19 Aralık 2011 Pazartesi

Einstein ve Atom Bombası

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra aşırı Yahudi karşıtlığının hızla hortlamasıyla Einstein elde ettiği ünün ona, Yahudilere yönelik özel bir sorumluluk da yüklediğini kavramaya başladı. Acı ve sıkıntıların arttığı bir Avrupa’da aylak biri olarak duramazdı. Milliyetçilik karşısında duyduğu açık tiksintiye karşın, Theodor Herz’in, savaşın kendisinin inanılmaz biçimde gerçekliğe yaklaştığı, olanaksız bir Yahudi anayurdu rüyası olan Siyonizme, şiddetli bir destek verme gereği duyumsar oldu. Yahudi milliyetçiliğini desteklemek Einstein için kolay bir şey değildi, ama o, Yahudiler için temel psikolojik, kültürel ve siyasal gereksinimleri yerine getirecek ve onlara yeni bir birlik duygusu vererek özlemlerinin odak noktası olacak bir Yahudi anayurdu arıyordu.S.133

Sonradan İsrail’in ilk başkanı olan, Siyonist öncü Chaim Weizmann’ın, Kudüs’te bir İbrani Üniversitesi kurulması için Amerika’ya bir fon kurma ziyareti için Einstein’ın kendisine katılmasını önerdiğinde önce geri çevirdi, sonra kabul etti. S.133

2 Nisan 1921’de Amerikalılar onu Einstein’ın şaşırtıcı bulduğu gürültülü bir coşkuyla karşıladılar. S. 133

1922’de, genelde güçlü Fransız yurtsever karşıtlığıyla savaşan Paul Langevin’in çabalarıyla, Einstein Paris’te bir konferans verdi. Alman Dışişeri Bakanı ona Paris çağrısını kabul etmesinin hala riskli sayılabilecek bir jest olduğu öğüdünü verdi.S.136

Einstein Paris’te, ziyaretiyle uluslararası barış amacına bu kez daha da çok hizmet edilmiş olduğunu duyumsadı. S.137

Ama Almanya’dan, alttan Altan pis bir çürüme kokusu geliyordu. Bu,, 24 Haziran 1922’de, sağcı eylemciler, hem bir enternasyonalist hem de Yahudi olan Rathenau’yu öldürdükleri zaman şiddetle patladı. Einstein da hem Yahudi hem enternasyonalistti ve onun Paris ziyareti, Fransa’da olduğu gibi, Almanya’da da kimi çevrelerde yoğun bir öfkeye neden olmuştu.s.137

Güçlü Alman sanayicileri, bir komünist devrimden korkarak, denetleyebileceklerini umdukları Nazilere çok büyük parasal destek veriyorlardı Naziler hızla güçleniyordu, .s.147

1932’de Einstein Oksford’a gitti. Oraya gelen eğitim eleştirmeni Flexner Einstein’a Hayırsever Yahudilerin parasal desteğiyle kurduğu Yüksek Araştırma Enstitüsüne üye olması önerisi yaptı. Enstitü, bütün güçlerini çalışmalarına adamaları için, resmen görevli olmayan, bol bol ücret alan, seçkin bir bilim adamları topluluğu olarak düşünülmüştü. Einstein düşük bir ücret istediği halde diğerlerin ücretini düşüreceği ve bunun diğerleri tarafından kabul edilmeyeceği gerekçesiyle ona önerilen yüksek bir ücreti kabul etmeye razı oldu. S.147, 150

Alman sanayicilerinin parasal desteği nedeniyle Ocak 1933’te Hitler Almanya başbakanı oldu ve 23 Mart’ta acımasız diktatör gücüne ulaştı. S.147


Einstein, Nazi zorbalığıyla yeniden silahlanan, savaşa ve acımasızca yok etmeye niyetli bir Almanya’nın dünya uygarlığı için oluşturduğu tehlikeyle şimdiden dehşete düşmüştü. S.155

Bütün yaşamında tok sözlü bir tarafsız olmuştu; 1928 ve 1929’daki açık sözlü bildirilerini ve bunların yansızlık ve bütün dünyadaki yansız örgütler adına yayımladığı birçok, ateşli, ödün vermeyen bildirilerinin sadece örnekleri olduklarını unutmayalım. Şimdi derin bir aktörel ikilemle yüzyüzeydi ve oldukça uzun bir öz araştırmasından sonra ikisinden hangisinin daha az kötü bulduğuna karar verdi. 20 Temmuz 1933’te Belçika’lı, iki ılımlı protestocu yararına açık açık konuşması için yapılan başvuruya yanıtında bilinen kararını yazarak bildirdi:S.155

‘’Söyleyeceklerim sizi çok şaşırtacak...Belçika’nın, bugünün Almanya’sı tarafından işgaşl edildiğini düşünün. Olaylar 1914’tekinden çok daha kötü olurdu. Oysa o zaman bile yeterince kötüydü. Bu nedenle size dürüstçe söylemeliyim: Ben Belçika’lı olsaydım, bugünkü koşullarda, askerlik hizmetini reddetmezdim; dahası, Avrupalı uygarlığı korumaya yardımcı olabileceğim inancı içinde böyle bir hizmete seve seve girebilirdim. Bu, bu koşullar altında, ilkeden vazgeçiyorum anlamına gelmez. Askerlik hizmetini reddetmenin insanca ilerleme amacına etkin bir hizmet yöntemi olacağı günlerin yeniden geleceğine bütün içtenliğimle inanıyorum.’’ S.155, 156

Dünyadaki yansızlar umutsuzdular, Einstein’ı dönek olarak görüyorlardı. Davalarına ihanet etmişti. Ama 1935’te dediği gibi, ‘’Böyle zamanlarda, asıl askerlik hizmetini reddetmenin neden olduğu herhangi bir demokratik ilke zayıflığı insanlık ve uygarlık davasına ihanetle eşdeğer olurdu’’ Dünyanın her yanındaki yansızların acı eleştirilerine karşın yeni görüşlerini dile getirmeyi sürdürdü ve öteki ünlü yansızlar, özellikle Bertrand Russell de yansızlıklarını bıraktılar. S.156

1933’te İngiltere’deyken, aralarında Churchill’in de bulunduğu önemli kişilerle özellikle Almanların yeniden silahlanma tehditi hakkında konuştu.; 3 Ekim 1933’te Nazi Almanya’sından kaçıp bir yerlere sığınan bilim adamlarına yardım için Rutherford gibi kişiler tarafından kurulan bir komite adına Britanya’da yapılan çok büyük bir toplantıda halk önünde konuştu. S.157

Ve böylelikle onun Avrupa’daki yaşamı sona erdi. S.157

New Jersey Princeton’da kurulan Yüksek Araştırma Enstitüsü’nde çalışmak üzere Einstein
17 Ekim 1933’te Amerika’ya vardı ve gelişi önemli bir olay oldu. Başkan Roosevelt, Einstein’ları nerdeyse hemen, Beyaz saraya konuk olmaya çağırdı. Roosevelt ile Einstein Avrupa’da gelişen karanlık hakkında da konuştular. S. 157

Bu arada, Avrupa’da, hem bilimsel, hem siyasal olaylar doruğa yükseliyordu. S.182

1919’da Manchester’de, Rutherford, helyum ve azot çekirdeklerinin, şiddetle çarpıştıkları zaman hidrojen ve oksijen çekirdeklerine dönüştüklerini bulmuştu: O zaman kadar değişmez sayılan olağan, seçilmiş olmayan çekirdekler dönüşmüş oluyorlardı. Bu açıkça önemliydi. Ama yine de yeterince zararsız görünüyordu.s. 182

Yıllar geçtikçe Rutherford’un buluşu mantar gibi çoğaldı. Kararlı oldukları öne sürülen öteki atom çekirdeklerinin değişebilir oldukları bulundu. 1931’de Rutherford’un direktörü olduğu, Cambridge’deki Cavendish laboratuarında (Einstein’ın 1907’de öne sürmesinden çeyrek yüzyıl sonra E=mc² formülünü kesinkes doğrulayan bireysel çekirdeksel dönüşümler (transmutasyon) türetildi. 1933’te, bu kez bölümsel olarak değil, tümüyle enerjiye çevrilen kütleyle, daha da kesin bir doğrulama bulundu. S.182

Artık kütlenin olağan-üstü bir enerji deposu olduğundan kuşku duyulmuyordu.s.183

Bu enerji deposu, pratik amaçlar için sızdırılabilir miydi? İlginçtir, hem Rutherford hem de Einstein buna hayır dediler. Çekirdeksel kütleden enerji elde etmek aşırı savurganlıktı: İnsan elde ettiğinden çok daha fazlasını harcardı. S.183

Ama yine de, E=mc²’nin ilk kez kesin olarak doğrulandığı yıl, 1932’de Almanya’da, Fransa’da ve Cavendish laboratuarında, James Chadwick’in bir hidrojen çekirdeğiyle aşağı yukarı aynı kütleye sahip elektriksel bakımdan yansız (neutral), nötronu bulmasına yol açan çekirdeksel değişme çalışma görüldü. Ve nötronun bulunmasıyla, her ne denli biri dışında hiç kimse ayrımına varmış değil idiyse de, bütün durum değişmiş oldu. Bu kişi, nötronun başlangıç olarak ne getirebileceğini sezen, Einstein’ın İngiltere’ye sığınmış öğrencisi Szilard’dı. Bu olaylar, Hitler’in iktidara geldiği ve bilim adamlarının Almanya’dan kaçmaya başladığı sıralarda 1931 ve 1933 yıllarında oluyordu..Örneğin Yahudi olmayan Schrödinger, Berlin’deki profesörlüğü bıraktı, sonuçta Dublin’e gitti, Born da Göttingen’i bırakıp Edinburg’da bir profesörlük aldı. Almanya’nın beyin donanımı ciddi biçimde boşalıyordu.s.183

(1930’lu yıllarda Yahudi Nüfusu Koruma Birliği Şeref Başkanı sıfatıyla Ekselansları hitabıyla Atatürk’e de bir mektup yazmış ve bu mektupta Almanya’da Nazi çizmesi altında tedirgin olan kapana kısılan 40 kadar bilim adamının hiçbir ücret talep etmeksizin Türkiye’de ders verebileceğiniz yazmıştır. Ve hayrettir ki yüzyılın başından beri dünyanın kafasını teorileriyle karıştıran Einstein’ın bu mektubu dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün önüne gelmiş, İsmet Paşa mektubu eğitim bakanına havale etmiş, ardından mektubun üzerine mektup şartlara uygun değildir, kanunlarımız müsait değildir notu düşülmüştür. 1933’te Üniversite reformu üzerinde çalışmalar yapan Atatürk’ün devreye girmesiyle, yani mektuptan haberdar olmasıyla söz konusu bilim adamları Ankara ve İstanbul üniversitelerine akın akın gelemeye başlar. Bu dönemde Einstein da davet edilir ancak Einstein daveti kabul etmez. Böylece Einstein sadece 40 Alman bilim adamının değil Türkiye’nin de kaderini bir mektupla değiştirmiş olur.)


Einstein arkadaşlarına, eski meslekdaşlarına ve hatta yabancılar Nazi kıyımından kurtulmalarına yardımcı olmak için yorulmadan çabaladı, birçok kişi yaşamlarını, şöyle ya da böyle, Einstein’ın araya girmesine borçlandı. S.211


1934’te Faşist İtalya’nın Roma Üniversitesinde Enrico Fermi, atom çekirdeklerinin, onlara elektriksel karşı koymaya uğramadan yaklaşabilen elektrikçe yansız nötronlarla bombardımanında, meslekdaşlarına yol gösterdi. Elde ettiği, Fermi’ye Nobel Ödülü kazandıran sonuçlar bizi ilgilendirmiyor. Öykümüz için özellikle ilginç olan, onun en ağır ve en üst düzeyde yüklü çekirdekler oldukları bilinen uranyum çekirdeklerini hafif bombardımanıdır. Önünde sonunda bilinmeyen bir elemen (neptun) yaratabileceğini düşünüyordu. Ama kuşku duymuyor da değildi.s.183

Bilmediği, çok daha önemli bir şey yapmakta olduğuydu: Uranyum çekirdeğinin parçalanmasına neden olmuştu. Bu olay zamanının siyasal gerilimlerine hiç umulmadık, ölümcül bir saatli bomba yerleştirdi.s. 183

Aynı yıl, Bohr, içinde atom çekirdeklerinin, sıvı damlacıklarının özyapısal özelliklerine sahip oldukları bir atom çekirdekleri kuramı öne sürdü. S.183 Bu arada Berlin’de, bir zamanlar Einstein’ın da üyesi olduğu Kayzer Wilhelm Enstitüsünde Alman kimyacılar Otto Hahn ve Fritz Strassmann ile Avusturyalı fizikçi Lise Meitner, Fermi’nin uranyumu nötronla bombardımanını yineliyor ve ayrıntılı kimyasal araçlarla onu yeni bir element üretmiş olup olmadığını saptamaya çalışıyorlardı. S.183, 184

Mart 1938’de Avrupa titriyor gibiydi. Nazi Almanyası askeri tehditle tek bir kurşun atmadan Avustralya’yı aldı. Yahudi olan Lise Meitner şimdi tehlikedeydi. Avusturya’lı olan Meitner o zaman kadar yalnızca bir yabancı olması kurtarmıştı. Bohr’un yardımıyla İsveç’te Nobel Enstitüsünde bir sığınak buldu. S.184

Eylül 1938’de Hitler taklitçisi Mussolini, Sami karşıtlığının hiç önemli olmadığı İtalya’da Sami karşıtı yasalar çıkardı. Karısı Yahudi olan Fermi sessizce kaçma planları yapmaya başladı. S.183

Kasım 1938’de, düzenlenmiş bir şiddet ve terör haftasında Naziler Alman Yahudilerine savaş açtılar. S.183 Aralıkta Fermi Nobel ödülünü almak için ailesiyle İsveç’e gitti ve oradan sürekli olarak, Columbia Üniversitesinde bir profesörlüğün onu beklediği Amerika’ya geçti. İkinci Dünya savaşından bir yıldan az bir zaman önce Fermi’nin uranyum saatli bombası gizlerini ortaya çıkarmaya başladı.

1938 Noeli öncesinde Hahn ve Strassmann uranyum çekirdeklerinin uranyum çekirdeğinin yarısı kadar olan Baryum çekirdekleri üretilebileceğini gösteren teknik bir raporu tamamladılar. Uranyum çekirdekleri bölünmüş (fiziksel bakımdan sorunsuz gibi görünen bir şey) olmalıydılar. Hayretler içinde kalan Hahn ayrıntıları, sorunu yeğeni Nazilerden kaçma sığınmacı Otto Frish ile tartışan Lise Metiner’e gönderdi. Otto Frish, Bohr’un çekirdeklerin sıvı damlacıkları gibi davrandıkları fikrini kullanarak sorunu birkaç gün içinde çözdü. Bir uranyum çekirdeği, içindeki güçlü elektriksel itişler yüzünden, bir damlacık gibi olabilirdi, böylece, iki daha küçük damlaya (çekirdeğe) bölünmesine neden olabilecek tek bir nötronun girmesi için kararsızlık sınırında olması gerekirdi. Ama durun. Karşılıklı elektriksel itişler yüzünden bu çekirdekler şiddetle ayrılabiliyorlarsa bu şiddetli enerji nereden geliyordu? Yanıt, Einstein’ın E=mc²’siydi. Şiddetli hareket enerjisine ait bir kütle olmadan, iki küçük çekirdeğin toplu kütlesi, özgün uranyum çekirdeği ile nötronunkinden önemli oranda daha az olacaktı. Eksilen kütlenin hareket enerjisi olarak yeniden ortaya çıkmasıyla bütün resim temizlendi. Uranyum çekirdeği gerçekten, hemen hemen eşit iki parçaya (Metiner ile Frish’in Fizyon adını verdikleri bir süreç) bölünüyordu. Daha çarpıcı olan, fizyona (bölünme) atomik aşamada şaşırtıcı bir enerji miktarının açığa çıkmasının eşlik etmesi gerektiğini önceden bilmekti., S.184, 185

Bir atom bombasının olanaklı olup olmadığını kimse söyleyemiyordu. Ona karşı olan kanıtlar güçlü gibiydi. Ama Birleşik Devletlerdeki, çoğu kaçarak sığınmış yabancı fizikçiler arasında büyüyen bir korku vardı. Atom bombası yapma yarışını diktatörlük kazanırsa, uygarlığa olabilecekleri kolayca kestiremiyorlardı. Olaylar, demokrasiler kazansa bile yeterince kötü olabilirdi. Ama bu çekince göze alındı ve Nisan’da Fermi, Birleşik Devletler Donanmasına tehlikeyi haber vermeye girişti. İşin incelikli anlamını biraz daha ortaya koydu. S. 185

Szilard, çerçeveye bir ie doğma anlamı oturtarak, Princeton Üniversitesinde kuramsal fizik Profesörü arkadaşı Eugene Wigner’in yardımı sağladı. Temmuz ortasında, Long İsland’da ıssız Nassou Point’te yelken açıp eğlenerek çekirdeksel zincir tepkimenin ayrımında değil gibi görünen dinlenmekte olan Einstein’ı görmeye gittiler. Belçika kraliçesi Elizabeth arasındaki dostluğun birleştirici öğesi olduğu için sarayda kendinden geçercesine kuvartetler (kemanıyla) çalıp dururken, kim bu sevimsiz olayları önceden kestirebilirdi? Zamanında, bunların bir gün gelip Belçika Kongo’sunu dünyanın başlıca uranyum filizi kaynağı olduğu gerçeğine bağlanacağını kim düşleyebilirdi? Szilard ile Wigner Einstein’a olası bir çekirdek zincir tepkimenin sakıncalarını anlattılar, üzerinde ayak diredikleri ilk niyetleri uranyum filizinin Belçika Kongosundan Nazilere ulaşmasını önlemek için Ana kraliçe ile ilişkisini kullanmasını istemekti. Ama olaylar çabucak değişti. Yorulmak bilmez Szilard etkili bir iktisatçı olan Alexander Sachs ile de ilişki kurmuştu ve o çok daha gözü yükseklerde bir şey önerdi: Doğruca Başkan Roosevelt’e çıkmak. Szilard, Nassau Point’e (Einstein’ın bulunduğu yere) bir ziyaret daha yaptı: Bu kez Edward Teller’in eşlik ettiği bir ziyaret.
Einstein Roosevelt’e, sonradan ünlü olan, bir mektup yazılmasına yardımcı oldu, sonra da imzaladı. Tarih 2 Ağustos 1939’du, Nassou Point adresini taşıyordu ve aşağıdaki bölümünde şunlar okunuyordu:

E. Fermi ile L. Szilard’ın, bana yazdıklarıyla bilgi sahibi olduğum kimi yeni çalışmaları, uranyum elementinin yakın gelecekte yeni ve önemli bir enerji kaynağına dönüştürülebileceğini umut etmeme yol açıyor. Durumun belli yönleri, uyanık olmayı ve gerektiğinde Yönetimin hızlı davranması gerekeceğini düşündürür gibi görünüyor. Bunun için aşağıdakileri dikkatinize sunmamın görevim olduğuna inanıyorum...akla yakındır..ki olağanüstü güçlü, yeni bir tür bomba...yapılabilir. Bir geminin taşıyacağı ya da bir limanda patlatılan bu tür bir bomba, bütün limanı, çevresindeki bölgeyle birlikte tümüyle yok edebilir. Ama böyle bombaların havadan taşınabilir ağırlıkta olabilecekleri de kanıtlanabilir...Almanya’nın Çekoslavakya madenlerinden uranyum satın almayı durdurmasını anlıyorum, çünkü orayı aldılar. Oranın böyle erkenden alınması, belki de, ülkede, Alman Devlet Müsteşarının oğlu von Weizsäcker’in,, Berlin, Kayzer Wilhelm Enstitüsünde uranyum üzerine çalışan bir Amerikalıyla şimdilerde yinelenen teması ile bu olanağın kavranmış olmasıyla ilgilidir. S.187

Einstein bu mektubu imzalamış olmasıyla, savaştan daha büyük saydığı bir kötülük karşısında yansızlığının daha şimdiden yumuşamış olmadığı kuşkusuzdur. Mektubun etkisinin çarpıcı olması beklenebilirdi. Ama bu şaşılacak derecede köreltilmiştir. S. 187

Nazi Almanyası ile Komünist Rusya, uzun süre birbirlerinin düşmanı olduklarından söz etmişlerdi. Bu, aynı yolda olmaları olanaksız yol arkadaşları, Ağustos 1939 sonunda bir saldırmazlık anlaşması imzaladılar ki bunun üzerine Almanya 1 Eylül’de Polonya’ya saldırdı, bundan dolayı da uzun süredir için için kaynayan İkinci Dünya Savaşı resmen başlamış oldu. S. 187, 188

Ama 2 Ağustos tarihli mektup hala Roosevelt’e ulaşmış değildi. Aslında Roosevelt bir anda bir Uranyum Danışma Komitesi oluşturmuş ve umut verici bir başlangıç yapmıştı ama, Mart 1940’ta öylesine az başarılı görünüyordu ki Szilard ile Sachs, Einstein’dan Sachs için, Roosevelt’e gösterilebilecek bir mektup istediler. Bu nedenle 7 Mart’ta Einstein Sachs’ın yardımıyla ikinci bir mektup yazdı, bu çok daha sıkıştırıcı bir mektuptu. Ve Roosevelt’e çabucak ulaştı. Einstein Nisan’da Komitenin genişletilmiş bir toplantısına çağrıldı. 25 Nisan 1940’ta, Einstein Komite başkanına çağrıyı küçümseyen, ama ivedi olma gereksinimini vurgulayan bir mektup yazdı. S. 188

Mayıs 1940’ta Naziler hem Hollanda’yı hem de Belçika’yı ezip geçtiler, ve 22 Haziran’da Fransa teslim oldu. Britanya ancak uç sınırlarda üstündü ama Nazileri durdurdular. Almanya doğuya döndü ve 22 Haziran 1941’de saldrımazlık anlaşması imzalamış olduğu halde Komünist Rusya’ya girdi. Uranyum projesi hala birinci vitesteydi. S.189

1930 Şubat’ında Princeton’da Amerikalı fizikçi John Wheeler ile çalışan Bohr, sıvı damlası kuramına dayanarak, bütün uranyumun değil, sadece çok azının nötronlar tarafından kolayca bölünmeye uğrayabileceği tahmininde bulunmuştu.Seyreltik uranyumdan yapılan bir bombanın iyi bir iş görme şansı olabilirdi ve uranyumun çıkarılmasının zorluğundan dolayı bombanın yapımı korkunç boyutlarda karmaşık bir sanayi gerektirebilirdi. 1940 başlarında İngiltere’de, Meitner’in yeğeni Frish ile Nazi Almanyasından kaçma başka bir sığınmacı Rudolf Peierls bombanın yapılabilrliği konusunda Britanya’yı uyarmışlardı. Bohr ile Wheeler, sıvı damlası üzerine dayandırarak az bulunur uranyumun bir patlamaya neden olması için gereken miktarını (beklenmedik bir biçimde az) gerçek bir yaklaşıkla hesapladılar. Onların çalışması Britanya’nın başlangıçtaki kuşkucu tutumunu değiştirdi ve önemli Amerikan kararlarından etkilenen İngilterede önemli gelişmeleri kışkırttı. Onun için, başlangıçtaki Amerikan gecikmeleriyle, Birleşik devletlerde, Einstein 1939 ve 1940 mektuplarını yazmamış olsaydı bile, herhalde, bomba, yapıldığı zamanda yapılmış olabilirdi. Çünkü 6 Aralık 1941’e kadar resmen gelmemiş olan son karar, onun olanca hızla yapılması yolunda oldu. S.189

Ve ertesi sabah, Japonlar tam bir baskın halinde Pasifik’te Pearl Harbor’a saldırdılar.

Milyonlarca kişi toplama kamplarında işkence edilerek öldürülürken, Britanyalı, Amerikalı ve sığınmacı bilim adamları nükleer silahlar üzerinde bir Nazi tekeli olasılığının kaygısı içinde, bombanın yapımını hızlandırmak için Birleşik Devletlerde orduya katıldı. 2 Aralık 1942’de Fermi, Chicago’da, bir bilim adamları takımının başında, kendi kendini besleyen ilk zincir tepkimeyi (insan yapısı çekirdeksel ateşi) üretti. 1943’te, Bohr, kendisini ve Einstein’ı tutuklamayı belirlemiş olan Nazilerden kurtulmak için Danimarka’ya kaçtı. S. 189 Serüven dolu yolculuklardan sonra İngiltere’ye vardı ve buradan, J. Robert Oppenheimer’in bombayı tasarlama zor görevini yüklenmiş bir takıma önderlik ettiği Los Alamos’ta çok zaman harcayarak, Amerika’ya gitti.

Bohr, başarılı bir bombanın korkunç sonuçları hakkında uzun erimli görüşleri olan ilkler arasındaydı. 1944’te bir atom bombasının olası sorunları hakkında hem Roosevelt hem de Churchill ile görüştü ama sonuçlar hiç şanslı olmadı. Aslında bir defasında Churchill yanılarak, Bohr’un Ruslara bilgi sızdırdığına inanıp ciddi biçimde tutuklanmasını istedi. İnsanoğlunun tehlikelerle yüz yüze olduğunu erken görenlerden biri de Szilard’tı. Bohr’u etkisiz bularak, dikkatlice Einstein’a açıldı ve 25 Mayıs 1945’te Einstein, Szilard’ı Roosevelt’e tanıtan bir mektup yazdı. Bununla donanan Szilard artık Başkan’a ayrıntılı bir bildirimde bulunabilirdi.

Bunu yaptı da. Ama Roosevelt’e değil. Çünkü Rossevelt 12 Nisan’da ölmüştü. Birkaç hafta daha yaşasa dünya fatihi olma düşleri küllere dönüşen Hitler’in kendini öldürdüğünü öğrenebilirdi.s. 190

İkinci Dünya savaşı patlamadan çok önce Bohr ve onun gibi başkalarıyla birlikte Einstein da, insanları Nazi Almanya’sından kurtarmak için yapabilecekleri her şeyi yaptılar. S. 210

Einstein, yapabildiği her yerde, bulduğu birçok fırsatta tehlikeye karşı uyarılarda bulundu ve dünya egemenliği düşlerinin neden olduklarından söz etti s.214

Öncü bilim adamları, Atom bilginleri Olağanüstü Komitesi biçiminde bir araya geldikleri zaman Einstein’dan başkanları olmasını istediklerinde o hiç ikirciklenmeden kabul etti. S. 214

O, kendisini böyle birçok etkinliğe esirgemeden attı ve uluslar arasında barışı korumak için uluslarüstü askeri bir güç yaratılmasını tutkuyla savundu. Bu, en çok başarısız olacak fikriydi. Daha az tehlikeli zamanlar öncesinde öne sürülmüş ama boşa gitmişti. S.214

Avrupa’da savaşın sonlarına doğru Ruslar doğuda saldırıya geçerlerken, 6 haziran 1944’te, Amerikalılar, Britanyalılar ve Kanadalılar, dev bir deniz ve kara kuvvetleri harekatiyla Manş denizini geçerek Normandiya’da bir köprübaşı yarattılar ve Hitler’in dünyayı köleleştirme düşünün kaçınılmaz sonunu ilan etiler.s.212

Nazi karşı atağı başarısı olduktan ve Nazilerin çekirdeksel bir patlama yapmaları korkusu geçtikten sonra Einstein, her şeye karşın, Nazilerin çalışabilir bir atom bombası yaratmayı başaramadıkları sonucuna vardı. Ama bir Amerikan bombası tehlikesi hala vardı ve bomba Hiroşima üzerinde patladığı zaman korkularının nedeni anlaşılmış oldu. Bomba diktatörlerin elinde de olsa demokratların elinde de olsa, korkusu vicdanına çok ağır geliyordu. S.213 Yalnız, 1939’da Nazilerin silahı daha önce geliştirip dünyayı denetimlerine almalarından korktuğu zaman Roosevelt’e direterek yazdıkları için değil, 1907’de bütün suçsuzluğuyla E=mc² formülünü öne sürdüğü için de değil, yalnızca, eşsiz bir kamu saygısına erişmiş konumdaki kişi olarak, tüm etkisini insanoğlunu, Hiroşima ve Nagasaki’ye karşın hala anlaşılamamış tehlikelerden korumaya çalışmak için kullanmayı derin bir aktörel (ahlaki) borç saydığı için s.214


Almanya teslim olduğunda, denetleyenler, Nazilerin önemli bir nükleer askeri ilerleme yapmış olmadıklarını gördüler. Ama Amerika’da bu duyumlarla durdurulmak için çok ilerlemişti ve 16 Temmuz 1945’te, New Meksiko’nun ıssız bir bölümünde bomba, insanlar için bir tabut örtüsü görünümündeki mantar bulutlarını üreterek denendi. S.190

Einstein’ın bombanın olabilirliğine ilişkin mektuplarını biliyoruz. İkinci Dünya Savaşı sırasında o, Birleşik Devletler Donanmasına defalarca danışmanlık yaptı. Dahası, 1943’te bir savaş bonosu düzenlenmesinde elyazması araştırma yazılarından ikisini bağışlayarak yardımcı olması istendiğinde hemen razı oldu...s.190

Ama kaçınılamamış olandan kaçıyoruz: 2 Ağustos 1945’te atom bombası Hiroşima üzerinde patlamıştı.

Einstein’ın sekreteri haberi radyodan duydu. Einstein akşam çayı için yatak odasından indiği zaman ona söyledi. Ve Einstein ‘’oh weh’’ dedi ki bu ‘’yazık’’ diye çevrilip aktarılamayacak derinlikte bir umutsuzluk çığlığıydı. S.191

Ve 1946’da Nazi Almanyası yenildikten sonra, Bavyera Akademisine yeniden katılmaya çağrıldığında ‘’Almanlar Yahudi kardeşlerimi toptan öldürdüler; Almanlarla artık hiçbir şey yapmayacağım...’’diyerek reddetti.

1933’te Prusya akademisinden ayrıldığı zaman bile Planck’a şunları yazmıştı:

‘’...bütün bu yıllarda yalnız Almanya’nın saygınlığını artırdım ve özellikle, kimsenin benim için ayağa kalkmaya zahmet etmediği şu son yıllarda sağcı basından üzerime yöneltilen sistemli saldrılar yüzünden Almanya’dan soğuma iznini kendime hiç vermedim. Ama şimdi (1933 sonbaharında), Yahudi dostlarıma karşı yürütülen yok etme savaşı beni, dünyanın gözlerinde edineceğim etki ne olursa olsun, onların yanında yer almaya zorluyor’’s.214, 215


1949’da Kayzer Wilhelm, yeni adıyla Planck Enstitüsüyle bağlarını yenilemesi istendiğindeyse şöyle diyerek reddetti:

‘’Almanların suçu sözde uygar uluslar tarihinde hep kayıtlı olacak en iğrenç gerçektir. Alman aydınlarının (topluca görülen) davranışı, ayak takımınınkinden daha iyi değildir. O olağanüstü büyük cinayetlerden sonra, şimdi bile, herhangi bir üzüntüleri ya da ne kadar küçük olursa olsun kalanı onarmak için gerçek bir istekleri yok. Bu koşullardan dolayı, Almanya’daki kamusal yaşamın herhangi bir yanını temsil eden herhangi bir şeyde yer almaya önlenemez bir tiksinti duyuyorum...’’s.215

Daha birçok çağrıyı aynı gerekçelerle reddetti.

1953’te Amerika’da NcCarthy çağının korku ve baskı ortamında, Amerika karşıtı etkinliklere destek verdi.s.223

1955’te Atom silahları yarışına karşı, İngiltere’de harekete geçen Bertrand Russel, hızla ilerleyen bu tehlike konusunda uyarıda bulunmak için, dünyanın önde gelen aydınlarından seçkin bir grup tarafından imzalanacağını umduğu bir bildiri hazırladı. Yardım için Eintein’a başvurdu, o da seve seve katıldı. 2 Mart’ta Einstein tasarıyı Bohr’a bildirdi. Russel-Einstein bildirisi açık açık şunları soruyordu: ‘’İnsan ırkını mı sona erdireceğiz; Yoksa insanoğlu savaştan mı vazgeçecek?’’ Bunu on bir kişi imzalamıştı Bohr onlardan biri değildi. Bohr ve ötekiler, bunu boşuna bir jest saydıkları için çok daha gerçekçiydiler. Ama Einstein, kalan günlerinde de sessiz kalmadı. Bildiri yüzünden, bilim adamları ve ötekiler atom silahlarının üremesini lanetlemek için, tümü yetersiz kalan girişimlerle, etkisiz olmayan bir dizi uluslar arası konferans topladılar.

18 Nisan 1955’te, Albert Einstein iç kanama geçirdi. 76 yaşında, Princeton Hastanesi’nde yaşamını kaybetti. Öldüğü zaman dünya çapında üzüntü yaşandı ama Einstein ne cenaze töreni, ne mezar, ne de anıt istemişti. Birkaç yakının katılmasıyla kendi isteği üzerine New Jersey, Trenton yakınlarında sessiz sedasız yakıldı ve gene kendi isteği üzerine, küllerinin yok ediliş biçimi, alçak gönüllüce de olsa kutsal bir emanet oluşturulabilecek bir yerin bulunmayacağı biçimde, dünyadan gizli tutuldu. S.237

Otopsisi sırasında Princeton Hastanesi patolojisti Thomas Stoltz Harvey, Einstein’ın beynini korumak için ailesinden izinsiz bir şekilde çıkardı. İleride nörolojinin Einstein’ın neden bu kadar zeki olduğunu bulacağına inanıyordu.(vikipedi)

1954 yılında, ölümünde bir yıl önce, bu konuda arkadaşı Linus Pauling’e şunları söylemiştir. “Hayatımda tek bir büyük hata yaptım. Başkan Roosevelt’e atom bombası tavsiyesini yapmak. Ama yine de bir nedeni vardı. Almanların daha önce yapması tehlikesi”.(vikipedi)

Nilüfer Tekin

Kaynaklar:

Kitap

Einstein/Yaratıcı ve Başkaldıran-Banesh Hoffman

Vikipedi

http://tr.wikipedia.org/wiki/Albert_Einstein

Facebook

https://www.facebook.com/#!/photo.php?v=1322676582464)