3 Şubat 2010 Çarşamba

ATATÜRK ve DİN

“…Kemalizmin din, Allah, laiklik gibi konulardaki felsefesi ve pratiği, 1924 öncesine bakarak saptanamaz. Nasıl Mustafa Kemal’in 1924 öncesi konuşmalarından alıntılar yapılarak halifelik yanlısı olduğu söylenemezse, İslami inanca ilişkin 1924 öncesindeki sözlerine gönderme yapılarak din konusundaki görüşleri de açıklanamaz.
D. Perinçek, Atatürk-Din ve Laiklik Üzerine, s 15)

.Atatürk diyor ki:

‘’Osmanlı Hükümetine, Osmanlı padişahına ve Müslümanların Halifesine isyan etmek ve bütün milleti isyan ettirmek gerekiyordu.
Türk atayurduna ve Türkün bağımsızlığına tecavüz edenler kimler olursa olsun, onlara bütün milletçe silahla karşı çıkmak ve onlarla mücadele eylemek gerekiyordu. Bu önemli kararın, bütün gerek ve zorunluluklarını ilk gününde göstermek ve ifade etmek, elbette yerinde olmazdı. Uygulamayı birtakım aşamalara ayırmak ve olgular ve olaylardan yararlanarak, milletin duygularını ve düşüncelerini hazırlamak ve adım adım yürüyerek, hedefe ulaşmaya çalışmak lazım geliyordu. Nitekim öyle olmuştur, ancak dokuz sene içinde yaptıklarımız, bir mantık dizisiyle düşünülürse, ilk günden bugüne kadar izlediğimiz genel yönün, ilk kararın çizdiği çizgiden ve yöneldiği hedeften asla sapmamış olduğu kendiliğinden anlaşılır.”(15-20 Ekim 1927, Nutuk, D. Perinçek, Atatürk-Din ve Laiklik Üzerine,s. 96)

“Amacımızı ve ereğimizi söyletmek için yöneltilen bu çeşit sorulara biz de, zamanın gereğine göre yanıtlar vererek padişahçıları susturmak zorunda idik.”(age, s.111)

Atatürk nutkunda, 1923’ te yaptığı İzmit konuşmasında bir gazeteciyle yaptığı uzun
görüşmesini anlatırken şöyle der:
(…)bir gazetecinin şu sorusu ile karşılaştım: “Yeni hükümetin dini olacak mı?”
Açıkça söyleyeyim ki, bu soruyla karşılaşmayı hiç istemiyordum. Çünkü, pek kısa olması gereken karşılığın o günkü koşullara göre ağzımdan çıkmasını henüz istemiyordum. Çünkü, uyrukları arasında çeşitli dinlerden topluluklar bulunan ve her dinden olanlar için adaletli ve eşit işlemler yapmak ve mahkemelerinde adaleti, kendi uyruğuna ve yabancılara eşit olarak uygulamakla yükümlü olan bir hükümet, din ve düşünce özgürlüğüne saygı göstermek zorundadır...

“Hükümet dinsizdir demek, halk topluluğuna hükümete hücum edin demektir.”(age. S. 83)

Efendiler, gazetecinin sorusuna karşı: “Hükümetin dini olmaz!” diyemedim; tersini söyledim: “Vardır efendim, İslam dinidir” dedim. Ama hemen:”İslam dininde düşünce özgürlüğü vardır” diye sözlerimi açıklamak ve yorumlamak gereğini duydum.(…)” (D. Perinçek, Atatürk-Din ve Laiklik Üzerine, s 109)

Atatürk’ün din ile ilgili tüm söylediklerini bu açıklamalarına göre yorumlamak gerekmektedir. Çünkü o zaman için “Hükümetin dini yoktur” demenin zamanı gelmemiştir, henüz erkendir. Atatürk’ün önce bu düşünceyi halka açıklayıp vatandaşları buna alıştırması gerekmektedir. Tıpkı devletin yönetiminin cumhuriyet olduğunu ilk başta söylemekte sakınca gördüğü gibi, “Hükümet dinsizdir.” düşüncesini de ilk başta söylemekte sakınca görmüştür.


Atatürk 7 Şubat 1923’te Balıkesir’ de hutbelerin Türkçe ve güncel olması gerektiğiyle ilgili yaptığı bir konuşmada da olduğu gibi bazı konuşmalarına şöyle başlar:

“Ey millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allahın selameti, bağışlayıcılığı ve iyiliği üzerinizde olsun…”(age. S. 65)
Atatürk halka hitaben yaptığı dinle ilgili bazı konuşmalarında bu tür sözleri, konuşmalarının başlangıçlarında “lailaheillallah ve bismilah gibi Arapça başlangıç sözlerini Türkçe olarak söylemek için kullanır. Ayrıca bunları söylemesi de gerekiyordu çünkü henüz Halifelik kaldırılmamıştır ve halkın egemenliğine dayalı bir yönetim şeklinde halkı buna hazırlamak gerekmektedir.


Atatürk diyor ki:

“(…) Fakat bence, dinsizim diyen mutlaka dindardır. İnsanın dinsiz olmasına imkan yoktur.(2 Şubat 1923, İzmir’de halkla konuşma, (age.s. 63)

“Bizim dinimiz en akla uygun ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne ve mantığa uyması gerekir. Bizim dinimiz, bunlara bütünüyle uygundur.”(31 Ocak 1923, age.s. 54)

“(…)İnsanlıkta, din hakkındaki uzmanlık ve bilgi, her türlü hurafelerden uzaklaşarak, hakiki bilimin ve fennin ışığıyla temizlenip mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine, her yerde rastlanacaktır.”(Nutuk, age, s. 98)

“Efendiler yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve şekilleriyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır. Devrimlerimizin asıl ilkesi budur. Bu hakikati kabul edemeyen zihniyetleri darmadağın etmek zorunludur. Şimdiye kadar milletin beynini paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Herhalde zihniyetlerde mevcut hurafeler bütünüyle atılacaktır. Onlar çıkarılmadıkça beyine hakikat nurları yerleştirmek olanaksızdır.”(30 Ağustos 1925, s. 92)

‘’Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiçbir kimse hiçbir kimseyi ne bir din, ne de bir mezhebi kabule zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz.’’ (Aktaran: Kılıç Ali, s. 259)


“Efendiler, bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşünüşte yükselip olgunlaşması, Hıristiyanlıktan, Müslümanlıktan, Budizm’den vazgeçerek yalınlaştırılmış ve herkes için anlaşılacak bir duruma getirilmiş katkısız ve lekesiz bir dünya dininin kurulması ve insanların, şimdiye değin, kavgalar, pislikler, kaba istek ve iştahlar arasında bir aşağılık yerde yaşadıklarını kabul ederek, bütün gövdeleri ve akılları ağılayan yangı tohumlarını yenmeye karar vermesi gibi koşulların gerçekleşmesini gerektiren “Birleşik Dünya Devleti” kurma düşünün tatlı olduğunu yadsıyacak değiliz.’’

“Panislamizm, Pantürkizm siyasetinin başarı kazandığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte rastlanmamaktadır. Irk farkı gözetmeksizin bütün insanlığı kapsayan cihangirane devlet oluşturulması hırslarının sonuçları da, tarihte kaydedilmiştir. İstilacı olmak hevesleri, konumuzun dışındadır. İnsanlara her türlü özel duygularını ve bağlantılarını unutturup onları, kardeşlik ve tam eşitlik çerçevesinde birleştirerek, insancı bir devlet kurmak teorisi de, kendine özgü koşullara sahiptir.”(Nutuk, age, s. 97)

“Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina uzun yıllardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı sağlamlaştırmak lüzumu duyulmamış. Aksine olarak, birçok yabancı unsur-yorumlar, hurafeler- binayı daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu doğacaktır.
Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor; kaste ve fiile dayanan bağnazca hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz.”(Aktaran Asaf İlbay, s. 261)

“(…) Fakat bence, dinsizim diyen mutlaka dindardır. İnsanın dinsiz olmasına imkan yoktur.(2 Şubat 1923, İzmir’de halkla konuşma, (age.s. 63)

“Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır.”(age, s. 80)

“Din lüzumlu bir kurumdur. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası vardır ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi çıkar sağlayanlar iğrenç kimselerdir. İşte biz bu duruma muhalifiz ve buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin, asıl mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu kimselerdir.”(1930, Aktaran: Kılıç Ali, s. 257)


Bu sözlere göre Atatürk’e göre din vardır ve halkın dini inançlarını baskıyla, zorla, birden kaldırmak yanlış olacağı gibi o zamana kadar çok cahil bırakılmış olan ve dinden bağımsız bir ahlaka henüz ulaşamamış bir halk için bir dini inanç gereklidir de.

İslamiyet en son din olduğu için diğer dinlere göre daha mantıklı, daha sağlam ve hurafelerinden, bağnazlıklarından arındırılıp basitleştirildiğinde halkın kullanabileceği bir dindir. Atatürk’ün İslamiyet’in nasıl anlaşılıp kullanılması gerektiği, din dersi için hazırlattığı Kaynak yayınlarından çıkan o dönemin ilkokullar için yazılmış din dersi kitabından da anlaşılmaktadır.

Bu veriler, Atatürk’ün aşağıdaki görüşünün onun din hakkındaki asıl görüşü olduğunu göstermektedir.


Atatürk diyor ki:

“Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır. Fakat biz, bizim gözümüz önündeki türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.
Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi…. Bilakis, türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü, Muhammed’in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu.. bu arap fikri, Ümmet kelimesi ile ifade olundu. Muhammedin dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, hayatlarını Allah kelimesinin, her yerde yükselmesine mecburdular. Bununla beraber, Allaha kendi milli lisanında değil, Allahın arap kavmine, gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, Allaha ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyet karşısında türk milleti bir çok asırlar, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta, bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kuran’ı ezberlemekten beyni sulanmış, hafızlara döndüler…’’ (Atatürk’ün “Vatandaş İçin medeni Bilgiler” kitabını hazırlarken kendi el yazısı ile yazdığı çoğu kitaba alınmamış olan dinin rolü üzerine olan çalışmalarından bir bölüm. age.s. 173-183)
Mustafa Kemal Atatürk

"Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. İlerlemede geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan milletler, hayatı, akla ve gerçeklere uygun olarak göremez. Hayat felsefesini geniş bir açıdan gören milletlerin egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkumdur."
Mustafa Kemal Atatürk

"Dünyada herşey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız ilmin ve fenin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır. Bin, iki bin, binlerce yıl önceki ilim ve fen lisanının koyduğu kuralları, şu kadar bin yıl sonra bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir."
Mustafa Kemal Atatürk

"Millî ahlâkımız, medenî esaslarla ve hür fikirlerle beslenmeli ve takviye olunmalıdır. Bu çok mühimdir; bilhassa dikkatinizi çekerim. Tehdit esasına dayanan ahlâk, bir fazilet olmadıktan başka itimada da lâyık değildir."
Mustafa Kemal Atatürk


Atatürk şu sözüne göre bir ateistti.

“İnsanlar ilk devirlerinde pek acizdi. Kendilerini koruyamıyorlar, hiçbir olayın da sebebini bilmiyorlardı. Kendilerini koruyacak bir kuvvet aradılar. Sonunda insanlık, vicdanında bir kuvvet yarattı. O da işte “Allah” tır.”(Akataran Enver Behnan Şapolyo, age. s. 236)

Şu sözüne göre ise Atatürk ateistten çok bir agnostik sayılabilir.

“Arkadaşlar, Allah kavramı insan beyninin çok güç kavrayabileceği metafizik bir meseledir.”(age. Kemal Yurtsever’in anısı. s. 260)


Ona göre hükümet dinsiz olmalıdır ama en azından o çağda ve koşullarda millet dinsiz olamaz. Koşullar gerçekleştiğinde mevcut dinlerdeki hurafeler ve bilim ve fenne aykırı kısımlar temizlenerek evrensel bir din olabilir, ama dinin ortadan kalkması, insanların dinsiz olması mümkün değildir.


Atatürk, milletin dinsiz olamayacağı düşüncesini aşamamış görünmektedir ama kendisi zamanla dini aşmış “deizm”e ulaşmıştır.

Ama Atatürk’ün şu sözüne göre deist olduğu yani dinleri reddettiği, yani dinsiz olduğu kesindir.

Gerçekte dinleri konusunda halkın hiçbir fikri yoktur; Din dediği şey, bilinmeyen inanç dizgelerine ve gizle karışık emellere kör bağlılıktan başka birşey değildir. Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur.
Tüm dönemlerde toplumun kutsallaştırdığı boş düşüncelerden tehlikesizce sıyrılmak imkansızdır."

- Kaynak: ATATÜRK, 1931, Lise için yazdığı Medeni Bilgiler kitabı


“Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum. Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir, adeta halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir. Batıl inançlardan vazgeçilmelidir. İsteyen istediği gibi ibadet edebilir. Herkes kendi vicdanının sesini dinler. Ama bu davranış ne sağduyulu mantıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkmasına yol açmalıdır..”
Atatürk-1926 Andrew Mango, Atatürk Syf.447

“Dünyaca belli olmuştur ki, bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet halk Partisi Programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat, bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz esinlerimizi, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin nin bir facia ve acı kaydeden yapraklarından çıkardığımız sonuçlardır.” 81 Kasım 1937, TBMM Beşinci dönem üçüncü toplanma yılını açış konuşması, age,s. 239)


Atatürk diyor ki:

“Hayata ve geçinmeye hakim olan hükümlerin, zamanla değişimi, gelişimi ve yenilenmesi zorunludur. Uygarlığın buluşlarının, fennin harikalarının, dünyayı yenilikten yeniliğe ulaştırdığı bir devirde, yüzyıllık köhne zihniyetlerle, geçmişe hayranlıkla varlığı korumak mümkün değildir.(…)”(30 Ağustos 1924, s. 87)

"Zaman süratle ilerliyor. Milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümlerin geldiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişmesini inkar etmek olur."
Mustafa Kemal Atatürk

"Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır."
Mustafa Kemal Atatürk


Kaynak: Atatürk-Din ve Laiklik Üzerine, Doğu Perinçek