme olanakları giderek sınırlanan yapısı da netleşmişti. Nitekim Fatih’in şeriatçıları çok rahatsız eden uygulamaları da kendi çevresi ve gayrımüslim halkların durumuna ilişkin olup, Türkmen halka yansımıyordu(Tabii kendinden sonra başlayacak olan halka yönelik dinsel terör de uygulanmıyordu).s.266<br />
İşte Osmanlı, adeta ulaştığı zirveyi böylesine kemikleştirirken, gerçekte içsel değişim dinamiklerini ortadan kaldırıyordu.s.266’’<br />
<br />
‘’Ekonomik kaynakların bütünüyle merkezden dağıtılması ve bununla bütünleşen siyasal tekel, devletin halkı tek yanlı olarak kendisi gibi yapmasını, yani Sünnileştirmesini beraberinde getirecekti. O güne kadar yüzeysel olarak Müslüman olan halkın Sünnileştirilmesi, sonraki dönemde hem devlet içindeki şeriatçı güçlerin etki alanını artıracak ve hem de toplumun ana damarının farklılaşmaya kapalı hale gelmesine ve tutuculaşmasına neden olacaktı.’’s.268<br />
<br />
Osmanlı’nın kuruluş dönemindeki dinsel serbestliğin aksine devlet kurumlaştıkça kendi Sünni dönüşümüyle orantılı olarak sünni ideolojiyi de kurumlaştırmış, dini toplumsal kontrol aracı olarak topluma hakim kılmaya yönelik yoğun bir çaba harcamıştır. S.262<br />
<br />
‘’Böyle olunca, sistem kendisini bu mutlak iktidar tekeline sahip egemen sınıfın çıkarına göre dondurup kutsar ve bilim ve teknolojinin gelişimi yanı sıra üreticilerin çıkarları doğrultusundaki değişimlere de kapanır. S.240 Her türlü değişim, Tanrının işine karışmak olarak, kutsiyetin bozulması olarak ‘’Tanrı’’ adına reddedilir.<br />
<br />
Dünyanın en büyük devletlerinden birini yaratmış olmasına rağmen Osmanlı, ekonomik akıl(üretime dair çareler düşünme yeteneği), bilim ve teknoloji, fikri ve bilimsel ilerleme anlamında dünyadaki ilerlemeden kopmuştur. Bu ise onu eskiden önünde titreyenlerin gerçekleştirdiği atılımlara tamamen seyirci kalmaya mahküm ediyordu. Zirvesindeyken kurumlaşıp dondurulan düzen, Fatih dönemi fikri zenginliğini de onun hemen akabinde yitirmiştir. Kurumlaşan düzen, Sünni şeriatçılıkla tahkim edildiği oranda, demokrasi dinamiklerinin oluşup, rejimin kendini aşma potansiyelini açığa çıkarması da olanaksızlaştırmıştır. Dahası bu Sünni kurumlaşma arttıkça, gayrimüslim tebaanın enerjisi rejime tümden yabancılaşarak bağımsızlık arayışlarına neden olurken, Müslümanların enerjisi ise (Sünni) tektipleştirmenin sonucu tevekkülcü bir sinikliğin kurbanı olmuştur.S.268<br />
<br />
‘’Kuşkusuz çürümüş Bizans’a oranla halka daha yaşanılabilir bir düzen, iç savaşlardan yorgun Balkan’lara görece istikrarlı bir yaşam, Katolik tehdidi altındaki Ortodokslara dinsel inanç özgürlüğü sunmuş ve bunlar onun çok uzun ömründe rol oynayan faktörler olmuştur. Daha önemlisi, ilk yüzyıllardaki savaş üstünlüğü ve devasa güçleri denetim altında tutma ve yönetme inisiyatifi gösterebilecek yetkinlikteki devşirme bürokrasisi, yanı sıra çoğu Arap, ve Acem kültür sentezince şekillenmiş ulemanın Sünni devlet geleneği ve toplumun kontrolü konusundaki birikimlerini Osmanlı’ya taşımadaki yetkinlikler de bu uzun ömrün tayin edici faktörleri olmuştur.’’s.320<br />
<br />
‘’Ancak bu ilerlemeye rağmen Osmanlı ‘’hukuk’’ sistemi, kabul edilmelidir ki insanlığın o zamanda ulaşmış olduğu düzeyin gerisindedir. Çünkü kişi hak ve özgürlükleri daha 1215’te yani Osmanlı devletinin kurulmasından bile çok önce İngiltere’de ‘’Magna Carta Libertium’’ yasasıyla güvence altına alınmıştı.’’s.294 ‘’Ve 2. Mehmet, Magna Carta’dan 262 yıl sonra, padişah olan şehzadelerin kardeşlerini öldürebileceği ilkesini getiriyordu.’’s.294 Diğer yandan Osmanlı, siyaseten katl’i bir ‘hukuk’ kurumu haline getirmekle de tipik bir despotizm örneğidir. Kuşusuz siyaseten Katl kurumu İslam hukuku sisteminin esaslı bir dalı olan İslam ceza hukukunun bir parçasıdır. Ancak Osmanlı pratiğine baktığımızda İslam hukukunun verdiği cezalandırma keyfiyetini fazlasıyla kullanan bir örnek olarak çıkar karşımıza. S.295<br />
<br />
‘’ Osmanlı, kendi ordusunu ‘’yeniçeriyi’’ imha eden, üstelik bunu son bireyine kadar büyü bir hukuksuzlukla yapan dünyadaki tek devlet örneğidir.’’s.293 Üstelik bu hukuksuzluğun1789 Fransız Devrimi’nden, yani eşitlik, kardeşlik ve özgürlüğün telaffuz edilmeye başlanmasında 37 yıl sonra gerçekleştirmesi de, Osmanlı’nın dünyada yaşanan evrimden ne derece koptuğunu göstermesi açısından çarpıcıdır.’’s.293<br />
<br />
‘’Kozmopolit bir ideolojiyle davranan ve egemenlik amacı için her şeyi mübah gören yani tam bir Makyavelist siyaset izleyen bir güçle karşı karşıyayız. Tabii kabul edilmelidir ki Osmanlı, diğer nedenlerin yanı sıra bu kozmopolit ideolojik kimliğinin sağladığı avantajlar sayesindedir ki imparatorlaşacaktır. Kardeş oğul demeden her rakibi katletmeden, paralı asker, devşirme bürokrasisi kurmadan, talan akımları yapıp başkalarının birikimlerine el koymadan, Müslüman-Türkmen demeden yanında yöresindeki herkesin zayıf noktasını bulur bulmaz çullanacak bir erdem yoksunluğuna sahip olmadan tarihin bu ilkel dönemecinde egemen bir güç konumuna yükselmek mümkün değildir.’’s.149<br />
<br />
‘’Görüldüğü gibi bütün veriler tipik bir despotizme çıkmaktadır.’’s.293 Ama elbette, merkezi despotik yönetim salt Osmanlı’ya veya şeraite özgü değildir, bu durum imparatorlukları ve tüm din şeraitlerini ve totoliter ideolojileri belirleyen temel ilkedir ve Osmanlı da bu yolu izlemiştir. Esasen doğrunun Tanrı’dan geldiği, dolayısıyla tek ve mutlak olduğu düşüncesinin kaçınılmaz sonucudur. Dahası imparatorluklar, dinlerin mutlakçı yaklaşımlarını esneterek uygulamak anlamında, dinsel dogmatizme ve önceki dönem şeriat düzenlerine göre belirgin bir ilerleme kaydetmiştir. Egemen dinsel ve dünyevi ideolojilerin ilkelliği nedeniyle o dönemler ve imparatorluk kurmak için bunlar doğal ve normal idi, tarihi günümüz değerleri içinde yargılayamayız. ‘’Böyle bir itirazın yapılması, eğer kendi içinde tutarlı olunacaksa, şer-i hukukun evrensel ve zamanlar üstü olduğu iddiasından da vazgeçilmesini zorunlu kılmaktadır; aksi taktirde hem Osmanlı’nın günümüz değerleri temelinde yargılanmaması gerektiğini söyleyip hem de İslam hukukunun evrensel ve bütün zamanlarda geçerli bir model olduğunu söyleme bir ikiyüzlülük olacaktır.’’s.293,294<br />
<br />
‘’Bu dini kurumlaşmanın kaçınılmaz sonucu olarak rejime(ve artarak Sünnileşen halka) yabancılaşan gayrimüslimler, daha sonra dünyada gelişen milliyetçilikle kendi ulusal benliklerine yönelirken, bu durum Osmanlı’daki merkezkaç güçlere bir yenisinin eklenmesine neden olacaktı. Daha da önemlisi, dünyayla çok daha rahat eklemlenen ve bunun sayesinde Osmanlı’ya karşı çok ciddi bir inisiyatif kazanan gayrimüslimler, bu bağlamda (15-16. yüzyıllarda dünyanın egemen gücü olan s.271,274) Osmanlı’yı çökertme dinamiğine dönüşecekti. Sivil toplum oluşamadığından, gelişen bu milliyetçi dalga da, yeni bir ‘’düşman’’ve ‘’kafir’’ odak olarak kanla bastırılmaya çalışılacaktı. Tabii bastıracak güç de kalmayacaktı; çünkü devreye sömürgeci büyük devletler girecek ve sonuçta büyük ekonomik ve insani kayıplara rağmen gayrimüslimlerin bağımsızlığını kazanması yönündeki eğilimin önü alınamayacaktı. Oysa Tanzimat’la başlayan, gayrimüslimlere de eşit hak tanınması süreci akamete uğramasaydı, sonraki dönem hem böylesine tahripkar olmayacak hem de çok kimlikli bir düzene geçilerek belki de işte o zaman dünyaya örnek bir model geliştirilebilecekti.’’s269<br />
<br />
Dış talan olanakları ortadan kalkıp iç talan giderek artınca, Osmanlı düzeni, her şeyiyle Engels’in şu yargısını doğrular bir hal almıştır: ‘’…öteki Doğu egemenlikleri gibi Türk egemenliği de kapitalist bir toplumla uzlaştırılamayacak bir şeydir. Çünkü elde edilen artık değeri, zorba valilerin ve gözü doymaz paşaların pençesinden kurtarmak imkansızdır. Burada burjuva mülkiyetinin bir temel şartını, yani tüccarın ve malının(mülkiyetinin) emniyet altında bulunması halini görmüyoruz’’. Böyle bir düzenin dengeleri bütünüyle dışsal bir akara (talan geliri) bağlıdır. Bu temel girdinin ortadan kalkması durumunda asalak yapının içe büzülüp kendini yiyen bir canavara dönüşmesi kaçınılmazdır.’’ S.276<br />
<br />
‘’Kaldı ki Marks’ın özlü ifadesiyle ‘başka halkları köleleştiren halkların kendisi de özgür olamaz’lardı.’’ Nitekim Osmanlı örneğinde de gördüğümüz gibi Bitanya’dan başlayarak gazaya başlayan Türkmenler, bir müddet sonra kendi özel örgütünü(kapıkulunu) kuran efendilerinin kendilerini hizaya çekmeleri gerçeğiyle karşı karşıya kalıyorlar ve zaman zaman diğer egemenlik altına alınan halklardan çok daha ağır koşullarda yaşamak zorunda bırakılıyorlardı. Nitekim Osmanlı’nın en yüksek noktaya ulaştığı yüzyıllarda Anadolu, Balkanlar’dan çok daha geri maddi koşullarda, çok daha ağır baskı koşullarında yaşıyordu. İmparatorluk imparatorluk olabilmek ve öyle kalabilmek için en çok kendi kurucu halkını yemiştir. 19. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı hinterlantında, maddi koşullar, yaşam güvencesi, eğitim vb. her alanda en geri olan bölgedir Anadolu. İşte ‘nizam-ı alem’ kurma iddiasıyla savaştan savaşa, kırımdan kırıma koşan Osmanlı’nın Türk halkına bıraktığı biricik miras budur. (tabii Osmanlı sarayındaki devşirmelerden daha çok yabancılaşmaya uğramış ve bu durumu daha çok Türk-İslamcılığa sarılarak gizlemeye çalışan günümüzün Osmanlıcıları da cabası)’’s.325, 326<br />
<br />
‘’Osmanlı birliği gerçekten de kabileler, beylikler temelindeki bölünmüşlüğü ortadan kaldırmış, ancak birincisi bunu milyonların ölümü pahasına gerçekleştirdiği bir yana, ikincisi halkın ezilmesi ve diğer merkezi devletlerle daha büyük çaplı ve süreğen savaşlarda kırdırması ile sürdürmüştür. Halka ve başka devletlere karşı savaşlar, bütün dünyaya egemen olmak(hala böyle ilkel hayalleri bu topluma egemen kılmak isteyenler buna ‘cihan hakimiyeti mefkuresi’ diyorlar) ve mükemmel olduğu varsayılan düzeni tüm dünyaya egemen kılmak(buna da ‘nizam-ı alem’ diyorlar) motivasyonlarıyla artarak sürdürülmüştür. Tabii sorun böylesi ideolojik ideallerin gerçekleşmesi gereğinden değil, tam tersine bunu zorunlu kılan talan temelli bir ekonomik yapı kurulmuş olmasından kaynaklanmaktadır; işte bu yapının istikrarı da bu savaşları zorunlu kılmıştır. Söz konusu ideolojik argümanlar da ‘istim arkadan gelsin’ misali oluşturulmuştur.s.328,329<br />
<br />
‘’Kılıçla dış talan gerçekleştiren devlet, giderek teknolojik gelişmeye bağlı olarak artan bir ekonomik dış talana uğrar’’s.264<br />
<br />
‘’Bir diğer ifadeyle Osmanlı tarihi, köleleştirenlerin köleleşmesi, fethedenlerin fethedilmesiyle son bulur.’’s.265<br />
<br />
‘’Ancak bu yıkılış egemen Türk ideolojisi nezdinde hep bir ‘felaket’ olarak algılanageldi.’’s.30<br />
<br />
Kabul etmek zorundayız ki Osmanlı devletinin yıkılması, diğer tüm imparatorlukların yıkılması gibi, insanları ve toplumları birleştirici unsurun din olduğu din devletleri ve imparatorluk evresinin kapanması ve evrensel tarih açısından olumlu bir olgudur.s29,30<br />
<br />
‘’Bu noktada Osmanlılar adına mazeret üretmeyi kendilerine meslek edinmiş olan tarihçiler bunu devletin çok büyük dış tehlikelerle karşı karşıya olmasına bağlar.’’s.295<br />
‘’Oysa burada dış tehlikenin bu sürekliliğinin, tamamen Osmanlı’nın yayılmacı ve tahakkümcü siyasetinden kaynaklandığı gerçeğinin altını çizmek gerekiyor.’’ S.295<br />
<br />
‘’Kimi bazı uygulamalarla kıyaslayarak Osmanlı’nın dönemi içinde (diğerlerine göre) daha iyi yanları olduğundan söz edilebilir, ama (…) karşımızda duran despotik bir devlettir. Kuşkusuz tarih içinde bunu anlamak mümkün ve gereklidir; ancak günümüze benimsenecek bir durum gibi aktarmak, yanlış ve demogojiktir.(…)’’s.56<br />
<br />
‘’Osmanlı’nın gerilemesinin nedenlerini salt dışsal, emperyalist sömürüye bağlamak şeklindeki yaygın açıklama, ciddi bir yanılgıdır.’’s.273<br />
<br />
‘’Aksine bu geri kalışın nedenlerini öncelikle içte, merkezi iç dinamiği yavaşlatan, kaçakları ve yozlaşmayı zorunlu kılan, ticari gelişim ve üretim teknolojisinin gelişimini boğan yapısında ve tabii değişmeyi ’yoldan çıkmak’ olarak görüp bastıran dinsel dogmatizmde aramak gerekmektedir.’’s.274<br />
<br />
‘’Dönemin siyasal süreçlerine ilişkin en kaba bakış bile başlangıcından 17. yüzyıla kadar saldırgan ve yayılmacı siyaset izleyen, dolayısıyla tüm komşuları için çok ciddi bir dış tehlike oluşturan ana faktörün Osmanlı’nın bizzat kendisi olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız.’’s295<br />
<br />
Dış tehlikenin ve sürekliliğinin de nedeni dış güçlerin emperyal siyasetinden çok Osmanlı’nın bizzat kendi yayılmacı ve tahakkümcü emperyal siyasetiydi. S.295<br />
<br />
Emperyalizmi, başka ülkelerin halklarını kaba kuvvetle ya da çeşitli yöntemlerle sömürmek olarak tanımladığımızda, Osmanlı, zamanının en büyük emperyalistiydi.<br />
<br />
‘’Osmanlı siyaset tarzını o günün koşullarında dahi savunmak, talan ve fetihçiliğin en başarılı örneğini savunmaktır.’’s.322<br />
<br />
‘’(…) kendi meşrebince en uzun ‘barış’ı ve çağına göre en yüksek uygarlığı kuran Roma İmparatorluğu’nu, Türk yurtlarını kan gölüne çeviren Emevi’leri, Amerika kıtasını yerle bir eden İspanyolları ve tabii bunların çağdaş versiyonları olan emperyalistleri de savunmaktır.’’s.323<br />
<br />
<br />
( “İnsanlarımız Arap ordularının Buhara önlerinde ne aradığını, hangi meşru gerekçeyle atalarımızın kanını döktüğünü (ve tabii aynı şekilde Osmanlı’nın Viyana önlerinde, İspanyol’un Amerika kısasında vb), hangi hakla halkların kanını akıtabildiğini sorma bilincine ulaşmak zorundadır.<br />
Bu bilinçle donanmalıdır ki ister kendine yapılmış olsun, isterse kendisinin başkasına yaptığı, her türden insanlık suçunu aynı ölçütlerde reddetme erdemine ulaşsın; insanlaşmanın mihenk taşlarından biri de bu çünkü. Aksi takdirde hep birileri bize saldırınca “adalet ve insanlık” tan söz edip, ama fırsat buldukça coşkulanarak birilerine saldıran ikiyüzlü insanlar olarak yaşayacağız. Aksi takdirde İstanbul’un fethini, Viyana kapılarına dayanmayı kutlayıp, Bosna’da Sırpları, Filistin’de Siyonizm’i lanetlemek şeklindeki tarihsel bir şizofrenide yaşayıp gitmeye devam edeceğiz.<br />
İnsanlarının çoğunun böyle bir çifte standart ahlak(sızlık)la belirlendiği bir dünyada ise silahlanmaya ayrılan fonlar, eğitime, sağlığa, bayındırlığa, sosyal desteklere ayrılacak fonlardan hep daha fazla olacak ve bizler de hangi inanç veya milletin parçalarıysak, onların sembollerini istismar eden egemenlerin atgözlüğü takmış kurbanları olarak, diğer sembollerin kurbanı olanlarla düşmanlaşmaya devam edeceğiz.”-Nasıl Müslüman Olduk-Erdoğan Aydın)<br />
<br />
Nilüfer Tekin<br />
<br />
Kaynak: Osmanlı Gerçeği-Erdoğan Aydın<br />
<br />
4) Devşirme ve Kozmopolit Osmanlı<br />
18 Mart 2011 Cuma, 02:42 tarihinde Nilüfer Tekin tarafından eklendi<br />
<br />
<br />
<br />
(Bu yazı Erdoğan Aydın’ın Osmanlı Gerçeği adlı kitabından derlenmiştir.)<br />
<br />
Osmanlı devleti ve tarihi, Türkmenlerin devleti ve tarihi olmadığı gibi başka herhangi bir ulusal aidiyetin içine de sığmaz/sığdırılamaz kozmopolit bir imparatorluk gerçeğine tekabül etmektedir.’’s.319 ‘’O, devşirme bir profesyoneller devletiydi ve tarihen o devasa boyutlara ulaşabilmesi için de böyle olması gerekiyordu.’’s.319<br />
<br />
‘’200 yıldır Batı Anadolu’ya akmakta olan ve adı konulmamış bir şekilde Anadolu’yu fethe uğratan Türkmen göçünün, beyliklerin kurumlaşmasına bağlı olarak özgüven kazanmış bir şekilde arttığı ve gazayla birlikte Osmanlı’ya aktığı düşünülecek olursa, Osmanlı’yı oluşturan asli öğenin Türkmen karakteri tartışılamayacak kadar nettir.’’s.77<br />
<br />
‘’Öncelikle bilinmelidir ki, başta Osmanlılar olmak üzere gaza yapan Türkmenler arasında çok farklı bir inanç atmosferi söz konusudur.(…)’’s.61<br />
<br />
Türk boylarının kabul ettiği İslamiyet özellikle başlangıçta’’Oğuzların eski Şaman inançlarında fazla bir değişiklik getirmeyen, katılaşmamış, derme çatma bir din yapısındaydı. S.71<br />
<br />
‘’Göçebe demokrasisi içinde, daha sonraları Kızılbaş adı altında toplanacak olan Batıni inanç, bu dönem Anadolu’sunda en yaygın inanç durumundadır.<br />
<br />
‘’Esasen Osmanlı’nın ilk dönemlerinde, iktidarda temsil edilen dinsel anlayış da alabildiğine gevşek ve kurallardan uzaktır.’’ S.72<br />
<br />
‘’Tabii kurumlaşmasını müteakip, Osmanlı aristokrasisi, tıpkı Selçuklu Devleti’nin yaptığı gibi; yerleşik hayat, katı hiyerarşi, toplumun kontrolü, asker ve vergi düzeninin güvencesi açısından Sünni Ortodoksinin Hanefi ekolünü devletin resmi mezhebi haline getirecektir; dahası Osmanlı, Sünni/Hanefi mezhebi kendi halkına dayatacak, dolayısıyla kendi geçmişine yabancılaşma yoluna gidecektir. Bu noktada Abbasi hilafeti karşıtı Vefai ve Selçuklu karşıtı Babai gelenek çerçevesinde biçimlenen Osmanlı kuruluşunun, kurumlaşması sonrasında egemen sınıf çıkarları çerçevesinde kurucu zihniyeti tasfiyeye yönelmesindeki tarihsel trajediye özellikle işaret edilmelidir. Öyle ki o, kendisiyle birlikte Mevlana’nın ve Hace Bektaş Veli’nin halifelerini bile yabancılaştırmayı başararak, onları devletin toplumsal kontrol aracı olarak kullanacaktır.’’s.75<br />
<br />
Osmanlı devleti kuruluştaki Türkmen karakterine karşılık, sonraki dönemde tam tersine etnik ve ırksal, yanı sıra kültürel ve siyasal olarak Türkmenlere iyice yabancılaşmış, kozmopolit bir karaktere bürünmüş ve en çok da Türkmenleri ve inançlarını ezmiştir. S.78<br />
<br />
‘’Özetle Osmanlı’yı heterodoks inançlı insanlar kurmuş, ancak bunların felsefesi devlet kurumlaşması ve eşitsizliğe uygun olmadığından, Osmanlı Ortodoks bir dönüşüme uğramış ve uğratılmıştır. Aynı şekilde başta nüfusun ezici çoğunluğu bu Batınilerden oluştuğu halde daha sonra önce şehirlerde, sonra da tımar sisteminin devlete sağladığı ekonomik çıkarı dağıtma avantajının yanı sıra, 2. Bayezit, Yavuz Sultan Selim ve sonraki dönemin katliamlarıyla kırlarda da giderek azınlığa düşürülecektir. Daha sonra Alevilik adı altında toplanacak olan bu inanç geleneğinin dışlanması ve kamu hayatında meşru kabul edilmemesi geleneği, Osmanlı mirası üzerinden ne yazık ki Cumhuriyet sonrasında da devam edecektir.’’s.75,76<br />
<br />
Türkmenlerin ve Osmanlı’nın başlangıcındaki egemenlerin Sünni katılıktan uzak heterodoks bir inanç kavrayışına sahip olmaları Anadolu’nun yerleşik Hıristiyan halkının İslamlaşmasını kolaylaştıran ciddi bir işlev görüyordu. S.76 İlk Osmanlılar Hıristiyan halka genellikle Bizans imparatoru ve feodallerinden daha adil davranıyorlar, gerektiğinde onları diğer beyliklerin saldırılarına karşı koruyorlardı. Hıristiyan halk da hem kendilerini koruma gücünü yitirmiş hem de dinsel bağnazlık ve ağır vergilerle boğan Bizans yerine Osmanlı’yı tercih ediyordu S.76<br />
<br />
‘’İlk Osmanlıların Hıristiyan halka genellikle Bizans İmparatoru ve feodallerinden daha adil davranması da Hıristiyanların, bu yeni egemenlerin dinine geçmelerinde büyük etki yapacak ve sonuçta çok köylüler Müslüman olacaklardır. Bu ise Osmanlı toplumsal, kültürel ve siyasal yapısını kaçınılmaz olarak etkileyecektir.’’s.76<br />
<br />
‘’ Tabii tüm bu gelişmeden, Osmanlı’nın aynı zamanda bir Rum devleti olarak kurulduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Kuşkusuz bu süreçte ister tebaa isterse de savaşta ve devletleşmede katılımcı pek çok Rum vardır. Ancak doğudan düzenli olarak bir Türkmen göçü yaşanmaktadır ve bu nüfus, Osmanlı’nın yerleşip serpilmesinde tayin edici unsurdur. Yani ana dinamik Türkmen damarıdır’’s.76<br />
<br />
Osmanlı, Selçuklu’nun dağılmasının üzerinden bir asır geçmişken henüz Selçuklu geleneğini aktarabilecek olgunluktan yoksun küçük bir beyliktir; dolayısıyla aralarında organik bağ yoktur.s.399 Tam tersi, Osmanlı, eski Türk devlet geleneğinden bir kopuştur.s.401<br />
<br />
‘’Bizans-Roma geleneği Osmanlı’dan 400 yıl fazla ömür sürmüş, Osmanlı’dan önce Akdeniz’i kendi gölü haline getirebilmiş, monarşik bir gelenek üzerinden pek çok toplumu, dili ve inancı denetimi altında tutma becerisi göstermiş, ‘Osmanlı barışı’ gibi uzun yüzyıllar egemen olduğu topraklarda ‘Roma/Bizans barışı’ kurmuş, İstanbul’un fethedilmesinden 600 yıl önce Ayasofya gibi bir mimari harikayı gerçekleştirmiş ve çözülüp yok olurken topraklarını, yönetim tekniğini ve Müslümanların ele geçirmeyi çok istedikleri başkentini Osmanlı’ya terk ederek tarihin sahnesinden silinmiştir. Onun egemen olduğu topraklarda feodal bir çözülme, dolayısıyla üretim ilişkileri anlamında bir ilerleme yaşanırken, Osmanlı gelip Bizans misyonunu, yani tarihi ‘gözaltına alan bir dünya devleti’ olmayı başarmıştır. Bir başka ifadeyle Bizans, yerini Osmanlı’ya, yani Bizans/Hıristiyan bir antik imparatorluk yerini Osmanlı/Müslüman yeni bir antik imparatorluğa terk etmiştir.’’s.398,399 Osmanlı Bizans’ın yanı başında büyüdüğü, ilk kuruluş döneminden itibaren en yakın ilişkide bulunduğu, yerel ve merkezi yönetici kadrolarını ve onlar üzerinden kurum bilinci ve kurumlarını devşirdiği devlettir. ‘’Özetle Bizans’ın her anlamdaki tek mirasçısı olmuştur Osmanlı.’’s.399<br />
<br />
Osmanlı ağırlıkla Selçuklu ve Türkmen beyliklerinin birikimi ve kadrolarıyla kurulmuştur. Osmanlı’nın devletleşmesindeki Rum etkisi ise kurumlaşmaya yaptığı katkıdır.s.78<br />
<br />
Osmanlı’nın Bizans’tan etkilenmediği kendinden önceki Türk-İslam devletlerinin devamı olduğu yargılarının ideolojik bir öznellikle malul olduğu açıktır.s.400<br />
<br />
Her iki imparatorlukta da dinsel otorite siyasal otoritenin altındaki bir meşrulaştırma aracıdır.s.401 Esasen bu model, imparatorluk olmanın da zorunlu bir gereğidir. Çünkü İmparatorluk, yapısı gereği, hiçbir dinin Allah’a atfen yazılı önermelerine sığmayacak kadar karmaşık, büyük ve canlı (koşullara ve ihtiyaçlara göre değişen) bir yapıdır.s.401<br />
‘’İnsanlık dünyasının bugün özlediği birleşmiş dünya, Osmanlı İmparatorlu’nda kısmen de olsa gerçekleşmişti,’’(A. Toynbee, akt. K. Tahir,Notlar,c.14 s. 129) s.319<br />
<br />
‘’Bu Noktada Osmanlı devlet geleneği, bir Türk devlet geleneğinin devamı değil, tersine geçmişinden taşıdığı askeri dinamizmin, İslam gaza felsefesiyle cihan hakimiyeti idealine bağlanması, Pers, Bizans, ve Abbasi(dolayısıyla Emevi ve Selçuklu) devlet geleneklerinin yeniden üretilmiş ifadesidir. Kuşkusuz o, bu örneklerin de basit bir yineleyicisi değil, deyim uygunsa dünyadaki imparatorluk deneylerinin evriminin en ileri örneğidir.’’S,240,319<br />
<br />
İmparatorlukları ve bunların evrimleşerek en gelişmişi haline gelen Osmanlı Devleti’ni birleşmiş dünya devletinin ataları olarak kabul etmek gerekiyor. Ancak milliyetleri eriten imparatorluklarda birleştirici unsur ‘din’dir. Oysa bir birleşik dünya devletinin birleştirici unsuru din ya da milliyet değil ‘insan’ olması gerekir ki geleceğin dünya devletinde de böyle olacaktır.<br />
<br />
Yeniçeri<br />
<br />
‘’Osmanlı devleti, merkezi ordusunu ve bürokrasisini devşirmelerden oluşturmuş kozmopolit bir devlet örneğidir.’’s.341<br />
<br />
‘’Gerçekten de bu tür devlet yapılarında kölelerden oluşan ordular çok görülmekle beraber, yeniçerilerle birlikte, tarihte ilk defa olarak farklı etnik gruplardan devşirilen çocukların özümlenerek (bu kadar düzenli) bir ordu yaratılması durumuyla karşılaşıyoruz.(Abbasilerin köle askerleri Osmanlı’nın Sırp ağırlıklı devşirmelerinden ayrımla Türk esirlerdi.)’’s.341<br />
<br />
‘’Yeniçerinin 1363’te resmen kuruluşu (1. Murat zamanında s.371), Osmanlı devleti ve toplumla ilişkisi açısından da önemli bir değişimin yansıması olacaktır. İlk çekirdeği daha Orhan Gazi döneminde atılmıştı. Gazalardan elde edilen esirlerin beşte biri (pençyek) şeriat gereği büyük beyin payına düşüyordu. İşte bu kölelerden, belli ayrıcalıklar karşılığında işbirliği yapan ve Osmanlı beyinin ordusunda savaşmayı kabullenenler, doğrudan beyin özel askerleri haline geliyorlardı. Doğrudan hanedanın kulları olan bu askerler, bir yandan gazalara katılıp paylanırken diğer yandan da asaletleri, eğitim ve yeteneklerine göre, kurumlaşan yeni devlet bürokrasisinde etkin konumlara gelmeye başlamışlardı. Bu yöntemin hanedana, giderek iyice güçlenip merkezkaç güçler konumuna gelmiş diğer gazi beylerine oranla ayrıcalık ve otoriteyi güçlendirme olanağı sağlaması, hanedanın bu işi profesyonelleştirmeye yönelmesini de beraberinde getiriyordu. Mutlak bir egemenlik kurma amacının bir yansıması olarak ‘kapı kulu’, yani padişahın kapısının kulu (kölesi) olarak tanımlanıyorlardı. Bu çerçevede sadece esirle yetinilmeyip, bir de pazarlardan (köle pazarı) satın alınıyor ve asıl önemlisi, sonradan ordunun kaynağını oluşturacak olan hakimiyet alanındaki gayrimüslimlerden toplanan 7-20 yaş arası çocukların eğitimiyle yeniçeri ordusu kuruluyordu. Bir farkla ki, artık alınanlar Müslümanlaştırılıyorlar ve öncekiler için de Müslümanlaşmak daha etkin konumlara gelmenin koşulu haline geliyordu. (Tabii bu Müslümanlaştırmanın ilk aşamadaki karakterini doğru bilmek gerek. Çünkü bu görev, Ortodoks kesime örneğin Nakşibendilere değil de Bektaşilere, yani namazı, ramazan orucu, camisi, haremlik-selamlık ayrımı olmayan Batıni tarikat çevrelerine veriliyordu. Yani devşirmeliğin bu ilk ve askeri aşamasında, bütünüyle yüzeysel bir ‘Müslümanlık’ söz konusuydu. Ancak yukarıya, özellikle askeri aygıttan siyasal aygıta doğru yükselme gerçekleştikçe, yaşam tarzında olmasa da söylemde ve halkın geneline dayatılan kurallarda Sünni dil ve fetva geleneği yaygınlaşıyordu.) s.356, 357<br />
<br />
‘’İlk seçmenin sonunda, aralarında en az umut verenler, kendilerini sultanın piyadeleri olarak yeniçeri ordusuna götürülerek bir eğitim izliyorlardı. (…) Daha parlak ve daha aykırı olan başkente gelir gelmez, bedence ve zekaca en yetenekli olarak tanınan genç Hıristiyan kulların yazgısı, iç oğlanı ya da gılman-ı enderuni topluluğuna katılmaktır. Uzun yıllar en gözde hocalardan sporla ilgili, askeri, düşünsel, sanatsal bütün alanlarda alabildiğine özen gösterilen bir eğitim göreceklerdi. Söz konusu olan, her birinin yetenekleri geliştirilerek dört başı mamur insanlar yapmaktı onları. Ancak bunun yanı sıra, tam bir bağlılık ve dürüstlük anlayışı içinde bütün devlet görevlerini üstlenebilecek biçimde yetiştiriliyorlardı.’’ s. 357, 358<br />
<br />
<br />
‘’Nitekim Balkanlardan elde edilen güçle Türkmenlerin dize getirilmesi, Türkmenlerden elde edilen güçle de Balkanlar’ın dize getirilmesiyle süren ezici sarmalın tayin edici örgütlenmesi, bu aile ocağı ve dostlarından koparılarak herkese yabancılaştırılıp merkezin kulları, esasen padişahın koruyucusu kılınmış teşkilat sayesinde sağlanacaktır.’’s.342<br />
<br />
‘’Bu sistem salt saray bürokrasisi ve yeniçerilerle sınırlı kalmayacak, aynı zamanda ağırlıkla Türk/Müslümanlardan kurulu tımarlı sipahilerin bile giderek kapıkulu geleneğinden gelen kişilerin yönetimine verilmesiyle yaygınlaşacak ve ulemayla birlikte Osmanlı’nın asli egemenlik aygıtı olacaktır.’’s.343<br />
<br />
‘’Lybyer, yönetim kurumu’nun adeta tamamen (İslam ordusunun Müslümanlardan kurulması gerektiği için, savaş esirlerinin beşte biri ve köle pazarlarından alınmış kölelerin yanında, Osmanlı tebaası olmuş gayrimüslimlerin bedence ve zekaca en yetenekli olan çocuklarına el konulup aileleri ve kültürlerinden koparılıp İslamlaştırılarak oluşturulan s.350, 357) Hıristiyan ve Batı Kökenli devşirmelerin elinde olduğunu ve bu kurumun bir köle-aile biçiminde örgütlendiğini tespit etmektedir. İslamiyet kurumunun ise eğitim ve yargı alanlarını elinde tutan, ama özgür Türk(+leşmiş)-İslam(+laşmış)kökenlilerin tekelinde olduğunu vurgulamaktadır. Sistem o kadar katı olarak düzenlenmiştir ki, devşirme veya dönmelerin çocukları artık Müslüman kökenli sayıldıklarından, yönetim kurumundan dışlanmaktadırlar. Öte yandan her iki kurumun eğitim yerleri de farklıdır. Birinciler Enderun’da eğitilirken, ikinciler medreselerde yetiştirilmektedirler.(…) Büyük köle-ailenin reisi olan hükümdarın kendi de köle annelerden doğmakta, kızlarını kölelerle evlendirmekte, köleler de ailelerinden ve toplumsal bağlarından kopartıldıklarından, tam anlamıyla padişahın ‘çocukları’ olmaktadırlar. Din kurumu ise sistemi ayakta tutan diğer bacağı, yani adalet ve toplumsal ideolojik çerçeveyi sağlamaktadır. (Osmanlı tıpkı diğer Müslüman, Pagan, Hıristiyan imparatorluklar gibi kılıf aramaya başlamadan önce ihtiyaç duyulanı yapıyor sonra da kılıfına uydurma işini de ulema hallediyordu s.352)Böylece bu iki kurum rakip olmanın uzağında, tamamlayıcı iki corpus olarak birbirlerini desteklemektedirler.’’s.343,344(M. A. Kılıçbay)<br />
<br />
‘’Diğer yandan her ne kadar ciddi bir dönüştürme eğitiminden geçiyorlarsa da 7-20 yaş arası insanların geçmişlerini unutmalarının mümkün olmayacağı açıktır. Nitekim iktidarda önemli konumlar aldıktan sonra bile kendi geçmişleriyle bağlarını sürdüren örneğin Mimar Sinan, Vezir-i Azam Sokullu Mehmet Paşa gibi pek çok ünlü Osmanlı büyüğü ile karşılaşırız.’’s.344<br />
<br />
‘’Özetle Osmanlı düzeninde Türkmen/Müslüman (kökenli)olmak (bulunabilecek kimi istisnalar bir yana) yönetim kategorisine girmenin temel engeliydi. Buna karşılık görünüşte Müslüman olmak, Hıristiyan asilzadeleri için yönetim sistemine girmeye yetiyordu. Türkmenlerin 2. Selim zamanında, 1566’da kapıkulu sistemine girmek için sergiledikleri direniş(A. Toynbee) bu açıdan olsa olsa trajik bir gerçekliğe işaret ediyordu. Venedik Elçisi’nin de 1594’te kaydettiği gibi, ‘Türk kökenli olanlar, yönetimin dönmelere dayandığını görmekten alabildiğine hoşnutsuzluk içinde’ idiler.(G. Veinstein) Devletin en üst organı Divan-ı Hümayun, kendisinden, ‘tiksintiyle ‘köle pazarı’ olarak söz edilen bir kurum niteliğindeydi halk açısından. Bu ayrımcılık ve hoşnutsuzlukla, milliyetçiliğin geliştiği 19. yüzyıla kadar tüm ayaklanmaların Müslüman/Türkmen halktan gelmesi arasında bir bağlantı olmalıdır. Düzene sadece yönetilenler olarak katılabilen Türkmenler, bu sistemde siyaseten güçsüz bırakılan kategoriyi oluşturuyorlardı.’’s.344<br />
<br />
‘’Bu yeni örgütlenme, halkın konumundaki değişiklikle örtüşüyordu:<br />
1-gaza önderlerini, eski kabile demokrasisi içinde karar yetkisinde ikincil beyler olmaktan çıkarıp emir altında komutanlar konumuna indirgiyordu.;<br />
2-gazalardan elde edilen malların doğrudan paylaşımı yerine artan oranda merkeze bırakılması politikasına yöneliniyordu;<br />
3-gaza mallarını doğrudan paylaşan ve göçebe gelenekten gelen özgürlüklerini sürdüren halk, emredilen yerlere yerleştirilerek hareket özgürlüklerinden yoksun bırakılıyordu;<br />
4-fethedilen toprakların doğrudan sahipliğinden yoksun bırakılarak örgütlenen tımar sisteminin sadece üretimden geçinecek reayası konumuna zorunlu kılınıyorlardı.’’s.358<br />
<br />
Aynı süreç devletle ‘ahi örgütlenmesi’ adı altında örgütlenmiş olan esnaflar arasında da yaşanıyor, ki onlar da, söz konusu kurumlaşmaya bağlı olarak, o zamana kadar sürdürdükleri iç özerkliklerini yitirmeye, yükselen devletin esnafı kontrol etmesinin aygıtına doğru değişime zorlanıyorlardı. s.359 Resmi tarihin ‘ahi reisi’ olarak tanıttığı 1. Murat, Ankara Ahilerinin ayaklanmasını bastırarak Ahi direnişini eziyor ve ahi örgütünün özerkliğini kaldırıyordu. S.359<br />
<br />
‘’Yeniçeri örgütlenmesinin başlangıç sürecinde Bektaşilerin yanı sıra Ahi teşkilatının da önemli bir payı olduğundan söz eden Uzunçarşılı, daha sonra Ahiliğin güç yitirmesine karşılık Bektaşiliğin güç kazanmasına bağlı olarak yeniçeri teşkilatındaki Bektaşi rengin iyice baskın hale geldiği düşüncesindedir. (…) sonraki dönemde yeniçeri üzerindeki Bektaşi etkisi tartışma götürmez bir açıklık kazanacaktır.’’s.373<br />
<br />
Yeniçeri ocağının, Bektaşilik yanı sıra Ahi ve Mevlevi etkilerini taşıyarak kurulmuş olmasına karşın, daha sonra yalnızca Bektaşi Dergahına bağlanmıştır. S.374<br />
<br />
‘’Esasen yeniçerilerin Bektaşilikle alakaları ocaklarının kaldırılmasına kadar sürdüğü görülecek ve tüm bu süreçte bunların ocaklarına, ‘Ocağ-ı Bektaşiyan’ ve kendilerine de, ‘Taife-i Bektaşiye’… denirdi (Uzunçarşılı,s.149,150)‘’ s.374<br />
<br />
‘’(…)(Yeniçerilerin)Asıl rolleri, fetihlerle birlikte büyüyen tımar sisteminin yarattığı feodal bölünmeleri önlemektir Sorun bu şekilde konulunca, yeniçerileri de sadece ücretli askerlerden oluşan bir ordu olarak görmek yerine, tüm kapıkulu sisteminin temeli olarak ele almak gerekir.(T. Timur,s.114)’’s.348<br />
<br />
‘’Kapıkulunun askeri parçası olarak yeniçeri ordusu bir çeşit hassa ordusu olup, kendisini ‘bir numaralı yeniçeri’ sayan padişahın özel kayırmasına sahipti. Esasen Akdağ’ın da belirttiği gibi, ilk kurumlaşmadan sonra Osmanlılar, kendi aristokrasisini Türk unsuru dışından yaratmaya yönelecekti.(İ.Cem, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi,s.189) Fatih’e kadar ağırlıkla padişahın dayanağı durumunda olan devşirmeler bu süreç içindeki kurumsallaşmalarıyla artık padişahın yanı sıra devletin en etkin gücü haline gelecekti.<br />
Bununla birlikte bu süreçte Türk-Müslüman aristokrasi ile bu kapıkulu arasında, devletin iki temel hizbi olarak ciddi bir iktidar savaşı yaşanacaktır.’’s.348<br />
<br />
‘’ Tımarlar gerçekte tıpkı kapıkulunun kendisi gibi merkezi iktidarı güçlendiren araçlar olmuşlardır. Dolayısıyla merkezi despotizmin bu ekonomik ayağı ile siyasi ayağını karşı karşıya koymak doğru olmayacaktır. Yeniçeri kuruluşuna sebep olan asıl etken; ilk dönemde büyük bir güç, asker ve toprakların sahibi olan gaza beylerinin yarattığı ’feodal bölünmeyi’ (iktidara ortak olma eğilimini) önlemektir.’’ Tımar sitemi de feodal eğilime karşı yeniçeriyle aynı işlevi görmüştür. Yeniçeriyle bu feodalleşme eğilimi kırılırken, topraklar da artık artan oranda padişahın mülkü addedilerek ağır yaptırımlarla ve küçük parçalar halinde sadık adamlara dağıtılıyordu. Böylece tımar ve kapıkulu, Osmanlı sisteminin iki belirleyenini oluşturuyordu.’’ s.348, (dipnot)<br />
<br />
İlk olarak Çandarlı Kara Halil tarafından kurulan (kendi koparıldığı halk da dahil maaş ve ganimet karşılığı herkese saldıran s.355)Yeniçeri kuvveti gün gelecek padişahtan sonra ikinci adam olan torun Çandarlı Halil’in katline sebep olacak ve merkezin ortağı Türk-Müslüman aristokrasisi ikinci ve son kez tasfiye edilecektir.s.348 (dipnot)<br />
<br />
‘’Özetle Osmanlı devleti, Fatihten sonra bir imparatorluk olmanın yanı sıra, bunu tamamlamak üzere tam bir devşirme devleti olacaktı; artık onun Türklüğünden söz etmenin en küçük bir koşulu kalmayacak ve önceden de gösterdiğim gibi saray nezdinde Türklük, gerçekleşen bu yeni tipte aristokratlaşma sonucunda hor görülen bir anlam taşıyacaktı.<br />
‘’Müslümanlık içinde seçilmiş Sünni/Hanefi kimliğe gelince; bu mezhep, iktidarın pekiştirilmesi ve yayılmasının ideolojik aracı olacağından, devşirme bürokrasisi tarafından içtenlikle benimsenecekti.’’s.349<br />
<br />
‘’Devletin giderek bu şekilde kapıkulu sistemi üzerinde biçimlenmesi, halkla hiçbir toplumsal bağı olmayan, aksine ona bütünüyle yabancılaştırılmış bir kast devleti haline gelmesi anlamı taşıyacaktır.’’s.349<br />
<br />
‘’Tamamen üretim dışı olan bu asalak devlet yapısı kendi kurucu halkına yabancılığın, bu halktan kimseyi içine almayarak, ondan etkilenmeyecek bir kastla kendini sürdürecek bir egemenlik biçiminin yansımasıdır.’’s.349<br />
<br />
‘’Bu anlamda Osmanlı yükselişinin zirvesi ve genel olarak ‘Yükseliş Devri’ denilen dönem, devşirmenin de zirvesi olacaktı.’’s.349 ‘’Dönme ve devşirme devlet adamları sınıfı, kapıkulu taifesi, kuruluşundan itibaren 90 yılı bulan bir gelişme içinde padişahın çevresinde devlet kapısını, yüksek hizmet makamlarını Türk soylarına kapatıyor ve iktidar için savaşan ve iktidarı tekellerinde tutmak isteyen bir sınıf ve parti oluşturuyordu’’. (Muzaffer Özdağ, Tarih ve Toplum, sayı 65,s.10) ‘’Osmanlı’nın duraklama ve gerileme dönemlerinde ise devşirme, yer yer padişah otoritesinin de üstüne çıkacaktı.’’s.349,350<br />
<br />
‘’Özetle yeniçeriyi ve onun bir parçası olduğu devşirmeyi oluşturan birden fazla nedenle karşı karşıyayız. Öncelikle her devlet kurumlaşmasının kaçınılmaz sonucu olan, halktan yabancılaşmanın ve halkı denetim altında tutmak için onun etki alanı dışında bir güç ihtiyacının gereği olarak oluşmuştur yeniçeri. Bu açıdan Osmanlı ordusu modern anlamda bir lejyon ordusudur; tıpkı Roma ordusu, tıpkı Abbasilerin paralı Türk kölelerden oluşan ordusu gibi. Nitekim yeniçeri ordusu da, savaş esirlerinin beşte biri yanında, Osmanlı tebaası olmuş gayrimüslim çocuklarına el konulması, aileleri ve kültürlerinden koparılmaları ve yeni bir kültür kalıbına dökülmeleriyle oluşan bir paralı ordudur.’’s.350<br />
<br />
‘’(…) Daha önemlisi gayrimüslimlerden veya onların İslamlaştırılarak işin biçimsel tarafının halledilmesiyle oluşturulan bir ordu, İslam’ın hukuki normlarına aykırıdır.’’s.350 (…) Muhammed yaşayıp da böyle bir aşamaya varılsaydı Kuran’da böyle bir uygulamaya yer verilebilir. Ancak böyle bir olasılık gerçekleşmemiştir. Dolayısıyla yeniçerinin İslami kılıfı bulunmamaktadır.S.350<br />
<br />
‘’Bu sistemin şer-i temelinin Şafii fıkhında bulunduğu kanısında olan (…) Wittek’e göre Osmanlılar, Şafii hukukunun yorumundan yararlanıp Balkan halkının çocuklarını özgürce devşirmişlerdir.’’(M. Sencer, Osmanlılarda Din ve Devlet,s.116) ‘’Evrensel olduğu iddia edilen şeriat hukukunun insani değerler (ve dünyevi sorunlar) karşısında ne kadar problemli olduğunu göstermek açısından yeniçeri kuruluşuna kaynaklık eden devşirmelik kurumunun şer-i kılıfına ilişkin (A. Mumcu’nun) şu açımlamaya kulak verelim:<br />
<br />
‘’Şafiler ehli kitapları (yani Hıristiyan ve Yahudileri) iki gruba ayırmaktadırlar. Dinlerine peygamberden önceki zamanlarda iman edenlere zimmilik (yani toprakları işgal edildikten sonra kelle vergisi (cizye) ödemek koşuluyla yaşamalarına izin verilen) statüsü tanınmakta, peygamberden sonraki zamanda iman edenlerden ise bu statü esirgenmektedir. Onlar ehli kitap olmayanlar hakkında yapılan işleme tabii kılınırlar. Eğer Müslümanlar fethettikleri ülkenin halkının dini hakkında bilgi sahibi değillerse ve halk da Kur’an’ın inişinden önceki zamanlardan beri ehli kitap olduğunu belirtirse, bu iddianın aksini ispat edecek kimse de çıkmaz ise zimmilik statüsü onlara bahşedilir. Aksi taktirde İslam ile ölüm arasında seçme yapmak durumuna düşerler. Zimmilik statüsü verildikten sonra aksi öğrenilirse, gene ölüm-İslam seçmesi durumuna düşülür’’ (İmam Şafii) s.351<br />
<br />
‘’İşte Osmanlıların bu içtihat ışığı altında hareket ettikleri kabul edilirse, durum şöyle olacaktır: Balkan nüfusunun en büyük bölümünü teşkil eden Sırplar, Bulgarlar ve Arnavutlar Kur’an’ın inişinden bir hayli zaman sonra Hıristiyan olduklarından İslam-Ölüm arasında bir seçme yapmaya mecbur tutulacaklardı. Bu da yeni kurulan devlet için hoş bir olay değildi, hatta uygulanması bile imkansızdı. Bu sebeple Şafii hukukunun bu prensibinde bir değişiklik yapmışlar, Balkan nüfusunun bu unsurlarının çocuklarının bir bölümünü İslam yapıp devlet hizmetine sokmaları karşılığında onlara zimmilik statüsünü tanımışlardır. Hiç şüphesiz bu, İslam cemaatinin hayrına, Şafii prensibinin uygulanmasından daha çok elverişlidir. Böylece Osmanlılar Şafii hukukunun prensibini devşirme usulünü şeriata uydurmak için benimsemişler, sonra da bu prensibi İslam topluluğunun menfaatı bahis konusu olduğu için değiştirmişler ve örfi hukuku bu meselede de hakim kılmışlardır.’’ (Wittek’ten yorumlayıp aktaran A. Mumcu, Osmanlı Devleti’nde Siyaseten Katl, s. 60,61)s.352<br />
<br />
‘’Tabii bu gerekçelendirme, ciddi problemlerle malüldür. Öncelikle Osmanlı Şafii değildir. Üstelik ona başvurduktan hemen sonra onun da tahrifi yoluna gitmekte en küçük bir sakınca görmemişlerdir. Özetle iktidarın dünyevi-siyasal çıkarları için ‘istim arkadan gelsin’ misali dini bir gerekçelendirme durumuyla karşı karşıyayız. Kaldı ki her şeyi İslam dairesinde yapmayı düşünecek bir duyarlılığı osmanlı’nın hiçbir döneminde görmüyoruz. Somut bir gereksinimiyle karşı karşıyaydı Osmanlı ve tam da bu nedenle tıpkı diğer Müslüman, pagan, Hıristiyan imparatorluklar gibi kılıf aramaya başlamadan önce ihtiyaç duyulanı (bu özgülde yeniçeri kuruluşunu) yapıyorlar; sonra da ulema ne güne duruyor; bu özgülde gördüğümüz çapraşık kılıfına uydurma işini de onlar hallediyordu.(…)’’s.352<br />
<br />
‘’Bunlar bir yana, gaza aşkıyla yanıp tutuşan Müslümanlar varken ve üstelik İslami mantalite, cihat ve fetihi Müslüman’ın kafire karşı farz düzleminde yükümlülüğü olarak belirlemişken, İslam ordusunun gayrimüslimlerden oluşturulmasının nedeninin devletin yapısının halkına yabancı karakteri ve devlete egemen kesimin özgül çıkarları dışında bulunamayacağı açıktır. Müslüman gazinin savaşında şer-i hukuk, elde edilen ganimetin gaziler arasında (babalarının malı gibi helal kılınarak!) paylaşılmasını emrediyor. Birincisi hanedan bu yükümlülükten kurtulmak, malların tümünü (sadece kendi babasının malı gibi!) sadece kendisine aktarmak istiyor. Tabii tek neden bu olsa aşılırdı; çünkü Tanrı’nın bu emrini geçersiz kılma ve talan mallarına devlet adına el koyma işini Halife Ömer ta 640’larda halletmişti zaten. Ama bir başka problem vardı ki, o soyut bir Tanrı’nın emirlerini (Hanefi hukukundan Şafii hukukuna, oradan da örfi hukuka atlanarak) geçersiz kılmak gibi kolay değildi. Bunlar önceki gazlardan önemli birikimler elde etmiş, yani askerleri ve silahları olan basbayağı somut güçlerdi ve üstelik eski Türkmen gelenekten gelen göçebe demokrasisi içinde birlikte yönetmek gibi ‘kötü mü kötü’ bir alışkanlıkları vardı! İşte bu gücü hanedana kayıtsız şartsız tabii kılmak için onlarınkinden daha etkili bir güce acilen ihtiyaç vardı. Dolayısıyla keşfedilen yeni olanağın hemen askere devşirilmesi konusunda zaman kaybedilmeyecekti; nasılsa her şeyin bir şer’i açıklaması bulunurdu! Kaldı ki söz konusu olan merkez orduyla sınırlı da değildir. Aksine yeniçeri, bir bütün olarak devlet bürokrasisinin askeri kanadından ibarettir. Oysa devşirme sistemiyle asıl kurulan şey, bütün olanakları hanedana bağlayan ve bu durumu kurumsallaştıran Osmanlı merkezi devletinin bütün bürokrasisi, bizzat kendisidir.’’s.352, 353<br />
<br />
‘’Esasen Osmanlı’nın ordu politikasına şer’i dayanaklar aramak, Osmanlı gerçeğinin şeriat adına tahrif edilmesinden başka bir anlam taşımayacaktır. Nitekim Osmanlı, yeniçeriye ek olarak, Müslümanlaştırılma gereksinimi bile duyulmayan Hıristiyanların çoğunluğunu oluşturduğu toprak sahibi çiftçi-askerlerden oluşan güçlerden (Martoslar) sınırları ve kaleleri korumak amacıyla 1421’den 1721’e kadar süren ek bir kuvvet daha oluşturmuştur.s’’s.353<br />
<br />
Yeniçeriler padişahtan başka bağları olmadığından, halktan gelecek tepkilere karşı ona sadıktırlar. Gerçi bu sadakat da çıkara dayalı bir sadakat olduğundan güvenirlikten yoksundur. Bununla birlikte Osmanlı hanedanı, kuruluş döneminde büyük güç elde eden gaza beylerinin iktidara ortak olmalarını ortadan kaldırmak için kendi mutlak egemenliğini korumak ve yaymak amacıyla böyle bir profesyonel ordu kurma yoluna gitmiştir.s.354,355 ‘’Padişahtan başka ailesi, diğer yeniçerilerden başka kardeşi olmayan askerlerden kurulu bu ordu da kendi çıkarlarıyla özdeşleşen padişahın egemenlik çıkarlarının bekçisi olmuştur. Nitekim tek tek emirlere ve tek tek padişahlara karşı ayaklandığı dönemler de dahil yeniçeri, sisteme karşı en küçük bir karşı duruş içinde olmamış, aksine onun, kurumsal ve süreğen savunucusu olmuştur. Özetle fetihçi ve asalak bir sistemle bütünleşmiş, fetihçi ve asalak bir savaş makinesi ve kadrolarıyla karşı karşıyayız.’’s.355<br />
<br />
‘’Savaşlarda kullanılan askerlerin büyük bir çoğunluğunu oluşturan tımarlı sipahi ordusundan ayrımla üretimin dışında ve devletin halka karşı asalak yapısını koruyan bir yapıya sahiptir. Kendi koparıldığı halk da dahil, maaş ve ganimet karşılığı herkese saldıracak, Müslüman ve Türkmen halkın yanı sıra gayrimüslimlerin denetim altında tutulmasını sağlayacaklardır. Herkesin silahlı olduğu başlangıç dönemine, göçebe demokrasisi günlerinin gaziler ordusundan ayrımla, halka karşı devletin silah tekelini eline almak istemesinin ürünü olacaklardır.’’s.355<br />
<br />
‘’Diğer yandan yeniçeri, eğitimli profesyonel bir ordu olarak fetih savaşlarında büyük bir etkinlik gösterme başarısına sahiptir.(…)’’s.355<br />
<br />
Bunların yanı sıra yeniçeri, Türkmenlerin toprağa yerleştirilerek, bir üretim düzeni kurulması, düzenli bir vergi temini ve savaş zamanlarında asker akımını güvence altına alan tımarlı sipahi düzeninin kontrol altında tutulmasını sağlamıştır.(…)Orhan beyden başlayarak doğudan gelen Türkmenlerin Balkanlar’a yerleştirilmesi politikası izlenirken, diğer yandan da Osmanlı’ya direnen Türkmenlerin bir ceza yöntemi olarak Balkanlar’a göç ettirilmesi politikasının uygulandığı bilinmektedir. Tüm bu öğeleriyle düzeni korumak ve sürdürmenin padişah dışında herkese yabancılaşmış ve etkin bir savaş gücü olmadan gerçekleşemeyeceği açıktı.’’s.355,356<br />
<br />
‘’Bununla birlikte yeniçeri sisteminin, Müslüman olmayan halkın Müslümanlaştırılmasında da kendiliğinden ve görece bir işlev gördüğünden söz edilmelidir. Osmanlı’nın cizye gelirlerini kaybetmemek için Hıristiyanların din değiştirmesi yönünde bir baskı uygulamadığı, hatta daha sonra din değiştirmeyi engellediği bilinmektedir.’’ ‘Çünkü İslam’a geçiş her Hıristiyan çiftçinin ödediği 25 akçelik ispençe vergisi ile baş vergisinin(cizye) kesilmesi demekti.(…) (Osmanlı bundan büyük bir gelir elde diyordu)Bundan dolayı kendiliğinden kendiliğinden Müslüman olmuş Hıristiyanlardan bile ispençe almaya devam edecekti.(N. Beldiceanu, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, s.168) Müslümanlaşan halk ispenceden kurtulamayacağı gibi, Osmanlı’nın ihtiyaçları için devşirmeye kaptırmak yaptırımından da kurtulamayacaktır.(…)s.356<br />
<br />
Kanuni döneminde Tımarlı sipahilerden boşaltılan toprakların kapıkullarına dağıtılması yeniçerinin gücünü artırır.s.375<br />
<br />
İlk defa 1444’te Fatih’in atanmasına karşı ayaklanan yeniçeri (bir yığın ayaklanmanın sonunda) 1826’da planlı bir şekilde ayaklandırılıp topa tutularak kanlı bir şekilde son bireyine kadar ortadan kaldırılır. Üstüne tüy dikme babından katliama bir de isim takılacaktı: Vaka-i Hayriye (hayırlı olay) s.375,377,378 Yeniçeri Osmanlı felaketlerinin nedeni değil, sonucu idi. s.377 Koçi Bey ünlü risalesinde sorunun nedenlerini çarpıtarak yeniçerinin bozulmasını Türk, Yörük, Çingene, Yahudi, resmi din ve mezhep dışı insanların girişine bağlıyordu.s.377<br />
<br />
Yeniçerinin tasfiyesinden sonra da Şeyhülislamdan fetva alınarak Bektaşi önderleri idam edilip ‘sapkın’ Bektaşi tarikatı ve yeniçerinin eğitiminde temel işlev gören Dergah da tasfiye edilerek tüm mallarına el konulur. Hacı Bektaş tekkesinin başına Bektaşi düşmanı Nakşibendi şeyhi getirilir, kalan Bektaşi halkın da Sünnileştirilmesi yönünde genel seferberlik başlatılır.s.378,379<br />
<br />
‘’(…)Bektaşi dergahının tasfiyesiyle onun tuttuğu toplumsal ve siyasal etki alanının diğer Sünni tarikatlara verilmesi, daha sonra Batı’nın zoru veya ona öykünerek yapılacak reformların toplumsal ve siyasal temelinin zayıflaması sonucunu yaratacaktı. Oysa tam tersine Bektaşiliğin önü açılmış olsaydı, Türkiye daha sonra girdiği Batılılaşma yöneliminde, güçlü bir toplumsal-kültürel dinamiğe sahip olacaktı.’’s.380<br />
<br />
<br />
Nilüfer Tekin<br />
<br />
Kaynak: Osmanlı Gerçeği-Erdoğan Aydın<br />
<br />
5)Osmanlı Bir Türk Devleti miydi?<br />
<br />
18 Mart 2011 Cuma, 02:45 tarihinde Nilüfer Tekin tarafından eklendi<br />
<br />
<br />
(Bu yazı Erdoğan Aydın’ın ‘Osmanlı Gerçeği’ ve Doğu Perinçek’in ‘Atatürk Din ve Laiklik Üzerine’ adlı kitaplarından derlenmiştir.)<br />
<br />
Son yıllarda artan Türkçü ve Şeriatçı dalgaların etkisiyle, ‘’ (Günümüzde)Osmanlı’yı sorgulamak ve hele ki eleştirmek Cumhuriyet’i eleştirmekten daha da zor ve riskli hale gelmiştir. Bunu başaran da Cumhuriyet’in eğitim politikasının ta kendisidir.’’s.29<br />
<br />
Türkçü ve İslamcı resmi tarihçilik tarafından toplumsal kontrol mekanizması ve Osmanlıcılığı övünülen, öykünülen, tabulaştırılan bir öge olarak Türk olmayan Osmanlı üzerinden Türkçülük, diğer İslam devletlerinin korkulu rüyası, düşmanı olmuş Osmanlı üzerinden de ‘İslamcı siyasanın cenneti’ adeta bir ‘Türk-İslam asr-ı saadeti’ tabloları çizilmekte, ilkokullardan başlayarak çocuklarımızın beyinlerine akıtılmaktadır.s29<br />
<br />
‘’Her seferinde anımsanmalıdır ki tarih, örneğin matematik, fizik gibi pozitif bilim disiplinlerinden ayrımla, günümüz insan ve toplum ilişkilerinin şekillendirilmesinde temel araç olmaktadır’’s.28<br />
‘’…resmi tarih yazımlarının tarihsel örneklerden çıkardığı ders ve geliştirdiği bilinç ise, imparatorluk ve yayılma hayallerinin, demokrasi ve laiklik karşıtı yönetimlerin, keza toplumsal, dinsel ve milli eşitsizliğin, savaşın ve tabii çifte standardın doğallaştırılması olmaktadır.’’s.28<br />
<br />
Nitekim son yıllarda yükselen Osmanlı aşkıyla ‘’Bizden istenen; Osmanlı’nın hanedanlık olan iktidarını kendi iktidarımız, halklar hapishanesi olan ‘’mülk’’ünü ülkemiz,, despotik karakterli devletini devletimiz, Sarayın düşmanlarını düşmanlarımız, başka halkların meşru topraklarına yönelik fetihlerini başarılarımız, üç kıtadaki gayri meşru egemenliğini egemenliğimiz olarak benimsememiz ve bunlarla övünmemizdir.’’s.14<br />
<br />
Günümüzün Türkçü ve İslamcı olan resmi tarihçiliği, egemenlerin dinci ve milliyetçi görüşleri ve çıkarları yönünde emperyal (s.70) Osmanlıcılığı övünülen, öykünülen ve tabulaştırılan bir toplumsal kontrol ve güdüleme mekanizması olarak giderek artan bir şekilde sürdürmektedir.s. 28<br />
<br />
‘’Dönemin siyasal süreçlerine ilişkin en kaba bakış bile başlangıcından 17. yüzyıla kadar saldırgan ve yayılmacı siyaset izleyen, dolayısıyla tüm komşuları için çok ciddi bir dış tehlike oluşturan ana faktörün Osmanlı’nın bizzat kendisi olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız.’’s295<br />
<br />
‘’Kafalara hakim olan kuvvet din ve gaza düşüncesi idi. Devlet idaresine hakim olan kimseler din adamları ve gaza adamları idi; yani ekonomik sınıflar (köylü, işçi, tüccar, esnaf) değildi’’s.278(N. Berkes’ten aktarma)<br />
<br />
Osmanlı, ticaret yolları, savaşlarla ve talanla elde ettiği ganimeti ve haracı üretimin artışının öğesi yapmayıp daha çok fetih peşindeyken feodal parçalanma içinde olan Avrupa, oluşan koşullar üzerinden sanayileşme ve keşifler peşindeydi.s.276<br />
<br />
Kabul etmek zorundayız ki Osmanlı devletinin yıkılması, diğer tüm imparatorlukların yıkılması gibi, insanları ve toplumları birleştirici unsurun din olduğu din devletleri ve imparatorluk evresinin kapanması ve evrensel tarih açısından olumlu bir olgudur.s29,30<br />
<br />
‘’Ancak bu yıkılış egemen Türk ideolojisi nezdinde hep bir ‘felaket’ olarak algılanageldi.’’s.30 Öyle ki ‘’Cumhuriyet kuşakları bile, Osmanlı devletinde Türk unsurunun yerini ve işlevini kavrayamadan, Viyana kapılarına kadar giden Kanuni’yle övündü durdu’’(Taner Timur-Osmanlı Toplumsal Düzeni,s.182)s.30<br />
<br />
‘’Türk-İslamcı bakış açısı Batı’ya karşı Osmanlı’nın ve fetihçi siyasetin duygu mirasını sahiplenirken, kuruluş döneminde Cumhuriyet tam tersi bir bakış açısına sahiptir.’’s.49<br />
<br />
Osmanlı’nın yıkıntıları üzerinden kurulan Cumhuriyet, Mustafa Kemal’in ağzından Osmanlı karşıtı bir nitelik sergiliyordu.s.47<br />
<br />
‘’Nitekim onun, 1 Mart 1922’de Meclisi açış konuşmasında, ‘…Türkiye’nin hakiki sahibi ve efendisi, hakiki üretici olan köylüdür.’(halktır) şeklindeki bildik ifadesini gerekçelendirirken söyledikleri gerçekten de çok çarpıcıdır:<br />
‘’Efendiler, diyebilirim ki bugünkü felaket ve sefaletin tek nedeni bu hakikatin gafili bulunmuş olmamızdır. Gerçekten, yedi asırdan beri cihanın muhalif yanlarına sevk ederek kanlarını akıttığımız, kemiklerini(yabancı) topraklarda bıraktığımız ve yedi asırdan beri emeklerini ellerinden alıp israf eylediğimiz ve aşağıladığımız ve bunca fedakarlığına ve iyiliğine karşı nankörlük, küstahlık ve cebbarlıkla uşak derecesine indirmek istediğimiz bu gerçek sahibin huzurunda utançla ve saygıyla gerçek durumumuzu alalım.’’ ‘’Osmanlı’nın halk karşısındaki asıl konumunu çok özlü bir şekilde bu görüş, izlenen pratikten ve sonraki dönemden faklı olarak kuruluş dönemindeki Cumhuriyet’in Osmanlı’yı nasıl gördüğünü ortaya koymaktadır.’’s.47<br />
<br />
‘’Mustafa Kemal yine bir başka sefer, Fatih, Yavuz ve Kanuni’nin fetih seferlerini anlattıktan sonra; ‘Bu azametli padişahlar, takip ettikleri harici siyasette kendi emelleri, hırsları ve arzularına dayanmışlardır.(…)Şahsi saltanatta her hususta tacidarların arzusu, iradesi ve emeli hakimdi. Mevzubahis olan yalnız odur. Milletin arzuları, emelleri, ihtiyaçları mevzubahis olmaktan çok uzaktır.’’s.48<br />
<br />
(Doğu Perinçek’in ‘Atatürk Din ve Laiklik Üzerine’’adlı kitabında da Atatürk’ün Osmanlı, halifelik ve din devleti konularında şu sözler geçiyor:<br />
<br />
“Taç sahipleri kendilerini Allah tarafından gönderilmiş bir şahsiyet sayarlardı. Bir de taç sahiplerinin çevresini alan çıkarcılar vardı. Onlar da, padişahların zihniyetleriyle zihniyetlenirler ve padişahın bu zihniyetini, isteğini, gökten gelen bir gereklilik ve Kur’an’ın gereği gibi herkesin kafasına sokarlardı. Bu gayet koyu ve sürekli propaganda karşısında hakikaten bir gün, bütün halk, bu istek ve iradelerin, yapılması gereken ve kayıtsız şartsız gereken gök tanrılarının emirleri gibi olduğuna inanırlardı. Böyle idare ve egemenlikten Tanrı’ya bağlanmaya rıza gösteren bir milletin geleceği, elbette felakettir, elbette kötülüktür.”(17 Şubat 1923, s. 69) (Atatürk, Din ve Laiklik üzerine-Doğu Perinçek)<br />
<br />
‘’Muhammedin dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, hayatlarını Allah kelimesinin, her yerde yükselmesine mecburdular. Bununla beraber, Allaha kendi milli lisanında değil, Allahın arap kavmine, gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, Allaha ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyet karşısında türk milleti bir çok asırlar, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta, bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kuran’ı ezberlemekten beyni sulanmış, hafızlara döndüler. Başlarına geçebilmiş olan haris serdarlar, türk milletince karışık, cahil hocalar ağziyle, ateş ve azap ile müdhiş bir muamma halinde kalan, dini, hırs ve siyasetlerine alet ittihaz ettiler. Bir taraftan Arapları zorla emirleri altına aldılar, bir taraftan Avrupada, Allah kelimesinin yüceltilmesi parulası altında, Hıristiyan milletlerini idareleri altına geçirdiler, fakat onların dinlerine ve milliyetlerine ilişmeyi düşünmediler. <br />
<br />
Ne onları ümmet yaptılar, ne onlarla birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar. Mısırda, belirsiz bir adamı halifedir diye yok ettiler, hırkasıdır diye bir palaspareyi, hilafet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular, halife oldular. Gah şarka, garba veya her tarafa birden saldıra saldıra Türk milletini Allah için, peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allaha mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. ‘’<br />
<br />
“(…)İslamlar Hıristiyanların, Hıristiyanlar İslamların sonsuz düşmanı oldular. Birbirlerine kafir, bağnaz gözüyle baktılar. İki dünya birbirleriyle yüzyıllardan beri bu bağnazlık ve düşmanlıkla yaşadı. Bu düşmanlığın sonucudur ki, İslam alemi, Batının, her yüzyıl yeni bir şekil ve renk alan ilerlemesinden uzak kalmıştı. Çünkü İslam topluluğu, ilerlemeye küçümseyerek, nefretle bakıyordu; aynı zamanda iki kitle arasında uzun yüzyıllardır devam eden düşmanlığın zorlamasıyla, İslam alemi silahını bir an elinden bırakmamak mecburiyetinde bulunuyordu. İşte bu, sürekli silahla uğraşma ve düşmanlık duygusuyla Batının yeniliklerine yüz çevirmek, çöküşümüzün sebep ve etkenlerinden diğer önemli bir sebebi oluşturur.”(20 Mart 1923, s. 73)<br />
<br />
“Panislamizm, Pantürkizm siyasetinin başarı kazandığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte rastlanmamaktadır. Irk farkı gözetmeksizin bütün insanlığı kapsayan cihangirane devlet oluşturulması hırslarının sonuçları da, tarihte kaydedilmiştir. İstilacı olmak hevesleri, konumuzun dışındadır. İnsanlara her türlü özel duygularını ve bağlantılarını unutturup onları, kardeşlik ve tam eşitlik çerçevesinde birleştirerek, insancı bir devlet kurmak teorisi de, kendine özgü koşullara sahiptir.”(Nutuk, age, s. 97)<br />
<br />
‘’(İslam alemini) bir noktada toplamak isteyenler, daima aynı dini duyguda bulunan(ama başka başka mecburiyet altında bulunan) insanları yekdiğerine çarpıştırarak birbirini öldürtmekten başka ve sonu gelmeyen kan döktürtmekten başka bir sonuç alamamışlardır.’’(s. 60)<br />
<br />
“Bizim milletimiz, milliyetini anlamazdan gelmenin çok acı cezalarını gördü. Osmanlı İmparatorluğu içindeki çeşitli kavimler, hep milli inançlara sarılarak, milliyet ülküsünün kuvvetiyle kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu, onlardan ayrı ve onlara yabancı bir millet olduğumuzu, sopayla içlerinden kovulunca anladık. Kuvvetimizin zayıfladığı anda bizi aşağıladılar ve hor gördüler. Anladık ki, kabahatimiz, kendimizi unutmaklığımızmış.’’<br />
<br />
‘’Olaylar ve tarihi tecrübelerimiz, bize milleti koyun sürüsü halinde keyfin, arzu ve ihtirasların ve hiçbir suretle tatmin edilemeyen menfaatlerin elde edilmesine sürüklemekle yokolması sonucunu doğuran mahiyete dönüşen idare tarzlarının artık memleketimizde uygulama yerinin kalmadığını göstermiştir.’’s.51<br />
<br />
‘’Millet, şahısların saltanat hırsı, tahakküm hırsı, istila hırsından başlayarak, çıkar ve rahat sağlama ve sefahat ve rezaleti genişletme, savurganlık ve israf gibi hasis amaçlar için araç ve kuvvet olmak yüzünden kendi benliğini unutacak mertebede geçirdiği gafletlerin acı sonuçlarından derhal kurtulabilecek erginlik ve olgunlukta idi. Artık milletin en makul ve meşru ve en insani yetkisini kullanmak zamanı geldiğinde tereddütü kalmamıştı.’’s.47<br />
<br />
‘’Ne acıdır ki, şimdi hilafet ve saltanat makamını işgal eden zat bu millet için hain bir adamdır.’’s.27<br />
<br />
‘’(…)Çünkü halife ve padişah sıfatını takınmış olan kimsenin bu milleti yanıltmak, saptırmak için bizzat uğraştığı birtakım saptırıcı teşkilatlar vardır.(…)’’s.28<br />
<br />
‘’Nihayet Ali Osman’ın 36. ve sonuncu padişahı Vahdettin’in saltanat döneminde Türk milleti, en derin esaret çukurunun önüne getiriliyor.(…)’’s.47<br />
<br />
‘’Sevgili kardeşlerim, fikir ve kavrayış sahibi olduğunu büyük olaylarla kanıtlamış olan bu millet; Allah’ın gölgesi, peygamberin vekili olduğunu iddia küstahlığında bulunan halife ünvanındaki gafillere, cahillere, ikiyüzlülere vatanında, vicdanında yer verebilir miydi?’’s.91<br />
<br />
‘’(Halifeliğin) bilim ve tekniğin ışığa boğduğu gerçek uygarlık dünyasında gülünç sayılmaktan başka bir durumu kalmış mıydı?’’s.96<br />
<br />
‘’Osmanlı hükümetine, Osmanlı Padişahına ve Müslümanların halifesine isyan etmek ve bütün milleti ve orduyu isyan ettirmek lazım geliyordu.’’s.96<br />
<br />
‘’(…) Bu önemli kararın, bütün gerek ve zorunluluklarını ilk gününde göstermek ve ifade etmek, elbette yerinde olmazdı. Uygulamayı birtakım aşamalara ayırmak ve olgular ve olaylardan yararlanarak, milletin duygularını ve düşüncelerini hazırlamak ve adım adım yürüyerek, hedefe ulaşmaya çalışmak lazım geliyordu. Nitekim öyle olmuştur, ancak dokuz sene içinde yaptıklarımız, bir mantık dizisiyle düşünülürse, ilk günden bugüne kadar izlediğimiz genel yönün, ilk kararın çizdiği çizgiden ve yöneldiği hedeften asla sapmamış olduğu kendiliğinden anlaşılır.’’s.96<br />
<br />
“(…)egemenliği hiç kimse, hiç kimseye, bilim gereğidir diye, görüşmeyle tartışmayla veremez. Egemenlik güçle, erkle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk ulusunun egemenliğine ve saltanatına el koymuşlardı. Bu zorbalıklarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk ulusu bu saldırganlara, artık yeter diyerek ve bunlara karşı ayaklanarak egemenliğini ve saltanatını kendi eline eylemli olarak almış bulunuyor. Bu bir olup bittidir. Söz konusu olan, ulus saltanatını, egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız sorunu değildir. Sorun zaten gerçekleşmiş bir olayı yasayla saptamaktan başka bir şey değildir. Bu ne olursa olsun yapılacaktır. Burada toplananlar, meclis ve herkes sorunu doğal bulursa, sanırım ki uygun olur. Yoksa, yine gerçek, yöntemine göre saptanacaktır; ama, belki bir takım kafalar kesilecektir.(…)”(Nutuk, age, s. 98)<br />
<br />
“Milletin, varlığını sürdürmesi için bireyleri arasında düşündüğü ortak bağ, asırlardan beri gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş, yani millet, din ve mezhep bağı yerine, Türk milliyeti bağıyla bireylerini toplamıştır.”(5 Kasım 1925, s. 94)<br />
<br />
“Hükümdarlar, kendilerini zihinde tasarlanan bir kuvvetin temsilcisi tanırlar(…)onların çevresindeki çıkarcılar, bunu din kisvesine bürünerek bütün milleti aldatmaya, alçatmaya çalışırlar(…)Fetva ile ya da şu, bu gibi telkinlerle milleti gericiliğe yöneltmek isteyenlerin yeri, zindan olacaktır.(s. 53, 54)<br />
<br />
“(…) Bu millet, yüzyıllardan beri bu gibi gericilerin, cahillerin, ikiyüzlülerin, çıkarcıların, serserilerin sözlerine inanmak saflığını gösterdiğinden dolayıdır ki, bugün çamurdan ve sazdan izbelerde oturmaya mahkum, çıplak ayaklarıyla ve çıplak bedenleriyle çamurların karların, yağmurların amansız tokatları altında yeniden aklını başına toplamak zorunda kalmıştır.(s. 51)<br />
<br />
“İtiraf etmek zorundayız ki, bütün İslam aleminin toplum hayatında hep yanlış zihniyetler hüküm sürdüğü içindir ki, Doğudan Batıya kadar İslam memleketleri, düşmanların ayakları altında çiğnenmiş ve düşmanların esaret zincirine geçmiştir.”(20 Mart 1923, s. 71)<br />
<br />
“(…) Bütün Türk ve İslam dünyasına bakınız. Zihinleri uygarlığın emrettiği kapsam ve yükselmeye uymadıklarından ne büyük felaketler, ne acılar içindedirler. Bizim de şimdiye kadar geri kalmamız ve nihayet son felaket çamuruna batışımız bundandır. Beş altı sene içinde kendimizi kurtarmışsak, bu zihniyetimizdeki değişikliktendir. Artık duramayız. Herhalde ileri gideceğiz. Geriye ise hiç gidemeyiz.(…) Uygarlık öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona kayıtsız olanları yakar ve mahveder.”(24 ağustos 1925, s. 91)<br />
<br />
“Efendiler yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve şekilleriyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır. Devrimlerimizin asıl ilkesi budur. Bu hakikati kabul edemeyen zihniyetleri darmadağın etmek zorunludur. Şimdiye kadar milletin beynini paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Herhalde zihniyetlerde mevcut hurafeler bütünüyle atılacaktır. Onlar çıkarılmadıkça beyine hakikat nurları yerleştirmek olanaksızdır.”(30 Ağustos 1925) s. 92<br />
<br />
Türkiye cumhuriyeti şeyler, dervişler, müritler memleketi olamaz. Bu gibiler içinde çok cahil hatta okuma yazması olmayanlara rastladım. Bunların gayesi halkı, kendinden geçmiş aptal yapmaktır. Tekkeler kesinlikle kapanmalıdır. Hiçbirimiz tekkelerin uyarmasına muhtaç değiliz. En doğru, en hakiki tarikat uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın emir ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için yeterlidir. Devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve şekilleriyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır. Şimdiye kadar milletin beynini paslandıran, uyuşturan bu zihniyetleri darmadağın etmek zorunludur. Zihniyetlerdeki mevcut hurafeler atılmadıkça beyine hakikatleri yerleştirmek olanaksızdır. (age. s. 92, 93)<br />
<br />
“(…) Bugün medreselerde muhtaç olduğumuz ilimler, fenler vesaire verilmiyor…(s. 62)<br />
<br />
“Dünyada her şey için, başarı için, uygarlık için, hayat için başarı için en hakiki yol gösterici, bilimdir fendir. Bilim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, sapkınlıktır. Yalnız, bilimin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki aşamalarının gelişimini algılamak ve ilerlemesini zamanla izlemek şarttır. Bin, iki bin, binlerce sene evvelki bilim ve fen dilinin çizdiği ilkeleri, şu kadar bin sene evvel, bugün aynen uygulamaya kalkışmak, elbette bilim ve fennin içinde bulunmak değildir.”(22 Eylül 1924, s. 87)<br />
<br />
“Hayata ve geçinmeye hakim olan hükümlerin, zamanla değişimi, gelişimi ve yenilenmesi zorunludur. Uygarlığın buluşlarının, fennin harikalarının, dünyayı yenilikten yeniliğe ulaştırdığı bir devirde, yüzyıllık köhne zihniyetlerle, geçmişe hayranlıkla varlığı korumak mümkün değildir.(…)”(30 Ağustos 1924, s. 87)<br />
<br />
“Dünyaca belli olmuştur ki, bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet halk Partisi Programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat, bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz esinlerimizi, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin bin bir facia ve acı kaydeden yapraklarından çıkardığımız sonuçlardır.”(age. s. 239)<br />
<br />
‘’Efendiler, bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşünüşte yükselip olgunlaşması, Hıristiyanlıktan, Müslümanlıktan, Budizm’den vazgeçerek yalınlaştırılmış ve herkes için anlaşılacak bir duruma getirilmiş katkısız ve lekesiz bir dünya dininin kurulması ve insanların, şimdiye değin, kavgalar, pislikler, kaba istek ve iştahlar arasında bir aşağılık yerde yaşadıklarını kabul ederek, bütün gövdeleri ve akılları ağılayan yangı tohumlarını yenmeye karar vermesi gibi koşulların gerçekleşmesini gerektiren “Birleşik Dünya Devleti” kurma düşünün tatlı olduğunu yadsıyacak değiliz.’’<br />
<br />
"Zaman süratle ilerliyor. Milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümlerin geldiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişmesini inkar etmek olur." <br />
<br />
"Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır.’’)<br />
M.K. Atatürk<br />
(Kaynak:Atatürk, Din ve Laiklik Üzerine-Doğu Perinçek-Kaynak Yay.)<br />
<br />
<br />
‘’Peki bu görüş kimleri rahatsız ediyor? Sonraki dönemde Cumhuriyet’in baş tacı ettiği Türk-İslam sentezcilerini!’’s.48<br />
<br />
Osmanlı’nın Kuruluşu<br />
<br />
11. yüzyıldan itibaren doğudan 200 yıldır düzenli olarak Anadolu’yu fetheden bir Türkmen göçü yaşanmaktadır ve bu nüfus, Osmanlı’nın yerleşip serpilmesinde tayin edici unsurdur. Yani ana dinamik Türkmen damarıdır. s.76 Osmanlı, Konya Selçuk Sultanı tarafından Söğüt civarına yerleştirilmiş küçük bir göçebe topluluğu olarak, göçebe ekonomisi ve demokrasisine en yakın konumdaydı. S.99 ‘’Anadolu Türkmen beylikleri dönemi, Selçuklu Devleti’nin Türkmen halkı gereğince köleleştirememesinin bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. İşte Selçuklu’nun beceremediğini Osmanlılar becerecek, bunu da kendi halkına karşı despotik devşirme bürokrasisiyle sağlayacaklardır.’’s.318<br />
<br />
‘’11. ve 13. yüzyıllar arasında Anadolu’nun batısında, yağma ve hayvanlılıkla geçinen, tam yerleşik hayata geçmemiş ve sayıları giderek artan yoğun bir Türkmen birikimi oluşmuştu. Görünüşte Selçuklu Sultan’nına bağlı, ama gerçekte onun da denetimi dışında başına buyruk yaşayan, fırsat düştükçe talan gerçekleştiren, sürekli tetikte olan ve yeni göçlerle sayıları hızla artan savaşçı topluluklardı bunlar.’’s.100<br />
<br />
‘’Osmanlı’nın kurucu piri ve Osman Bey’in kayınbabası Ede Bali yanı sıra kuruluşta yer alan kimi dervişler, Hace Bektaş gibi Baba İlyas halifeleri ve Babai ayaklanmasının Selçuklu kırımından kurtulmuş ‘kılıç artıkları’ ve onların çocuklarıdır.’’s.362<br />
<br />
‘’Osman bey, İlhanlı (Moğol) Hanlığı’na bağımlı Konya Selçuklularının Kastomonu Bölgesi Beylerbeyi Çobanoğulları’na bağlı bir kabile şefi idi.’’ s. 108<br />
’’ Karacahisar’ın fethi (1288), Osman Bey’i ‘gazilikten uç beyliğine yükseltecek’ ve uç bölgesindeki en ileri gazi önderi durumuna getirecektir.’’s.108 Asıl gelişme 1299’da Bilecik, Yarhisar, İnegöl, Yenişehir tekfurlarının kalelerini de ele geçirdikten sonra gerçekleşir.(…)’’s.109<br />
1299’da Osmanlı artık Selçuklu’ya bağlı resmen tanınmış bir beyliktir.s.109<br />
‘’(…)gerçek anlamda bir devletten söz etmek, ekonomik egemenliğin göstergesi kendi parasına sahip olmak, halkın üstünde bir bir bürokrasi ve ordu kurmak, vergi sistemi oluşturmak, görece istikrar kazanmış bir toprak ve bu toprakta göçebe ilişkisini aşmış bir yerleşiklik, sınıflaşma ve şehir olan bir merkez edinmek önkoşullarına bağlıdır. Bu öğeleri saptayabildiğimiz en erken tarih ise 1327 dir. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu bu tarihten öncesine taşımak da mümkün değildir.’’s.122<br />
<br />
‘’1288-1300 arası dönem Anadolu’nun tam bir kargaşa dönemini oluşturmaktadır. İlhanlı (Moğol) Hanlığı ve onun bağlısı Konya Selçuklu Devleti hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle egemenlik mücadeleleri içindedir. Anadolu Türkmen beylikleri de ha keza, bir yandan birbirleriyle itişmekte, diğer yandan da hem bağımsızlaşmaya hem de Konya tahtını ele geçirmeye çalışmaktadırlar. Ve dönem, hepsinin çözülüşlerine ve güç kaybetmelerine tekabül etmektedir. Dolayısıyla bu ortam, tüm bu beyliklerden daha küçük, ama çözülmekte olan Bizans’ın sınırında, hatta içinde yer alan bir gücün (Osmanlı), gaza dinamizmiyle yükselme şansını yakalamasını sağlamaktadır.’’s.131<br />
<br />
Osman Bey öncülüğünde Bitanya’daki barış atmosferinin sona erdirilmesiyle o zamana kadar siyasal, ekonomik ve sosyal bir bütünlük içinde birlikte yaşayan Müslüman-Hıristiyan, Türkmen-Rum bütün Bitanya halkı, savaşın patlak vermesinden sonradır ki, kimliklerine geri çekileceklerdi. Ancak bundan sonradır ki din, savaşın motivasyon ve meşrulaştırma aracı olarak temel önemde bir faktöre dönüşmüştür.s.123,124<br />
<br />
Katolik Haçlı ordusunun 1204’ten 1261’e kadar süren işgali sonrasında Bizans İmparatorluğundan geriye kalan kendini yenileyebilme gücünü yitirmiş bir çöküntüydü.s.131<br />
<br />
‘’Bu koşullarda Bizans topraklarına ve birikimlerine yönelen Osmanlı, gaza ideolojisi çerçevesinde tüm Anadolu Müslümanları nezdinde büyük bir ideolojik üstünlük ve prestij kazanıyordu.’’s.132 Bizans’a saldırarak güç ve meşruiyet toplayan Osmanlı, Orhan döneminden başlayarak bulduğu her fırsatta, sınırdaşı komşu Türkmen ve Müslüman beylikler aleyhine genişleme fırsatını da kaçırmayacaktı.s.132 ‘’(…)Bu süreç, Osmanlı nezdinde ‘gaza’nın, din yaymak anlamlı ‘cihat’tan temel ayrımla yayılmacılıktan ibaret bir anlamda şekillenmesi açısından tayin edicidir.’’s.132<br />
<br />
Osmanlı’nın bu kendini var edip yükselten saldırıları, bölgede gelişen feodal ekonomiyi tasfiye etmiş, merkezi despotik sistemin kalıcılığını sağlamıştır. Bu ise bir yandan tarihi olarak bölgenin ekonomik evrimini durdurmuş, buna karşılık o günkü halk açısından görece bir adalet getirmiştir.s.125<br />
<br />
‘’Bizans’ın merkezi ve feodallerinin (tekfurların) baskısı; Rum köylüleri hatta bazı Rum aristokratları Müslümanlaşarak veya kendi kimliğini koruyarak da olsa Osmanlı’ya yaklaştırıyordu.’’s.129<br />
<br />
Osmanlı, ilk aşamada halklara feodal vergi ve angaryaların azaltılması ya da kaldırılması ve yer yer kölelerin azat edilmeleri gibi göreli bir rahatlık götürmüşlerdir ve bu olgu fetihleri kolaylaştırmıştır.s.125<br />
<br />
‘’Osmanlı, kuruluş döneminde, her ne kadar ele geçirdiği toprakların bir kısmı komutanlara dağıtılıyorsa da, üretim esaslı bir devlet örgütlenmesi olmaktan uzaktır. Kendilerine toprak dağıtılanlar da dahil, devletin egemenlerinin esas işleri savaşmak, esas gelir yolları da talandır.(…)’’s.128<br />
<br />
‘’ 1453’ten, 16. yy. sonuna kadar iktidar olan 48 veziri azamın sadece 4 tanesi Türk-Müslüman soyundandır. Bu durum Fatih ile başlamak üzere Osmanlılığın ’milli’ kimliğini ne kadar çok yitirdiğinin de açık göstergesidir.’’s.345<br />
<br />
‘’Saraydaki Türk’e en yakın öğe, hanedanın kendisiydi; ki o da Orhan Gazi dışında neredeyse tümünün anne tarafı gayrimüslim olduğundan devşirmelerle aynı durumdaydı. Bu durumda eğer neslin babadan türediği gibi ilkel bir ataerkillikle mantık yürütmeyeceksek; Osmanlı hanedanının kendisinin de ne Türk ne Sırp, ne de Rumlar ama hepsinin karışımı(kozmopolit) yeni bir şey olduğu açıktır.’’s.345<br />
<br />
Osmanlı’nın dili de Türkçe değil, Türkçe, Arapça ve Farsça’nın karışımından oluşan Osmanlıcaydı.s.44 Yüksek makamın gereği önce Müslüman olmak, sonra Osmanlıca bilmekti.s.44<br />
<br />
Fatih’ten sonra bir imparatorluk olmanın yanı sıra, bunu tamamlamak üzere tam bir devşirme devleti olacak; Türklük hor görülen bir anlam taşıyacaktı.s.349<br />
<br />
Osmanlı mekanında Türkmenlere yer yoktu. Osmanlı bürokrasisi nezdinde Türkler, Yörük, Çingene,Yahudi dinsiz, mezhepsiz, kalleş, ve ayyaşlarla birlikte halkın en çok aşağılanan ve dışlananlarındandı.s.37<br />
<br />
‘’Türkmenler hiçbir zaman kendilerini Osmanlı saymamışlardır. Tabii Osmanlılar da hiçbir zaman Türkmenleri kendilerinden saymamışlardır.’’s.36<br />
<br />
Türkmen atasözünde olduğu gibi, halk için Osmanlı;<br />
<br />
‘Şalvarı şaltak Osmanlı<br />
Eğeri kaltak Osmanlı<br />
Ekende yok, biçende yok<br />
Yemede ortak Osmanlı! ‘<br />
<br />
Olmuştur.s.37<br />
<br />
‘’Halk, özellikle de Türkmen halkı, kendi kimliğini, sarayda oluşturulan Arap, Acem, ve Bizans kırması kimlikte değil, Baba İshak’ta, Yunus Emre’de, Pir Sultan Abdal’da, Nasrettin Hoca’da, Şeyh Bedrettin’de, Köroğlu’nda, Karacaoğlan’da, Dadaloğlu’nda bulmuştur(…).’’s.36<br />
<br />
Dadaloğlu gibi direnme gücünü bulmuş olanlar için ise, açık bir düşmandır Osmanlı;<br />
<br />
‘Belimizde kılıcımız kirmani<br />
Taşı deler mızrağımız temreni<br />
Hakkımızda devlet etmiş fermanı<br />
Ferman padişahın dağlar bizimdir’s.37<br />
<br />
Bunların en ılımlılarından biri olan Yunus Emre için bile, dönemin kurumlaşan her egemenlik ilişkisi;<br />
<br />
‘Geçti beyler mürüvveti<br />
Binmişler birer ata<br />
Yediği yoksul eti<br />
İçtiği kan olmuştur’<br />
<br />
Dizelerinde ifadesini bulan bir gerçeklikle örtüşmektedir.(Erdoğan Alkan, Yunus Emre,s.31)s.36<br />
<br />
Özetle ‘’Osmanlı tarihi ile Türk tarihi arasında kurulacak ilişki, Osmanlı’nın Türklerce kurulmuş olması ve Osmanlı’nın egemenlik kurduğu toprakların bir kısmının bugün Türkiye’nin kurulu olduğu topraklar olmasından ibarettir.’’s.32<br />
<br />
‘’Bugün bize ’milli tarihimiz’ diye öğretilen Osmanlı, gerçekte gayri milli, kozmopolit bir egemen sınıf tarihidir.’’s.30 <br />
<br />
‘’Kuşkusuz milli olmak tek başına bir erdem değil. Tarih ve güncellik(günümüz), milli egemenlerin de kendi halkına zulüm uygulaması örnekleriyle doludur.’’s.30<br />
<br />
‘’(…)Dünyadaki her şoven ideoloji gibi Türkçülük de mevcut sınırları ve meşru tarihiyle yetinemeyen yayılmacı ve saldırgan bir bilinçle maluldür.’’s.32<br />
<br />
‘’Kaldı ki milli tarihçilik, tarihte başka halklara karşı gerçekleşmiş uygulamaların sorgulanmasını engellediği gibi, uygarlıkların oluşumuna dair nesnel saptamalar yapma olanağını da elimizden alır.’’s.31<br />
<br />
‘’Halka ve öğrencilere yönelik yazılmış resmi tarihlerde padişahları, özellikle de kuruluş ve yükseliş süreçlerindeki padişahları, savaşları, özellikle de Osmanlı’nın kazandığı savaşları öğrenir, ama üretim ilişkilerini, halkın durumunu, yaşanan hak ihlallerini öğrenemeyiz. Ve bir bütün olarak bu resmi tarihlerden, Türkmenlerin Osmanlı egemenliği altında yaşadığı gerçekleri, keza Osmanlı’nın Türkleri nasıl gördüğünü de öğrenemeyiz. Dolayısıyla ‘atalarımızın tarihi’ diye bize belletilenlerden, gerçek anlamda atalarımızı da öğrenemeyiz. Tam tersine, atalarımızı ve tabii komşu halkların atalarını ezenlerin propagandasıyla kuşatılırız. Dahası bu gayri milli Osmanlı İmparatorluğu üzerinden hamasi bir Türkçülük (ve tabii İslamcılık) propagandasına tutuluruz.’’s.31<br />
<br />
‘’Osmanlı, öncelikle, Türk beyliklerinin düşmanı, yok edicisi; ikincisi, kendi içinde otantik Türkmen kültürünün ciddi bir tasfiyesinden sorumludur.(…)Osmanlı’nın tüm yaşamı, başka halklara gerçekleştirilen saldırılar tarihidir. Dahası Osmanlı tarihi, Anadolu halkının tarihi değil, diğer halklardan daha ağır bir şekilde Anadolu halkına karşı saldırı ve sömürgeleştirmenin tarihi olmuştur.’’s.31<br />
<br />
‘’(…)Bu noktada sorgulanması gereken, etnik kimlik veya saldırının kime yöneltildiği değil, izlenen fetihçi imparatorluk siyasetinin kendisidir. Devşirme kurumunu insanlık dışı yapan şey de farklı aidiyetlerden insanların birbirine karışması değil, onun halktan etkilenmelere karşı yalıtılmış soğukkanlı bir egemenlik aygıtı olmasıdır.(…) Ve devşirmeler açısından asla bir eksiklik ve kınanması gereken bir durum değildir; kınanması gereken, iktidar tekeli kurabilmek için başkalarını böyle sistematik olarak dönüşüme uğratan imparatorluk rejiminin bizzat kendisidir.’’s.346<br />
<br />
Nilüfer Tekin<br />
<br />
Kaynak: <br />
Osmanlı Gerçeği-Erdoğan Aydın<br />
Atatürk Din ve Laiklik Üzerine-Doğu Perinçek<br />
<br />
Formun Üstü<br />
<br />
6) Celali İsyanları+ Eğer Beylikler Yenişemeseydi Ne Olurdu?<br />
18 Mart 2011 Cuma, 15:09 tarihinde Nilüfer Tekin tarafından eklendi<br />
<br />
<br />
(Bu yazı Erdoğan Aydın'ın 'Osmanlı Gerçeği' adlı kitabından derlenmiştir)<br />
<br />
Şeyh Celal ve onu takip eden ayaklanmalar, Baba İshak ve Bedrettin ayaklanmalarının devamı olacaktır. s.185<br />
<br />
Diğer meşru dinlere karşı, haraç(cizye) karşılığında da olsa hoşgörülü davranan devlet ve uleması bu hoşgörüyü Alevilerden esirgemektedir. Çünkü Alevilik düzeltilmesi veya cihat edilmesi ve imha edilmesi gereken, öldürülmeleri caiz, malları helal, nikahlamanın batıl olduğu, ‘’sapkın’’ bir inanç olarak meşruiyetten yoksundur. S.180,181 Dolayısıyla Osmanlı’nın çok dinliliği, hoşgörüsü ve laikliği Aleviliği kapsamamaktadır.<br />
<br />
‘’Bu ayaklanmalar ‘Osmanlı yönetiminin baskı ve zulmü ile birleşen yoksulluktan çıkmış, ancak muhalif bir dinsel kimliğe bürünmüştür.(resmi tarih tarafından da ekonomik neden gizlenerek bu dinsel neden öne çıkarılarak gerçekler çarpıtılmaktadır) Marks’ın da belirttiği gibi burada din, ‘ıstıraba karşı protesto’ aracı olarak ciddi bir işlev görecekti. Ama yalnız halk için değil, aynı şekilde egemenler açısından da halkı kontrol altında tutmanın, tutamıyorsa ezmenin kutsal gerekçesi olacaktı. Bir farkla ki, her iki tarafın da kendini ifade aracı olan dinsel kimlikler farklı farklıydı. Halk bu kimliği Osman’ın, Ede Bali’nin ve kurucu gazilerin dahil olduğu heterodoks dinde, hatta onun sınıfsal tepkiler temelinde biraz daha halklaşmış bir yorumunda, yani Kızılbaşlıkta bulurken, padişahlık, çoğu Acem’den Arap’tan gelen Sünni ulemanın kurumlaştırdığı Ortodoks anlayışta buluyordu. Biri tanrı’nın adalet imgesine vurgu yapıyordu, diğeri otoriteye.’’s.168,169<br />
<br />
Anadolu Türkmenlerini asıl rahatsız eden ve ayaklanmalarına neden olan durum Osmanlı’nın ekonomik, siyasal ve dinsel baskılarıdır. Durum buyken Anadolu halkının Osmanlı despotizminin gelişen baskısına karşı meşru ayaklanmalarını ‘’yabancı’’ bir devletin manipülatif ajan harekeleri olarak görmenin, yapılan kıyımları, örneğin Yavuz döneminde Şah İsmail’e sığınan, onun egemenliğini isteyen 40 bin alevi Türmen’e karşı, verilen bir fetvayla cihat ilan edilerek idam ve hapis edilmelerini mazur göstermeye ve aklamaya çalışmanın en küçük bir temeli yoktur. S.178<br />
<br />
‘’Ayaklanmalar özellikle Bayezit döneminde belirginleşiyor ve Yavuz, Kanuni dönemlerinde artan halk katılımı ve sıklaşan aralıklarla iyice yaygınlaşıyor. Osmanlı’nın ‘en parlak dönemi’ diye anılan bu dönemde Anadolu halkı ardı arkası gelmez bir şekilde ayaklanmakta ve tabii ardı arkası gelmez bir şekilde kırılmaktadır.’’s.168<br />
Bu noktada onu yeniden nesnel bir gözle sorguladığımızda ‘Kimin için ‘parlak dönem?’ sorusunun yanıtı, aynı zamanda ‘Kimin Osmanlı tarihi?’ sorusunun yanıtını vermektedir. Çünkü söz konusu bu ‘parlak’lığın halkın sefalet, keyfi yönetim ve zulme karşı zincirlerini kırarak başlattığı ayaklanmaları ve bir de iç yüzü vardı.s.168<br />
<br />
‘’ ‘’İşte bu koşullarda Anadolu halkı, karşı karşıya kaldığı bu sefalet, denetim altına alınma ve ayrımcılık dayatmalarına karşı son çareye başvurarak peşpeşe ayaklanmalara başlar. Adeta çoban ateşi gibi biri bastırılırken diğeri patlamaktadır. 1510-1530 arasında Şahkulu, Nur Halife, Şeyh Celal, Kalender Çelebi ve Baba Zünnun ayaklanmaları, irili ufaklı direnişlerden ayrımla Osmanlı’nın başına bela olacak ve ancak merkezi orduların yinelenen saldırılarıyla bastırılabilecek büyük ayaklanmalar şeklinde birbirini takip eder.’’s.182<br />
<br />
‘’16. yüzyıldan başlayarak Osmanlı’yı saran gelir krizi, saray bürokrasisini yeni gelir kaynakları aramaya itecekti. Eskiden düzenli para ganimet yoluyla ve İpek Yolu’nun haracı ve ‘tımar’ sisteminden sağlanabiliyordu. Oysa devasa boyutlara ulaşan bürokratik çarkın ihtiyaçları artmış, yanı sıra, sınırların çok uzaklara gitmesi nedeniyle seferler (zafer elde edilse bile) eskisi gibi karlı olmaktan çıkmıştır. Özellikle Yavuz’un Doğu seferleri, hem uzaklık hem de getirisi açısından astarı yüzünden pahalı olmuş; Osmanlı’nın heybetini artırırken hazineyi boşaltıp halkın sömürülmesi ve sefaletini iyice artırmıştır. Üstelik bu arada ilerleme gösteren Avrupa’nın üretim ve savaş teknolojisini geliştirmesi de, savaşları gelir ve başarı yerine tam tersine gider ve başarısızlık nedenine dönüştürecekti. Dahası İpek Yolu eskisi gibi işlemiyordu. Çünkü Avrupalılar denizleri aşarak kendilerine başka bir yol bulmuşlardı. Tımarların vergisi ise, büyüyen bürokrasinin ihtiyaçlarını karşılamanın çok ötesindeydi. Üstelik ekonomik koşullardaki çöküntü ürünün düşmesine neden oluyordu.<br />
<br />
‘’ Orhan Bey’den başlayan tımar sistemi çerçevesinde toprakların savaşanlara paylaştırılması yolu terk edilerek merkezde tutulması yoluna gidilecekti. Önceden dağıtılmışlar üzerinden ve uçlarda bazı feodal öğeler ortaya çıkmaya başlamakla birlikte, merkezi tek mutlak güç olan devlet, savaşı temel gelir kaynağı yapan, dolayısıyla da feodalleşmenin önünü kesen bir toprak örgütlenmesi yoluna gidiyordu. Nitekim dağıtılmış topraklar üzerinde gelişen feodal mülkler de, daha sonra İstanbul’un fethedilmesi ardından müsadere edilerek, feodalleşme yönelimi tasfiye edilecektir.’’s.128<br />
<br />
‘’Orhan’dan sonra giderek yaygınlaşacak olan tımar sistemi, en azından iltizamla bozulacağı 16. yüzyıl ortalarına kadar işte böyle bir misyon görecektir.’’s.125,126<br />
<br />
Tımar ve İltizam Sistemi<br />
<br />
(Tımar Osmanlı İmparatorluğu’nda kamu arazisi (mirî) dahilinde, yönetimi sipahiye bırakılmış olan verimli topraklara verilen ad. <br />
<br />
Tımarlar, 15. ve 16. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu'nun tarımsal üretim düzeniyle süvariye dayalı sipahi askerî gücünü ve merkezî otoritenin taşradaki egemenliğini sentezlemeyi başarmış bir askerî-idarî-iktisadî birimdi. <br />
<br />
Tımarda üreticilik yapan köylü (reâyâ) ve yöneticilik yapan sipahi, savaş zamanında kısa sürede bir atlı askere ve alt rütbeli bir subaya dönüşmekteydiler. Devlet tarım arazilerinden vergi toplamak zorunda kalmamış, vergi doğrudan asker yetiştirilmesi için kullanılmıştır. <br />
<br />
Tımar topraklarında yaşayan köylüler ilke olarak bulundukları toprak parçasından ayrılamazlardı. Tımardan ayrılmak isteyen bir köylünün sipahiye tazminat (çift bozan akçesi) ödemesi gerekirdi. Eğer köylü tımarı yasadışı biçimde terk edecek olursa, kaçmasından itibaren bazı kanunname düzenlemelerine göre on bazılarına göre on beş seneye kadar sipahi tarafından cebren toprağına geri döndürülebilirdi.<br />
<br />
Yeniçeri birlikleri sayısının büyümesi Osmanlı maliyesinde nakit para ihtiyacını artırdı. Nakit gereksinimini hızlı bir biçimde karşılamanın başlıca yolu vergilerin iltizam yöntemiyle toplanmasıydı. <br />
İltizam, devlet gelirlerinin (vergilerin) bir bölümünün belli bir bedel karşılığında devlet tarafından kişilere devredilerek toplanması yöntemi.<br />
Vergiyi toplamayı üstlenen kişiye "mültezim" denirdi. Mültezimler bir tür müteahitti. Arttırma sonucu iltizamı üstlenen mültezim, böylece devlete karşı belli bir ödeme yapmayı taahhüd ederdi. 16. yüzyılın sonlarından itibaren, uzun süren savaşlar ve ticaret yollarının değişmesi Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomisini bozarak hazinede nakit para açığına sebep oldu. Bu nedenle Tımar sisteminin uygulandığı eyaletlerde de iltizam uygulanmaya başlandı ve Tımar sistemi bozuldu.<br />
İltizam yönteminde vergi daha çok ürün olarak toplanırdı; nitekim Osmanlılar'da da ‘aşar’, iltizam yöntemiyle toplanırdı. Bu yöntemde, mültezim devlete yaptığı ödemeyi karşılamak ve kendine kâr sağlamak için köylüler üzerinde büyük baskı uygulamak durumundaydı. <br />
İltizam yönteminin 16. yüzyıl sonlarında başat hale gelmesiyle tımarların gerek askerî, gerekse ekonomik anlamda belirleyici bir önemleri kalmamıştır. Tımarlar bundan sonra varlıklarını bir kalıntı kurum olarak 19. yüzyılın başlarına değin sürdürecektir. Tımar sistemi Tanzimat Fermanıyla 1839 yılında kaldırıldı, vergi toplamada büyük keyfiliklere yol açan bu yöntem zamanla yerini çağdaş vergilere bıraktı.-Vikipedi)<br />
<br />
Burada bulunan en basit yöntem toprak ve gümrüklerden elde edilen gelirlerin artışı ve özellikle de nakit para artışını sağlamak üzere ‘tımar’ sisteminin bozulup ‘iltizam’ sistemine geçilmesi olacaktı. İltizam, hazineye ait ve işletilmesi ‘tımar’ olarak belli yasalarla belirlenmiş olan bir gelir kaynağının, belli bir ücret karşılığında belli kişilere devredilmesidir.s.204<br />
Parasız kalan devlet, bürokrat ve tüccarlardan borç para alıyor, borcunu ise onlara vergi toplama yetkisi vererek ödüyordu.<br />
<br />
Devlete borç para veren ya da vergi toplama yetkisini satın alan mültezim, devlete verdiği parayı ve artı kazancını halktan vergi toplayarak çıkarıyordu. Mültezim, vergi toplayabilmek için devletin asker ve dini güçlerini de kullanma yetkisine de sahip oluyor, hem devlete ödeyeceği parayı çıkartmak hem de kazancını artırmak için halkı giderek dizginsiz bir keyfiyetle çok ağır bir baskı ve sömürü altına alıyordu.<br />
<br />
Yani devlet, yaşanan bunalımın temeldeki nedenlerini giderip düzenin onarılması yoluna gideceğine, tam tersine düzenin ve devletin uzun vadeli çıkarlarının bozulması pahasına, kendi çıkarları doğrultusunda kendi problemini halkın problemini artıracak yöntemlerle çözme yoluna gidiyor, böylece Anadolu’ya sonradan fırtına olarak biçeceği rüzgarlar ekiyordu.<br />
<br />
İşte bu dar çıkarların kör politikanın bizzat emredicisi ve uygulattırıcısı ‘’Muhteşem’’ ve ‘’Kanuni’’lakaplı Süleyman’dı.s.206<br />
<br />
Esasen daha Yavuz döneminde başlayarak Osmanlı vergi toplayıcılarının, vilayet idarecilerinin soygunlarla bunalttığı Türkmen bölgelerinde halk durmadan ayaklanıyor ve tabii vahşetle bastırılıyordu. Bu durum Kanuni döneminde daha da vahim hale gelmişti.s.208<br />
Sipahilerin kayıtlı gelirden daha fazlasını temin ettiği iddia edilerek ellerindeki topraklar alınıyor, iltizama verilerek daha fazla toprak ve gelir elde edilmesine çalışılıyordu. Sipahilerin topraklarının ellerinden alınmasının, tımarlı sipahilerin artık eskisi gibi işlevsel olmamasının da rolü vardı. Çünkü artık okla, kılıçla değil, topla tüfekle savaşılıyor, tımarlı sipahilerin reayadan oluşan askeri güçlerine ihtiyaç azalıyordu. Bu yüzden tımarlı sipahiler giderek tasfiye ediliyor, tasfiye edilen sipahiler ise isyan dalgasının öncülerine dönüşüyordu.<br />
<br />
Böylece yaygınlaştırılan uygulamayla reaya, artık vergisini, kendisinin de hakları bulunduğu sipahiye değil, derebeyi konumundaki mültezime ödeyerek iltizam sisteminin acımasız koşulları altında, (zaten sadece işleme hakkına sahip olduğu) toprağını kaybederek sefalete sürükleniyordu. İşlenmeyen topraklar verimsizleşiyor, sık sık kıtlıklar yüksek enflasyon ve siyasal kargaşa yaşanıyordu.<br />
<br />
Kanuni dönemi politikaları sonucunda toprağını terk eden köylü (çift bozan) sayısı hızla artıyordu.<br />
<br />
‘’1572’de Sivas arazi tahririne gönderilen Ömer Bey, İstanbul’a gönderdiği Kazaya Defteri’nde belirttiği gibi(…) a) arazi çok pahalı, b) bu yüksek ‘külli’ paha’yı ödeyip toprak alabilenlerin elde ettikleri ürün, ödedikleri parayı karşılamıyor, c) erkek evlat bırakmadan ölenlerin varisleri arazide kayıtlı eski oran üzerinden vergiye tabi tutuluyor, d) halk yüksek vergileri ödeyemeyip hem arazisini, hem daha önce ödediği parayı kaybediyor, e) topraksız ve parasız kalan halk göçüyor, aileler dağılıyor, diye belirtir. (Z. Coşkun, Öteki Sivas, s.93)s.2009<br />
<br />
‘’Resmi tarihlerin sunduğu ‘başarı’ ve ‘mutluluk’ tablolarının aksine, Kanuni dönemi, devletin yaşadığı mali krizi çözmek üzere fetih seferleriyle diğer halklara yaşatılan dramlar bir yana, köylülerin vergilerini katlamak ve iltizama vermek üzere halktan toprak gasp etmekle belirlecekti. Bu ise halkın ve bu noktada onunla çıkar birliği içinde olan sipahilerin direnişleriyle karşılaşacaktı. ‘Kanuni, 1526’da Macaristan seferlerinin ilkini ve en başarılısını yaparken, yukarıda sözü geçen arazi yazımının uyandırdığı hoşnutsuzluk, birden geniş isyanlar biçimine dönüşecekti.’’(Mustafa Akdağ, 1995, s.118) s.209,210<br />
<br />
Bu süreçte mültezimler, bölgedeki ekonomik ve politik gücü ellerinde biriktirip merkeze karşı güçlerini artırırken yerel egemenlere(Ayanlar) dönüşüyor, mültezimler mahalli otorite olarak devlete karşı güçlerini artırırken reaya da mültezimlerin keyfine kalmış serflere dönüşüyordu.<br />
Böylece devlet kendi parasal ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken alternatif iktidar odakları yaratarak kendi krizini siyaseten daha da artıran bir duruma neden oluyordu.s.207<br />
<br />
‘’Değişim, merkezin ihtiyaçlarına göre ve onun ihtiyacı kadardı. Dolayısıyla bu isyan döneminden hem merkezin örselenmesi hem de kendileri için fiili bir mal birikimi ve ordular kurarak çıkma olasılığı, bu kesimlerin savaşı beslemesine ve savaşa katılmalarına neden oluyordu. Böylece isyan sürecinde birer ‘savaş beyi’ ve yerel otoriteye dönüşen güçler, iktisat ve milkiyet olanağını genişleterek derebeyleşmek noktasında büyük avantajlar elde edeceklerdi.’’s.212<br />
<br />
‘’Osmanlı devleti genelinde üretim düşüyor, ürünlerden daha fazla gelir elde edebilmek için Osmanlı dışına kaçırılıyor, çok kötü koşullara maruz kalan reayanın topraktan kaçışı artıyordu.’’s.207<br />
<br />
‘’Toprak düzeninin bu şekilde bozulması, Osmanlı düzeninde ve bunun siyasal sonuçlarında da ciddi değişimleri beraberinde getirecekti. Daha önce görece adalet ve başarılı savaşların devamı yönünde kurumlaşmış olan toprak-ordu-iktidar düzeni, artan ve karşılanamayan ekonomik ihtiyaçlara bağlı olarak köylünün ve diğer gelir olanaklarının iltizam yoluyla daha ağır bir sömürü çarkına alınmasıyla değişecekti. Bu ise Osmanlı’daki görece adaleti ortadan kaldırması bir yana, yeniçerinin de sayı ve siyasal etkinliğinin artmasına karşın yozlaşarak savaş etkinliğini yitirtmesini, dolayısıyla talan gelirlerinin ciddi bir düşüşü yanında merkezkaç güçlerin merkeze karşı etkinliklerinin artmasını, herkesin kendi çıkarlarını egemen kılmaya çalışmasını ve artık denetlenemez bir kargaşa sürecine sürüklenmeyi beraberinde getirecekti.’’s.210<br />
<br />
‘’Her alanda yaşanan bu yozlaşma ve çöküntü o zamana kadar ayaklanmalara katılmamış halkın da yaşam umudunu yitirmesine, görece adaletin son kırıntılarının da iyice ortadan kalkmasıyla toplumun korkunç bir sefalet ve belirsizlik içine sürüklenmesine neden olacaktı. Bu ise Anadolu’da, 1576’ da başlayıp 1610’a kadar sürecek ve sonuçları, önceki isyanlardan çok daha büyük olacak; gerçek bir yıkımın, bir iç savaşın yaşanmasına yol açacaktı. Daha önce Yavuz Sultan Selim zamanında Kızılırmak-Yeşilırmak bölgesinde 20 bin kadar taraftarıyla birlikte ayaklanan Kızılbaş(Alevi) önderi Şeyh Celal’e atfen ‘eşkıyalık’ ve isyankarlık anlamında kullanılan ‘celali’ kelimesi bu dönem isyanlarına, egemen aklın taktığı isim olacak, isyanlara da ‘Celali İsyanları’ denilecekti.’’s.211<br />
<br />
Ezilenlerin, yaşanan bunalım ve uygulamaların sonuçlarına karşı ayaklanması temelinde şekillense de, giderek herkesin herkesle savaşacağı bir iç savaş olan bu süreç, tam bir kargaşa atmosferinde sürecektir. Bu işten en büyük kaybı üretici halk yaşayacak olsa da saflar ve ittifaklar sürekli olarak değiştiğinden Celali isyanları, klasik anlamda ezilenlerin ezenlere karşı mücadelesi hattında biçimlenmeyecekti.s.211<br />
<br />
Şurası bir gerçektir ki bu eylemler, Osmanlı devletinin Anadolu’da geçerli kıldığı düzene karşı ezilenlerin tepkisi temelinde olduğundan bu eylem bir Anadolu halk hareketi, ‘tam bir köylü isyanı’dır. Ancak geçmişi istemekten başka bir amaç saptayabilme düzeyine ulaşamamış, soyguncu karakteri aşıp alternatif bir düzen projesi üretememiş, padişaha karşı olamamış, kısa zamanda da kah beylerin, kah kadıların, kah padişah fermanlarının ardına dizilerek, sosyal karakterinden uzaklaşarak yozlaşmış, sonuçta ezilenler bir şey elde edemeyip daha da örselenmiş ve daha önce gelenek haline getirdiği kendi hak ve özgürlüklerine sahip çıkmak için isyan etme iradesini de yitirmiş, bu anlamda diğer Kızılbaş direnişleri gibi veya Bedrettin isyanı gibi ayaklanmalardan farklı bir köylü isyanı olmuştur.s.211,212<br />
<br />
Öyle ki Osmanlı nasıl askeri ve dinsel karakteri nedeniyle bir hukuk devleti yönelimine girememiş ise, Celali isyanları da bu durumun içten bütünleyicisi olmuş, Osmanlı toplumunun da Osmanlı devletinin kuruluşundan beri olduğu gibi talancı bir toplum haline gelmesine yol açmıştır.s.213<br />
<br />
‘’Herkes eski günleri arıyordu; ama eski günlerin gelmesi olanaksızdı. Çünkü artık eskisi gibi verimli dış talan olanağı yoktu, ticaret haracı yoktu, bürokrasi kolay beslenebilir nicelikte ve eskisi kadarla yetinecek nitelikte olmaktan çıkmıştı. Her şey Bizans’ın son yüzyıllarını andırıyordu.’’s.214<br />
<br />
‘’Özetle, ya düzenin toptan değişimi, bürokrasinin ve asalak olan her şeyin tasfiyesi ve ayağını yorganına göre uzatıp, halkın birikmiş dinamiklerini üretime yönlendirmek gerekiyordu; ya da herkesin herkesi yağmaladığı bu iç savaşla düzenin bozulması ve rekabet gücünü iyice yitirerek bağımlılaşması kaçınılmazlaşacaktı. Tabii birincisini gerçekleştirebilecek güç dengeleri ve koşullar artık mevcut değildi ve Celali isyanları da kaçınılmazdı.’’s.214<br />
<br />
‘’Hayat pahalılığı ve işsizliğin artışına bağlı olarak, ekonomik güvence oluşturacağı umuduyla medreselere yollanan çocukların çok büyük sayılara ulaşması, daha önce toplumun ideolojik düzeyde kontrol ve dönüştürme mekanizması olarak işlev gören medreseleri iflas ettirmiştir.(…)Osmanlı’nın bu çok büyük öğrenci yoğunluğunu besleyip, eğitip, dağıtma olanağını yitirmesiyle, düzenin bu en güvenilir ideolojik kurumları birer birer ayaklanma ve soygun ocağına dönüşeceklerdir.’’214,215<br />
<br />
‘’İşte bu koşullarda gerçekleşen Celali isyanları, birincisi suhte ayaklanmaları, ikincisi levent ayaklanmaları olarak iki kanalda biçimlenecektir.’’s.214<br />
<br />
‘’(Artık geçinemediği için okulunu terk etmek zorunda kalan )Suhteler 1575’ten başlayarak çekirge sürüleri gibi köylere saldırmaya, köylüden zorla vergi toplamaya başlamışlardır. Suhte ayaklanmasını bastırmak üzere devlet yerel güçleriyle harekete geçiyor; ama yetersiz kalıyor, suhte ayaklanmaları kısa zamanda her yere yayılıyor. Bunu takiben ikinci büyük Celali hareketi başlıyor. Bunlar ‘’ekonomik darlık ve mültezim baskısı karşısında çifti çubuğu bırakıp eşkıyalığa başlayan köylülerdir.’’(İ. Cem, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, s.202)s.214<br />
<br />
Bu ikinci dalgada hem bağımsız leventlerin mültezime ve kadılara tepkisi hem de onları denetleme şansı elde eden devlet görevlilerinin kendi çıkarları için köylüleri yağma ve topraklarına el koyma eylemi yan yana gidiyor, isyanların yapısında ciddi bir değişim gerçekleşiyor, artık geçinemediği için okulunu terk etmek zorunda kalan suhte ve toprağını terk etmek zorunda kalan işsiz halkın hareketi olmaktan çok, yerel egemenlerin kavgasına dönüşüyor. Ehli örf (devlet görevlileri), çift bozandan(topraklarını terk edip kaçan köylüler) oluşan Celali çetelerini toplayarak onlardan levent birlikleri oluşturma yoluna gidiyor ve bu sayede, nihayet 1578’de suhteleri bastırabiliyor.s.215,216<br />
<br />
Ancak, önce suhtelere karşı üretimi ve dolayısıyla reayayı koruyan devlet görevlileri, çok geçmeden Celalileri örgütleyip kendi çıkarları için reayaya saldırtarak, talanı genişleten bir işlev göreceklerdi.s.216<br />
<br />
Alternatif iktidarların oluştuğunun fark edilmesiyle birlikte devlet, kendi görevlileri öncülüğündeki Celali çetelerini ve giderek güçlenen ve alternatif iktidar oluşturan, artığa ortak olan devlet görevlilerini bastırmak için çare aramaya başlayacak, bu kez çareyi mal ve canını Celalilere kaptıran halkı ayaklandırmakta bulacaktı. Yayınladığı bir fermanla halka silahlanma ve kendini koruma yetkisi veriyordu.217<br />
<br />
Artık, düzenin temel yapıtaşını oluşturan üç güç, yani saray, yerel egemenler ve ulema, yaşanan iç savaş ortamından güçlerini artırarak ve ya en kötü olasılıkla güçlerini yitirmeden çıkma kavgası veriyorlardı. Halk ise bu bu güçler arası çıkar çatışmalarının aracı ve kurbanı olmaktaydı.s.218<br />
<br />
Halk bu atmosferde sürekli göç halinde canını kurtarmaya çalıştığından üretim imkansızlaşmaktaydı. S.219<br />
<br />
‘’1603’te Anadolu’nun üçte ikisi kırılmış veya kaçmış durumdadır.s.219<br />
<br />
Bu dönem Anadolusundaki vahamet, Şeyh Recep’in ‘Necmü-l Hüda, fi Menakıb-ı Şeyh Ebu’s-Seha’ adlı yapıtında şöyle anlatılacaktır:<br />
<br />
‘’Toprak baştan başa sahipsiz, boş ve muattal kaldığından kıtlık ve açlık başladı. Fakir halk ot yapraklarını, ağaç kabuklarını, daha sonra çöplüklerde ve yollarda buldukları cifeleri(leşleri) yediler. Kurtlar gibi köpekleri kedileri avladılar. Kedi köpek kalmayınca halk kokmuş hayvanların kanlarını, leşlerini ve nihayet çocuklarını boğazlayarak yemeye başladılar.’’(Akt. Z. Coşkun, Öteki Sivas, s.69)s.219<br />
<br />
Bu durum sonraki dönemde de devam edecek, tarihçi ve devlet görevlisi Koçi Bey de, ‘’Şimdiki halde reaya fukarasına olan zulüm hiçbir tarihte, hiçbir iklimde, hiçbir padişah memleketinde olmamıştır’’(Risale, Z. Danışman,s.69) diyecektir.s.219<br />
<br />
‘’Dönemin sonuna gelinirken, Osmanlı, öncesinden daha yorgun, kıtlık yaşayan, bağımlılaşma ve gerileme sürecini durdurma dinamizminden daha yoksun bir imparatorluktur. Beyler artan oranda birer Celaliye dönüşmüştür. Beylere karşı teşvik edilen il erleri büyük kayıplarla geri adım atmak zorunda kalacak, bu durumda padişah da önceki fermanında değişiklik yaparak bu kez de beylerle uzlaşma yoluna gidecektir.s.218,219<br />
Celali başbuğları bu şekilde artık sancakbeyi ve beylerbeyi olarak atanacaklardır. Böylece ‘’Enderun’dan çıkma’ yoluyla bey tayini geleneği, ‘’Celalilerin zoru altında’ bozulmuş olacaktır.(M. Akdağ, 1995, s.486)’’s.220<br />
<br />
’Gücü yetenin baş olabildiği, toprağın tutanın elinde kaldığı’ bu kargaşa atmosferinde sivrilen bey ve ağalar, kısa zamanda egemen oldukları bölgelerde devletin yerini almış, toprağın tasarruf hakkı bu güçlü beylerin elinde mülkiyet hakkına dönüşmüş ve iktidarlarını babadan oğla devreden feodal hanedanlara dönüşmüşlerdir.s.220<br />
<br />
‘’Bir isyan dönemi daha kapanırken Osmanlı, tıpkı Bizans ve diğer öncülü imparatorluklar gibi bütünüyle çürüme sürecine girmiştir.’’s.220<br />
<br />
‘’Feodalleşme Celali isyanları sonrasındaki 200 yılda iyice belirginleşmiştir.’’s.332<br />
<br />
‘Ayan’ adıyla anılacak olan bu yerel otoriteler, 17. yüzyıldan itibaren, vergi oranlarını saptayan, zaman zaman padişahla ve birbirleriyle savaşa girişerek otoritelerini koruyan, sarayda da işbirlikçiler edinen gerçek iktidar odakları haline gelmişlerdi.s.220<br />
<br />
‘’Halkın tümüyle devre dışı kaldığı, padişahın ise eski mutlak otoritesini fiilen yitirdiği 18. yy. sonlarından itibaren iyice güçlenip kurumlaşacak olan mahalli otoriteler(ayan ve hanedanlar), nihayet 1808’de Saray’a Sened-i İttifak anlaşmasını imzalatarak, kendilerine önemli avantajlar sağlayacaklardır.’’s.331<br />
<br />
‘’Ayanın temsilcisi durumundaki vezir Alemdar Mustafa Paşa döneminde imzalanan ve Osmanlı Devleti’nde ‘ilk kamu hukuku kaidesi’ sayılacak olan Sened-i İttifak, büyük ayanın devlet iktdarını kontrol altına alma yöneliminin adıdır. (H.İnalcık,Osmanlı İmparatorluğu,s.343) ‘’ s.331 ‘’Ancak Osmanlı toprak düzeninin bozulması ve ayanın ekonomik ayrıcalığını pekiştirmesiyle biçimlenen feodalleşmenin sonu olmayacaktır. Nitekim 1815’te, yani Sened-i İttifak’ın üzerinden henüz 7 yıl geçmişken, 2. Mahmut, Rusya ile savaşın bitmesinin avantajını kullanarak feodalleri tepeleyecekti. Bunu bir dizi iktidar kavgası ve katliamlar izleyecekti. Bu sürecin sonunda merkez, egemenliğini koruyacak, ama imparatorluk artık eskisi gibi olmayacaktır. Ayanın gücü ve feodalleşme artık bir olgudur.’’s.331<br />
<br />
‘’Esasen merkez ile feodaller arasındaki bu kapışma, giderek hakim hale gelen modernleşme ile geleneksellik arasındaki kapışmanın tezahürü olarak sonraki yıllarda da devam edecektir. Genç Osmanlılarla Abdülhamit, Cumhuriyetle Osmanlı, merkez sağ ile merkez sol arasındaki mücadele işte bu yarılmadan devam edecektir. Ne var ki iç ve dış koşulların değişimine bağlı olarak kah biri, kah diğeri uluslar arası sistemin uzantısı haline gelecek ama her ikisinden de halka yönelik radikal bir özgürleşme çıkmayacaktır’’s.331<br />
<br />
‘’Burada(Sened-i İttifak’ta) (tıpkı 1215’te İngiltere’de imzalanan ‘Magna Carta’ da olduğu gibi)‘eşkıya’ ile bir uzlaşı olduğu doğru elbette; ancak önemli bir ayrıntıyı, söz konusu anlaşmada taraflardan birinin ‘küçük eşkıya’ olduğu halde diğerinin ‘büyük eşkıya’ olduğu gerçeğini unutmamak koşuluyla; ki büyük despotun küçüklerle yapmak zorunda kaldığı bu tip uzlaşılardan, bütün dünyada giderek bir hukuk zemini üremiş olduğu ve egemenler arası böylesi uzlaşmalar, despotizmi gerileterek, sivil toplumun, hukukun, özgürlüklerin ve ekonomik dinamizmin ortaya çıkabilmesine zemin hazırladığı da bir gerçektir’’s.333<br />
<br />
‘’Ayanın güvensizliği nedeniyle İstanbul’a büyük ordularla gelmesi, yapılan pazarlıklar ve padişahın mutlak otoritesini hukuken sınırlayan sonucuyla Sened-i İttifak, Osmanlı tarihinde önemli bir kilometre taşıdır. Çoğu devşirme kökenli de olsa, Celali isyanları sonrasında artık basit birer kapıkulu olmayan feodallerin merkeze dayattıkları koşullar, adeta Çandalı’nın hal’liyle gömülen Osmanlı aristokrasisinin tekrar kendini kabul ettirmesiydi.’’s.332<br />
<br />
‘’1839 Tanzimat Fermanı da (…)(gerek dışsal baskılar, gerekse de bağımsızlaşma eğilimlerinin önünü almak kaygısıyla) gayrimüslim halkları Müslüman halkla eşit konuma yükseltmeyi, bir bütün olarak Osmanlı tebaasının hak ve özgürlüklerine kapı açıp devletin keyfiyetini sınırlayarak halkı kazanmayı öngören işte böylesi kısmi bir düzenleme olacak, şeriatın adı sıklıkla anılmasına rağmen devre dışı bırakılmaya çalışılması söz konusu olacaktır.’’s.338<br />
<br />
‘’Tanzimat ve onun döşediği yoldan gerçekleşen 1856 İslahat Fermanı ve 1876 Kanun-i Esasiye artık kaçınılmaz hale gelmiş olan çöküşü engelleyemeyeceklerdir. Ancak modernleşme ve sekülerizm (dünyevileşme) yönünde ciddi adımlar olacaktır.’’s.339<br />
<br />
‘’Özetle merkezi tahkim etme yönünde atılan her adım çözülmeyi derinleştirecekti (Tıpkı 1. Dünya Savaşı ve Alman emperyalizmiyle ittifaktan faydalanarak eski egemenlik alanlarını tekrar ele geçirmek amacıyla başlattığı maceradan kendisini parçalayan Sevr ile çıkmak zorunda kalması gibi).s.338<br />
<br />
<br />
Acaba beylikler yenişemeselerdi ne olurdu?<br />
<br />
‘’Merkezi despotizm ile feodal beyliklerin sömürüsü arasında halk için üçüncü bir yol olamaz mıydı diye bir soru sorulabilir. Bu doğrultuda kimi girişimler gerçekleşmedi değil. Abbasiler döneminde Karmati, Babek deneyimleri, Selçuklu’da Baba İshak, oradan da Şeyh Bedrettin, Şahkulu, Kalender Çelebi, (Anadolulu) Şah İsmail vb. ayaklanmalarıyla devam eden bir halk geleneği ile karşı karşıyayız. Birbirini izleyen ama alternatif düzen kurma başarısını gösterememiş bu ayaklanmalar eğer başarıya ulaşmış olsaydı, kuşkusuz böyle bir olasılık gerçekleşebilecekti.’’s.329<br />
<br />
‘’Bu noktada tarihsel olarak ciddi bir varsayımda bulunulabilir. Eğer ki Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı despotizmi silah zoru ve kardeş katliyle merkezileşmeyi başaramamış olsaydı, aynı veya ayrı kimliklerden toplumların birbirleriyle savaşları devam edecekti ama: 1-Bu savaşlarda ölen insanlar asla daha sonra merkezileşme için yapılan savaşlarda ölenlerden daha fazla olmayacaktı. 2- Zayıf beylikler ve aşiretler varlıklarını sürdürebilmiş olsalardı sivil toplum, dolayısıyla demokrasinin oluşumu ve ekonomik kalkınmanın gerçekleşme şansı çok daha fazla olacaktı.’’s. 329<br />
<br />
‘’(..)yerel egemenler üzerinden gelişen feodal eğilimler merkezi despotizmin baskısıyla dağıtılmamış olsaydı, feodal yapılar olarak kurumlaşacaktı. Bu koşullarda, kuşkusuz iç sömürü artacak, ama aynı zamanda sermaye birikimi ve bu yoldan kapitalistleşme ve sanayileşmeye geçişin koşulları oluşacaktı.’’s.330<br />
<br />
‘’Bu iddianın en temel kanıtı Batı’daki gelişmedir.(…) Kuşkusuz Doğu’da merkezi despotik imparatorlukların oluşumunun nesnel nedenleri vardır ama benzer süreç Batı’da Roma ve sonrasında Doğu Roma imparatorluklarının kuruluşunda da yaşanmıştır. Dolayısıyla nesnel koşullar, sonraki yüzyıllarda Doğu’da imparatorluklar için daha elverişli koşullar oluşturmakla birlikte bu mutlak bir kader olarak düşünülmemelidir. Böyle olmasında, yerel küçük gazacı despotların feodal birikimleri, bu temelde gelişen imparatorların da yerel beylikleri bastırabilmeleri; bunun sonucunda istikrar için devşirme ve kozmopolit kurumlaşmayı sağlamaları anlamındaki iradelerinin önemi de özellikle belirtilmelidir.’’s.330<br />
<br />
‘’tımar benzeri kurumlar Avrupa tarihinde feodal sistemin öncülü işlevi görmüştür.’’s.126<br />
<br />
Ancak tımar sistemi Osmanlı’da feodalleşmenin önünü açmak yerine kapatmıştır, çünkü Osmanlı giderek feodalleşmek yerine merkezileşmiştir.<br />
<br />
‘’Dolayısıyla bu dönem için söz konusu olan gaza üzerinden feodal bir öncünün oluşumu değil, feodal nüveleri içermekle birlikte, esas olarak askeri despotik bir öncünün oluşumuydu.’’s.129<br />
<br />
‘’Gaza gelirlerinin şekillendirdiği Osmanlı’nın diğer beyliklere egemen olması, sonraki dönemde üretim ve rekabet eksenli bir ekonomi ve siyaset geleneğinin oluşumunu engellemiştir. Oysa yenişemeyip farklı varlıklarını hazmeden bir statüye geçselerdi, iç üretimlerini ve aralarındaki ticareti geliştirecek, ekonomik sorun ve kurumlaşmalarını bu temelde çözmeye yöneleceklerdi. Bu da bir başka devlet, toplum ve üretim şekillenmesi oluşmasını sağlayacaktı. Oysa Osmanlı’nın, çevresindeki her yapılanmayı ezerek yükselişi, hamasi bir tarih yazımı için devasa bir güç oluşumunu sağlamış, ama buna karşılık üretim ve katılım eksenli bir yapının oluşabilmesini olanaksızlaştırmıştır.’’s.137<br />
<br />
‘’Osmanlı toplumu kuşkusuz salt talancı bir imparatorluğa indirgenemez. Ancak diğer yandan Osmanlı’nın esas olarak talan gelirleriyle kurulduğu, toprak düzenini bu talanı garanti altına alacak bir asker ve artık üretme sistemi olarak örgütlediği; gücü yetebildiği zamana kadar talan yaptığı ve talan yapamaz hale gelince de, bu yapısı gereği aynı talancı zihniyetiyle kendi halkının talanına yöneldiği; ve yine bu yapısı nedeniyle üretim eksenli bir yapıya dönüşmeyi beceremediği de bir gerçektir.’’s.320<br />
<br />
‘’Osmanlı feodal çözülme yaşarken Avrupa kendi feodalitesini aşarak burjuvalaşmakta ve (burjuva kapitalist milli devletler olarak) merkezileşmektedir.’’s.339 ‘’ Roma’dan sonra Pers, Bizans, Emevi-Abbasi imparatorlukları, dünyadaki imparatorluk çağının belki de son zamandaş örnekleriydiler. Bu anlamda Osmanlı, her şeyi geç yaşayan Doğulu gelenek içinde, belki de en gelişmiş ama geç kalmış bir imparatorluk örneğiydi. Belki de pek çok olumlu yanlarına rağmen Fatih’in, derebeyleri tasfiyesiyle, normal feodalleşme ‘şansını’ yitirmesinin faturasını ödüyordu Osmanlı.’’s.339<br />
<br />
‘’Tüm bu saptama ve sorgulamalar bugün hala eğitim sistemimize egemen olan ve giderek daha da pekiştirilen geçmişin olumlanmasına ilişkin ciddi bir sorgulama geliştirmemiz gereğini de beraberinde getirmektedir. Çünkü bu sorular, niye kalkınamadığımız ve niye demokratikleşemediğimiz sorularının yanıtı için ciddi bir açılım sağlayacaktır.’’s.330<br />
<br />
<br />
Nilüfer Tekin<br />
<br />
Kaynak: Osmanlı Gerçeği-Erdoğan Aydın<br />
7) Osmanlı'nın Dini, Mezhebi + Osmanlı Laik miydi?<br />
19 Mart 2011 Cumartesi, 02:41 tarihinde Nilüfer Tekin tarafından eklendi<br />
<br />
<br />
Osmanlı’nın Dini, Mezhebi<br />
<br />
(Eski Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek, ’Osmanlı Alevi miydi?’ tartışmasına ilginç bir örnekle; ’Evet Aleviydi’ cevabını veriyor. <br />
YENİÇERİLERİN RESMİ TARİKATI BEKTAŞİLİKTİ <br />
Zaten bilinir ki Yeniçerilerin resmi tarikatı Bektaşilik idi. Yeniçerilerin 94. alayında mürşit olarak bir Bektaşi Babası otururdu. O ölünce yeni "Baba" Hacıbektaş’tan gönderilirdi.<br />
Büyük resmi törenlerle karşılanır ve makamına oturtulurdu.<br />
Hatırlayın ki Osmanlı’nın ordusunun temeli Yeniçerilerdi. Devletin temeli ve padişahın muhafız gücü olan Yeniçerilerin Bektaşi olması, bize neyi söyler?<br />
<br />
YAVUZ ADI NEREDEN GELİYOR?Diyorum ki Osmanlı devletinin resmi din yolu Alevi-Bektaşilik idi... Ne zamana kadar mı? Selim Padişahın Şah İsmail’e ve Safeviliğe karşı bir Sünni set inşası ihtiyacını duymasına kadar... Mısır’dan getirilen Eşari-Sünni din bilginleri Osmanlı memleketine dağıtıldı ve halka Eşari-Sünnilik öğretildi. Sayıları 1000’den çok olduğu söylenen bu bilginlere verilen destek ile Osmanlı’nın resmi mezhebi Sünnilik haline geldi. İş asıl Kanuni döneminde tamamlandı. Sanıldığı gibi Selim Padişah’ın adı, Yavuz Selim değildi. Safevi-Alevi Türkmenlere karşı yürütülen kıyıcı hareketlerden ötürü halk ona "Yavuz" yani kıyıcı, yani zalim dedi...<br />
<br />
OSMANLI ALEVİ-BEKTAŞİ İDİ <br />
Yavuz sözünün sonradan itibar kazanması ayrı bir konudur.<br />
Belirtmezsek olmaz... Osmanlı’nın başlangıcından Yavuz Selim’e kadar ki resmi din anlayışı Alevi-Bektaşilik olmakla birlikte bugünkü Alevi-Bektaşilik ile birebir aynı olduğu sanılmasın.<br />
Elbette zaman ve mekân değişikliği birçok akımı etkiler ve değiştirir. Ama özünde ve ana yaklaşımlarda değişiklik olmamıştır.<br />
Yavuz Selim’le Alevi-Bektaşilik yine de resmi koruma altında ama ikincil derecede varlığını daha üç asır sürdürmüştür. Safevi-Alevilik ‘kızılbaşlık’ denilerek ezilmiş, Bektaşi-Alevilik korunmuştur.<br />
Bektaşi-Aleviliğin ezilmesi ise 1826 Yeniçeriliğin yok edilmesi ile aynı anda gerçekleşmiş; Bektaşi dergâhları kapatılmıştır. Ta ki Sultan Azizin tekrar serbest bırakmasına kadar.<br />
Bugünlerde gündeme yeniden giren Alevi-Bektaşilik ile Osmanlı ilişkilerinin özeti budur.<br />
<br />
http://www.ensonhaber.com/gundem/104012/osmanlinin-resmi-dini-alevi-bektasilikti.html)<br />
<br />
<br />
(Bu yazı Erdoğan Aydın’ın ‘Osmanlı Gerçeği adlı kitabından derlenmiştir)<br />
<br />
Türk boylarının kabul ettiği İslamiyet özellikle başlangıçta’’Oğuzların eski Şaman inançlarında fazla bir değişiklik getirmeyen, katılaşmamış, derme çatma bir din yapısındaydı. S.71<br />
<br />
‘’Göçebe demokrasisi içinde, daha sonraları Kızılbaş adı altında toplanacak olan Batıni inanç, bu dönem Anadolu’sunda en yaygın inanç durumundadır.<br />
<br />
‘’Esasen Osmanlı’nın ilk dönemlerinde, iktidarda temsil edilen dinsel anlayış da alabildiğine gevşek ve kurallardan uzaktır.’’ S.72<br />
<br />
‘’Tabii kurumlaşmasını müteakip, Osmanlı aristokrasisi, tıpkı Selçuklu Devleti’nin yaptığı gibi; yerleşik hayat, katı hiyerarşi, toplumun kontrolü, asker ve vergi düzeninin güvencesi açısından Sünni Ortodoksinin Hanefi ekolünü devletin resmi mezhebi haline getirecektir; dahası Osmanlı, Sünni/Hanefi mezhebi kendi halkına dayatacak, dolayısıyla kendi geçmişine yabancılaşma yoluna gidecektir. Bu noktada Abbasi hilafeti karşıtı Vefai ve Selçuklu karşıtı Babai gelenek çerçevesinde biçimlenen Osmanlı kuruluşunun, kurumlaşması sonrasında egemen sınıf çıkarları çerçevesinde kurucu zihniyeti tasfiyeye yönelmesindeki tarihsel trajediye özellikle işaret edilmelidir. Öyle ki o, kendisiyle birlikte Mevlana’nın ve Hace Bektaş Veli’nin halifelerini bile yabancılaştırmayı başararak, onları devletin toplumsal kontrol aracı olarak kullanacaktır.’’s.75<br />
<br />
‘’Özetle Osmanlı’yı heterodoks inançlı insanlar kurmuş, ancak bunların felsefesi devlet kurumlaşması ve eşitsizliğe uygun olmadığından, Osmanlı Ortodoks bir dönüşüme uğramış ve uğratılmıştır. Aynı şekilde başta nüfusun ezici çoğunluğu bu Batınilerden oluştuğu halde daha sonra önce şehirlerde, sonra da tımar sisteminin devlete sağladığı ekonomik çıkarı dağıtma avantajının yanı sıra, 2. Bayezit, Yavuz Sultan Selim ve sonraki dönemin katliamlarıyla kırlarda da giderek azınlığa düşürülecektir. Daha sonra Alevilik adı altında toplanacak olan bu inanç geleneğinin dışlanması ve kamu hayatında meşru kabul edilmemesi geleneği, Osmanlı mirası üzerinden ne yazık ki Cumhuriyet sonrasında da devam edecektir.’’s.75,76<br />
<br />
<br />
Osmanlı Laik miydi?<br />
<br />
Osmanlı’nın din devleti ya da laik olup olmadığı sorusuna Osmanlı’nın bir din devleti olduğundan laik bir devlet olduğu iddiasına kadar çok çeşitli değerlendirmeler mevcuttur. s. 405<br />
<br />
Laikliği, devletin meşruiyetini tanrıdan değil yaşamdan ve halktan alması, devletin resmi ya da gayrı resmi bir dininin ve uygulamasının olmaması, yasa ve hukukun din kurallarına dayanmaması, din üzerinden siyaset yapılamaması, vatandaşlarının inanç ve kanaat özgürlüğünün olması şeklinde tanımlarsak, Osmanlı’nın 15-19. yüzyıllar arası laiklikten çok daha fazla, bir din devleti olduğunu söylemek gerekir.<br />
<br />
‘’Esasen Kur’an’ın gökyüzünden inmediği, o günün koşullarınca ve Muhammed tarafından oluşturulduğu gerçeği ışığında soruna yaklaştığımızda, buradaki ayrım noktasının, yani bir yönetimin dini (dolayısıyla şer-i, dolayısıyla teokratik) olup olmamanın belirleyici ögesinin, Kur’an veya hadise uygun olup olmamasında değil, yönetimin dünyevi değil Tanrısal bir meşruiyet üzerinden kurulup kurulmadığı noktasında düğümlendiği daha net anlaşılacaktır.’’s.431<br />
<br />
‘’dinseli belirleyenin, örneğin hırsızın elini kesmek veya hapse atmak veya birinin Kur’an’da olması, ikincisinin olmaması değil, yasanın meşruiyet kaynağının din olup olmaması, yönetimin egemenliği Tanrı’ya atfen kullanıp kullanmadığı gerçeğidir.’’s.432<br />
<br />
‘’Aksi taktirde teolojinin, din adamlarınca 14 yüzyıldır bitirilemeyen ve asla bitmeyecek, tam tersine daha da karmaşıklaşacak olan dehlizlerinde boğulup kalırız; ya da daha trajik olanı Osmanlı düzeninde laiklik keşfederiz.’’s.432<br />
<br />
‘’Tabii bu durumda laikliğin aydınlanmacı, özgürleştirici, meşruiyetini halktan alan, din adamlarını devlet düzeninin dışına atan, devlet kararlarının dayanağı için fetva alma baskılanmasından kurtaran, yurttaşlarının dinsel tercihleri karşısında tarafsız olma, vb. nitelikleri belirleyiciliğini yitirirler. Ve öyle zannediyorum ki yukarıdaki mantığın bir diğer eksiği de, Osmanlı hukukunun sanki sadece örfi olduğu gibi bir dalgınlıktan yola çıkmasıdır. Oysa Osmanlı’da etki ve nicelik anlamında çok ciddi bir din adamları sınıfı vardır; yasa yapmaktadırlar, Tanrı ve onun yeryüzündeki temsilcisi (ülü-l emr) adına tüm yargı işlemlerini yürütmektedirler ve sadece emir kulu değil aynı zamanda düzenini kapıkuluyla birlikte iki temel denge ve belirleme güçlerinden biridirler. Kaldı ki ‘kadir-i mutlak’ padişah da bu temel güçler arasındaki dengeler temelinde siyaset belirleyebilmektedir; yoksa kendinden menkul insanüstü bir güce asla sahip değildir. Ve zaten böyle olduğu içindir ki ‘zındık’lara hayat hakkı tanımamış, gayrimüslimlerden cizye alınmış, Anadolu halkının Müslümanlaştırılması genel tercihinden öte özel olarak Sünni/Hanefileştirilmiş; padişah, Tanrı’nın yeryüzündeki halifesi addedilerek güçlendirilmiş, rasathane yıkılırken veya matbaanın gelişi engellenirken tıpkı Batı’daki teokratlar gibi ‘Tanrı’nın işine karışılmasının haram olduğu’ gerekçesiyle davranılmıştır.’’s.432<br />
<br />
‘’Laik ve bilimsel bir perspektifle aslolan, meşruiyet kaynağının dinsel olup olmadığı noktasında belirlenmektedir. Oysa şeriatçılar için böylesi bir genellemeden öte, aslolan, dinin biçimsel kuralları konusunda da dogmaya sadakatin sürüp sürmediğidir; ki bu mantık açısından Osmanlı’nın tüm diğer İslamcı iktidarlar gibi ‘cehennemlik’ bir müşrik olduğu açıktır.’’s.433<br />
<br />
<br />
‘’Klasik bir İslam devlet Modeli (İslam dininin kurallarını aynen uygulayan) var mıdır gerçekten? <br />
<br />
Temel kaynaklara sadık kalınacaksa bu sorunun yanıtı olumsuzdur. Nitekim İslam devletleşmesinin hukuku, ilk emirlerin revizyonu başka devletlerin Kur’an’da karşılığı olmayan kurumları aktarılarak geliştirilmiştir.’’s.409<br />
<br />
Tüm diğer hukuk sistemleri gibi İslam hukuku da uygulandığı İslam ülkelerinim yapılarına göre değişik biçimler almıştır. s. 408<br />
<br />
Ayetlerin birçoğu Mekke ve Medine halklarının sorunlarıyla ilgilidir ve eskisinin hükmünü geçersiz kılan, eskisinden farklı ayetler vardır.<br />
<br />
Nitekim bizzat Muhammed döneminden, yani Allah’a atfedilen Kuran ayetlerinin aralarındaki farklılaşmalardan s.434 başlamak üzere İslamiyet’i benimseyen toplumların dönemlerindeki koşullara ve sorunlara göre değişikliklere uğramıştır.<br />
<br />
Kuran’ın hükümleri, tüm diğer sistemler gibi, tüm zaman ve mekanlar, tüm toplumlar ve sorunlar için geçerli değil yalnızca ortaya çıktığı toplum ve sorunları için geçerli olduğundan Kur’anda yer alan hukuk normları üzerinden bir devlet örgütlenmesi geliştirilemezdi; çünkü burada yazılı olanlar, iki küçük şehrin (Mekke ve Medine) yönetim sorunları üzerinden biçimlendirilmiştir. El yordamıyla oluşturulan yasalar oldukça basit, ruşeym halindeki bir devletin ihtiyaçlarıyla sınırlıdır. Bu dönemde ortaya konan ve üstelik bizzat Muhammed zamanında evrim geçiren önerme ve uygulamalar, sonraki dönem yaşanan kurumlaşmaya, hele ki İslam imparatorluklarına yetmemiş, egemenlik çıkarları, Muhammed döneminden başlayarak dinsel kuralların değiştirilmesini ve düzeltilmesini zorunlu kılmıştır.s.409,413<br />
<br />
Bizzat Muhammed döneminde Kur’an’ın evriminin üç aşamada biçimlendiğini görüyoruz:s.410<br />
<br />
1-Peygamberliğinin 20 yılının ilk on yılını içeren Mekke döneminde Kuran bir siyasal önerme, hele ki bir hukuk kuralı içermez. ‘tek Tanrı’ya teslimiyet önermeleriyle yetinir.<br />
2-Medine’deki ilk dönemde aynı boşluk sürmektedir; ancak günlük yaşamın beklentileri vardır ve bu ihtiyacı Muhammed ve diğer ileri gelenler, kendileri tarafından düzenlenen ‘Medine Sözleşmesi’ ile karşılamışlardır.<br />
3-Ancak bundan sonradır ki, yani Muhammed’in belli bir egemenlik alanı elde ettiği ve siyasal yönetim sorunlarıyla doğrudan karşı karşıya kalmasından sonradır ki, karşılaşılan sorunlara bağlı olarak hukuki ayetler düzenlenmeye başlanmıştır. Ki bunlar da kendi içlerinde çelişki ve değişiklikleri içermektedirler.s.410<br />
<br />
Muhammed’in ufku iki küçük şehirle sınırlı olduğundan daha sonra ortaya çıkacak ihtiyaçları göremediğinden ve bunlara uygun düzenlemeler içermediğinden Kuran hükümleri yayılma döneminin ortaya çıkardığı ihtiyaçlara göre daha Halife Ömer zamanında revizyona uğramış daha sonra da fıkıhla(Kurana dayalı hukuk) esnetilmiş, genişletilmiştir.s.409<br />
<br />
Benzeri revizyonlara Ömer döneminde fazlasıyla rastlıyoruz. S.431<br />
<br />
‘’Ömer’le başlayan revizyon ve yaşanan yüzlerce ayrışma ve binlerce sayfalık tartışma da bu durumun kaçınılmaz sonucudur.’’s.409<br />
<br />
Mezhepler ve yeni dinler de dinlerin revizyonlarının kaçınılmaz olmasından çıkmışlardır.<br />
<br />
‘’Halife Ömer dönemi, İslami ortodoksinin çok açık bir restorasyonu, onun bir devlete uygun hale getirilmek üzere revizyonu sürecidir.’’s.409<br />
<br />
Örneğin siyasette kayıtsız şartsız tekelciliği, ama ekonomide liberalizmi savunan Kuran’ın ekonomi politikasının temel maddesi özel mülkiyettir. s.236 Ancak Halife Ömer yeni durumun ortaya çıkardığı ihtiyaçlar çerçevesinde Kuran’ın hükmünü revize ederek, siyasal tekelciliği ekonomik tekelcilikle tahkim ederek, sonraki İslam devlet sisteminin ikinci ayağı olan merkezi despotizmin kurucusu olmuştur. s. 238<br />
<br />
Ömer, sefaletin artışı üzerine hırsızların elini kesme şeklindeki Kur’an Hükmünü(ki Kur’an’da en net olan birkaç hükümden biridir) belli koşullarla sınırlama yoluna gitmiş, yine Kur’an’i emir olduğu halde Irak ve Suriye arazilerini fatihlere dağıtmayıp, daha sonra Osmanlı’ya örnek olacak şekilde devlet arazisi haline getirmiştir. Kaldı ki bunların birer teferruat olduğu konusunda M.Sencer’in aktardığı bilgiler de öğreticidir: ‘ Kur’an’da zina edenlere 100 sopa vurulması öngörülmüşken, sonradan, fahişe olmadan zina edenler için ‘recm’(taşlayarak öldürme) cezası konulması, ‘Dinde zorlama yoktur’ ayetine karşılık İslamlıktan dönenlerin öldürülmesi, dine sığdırılmaya çalışılan devlet yargılarıdır.’ Ancak bir bütün olarak hepsi şeriattır.’’s.431<br />
<br />
‘’Böyle bir yönetimin din kaynaklı olmayan yasaları, onun din dışına çıkması (din devleti olmaması) değil, o güne kadar kayıt altına alınmış olan dini hukukun yetersizliklerinin din dışından, ama dini meşruiyetle karşılanmasıdır. Yani din dışından dinin içine alınmış bir düzenlemedir. Burada şeriatın mantığı açısından net olan çerçeve şudur: Tek tek yasalarda din içi ve din dışı yoktur, bu felsefi bir problemdir; aslolan, siyasal iktidarın meşruiyetini dine mi din dışına mı dayandırdığıdır. Eğer ki din karşıtı değilse ve eğer dinsel iktidarın hizmetindeyse, daha uygunu bulunana kadar din içidir, veya zamanla fıkıhın içine girer.’’s.417<br />
<br />
‘’Nitekim Ömer’in din dışı, üstelik peygamberin ölümü üzerinden henüz 10 yıl bile geçmeden doğrudan Kur’an hükmünü geçersiz kılan uygulamaları, daha sonra ‘Ömer sünneti’ olarak dini hale gelecektir.’’s.418<br />
<br />
‘’Eğer ki İslami egemenlik koşullarında ve İslami egemenliğin ihtiyacı içinse, kaynağını din dışından, örften alsa bile, İslami egemenlik koşullarında o yasa artık şeriat kapsamındadır; ta ki daha uygunuyla dolduruluncaya kadar.’’s.418<br />
<br />
‘’Daha ekstrem bir örnek verecek olursam; İslam iktidarına ilhak edilmiş, hatta sadece vergi vermekle sınırlı bir Hıristiyan bölgesi, Hıristiyan kalmaya devam etmesine rağmen, dar-ül harp olmaktan çıkmış, dar-ül İslam olmuştur’’s.418<br />
<br />
‘’Bu noktada anımsanması gereken temel bir nokta da, fıkıh denilen İslami hukukun Kuran-i dayanaklarının, çoğunlukla yorumun yorumunun yorumu olduğu gerçeğidir’’s.418<br />
Başka türlü olması da mümkün değildir; çünkü eşyanın doğası gereği, iki kasabanın yönetim ihtiyaçları üzerinden öngörülmüş Kur’an’i kurallarla imparatorlukları, hatta modern koşullarda yaşayan bir tarikatı bile yönetmek mümkün değildir.’’s.418<br />
<br />
Devletleşme yönündeki kurumsallaşma, Kur’an düzenlenirken, doğal olarak düşünülmemiş, ama devletleşme tecrübesini daha önce yaşamış olan ‘kafir’ ülkelerde uygulanagelen bir dizi yeni kuralın ortaya çıkmasını veya var olan kuralların yerine geçirilmesini beraberinde getirmiştir.s.413<br />
<br />
‘’Şer-i hukukun yanında ve ondan daha geniş bir uygulama alanı bulan örfi hukuk, gerçekte, toplumsal geleneklerin bir ürünü olarak, yöneticilerin deney ve yönelişlerinin gereksinimlerine cevap verir bir biçimde varolmuş, gelişmiştir.’’s.418 Bu tarihsel olgu bile Osmanlı’nın tümden şeriat devleti olduğu yargısının bir yanılgı olduğunu kanıtlamaktadır. Şeriatın uygulandığı bir toplumda sultanlara yasama yetkisi tanınmazken ve şeriat dışında yasa oluşturma olanağı yokken, Osmanlı’da sultan, yasama yetkisini kullanmış, ’kanunnameler’ oluşturmuştur. İslam devleti kurallarına göre yasama yetkisi olmayan sultan, bu nedenle ‘meşruti hükümdar’ olmak gerekirken, Osmanlı’da, tek başına yasa çıkarabilmiş ve hiçbir sınırla karşılaşmayarak ‘despotik merkeziyetçi’ bir yönetim biçimini kurabilmiştir.’’s.419<br />
<br />
‘’Bizzat Ç. Özerk’in de belirttiği gibi, tamamlanmış bir sistem olmayan şeriat, onu uygulayan devletleri ve onun eksiklikleriyle uğraşan ulemayı, sürekli olarak ona katkı yapmaya zorunlu kılar. Yüzbinlerce sayfalık fıkıh külliyatı bunun kaçınılmaz sonucudur. Buna rağmen o her yeni çağda, her daha gelişkin devletleşmede, her toplumsal ilerlemede ne kadar çok eksikliklerle ve tabii uygulanamaz hükümlerle, dolayısıyla revizyon, restorasyon ve katkı gereksinimiyle malül olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalmış ve kalmaktadır. Şeriat düzeninde sultanlara yasama yetkisi verilmediği tezi bu anlamda yanlıştır. Şeriat dışında yasa oluşturma olanağının olmaması da hakeza…Bu durumda ya şeriat tümden reddedilecek ya da gelişmeye, yeni ve kendi dışından kaynaklarla beslenmeye devam edecektir.’’s.419<br />
<br />
Dini yasaların başına gelen bu durum, çağdaş hukuk yasalarının da başına gelip duranın aynısıdır.<br />
<br />
’’Dünyevi bir ideolojide olduğu gibi dinler için de revizyon, hayatın kaçınılmaz gereğidir ve revizyon(ta ki meşruiyet kaynağı değişmediği müddetçe) o yönetimi dini olmaktan çıkarmaz; çünkü revizyonlar sistem içi değişimlerdir(ama tabii Tanrı tarafından indirildiği ve değişmez olduğu varsayılan dinler için revizyon hep büyük bir problem, pek çok durumda da savaş nedenidir. Nitekim İslam tarihi de, bir diğer yanıyla hem böylesi kaçınılmaz ve hep gecikmiş revizyonların ve hem de bu nedenle çıkmış ayrılıklar ve savaşların tarihidir.)’’420<br />
<br />
Esasen bir ortodoks İslam devleti modeli aransa da, böyle bir model Kur’an’dan ve Muhammed döneminden (bile) çıkarılamaz. Bundandır ki ‘İslam Devleti’ denilen şey, değişen koşullara ve egemen güçlerin keyfiyeti ve ihtiyaçlarına göre değişime uğrayan bir yapıdır.s.410<br />
<br />
‘’Peki ama bu durumda dogmaya tamamen uygun bir devlet modelinin olmamasından hareketle, ‘Tarihte İslam devleti gerçekleşmemiştir,’ mi diyeceğiz? Elbette ki böylesi bir yaklaşım, tıpkı din dogmatiklerinin durumuna düşmek olacaktır. Aksine, İslam devlet önderinin ‘Allah’ın yeryüzündeki (veya o ülkedeki) halifesi’ sayıldığı mantelitesi çerçevesinde, iktidarı elinde tutan kişi (sultan-halife) veya zümrenin yönetimde meşruiyet kaynağı olarak dini/Tanrı’yı kullandığı, bu bağlamda dini hukukun (veya din dışı kaynaklardan gelse bile kendini dinsel referanslarla meşrulaştıran bir hukuk düzeninin) egemen olduğu her durumda, devletin esasen dinsel/teokratik karakterini teslim edeceğiz. Aksi taktirde, dinsel kuralların dört dörtlük uygulanmadığı her tarihi örnekten ‘laiklik’ keşfetmeye ve laikliği yozlaştırmaya başlarız. Oysa laiklik, meşruiyet dayanaklarının bütünüyle halka geçmesi ve iktidarın ‘gökyüzünden’ (tanrısal meşruiyetten) kayıtsız şartsız ‘yeryüzüne’ (dünyevi hukuka) indirilmesi demektir.’’s.414<br />
<br />
‘’Hıristiyan teokrasisi sanılanın aksine neredeyse bütünüyle din adamları kaynaklıyken, İslam teokrasisi, çok daha fazla Kur’an’i dayanak sunar. Ne de olsa Kur’an, ikinci on yılında(Medine dönemi) kurulan siyasal egemenliğin ihtiyaçlarınca şekillenmiş, siyasal bir iktidarın metinleri olmuş, buna karşın İnciller ise muhalif olanların metinleri olmaktan öteye gidememiştir. Bu bir yana padişaha yasa düzenlemede neredeyse sınırsız yetki veren hadisleri de anımsayacak olursaki sorun esas olarak yetkinin kaynağından çok, yetkinin ne adına kullanıldığı sorunudur. Ki padişahların bu yetkiyi din/Tanrı adına kullandığı açıktır.’’s.426,427 <br />
<br />
‘’Sonuçta her iki tarafta da Tanrı/din adına bir yönetim söz konusudur; birincisinde bu iş çok daha cılız kutsi dayanakla, ama doğrudan din adamlarınca yapılmaktadır; ikincisinde, buyrukları Tanrı adına ve ‘Tanrı katında geçerli’ siyaset adamlarınca, üstelik görece güçlü kutsi dayanaklarla yapılmaktadır. Örneğin hiçbir fetva almadan Hıristiyan topraklarına yapılan saldırıların, keza onları cizyeye bağlamanın, hatta bir dizi atraksiyonla gerçekleştirilen devşirmelik kurumun bile Kur’an’i anlamda şer-i niteliği vardır da, papaların başlattığı Haçlı Seferleri’nin, Müslüman halkın talanının, hatta verdikleri pek çok kararın incil’i anlamda hiçbir şer-i dayanağı yoktur. Yani biçimsel farkla aynı muhteva ile karşı karşıyayız.’’s.427<br />
<br />
Özetle davranış ve yasalarını önceden saptanmış fıkıh kurallarına dayandırmasa bile, meşruiyetini dinden alan, din adına iktidar eden, toplumun kontrolünde dini temel referans olarak kullanan bir yönetim, dini, dolayısıyla sözcüğün geniş anlamında şer-i, evrensel deyimle teokratik bir yönetimdir.s.417 Böyle bir yönetimin din kaynaklı olmayan yasaları, onun din dışına çıkması değil, o güne kadar kayıt altına alınmış olan dini hukukun yetersizliklerinin din dışından, ama dini meşruiyetle karşılanmasıdır. Tamamlanmış bir sistem olmayan şeriat, onu uygulayan devleti ve onun eksiklikleriyle uğraşan ulemayı, sürekli ona katkı yapmaya zorunlu kılar. Fıkıh(İslami hukuk) da şeriatın eksikliğinin sonucudur. S.419Aslolan, siyasal iktidarın meşruiyetini dine mi din dışına mı dayandırdığıdır.s.417<br />
<br />
Dolayısıyla bir devletin Şeriat devleti olup olmadığından söz ederken İslamiyet’i değiştirmeden aynen uygulayan devlet modellerinden değil, ancak İslamiyet’in ya da başka bir dinin egemen olduğu siyasal modellerden ve devletlerden, bu devletlerin az ya da çok din devleti olmasına göre de az ya da çok laik olduğundan söz edilebilir ve bu modellerin tümü az ya da çok birer şeriat devleti, batıdaki kavramıyla teokratik devlet, yani din devletidirler.s.415<br />
<br />
<br />
<br />
Osmanlı’nın ‘İslam hukukunun öngördüğünden başka bir uygulamaya yer verip vermediği’, sorunu, bir bütün olarak Osmanlı’nın (din devleti ya da laik olup olmadığı konusundaki )dini yapısını değerlendirebilmemizde önemli ölçütlerden biri olacaktır.’’s.420<br />
<br />
‘’Nitekim 14. yüzyıldan itibaren Osmanlı devlet sisteminde egemen olmaya başlayan şeriat, Osmanlı devlet ve toplum hayatına belli revizyonlara uğrayarak uyumlulaşacaktır. Esasen ‘…Asırlar boyunca hiç değişmeden aynı tesirlilikle tatbik edilebilecek ve gökten tamamlanmış bir halde indirilmiş bulunduğu için daima kendisiyle aynı kalacak tek ve tam bir hukuk sistem, telakkisi, tarihi ve sosyolojik türlü sebeplerle kabule şayan görülmez. Hukukun, uygulandığı toplumun koşullarıyla sıkı bir ilişki içinde bulunduğu, ‘canlı uzviyet’ gibi durmadan değişip, gelişmekte olduğu yadsınamaz. İslam hukuk düzeninin de, gelişim ve oluşum tarihlerine, uygulandığı İslam ülkelerinin yapılarına göre göre değişik biçimler aldığı somut verilerle belli olmaktadır.’(Barkan)’’s.408 ’Tüm İslam ülkelerinde tek tip dinsel hukuk düzeninin uygulandığı savının yanlışlığı, Osmanlı düzeniyle de kanıtlanmaktadır.’(Ç. Özek)’’s.408<br />
<br />
‘’14. yüzyıldan sonra en geçerli İslam siyasal görüşüne göre, İslam dünyasında her devletin hükümdarları, İslam prensiplerine göre hareket edip şeraiti uyguladıkça ve dar-ül harp üzerine savaş sürdürdükçe bir halife sayılabilir. 15. yüzyılda değişik İslam hükümdarları, bu arada Osmanlı sultanları, bu yeni siyasal görüşe dayanarak bir zamanlar İslamiyet’in evrensel halifesine mahsus olan ‘Emir-ül-Müminun’ (Müslümanların önderi) unvanını kullanmaya başladılar.’’s.423<br />
<br />
‘’Bunun hemen akabinde Osmanlı padişahı (Yavuz) bu kadarla yetinmeyecek ve İslam’ın tek hakimi olmak için halifelik unvanının geleneksel sahibi durumundaki Memlük Sultanı’na saldıracak, onu esir alıp İstanbul’a getirip hapse atacak ve yetkilerine zorla el koyacaktı. Bu gelişme Osmanlı devleti tarafından artık İslam aleminin tek yetkilisi olarak tanınmasının da gerekçesi kılınacak ve özellikle Doğu’ya yönelik saldırı ve hak iddialarında daha pervasızlaşacaktı.’’s.423<br />
<br />
‘’Osmanlı’da padişahlar kendilerini meşrulaştırmada temel dayanak olarak dini kullanmışlardır. Bu konuda konumlarını güçlendirmek için bir yandan toplumu Sünnileştirmiş; diğer yandan da yargı, fetva, eğitim amaçlı devasa bir din adamları sınıfı oluşturmuşlardır.(Bu açıdan işlev değil ama konum farkına sahip olan Osmanlı din adamlarının-ruhbanın oran olarak Batı’dakilerden daha az olmadığı, özellikle anımsanmalıdır.) Bu bağlamda dışsal egemenliklerinin yanı sıra, diğer İslam devletleriyle rekabetlerinde de artan oranda dine başvurmuşlardır.’’s.423<br />
<br />
‘’Örfi yasalara dair ‘eğer kamu yararına uygunsa şeriat nezdinde de doğru ve geçerlidir’ demektedir Şeyhülislam.’’s.420<br />
<br />
Kuran’a göre savaşlarda elde edilen toprakların bile sadece beşte biri halifeye/devlete bırakılıp gerisi dağıtılırken Osmanlı’da toprak düzeni 1. Murat’tan başlayarak Kuran’ın özel mülkiyet hukukuna aykırı olarak özel mülkiyet yerine mir-i düzene geçilmiş alabildiğine merkezileştirilmiştir. s.236<br />
Bunun gerekçesi de gene Kuran dır. Kuran’a göre ‘Mülk Allah’ındır’’ dolayısıyla onun adına, onun temsilcisi peygamber ve halifenindir.<br />
<br />
Osmanlı’da da toprakların kaynağı fetihlerdir. ‘’fitne ortadan kalkıp din yalnız Allah’ın olana kadar onlarla savaşın’’(Bakara-193) Allah’ın düzenini tüm dünyaya yaymanın Allah’ın emri olduğu, kafirin malının Müslüman’a helal olduğu şeklinde gerekçelendirilen ideolojik motivasyon, başka halklara ait toprakların işgal edilerek sahiplenilmesinin kutsal gerekçesi yapılır. S.239<br />
<br />
Bu tarz gerekçelendirme, İslamiyet’in çok öncesinden başvurulan bir yol olmakla birlikte İslam ideolojisindeki ‘’cihat’’, ‘’gaza’’ gibi kavramlar fetih işini hem kolaylaştıran hem de zorunlu kılan bir işlev görür. S.240<br />
<br />
‘’Şeriatçı akıl nezdinde tek suçları başka inanca sahip olmaktan ibaret insanlardan toplanan ganimet ve haracın zulüm olan karakteri bir yana, halkın tepesinde hızla büyüyen devlet, ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldiği 1. Bayezit’le birlikte bu kez dönüp içinden çıktığı halka vergi dayatmaya başlıyordu. Böylece Kuran’da olmayan vergi, Fazullah tipi akıl hocalarının ürettiği yeni yorumlarla, bid’atle halka yüklenmeye başlıyordu. Böylece zekat ve sadakanın karşılığı olduğu düşünülen malların doğrudan devlete aktarılması şeklinde, talan ve haraca ek olarak düzenli bir hazine girdisi daha yaratılmış oluyordu.’’s.313<br />
<br />
Her şeyin Allah’ın emirlerinin ifası ve adalet için olduğu varsayılır. Tabii bu ‘’adalet’’ padişahın Tanrıdan aldığı mutlak otoritesince belirlenir ve yöneticilerle halk arasında ciddi eşitsizliklere tekabül eder. S.240 Sistemin Tanrısal emirler doğrultusunda olduğu, dolayısıyla yürümeyen şeyler olduğunda ya gereğince itaat etmemeye ya da dış güçlerin entrikalarına bağlanır. S.240<br />
<br />
Bu büyük ve kutsal amaç için yönetilenlerden mutlak itaat istenir. Vergiler düzenli ve eksiksiz verilmenin, çağrılınca savaşa gitmenin, öldür deyince öldürmenin, öl deyince ölmenin, siyasete asla karışmamanın gereği sorunsuzca yerine getirilmelidir ki ‘’nizam-ı alem’’ gerçekleşsin. S.240,292<br />
<br />
Tebaa(kayıtsız şartsız tabi olanlar) ve reaya(sürü) addedilen halk, Tanrı’nın temsilcisi addedilen padişah nezdinde hiçbir hak ve özgürlüğe sahip olmamıştır. S. 292 Ancak ölümcül görevleri olmuştur.<br />
<br />
Osmanlı’nın kuruluş döneminde önemli bir unsur olan Ahiliğin etkisiyle, Bursa ve İznik’in fethinin hemen ardından medreselerin kurulması, ‘Ulema’nın daha o zamandan güçlü bir mevkiye sahip olmaya başladığını göstermektedir. s.97<br />
<br />
‘’Osmanlı’nın siyasal görüşlerinde İslami esaslar ağır basmaya başladıktan sonra devletin siyasal yapısında ulemanın rolü ve önemi arttı. (…) Osmanlılar Sünni İslam dünyasının rolünü üstlendikçe kanunların şeriata uygunluğu tartışılır oldu. Daha sonraları ise Nişancı’nın (yasalar sorumlusu) rolü gittikçe azalırken, ulema güçlenmeye devam edecekti. Şeriatın ve ulemanın nispeten ağırlık kazanması, gerçi sivil bürokrasinin, hatta sultanın siyasal gücünü sınırlandırıyordu. Fakat aynı zamanda kadılar, kazaskerler(askeri kadı), şeyhülislamlar gelmiş geçmiş İslam devletleriyle kıyaslanamayacak derecede Osmanlı kurumları ile bütünleşmiş ve devletin memurları haline gelmişlerdi. Yani iki yönlü bir gelişme çıkıyor karşımıza. Padişah ve bürokrasi ulemanın güçlenmesini kabul ettiği gibi, ulema da dini ideolojik gücünü ancak devlet yapısı içinde kullanabiliyor; Osmanlı ülkesinde öteden beri gelişmiş olan düzenin içinde yer alıyordu.(M. Kunt-Osmanlı Devleti,s.117) s.424<br />
<br />
‘’Ortaya çıktıkları tarihsel aşama (köleci toplum) nedeniyle hiçbir din şeriatında ve hiçbir imparatorlukta, ‘yurttaş’ dolayısıyla ‘hak ve özgürlük’ kavramları olmadığı, insanların, kayıtsız şartsız tabi olmak fiilinden ‘teba’, ‘kul(köle)’ addettikleri bilinmektedir. Diğer yandan memurun halk karşısında bir ‘kamu hizmetkarı’ değil Tanrı adına hükmeden mutlak emirin temsilcisi olması, yani bizzat yapının böyle kurulması zulmün asli nedenidir.’’s.309<br />
<br />
‘’Osmanlı’da devlet görevlileri ulema ve yürütme görevlilerinden oluşur ve bu iki güç de, padişah adına, düzeni korumak amacıyla yürüttükleri işlerin karşılığını halktan ‘harç’ adı altında tahsil ederler. Bu noktada ulema sınıfı içinde en büyük göreve sahip kadılar, hem adalet dağıtmaları hem de bazı yönetsel işlere bakmaları nedeniyle, icrai sınıflar kadar, hatta onlardan daha fazla, zulüm suçunu işlemişlerdir.(A. Mumcu)’’s.311<br />
<br />
‘’Ulema toplumun imtiyazlı grubuydu. Vergiden muaftı. Yalnız dinsel konularda karar vermekle kalmıyor, aynı zamanda devletin uyguladığı adalet mekanizması, eğitimin niteliği ve uygulaması üzerinde de söz sahibi oluyordu.(A. Palmer) Bunla birlikte, din-devlet ilişkilerindeki devletin ağırlığı esas olarak değişmeyecekti. Ulemanın maaşlarının görece yüksek olmakla birlikte, din adamlarının bağımsız bir ekonomik güç olmasına izin verilmiyordu. Batı’daki kilise gibi hazineden bağımsızlaşmalarını sağlayacak toprakları ve gelir kaynakları yoktu. Din adamları devletin maaşlı ve azledilebilir memurları olup rütbe almaları da siyasal hiyerarşiye bağlıydı. Kadıların şeyhülislama değil de siyasal otoriteye bağlı olması, şeyhülislamın atamalarında padişahın belirleyici, vezirin de rol sahibi olması gibi faktörler, her şeye karşın din adamlarının Osmanlı’daki gücünü sınırlayan bir işlev görüyordu. Özellikle klasik dönemde din kurumu, padişahın kararlarını dinen meşrulaştırma kurumu olarak işlev görüyordu.’’s.424, 425<br />
<br />
‘’Diğer yandan ekonomi ve siyaseten devletin zayıfladığı gerileme döneminde, dinin toplumsal-siyasal işlev ve etkisinde çok ciddi bir yükselme yaşanacaktı. Ancak 16. yüzyıl ortasından itibaren, müderris, mevali ve müfettişlerin tertip ve telhislerinin şeyhülislamlara aktarılması gerçekleşecek,(M.Sencer) din, padişahın keyfiyetini sınırlayan ‘bir anayasa gibi etkili olmaya başlayacaktı. Özellikle 1610’dan sonra, ulema ve ilmiye’nin nüfuzu, tahttan padişah indireceki tahta padişah çıkaracak düzeye ulaştı ve imparatorluğun sonuna kadar da öyle devam etti.’(A. Palmer)’’s.425<br />
<br />
<br />
Osmanlı Adaletli, Eşitlikçi, Hoşgörülü müydü?<br />
<br />
Osmanlı düzeninin15, 16. yüzyıla kadar, fetih ve dış talan akışı nedeniyle yoğun bir iç sömürüye gerek olmamasına bağlı olarak, genel olarak feodal sömürü koşullarında yaşayan çağdaş Avrupalı devletlere oranla daha adil ve istikrarlı bir yaşam sunduğundan söz edilebilir. S.229, 232<br />
<br />
Dinsel Hoşgörünün bir nedeni imparatorlukların fethedilen halkları en kolay sömürmeleri ve en kolay denetim altında tutmaları için farklı halklara hoşgörü gösterme zorunluluğudur. Osmanlı’nın da daha en başından Bizans imparatorluk topraklarına hakim olması ve halkın ancak bu yoldan daha rahat yönetilebilmesidir. İstisnalar hariç tüm imparatorluklar bu yöntemi kullanmışlardır. Roma, Bizans, Pers, Avusturya-Macaristan ve çarlık Rusyası da böyledir.s.53<br />
<br />
‘’Öteki nedeni ise, Hıristiyanların verdikleri özel verginin (cizye-kelle vergisi) mali kaynakların içinde çok önemli bir yer tutmasıdır. Devletin milyonlarca Hıristiyan tebaası ‘askere gitmemek’ ve ‘korunmak’ karşılığında bunu ödemektedir. Dolayısıyla vergi toplamını azaltmamak için, Osmanlı devleti Hıristiyan tebaasını kitle halinde din değiştirmeye asla zorlamamıştır.s.53’’<br />
<br />
‘’Kitsikis’in de belirtmesiyle, milliyetçiliğin zaferinden önceki tüm çokuluslu imparatorluklar gibi Osmanlı’da nitelik olarak tek tek parçalarından farklı bir bütün idi.’’s.51<br />
‘’Çağdaş federal sistemin atası olan imparatorluk, tanımı itibarıyla çokulusludur. Her imparatorluğun örgütlenmesi, biri birliğe diğeri çeşitliliğe yönelen iki karşıt gücün gelişimini gerektirir. Çeşitlilik içinde birlik zorunlu bir ilkedir. Hegel, ‘Persler pek çok halkı egemenliklerine aldılarsa da, aynı zamanda her birinin özgüllüklerine de saygı gösterdiler; egemenlikleri böylece imparatorluğa dönüşebildi.’ diye yazmaktadır.’’s.51<br />
<br />
Demek ki hoşgörü, imparatorluklar için bir ölüm kalım sorunudur ve egemen halkın ya da yöneticinin erdemleriyle ilgisi yoktur. Türk imparator Fatih Sultan Mehmet, aynı İskender gibi, hoşgörü ilkesini hayata geçirmiştir. Her ikisi de imparatorluğun ayakta kalmasını sağlayan temel yasayı uygulamak durumunda kalmışlardır.’’s.52<br />
<br />
‘’Bu bağlamda diğer imparatorluklar gibi Osmanlı da hoşgörülüdür. Hatta Osmanlı zımmi (bağımlılaştırılmış gayrimüslimler) politikası öncekilerden ileridir.(…)Nitekim ele geçirdiği topraklardaki halkların, kendi egemenliğine tehdit gelmemesi koşuluyla din, dil ve kültürlerine dokunmamıştır.’’s.52<br />
<br />
Tabii burada ‘hoşgörü’, çağdaş anlamda hak eşitliği ve özgürlüğü en küçük anlamda içermez. Kaldı ki bu anlamda bir hoşgörü, zımmiler veya Kızılbaşlar bir yana, Sünni halk, hatta yönetici zümre kapıkulu için bile geçerli değildir. Sonuç itibarıyla Ortaçağ atmosferinde yaşanmaktadır ve egemenliğin meşruiyet kaynağı Tanrı’da ve onun adına imparatorluktadır. Buradaki hoşgörü saptanmış ağır kuralların gereğini yerine getirmek koşuluyla daha fazla tecavüz etmemektir.s.52<br />
<br />
‘’Tepesinde kadir-i mutlak bir hükümdarın yer aldığı ve onun dışındaki herkesin ‘kul’ addedildiği, padişaha karşı can ve mal güvenliğini tanımayan bir ‘hukuk’un geçerli olduğu, temel ordu biriminin zorla alınan Hıristiyan çocuklarından kurulu bir lejyon ordusu olduğu, gayrimüslimlerin ikinci sınıf, resmi mezhepten farklı inanca sahip Müslümanların ‘zındık’ ilan edilip kat’llerine ferman çıkarıldığı, hakim dini değiştirmenin (ridde) ölüm riskiyle karşılaştığı, dolayısıyla vicdan özgürlüğünün olmadığı bir zaman ve düzende uygulanan hoşgörüden ‘katlanmak’ anlamı dışında bir anlam çıkarmanın demogojik bir yaklaşım olacağı açıktır.’’s.55,56<br />
<br />
<br />
Osmanlı’da Gayrimüslimlerin ve Aklevilerin Durumu<br />
<br />
Millet Sistemi<br />
<br />
Osmanlı’nın toplumu yönetirken başvurduğu usul, farklı dinlere mensup Osmanlı tebaasını dinsel kimlikleri temelinde bölerek yönettiği ‘millet sistemi’ olmuştur.s.420<br />
<br />
‘’Bu sistemde her dinsel cemaatin(millet) vergi toplanması, kendine özgü içsel ilişkilerin yürütülmesi ve kontrol edilmesi, kendi içinde kurulu bir hiyerarşiye bağlanarak sağlanıyordu. Bu sistemde dinsel niteliğe sahip sorunlarda, örneğin, evlilik, boşanma, miras vb. konularda yetki, söz konusu cemaatlerin(milletlerin) dinsel hiyerarşisi içinde çözülürdü. Ancak egemen millet ve din İslam olduğundan, işin içine Müslümanların da karıştığı davalar kadının önüne gelirdi. Daha önemlisi, herkesin bağlı olduğu hiyerarşi, herkesi belirleyen sınıfsal bölünme ve genel kanunlar karşısında tüm Osmanlı reayası gibi gayrimüslimler de aynı yükümlülüklere bağlıydı. Bu noktadaki farklılık, gayrimüslimlerin Müslümanlardan daha fazla vergiye bağlı olmaları, buna karşılık bazı askeri yükümlülüklerden azade, kılınmalarıydı.’’s.421<br />
<br />
‘’Bu sistemin düzenlendiği ilk dönemde (Fatih zamanında) patrik, hahambaşı gibi birinci derece yöneticiler devletten maaş alırken, 1496 yılından itibaren bu millet önderlerinin sultana ‘peşkeş’ adı verilen bir para ödemeye başladıklarını görüyoruz. Bu uygulama ise giderek kurumlaşacak ve oranı yükselerek patriğin kendi iktidarı için cemaatini devlete karşı ek bir yükümlülük altına sokan bir diyet haline gelecekti. Tabii patriğin padişah nezdinde ve kendi cemaatine karşı devlete dayanan gücünün artışını (hatta İltizam dağıtımında olduğu gibi kimin patrik seçileceğini) belirleyen bir haraç anlamına dönüşecekti.’’(D. Kitsikis, Türk Yunan İmparatorluğu, s.104)s.421 ‘’Böylece devlet, hem tebaasının ihtiyaçlarını karşılamakta hem de kendisine karşı sorumlu tutabileceği bir muhatap bulmaktadır.(m.m. Kenanoğlu, Düşünen Siyaset,s.126)’’s.422<br />
<br />
Bu model şer-i hukukun gereği olarak ‘Müslümanlarla gayrimüslimler arasında eşitsizliği temel alır; Osmanlı İmparatorluğu, gayrimüslim vatandaşlarının statülerini düzenlerken İslam hukukunun müesseselerini esas kabul etmiş ve zimmet ehli olarak nitelediği kişilerle bu çerçevede münasebet kurmuştur, yani Müslümanlar hakim millettir, gayrimüslimler ise mahküm millettir.s.422<br />
<br />
1703-1909 arasına iktidara gelen 162 şeyhülislamdan 73’ü azledilmesine karşın artık ulema ve din, devşirme bürokrasisi gibi devletin temel belirleyeni konumuna yükselecekti.(…)Bundandır ki Batı’lılaşma yönündeki atılımlar, ulema tarafından akamete uğratılacaktı. Bu etkinin sonucu olarak, 4. Murat döneminden başlayarak(1623) gayrimüslimlere karşı dışlayıcı politikalar uygulanmaya başlanmıştır. Örneğin, kıyafet ve evleri için ayrı renkler saptanmış, ata binmeleri, hamamda nalınlı gezmeleri, evlerine dışa dönük pencere yapmaları, çan çalmaları, sokakta kaldırımdan yürümeleri yasaklanacak, başlarına çıngırak takmaları zorunlu kılınacaktır.’’s.425, 426<br />
<br />
‘’Gayrimüslim din değiştirmemek, Müslümansa Sünni olmak(ve dinden çıkmamak) durumundadır.’’s.292<br />
<br />
‘’1854 yılına kadar Osmanlı egemenlik alanında yaşayan gayrimüslimlerin (zımmilerin) durumu ikinci sınıf tebaadır. Bunun anlamı ise; Müslümanlardan daha fazla vergi verme, ibadet için yeni tapınak yapmama, Müslümanlarla ihtilafa düştüklerinde kadı’nın karşısına çıkma, dolayısıyla hak eşitliğinden yoksun kalma, mahkemelerde tanık olamama vs. şeklinde sürmüştür; ne yazık ki Batı’nın etkisiyle ilan edilen Tanzimat’a kadar. Ki Tanzimat bile, o dönemde ulaşılan evrensel insan hak ve özgürlüklerinin çok gerisinde kalmıştır. Aleviler içinse Osmanlı’da hayat ikinci sınıf bile olmamıştır; çünkü onlar ‘zındık’lar olarak yaşam güvencesine bile sahip değillerdir. Esasen tek başına Türkmenlere karşı düzenlenen katliam ve baskılar bile, Osmanlı’dan bir ‘Türk İmparatorluğu’, ‘Türk egemenliğinin altın çağı’ çıkarmaya çalışan milliyetçi, şeriatçı ve resmi ideoloji sahipleri açısından, tarihin ne denli büyük bir pervasızlıkla çarptırıldığının açık göstergesidir.’’s.56<br />
<br />
Yani Osmanlı’nın adaleti bugün anladığımız anlamda bir adalet değil tebaa arasında ayrıcalıklar yapılmamasına dayanan bir ‘tebaa’ adaletidir. Kızılbaşlara (Aleviler) ve gayrimüslimlere inanç temelinde farklı davranıldığı, Kızılbaşların sapkın sayıldığı, Gayrimüslim kesiminden cizye/haraç diye fazla vergi alındığı, kime tımar verilip kime verilmeyeceği konusunda tamamen keyfi davranıldığı, ezilenlere ilişkin sadece tavsiyelerde bulunulduğu, karşılıklı hak ve yükümlülüklerin değil, efendi haklarının, köle yükümlülüklerinin bulunduğu, devlet görevlileri olan ulema ve yürütme memurlarının yaptıkları hizmetin karşılığını reayadan aldığı, halka zulmünün kolaylaştırıldığı, sağlık ve eğitim hizmetinin olmadığı, evlenme ve toprağın işletmesinin miras kalması gibi akla gelen her vesilede ek vergi alındığı, Monarşinin çıkarlarınca belirlenip, özgürlüklerin filizlenebilmesini dahi imkansızlaştıran bir ‘adalet’ tir.s.300,301,309,310,311<br />
<br />
<br />
Ebusuud Kanunları<br />
<br />
‘’Ebusuud Efendi Ebu Hanefi okulunun sadık bir izleyicisi, Ebu Hanefi de Ömer ekolünün izleyicisi ve geliştiricisidir.’’s. 430<br />
<br />
Özellikle Kanuni döneminde Şeyhülislamlığa getirilen Ebusuud sonrasında şeriatçı taassubun devlet içinde kurumlaşması artmış, Osmanlı’nın Müslüman ve Sünni olmayan halklara karşı yabancılaşması ve baskı süreci başlamıştır. Bir yandan Osmanlı gerilemeye ve bağımlılaşmaya başlamaktadır, diğer yandan da İslamcılaştırmaya. s.46<br />
<br />
Dini taassubun devletçe geliştirilmesine bağlı olarak ‘’Sünni anlayışın dışında kalan dini görüş ve akımların da ötesinde, Sünni anlayışa zarar verici kabul edilen bütün müspet bilimlere, felsefeye ve her türlü yeniliğe karşı bir tutum içine girilmiştir. Bu tutumun sonucu olarak da dönemin bilimsel seviyesi süratle düşmeye başlamıştır. Öte yandan devletin benimsemiş olduğu Sünni anlayışı güçlendirmek üzere 1537 tarihinden itibaren şu önlemler alınmıştır:<br />
1-Dini gerekleri yerine getirmeyen ya da dine karşı saygısızlık gösterdiği ileri sürülenlere ağır cezalar verilmesi öngörülmüştür(…)<br />
2-Her köye bir cami yaptırılması ve halkın Cuma namazlarına katılması sağlanmıştır.<br />
3-(…)Eğlence yerleri, özellikle meyhaneler kapatılarak, sapık inançlı olduğu ileri sürülen bazı dervişler İstanbul dışına sürülmüşlerdir’’.<br />
4-(…)Dine zarar verdiği gerekçesiyle matematik, felsefe ve kelam gibi müspet bilim ve düşünce hayatı ile ilgili dersler medrese programlarından çıkarıldı.<br />
5-Ve nihayet, ileri sürdükleri bazı düşünceleri yüzünden, bu düşünceler halkın dini inancını sarsıcı kabul edilerek 1527’de Molla Kabız, 1529’da Şeyh İsmail Ma’şuki, 1550’de Şeyh Muhyiddin Karamani, 1561’de Şeyh Hamza Bali gibi tarikat önderi mutasavvuflar Kemal paşazade, Ebusud Efendi gibi Şeyhülislamların fetvalarıyla Öldürülmüşlerdir.’’<br />
(Hüseyin G. Yurdaydın-Osmanlı Devleti,s.162,163)s.435,436<br />
<br />
‘’Özetle o zamana kadar Anadolu’da çoğunluk olan Alevi halkın, Yavuz katliamlarından sonra bu ikinci büyük devlet saldırısıyla Sünnileştirilmesi yoluna gidiliyordu. Aynı dönem birbiri peşisıra Alevi ayaklanmalarının gerçekleştiği ve büyük bir acımasızlıkla bastırıldığı dönemdir.’’s.435<br />
<br />
‘’Osmanlı’da dinin en büyük otoritesi olmuş olan Ebusuud Efendi’nin adıyla anılan Ebusuud Kanunları’nın, son tahlilde esas olarak padişahın yasaları olduğu doğrudur.(M.Sencer) Ancak diğer yandan yasaların padişah adına da olsa dinsel amirce yapılması, ama daha önemlisi dinsel gerekçelendirmeye sahip olması, onların dinsel yasa olması anlamına gelmektedir. Bu noktada Ebusuud Kanunları’nı, tipik birer örfi kanun örneği olan Fatih’in Kanunları’ndan ayırmak, dinsel karakteri esas olan şer-i yasalar olarak görmek gerekmektedir. Buradaki tartışma, bu yasaların kutsal metinlere uygun olup olmadığı açısından sürdürülebilir, ama dinsel olup olmadıkları açısından tartışılmaz.’’s.426<br />
<br />
‘’Kanuni dönemindeki askeri başarılar nedeniyle pek belli olmayacaktır ama, bu dönemde belirginleşen ekonomik krize ek olarak söz konusu bu taassup, ve halkın katliamlarla sindirilmesi sonucunda, Batı ile aramızda bir daha kapanmayacak büyük uçurumlar açılacaktır. Ekonomisi bir yandan çökerken diğer yandan Batı’ya bağımlılaşan, halkına yönelik başlattığı (Sünni/Hanefi) tektipleştirme ve kırımlarla onu bizzat üretici güç olarak tahrip eden ve rasathane yıkan, matbaa engelleyen, müspet bilim ve felsefeyi yasaklayarak zaten çok küçük bir azınlığın faydalandığı eğitimi de felç eden uygulamalarıyla Osmanlı, Anadolu’da tam bir hakimiyet kurmuş oluyordu. Sonrası malum!’’s.436<br />
<br />
‘’Özetle Fatih’in ve Kanuni’nin durumu Halife Ömer’in durumundan farklı değildir. Kaldı ki Ömer de ganimet paylaşımlarını engellerken şer-i bir dayanak göstermemiş, İslam devletinin uzun vadeli çıkarı gerekçesinden hareket etmiştir.’’s.419 <br />
<br />
‘’Kuşkusuz bir dizi revizyonun da cesur uygulayıcısıdır Osmanlı devleti; ama Muhammet’ten sonra on yıl bile geçmemiş ve Kur’an hükümleri onca açıkken Ömer’in uyguladığı yanında asla en cesur olanı değildir.’’s.434 ‘’Özetle şeriatın dışına çıkma değil, İslam devletinin zaman ve mekanca belirlenen yeni ihtiyaçlarına göre şeriatın restorasyonu ve revizyonu durumuyla karşı karşıyayız; ki bu işin daha Muhammed döneminde, yani Allah’a atfedilen sözlerin arasındaki farklılaşmalarda da yapıldığı anımsanacak olursa Osmanlı’daki yapılışından Osmanlı’nın (ağırlıkla) şeriat düzeni olmadığını, hele ki bir de (ağırlıkla) laik olduğu sonucunu çıkarmak çok aşırı bir zorlama olacaktır. (…)yapılan iş, din yasalarının bulunmadığı çeşitli konularda sultan yasalarına başvurmanın gereğidir. ’Müslüman yöneticinin buyrukları, temiz şeriat yasalarına ektir ve Tanrı katında geçerlidir,’ diyen genel İslami mantığa uygundur’’s.434<br />
<br />
‘’(…)Osmanlı, din dışı değildir (din devletidir), yani laik değildir. Tam tersine, Ömer dönemi İslam devleti, keza Emeviler, Abbasiler ne kadar İslam devleti ise o kadar İslam olan bir devlet ile karşı karşıyayız.s.434 Meşruiyetini İslam dininden, sadece genel anlamda değil, özel olarak onun Sünni ekolünden, daha da özel olarak onun Hanefi alt ekolünden almaktadır.(…) Dahası, devasa bürokrasisinin iki ayağından biri din adamlarıdır ve yargı da bunlar tarafından ve önceki şer-i hükümlerin yorumları çerçevesinde yürütülmektedir.’’s.434<br />
<br />
<br />
<br />
‘’Sünni/Hanefi kesim şeriatçılarınca ‘büyük bir İslam bilgini’olarak saygı gören, Hanefi ekolünün gerçekten önde gelen şeyhlerinden olan 16. yüzyıl şeyhülislamlarından Ebusuud Efendi’nin fetvalarından gelişigüzel aktarımlarla Osmanlı’ya egemen olan zihniyetin niteliğine ışık tutarak bölümü bitirelim:<br />
<br />
‘’Soru: Bir kişi açıktan açığa ramazan günü yemek yese, sorgulamasında ‘Ramazan hadistir, düzme koşmadır’, derse ve bu sözünde direnirse ne yapmak gerekir?<br />
Cevap: Elbette öldürülmesi gerekir.<br />
Soru: Seyyidler ‘ibadetle ilgili kararlar bizi bağlamaz’, derlerse bunlara ne yapılmalıdır?<br />
Cevap: Bu inançlar üzerine direnirler, şeriat yoluna gelmezlerse dinsizlikleri anlaşılmış olur, bu nedenle öldürülmeleri gerekir.<br />
Soru: Kızılbaş topluluğunun dine göre topluca öldürülmesi helal midir? Bunları öldürenler gazi, bu öldürme sırasında ölenler şehit olur mu?<br />
Cevap: Kızılbaşların topluca öldürülmesi elbette dinimize göre helaldir. Bu en büyük kutsal savaştır. Bu yolda ölmek de şehitliğin en ulusudur.<br />
Soru: Birisi…’Gerçekten Hallacı Mansur’un davası doğrudur’, derse ne yapılır?<br />
Cevap: Hallacı Mansur’a yapılan yapılır.’’(Hallacı Mansur, derisi yüzülerek öldürülmüş bir Alevi önderidir)(Daha geniş bilgi için Bkz; M. Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislam Ebusuud Efendi Fetvaları)<br />
İşte böyle; ki bu mantığın Osmanlı’daki etkinliğinin sanılandan çok büyük olduğu unutulmamalıdır.’’s.437<br />
<br />
Nilüfer Tekin<br />
<br />
Kaynak: Osmanlı Gerçeği-Erdoğan AydınNilüfer Tekinhttp://www.blogger.com/profile/07159485723560765947noreply@blogger.com1