5 Temmuz 2011 Salı

Modernizm ve Postmodernizm-Yener Orkunoğlu

Modernizm ve Postmodernizm





Bazi düsünürler, modernitenin sona erdigini ve postmodernitenin basladigini ileri sürmekte, modernitenin basarisiz oldugundan hareket ederek, postmodern bir çaga girdigimizi savunmaktadirlar. Postmodernizm hakkinda yazilan kitaplara göz attigimizda, modern, modernlik, modernite, modernizm, modernlesme, modernizasyon gibi kavramlara çok sik rastlamaktayiz. Postmodernizm, kendini anti-modern olarak tanimlar. Bu nedenle postmodernizmin ne oldugunu açiklamadan önce modernite ve modernizm konusunu ele almak gerekir.

Modernite konusunda o kadar farkli tanimlar var ki, hepsini kisa bir yazi içinde aktarmak mümkün degil. Modernite konusunda bazi yazarlarin tanimlarina bir göz attiktan sonra, moderniteden ne anladigimi açiklamaya çalisacagim.

Muhafazakar Fransiz sosyologu Allain Tourraina’ye göre modernlik, akilcilik ve öznellesme demektir. Kimine göre ise, modernlik, akilcilasma ve öznellesmenin gitgide birbirinden daha çok ayrilmasidir. Modernligin, özgürlük ve özerklik olmak üzere iki temel söyleme dayandigini savunanlar da var. ‘Modernlik söylemi en saglam sekilde özgürlük ve özerklik düsüncesine dayanir’ diyen Peter Wagner, modernligin birbirine zit iki söylemine dikkat çeker: ‘Bunlar, biri özgürlesme söylemi, öbürü disiplin altina alma söylemi’dir.[1]

Kimine göre, modernite, bilimsel düsüncenin egemenligidir. Kimine göre, dine dayanan bir devlet yerine, ulusal kimlige dayanan modern bir ulus-devletin ortaya çikmasidir. Örnegin John Mc Gowan’a göre, ‘Modernite herhangi bir dis otorite yada tanrisal köken olmaksizin kendi kendine ürettigi ilkelere dayanarak mesrulugunu temellendirme”dir.[2]

Modernite ve modernizm kavramlari konusunda ortak tanimlamalar yok. Çogu zaman bu iki kavram (Modernite ve Modernizm) ayni anlamda kullanilmaktadir. Bazi yazarlar ise, modernite ve modernizm kavramlarinin özdes olmadiklarini savunuyorlar. Hatta bazi yazarlar, modernite, modernizm ve modernlesme kavramlarinin da birbirinden ayri oldugunu ileri sürüyorlar. Örnegin, modernite ve modernizm arasindaki ayrimi bir yazar söyle dile getiriyor: ‘Içinde yasadigimiz dönem ‘modern’, modernite olarak degil, modernizm bazinda anlasilmalidir. Genellikle modernitenin on altinci ve on yedinci yüzyillarda basladigi kabul edilirken, modernizm sanatlarda on dokuzuncu yüzyilin sonunda baslayan bir paradigma degisikligi olarak görülür.’[3]

Demek ki, modernite konusunda görüsleri üç ana dala ayirmak mümkün: Birinci görüse göre, modernite, 15. Yüzyilda baslayan ve günümüze kadar devam eden bir toplumsal süreçtir; Ikinci görüse göre, toplumdaki modernlesmenin sonucu olarak dogan kültürel bir süreçtir; Üçüncü görüs ise moderniteyi, öznellik süreci olarak görür. Öznellik sürecini, aklin zaferine yol açan hümanizm, akilcilik çaginin baslangici olarak degerlendirir.

Modernite, modernizm ve modernlesme konusunda çok farkli yorum ve görüsler olmasina karsin, sözcükler konusunda ortak yanlari görmek mümkün. Bu ortak yanlar söyle tanimlanabilir:

Modernite tüm toplumsal sürecin bütün (ekonomik, siyasal, kültürel, estetik, düsünsel vb.) alanlardaki dönüsümlerinin tümünü içerir.

Modernizm , yalnizca kültür, sanat ve estetik alandaki dönüsümleri kapsar.

Modernlesme ise ekonomik, siyasal ve teknik alanlardaki kurumsal altyapisal degisimler demektir.



MARX VE MODERN BURJUVA TOPLUMU

Marx ise, ‘Modern çag’ terimi yerine modern burjuva toplumu veya kapitalizm terimlerini kullanir. Modern burjuva toplumunda çelisik iki sürecin gündemde oldugunu söyle dile getirir Marx: ‘Günümüzde her olgu karsitina gebe görünmektedir...Neredeyse her teknik basari bir ahlaki çöküntüyü beraberinde getirir gibi durmaktadir. Kisi dogayi egemenligine aldikça kendi benzerlerinin esiri olmaya baslamaktadir.. Tüm kesiflerimiz, tüm ilerlemeler maddi güçlere hayat ve akil vermekten öteye gitmemekte, kisiyi maddi bir güç düzeyine indirgemektedir. Toplumun yeni güçleri onlara egemen olacak ve onlari çalistiracak olan yeni insanlari beklemektedir. Bu yeni insanlar isçilerdir. Asri zamanlarin makineler gibi yeni bir ürünü olan isçiler. Burjuvaziyi, aristokrasiyi ve felaket tellallarini çaresiz birakan isaretler eski bir dostumuzu, topragin altinda onca hizla çalismasini bilen bir köstebegi müjdelemektedir: Devrim ‘.[4]

Marx’a göre modern çagin (Kapitalizmin) en belirgin özellikleri, sürekli degisim, geçicilik ve belirsizliktir. Harvey, bu konuda Marx’in düsüncesini söyle özetler: ‘Marx, bütün bu devrimci alt-üst olusu, parçalanmayi ve bitmek bilmeyen güvensizligi ayakta tutan ve çerçeveleyen tek bir bütünsel ilke oldugunun altini israrla çizer. Bu ilke onun çok soyut biçimde ifade ettigi gibi ‘hareket halinde deger’dir; daha basit bir biçimde söylenirse, kar elde etmek için hep ayni yollar arayan sermayenin huzursuz ve araliksiz bir biçimde dolasimidir’.[5]

Modern toplumdaki çeliskili iki süreci gözlemlemesi, Marx’i tüm diger Aydinlanma filozoflarindan ayirir. Aydinlanma filozoflari, kapitalist modernligin herkese yarar getirecegini savunuyorlardi. Marx ve Engels, Aydinlanma filozoflarinin bu tezlerinin tutarsiz olduklarini ortaya koydular. Çünkü kapitalist modernlik, esas olarak herkese degil, toplumun küçük azinligini olusturan burjuva sinifina yariyordu. Örnegin; sanayilesmeyle birlikte isçilerin (Kadin, çoluk çocuk vb.) nasil yoksulluklastiklarini ve burjuvazinin de nasil sermaye birikimi sagladigini ortaya koydular. Sanayilesme ve ekonomik büyümeyle sinif çeliskisinin azalmadigini gösterdiler. Marx, moderniteye (Kapitalizme) hem üretim açisindan, hem de sinif çeliskisi açisindan yaklasti.

Marx, modernitenin hem özgürlestirici, hem de baskici yanini gördü. Aydinlanma filozoflari, modern çagi, yalnizca aklin egemenligine indirgediler. Aklin egemenligi konusunda Engels sunlari söyler: ‘Aklin egemenligi, burjuvazinin idealize edilmis egemenliginden baska bir sey degildir’[6] Ama bundan hareket ederek, modern kapitalist toplumu yalnizca aklin egemenligine indirgemek dogru olmaz. Çünkü bununla ekonomik esitsizligi ve sinifsal çeliskileri açiklamak mümkün degildir. Marx, moderniteyi aklin zaferine indirgemez. O, modern kapitalist toplumdaki sinif sömürüsünün nasil gerçeklestigini açiklar.

Modern çaga tek yanli yaklasan Aydinlanma filozoflari su görüsten hareket ettiler: Tanri yerine insanin, inanç yerine aklin ve bilimin düsüncenin merkezine oturtulmasi iki sonuç doguracaktir. Ilerleme ve Egitim.

Bu düsünürlere göre, bilim sayesinde ekonomik-teknik ‘ilerleme’ olacakti, akil sayesinde ise yiginlarin kültürel egitimi saglanacakti. Ekonomik refah ve kültür ise insanligi mutluluga ve kurtulusa götürecekti. Aydinlanma filozoflari, kapitalist sanayinin gelismesine ragmen isçilerin yogun sömürüsünü görmüyorlardi. Onlara göre, akil ve bilim tüm sorunlar çözecekti.

Aklin ve bilimin egemenligini kurmak ise, aydinlanmis bir azinligin görevidir. Aydinlanma düsünürlerinin aydinlara merkezi rol vermesinin nedeni budur. Aydinlanma filozoflari yalnizca bilgiye önem verdiler, aydinlarin rolüne isaret ettiler. Bu görüsün tek yanli oldugu ortadadir. Çünkü ezilen kitlelerin ‘eylemi’ dikkate alinmamaktadir. Halk, toplumsal degismenin öznesi ve devindiricisi degil, nesnesi olarak algilanmaktadir. Özellikle seçkinci düsünen aydinlar arasinda yaygin olan bu yanlis anlayis, ezilen kitlelerin devrimci rollerine önem vermez. Bu anlayisa göre, degismenin öznesi aydinlardi; ‘Cahil halk’ ise aydinlar tarafindan egitilecek nesne olarak görülüyordu. Aydinlanma felsefesinin özü, bilim ve egitim yoluyla insanin degistirilecegine dayanir. Ama insanin egitim isini bir avuç aydina ve bir avuç aydin araciligiyla da devlete verir. Aydinlanma filozoflari, bilimin ve aklin egemenligini ön planda tuttular. Toplumdaki sinif çeliskilerini dikkate almadilar.



POSTMODERNIZM

Postmodernizmi tam anlamiyla belirlemek veya tanimlamak zordur. Çünkü postmodernist yazar ve düsünürlerin görüsleri arasinda farkliliklar bulunmaktadir. Kimilerine göre postmodernizm, meta-anlatilara [7] inanmazliktir (Lyotard). Kimine göre ‘Radikallesmis modernite’(A. Giddens), kimine göre ’Geç kapitalizmin mantigidir’(F. Jameson). E.Gellner’e göre postmodernist akim, göreceligin, yasayan ve günümüzde karsimiza çikan bir türüdür. Postmodernizmi ’Gösteri toplumunun’ (G. Debord) kültürü olarak ele alanlar var. Alman filozofu Habermass’a göre postmodernizm ‘Yeni muhafazakarlik’tir. Kimilerine göre postmodernizm, sag-sol, dogru-yanlis, bilim-din gibi karsitliklari asmaya çalisan bir düsüncedir.

Görüldügü gibi postmodernizm konusunda ortak bir görüs yoktur. Postmodernizm içinde alabildigine degisik felsefe egilimleri bir araya gelmektedir. Birbirinden son derece farkli konumlar yada tutumlar göze çarpar. Bu nedenle postmodernizmi, kendi içinde bütünlügü olmayan eklektik felsefi düsüncelerin toplami olarak görmek daha dogrudur. Zaten bütünlük, sistem, homojen, birlik, evrensellik kavramlarini reddeden postmodernistler için bu dogaldir. Postmodernist düsünürler arasinda farkliliklarin olmasi, bizzat postmodernizmin bir özelligidir. Çünkü postmodernizm, bölünmüslük, farkliliklarin taninmasi, heterojenlik üzerine kurulmustur. Bütünlük, birlik vb. kavramlar postmodernizmin amaçlarina terstir.

En çok sorulan sorulardan biri sudur: Postmodernizm modernizmden radikal bir kopus mudur yoksa modernizmin degisik biçimde bir devami midir?

Bilimin dogasinda yeni bir degisme oldugunu iddia eden Lyotard için postmodernizm, modernizmden kopustur.

Postmodernizm kavrami çesitli anlamlarda kullanilmaktadir. Bu anlamlari söyle siralayabiliriz:

■Modernizmin devami olarak postmodernizm: Bu anlamda postmodernizm modernizmin ‚radikal’ devamidir.
■· Modernizmin karsiti ve onun asilmasi olarak postmodernizm: Yasadigimiz çag, modernizmin asildigi ve onun karsiti bir çagdir. Modernitenin ideolojilerden, üsluplarindan ve pratiklerinden net bir kopus yasanmaktadir.
■· Kapitalizmin yeni bir asamasi olarak postmodernizm: Kapitalizmin yeni bir safhasi olarak tanimlanmakta. Sanayi ötesi, tüketim toplumu, ulus ötesi ve milletler üstü gibi kavramlarla ifade edilmektedir.
■Modernizmin kültür ve sanat alaninda degisimlerin ifadesi olarak postmodernizm.
Postmodernizm ne bir ‘Okul’dur, ne bir teori, ne de bir hareket. Modernizme tepki temelinde ortaya çikan, ilkesizligi ve kuralsizligi savunan bir düsünce biçimidir. Postmodernizmi savunanlar, bu düsüncenin insani özgürlestirecegini iddia etmektedirler. Gerekçeleri ise söyle: Modernitenin ileri sürdügü teoriler veya modeller, ‘Tek dogru’, ‘Tek gerçek’ ‘Tek düsünce’ gibi söylemle ortaya çikarlar. Insan özgürlügünü dislarlar. Bu nedenle modernitenin tüm teori ve modellerine karsi olmak gerekir.

Postmodernizm, çesitli düsünce biçimlerini içermektedir. Belirli kurali ve belli bir sistematigi yoktur. ‘Bütün’ü ve ‘Sistemi’ reddetmektedir. Bu çesitli yorumlara ragmen postmodernizm degerlendirilmesinde iki egilimi saptamak mümkün: Birinci egilime göre postmodernizm, modernizm sonrasi demektir; yani postmodernizm, modernizmin baska düzlemde devamidir; ikinci egilime göre ise postmodernizm, anti-modernizmdir, modernizmin reddidir, modernizme karsittir.

Postmodernizmin önemli özelliklerinden biri, bulanik olmasi, açik olmamasidir. Ernst Gellner postmodernizmin açik sözlü olmadigina dikkat çekiyor:

‘Postmodernizm günümüze özgü bir akimdir. Simdiden güçlenmis, moda haline gelmistir. Bunlar bir yana, bu postmodernizmin ne menem bir sey oldugu hala açik degildir. Gerçekten de postmodernizmin göze çarpan özellikleri arasinda açikliga rastlamak olanaksizdir. Genellikle postmodernizm, açik sözlülügü bir ilke haline getirmemistir. Ama bu kadarla kalmaz. Açikça konusmayi firsat düstükçe reddeder. Her sey bir yana, açik olan su ki, postmodern inancin 39 ilkesi ya da postmodernist manifesto diye bir sey yok ki, ona bakip içerdigi tasarimlari tam anlamiyla belirleyebildigimizden emin olalim’.[8]



POSTMODERN DÜSÜNCENIN ÖZELLIKLERI



Bu yazida postmodern düsüncenin bütün özelliklerini ele almak olanakli degil.[9] Sadece üç özelligini çok kisa ele alacagim.. Bütünsellik, Özne-Insan ve Nesnel Gerçeklik Sorunu.

Bütünselci Ve Evrenselci Düsüncelerin Reddi:

Postmodern düsünürlerin çogu, bütünselci ve evrenselci düsüncelerin tehlikeli oldugunu ileri sürmüslerdir. Postmodernist düsünceye göre bütünselci düsünce ya baskicidir yada hayalidir. Bu nedenle bütünselligi ve evrenselligi aklimizdan bile geçirmeyelim. Harvey hakli olarak su soruyu sorar: Dünyayi ‘Bütünsellik olarak resmetmek bosuna bir umutsa, o zaman nasil olur da dünya ile iliskimizde tutarli ve anlamli biçimde davranmayi bekleyebiliriz?’ [10].

Peki postmodernizm bütünselligi neden reddeder? Bu sorunun cevabinin Goethe’nin su düsüncesinde sakli oldugunu görürüz: ‘Çürümüs ve yikilmaya yüz tutmus tarihi dönemlerde, çok belirgin, bir öznel gericilik göze çarparken, bütün ilerici dönemlerde dünyayi kendi bütünselligi içinde ve oldugu gibi kavramak gerçegi görülmektedir.‘[11]

Dünya tarihi incelendiginde, bütün ilerici dönemlerde dünyayi kendi bütünselligi içinde kavrama çabasi agir basar.

Toplumu degistirme amaci olanlar, o toplumu bütünlügü içinde kavramaya çalisirlar. Çünkü ancak bütünsellik içinde kavranan bir gerçeklik degistirilebilir. Alman filozofu Hegel’in felsefesi, evrenselligi ve bütünselligi içeren bir felsefe idi. Hegel, feodalizme karsi yürütülen ilerici burjuva demokratik devrimin sonuçlarini felsefi olarak ifade ettigi için evrensel ve bütünlükçü bir felsefe sistemi kurmustu. Bütünselligin reddedilmesinin arkasinda tutuculuk, degisime olan inançsizlik gizlidir. Postmodernist düsünürlerin kötümser ve nihilist olmalari rastlanti degil.

Bütünlügü degistirme amacini tasimayanlar, bütünlügü kavrama çabasina girismezler. Çünkü bütünü dönüstürme amaci yoksa, bütünü kavrama çabasi da gereksiz hale gelir. Goethe’nin de vurguladigi gibi, kötü kosullari degistirmek isteyenler bütünlügü kavrama çabasina girisirler. Bütünsellik bilgisine ihtiyaç duyulmasinin arkasinda bütünlügü degistirme amaci yatmaktadir. Hatta bu çabaya girisenleri totaliter olmakla suçlarlar. Bütünlügü kavrama çabasinin reddedilmesi, gerçek amaçlari açiga çikarir. Bütünlügü parçalamak, gerçegi taninmaz hale getirmektedir. Örnegin bir fotograf paramparça edilerek, o fotograftaki cisim taninmaz hale getirilebilir.

Adorno’nun sosyoloji konusunda söyledikleri ögreticidir: ‘Sosyolojinin elestirel toplum teorisini birakisi, teslimiyetçidir. Toplumsal bütünün degistirilmesinden ümitsizlige düsüldügü için kavranmaya da cüret edilmemektedir’[12].

Bütünlük kavraminin reddedilmesi postmodern entelektüellerin ruh halini yansitir. Terry Eaglaton, toplumsal degisim geregi duymayan entelektüellerin tavrini söyle dile getirir:‘Totalite fikri karsisinda benimsenen kuskucu tavir büyük ölçüde, kendi toplumsal kosullarini daha kapsamli bir çerçeve içerisine oturtmak için üzerlerinde herhangi özel bir baski hissetmeyen entelektüellerden kaynaklanmaktadir’.[13]

Ama bütünlügün reddedilmesi, teorik bir sorun degil, stratejik bir sorundur da. Bu konuda T. Eaglaton sunlari yaziyor:’Anti-totalite teorik bir sorundan ziyade stratejik bir sorun olabilir: Bir tür totaliter sistem olabilir pekala, ama politik eylemlerimiz sistemi tümüyle çökertmeyecegi için, yelkenlerimizi rüzgara göre ayarlamamiz ve daha mütevazi olmakla birlikte daha olanakli projelere agirlik vermemiz tavsiye edilir....Totalite karsisinda açik tutum, ister soldan ister sagdan gelsin, genellikle epeyce açik bir sahtekarliktir. Çogunlukla da, belli bazi totalitelerden kusku duyulurken bazilarinin da benimsenmesini ifade eden bir kuskuculuga dönüsür. Totalitelerin bazi türleri –hapishaneler, patriyarsi, beden, mutlakiyetçi politik düzenler- kabule sayan tartisma basliklari olurken, baska türleri –üretim tarzlari, toplumsal formasyonlar, ögreti sistemleri- usulce sansürlenirler’.[14]

Özne olarak Insanin Yok olmasi:

Postmodern düsünceye göre, günümüzde insan özne olarak yok olmustur. Postmodernizm insani çaresiz olarak görür. Insanin kendi kosullarini düzeltme istenci ve özgürlügü olmayan bir varlik olarak degerlendirir. Kaderinin insanin elinde olmadigi görüsünü yaymaya çalisir.

Bütünlügü reddeden postmodernizm, bütünlügü degistirme gücünde olan insanin ve öznenin yok oldugunu iddia eder. Zaten ideolojiler ve teoriler yok olmussa, insanin tarihsel görevi de sona ermistir. Fedakarlik gerektiren tarihsel görevler sona ermisse, tarihi yapacak özneye de gerek yoktur. Bugüne kadar belirli ‘tarihsel görevler‘ için fedakarlik hüsranla sonuçlanmissa, ‘tarih yapmaya‘ kalkismak anlamsiz olur. Postmodernizm, herhangi bir ideoloji için bireyin fedakarlik yapmasini ‘Aptallik‘ olarak görür.

Nesnel Gerçeklik Sorunu:

Postmodernist düsünürlerin çogunlugu, bilincimizden bagimsiz nesnel gerçekligin varligini kabul etmezler. Onlara göre insandan bagimsiz dis dünya ve maddi bir gerçeklik yoktur; öznel çikarlarimiz ve perspektiflerimiz vardir. Gerçek olan subjektif istemlerimizdir. Gerçeklik özneldir, sadece bireylere göre degisen imajlar vardir. Her bireyin kendi öznel gerçekligi vardir. Dis dünya ve gerçeklik, ‘Sosyal ve dilsel bir yapi’ dan baska bir sey degildir.

Böylesi düsüncelerden hareket eden postmodernistlere göre fikirler, teoriler gerçekligin yansimalari degil, bizzat gerçekligin kendisidir. Derrida, ‘Metnin disinda hiç bir sey yoktur’ düsüncesini ileri sürerek, nesnel gerçekligi reddetmektedir.

Gerçekligi degistirme gibi bir sorunu olmayan bir düsünce tarzinin nesnel gerçekligin varligini inkar etmesi rastlanti degil. Çünkü nesnel gerçekligin kabul edilmesi, nesnel gerçegi dönüstürme olanagi yaratir. Nesnel gerçegi dönüstürme diye bir sorunu olmayan bir felsefe sunu ileri sürecektir: Nesnel gerçek yoktur, olsa bile onu kavrayamayiz. Aklimizin olanaklariyla aklimizin disindaki nesnel gerçekligi kavramak mümkün degildir. Nesnel gerçeklik yoksa, nesnel gerçekligin bilgisi de olamaz. Postmodernizm, dis gerçekligin bilinemeyecegini ve temsil edilemeyecegini savunur. Dis gerçekligin nesnel olarak bilinecegi iddiasinin yanlis oldugunu ileri sürer.

SONUÇ

Postmodernizm nedir sorusuna verilecek en genel ve kisa cevabimiz sudur: Postmodernizm, modernizmden hem radikal bir kopus, hem de onun devamidir. Postmodernizm, hem radikal hem de muhafazakardir. Birey, kimlik, kültür alaninda radikal, sistemi degistirme alaninda muhafazakardir. Politik bakimdan muhalif, ekonomik bakimdan isbirlikçidir. Sorular sorma yönünden zengin, gerçek cevaplar verme açisindan yoksuldur.

Postmodernist düsünürler, tikel alanlarda anarsist, genel alanlarda kapitalist-sistemin savunucularidir. Gerçeklikten kaçarlar. Gerçekligi olusturan nedenleri gizlemeye ugrasirlar. Bilinç felsefesinden kaçip dil felsefesine siginirlar, her seyi dil oyunlarina indirgerler. Tüm bilgi biçimlerini esitleme çabasinda olduklarindan, bilim ve din arasindaki ayrimi ortadan kaldirmaya çalisirlar. Evrensele ve genellestirmelere karsi olduklari için teori ve bilim düsmanligi yaparlar. Tarihsel gelismenin bütünüyle kavranamayacagini savunduklarindan tarihsel olaylarin eklektik yorumuna saplanip kalirlar.

Postmodernizm, geçmis yüzyillarda kapitalizmin yarattigi tüm olumlu degerlerin inkari ve Rönesans, Reformasyon ve Aydinlanma dönemlerinde yaratilan sanat, felsefe, siyasal teori ve kurumlarin elestirilmesidir. Postmodernizm, geçmis olumlu seyleri elestirmekle sinirlandirmaz kendini. Ayni zamanda, çürüyen kapitalizme uygun, sanat, felsefe ve siyasal teori ve kurum anlayislari gelistirmeye çalisir.. Postmodernizm, yeni dönemin burjuva ideolojisinin bir biçimidir.

Postmodernizm, özgürlük ve esitlik adina, dogruyu yanlisla, güzeli çirkinle, iyiyi kötü ile esitler. Dogru-yanlis, iyi-kötü ve güzel-çirkin arasindaki ayrimlari geçersiz hale getirir. Bu ise elestiri mantigini öldürür. Eger dogru veya yanlis diye bir sey yoksa, elestirilecek bir sey yoktur. Elestiri bitmistir. Dogru olanin, iyinin ve güzelin ne oldugu bilinmezse degisim ve gelisim neye göre olacaktir? Bu ayrimlarin olmadigi yerde degisim ve gelisim olabilir mi?

Postmodernistler, genellikle çogulculuktan yana gibi görünürler. Ama diger yandan bazi dünya görüslerinin ve ideolojilerin baskici olduklarini iddia ederek, bu görüs ve ideolojileri dislarlar. Hem çogulcu oldugunu iddia etmek, hem de bazi görüsleri dislamak postmodernizmin çeliskisidir. Postmodern düsünürler, özne olarak insanin çözüldügünü, yok oldugunu iddia ederler. Özneyi yok eden postmodernizmin özgürlükçülügü sahtedir. Özgürlesecek özne ölmüsse , özgürlükçü oldugunu iddia etmek ikiyüzlülüktür..





Yener Orkunoğlu

Kaynaklar:

[1] Peter Wagner, Modernligin Sosyolojisi, s. 27

[2] Aktaran, Gencay Saylan, Postmodernizm, s. 43

[3] Modernite mi Moderniz mi? M. Weber ve günümüz toplumsal teorisi. SCOTT LASH (Çeviren Mehmet Küçük) (Modernite Versus Postmodernite, derleme Mehmet Küçük) s. 47-73

[4] Marx, Aktaran Lefebvre, Modernite Üzerine Tezler. S. 137 (Modernizm Serüveni-Derleyen Enis Batur) içinde.

[5] D. Harvey, Postmodernligin Durumu. s.128

[6] Engels, Anti-Dühring s. 67

[7] Meta-anlatilar sözcügü ile kastettigi sudur: Ideolojiler, yani dünyayi ve toplumu bir bütünlük olarak algilayan teoriler ve düsünce sistemleri, bakis açilari. Aklin tüm dogruyu bulabilecegi ve insanligi kurtulusa götürecegi iddiasi ve bu temelde tüm faaliyetleri düzenleme ideali ve ideolojisi.

[8] Ernst Gellner, Postmodernizm Islam ve Us, s. 41

[9] Daha genis bilgi için bkz. Yener Orkunoglu, NIETZSCHE ve POSTMODERNIZMIN GERÇEK YÜZÜ’ Ceylan Yayinlari, 2007

[10] David Harvey, Postmodernligin Durumu, s. 68. (Çev. Sungur Savran) Metis Yayinlari

[11] Aktaran E. From.Marksin Insan Anlayisi. S.78 Aritan Yayinlari

[12] Adorno, aktaran Ahmet Çigdem, Bir Imkan Olarak Modernite s.32. Iletisim yayinlari

[13] Terry Eaglaton, Postmodernizmin yanilsamalari s. 23

[14] Terry Eaglaton, a.g.e s. 24.





Haber Tarihi : 5/4/2008

Haber Editörü : Özgür Medya

Haber Kaynağı : Özel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder