19 Ekim 2014 Pazar

Bilimsel Açıdan Kristal Kafataslarının Sırrı





Dinsel düşünce, bilinemeyen yerlere tanrıyı koyar, bilinmeyenleri tanrıya havale eder. Oysa bilimsel düşünce, bilimsel yöntem; her şeyin bilimsel bir açıklaması olduğunu kabul ederek bilinmeyenleri doğaüstü tanrısal bir güce dayandırmadan açıklamaya çalışmaktır. Kristal kafataslarının da mutlaka bilimsel bir açıklaması vardır.

Bence kristal kafatasları, yontularak değil, kuvars kristalinden ya da camdan eşyaların yapıldığı gibi kalıp kullanarak, ölen ya da kurban edilen bazı kişilerin kafataslarının kalıp olarak kullanılmasıyla yapılmış, ya da bu kafataslarının oluşum aşamasındaki kristal mağaralarına ya da bölümlerine bırakılması ve kafataslarının kristalleşmesiyle oluşmuş olmalı.

Kristal kafataslarıyla ilgili haber ve yorumlar mistik bir gizem yüklü olarak şöyle: 

Astek Kristalleri

Astek ve Maya Uygarlıkları çok ileri bir uygarlıktı. Saf enerjiyi açığa çıkarmak ve yansıtmak için kristalleri kullanıyorlardı. Maya uygarlığına ait 13 adet kafatası da bugün insanları hayrete düşürüyor. Zira bu kafataslarında sanki yaşayan bir enerji var ve bu yoğun enerjinin var olduğu veya ne amaca hizmet ettiği henüz kanıtlanamadı. Bilinen tek şey ise, bu kristallere uygulanan ışık enerjisinin kristallere yansıyarak açığa çıkan enerjinin tek bir noktadan ilerlediği ve yayıldığı. Bu kristal kafa taslarında mevcut olan enerjiyi incelemek için HB firmasını harekete geçmiş bile ve üzerinde çalışmalar yapmaya başlamış. Bakalım neler bulacaklar...
İleriki zamanlarda IBM firması kristal enerjisi ile çalışan ve sonsuz depolama gücüne sahip olan bilgisayarlar yaparsa şaşırmayın. Kristal Hard Disklerde bulunan datalar sonsuza kadar kalıyor ve hiç silinmiyor. Bu bir keşif olursa o zaman gelecekte artık bilgi saklamak için Astek Uygarlığı gibi kristal enerjisini kullanmaya başlayacağız ve Mikro Dalga sistemleri ile kristalleri bir araya getirebilirsek ilerde uzaya seyahat eden Ufo larımız bile olacağı kanısındayım. 
İnsan yeni bilgilere ve buluşlara daima açık olması gerek. Bunun için ise, ileriyi düşünmek ve görme gücü lazım.
Meksika ve Orta Amerika’da bulunan kristal kafatasları en anlaşılmaz sanat eserlerinden biridir. Maya ve Aztek kalıntılarında bulunan bu kafatasları, bazı ufologlar tarafından dünyadışı ziyaretçilerle ilişkilendiriliyor. 
En tanınmış kristal kafatası, 1927’de Mitchell – Hedges tarafından Belize’de (Orta Amerika'da yer alan bir ülke) Maya kalıntılarında bulunmuştur. Bir kafatasında, alttan bakıldığında, bir uzay gemisi kristalin içinde görülebiliyormuş. Bazı müzik ve rekler hatta bir ufoya ait hologram görüntüler bu kafatasından saçılabilir.
Kafatasları birbirinden farklıdır. Gerek yapıldıkları zaman, gerekse kafatası şekli sebebiyle farklıdırlar. Ametist kafatası ünlüdür. Koyu mor renkli ametistten yapılmıştır. Bu kafatası uzun bir beyin boşluğuna sahiptir ve günümüz çizimleriyle uzaylı bir tür olan “grilere ” benzemektedir.
Kristal kafatasları hakkında bir çok teori vardır. Bir teoriye göre, bunların anlamı ancak bütün kafatasları bulunduğunda ortaya çıkacak.
Bu kafatasları söz konusu olunca eski Kızılderili ve Maya efsaneleri şaşırtıcı bir benzerlik gösterir. Geleneklere göre, 13 gerçek kristal kafatası vardır. Bunlar dünyaya, dünyadışı ziyaretçiler tarafından getirilmişlerdir. Bu eserler, insanlık hakkında önemli bilgiler içermektedirler. Hatta söylentilere göre bazı kafatasları “konuşabilmektedir”. Bu iki kültürün diğer bir ortak yanı ise, kristal kafataslarının mesajının anlaşılacağı tarih: 2012 YILI.
Michell – Hedges kafatası Hewlett – Packard şirketinin bilim adamları tarafından incelendiğinde, yaşı hakkında bir sonuca ulaşılamadı. Ancak elektriksel alanın artmasına yol açtığı anlaşılmıştır. Dikkati çeken diğer bir şeyde, bugünkü bilgisayar teknolojisinin geliştirilmesinde kristal araştırmalarının rolü olduğudur. Bazılarının düşündüğüne göre bu kafatasları, dünya dışı bir uygarlık tarafından dünyaya getirilmiş ve içine, bugün henüz çözemediğimiz şifrelenmiş bilgiler koymuşlardır.
Bir çok medyum, bu kristal kafataslarıyla deneyler yaptılar ve tarif edemedikleri bir güç hissettiklerini söylediler. Diğer bazı kişilere göre, bu kafataslarının birinin sahibi Joke Van Dieton, bunu iyileştirme amacına yönelik kullandı ve iddia ettiğine göre beynindeki tümör iyileşmiş.
Bazıları bu kafataslarının iyi karakterlerinden o kadarda emin değiller. Adrian G. Gilbert ve Maurice M. Cotterell, kitaplarında, Mitchell – Hedges kafatasının Maya rahipleri tarafından insanları yakmak için “yakma camı” olarak kullanıldığını düşünüyorlar. Başka Maya efsanelerine göre kafatası ölümü simgeliyordu.
Yapılan bilimsel bir analize göre Mitchell-Hedges kafatasının, o günkü ilkel teknoloji kullanılarak zımpara ile bu hale getirilebilmesi için, bir kişinin durmadan 300 yıl bu kristal parçasını zımparalaması gerekiyordu. Sonuç olarak, Maya dönemine ait 1000 yıllık bu kristal kuru kafa, tek bir blok kristal üzerine oyma olarak yapılmış. Nasıl yapıldığı hala anlaşılamayan kuru kafanın altından tutulan ışık, doğrudan göz çukurundan yansıyor. Bu teknolojinin bugün bile mümkün olmadığı söyleniyor.


Mayalara ait kristal kafataslarının nasıl yapıldığı günümüz teknolojisiyle açıklanamıyor (Harun yahya)

İngiliz Anna Mitchell Hedges, 1 Ocak 1924’te, Mayaların kayıp şehri Lubaantun’da (Maya dilinde düşen taşlar anlamına gelir) piramit tapınağının mihrabının altında kristal bir kafatası buldu.

Gerçek insan kafatası boyutlarında olan bu kafatası tamamen şeffaf kuartz kristalinden yapılmıştı. Kafatası, ayrı bir parça olan hareketli alt çene kemiği ile anatomik olarak son derece kusursuz bir yapıya sahip olarak tek bir kuartz kristalinden oyulmuştu.

Bu kafatasını kimin, hangi tarihte yaptığını tespit etmek isteyen Anna Mitchell Hedges, kafatasını o dönemde bilimsel testler yapan dünyaca ünlü Hewlett-Packard firmasına incelenmek üzere teslim etti. Kristaller karbon içermediği için, karbon testi ile yaş tespiti yapamayan bilim adamları, bu kristal kafatasının ne zaman, hangi yöntemlerle yapılmış olabileceğini farklı yöntemlerle test ettiler.

1. Kafatası günümüzde elektronik sanayiinde kullanılan kuartz kristalinden üretilmiştir: Bilim adamlarından oluşan ekip, kristal kafatasının günümüzde telekomünikasyon sektöründe kullanılan ve bellek kapasitesi diğer materyallerden daha yüksek olan piezo-elektrik silikon dioksit isimli bir tür kuartz kristalinden yapıldığını ortaya çıkardı. Günümüzde kullanılan mikroişlemciler de bu maddeden üretilmektedir. Ancak daha da çarpıcı olan bu kristal türünün henüz 19. yüzyılda keşfedilmiş olmasıdır. 2. Kristal kafatası kendi elektriğini üretme kabiliyetine sahiptir: Piezo-elektrik silikon dioksit türündeki bu kristal, hem negatif hem pozitif kutuplaşma özelliğine sahiptir. Bu özelliği dolayısıyla kristal kafatası, akü ve pillerde olduğu gibi kendi elektriğini üretebilir. 3. Kafatası tek bir blok kristalden üretilmiştir: Bilim adamları kutuplaşmış bir seri test ışığı kullanarak, kafatasının alt çenesi ile üst kafatası kemiklerinin aynı blok kristal kayasının parçasından yapıldığını tespit ettiler. Kuartz kristalinin, elmastan daha yumuşak ve çok daha fazla kırılgan bir madde olması nedeniyle tek bir parçadan yontularak elde edilmiş olmasının neredeyse imkansız olması bilim adamlarını hayrete düşürdü. 4. Kristal kafatasının üzerinde hiçbir aletin izine rastlanmadı: Bilim adamları kristal kafatasının yapımında herhangi bir aletin kullanılıp kullanılmadığına anlamak için kafatasını mikroskop altında incelemeye karar verdiler. Kristal kafatasının yapımında modern otomatik aletlerin ya da mekanik aletlerin kullanıldığına dair bir işaret bulamamaları onları çok şaşırttı. Kristal kayası çok kırılgan ve tanecikli yapısı nedeniyle, alet kullanılarak oyulması durumunda parçalara ayrılırdı. Çünkü modern üretim araçları kristali, ısı ve titreşim dolayısıyla hemen kırardı.  Hewlett-Packard firması, tek parça bir kristalden alt çene gibi son derece hassas ve nadir bir parçanın, modern elmas uçlu elektrikli aletler kullanılarak dahi parçalara ayrılmadan oyulmasının imkansız olduğu sonucuna vardı. Bu durum ekipteki bilim adamlarından birinin “bu kafatası aslında hiç var olmamalı” demesine ve diğer bazı gözlemcilerin de kafataslarının insan kökenli olmayabileceği ile ilgili tahminlerde bulunmasına yol açtı. Bu testlerin ardından, kristal kafatasının elle yapılmış olması ihtimali değerlendirildi. 5. Kristal kafatası elle oyulmuş olsaydı nesiller boyunca sürecek 300 yıllık bir zaman diliminde bu şeklini alabilirdi: Bilim adamları kristal kafatasının hiç alet kullanılmadan, elle ancak elmas parçası sürtülüp, aşındırılarak oyulabileceğini ancak bunun da birkaç insan nesli kadar bir süre alacağını hesapladılar. Hewlett-Packard raporuna göre, tahmini olarak 300 yıl boyunca insanların bu kristali elle aşındırarak şekil vermeleri gerekmekteydi. 6. Kristal kafatası fizik kurallarına tamamen aykırı olarak yontulmasına rağmen hiçbir çatlak oluşmamıştır: Günümüzde kristaller eksenleri etrafından yontulurlar. Çünkü kristallerde moleküler bir simetri vardır. Kristali kırmamak için, doğal yapısına göre yani bu moleküler simetriye uygun olarak kesilmesi gerekir. Lazer ya da yüksek teknoloji kesme metodları kullanılsa dahi kristaller doğal eksenlerine göre kesilmedikleri taktirde parçalanırlar. Ama bu kristal kafatası ekseninden tamamen bağımsız şekilde kesilmesine rağmen fizik kurallarına aykırı olarak hiçbir kırılma ya da çatlama olmadan yontulmuştur. 7. Kristal kafatasının optik dizaynı bilim adamlarını hayrete düşürmüştür: Hewlett-Packard firmasında yapılan testler sonucunda bilim adamları kafatasının ilginç optik özelliklerini de keşfettiler. Kafatasına alttan verilen ışık, normal şartlarda her yana yayılması gerekirken bu kristal içinde bir kanal oluşturarak tam göz yuvalarının olduğu yere odaklanarak, dışarı yansıyor. 8. Kristal kafatasının içindeki prizma, mekanın görüntüsünü gözlerde topluyor: Kafatasının alt arka kısmında bir tür prizma bulunmaktadır. Göz çukurlarına çarpan ışık ışınları buradan yansıtılır. Bu nedenle eğer göz çukurlarının içine doğru bakarsanız, tüm odanın kristal kafatasının gözlerinin içine yansıdığını görürsünüz. Bundan 8 bin yıl önce inşa edilen İngiltere’deki dikili taşlar Stonehenge, Mısır piramitleri, Urfa Göbekli Tepe’deki 11 bin yıl önce oyulan T biçimli hayvan motifli taşlar, 10 tonluk yekpare taştan inşa edilmiş Güneş kapısı ve bunlar gibi günümüz teknolojisiyle dahi yapımı açıklanmakta güçlük çekilen yapılar, antik çağlarda yaşayan insanların iddia edildiği gibi az gelişmiş, sanat, bilim ve teknolojiden anlamayan ilkel insanlar olmadıklarını ispatlamaktadır. Evrimciler biyoloji, paleontoloji, zooloji, entomoloji, botanik gibi bilimin her dalına uygulamaya çalıştıkları çarpık evrimsel mantığı arkeolojiye de uyarlamak istemişlerdir. Ancak arkeolojide gün yüzüne çıkarılan tarihi eserler, evrimcilerin iddia ettiği gibi insanın maymunsu canlılardan gelişerek günümüzdeki modern halini aldığını iddiasını bilimsel olarak çürütmektedir.

Kaynaklar:  -    Sacred Hoop Magazine, Sayı 21, Yaz 1998 -    Chris Morton and Ceri Louise Thomas, The Mystery of the Crystal Skulls, Bear & Company/Inner Traditions (Amerika ve Kanada’da),  Element/Harper Collins (İngiltere


Orta ve Güney Amerika’nın çeşitli bölgelerinde yapılan kazılarda çeşitli boyutlarda kristalden yapılmış kafatasları bulunduğu bilinmekte. Kimi New Age (ruhsal konulara ilgi) gruplarının ilgi duyduğu olay, George Lucas’ın ‘Indiana Jones’un da esin kaynağı olmuştu.



Meşhur Aztek Kristal Kafatası sahte mi?

Gizemcilerin çok önem verdikleri Kristal Kafatası, 1897’de Londra British Museum’a Fransız Eugene Boban tarafından satılmıştı ve Meksika’da bulunan objenin Aztekler’e ait olduğu düşünülmüştü. İçinde bulunduğumuz yılda, bir İngiliz Profesör, ünlü kafatasının 19. Yüzyıl’a ait olduğunu ve düşük kalitede Brezilya kristalinden yapılmış olduğunu açıkladı. Bu Profesör, Cardiff, Wales Üniversite’sinden Ian Freestone’du, Freestone aynı zamanda da müzenin araştırma kurulunun başkanı ve yıllardır kafatası üzerinde çalışıyor ve cismin tekerlek biçiminde bir aletle kesilip, parlatıldığını iddia ediyor. Ama Aztekler hiç bir zaman tekerlek kullanmadılar. Öteyandan bu tür kristal gerçekten Brezilya’da çıkarılıyordu ama Meksika’da bulunmuyordu. Kafatasının yüzeyi ışık altında parlayan minik kabarcıklarla dolu, çok yakından bakınca seçilebiliyorlar, diğer Aztek kristal eserleriyle karşılaştırmalar bu yönde yapılıyor. Prof. Freestone, kafatasının özellikle dişleri üzerinde elektron mikroskobu kullanarak taramalar yapıyor. Freestone diyor ki; “Anlaşılıyor ki, kafatası yapılırken bazı yerlerinde çark biçiminde bir araç kullanılmış ve biz bu tekniğin Avrupalılar, Amerika’ya geldikten sonra geliştirildiğini biliyoruz yani Kolomb sonrasında… ve yine biliyoruz ki bu tür teknikleri Güney ve Orta Amerika’ya İspanyol rahipler getirdiler ve işçiliği öğrettiler. ” Sonuç olarak Prof Freestone, kafatasının 19. Yüzyıl Avrupa’sına ait olduğu yönünde güçlü kanıtlar olduğu ve 19. Yüzyıl’da bir İspanyol askeri tarafından Avrupa’ya getirildiği düşüncesinde. Ama tartışmalar sürüyor çünkü taşlar en katı maddelerdir ve tarihlenmeleri çok zordur, bu nedenle soru cevapsız kalacak ve gizem çözülemeyecek. 21 cm. yüksekliğindeki kafatası,ruhsal inançların, ölümün ve ölümden sonra yaşamın simgesi ve bilindiği gibi kristaller aynı zamanda da güç kaynaklarıdırlarKafatasının bir eşi bugün Paris Musee de l´Homme’da ve ikisi arasında bir ilişki olduğuna inanılıyor. 1950’lerden beri tartışılan bu konu şimdilerde yine gündemde ama tekerlek biçimli yontma ve parlatma aracı ilk kez konuşuluyor. Bu kuşkulu geçmişe rağmen Prof. Freestone kendinden emin; “Herşey insanların ruhsal, ölüm ve ölümden sonra yaşamla ilgili inançlarına bağlı, burada bir gizem var ve insanlar gizemi seviyorlar. Eğer kafatasının sırrı ya da kökeni ne olursa olsun aydınlanırsa, toplum belli etkilerden kurtulacaktır.” Ne dersiniz? Tam bir materyalizm ve kara adam görüşü değil mi? Gizem ille de olmayacak… 




Kristal Kafataslarının görselleri



Mayalarda sınıflara göre kafa şekillendirme




 Mayalarda  Ahşap beşik sıkıştırması  ile koni baş üst sınıf bireyi kafatası yaratmak




Mayalarda çocuk emekçi kafatası yaratmak



Maya çocuk emekçinin kafatası





mayalarda üst sınıf yetişkin kafatası






Kuvars Kristalinin Kimyası


Silisyum
Vikipedi, özgür ansiklopedi


Kuartzın ana maddesi, kumun ana maddesi ve camın ana maddesi olan silisyumdur.
Camın ana maddesi kum olarak bilinir. Bunun sebebi camın asıl hammaddesi olan silisyumun kumda özellikle de deniz kumunda çok bulunmasıdır.
Silisyumyeryüzünde en çok bulunan elementlerden biridir. Yarı iletken özelliğe sahip oluşu ve doğada, ormanda, doğal yaşamda çok bulunması, transistör, diyot ve hafızalarda kullanılabilmesinin pratik hızlı oluşu, entegre devrelerin ve bilgisayarların silisyum teknolojisi üzerine inşa edilmesini sağlamıştır. Bugünlerde ise, "Silikon Vadisi" denilen dev endüstrinin adı bir silisyum bileşiği olan silikon dan gelmektedir.
Silisyum


Atom numarası (proton sayısı) 14'tür. "Si" simgesi ile gösterilmektedir. Oda sıcaklığında katı haldedir. Kararlı yapıya sahip değildir (nötr halde). Kararlı hale geçerken aldığı yükler nedeniyle ve ayrıca doğada çok bulunduğu için yakın gelecekte tıpkı karbon selektörleri olduğu gibi silisyum selektörleri de olacağı tahmin edilmektedir.
Silisyumun ilk keşfi 1824 yılında İsveçli kimyager Jöns Jakob Berzelius tarafından gerçekleştirilmiştir. Bundan öncede kullanılıyor ancak bu elementin ne olduğu bilinmiyordu.
Silisyum doğada siliksat asidi (mSiO2.nH2O) ve tuzları halinde bulunur. Yerkabuğunun yaklaşık %25.7 si bu elementten oluşur. Oksijenden sonra bileşikleri halinde en fazla bulunan elementtir. Silisyum oksit (SiO2) doğada kum ve kuartz şeklinde bulunur.
Silisyumun iki tane allotropu vardır. Bunlardan birincisi saf kristal silisyumdur.Saydam olmayan koyu gri renkli, parlak sert ve kırılgan olup örgü yapısı elmasa benzer. Diğeri ise amorf silisyumdur. Koyu kahve renkli olup tane büyüklüğü nedeni ile kristal silisyumdan ayırt edilebilir. Kolay reaksiyon verir.
Saf olarak silisyum eldesi, silisyum oksidin (kum, kuartz) kok kömürü (grafit) ile elektrikli fırında indirgenmesi sonucunda gerçekleşir. Gerekenden daha fazla karbon kullanılırsa silisyum karbür (SiC) oluşur. 
Silisyum yarı iletken bir elementtir.
SiCl4 + 2H2 → Si + 4HCl

Hava ile Reaksiyonu
Silisyumun parlak yüzeyi, silisyum oksit ile kaplanarak hava ile etkileşmesini engeller.  900°C’ da  silisyum oksijen ile reaksiyona girerek silisyum oksidi oluşturur.Sıcaklık 1400°C’ a çıkarıldığı zaman ise havadaki azot ile reaksiyona girer.


Kullanım Alanları
Silisyum ya da silikon, kullanım alanı en geniş olan elementlerden biridir. Kum ve kil formu, beton ve tuğla yapımında kullanılır. Yüksek sıcaklıklarda çalışma koşullarına çok dayanıklı bir elementtir. Silikat formuysa, mine, emaye ve çanak-çömlek yapımında önemlidir. Çeliğin bileşimine de katılır. Kusursuz mekanik, optik, termal ve elektriksel özellikler taşıyan en ucuz madde olan kum halindeki silika, camın da esas bileşenidir. Aşırı saf silisyum, bor, galyum, fosfor ya da arsenik ile güçlendirildiğinde; transistörler, güneş gözeleri ve doğrultucular gibi, elektronik endüstrisinde büyük önem taşıyan aygıtların yapımında kullanılan silikon karışımları elde edilir. Elektronik mikroçiplerin yapımında yarı iletken olarak kullanılır. Diatomlar ve radyolaryalar gibi omurgasızların dış iskeletlerinin yapısına katılması nedeniyle de, yaşamsal önem taşımaktadır. Bu dış iskeletler, daha sonra dibe çökerek, çeşitli kayaçların yapısına katılır. Bitkilerin ve insan iskeletinin yapısında da silisyum bulunur. Silikon karbid (SiC) ( silisyum karbür ), bilinen en sert maddelerden biridir.[1]



Kristal ve kristalleşme Nedir? Kristal Çeşitleri Nelerdir ?



Kristal denince pek çok kişinin aklına ender bulunan güzel bir mineral ya da değerli taş gelir. Oysa kristaller bunlarla sınırlı değildir. Örneğin zümrüt ve elmas birer kristaldir, ama çevremizdeki sıradan maddelerin çoğu da öyledir. Tuz ve şeker kristal yapılıdır; öte yandan eczacıların ilaç yapımında kullandıkları maddelerin çoğu, örneğin şap, kükürt, boraks da kristal haldedir. Doğada kristal oluşturan yüzlerce madde vardır. Bunların içinde en yaygın olanlardan biri sudur. Su, donduğunda çok ilginç ve güzel biçimli kırağı ya da kar kristallerine dönüşür.
Hemen hemen tüm katışıksız maddeler katı haldeyken kristal yapılıdır, yani kristallerden oluşur; kristaller, atomların yerleşim düzenine bağlı olarak belirli bir biçime ve belirli sayıda yüzeye sahiptir. Aynı maddenin bütün kristalleri değişik büyüklüklerde olabilir, ama bunların hepsinin biçimi aynıdır. Bir odun parçası kristal değildir, çünkü atomlarının herhangi bir düzenli yerleşimi ve bundan kaynaklanan belirli bir biçimi yoktur. Odun yontularak, kil yoğrularak kristal görünümüne kavuşturulabilir; ama gerçek kristaller yalnız doğada ya da kimyasal bir tepkime sonucunda oluşur.Kristallerin nasıl oluştuğunu anlayabilmek için, doğanın bunu nasıl gerçekleştirdiğine bakmak gerekir. Sıcak suya bir kaşık tuz atalım. Katı haldeki tuz tanecikleri bir süre sonra yok olacaktır; çünkü sıcak su tuzu eritir, yani bilimsel deyişiyle çözündürür. Tuz artık çözelti'ye geçmiştir. Eğer bu çözelti günlerce bekletilirse su buhar haline gelerek havaya karışır ve geriye tuz kalır. Bu tuzu yakından inceleyecek olursak, tuz taneciklerinin tıpkı başlangıçtaki gibi küp biçiminde olduğunu görürüz. Bu örnekte olduğu gibi, bir çözeltiden kristallerin oluşması sürecine kristalleşme denir. Tuzu daha da hızlı kristalleştirmek için tuz çözeltisi kaynatılabilir. Çözeltideki suyun tamamı buharlaşıp uçtuktan sonra geriye tuz kalır. Bu yolla kristalleşen tuz tanecikleri de küp biçimindedir. Tuz, her zaman küp biçimindeki kristaller halinde bulunur. Bu deney, bir maddenin belirli bir sıvıda eriyerek, yani çözünerek çözeltiye geçebileceğini ve sonra yeniden kristal haline gelebileceğini gösterir.Kayaçlar arasından akan sular bazı mineral maddeleri çözündürerek bunları çözelti halinde taşıyabilir. Zamanla çözeltideki miktarı artabilir ve sonunda su, bu mineral çözeltilerini taşıyamayacak duruma gelebilir. Bu durumda çeşitli mineraller yeniden kristalleşir ve kayaçların içindeki çatlaklarda ya da boşluklarda çökelir. Kuvars, kalsit ve demir piritleri gibi mineral kristalleri çoğu kez bu yolla çökelir {bak. Mineral).

Bazı kayaç oluşum süreçleri sırasında mineral kristalleri de oluşur. Dünya'nın derinliklerinde bulunan kızgın ve erimiş kayaç maddeleri aslında mineral çözeltileridir. Magma denen bu erimiş madde basıncın etkisiyle yerkabuğunun üst kesimlerine doğru yükseldikçe soğumaya başlar. Magma çok yavaş soğur ve sıcak sıvı halden soğuk katı hale dönüşürken kristalleşir {bak. Kayaç). Örneğin granit kayacı, kristalleşmiş kuvars, feldispat ve mika mineralleri içerir. Milyonlarca yıl önce granit, erimiş mineral çözeltilerinden oluşan sıvı bir kütle halindeydi. Bugün de yerkabuğunun iç kesimlerinde erimiş kayaç kütleleri, yani magma vardır; bu magmanın yüzeye yakın olan bölümleri yavaş yavaş soğuyarak mineral kristalleri oluşturmaktadır. Kristaller çok değişik biçimlerde olabilir. Küp biçiminde olanların yanı sıra bazı kristaller altı uzun ve düzgün yüzey biçiminde olabilir; bu biçime altıgen prizma denir. Bazı kristallerin bir tepe noktasında birleşen üçgen yüzeyleri vardır; buna da piramit denir. Bazıları baklava biçimindedir. Bazıları ise iki ya da daha çok biçimin bileşimiyle karmaşık yapılar oluşturur. Bazı mineraller öyle küçük kristaler oluşturur ki, bunlar ancak mikroskop altında görülebilir. Bazılarında ise her bir kristalin ağırlığı yüzlerce kilogramı bulur. Örneğin asbest, ince saça benzer kristaller oluşturur. Öte yandan, kuvars minerali, küçük kristaller biçiminde olduğu gibi, insandan daha iri kristaller halinde de bulunabilir. Mika minerali ince saydam levhalar halindedir. Sri Lanka'daki mika minerallerinin kristal yapısı, yandan bakıldığında, kapalı bir kitabın sayfalarına benzer; "sayfa"ları oluşturan katmanların genişliği ise birkaç metreyi bulur. Kükürt gibi bazı mineraller, kristal biçiminde olsun ya da olmasın, her zaman aynı renktedir. Katışıksız kuvars, cam gibi berrak ve renksizdir; ama çok az miktarda da olsa başka minerallerin karışması renk değişikliğine yol açar. Bu maddelere katışkı denir. Bazı katışkılar kuvarsa, eflatun ile mor arası bir renk kazandırır (bu tür kuvarsa ametist denir); başka bir katışkı maddesi de kuvarsın rengini siyaha dönüştürür. Bakır, karıştığı minerale tatlı bir mavi ya da mavimsi yeşil renk verir. Demir ise katışkı maddesi olarak içinde bulunduğu mineralin rengini kırmızıya, kırmızımsı sarıya ya da kahverengiye dönüştürür. Kristaller (katışıksız kuvarsta olduğu gibi) saydam ve renksiz, mat ve koyu renkli ya da değişik renklerde ve parlaklıklarda olabilir. Mücevher yapımında kullanılan berrak ve güzel görünümlü kristallere değerli taş denir. Bunların aynı zamanda, tıraşlanıp parlatılabilecek kadar sert olmaları gerekir. Üzerlerinde hiçbir çatlağın, beneğin ve mat renkli bölgelerin bulunmaması gerekir. Elmas, yakut, zümrüt ve safir ender bulunan değerli minerallerdirKarbonun kristal yapılı bir biçimi olan elmas, bilinen en sert madde ve en güzel değerli taştır. Akik, mor yakut denen ametist, opal ve grena gibi yan değerli taşlar ise, değerli taşlara göre biraz daha yumuşak ve onlardan daha mattır. Elmas ya da grena gibi çok sert kristaller başka maddeleri kesmek ya da delmek için kullanılır; ama bu yoldan yararlanılanlar yalnızca kusurlu olanlarıdır. Kusursuzları çok daha değerlidir ve mücevher yapımında kullanılır. İlk radyo alıcılarında galen kristallerinden yararlanılırdı. Galen, kurşun sülfürden (PbS) oluşan bir mineraldir. Bu mineralin kullanıldığı alıcılara "kristalli alıcı" denir. Kuvarstan' kesilen levhalar elektrikle yüklendiğinde, sabit bir yüksek frekansta titreşirler; radyo donanımlarında, kristal denetimli kol ve masa saatlerinde bu özellikten yararlanılır. Kuvars, kalsit ve flüorit kristallerinden ise bazı özel mikroskop türlerinde yararlanılır. kaynak; Temel Britannica, Ana Yayıncılık 1992, cilt 11


Dünyada bilinen en büyük kristal 14.1 ton olup, 32 metre genişliğinde ve 3,5 metre yüksekliğindedir. Namibya'da (Güney afrika’da), Erongo bölgesinde, Karibib şehri yakınlarında bulunmuş olan dünyanın en büyük kuvars kristali Swakopmund şehrinde sergilenmektedir. Kristalin ocaktan çıkarılması 5 yıl sürmüştür. 

Uygulamada “sıvı kristal” adı ile bilinen maddeler de bulunmaktadır. Sıvı kristaller; sıvı maddelerin ve katı kristal maddelerin özelliklerinin bir karışımını içeren spesifik kimyasal maddelerdir. Bu maddeler, sıvılar gibi akışkan olup, katı kristaller gibi üç boyutlu moleküler yapıdadır. Sıvı kristallerin üç fazı mevcuttur: Termotropik faz Liyotropik faz Metalotropik faz Termotropik faz ve liyotropik faz organik moleküler yapıları içerir. Metalotropik faz ise hem organik, hem de inorganik moleküller içeren bir fazdır. Sıvı kristalleri hem doğada, hem de yapay olarak sanayide görmek mümkündür. Sanayide sıvı kristalleri tüketiciler olarak biz sıklıkla elektronik cihazların ekranlarında ve göstergelerinde görmekteyiz. Katı kristalleri ise sıklıkla dekoratif ürünlerde görmekteyiz. Özellikle kristal avizeler ihtişamın ve gösterişin temsilcisi olarak birçok mekanda bulunmaktadır. Benzer şekilde yine birçok dekoratif ürün ve aksesuarda kristal kullanılmaktadır. Mutfak eşyalarında da kristal bardaklar gibi eşyalar söz konusudur.


Sıvı kristaller hem doğada hem de teknolojik uygulamalarda mevcuttur. Çoğu modern elektronik göstergeler sıvı kristallidir. Liyotropik sıvı kristaller canlı sistemlerde çok yaygındır. Örneğin hücre zarı ve bazı proteinler sıvı kristaldir. Diğer iyi bilinen SK örnekleri sabun ve deterjan köpükleri ve tütün mozaik virüsüdür.
Sıvı kristaller kabul edilen (konvensiyonel) sıvı ve katı kristalin sahip olduğu özellikler arasındaki halde bulunan bir maddedir. Örneğin, sıvı kristal bir sıvı gibi akabilir, fakat molekülleri kristalimsi bir şekilde yönlendirilebilir.

Sıvı kristaller termotropik, lyotropik ve metalotropik seviyerde gruplandırılabilir.Termotropik ve lyotropik sıvı kristaller organik moleküllerden oluşur. Termotropik sıvı kristaller sıcaklık değiştirildiğinde sıvı kristal seviyesine seviye geçişi gösterirler. Lyotropik sıvı kristaller hem sıcaklık hem de sıvı kristal moleküllerinin çözücü içinde (genellikle su) yoğunluğu olarak seviye geçişi gösterirler. Metalotropik kristaller hem organik hem de inorganik moleküllerden oluşur. Bunların sıvı-kristal geçişleri sadece sıcaklık ve yoğunluğa bağlı olmayıp inorganik-organik bileşim oranına da bağlıdır. Sıvı kristal örnekleri hem doğal dünyada hem de teknolojik uygulamalarda bulunabilir. En gelişmiş elektronik ekranlar sıvı kristalleri kullanırlar. Lyotropik sıvı kristal seviyeleri canlı sistemlerde bol miktarda bulunur. Örneğin, birçok protein ve hücre zarları sıvı kristaldir.



Kuvars


Kristal Kuvars taşının asıl söyleniş biçimi kuvars kristali'dir. Fakat genelde kristal kuvars olarak söylendiğinden dolayı, farklı bir taş olarak algılanmaması için bizde bu şekilde kullandık.

Dünya üzerinde çok geniş bir alana yayılmış, yer kabuğunun %10'dan fazlasını oluşturan sert ve katı bir mineral grubudur. Altıgen prizmalar şeklinde kristallerdir. Çoğunlukla içinde donmuş bir su damlası vardır ve kırıldığında tekrar suya dönüşür.

Yüzyıllardır sihir ve tedavi alanlarında kullanılan kuvars kristali oksijen ve silikonun bileşenlerinden oluşur.


Endüstriyel alanda, elektronik iletici ve ayırıcı olarak kullanıldığı gibi, saatlerde, deterjanlarda, diş macunlarında, cam ve elektrik ışıklandırmalarında kullanılmaktadır. 
Metafiziksel anlamda kuvvetin ve gizli gücün sembolüdür. Doğanın enerjisini içinden geçirip iletir. Gizlilikleri anlama yeteneği verir. Kâinatın sonsuz gücünü temsil ettiğine ve taşıyanın bu gücü kavrayabileceğine inanılmıştır.
Ortaçağda ve öncesinde krallar ve soylular, gizli gücü olduğuna inanılması nedeniyle asalarında, kılıç kabzalarında veya üstlerinde kuvars taşı bulundururlardı.
Hatta efsanevi Atlantis ülkesi yöneticilerinin, kuvarsı enerji kaynağına dönüştürdükten sonra, bu enerjiyi kötü amaçlarla kullandıkları için yok oldukları iddia edilmiştir.
Eski halklar yağmur yağması için, dua ile birlikte kuvars taşını da kullanmışlardır.


Kuvars, oldukça saf silisyum dioksit (SiO2) kristallerine verilen addır. Özgül ağırlığı 2,65 g/cm3, sertliği 7 olan kuvarsa doğada çok rastlanır. Heksagonal sistemde kristalleşen kuvars, doğada kristal ya da amorf (biçimsiz) halde bulunabilir. İçindeki yabancı maddelerin cins ve miktarına göre, saydam, renkli ya da yarı saydam durumdadır. Renkleri : Kuvarsın rengi beyaz (süt kuvars), mor (ametist), pembe kuvars, duman renkli füme gibi çeşitli renklerde olabilir.
Bozunmaya en dayanıklı mineraldir.


Gül Kuvars

Kristal Kuvarsın az (nadir) bulunan cinsidir. Çok eski çağlarda mühür ve sembol yapımında kullanılmıştır. Günümüzde ise oyma biblo, dekoratif süs eşyası ve mücevherat yapımında kullanılmaktadır. 
Genellikle saydam ve yarısaydamdır, Opak olanı da bulunmaktadır.
Endüstriyel alanda, elektronik iletici ve ayırıcı olarak kullanıldığı gibi, saatlerde, deterjanlarda, diş macunlarında, cam ve elektrik ışıklandırmalarında kullanılmaktadır. 
Metafiziksel anlamda kuvvetin ve gizli gücün sembolüdür. Doğanın enerjisini içinden geçirip iletir. Gizlilikleri anlama yeteneği verir. Kâinatın sonsuz gücünü temsil ettiğine ve taşıyanın bu gücü kavrayabileceğine inanılmıştır.
Ortaçağda ve öncesinde krallar ve soylular, gizli gücü olduğuna inanılması nedeniyle asalarında, kılıç kabzalarında veya üstlerinde kuvars taşı bulundururlardı.
Hatta efsanevi Atlantis ülkesi yöneticilerinin, kuvarsı enerji kaynağına dönüştürdükten sonra, bu enerjiyi kötü amaçlarla kullandıkları için yok oldukları iddia edilmiştir.
Eski halklar yağmur yağması için, dua ile birlikte kuvars taşını da kullanmışlardır.






Kuars (Çakmak Taşı)

cihazlı defineciyi yanıltan taş kuartz
gönderen mambo5 » 12 Şub 2011, 09:24
ALINTIDIR Halk arasında çakmak taşı olarak da bilinir. Kuartz, oldukça saf silisyum dioksit (SiO2) kristallerine verilen addır. Özgül ağırlığı 2,65 g/cm3, sertliği 7 olan kuvarsa doğada çok rastlanır. Heksagonal sistemde kristalleşen kuvars (altı köşeli kristal sistem), doğada kristal ya da amorf (biçimsiz) halde bulunabilir. İçindeki yabancı maddelerin cins ve miktarına göre, saydam, renkli, ya da yarı saydam durumdadır. Renkleri : Kuvarsın rengi beyaz (süt kuvars), mor (amotist), pembe kuvars, duman renkli füme gibi çeşitli renklerde olabilir. Beraber bulunduğu mineraller : Alkali feldspatlar ve plajioklaslar



Kumlarda bolca bulunan kuvarsın saf olmayanları içinde demir vardır. Beyaz kum olarak bilinen oldukça saf kuvarslar cam endüstrisinde kullanılır. Kuvars kristali mor-ötesi ve kızılaltı ışınımları saydamdır; bu bakımdan morötesi lambaların ve P. Curie tarafından ortaya kondu. Bu özelliğinden dolayı elektronik sanayiinde osilatör olarak kullanılır.Ergitilen kuvarstan, ısınınca genleşme oranı çok düşük olan bir cam elde edilir. Ani sıcaklık değişikliklerinden etkilenmesi istenmeyen malzemelerin yapımında kuvarstan yararlanılır ve ayrıca çakmaklarda kıvılcım çıkartarak çıkan gazın yanması sağlanır ve çakmağınız yanar .


TÜRLERİ Saydam ya da renkli dağ kristali (necef taşı) Kahverengi dumanlı kuvars Sarı renkli sitrin Portakal renginde medeira sitrini Yeşil renkli kloritli kuvars Menekşe renkli mor necef (ametist) Kan renginde yemani Pembe renkli hematoyit kuvars İçinde mika bulunan kırmızı renkli yıldız taşı (aventurin) İçinde tutam halinde rutil iğneleri bulunan Venüs saçı İçinde amyant lifleri bulunan kedigözü

Piezoelektrik Kuvars piezoelektrik bir taştır. Üzerine uygulanan belli bir mekanik basınç etkisiyle (sıkışma,esneme,burma) kristal yüzeyleri arasında bir elektriksel gerilim üretir. Bu özelliği sayesinde aynı zamanda quartz saatlerde de kullanılır.George Washington Pierce kuvars salıngacını dizayn edip patentini aldı (1923). 1927'de Warren Marrison ilk kuvars salıngaçlı saati icat etti. Bilindiği gibi kati maddeler yüklü parçacıklardan oluşur ve bir kati madde içindeki negatif ve pozitif yüklü parçacıklar dengededir (yani kati madde elektriksel olarak yüksüzdür). Ancak mekanik bir yolla malzeme üzerine bir kuvvet uygulamak, yüzey yüklerinin oluşmasına neden olabilir. Bir kristalde piezoelektrik özelliğin gözlenmesi, bu yüzey yüklerinin oluşmasına bağlıdır. Fakat simetri özellikleri bu yüklerin oluşması için gerekli koşulları kısıtlamaktadır. Bu nedenle simetri merkezi olmayan kristaller bu iş için en uygun malzeme grubunu oluşturmaktadır. Elektriksel olarak yüksüz ve yapısal simetri merkezi bulunmayan bir kristale uygulanan basınç, artı yüklerin merkezi ile eksi yüklerin merkezinin birbirlerinden hafifçe ayrılmasına ve kristalin karşılıklı yüzeylerinde zıt yüklerin ortaya çıkmasına neden olur. Yüklerin bu şekilde ayrılması bir elektrik alanı yaratır ve kristalin karşılıklı yüzeyleri arasında ölçülebilir bir potansiyel farkı oluşur. Piezoelekrik etkiyi ifade eden bu surecin tersi de geçerlidir. Ters piezoelektrik etkide de, karşılıklı yüzeyleri arasına bir elektrik gerilimi uygulanan bir kristalde boyutsal bir sekil değişimi oluşmaktadır. Piezoelektrik malzemeler, baslıca iki malzeme grubundan oluşur; kuvars ve turmalin gibi doğal olarak piezoelektrik etki gösteren kristaller ile kutuplanma sonrasında piezoelektrik etki gösteren ferroelektrik malzemeler.






Doğal kuvars kristali






Kristal mağaraları








Camdan yapılmış bir küre. İnsanoğlu, tarihi boyunca cam kürelere gizemli manalar yüklemiş; fal bakmak, geleceği görmek gibi amaçlarla onlardan yararlanmıştır




Kristal Kuvarsın en önemli özelliklerinden biri kırık gibi görünen bölümlerinde gökkuşağı renklerinin oluşmasıdır.




Değerli Kuvars taşları


Ametist

Ametist, kuvars taşının mor renkli olan türüdür. Liladan koyu mor rengine kadar değişik renkleri vardır. Mor rengini demir madeninden alır ve  bir silisyum dioksit bileşimidir. Pembe Kuvars ile kullanılması tavsiye edilmektedir.





Gül kuvars


 Kristal Kuvarsın az (nadir) bulunan cinsidir. Çok eski çağlarda mühür ve sembol yapımında kullanılmıştır. Günümüzde ise oyma biblo, dekoratif süs eşyası ve mücevherat yapımında kullanılmaktadır.

Genellikle saydam ve yarısaydamdır, Opak olanı da bulunmaktadır.

Tüm Kristal ailesi üyeleri gibi endüstriyel alanda, elektronik iletici ve ayırıcı olarak kullanıldığı gibi, saatlerde, deterjanlarda, diş macunlarında, cam ve elektrik ışıklandırmalarında kullanılmaktadır.

Metafiziksel anlamda KUVVET ve GİZLİ GÜÇ yanında AŞK, SEVGİ, GÜZELLİK sembolüdür. Doğanın enerjisini içinden geçirip iletir. Gizlilikleri anlama yeteneği verir. Kainatın sonsuz gücünü temsil ettiğine ve taşıyanın bu gücü kavrayabileceğine inanılmıştır.
Ortaçağda ve öncesinde krallar ve soylular, gizli gücü olduğuna inanılması nedeniyle asalarında, kılıç kabzalarında veya üstlerinde kuvars taşı bulundururlardı.
Hatta efsanevi Atlantis ülkesi yöneticilerinin, kuvarsı enerji kaynağına dönüştürdükten sonra, bu enerjiyi kötü amaçlarla kullandıkları için yok oldukları iddia edilmiştir.






http://www.degerlitaslar.gen.tr/selenit-col-gulu.html


Derleyen: Nilüfer Tekin


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder