1 Şubat 2010 Pazartesi

Atatürk ve Laiklik

Atatürk’ün din ve laiklikle ilgili sözlerinden:

Din lüzumlu bir kurumdur. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası vardır ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi çıkar sağlayanlar iğrenç kimselerdir. İşte biz bu duruma muhalifiz ve buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin, asıl mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu kimselerdir. (D. Perinçek, Atatürk-Din ve Laiklik Üzerine, s.257, aktaran: Kılıç Ali)

“(…)uyrukları arasında çeşitli dinlerden topluluklar bulunan ve her dinden olanlar için adaletli ve eşit işlemler yapmak ve mahkemelerinde adaleti, kendi uyruğuna ve yabancılara eşit olarak uygulamakla yükümlü olan bir hükümet, din ve düşünce özgürlüğüne saygı göstermek zorundadır (… )” (age., s 109)

“(…) her fert, istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre malik olmak, intihap ettiği bir dinin icabını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine maliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.”(age.s. 209)

“Türkiye Cumhuriyetinde, her reşit dinini intihapta hür olduğu gibi, muayyen bir dinin merasimi de serbesttir, yani ayin hürriyeti masundur. Tabiatiyle, ayinler asayiş ve umumi adaba mugayir olamaz; siyasi nümayiş şeklinde de yapılamaz. Mazide çok görülmüş olan bu gibi hallere artık, Türkiye Cumhuriyeti asla tahammül edemez.”(age.s. 211)

Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiçbir kimse hiçbir kimseyi ne bir din, ne de bir mezhebi kabule zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz. (age, s.259, aktaran: Kılıç Ali)

Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor; kaste ve fiile dayanan bağnazca hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz.”(age. s. 261)

“İnsanlar ilk devirlerinde pek acizdi. Kendilerini koruyamıyorlar, hiçbir olayın da sebebini bilmiyorlardı. Kendilerini koruyacak bir kuvvet aradılar. Sonunda insanlık, vicdanında bir kuvvet yarattı. O da işte “Allah” tır.”(Akataran Enver Behnan Şapolyo, age. s. 236)

‘’Gerçekte dinleri konusunda halkın hiçbir fikri yoktur; Din dediği şey, bilinmeyen inanç dizgelerine ve gizle karışık emellere kör bağlılıktan başka birşey değildir. Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur.
Tüm dönemlerde toplumun kutsallaştırdığı boş düşüncelerden tehlikesizce sıyrılmak imkansızdır." ( ATATÜRK, 1931, Lise için yazdığı Medeni Bilgiler kitabı)

“Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum. Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir, adeta halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir. Batıl inançlardan vazgeçilmelidir. İsteyen istediği gibi ibadet edebilir. Herkes kendi vicdanının sesini dinler. Ama bu davranış ne sağduyulu mantıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkmasına yol açmalıdır..”
Atatürk-1926 Andrew Mango, Atatürk Syf.447)

‘’…Fakat, bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır…’’(81 Kasım 1937, TBMM Beşinci dönem üçüncü toplanma yılını açış konuşması, age,s. 239)


Atatürk’ün laiklik anlayışına göre:

Uyrukları arasında çeşitli dinlerden topluluklar bulunan ve her dinden olanlar için adaletli ve eşit işlemler yapmak ve mahkemelerinde adaleti, kendi uyruğuna ve yabancılara eşit olarak uygulamakla yükümlü olan bir hükümet, din ve düşünce özgürlüğüne saygı göstermek zorundadır. Türkiye Cumhuriyetinde din ve mezhep, bir vicdan meselesidir. Hiçbir kimse hiçbir kimseyi ne bir din, ne de bir mezhebi kabule zorlayabilir. Herkes bir dinin icabını yapmak veya yapmamak hak ve özgürlüğüne sahiptir. Her reşit dinini intihapta hür olduğu gibi, muayyen bir dinin merasimi de serbesttir. Ayinler asayiş ve umumi adaba aykırı olamaz; siyasi propaganda şeklinde de yapılamaz. Dini inanç ve ibadet mantıkla çelişmemeli, başkalarının özgürlüğüne engel olmamalıdır. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz. Dinden maddi çıkar sağlayanlar iğrenç kimselerdir. Bu gibi din ticareti yapan insanlar, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Gericilere asla fırsat verilemez.


Laiklik

Laiklik, egemenliği gökyüzünden yeryüzüne indirip tanrının hakimiyetinden halkın hakimiyetine, otokratik devletten demokratik devlete, din devletinden hukuk devletine, ümmetten millete, kuldan bireye, tabadan hak ve söz sahibi vatandaşa geçerek dinin devlet yönetiminden alınıp bireyin vicdanına hapsedilmesidir.

Laik devlet, dine, dinsel hukuka değil, bilime, insan hak ve özgürlüklerine, medeni yasalara ve hukuka dayanan devlettir. Dolayısıyla laik devlet, din devletinden dinsiz devlete geçiştir. Yani laik devlet dinsiz devlettir.


Laikliğin iki yönü


Laikliğin iki yönü vardır; birincisi hiçbir dine ve tanrıya inanmama özgürlüğü, diğeri ise herhangi bir dinin ve mezhebin doğaüstü inançlarına inanma ve inancının gereklerini yapabilme özgürlüğüdür.

Laiklik asıl olarak birinci yönü olan inanmama özgürlüğü için önerilmiş ve benimsenmiş bir ilkedir. Çünkü laiklik ortaya atılana kadar ikinci yönü olan inanma özgürlüğü zaten hep vardı.
Ama çoğunlukta olan dinden ve mezhepten başka din ve mezheplere inanma ve hiçbir dine ve tanrıya inanmama özgürlüğü yoktu.
Yani laiklik asıl olarak o zamana kadar olmayan, çoğunlukta olan dinden ve mezhepten başka bir dine, mezhebe inanma ve hiçbirine inanmama özgürlüğüdür.


Laiklik ve Demokrasi

Din devleti yani laik olmayan devlet demokratik de olamaz, laiklik demokrasinin olmazsa olmazıdır.


Dini oluşturan kuralların, sözlerin ve taleplerin tanrıdan geldiğine inanıldığı için din, yapısı gereği sorgulanamaz, değiştirilemez, herkesin inanması, uyması gerekir, inanmayanlar, uymayanlar dinsizlikle suçlanır, cezalandırılır. Dolayısıyla din, yapısı gereği, dinsel yönetime yönelik siyasal, toplumsal ve ekonomik bir kurumdur.

Bir dini inancı olmama özgürlüğünün olması ve kullanılabilmesi için devletin bir dini olmaması gerekir. Çünkü devletin bir dini olması demek yönetimde bu dinin kurallarına dayanması ve vatandaşlarından bu kurallara uymasını istemek devletin vatandaşlarını bu dine zorlaması demektir. Devlet, başka din ve mezhepten olan ya da dinsiz olan tek bir kişi bile olsa bu vatandaşını bu dine zorlamış olur. Devletin bir dininin olmasının anlamı budur.

Dolayısıyla laik bir devlette iktidar ve yönetim talebine yönelik, siyasal olan din, siyaset dışı kalmalıdır. Çünkü siyasi partiler devlet yönetimine talip olmak için vardırlar ve devlet, dini kurallara göre yönetilemez. Çünkü laiklik asıl olarak inanmama özgürlüğüdür ve hiç kimse bir dine ve mezhebe inanmaya ve onun kurallarına göre yaşamaya zorlanamaz. Yani siyasi partiler siyasetlerinde hiçbir şekilde herhangi bir dini inancı kullanamaz. ve din üzerinden siyaset yapamaz.

Laik devlette resmi olarak hiçbir dini inancın gerekleri yapılamaz ve resmi kurumlar inanç ve ibadetlerin gereğine uygun hale getirilemez. Laik devlet, dini eğitim yapamaz, eğitimde dini inanç kullanamaz, ibadet yeri yapamaz, din görevlisi bulunduramaz.

Devlet çeşitli dini inançlara hizmet vermeye kalksa işin içinden çıkamaz, anlaşmazlık ve çatışmalar çıkar. Ayrıca inanmayanların vergilerini dini hizmete harcayamaz.

Kimliklerdeki din hanesi

Laik bir ülkede dini inanç bireysel yaşanması gereken bir vicdan meselesidir. Hiç kimse dini inancını ya da inançsızlığını belirtmeye zorlanamaz.

‘’Vatandaşlar arasında, dini inanışlardan kaynaklanan ayrımcılığa tahammül edilemez. Vatandaşın dininin resmi belgelerdeki yalın ifadesi bile kaldırılmalıdır. ‘’(Vladimir İlyiç Lenin)

Lenin’inde belirttiği gibi kimliklerde din hanesi bulunması ayrımcılıktır.Kimliklerde din hanesi bulunması dini inancını belirtmeye zorlamaktır.Din hanesinin bulunması ya da din hanesi bulunup da istenildiğinde boş bırakılması, inancı, inançsızlığı ya da başka bir inançta olduğunu belirtmek zorunluluğu ve ayrımcılık demektir. Ayrıca dini inanç ya da inançsızlık kararsız kalınabilen ve zamanla değişebilen bir şeydir.

Dini inanç bireysel yaşanması gereken bir vicdan meselesidir. Din hanesinin bulunması laikliğe aykırıdır. Kimliklerdeki din hanesi tamamen kaldırılmalıdır.

Din dersi

Laik devlet dini eğitim yapamaz, hiçbir derste dini içeriğe yer veremez.Laik devlette belli bir dini ve mezhebi aşılamak amaçlı din dersi olamaz. Günümüzdeki mevcut din dersleri bir dini eğitimdir, bu haliyle seçmeli de olamaz, bu durumdaki din dersleri tamamen kaldırılmalıdır.

Din dersi ancak din olgusu, dinler ve dinsizlik hakkında tarihsel ve sosyolojik bilgi vermek amaçlı olmalıdır ve tıpkı tarih ve diğer dersler gibi zorunlu olmalıdır.

Laikim elhamdülllah

Laiklikte devlet dinsizdir ama bu dinsizlik demek değildir. Vatandaşların dini inancı olabilir.
Laik kişi, dinsiz kişi demek değildir. Kişi hem laik hem de Müslüman ya da başka bir dini inanca sahip olabilir. Yani kişi “Laikim elhamdülillah” diyebilir.

Ancak, dini inancı olanlar inançları üzerinden siyaset yapmamak, inançlarının gereklerini ve kıyafetini resmiyete taşımamak, inancının gerekleri bilimle, resmiyetle çatıştığında inancını ikinci plana atıp bunlara uymak, inancının bilimle, hukukla, insan hak ve özgürlükleriyle çatışan kısımlarını çocuklara öğretip onların zihinlerini zehirlememek, hiç kimseye dini inancını dayatmamak, başka dini inançlara saygı göstermek ve ibadetlerini hiç kimseyi rahatsız etmemek, koşuluyla yapabilirler.

Laik biri Allaha, Muhammede inanabilir, namaz kılıp oruç tutabilir, hacca gidebilir vb. ama inancının bilim, hukuk, insan hak ve özgürlükleriyle, laiklikle çatışan çatışan noktalarından vazgeçmek zorundadır.

Laiklikte din, devlete karışamaz ama devlet dine karışır. Çünkü vatandaşlarını herhangi bir dini inanç eğitiminden ve baskısından korumak, vatandaşlarının değişik dini inançlara inanma ve inanmama hak ve özgürlüğünü korumak devletin görevidir.

21 Şubat 2008 de “Atatürk, Din ve laiklik “ adıyla yapılan açık oturumda Atatürk’ün laiklikle ilgili sözü olarak şu kullanılmış:
“Laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması değildir. Laiklik bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyetini tekeffül etmektir.”(ATATÜRK DİN VE ALLAH, Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk yayınları, s. 18)

Buradaki din ve vicdan hürriyeti tek bir din ve mezhebin hürriyetidir, çünkü diğer dinleri, mezhepleri ve dinsizliği kafirlikle suçlamaktadır.

AKP iktidarının laikliği bu şekilde yani sadece kendilerine uyan tek yönlü tanımlaması din devletine geri dönmeyi dayatmaktır.
.

Günümüz Türkiye’sinde kimliklere doğuştan din yazılması, dinin siyasete ve devlet yönetimine taşınması, görevi dini inanç aşılama, koruma ve yaygınlaştırma haline gelmiş, devleti yönetir hale gelmiş Diyanet, cami yapımı, maaşlı din görevlileri, sürekli tek bir din ve mezhebin propagandasının yapılması, aşılanması, dayatılması, diğerlerinin kafirlikle suçlanması, bunların sürekli cehennemle korkutulması, öğrencilere kutlu doğum haftası kutlamalarını dayatma, belli bir dini ve mezhebi aşılamak amaçlı ve zorunlu hale gelmiş din dersleri, çocukları bilime aykırı safsatalarla zehirleyen Kuran kursları, İmam Hatiplerin yaygınlaştırılması, mezunlarının din dışı görevler yapar hale gelmesi, eğitimin laik ve dini eğitim olarak ikiye bölünmesi, tüm okulların İmam Hatipleştirilmeye çalışılması, resmi kurumlarda dini kıyafet giyilmesi, resmi kişilerin dini sözler kullanmaları, dini törenlere katılmaları gibi birçok resmi uygulama laikliğe aykırıdır.

Atatürk, zamanının gereğini yaparak bu toplumu din devletinden milli devlete, teokratik devletten laik devlete, otokratik devletten demokratik devlete, imparatorluktan cumhuriyete, ümmetten millete, kuldan bireye, tabadan hak ve söz sahibi vatandaşa geçirmiştir. Atatürk, egemenliği gökyüzünden yeryüzüne indirerek, dini devlet yönetiminden alıp bireyin vicdanına hapsetmiş, dini eğitimi kaldırmış, bu topluma doğaüstü inançları değil bilimi yol gösterici olarak göstermiş, ilerici, yenilikçi, değişimci, devrimci bir lider olarak büyük saygı hak etmektedir.

Din devletinden laik devlete birden tam olarak geçilemeyeceği için Türkiye Cumhuriyetinin başlangıcında laikliğin sorunlu olması çok doğaldır. Atatürk laikliği halka alıştırarak aşama aşama getirmiştir. Eğitim ve öğretimi dini olmaktan çıkarmış, devletin dini olmasını kaldırmış, laikliği din derslerinin tamamen kaldırılması aşamasına kadar getirmiştir.Ama kimliklere doğuştan din yazılması, sünni Müslümanlara yönelik diyanet, cami yapımı, maaşlı cami hocaları gibi devletin laikliğe aykırı dini hizmetlerini toplumun geri kalmış yapısı nedeniyle kaldıramamıştır.

Bu toplum dini yönetim nedeniyle o kadar geri bırakılmıştır ki laikliği benimseyememiş, Atatürk’ün ölümünden sonra karşı devrime başlamıştır. Günümüzde karşı devrim aşama aşama gözlerimizin önünde gerçekleştirilmekte, dini yönetime geri dönülmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti başlangıcından beri tam anlamıyla laik olmadığı gibi günümüzde başlangıcından çok geri gitmiştir.


Din, ancak, siyasete ve resmiyete taşınmaması, bilimle, hukukla, insan hak ve özgürlükleriyle çatışan kısımlarının çocuklara öğretilerek onların zihinlerinin zehirlenmemesi, kimseye dayatılmaması koşuluyla kişisel bir sorun olarak görülebilir. Ama din, doğaüstü güçler inancına dayanan, sorgulanması yasak, uyulması zorunlu görülen, toplumsal, siyasal, ekonomik alanları içeren dolayısıyla da dayatılmak istenen ve bundan çıkar sağlayanların dinin yok edilmemesi, sürdürülmesi için sürekli çaba gösterdikleri bir kurumdur. Bu nedenle dinlere, dinsel ideolojilere ve dogmalara karşı ve laikliğin gereği gibi uygulanması için mücadele zorunludur. Günümüzde laiklik gerçek anlamda uygulanmamaktadır, laikliğin gerçek uygulaması mücadeleyle ve zamanla olacaktır.

Yıkın Diktiğiniz Heykellerimi - Süleyman APAYDIN [HQ]

Süleyman APAYDIN tarafından yazılmış bu dizeler şeriat yanlısı hilafet ve Saltanat hayranı kişilere ithaf edilmiştir. İçinde bulunduğumuz bu ortamda çok da geniş bir anlam ifade etmektedir.

Ey Milletim,
Ben, Mustafa Kemal'im…
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim,
Hala en hakiki mürşit, değilse ilim,
Kurusun damağım, dilim.
Özür dilerim…
Unutun tüm dediklerimi,
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi…
Özgürlük hala, En yüce değer değilse eğer…
Prangalı kalsın diyorsanız, köleler…
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi…
Yoksa çağdaş medeniyetin bir anlamı,
Ortaçağ'a taşımak istiyorsanız zamanı,
Baş tacı edebiliyorsanız Sanatın içine tüküren adamı…
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi…
Yetmediyse acısı, şiddetin, savaşın.
Anlamı kalmadıysa Yurtta sulh, dünyada barışın.
Eğer varsa ödülü, silahlanmayla yarışın.
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi.
Özlediyseniz fesi, peçeyi.
Aydınlığa yeğliyorsanız, kara geceyi.
Hala medet umuyorsanız Şıhtan, şeyhten, dervişten.
Şifa buluyorsanız muskadan, üfürükçüden…
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi…
Eşit olmasın diyorsanız, kadınla erkek…
Kara çarşafa girsin diyorsanız,
Yobazın gazabından ürkerek…
Diyorsanız ki, okumasın kadınımız, kızımız;
Budur bizim alın yazımız…
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın diktiğiniz heykellerimi…
Fazla geldiyse size, Hürriyet, Cumhuriyet…
Özlemini çekiyorsanız, Saltanatın, sultanın…
Hala önemini anlayamadıysanız, Millet olmanın…
Kul olun, ümmet kalın,
Fetvasını bekleyin, şeyhülislamın…
Unutun tüm dediklerimi.
RAHAT BIRAKIN BENİ…!

Süleyman APAYDIN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder