30 Kasım 2011 Çarşamba

MODERNİZM ve POSTMODERNİZM-Yener ORKUNOĞLU

Postmodernizm kendini anti-modern olarak tanımlar. Bu nedenle postmodernizmin ne olduğunu açıklamadan önce modernite ve modernizm konusunu ele almak gerekir. S.259

Modernite konusunda çok farklı tanımlar vardır. Muhafazakar Fransız sosyoloğu Alain Touraine’e göre modernlik, akılcılık ve öznelleşme demektir.(...Modernliğin özgürlük ve özerklik olmak üzere iki temel söyleme dayandığını savunanlar da vardır (Peter Wagner). Kimine göre, modernite, bilimsel düşüncenin egemenliğidir. Kimine göre dine dayanan bir devlet yerine, ulusal kimliğe dayanan modern bir ulus-devletin ortaya çıkmasıdır.

Modernite konusundaki görüşleri üç ana grupta toplamak mümkün: Birinci görüşe göre, modernite, 15. yüzyılda başlayan ve günümüze kadar devam eden bir toplumsal süreçtir; İkinci görüşe göre, toplumdaki modernleşmenin sonucu olarak doğan kültürel bir süreçtir; Üçüncü görüş ise moderniteyi, öznellik olarak görür. Öznellik sürecini, aklın zaferine yol açan hümanizm, akılcılık çağının başlangıcı olarak değerlendirir. S. 260, 261 (Bunlar birbirlerine karşıt değil, birbirlerini tamamlayan unsurlardır, modernite, Marks’ın görüşleri de dahil bunların hepsidir. N.T)

Modernite tüm toplumsal sürecin bütün (ekonomik, siyasal, kültürel, estetik, düşünsel vb.) alanlardaki dönüşümlerinin tümünü içerir. Modernizm, yalnızca kültür, sanat ve estetik alandaki dönüşümleri kapsar. Modernleşme ise ekonomik, siyasal ve teknik alanlardaki kurumsal altyapısal değişimler demektir. s. 261

Marks ve Modern Burjuva Toplumu

Marx’a göre modern çağın (kapitalizmin) en belirgin özellikleri, sürekli değişim, geçicilik ve belirsizliktir. Harvey, bu konuda Marx’ın düşüncesini şöyle özetler: ‘’Marx, bütün bu devrimci alt-üst oluşu, parçalanmayı ve bitmek bilmeyen güvensizliği ayakta tutan ve çerçeveleyen tek bir bütünsel ilke olduğunun altını ısrarla çizer. Bu ilke onun çok soyut biçimde ifade ettiği gibi ’hareket halinde değer’dir’; daha basit bir biçimde söylenirse, kar elde etmek için hep aynı yollar arayan sermayenin huzursuz ve aralıksız bir biçimde dolaşımıdır’’

Modern toplumdaki çelişkili iki süreci gözlemlemesi, Marx’ı tüm diğer Aydınlanma filozoflarından ayırır. Aydınlanma filozofları, kapitalist modernliğin herkese yarar getireceğini savunuyorlardı. Marx ve Engels, Aydınlanma filozoflarının bu tezlerinin tutarsız olduğunu ortaya koydular. Çünkü kapitalist modernlik, esas olarak herkese değil, toplumun küçük azınlığını oluşturan burjuva sınıfına yarıyordu. Örneğin; sanayileşmeyle birlikte işçilerin nasıl yoksullaştıklarını ve burjuvazinin de nası sermaye birikimi sağladığını ortaya koydular. Sanayileşme ve ekonomik büyümeyle sınıf çelişkisinin azalmadığını gösterdiler. Marx moderniteye ( Kapitalizme) hem üretim açısından hem de sınıf çelişkisi açısından yaklaştı. S. 262

Marx, modernitenin hem özgürleştirici hem de baskıcı yanını gördü. Aydınlanma filozofları, modern çağı, yalnızca aklın egemenliğine indirgediler. Aklın egemenliği konusunda Engels şunları söyler: ‘’Aklın egemeliği, burjuvazinin idealize edilmiş egemenliğinden başka bir şey değildir’’ (...) modern kapitalist toplumu yalnızca aklın egemenliğine indirgemek doğru olmaz. Çünkü bununla ekonomik eşitsizliği (sömürüyü N.) ve sınıfsal çelişkileri açıklamak mümkün değildir. Marx, moderniteyi aklın zaferine indirgemez. O, modern kapitalist toplumdaki sınıf sömürüsünün nasıl gerçekleştiğini açıklar. S. 262, 263

Modern çağa tek yanlı yaklaşan Aydınlanma filozofları şu görüşten hareket ettiler: Tanrı yerine insanın, inanç yerine aklın ve bilimin düşüncenin merkezine oturtulması iki sonuç doğuracaktır: İlerleme ve Eğitim. Bu düşünürlere göre, bilim sayesinde ekonomik-teknik ‘ilerleme’ olacaktı, akıl sayesinde ise yığınların kültürel eğitimi sağlanacaktı. Ekonomik refah ve kültür ise insanlığı mutluluğa ve kurtuluşa götürecekti. Aydınlanma filozofları, kapitalist sanayinin gelişmesine rağmen işçilerin yoğun sömürüsünü görmüyorlardı. Onlara göre akıl ve bilim tüm sorunları çözecekti.

Aklın ve bilimin egemenliğini kurmak ise, aydınlanmış bir azınlığın görevidir. Aydınlanma düşünürlerinin aydınlara merkezi rol vermesinin nedeni budur. Aydınlanma filozofları yalnızca bilgiye önem verdiler, aydınların rolüne işaret ettiler. Bu görüşün tek yanlı olduğu ortadadır. Çünkü ezilen kitlelerin ‘eylemi’ dikkate alınmamaktadır. Halk toplumsal değişmenin öznesi ve devindiricisi değil, nesnesi olarak algılanmaktadır. Özellikle seçkinci düşünen aydınlar arasında yaygın olan bu yanlış anlayış, ezilen kitlelerin devrimci rolüne önem vermez. Bu anlayışa göre, değişmenin öznesi aydınlardı; ‘Cahil halk’ ise aydınlar tarafından eğitilecek varlıklar olarak görülüyordu. Aydınlanma felsefesinin özü, bilim ve eğitim yoluyla insanın değiştirileceğine dayanır. Ama insanın eğitim işini bir avuç aydına ve bir avuç aydın aracılığıyla da devlete verir. Aydınlanma filozofları, bilimin ve aklın egemenliğini ön planda tuttular. Toplumdaki sınıf çelişkisini dikkate almadılar. S.263

Postmodernizm

Postmodernizmi tam anlamıyla belirlemek ve tanımlamak zordur. Çünkü postmodernist yazar ve düşünürlerin görüşleri arasında farklılıklar bulunmaktadır. Kimilerine göre postmodernizm, meta-anlatılara (İdeolojiler, yani dünyayı ve toplumu bir bütünlük olarak algılayan teoriler ve düşünce sistemleri, bakış açıları. Aklın tüm doğruyu bulabileceği ve insanlığı kurtuluşa götüreceği iddiası ve bu temelde tüm faaliyetleri düzenleme ideali ve ideolojisi) inanmazlıktır (Lyotard). Kimine göre ‘Radkalleşmiş modernite’ (A. Giddens), kimine göre ‘Geç kapitalizmin mantığıdır’ (F. Jameson). E. Gellner’e göre postmodernist akım, göreceliğin, yaşayan ve günümüzde karşımıza çıkan bir türüdür. Postmodernizmi ‘Gösteri toplumunun kültürü olarak ele alanlar da var (G. Debord). Alman filozofu Habermas’a göre postmodernizm ‘Yeni muhafazakarlık’tır.
Kimilerine göre postmodernizm, sağ-sol, doğru-yanlış, bilim-din gibi karşıtlıkları aşmaya çalışan bir düşüncedir. S. 264 (N. T. Bunlar birbirine karşıt değil birbirini tamamlayan unsurlardır, bunların hepsi doğrudur, postmodernizm bunların hepsidir. N. T.)

Postmodernizm içinde alabildiğine değişik felsefe eğilimleri bir araya gelmektedir. Birbirinden son derece farklı konumlar ya da tutumlar göze çarpar. Bu nedenle postmodernizmi kendi içinde bütünlüğü olmayan eklektik felsefi düşüncelerin toplamı olarak görmek daha doğrudur. Zaten bütünlük, sistem, homojen, birlik, evrensellik kavramlarını reddeden postmodernistler için bu doğaldır. Postmodernist düşünürler arasında farklılıkların olması, bizzat postmodernizmin bir özelliğidir. Çünkü postmodernizm, bölünmüşlük, farklılıkların tanınması, heterojenlik üzerine kurulmuştur. Bütünlük, birlik gibi vb. kavramlar postmodernizmin amaçlarına terstir. S.264

En çok sorulan sorulardan biri şudur: Postmodernizm modernizmden radikal bir kopuş mudur yoksa modernizmin değişik biçimde bir devamı mıdır?

Bilimin doğasında yeni bir değişme olduğunu iddia eden Lyotard için postmodernizm, modernizmden kopuştur. Postmodernizm kavramı çeşitli anlamlarda kullanılmaktadır. Bu anlamları şöyle sıralayabiliriz:

• Modernizmin devamı olarak postmodernizm: Bu anlamda postmodernizm modernizmin radikal devamıdır.
• Modernizmin karşıtı ve onun aşılması olarak postmodernizm: Yaşadığımız çağ, modernizmin aşıldığı ve onun karşıtı bir çağdır. Modernitenin ideolojilerinden, üsluplarından ve pratiklerinden net bir kopuş yaşanmaktadır.
• Kapitalizmin yeni bir aşaması olarak postmodernizm: Kapitalizmin yeni bir safhası olarak tanımlanmakta. Sanayi ötesi, tüketim toplumu, ulus ötesi ve milletler üstü gibi kavramlarla ifade edilmektedir.
• Modernizmin kültür ve sanat alanında değişimlerin ifadesi olarak postmodernizm. S.265

(N.T. Modernizm sonrası dönem anlamında Postmodernizm, bireyselleşmenin arttığı, idelojileri eleştirilip karşı çıkıldığı, halkın seçimine daha fazla önem verildiği, farklılıkların korunup çoğulculuğa önem verildiği, elektronik ve tüketim toplumu anlamında sanayi ötesinin başladığı, sermayenin küreselleştiği ve sömürü şeklinin değiştiği düşünüldüğünde modernizmin devamı ve kapitalizmin yeni bir safhasıdır.
Mekanik fizikten olasılıklı fiziğe, Newton fiziğinden Einstein ve kuantum fiziğine geçildiği, dolayısıyla da metafizikten diyalektiğe geçildiği, modernite ideolojisinden sonra sosyalist ideoloji oluştuğu düşünüldüğünde ise bir kopukluk (değişme ve gelişme) söz konusudur. N. T.)

Postmodernizm ne bir ’Okul’dur, ne bir teori, ne de bir hareket. Modernizme tepki temelinde ortaya çıkan, ilkesizliği ve kuralsızlığı savunan bir düşünce biçimidir. Postmodernizmi savunanlar, bu düşüncenin insanı özgürleştireceğini iddia etmektedirler. Gerekçeleri ise şöyle: ‘’‘Tek gerçek’, ‘Tek düşünce’ gibi söylemlerle ortaya çıkarlar. İnsan özgürlüğünü dışlarlar. Bu nedenle modernitenin tüm teori ve modellerine karşı olmak gerekir.’’ S.265

Postmodernizm, çeşitli düşünce biçimlerini içermektedir. Belirli kuralı ve belli bir sistematiği yoktur. ‘Bütün’ü ve ‘Sistem’i reddetmektir. S.265

Gerçekten de postmodernizmin göze çarpan özellikleri arasında açıklığa rastlamak olanaksızdır. Genellikle postmodernizm, açık sözlülüğü bir ilke haline getirmemiştir. Ama bu kadarla kalmaz. Açıkça konuşmayı fırsat düştükçe reddeder. S.266

Bütünselci ve Evrenselci Düşüncenin Reddi

Postmodern düşünürlerin çoğu, bütünselci ve evrenselci düşüncelerin tehlikeli olduğunu ileri sürmüşlerdir. Postmodernist düşünceye göre bütünselci düşünce ya baskıcıdır ya da hayalidir. Bu nedenle bütünselliği ve evrenselliği aklımızdan bile geçirmeyelim. S.267

Bütünselliğin reddedilmesinin arkasında tutuculuk, değişime olan inançsızlık gizlidir. Postmodern düşünürlerin kötümser ve nihilist olmaları rastlantı değil.s.267
Bütünlüğü değiştirme amacını taşımayanlar, bütünlüğü kavrama çabasına da girişmezler. Çünkü bütünlüğü dönüştürme amacı yoksa, bütünü kavrama çabası da gereksiz hale gelir....Hatta bu çabaya girişenleri totoliter olmakla suçlarlar. Bütünlüğü kavrama çabasının reddedilmesi gerçek amaçları açığa çıkarır. Bütünlüğü parçalamak, gerçeği tanınmaz hale getirmektedir.

Toplumsal bütünün değiştirilmesinden ümitsizliğe düşüldüğü için kavranmaya da cüret edilememektedir. S

Totolite fikri karşısında benimsenen kuşkucu tavır büyük ölçüde, kendi toplumsal koşullarını daha kapsamlı bir çerçeve içerisine oturtmak için üzerlerinde herhangi özel bir baskı hissetmeyen entelektüellerden kaynaklanmaktadır. S.268

Totolite karşısında açık tutum, ister soldan ister sağdan gelsin, genellikle epeyce açık bir sahtekarlıktır. Çoğunlukla da, belli bazı totolitelerden kuşku duyulurken bazılarının da benimsenmesini ifade eden bir kuşkuculuğa dönüşür. S.269




Bütünlüğü reddeden postmodernizm, bütünlüğü değiştirme gücünde olan insanın ve öznenin yok olduğunu iddia eder. Zaten ideolojiler ve teoriler yok olmuşsa, insanın tarihsel görevi de sona ermiştir. Fedakalık gerektiren tarihsel görevler sona ermişse, tarihi yapacak özneye de gerek yoktur. Bugüne kadar belirli ‘tarihsel görevler’ için fedakarlık hüsranla sonuçlanmışsa, ‘tarih yapmaya’ kalkışmak anlamsız olur. Postmodernizm, herhangi bir ideoloji için bireyin fedakarlık yapmasını ‘Aptallık’ olarak görür. S.269


SONUÇ

Postmodernizm, hem radikal hem de muhafazakardır. Birey, kimlik, kültür alanında radikal, sistem değiştirme alanında muhafazakardır. Politik bakımdan muhalif, ekonomik bakımdan işbirlikçidir. Sorular sorma yönünden zengin, gerçek cevaplar verme açısından yoksuldur. Postmodernist düşünürler tikel alanlarda anarşist, genel alanlarda kapitalist sistemin savunucularıdır. Gerçeklikten kaçarlar. Gerçekliği oluşturan nedenleri gizlemeye çalışırlar. Bilinç felsefesinden kaçıp dil felsefesine sığınırlar; onlar her şeyi dil oyunlarına indirgemişlerdir. Tüm bilgi çeşitlerini eşitleme çabasında olduklarından, bilim ve din arasındaki ayrımı ortadan kaldırmaya çalışırlar. Evrensele ve genelleştirmeye karşı oldukları için teori ve bilim düşmanlığı yaparlar. Tarihsel gelişmenin bütünüyle kavranamayacağını savunduklarından tarihsel olayların eklektik yorumuna saplanıp kalırlar. S.270, 271

Postmodernizm, geçmiş yüzyıllarda kapitalizmin yarattığı tüm olumlu değerlerin inkarı ve Rönesans, Reformasyon ve Aydınlanma dönemlerinde yaratılan sanat, felsefe, siyasal teori ve kurumların eleştirilmesidir. Postmodernizm, yalnızca geçmişteki olumlu üretimleri eleştirmekle sınırlandırmaz kendini. Aynı zamanda, çürüyen kapitalizme uygun, sanat, felsefe ve siyasal teori ve anlayışları geliştirmeye çalışır...Postmodernizm, yeni dönemin burjuva ideolojisinin bir biçimidir....s. 271

Kısaca söylersek postmodernizm, özgürlük ve eşitlik adına, doğruyu yanlışla, güzeli çirkinle, iyiyi kötü ile eşitler. Doğru-yanlış, iyi-kötü ve güzel-çirkin arasındaki ayrımları geçersiz hale getirir. Bu ise eleştiri mantığını öldürür. Eğer doğru ve yanlış diye bir şey yoksa, eleştirilecek bir şey yoktur. Eleştiri bitmiştir. Doğru olanın, iyinin ve güzelin ne olduğu bilinmezse değişim ve gelişim neye göre olacaktır? (ayrıca neye göre davranılacaktır N.) s. 271

Postmodernistler, genellikle çoğulculuktan yana gibi görünürler. Ama diğer yandan bazı dünya görüşlerinin ve ideolojilerin baskıcı olduklarını iddia ederek, bu görüş ve ideolojileri dışlarlar. Hem çoğulcu olduğunu iddia etmek, hem de bazı görüşleri dışlamak postmodernizmin çelişkisidir. S.272

Potmodern düşünürler, özne olarak insanın çözüldüğünü, yok olduğunu iddia ederler. Özneyi yok sayan postmodernizmin özgürlükçülüğü sahtedir. Özgürleşecek özne ölmüşse, özgürlükçü olduğunu iddia etmek ikiyüzlülüktür. S. 272

Alıntı kaynağı: Marksizm ve Güncellik-Yener Orkunoğlu-Etik yayınları