4 Temmuz 2014 Cuma

İnsanı Kendi Suretinde Yaratan Tanrı değil, Tanrı'yı Kendi Suretinde Yaratan İnsandır!



Herkesin Tanrı’sı kendine benzer.


“Homeros ile Hesidos, ölümlüler (insanlar) arasında suç sayılan, utanılan bütün şeyleri tanrılara da yüklemişlerdir. Tanrılar hırsızlık ederler, yalan söylerler, eşlerini aldatırlar. Sonra: ölümlüler sanıyorlar ki, tanrılar da kendileri gibi doğmuşlardır, kendileri gibi giyinirler, kendilerinin biçimindedirler. Nitekim Habeşler  tanrılarını kendileri gibi kara ve yassı burunlu; Trakyalılar sarışın ve mavi gözlü diye düşünürler. Böyle olunca, atların , arslanların elleri olup da resim yapabilselerdi, atlar tanrılarını at gibi, arslanlar da arslan gibi çizeceklerdi.” Ksenophanes (M.Ö. 565-470)

Oysa tanrılar ne arslan biçimindedirler ne zenci gibidirler, ne de Yunan heykellerinde olduğu gibi insan kılığındadırlar.”

“Bir tanrı vardır; bu, tanrılar ve insanların en ulusudur; ne biçimi, ne de düşünmesi bakımından ölümlülere benzer; bu tek Tanrı baştan aşağı işitmedir, baştan aşağı düşünmedir; her şeyi düşünceleriyle hiç zahmetsiz yönetir.” Ksenophanes (M.Ö. 565-470)


Xenophanes’in bu tanrı tasarımı, tektanrıcılığa ”(monoteizm) doğru atılmış bir adımdır. Felsefe Tarihi-Macit Gökberk, s.25-Remzi Kitabevi


Verili bir toplumun ilahlarının, yalnızca toplumun, onun üretim tarzının, sosyal ilişkilerin, ahlâkın ve önyargıların bir yansıması olduğu hiç de sır değildir. Aklın İsyanı’nda dikkat çektiğimiz gibi: “Kendi suretinde insanı yaratan tanrı değildir, aksine tanrıları kendi suret ve benzeyişlerinde yaratan insanlardır.
Ludwig Feuerbach, kuşların bir dini olsaydı tanrılarının kanatlı olacağını söylüyordu. «Din, kendi anlayış ve duygularımızın bize bağımsız ve dışımızda varlıklar olarak göründüğü bir rüyadır. Dinsel akıl özne ve nesne arasında ayrım yapmaz, şüpheden muaftır; başka şeyleri kendisinden ayırt etme yetisinden yoksundur, ama kendi tahayyüllerini kendi dışında ayrı varlıklar olarak görme yetisine sahiptir.» Kolophon’lu Ksenophanes (M.Ö. 565-470) de bunu anlamıştı: «Homeros ve Hesidos, insanlar arasındaki bütün utanç verici ve onursuz işleri tanrılara atfetmiştir: çalıp çırpma, zina ve birbirini kandırma… Etiyopyalılar kendi tanrılarını siyah ve kalkık burunlu yaparlar, ve Trakyalılar da gri gözlü, kızıl saçlı… Eğer hayvanlar da insanlar gibi resim veya başka şeyler yapabilselerdi, atlar ve öküzler de kendi tanrılarını kendi suretlerinde yaparlardı.»”
(Marksizm ve Din-Alan Woods)


“İnsanı kendi suretinde yaratan tanrı değil, tanrıyı kendi suretinde yaratan insandır!’’
Volney


Ayrıca, her dini ve mezhebi de herkes kendine göre yorumlar.

Bilimden önce bilinmeyenleri açıklamak, ahlak oluşturmak ve toplumu düzenlemek zorunlu olarak dinlere düşmüştü. Bilinmeyenler Tanrılara bağlanmış, dinler bilinmeyenleri tanrılarla açıklamıştı. Ancak, bilim ve insanlık gelişmeye başladıktan sonra din bu görevini ve işlevini bilime kaptırmaya başladı. Bilimin gelişip bu konuda yeterince açıklamalar yapmasıyla, güvenlik kurumlarının, hukukun oluşmasıyla ve insanlar geliştikçe tanrı korkusu olmaksızın ahlaklı olmayı öğrenmeye başlamasıyla artık dinin bu görevleri sona ermiştir.

İnsan, ilkel aklıyla yarattığı tanrıları ve dinleri gelişmiş aklıyla yok etmesini de bilecektir! N.T


Tanrının Biçimi ve Boyu - Turan Dursun

13 Temmuz 2013, 20:48
Şura Suresi'nin 11. ayetinde bir parçanın, Diyanet'in resmi çevirisindeki anlamı şöyledir:
"... O'nun (Tanrı'nın) benzeri hiçbir şey yoktur..."
Parçanın sözlerinin tam karşılığıysa şöyle:
"... O'nun (Tanrı'nın) benzeri gibi bir şey yoktur..."
Bu şöyle yorumlanır:
"O'nun kendisinin benzerinin bulunması şöyle dursun, benzerinin bile benzeri yoktur..." [Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, 6/4225.]

"Tanrı'nın benzerinin olmadığı" anlatılmak isteniyor. Daha doğrusu böyle demek istendiği savunuluyor yorumlarda.
Bununla birlikte "Tanrı'nın benzeri yoktur" sözü, Kur'an'ın bütününde ve hadislerde tanıtılan "Tanrı"ya pek uymuyor. Çünkü gerek ayetlerde, gerek hadislerde "Tanrı"nın nasıl tanıtıldığına, O'na uygun görülen niteliklere bakıldığında, bu Tanrı'nın "tıpkı insana benzediği" görülür. Yani "insan"da bulunan nitelikler bu "Tanrı"da da var.

Örneğin; İnsan görür, işitir; bu Tanrı da görür, işitir. İnsan konuşur; bu Tanrı da öyle... İnsan gelir, gider; bu Tanrı da... İnsan kızar, öfkelenir; bu Tanrı da... İnsan "öç alma" yoluna gider; bu Tanrı da... İnsan yatışır, düşünür, acır, bağışlar; bu Tanrı da... İnsan gibi "efendi"dir (Rabb), "kral"dır (Melik), "ev"i (Kabe...), "tahtı, sarayı" (ARŞ) vardır. Güçlüdür kimi insan gibi (Aziz). "Ezici"dir (Kahhar), "zorba"dır (Cebbar), "sevecen"dir (Vedud)... Dost, düşman edinir...

BİÇİMİ de insan gibidir bu "Tanrı"nın:
İnsan gibi "yüz"ü vardır. Birçok ayette, Tanrı'nın "vech"inden, yani "yüz"ünden söz edilir (örneğin bkz. Bakara Suresi, 115. ayet; Rahman Suresi, 27. ayet...). "El"inden, "iki el"inden söz edilir. Adem için "iki elimle yarattım" diyor (bkz. Sad Suresi, 75. ayet). Kendisi için "iki eli açık" denir (bkz. Maide Suresi, 64. ayet). "İki göz"ünden söz edilir. Kimi zaman "ayni", yani "gözüm" der (bkz. Ta-Ha Suresi, 39. ayet), kimi zaman kendi "gözler"inden "a'yunina", yani "gözlerimiz" diye söz eder (bkz. Hud Suresi, 37. ayet; Mü'minun Suresi, 27. ayet; Tur Suresi,48. ayet...)

Bütün bunları, yani Tanrı'nın Kur'an'daki biçimini, kafalarındaki Tanrı kavramına uygun bulmayan yorumcular, kelamcılar ve usulu'l-fıkıhçılar (İslam hukukçuları), kendi görüşlerine uydurmak için sözleri, sözcükleri gerçek anlamlarının dışına çıkarıp yorumlar yaparlar. Eskiler (selef) ve eskilerin görüşünü benimseyenler (Selefiyye) ise, "yorum" (te'vil) yolunu benimsemez; "Ne demek istendiğini ancak Tanrı bilir" derler. İbn Teymiyye buna da karşı çıkar, "yalnızca Tanrı bilir" görüşünü kabul etmez. Gerçek anlamın dışında yorumlar yapmayı benimsemese de... [İbn Teymiyye, Der'u Tearuzi'l-Akli ve'n-Nakl, 1/14-15.]

Tanrı'nın görmesinin, işitmesinin ve öteki niteliklerinin insanınkine görünüşte benzese de gerçekte benzemediği savunulur genellikle. "Eli, yüzü gözü..." için de benzer şeyler söylenir. "Tanrı'nınki çok başkadır" denir.

Şöyle denebilir:
- Tanrı'nın eli vardır. Ama bu "EL" kim bilir nasıl bir eldir? Yüzü de vardır. Ama bu "YÜZ" nasıl bir yüz? Gözleri de vardır, ama bu "GÖZLER" nasıl gözler?

"Selef"in, "Selefiyye"nin dediklerinin de aşağı yukarı bu olduğu söylenebilir. Dahası öteki yorumcularınki de, döne dolaşa bu noktaya gelebilir. [F. Razi, 27/150-154.]

Ne var ki, Tanrı'nın "Adem'i KENDİ SURETİNDE yarattığın" anlatan hadisler göz ardı edilemez.

Muhamed açıklıyor:
"Tanrı Adem'i KENDİ SURESTİNDE (kendi biçiminde) yarattı. O sırada Adem, 60 'zıra'dır (bir 'zıra'=dirsekten ortaparmak ucuna kadar 75 cm, 90 cm arası. 60 zıra; 45 m, 54 m arasında değişiyor). [Hadis için bkz. Buhari, e's-Sahih, Kitabu'-İstizan/ 1; Tecrid, hadis no. 1367; Müslim, Kİtabu'l-Cenne/28, hadis no. 2841.

"Kendi suretinde...", yani "Tanrı'nın suretinde..." Bir hadiste de Adem'in "Rahman'ın ('Rahman' Tanrı'nın bir adıdır) suretinde yaratıldığı" açıklanır.

Bir "insan"ın -bu insan Adem de olsa- 45-50 metre boyunda olamayacağı açık. Yani gerçek anlamıyla "bilim"in hiçbir dalı bunu kabul etmez. Kur'an'ı, hadisleri, kısacası "din"i "bilim"le bağdaştırma çabaları da boşuna bir çabadır.

Muhammed, Tanrı'nın "Adem'i kendi suretinde yarattığını" açıklarken, "o sırada Adem'in 60 zıra olduğunu" da açıklamakla "Tanrı'nın da 60 zıra (yaklaşık 45-50 metre) boyunda olduğunu" mu açıklamak istiyordu? Kesin bir şey söylenemez. Ama bu açıklamaya göre şu söylenebilir: Mademki TANRI İNSAN biçimindedir; öyleyse organlarının biçimi ne olursa olsun, insanda olan organlar Tanrı'da da vardır. Örneğin; Tanrı'nın da iki eli, her elinin beş parmağı, iki ayağı, her ayakta beş parmağı, iki gözü, iki kulağı, bir burnu, saçlı ya da saçsız başı, bir beyni, bir kalbi, ciğerleri, böbrekleri, barsakları... vardır. Kur'an'ın, hadislerin "söz"lerine bakan İslam kelamcılarından "mücessime" (Tanrı'nın cisimli olduğu görüşünde olanlar) ve "müşebbihe" (Tanrı'yı insana, varlıklara benzetenler) adı verilen kesim de böyle der. [Bkz. Akaid.]

"Tanrı'nın Adem'i kendi biçiminde yarattığı" yolundaki açıklama Tevrat'tan alınmadır (bkz. Tevrat, Tekvin, Bap 1: 27; Bap 5: 1-2; Bap 9: 6).


Tanrı'nın "kıyamet"te "8 taşıyıcı" üzerinde geleceği ayette anlatılır (bkz. Hakka Suresi, 17. ayet). Muhammed, Tanrı'nın o sırada iki biçimde insanların karşısına çıkacağını, bir tanımadıkları biçimde, bir de tanıdıkları biçimde (insan biçiminde) görüneceğini" açıklar. [Buhari, e's-Sahih, Kitabu't-Tevhid/24; Tecrid, hadis no. 450; Müslim, e's-Sahih, hadis no. 182.]