1 Korintliler 7'de kadın konusu önemli bir yer tutar.
Evlilik
Pavlus, şehvetin esiri olup ahlaksızlık yapmaktansa
evlenmenin iyi bir davranış olduğunu ama yine de evli bir kadın ya da erkeğin
Tanrıyı ihmal edeceğini düşünerek kendini kontrol edebilenlerin yani
nefislerine hakim olabilenlerin evlenmemelerini tavsiye eder. Evli olanların
ise boşanmalarının gereksizliğine işaret eder. Tanrıya bağlanma konusunda
insanların önünde bulunan dünyevi bir engel olarak gördüğü evlilik müessesini
eleştiriyor. Ancak ne Yahudi hukukunda olduğu gibi evliliği zorunlu bir dini yükümlülük
olarak öneriyor ne de kesinlikle yasaklıyor.Sadece kendi tercihini ''kızını
evlendiren iyi eder, evlendirmeyen ise daha iyi eder." ifadesinde olduğu
gibi evlenmeme yönünde ortaya koyuyor. 1Korintliler 7
Papazlar ve rahipler evlenebilir mi?
“Hristiyanlık dinine göre Rahiplerin evlenmesini tanrı
yasaklamıştır. Rahipler kilisede sürekli ibadetle meşgul oldukları için aile
hayatı ve kadınlarla vakit geçirmeleri sakıncalı olarak görülmüştür. Aynı
şekilde rahibeler de evlenemez. Onların tek amacı tanrıya(yani isa`ya) hizmet
etmektir.”
Hristiyanlıkta Rahiplerin evlenmesinin yasak olduğu
söylenir ve Rahipler evlenmezler. Ancak, Hristiyanlıkta rahiplerin evliliği
yasaklanmamıştır, yalnızca önerilmiştir.
İmandan Dönüş
4Ruh açıkça diyor ki, son
zamanlarda bazıları yalancıların ikiyüzlülüğü nedeniyle aldatıcı ruhlara ve
cinlerin öğretilerine kulak vererek imandan dönecek. Vicdanları adeta kızgın
bir demirle dağlanmış bu yalancılar evlenmeyi
yasaklayacak, iman edip gerçeği bilenlerin şükranla yemesi için Tanrı’nın yarattığı yiyeceklerden çekinmek
gerektiğini buyuracaklar.
4Oysa Tanrı’nın yarattığı her şey
iyidir, hiçbir şey reddedilmemeli; yeter ki,
şükranla kabul edilsin.
5Çünkü her şey Tanrı’nın sözüyle ve
duayla kutsal kılınır.
Katoliklerde hiçbir din görevlisi evlenemez
Ortodokslarda papazlar evlenebilir, üst rütbeli
rahipler evlenemez
Protestanlarda tüm din görevlileri evlenebilir.
(Latin kültürünün egemen olduğu Batı Roma Katolik
Grek kültürünün egemen olduğu Doğu Roma ise
Ortodokstur.
Katolikliğe karşı yoğunlaşan tepkiler üzerine Alman
papazı Martin Luter’in birlikte dinde reformu sonucunda da Katolik
Kilisesi’nden bir kopuş daha yaşandı ve 16. yüzyılda Protestan mezhebi ortaya
çıktı.)
Rahiplerin evliliğinin yasaklanması sonucu birçok
rahip taciz ve tecavüz suçu işlemektedir:
Yahudilikte erkekler birden fazla eş alabilirken İncilin hiç
bir yerinde evliliğin tek eşle olacağına veya çok eşle evliliğin yasak olduğuna
dair hiçbir emir yoktur, ancak çok eşli evlilikten bahsedilmezken evlilikle
ilgili söylemler tek eşli evlilik yönündedir.
Kitabı Mukaddes çok eşle evliliği yasaklamaz. Aksine
Eski Ahit ve Rabbilerin yazmaları çok eşle evliliğin meşru olduğunu kabul eder.
Hz Süleymanın 700 hanımı ve üç yüz cariyesi olduğu rivayet edilmektedir (1.
Kırallar 11:3). Yine, Hz. Davud’un çok sayıda hanımı ve cariyesi olduğu rivayet
edilir (2.Samuel 5:13). Kitabı Mukadde’te terekenin murisin diğer eşlerinden
olma erkek çocukları arasından paylaştırılacağına dair emirler yer alır(Sayılar
22:7). Poligami üzerindeki tek sınırlama kız kardeşlerin aynı anda bir kimsenin
nikahı altında bulunamamasıdır (Levililire 18:18) Talmud en fazla dört kadını
tavsiye eder[1]. Avrupa Yahudileri onaltınca asra kadar çok eşliliği devam
ettirdiler. Doğu Yahudileri de çok eşliliğin yasak olduğu İsraile göçünceye
kadar bu uygulamayı devam ettirdiler. Fakat, bazı durumlarda sivil hukuku
geçersiz kılan dini hukuk altında çok eşle evliliğe izin verilir[2].
Yeni ahit çok eşlilik hakkında ne söyler? Papaz Eugene
Hillman nın açıklayıcı kitabına göre çok eşle evliliği yeniden inceler; “İncilin
hiç bir yerinde evliliğin tek eşle olacağına veya çok eşle evliliğin yasak
olduğuna dair hiçbir emir yoktur”[3]. Dahası, Hz İsa kendi toplumu Yahudilerde çok eşlilik
uygulaması olmasına rağmen çok eşle evliğe karşı çıkmaz. Peder Hillman Roma
kilisenin Grek-Roma kültürüne (cariye ve fahişeliğe müsaade ederken tek eşle
evliliği emreder) uymak amacıyla çok eşle evliliği yasakladığının altını çizer.
O St. Augustine’nin ‘Şimdi bizim zamanımızda Roma adetlerine uymak için başka
bir eş almaya artık izin verilmemektedir’[4]sözünü nakleder. Afrika kiliseleri ve Hristiyanları Avrupalı
kardeşlerine sık sık Kilisenin çok eşle evliliği yasaklamasının kültürel bir
adet olduğunu Hristiyanlığın emri olmadığını hatırlatırlardı. http://kadin.rasthaber.com/1101_YAHUDI-VE-HRISTIYAN-GELENEGINDE-POLIGAMI.html
Çok eşli evliliğin yanı sıra boşanma da yasaklanmıştır.
Boşanma
11İsa onlara, “Karısını boşayıp
başkasıyla evlenen, karısına karşı zina etmiş olur” dedi.
12“Kocasını boşayıp başkasıyla evlenen
kadın da zina etmiş olur.”Markos 10
...Boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.
Matta:5-32
18“Karısını boşayıp başkasıyla evlenen
zina etmiş olur. Kocasından boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.” Luka
16
31“Bunun için adam annesini babasını
bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak.”
32Bu sır büyüktür; ben bunu Mesih ve
kiliseyle ilgili olarak söylüyorum.
33Size gelince, her biriniz karısını
kendisi gibi sevsin. Kadın da kocasına saygı göstersin.
11İsa onlara, “Karısını boşayıp
başkasıyla evlenen, karısına karşı zina etmiş olur” dedi.
12“Kocasını boşayıp başkasıyla evlenen
kadın da zina etmiş olur.”
Boşanmayla İlgili Soru
10İsa oradan ayrılıp Yahudiye’nin Şeria
Irmağı’nın karşı yakasındaki topraklarına geçti. Çevresinde yine kalabalıklar
toplanmıştı; her zamanki gibi onlara öğretiyordu.
2Yanına gelen bazı Ferisiler O’nu
denemek amacıyla, “Bir erkeğin, karısını boşaması Kutsal Yasa’ya uygun mudur?”
diye sordular.
3İsa karşılık olarak, “Musa size ne buyurdu?”
dedi.
4Onlar, “Musa, erkeğin bir boşanma
belgesi yazarak karısını boşamasına izin vermiştir” dediler.
5İsa onlara, “İnatçı olduğunuz için
Musa bu buyruğu yazdı” dedi.
6“Tanrı, yaratılışın başlangıcından
‘İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı.’
7-8‘Bu nedenle adam annesini babasını
bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak.’ Şöyle ki, onlar artık iki
değil, tek bedendir.
9O halde Tanrı’nın birleştirdiğini
insan ayırmasın.”
10Öğrencileri evde O’na yine bu
konuyla ilgili bazı sorular sordular.
11İsa onlara, “Karısını boşayıp
başkasıyla evlenen, karısına karşı zina etmiş olur” dedi.
12“Kocasını boşayıp başkasıyla evlenen
kadın da zina etmiş olur.”
Matta:5-32 ...Boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.
Matta5:
Zina ve Boşanma
27 “ ‘Zina etmeyeceksin’ dendiğini
duydunuz.
28Ama ben size diyorum ki, bir kadına
şehvetle bakan her adam, yüreğinde o kadınla zina etmiş olur.
29Eğer sağ gözün günah işlemene neden
olursa, onu çıkar at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun
cehenneme atılmasından iyidir.
30Eğer sağ elin günah işlemene neden
olursa, onu kes at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun
cehenneme gitmesinden iyidir.
31“ ‘Kim karısını boşarsa ona boşanma
belgesi versin’ denmiştir.
32Ama ben size diyorum ki, karısını
fuhuş dışında bir nedenle boşayan onu zinaya itmiş olur. Boşanmış bir kadınla
evlenen de zina etmiş olur.”
Luka:16-18 «Karısını boşayıp başkasıyla evlenen her
adam zina etmiş olur. Kocasından boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş
olur.
18“Karısını boşayıp başkasıyla evlenen
zina etmiş olur. Kocasından boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.”
Kadınların yararına gibi görünen, o dönem için istediği
zaman karısını boşayıp sokağa atan kocanın evlilik üzerindeki tek taraflı
keyfiyetine son vermiş, kadınlar için bir güvence ve hak kazanımı olmuş olan bu
yenilik, aslında özellikle günümüz için eşlere yarardan çok zarar getirmiştir:
Yahudilikte erkeklere tanınan boşama hakkı, Hristiyanlıkta
erkekle birlikte kadına da tanınmış değil, aksine kadına verilmeyen ve erkekler
için mevcut olan bu hak, erkeklerden de geri alınmak sureti ile diğer bazı
dinlerin sınırlı olarak verdiği boşanma hakkı tamamen ortadan kaldırılmış
olmaktadır. Bu yasakla bir hata yaparak evlenen ya da sonradan anlaşamayan
eşler, bir ömür boyu birbirlerine mahkum edilmişlerdir.
Recm
Tevrat'ta recm
Yasanın tekrarı
22: 22 Eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken
yakalanırsa, hem kadınla yatan adam, hem kadın, ikisi de öldürülecek.
İsrail'den kötülüğü atacaksınız.
22: 23 Eğer bir adam kentte başka biriyle nişanlı
ergen bir kızla karşılaşır ve onunla yatarsa,
22: 24 İkisini de kentin kapısına götürecek,
taşlayarak öldüreceksiniz. çünkü kız kentte olduğu halde yardım istemek için
bağırmadı; adam da komşusunun karısıyla ilişki kurdu. Aranızdaki kötülüğü
ortadan kaldıracaksınız.[13]
Levililer
27“ ‘Cincilik yapan ve ruh çağıran
ister erkek olsun, ister kadın olsun kesinlikle öldürülecektir. Onları
taşlayacaksınız. Ölümlerinden kendileri sorumludur.’ ”
Çölde Sayım 5
27Eğer kadın kocasına ihanet
etmiş, kendini kirletmişse, lanet getiren suyu içince acı duyacak; karnı şişip
kalçası eriyecek. Halkı arasında lanetli olacak.
28Ama kendini kirletmemişse,
temizse, zarar görmeyecek, çocuk doğurabilecek.
29“ ‘Kıskançlık yasası budur. Bir
kadın yoldan çıkar, kocasıyla evliyken kendini kirletirse,
30ya da bir koca karısını
kıskanır, ona karşı yüreğinde kuşku uyanırsa, kâhin kadını RAB’bin önünde
durduracak, bu yasayı ona uygulayacak.
31Kocası herhangi bir suçtan
suçsuz sayılacak, kadınsa suçunun cezasını çekecek.’ ”
İncil’de Recm
İsa, zina suçundan kadınların taşlanarak ölüme mahkûm
edildiği(recm) bir toplumda ünlü
“günahsız olan ilk taşı atsın” sözüyle
bu uygulamayı kaldırarak önemli bir reform yapmıştır. (Yuh 8.5-9).
8İsa ise Zeytin Dağı’na
gitti. (YC2009)
2Ertesi sabah erkenden yine tapınağa
döndü. Bütün halk O’nun yanına geliyordu. O da oturup onlara öğretmeye
başladı. (YC2009)
3-4Din bilginleri ve Ferisiler, zina
ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa’ya,
“Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı” dediler. (YC2009)
5“Musa, Yasa’da bize böyle kadınların
taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?” (YC2009)
6Bunları İsa’yı denemek amacıyla
söylüyorlardı; O’nu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı.
İsa eğilmiş,
parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. (YC2009)
7Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine
doğruldu ve, “İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın!” dedi.
(YC2009)
8Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya
başladı. (YC2009)
9Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar
olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa’yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta
yerde duruyordu. (YC2009)
10İsa doğrulup ona, “Kadın, nerede
onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?” diye sordu.
(YC2009)
11Kadın, “Hiçbiri, Efendim” dedi.
İsa, “Ben de seni
yargılamıyorum” dedi. “Git, artık bundan sonra günah işleme!”
(YC2009)
Hıristiyanlık’ta kadınla ilgili tutumunun belirlenmesinde
Hz. İsa’nın davranışları ve sözlerinden çok, kendisinden sonra Hıristiyanlığın
kurucularından olan Pavlus’un etkisi olmuştur. Hıristiyanlıkta kadının yerini
belirleyici ifadelere çoğunlukla Resullerin mektuplarında ve özellikle de
Pavlus’un mektuplarında rastlanmaktadır.
Pavlus'un Hristiyanlığa
Yansıttığı Kadın Anlayışı
Hristiyanlık, Musevi/Yahudi kültürünün katılıklarına,
yozlaşmasına, baskılarına, geriliklerine bir tepki olarak doğmuş olmasının yanı
sıra bu dinin bir devamı, bir tamamlayıcısı olarak bunların çoğunu içermektedir
de.
Aynı şekilde, Pavlus’un da kadını erkekle eşit gören onu bir
insan olarak değerlendiren ifadeleri olduğu gibi tam tersine, kadının Tanrı'nın
suretinden uzak olarak yaratıldığını, kesin olarak erkeğe itaat etmesi
gerektiğini, hatta öğrenme
amaçlı olarak bile cemaat içerisinde soru sarmamasını zira
kadının
hocasının kocası olması gerektiği şeklinde kadının yaratılış
itibariyle kötü
olduğu düşüncesine zemin hazırlayan görüşleri vardır.
Pavlus'un genel olarak ve kadın konusundaki yaklaşımını
olumlu ve olumsuz yönleriyle birlikte daha doğru bir şekilde anlamak için onun
içinde yaşadığı kültürün yani Ortadoğuda karşılaşan hem Yahudi hem de Roma
kültürünün kadın algısına bakmak gerekmektedir. Pavlus'un kadın konusundaki
yaklaşımı, kendi döneminin Ortadoğu toplumunun kadın algısını yansıtır.
Koyu bir Musevi/Yahudi, aynı zamanda da Roma vatandaşı olan Pavlus,
Roma kültürünün ve stoacılığın merkezlerinden olan Tarsus’ta Roma eğitimi ve
kültürü almıştır.
Eski Ahid külliyatının son şeklini aldığı ve Talmud metnini
oluşturacak olan Mişna külliyatının teşekkül devresinde yaşayan Pavlus ve ilk
devir Hıristiyanları, Yahudi kültürünün ve pagan (putperest) Roma kültürünün
kadına bakışından da oldukça etkilenmişlerdir.
Yahudi kültüründe kadın, erkeğin kaburga kemiğinden
yaratılması ve yasak meyveyi yemesi ve eşine yedirmesi sebebiyle ikincil
konumdadır ve cezaya çarptırılmıştır. Cezasını, zahmet ve gebeliğinin daha da
çoğaltılmasıyla, ağrı ve sancı ile evlat doğurması, arzusunun kocasına karşı
olması, kocasının kendisine hakim olmasıyla çekeceğini bildirmiştir. Kadının
birinci vazifesi çocuk doğurmak, yuvaya bakmaktır. Zina eden ya da kocasının
şüphelendiği ya da kıskandığı recmedilir (taşlanarak öldürülür). Kadın din
görevlisi olamaz. Kadınlar cemaatte sayılmaz ve cemaatte ibadete iştirak
edemez. Sadece uzaktan seyredebilirler. Cenaze merasimlerine katılamazlar.
Kadın kocasında, erkek kardeşi varsa babasından mirasçı olamaz. Başını örtmesi
gerekir. Başı açık kadının bulunduğu evde kutsal metinler okunamaz. Yabancıyla
aynı sofrada oturamaz. Her gün sabah ibadetlerinde “Rabbim beni kadın
yaratmadığın için sana şükürler olsun” derler. Ayrıca kadınlar geveze, açgözlü,
kıskanç, kavgacı, güvenilmez ve baştan çıkartıcı gibi sıfatlarla yerilir.
http://hakkiyigit.com.tr/?p=760
Yahudi toplumunun bu önemli fıkhi kitabında kadının
yaratılış şekli ve kadının Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldığının sebebi
hakkında şu açıklama yer almıştır:
“Ben, kadını hafif meşrepli olmasın ve kibirden başını
yüksekte tutmasın diye Adem’in başından yaratmadım. Çok araştırmasın diye de
gözlerinden yaratmadım. Gizlice kulak vermesin ve laf taşımasın diye de
kulağından yaratmadım. Geveze ve konuşkan olmasın diye de ağzından yaratmadım.
Haset etmesin diye de kalbinden yaratmadım. Eli boş şeylere uzanmasın diye de
elinden yaratmadım. Boş yere gezmesin diye de ayaklarından yaratmadım. Ben
kadını Adem’in bedeninden sürekli örtülü ve gizli olan bir parçasından yarattım
ki her zaman örtülü ve iffetli kalsın.”
Yahudi toplumunda ‘Her erkeğin günde bir defa şu üç konuda
şükür duasını dile getirmesi gerekirdi: Tanrı’nın kendisini İsrailoğlu’na
mensup kıldığı, kadın olarak yaratmadığı ve kendisini cahillerden ve köle
yapmadığı için. Talmud Menahot 43b –
44a:
Yahudiler kadın olarak doğmadıklan için Tanrı’ya şükran
duasında bulunurlarken
Yunanlı erkekler de kadın olmamayı talihlilik olarak
algılamaktadırlar:
Sokrat'a ait olduğu iddia edilen bir Tales öyküsünde
"öncelikle hayvan olarak değil insan olarak doğduğum için; ikinci olarak
kadın değil erkek olarak doğduğuın için; son olarak da Barbar olarak değil
Yunanlı olarak doğduğum için kendimi talihli addediyoruın." ifadesi yer
alır. http://ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01949%5C2008_31/2008_31_BATUKC.pdf
Ancak Romalılarda kadın İÖ 3. yüzyıldan itibaren
Yunanlılarla daha sık etkileşmeye başlamalarıyla ve ard arda yapılan savaşlarla
birlikte özgürleşmeye başlamıştır. Yunanlılara göre Romalılarda kadın daha
özgürdür. Kız çocukları okutulmaktadır. Evlilik tek eşlidir. Augustus Dönemi’ne
gelindiğinde (M.Ö. 27-M.S. 14), ekonomik bağımsızlığını, boşanma hakkını
kazanmış, başkasıyla da evlenebilmektedir. Zina edenler artık öldürülmez hale
gelmiştir. Kadın kapalı değil, şık kıyafetler giyip süslenebilmekte, şarap
içebilmektedir.
Eski Ahid’de Kadın:
İki Yaratılış, İki Kadın, İki Kader
Hristiyanlığın esas aldığı Tevrat’ta kadının yaratılışı iki
kıssaya dayanır. Birinci kıssaya göre, kadın erkeğe eşit, ikisi de tanrı
suretinde yaratılmıştır. İkinci kıssaya göre ise, kadın erkeğin kaburga
kemiğinden onun yardımcısı olarak yaratılmıştır. Bu farklılık kadına karşı
geliştirilen iki farklı tavrı yansıttığı gibi iki farklı tavra da kaynaklık
ederler.
26Tanrı, “Kendi suretimizde,
kendimize benzer insan yaratalım” dedi, “Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara,
evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.”
27Tanrı insanı kendi suretinde
yarattı, onu Tanrı’nın suretinde yarattı. Onları erkek ve dişi olarak
yarattı.
28Onları kutsayarak, “Verimli olun,
çoğalın” dedi, “Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara,
gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun.
Adem ile Havva
4 Göğün ve yerin yaratılış
öyküsü: RAB Tanrı göğü ve yeri yarattığında,
5yeryüzünde yabanıl bir fidan, bir ot
bile bitmemişti. Çünkü RAB Tanrı henüz yeryüzüne yağmur göndermemişti. Toprağı
işleyecek insan da yoktu.
6Yerden yükselen buhar bütün
toprakları suluyordu.
7RAB Tanrı Adem’i topraktan yarattı
ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu.
8RAB Tanrı doğuda, Aden’de bir bahçe
dikti. Yarattığı Adem’i oraya koydu.
9Bahçede iyi meyve veren türlü türlü
güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme
ağacı vardı.
10Aden’den bir ırmak doğuyor,
bahçeyi sulayıp orada dört kola ayrılıyordu.
11İlk ırmağın adı Pişon’dur. Altın
kaynakları olan Havila sınırları boyunca akar.
12Orada iyi altın, reçine ve oniks
bulunur.
13İkinci ırmağın adı Gihon’dur, Kûş
sınırları boyunca akar.
14Üçüncü ırmağın adı Dicle’dir,
Asur’un doğusundan akar. Dördüncü ırmak ise Fırat’tır.
15RAB Tanrı Aden bahçesine bakması,
onu işlemesi için Adem’i oraya koydu.
16Ona, “Bahçede istediğin ağacın
meyvesini yiyebilirsin” diye buyurdu,
17“Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından
yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.”
18Sonra, “Adem’in yalnız kalması iyi
değil” dedi, “Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.”
19RAB Tanrı yerdeki hayvanların,
gökteki kuşların tümünü topraktan yaratmıştı. Onlara ne ad vereceğini görmek
için hepsini Adem’e getirdi. Adem her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla
anıldı.
20Adem bütün evcil ve yabanıl
hayvanlara, gökte uçan kuşlara ad koydu. Ama kendisi için uygun bir yardımcı
bulunmadı.
21RAB Tanrı Adem’e derin bir uyku
verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini
etle kapadı.
22Adem’den aldığı kaburga kemiğinden
bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi.
23Adem,
“İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik,
Etimden alınmış ettir” dedi,
“Ona ‘Kadın’ denilecek,
Çünkü o adamdan alındı.”
“İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik,
Etimden alınmış ettir” dedi,
“Ona ‘Kadın’ denilecek,
Çünkü o adamdan alındı.”
24Bu nedenle adam annesini babasını
bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak.
25Adem de karısı da çıplaktılar,
henüz utanç nedir bilmiyorlardı.
Kadın düşmanları ikinci kıssayı benimserler ve öyle
davranırlar: “kadın erkeğin kaburga kemiğinden, kemiğin de eğri olanından
yaratılmıştır”!
Bu demektir ki, kadının fıtratı/zihniyeti/karakteri doğuştan eğridir !..”
Bu demektir ki, kadının fıtratı/zihniyeti/karakteri doğuştan eğridir !..”
Cahillikler Kitabı’nın 73 ve 74. sayfalarında Gilbert ve
Zevit adlı iki uzman, insanlık tarihini- daha doğrusu Semavî Dinleri- altüst
eden şu büyük(!) iddiada bulunmuşlar: “Havva’nın, Adem’in eğri kaburga
kemiğinden yaratıldığı iki nedenden ötürü yalandır! Birinci neden; kadınla
erkek aynı sayıda kaburga kemiğine sahiptirler... İkinci neden ise;
primatlarda, sadece erkeklerde ve örümcek maymunlarında penis kemiği yoktur.
Öyleyse kadın, erkeğin penis kemiğinden yaratılmıştır..”! http://288757.forumromanum.com/member/forum/entry.user_288757.2.1111584754.m_toloj_ve_d_nlerde_kadin_due_manli_i-piya.html
( bunun için 4
dayanakları olanlar da vardır:1- ibranicedeki penis anlamının arapçadaki
kaburga kelimesiyle aynı olması 2- erkeklerde
kaburga kemiğinin eksik olmaması 3- erkeklerde
(insanlarda) diğer memelilerde olduğu gibi penis kemiğinin olmaması 4- erbezindeki sanki yarılıp içinden bir şey alınıp
geri kapatılmış gibi olan iz.)
Yahudi toplumunun bu önemli fıkhi kitabında kadının
yaratılış şekli ve kadının Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldığının sebebi
hakkında şu açıklama yer almıştır:
“Ben, kadını hafif meşrepli olmasın ve kibirden başını
yüksekte tutmasın diye Adem’in başından yaratmadım. Çok araştırmasın diye de
gözlerinden yaratmadım. Gizlice kulak vermesin ve laf taşımasın diye de
kulağından yaratmadım. Geveze ve konuşkan olmasın diye de ağzından yaratmadım.
Haset etmesin diye de kalbinden yaratmadım. Eli boş şeylere uzanmasın diye de
elinden yaratmadım. Boş yere gezmesin diye de ayaklarından yaratmadım. Ben
kadını Adem’in bedeninden sürekli örtülü ve gizli olan bir parçasından yarattım
ki her zaman örtülü ve iffetli kalsın.”
İlk Günah
Hıristiyanlığın üzerine temellendiği bir diğer çok önemli
kavram ise ilk günah kavramıdır. Tevrat’ta yer alan ve mitlerden bir mit olan
yaratılış efsanesine göre Tanrı, Adem’in kaburga kemiğinden ona bir eş
yarattıktan sonra, yarattığı hayvanlardan en kurnazı olan yılan, iyiyle kötülüğü bileceklerini ve Tanrı gibi
olacaklarını söyleyerek Havva’yı Tanrı’nın yenmesini yasakladığı ağacın
meyvesinden yemesini sağlayarak kandırır. Havva bunu Adem’e de yedirerek onun
da aldanmasına, kendisinin doğum sancısına ve eşine itaate mahkum
olmasına, Adem’in de çalışmaya mahkum
olmasına, ölümlü ve lanetli insanlar olarak cennetten kovulup yeryüzüne
sürülmesine ve tüm insanlığın kirlenmesine, lanetlenmesine, günahına neden
olur. Adem herhangi bir zorlamaya maruz kalmadan söz konusu meyveyi yediyse de,
ödüllendirilircesine kadın ‘Adem’in yönetimine’ verilir.
İnsanın Günahı
3RAB Tanrı’nın yarattığı yabanıl
hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki
ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu.
3“Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki
ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.”
5“Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın
meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi
olacaksınız.”
6Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek
için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp
yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.
7İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak
olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük
yaptılar.
8Derken, günün serinliğinde bahçede
yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçların arasına
gizlendiler.
9RAB Tanrı Adem’e, “Neredesin?” diye
seslendi.
10Adem, “Bahçede sesini duyunca
korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi.
11RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana
kim söyledi?” diye sordu, “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?”
12Adem, “Yanıma koyduğun kadın
ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı.
13RAB Tanrı kadına, “Nedir bu
yaptığın?” diye sordu.
Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye
karşılık verdi.
14Bunun üzerine RAB Tanrı yılana,
“Bu yaptığından ötürü
Bütün evcil ve yabanıl hayvanların
En lanetlisi sen olacaksın” dedi,
“Karnının üzerinde sürünecek,
Yaşamın boyunca toprak yiyeceksin.
“Bu yaptığından ötürü
Bütün evcil ve yabanıl hayvanların
En lanetlisi sen olacaksın” dedi,
“Karnının üzerinde sürünecek,
Yaşamın boyunca toprak yiyeceksin.
15Seninle kadını, onun soyuyla senin
soyunu
Birbirinize düşman edeceğim.
Onun soyu senin başını ezecek,
Sen onun topuğuna saldıracaksın.”
Birbirinize düşman edeceğim.
Onun soyu senin başını ezecek,
Sen onun topuğuna saldıracaksın.”
16RAB Tanrı kadına,
“Çocuk doğururken sana
Çok acı çektireceğim” dedi,
“Ağrı çekerek doğum yapacaksın.
Kocana istek duyacaksın,
Seni o yönetecek.”
“Çocuk doğururken sana
Çok acı çektireceğim” dedi,
“Ağrı çekerek doğum yapacaksın.
Kocana istek duyacaksın,
Seni o yönetecek.”
17RAB Tanrı Adem’e,
“Karının sözünü dinlediğin ve sana,
Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için
Toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi,
“Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.
“Karının sözünü dinlediğin ve sana,
Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için
Toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi,
“Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.
19Toprağa dönünceye dek
Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın.
Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın
Ve yine toprağa döneceksin.”
Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın.
Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın
Ve yine toprağa döneceksin.”
20Adem karısına Havva adını verdi.
Çünkü o bütün insanların annesiydi.
22Sonra, “Adem iyiyle kötüyü
bilmekle bizlerden biri gibi oldu” dedi, “Artık yaşam ağacına uzanıp meyve
almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.”
23Böylece RAB Tanrı, yaratılmış
olduğu toprağı işlemek üzere Adem’i Aden bahçesinden çıkardı.
24Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu
denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli
bir kılıç yerleştirdi.
Bu efsane, Pavlus tarafından Yeni Antlaşma’ya geçirilmiş ve
kullanılmıştır.
Kadın, dinin öğretildiği ve ibadet edildiği toplantılara
katılabilir, öğrenebilir, ancak kadın erkeğe bir şey öğretemez, din hocalığı
yapamaz, öğretemediği gibi soru da soramaz, kadın sessizce dinlemelidir, bir
sorusu varsa evde kocasına sormalıdır, kadın süslenmemelidir, onun süsü
dindarlara yakışır biçimde sade giyinip erkeğe itaat etmesidir, erkek kadının
egemenidir, çünkü önce Adem, sonra Havva yaratılmıştır, aldatılan da Adem değil, kadındır,
kadın aldatılıp suç işlemiştir:
Kadınlara toplantıda
konuşma yasağı!
1Korintliler:14
34Kadınlar toplantılarınızda
sessiz kalsın. Konuşmalarına izin yoktur. Kutsal Yasa’nın da belirttiği gibi,
uysal olsunlar.
35Öğrenmek istedikleri bir şey
varsa, evde kocalarına sorsunlar. Çünkü kadının toplantı sırasında konuşması
ayıptır.
Timoteos 1/2
11Kadın sükûnet ve tam bir
uysallık içinde öğrensin.
12Kadının öğretmesine, erkeğe
egemen olmasına izin vermiyorum; sakin olsun.
13-14Çünkü önce Adem, sonra Havva
yaratıldı; aldatılan da Adem değildi, kadın aldatılıp suç işledi.
15Ama doğum yapıp kurtulacaktır;
yeter ki, sağduyuyla iman, sevgi ve kutsallıkta yaşasın.
Yeni Çeviri 2009
Örtünme
Erkek başını örtmemeli, kadın ise örtmelidir, çünkü:
1Korintliler 11:
3Ama şunu da bilmenizi isterim:
Her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek, Mesih’in başı da Tanrı’dır.
4Başına bir şey takıp dua ya da
peygamberlik eden her erkek, başını küçük düşürür.
5Ama başı açık dua ya da
peygamberlik eden her kadın, başını küçük düşürür. Böylesinin, başı tıraş
edilmiş bir kadından farkı yoktur.
6Kadın başını açarsa, saçını
kestirsin. Ama kadının saçını kestirmesi ya da tıraş etmesi ayıpsa, başını
örtsün.
7Erkek başını örtmemeli; o,
Tanrı’nın benzeri ve yüceliğidir. Kadın da erkeğin yüceliğidir.
8Çünkü erkek kadından değil,
kadın erkekten yaratıldı.
9Erkek kadın için değil, kadın
erkek için yaratıldı.
10Bu nedenle ve melekler
uğruna kadının başı üzerinde yetkisi olmalıdır.
Kadınlar inançlı, dindar kadınlara yaraşır şekilde sade
giyinmeli, süslenmemeli, kocalarının sözünden çıkmamalı, onlara efendim diye
hitap etmelidirler. Kadınlar inançlı, dindar
kadınlara yaraşır şekilde sade giyinmelidir.
9-10 Kadınların da saç örgüleriyle, altınlarla, incilerle ya da pahalı giysilerle değil, sade giyimle, edepli ve ölçülü tutumla, Tanrı yolunda yürüdüklerini ileri süren kadınlara yaraşır biçimde, iyi işlerle süslenmelerini isterim. 1. Timoteos 2
1-2 Bunun gibi, ey kadınlar, siz de kocalarınıza bağımlı
olun
3 Süsünüz örgülü saçlar, altın takılar, güzel giysiler gibi dışla ilgili olmasın.
4 Gizli olan iç varlığınız, sakin ve yumuşak bir ruhun solmayan güzelliğiyle süsünüz olsun. Bu, Tanrının gözünde çok değerlidir.
5 Çünkü geçmişte umudunu Tanrıya bağlamış olan kutsal kadınlar da kocalarına bağımlı olarak böyle süslenirlerdi.
6 Örneğin Sara İbrahimi "Efendim" diye çağırır, sözünü dinlerdi. İyilik eder, hiçbir tehditten yılmazsanız, siz de Saranın çocukları olursunuz. 1 Petrus 3
3 Süsünüz örgülü saçlar, altın takılar, güzel giysiler gibi dışla ilgili olmasın.
4 Gizli olan iç varlığınız, sakin ve yumuşak bir ruhun solmayan güzelliğiyle süsünüz olsun. Bu, Tanrının gözünde çok değerlidir.
5 Çünkü geçmişte umudunu Tanrıya bağlamış olan kutsal kadınlar da kocalarına bağımlı olarak böyle süslenirlerdi.
6 Örneğin Sara İbrahimi "Efendim" diye çağırır, sözünü dinlerdi. İyilik eder, hiçbir tehditten yılmazsanız, siz de Saranın çocukları olursunuz. 1 Petrus 3
Bir
taraftan "Vaftizde Mesih'le birleşenlerinizin hepsi Mesih'i giyindi. Artık
ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı vardır. Hepiniz
Mesih İsa'da birsiniz."3 deyip kurtuluş açısından kadın ve erkeğin
eşitliğini ortaya koyarken diğer taraftan İnsanın aldanmışlığının sorumluluğunu
Havva'ya/kadına yükleyerek kadını arka plana iter.
Her ne kadar Mesih karşısında cinsiyetin bir anlamı
olmadığını söylese de
Tanrı, Mesih insan ilişkisini açıklarken bir
hiyerarşiden söz eder. Buna göre her erkeğin başı, bir anlamda üstü Mesih ve Mesihin üstü Tanrı
iken,
kadının
başı ya da ondan sorumlu olan üstü erkektir: "Ama şunu da
'
bilmenizi isterim: her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek ve Mesih'in
başı
Tanrı'dır."
22 Ey kadınlar, Rab’be bağımlı
olduğunuz gibi, kocalarınıza bağımlı olun.
(Efesliler 5/22)
23Çünkü Mesih bedenin kurtarıcısı
olarak kilisenin başı olduğu gibi, erkek de kadının başıdır.
24Kilise Mesih’e bağımlı olduğu gibi,
kadınlar da her durumda kocalarına bağımlı olsunlar.
(Efesliler 5/23,24)
3Ama şunu da bilmenizi isterim:
Her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek, Mesih’in başı da Tanrı’dır.
1Korintliler 11/3)
Karı Koca İlişkileri
22 Ey kadınlar, Rab’be bağımlı
olduğunuz gibi, kocalarınıza bağımlı olun.
23Çünkü Mesih bedenin kurtarıcısı
olarak kilisenin başı olduğu gibi, erkek de kadının başıdır.
24Kilise Mesih’e bağımlı olduğu
gibi, kadınlar da her durumda kocalarına bağımlı olsunlar.
25Ey kocalar, Mesih kiliseyi nasıl
sevip onun uğruna kendini feda ettiyse, siz de karılarınızı öyle sevin.
26Mesih kiliseyi suyla yıkayıp
tanrısal sözle temizleyerek kutsal kılmak için kendini feda etti.
27Öyle ki, kiliseyi üzerinde leke,
buruşukluk ya da buna benzer bir şey olmadan, görkemli biçimde kendine
sunabilsin. Amacı kilisenin kutsal ve kusursuz olmasıdır.
28Aynı biçimde kocalar da karılarını
kendi bedenleri gibi sevmelidir. Karısını seven kendini sever.
29Hiç kimse hiçbir zaman kendi
bedeninden nefret etmemiştir. Tersine, onu besler ve kayırır; tıpkı Mesih’in
kiliseyi besleyip kayırdığı gibi.
30Çünkü bizler O’nun bedeninin
üyeleriyiz.
31“Bunun için adam annesini babasını
bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak.”
32Bu sır büyüktür; ben bunu Mesih ve
kiliseyle ilgili olarak söylüyorum.
33Size gelince, her biriniz karısını
kendisi gibi sevsin. Kadın da kocasına saygı göstersin.
3Ama şunu da bilmenizi isterim:
Her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek, Mesih’in başı da Tanrı’dır.
Böylece Pavlus
tarafından [Kadın à Erkek à Mesih à Tanrı] sıralamasıyla
bir hiyerarşi oluşturulup kadının Tanrı’ya ulaşabilmesi ve onu razı edebilmesi
için hem kocasına ve hem de Mesih’e itaat etmesi dini bir zorunluluk haline
getirilerek erkeğe itaati fiziksel şiddetin yanı sıra dinsel olarak da
sağlanmış olmaktadır.
Bu mitolojik efsaneler, kadının tarih boyunca aşağılanıp
ikincil konumda olmasının ve erkeğe itaat etmesinin, özellikle Ortaçağ’da cadı
oldukları bahanesiyle yakılmalarının hem gerekçesi hem de kaynağı olmuştur.
Ortaçağ’da daha çok Tevrat hükümleri esas alınmıştır.
Batı Ortaçağı için Batılıların Yahudileşmesi denilebilir.
Yahudi kültüründe kadın, erkeğin kaburga kemiğinden
yaratılması ve yasak meyveyi yemesi ve eşine yedirmesi sebebiyle ikincil
konumdadır ve cezaya çarptırılmıştır. Cezasını, zahmet ve gebeliğinin daha da
çoğaltılmasıyla, ağrı ve sancı ile evlat doğurması, arzusunun kocasına karşı
olması, kocasının kendisine hakim olmasıyla çekeceğini bildirmiştir. Kadının
birinci vazifesi çocuk doğurmak, yuvaya bakmaktır. Zina eden ya da kocasının şüphelendiği
ya da kıskandığı recmedilir (taşlanarak öldürülür). Kadın din görevlisi olamaz.
Kadınlar cemaatte sayılmaz ve cemaatte ibadete iştirak edemez. Sadece uzaktan
seyredebilirler. Cenaze merasimlerine katılamazlar. Kadın kocasında, erkek
kardeşi varsa babasından mirasçı olamaz. Başını örtmesi gerekir. Başı açık
kadının bulunduğu evde kutsal metinler okunamaz. Yabancıyla aynı sofrada
oturamaz. Her gün sabah ibadetlerinde “Rabbim beni kadın yaratmadığın için sana
şükürler olsun” derler. Ayrıca kadınlar geveze, açgözlü, kıskanç, kavgacı,
güvenilmez ve baştan çıkartıcı gibi sıfatlarla yerilir.
Tevrat, Çölde Sayım 5
27Eğer kadın kocasına ihanet
etmiş, kendini kirletmişse, lanet getiren suyu içince acı duyacak; karnı şişip
kalçası eriyecek. Halkı arasında lanetli olacak.
28Ama kendini kirletmemişse, temizse,
zarar görmeyecek, çocuk doğurabilecek.
29“ ‘Kıskançlık yasası budur. Bir
kadın yoldan çıkar, kocasıyla evliyken kendini kirletirse,
30ya da bir koca karısını
kıskanır, ona karşı yüreğinde kuşku uyanırsa, kâhin kadını RAB’bin önünde
durduracak, bu yasayı ona uygulayacak.
31Kocası herhangi bir suçtan
suçsuz sayılacak, kadınsa suçunun cezasını çekecek.’ ”
Tevrat, Levililer
27“ ‘Cincilik yapan ve ruh çağıran
ister erkek olsun, ister kadın olsun kesinlikle öldürülecektir. Onları
taşlayacaksınız. Ölümlerinden kendileri sorumludur.’ ”
Cadı Avı
Cadı avı; cadı olduğuna
inanılan kimselerin yakalanması, yargılanarak veya yargılanmadan
cezalandırılması. Tarihte cadı avları genellikle cadıların yakılarak veya linç edilerek
öldürülmesi ile sonuçlanmıştır. Günümüzde cadı avı kavramı daha çok,
"fikirleri topluma tehdit olarak olarak görülen kimselere karşı düzenlenen
kampanya" anlamında metafor olarak kullanılmaktadır.[1]
Tarihçe
Cadı avı Batı dünyasında klasik dönemini erken modern dönemde (1480-1750)
yaşamıştır. Bu süreçte 40.000-60.000 arası kişinin cadılık suçlamasıyla idam
edildiği tahmin edilmektedir.[2] Cadılık
ilk olarak İngiltere'de 1736 tarihinde suç olmaktan çıkarıldı. Cadılık
Kanununda yapılan değişiklikle -cadı olmak yerine- cadı olduğunu iddia
etmek; büyü yapabildiğini,
kayıp eşyaları bulacağını vs. iddia etmek suç haline getirildi. Bunu diğer
Avrupa devletleri takip ettiler.
Günümüzde cadı avlarına halen Sahra altı Afrika toplumlarında, Hindistan'da
ve Papua Yeni Gine'de rastlanır.[kaynak belirtilmeli] Suudi
Arabistan ve Kamerun yasalarında halen cadılıkla ilgili maddeler
mevcuttur.[kaynak belirtilmeli]
13. asırdan itibaren Hıristiyanlık, Batı'da insanlığın
başına korkunç bir felaket hazırlayacaktır. Büyücü avı, Şeytanla cinsi ilişkiye
giren ve böylece insanlar arasında fuhşu ve kötülüğü yaymak isteyen birçok
kadın vardır. Şu halde kilisenin insanlığı tehdid eden bu belayı defetmede
aktif bir rol alması kaçınılmazdır. Böylece kilisenin büyücü avına çıktığına ve
birçok masum insanı diri diri yaktığına ya da suda boğduğuna tanık olmaktayız.
Kilise büyücülerin kökünü kazımak istedikçe, yakılan
masum insanların sayısı da giderek artıyordu. Yayınladığı bir bildiride
imanlarını hiçe sayarak cinlerle cinsel ilişkide bulunan birçok kadın ve
erkeğin bulunmasından duyduğu derin üzüntüyü dile getiren Papa VI-II.
innocent'in büyücü avına bilimsel bir mahiyet kazandırmak istediğini görüyoruz.
Bu amaçla büyücü avcılığında mahir ve tecrübeli iki müfettişini Jacob Sprenger
ve Henri Institor'u, büyücülüğün kökünü kazımak için en etkin metod ve yolları
belirleyen bir kitap yazmakla görevlendirir. Bu iki mütehassıs, iki senelik
ciddi bir çalışma sonucunda ortaya koydukları eserlerini Papa'ya sunarlar.
Eserin adı manidardır: Malleus Maleficarum, yani büyücülerin kafasını ezecek
balyoz. Bundan böyle avcılarının elinde büyücüleri vuracak bir silah vardır, insanlık
tarihi için yüz karası olan bu eserin ilk baskısı 1487 yılında yapılır.
Nihayet, 1669 yılında ise ilaveli ve gözden geçirilmiş 28. baskısına ulaşılır.
Eserin muhakeme usulü hakkında birkaç söz söylemede yarar vardır: Soruşturmayı
yürüten müfettiş büyücü kadına 35 soru sormak mecburiyetindedir. Ama aslında
ilk soru onu ateşte yakılmaya göndermek için yeterlidir. İlk soru şöyledir;
Büyücülere inanıyor musun? Sanık şayet "evet" derse bunun anlamı
büyücülerle ilişkisi olduğudur. Şayet "hayır" derse bu sefer de
dinsiz olmuş olacaktır. Şayet inkarda ısrar edecek olursa onu işkence masasına
yatırmak ve aleyhinde şahitlik yapması için bilhassa düşmanı olan diğer büyücüleri
çağırmak gerekecektir. Hâlâ suçluluğu üzerinde bazı şüpheler varsa Allah'ın
hükmüne başvurmak kaçınılmaz olacaktır: Kadın elleri ve ayakları bağlı olduğu
halde suya atılacaktır: Batarsa, bu onun büyücü olduğunu gösterir. Yok batmaz
da yüzerse bu yine onun büyücü olduğunun delilidir. Zira vaktizindeki su onu
reddetmektedir. 1836 yılında bile Dântzig'de bu yön-
Eflatun, Devlet, 1st. 1971, s.143; Aristotoles,
Politika ist. 1975, s.8-13. Zikreden: N. Arat, a.g.e., s.27-28.
14
Oevres de Platon, Le Banquet, Trad. nouv. E. Chambry,
Paris 1922,
320-420.
Doç.Dr.Kurban Özuğurlu, Evlilik Raporu, 1st. 1985,
s.29.
Prof.M.Tayyib Okiç, islâmiyette Kadın Öğretimi, Ank.
1979, s.7.
Richard Lewinsohn, Histoiree de la vie sexuelle,
Paris, 1957, s.102. Kurban Özuğurlu, a.g.e., s.32.
Hemenbütü n tarihçilere göre Batı Roma
Imparatorluğu'nun yıkılması
na nüfusun azalması yol açmıştır ki bunda da en önemli
etken günah ve kirlenme korkusu olmuştur. Bu konuda bkz. R. Lewinsohn, a.g.e.,
s.104. 20
August Bobel, Kadın ve Sosyalizm, Ank. 1978, s.46.
tem sonucu bir kadının büyücü diye boğulduğuna tanık
olunmuştur.
Malleus Maleficarum'un bütün medeni ülkelerde büyük
bir rağbet gördüğünü ve beynelmilel bir kanun düzeyine ulaştığını görüyoruz.
Alexandre VI., Jules II, Leon X, gibi rönensansın büyük papaları bu eserin
geçerliliğini büyük bir memnuniyetle onaylamışlardır. Zira mahkumların serveti
müsadere ediliyordu. Gayet tabii ki, soruşturmayı yürüten müfettişlere de,
insanlığa yaptıkları bu büyük hizmet karşılığı müsadere edilen malların bir
kısmı mükafat olarak veriliyordu.21
İlgiltere'de büyücü avı Kraliçe Elizabeth zamanında
zirvesine ulaşmıştır. Artık münferit olaylar değil, insanlığın kitle halinde
yok edilmesi söz konusudur. Bir Sakson hakim, Kitab-ı Mukaddesi 53 kez okumuş
ve bu arada 20 bin büyücüyü ölüme mahkum etmiş olmakla övünebilmiştir.22 Yeri
gelmişken ifade edelim tarihçiler yakılan büyücü sayısının 2 milyon dolayında
olduğunu tahmin etmektedirler.23
işte bu korkunç zulmün ve sürekli aşağılanmanın doğal
bir sonucudur ki, Feminizm hareketleri ilk defa Batı'da ortaya çıkmıştır.
Kaynak:
Tarih Boyunca ve Kuranı Kerîmde Kadın
Günümüzde Cadı Avı
Hristiyan Batı’da Kadın Düşmanlığı
Ortaçağ’ın Batılı ünlü düşünürlerinden Malebranche
(1638-1715) “Hakikatin Araştırılması” isimli eserinde “…Zevke ait her şey,
kadınlara kalmış bir iştir. Ancak, genel olarak araştırılıp bulunması biraz güç
hakikatleri kavramak, kadınların elinden gelmez. Soyut olan her şey, onlar için
anlaşılmaz bir şeydir…” (II, 100-101. Krş. Keklik, Fil. Özel., 136-137) diyerek
onların soyut gerçekleri anlayamadıklarını ve böyle bir yetenekten mahrum
olduklarını iddia etmektedir.
Keza “İrâde ve Tasavvur Olarak Dünya” adlı eserin
yazarı XIX. Asrın ünlü Alman filozofu Schopenhauer (1788-1860), kendi pesimist
(karamsar) felsefesinde kadına da bir yer bulmuş ve “…Kadınlar, kendi
gönüllerince hayal ederler ki erkekler para kazanmak ve kadınlar da bunu
harcamak için yaratılmışlardır.” (Essai, s. 132, N. K eklik’ten naklen, age.,
s. 139) demektedir. Bununla bir anlamda erkeklerin harcamayı bilmediklerini
ifâde etmek isterken öte yandan kadınların, erkeklerin masraf kapısı olduğunu
da söylemekte beraber kadınların, erkeklerin paralarını nasıl harcayabiliriz
şeklindeki hayal dünyalarının etkisi altında yaşadıklarını belirtmektedir. K
adını sadece bu paralelde görmeyen onu daha da kötü hatta riyâkar bir varlık
gibi göstermeye çalışan Schopenhauer, bir başka yerde şunları
söylemektedir:“…Arslanın dişleri ve pençeleri vardır, filin ve yaban domuzunun
büyük dişleri vardır; boğanın boynuzları vardır, mürekkep balığının da,
çevresindeki suları bulandıracak mürekkebi vardır. Fakat tabiat kadına, kendini
savunmak ve korunmak için riyâkarlık vermiştir…En zarifinde olduğu kadar, en
***** kadında da riyâkarlık, fıtrîdir. Bu sebebledir ki, mutlak olarak dürüst
ve samimi bir kadına rastlamak hemen hemen imkânsızdır…” (Essai, 133;
Keklik’ten naklen, 139)
Ünlü Alman filozofu Friedrich Nietzche (1844-1900)
kadın konusunda fikrini şöyle beyan etmektedir: “Kadınla konuşacağın zaman
kırbacı eline almayı unutma” (Bkz. Ş. C an, Hz. Mevl. s. 195)
Kadının eşitliği ve özgürlüğü hususunda görüş ileri
süren Batılı yazarlar, ferdî ve toplum hayatında onların eşit olmadığını
söylerken özgürlük hususunda da onu nasıl kullanacağı bilgisinin kadına
verilmesi gerektiği kanaatindedirler. Meselâ Pierre-Joseph Proudhon
(1809-1865): “ Erkek ve kadın Mutlak’ın önünde denk olabilirler. Onlar hiç eşit
değildirler, onlar ne ailede ne de şehirde eşittirler” (De la Justice dans la révolution
et dans l’Eglise, C. F . 462) demektedir.
Kadının özgürlüğünü dile getiren Emile Zola (
1840-1902) da şunları söylemektedir: “ Kadını özgürlüğüne kavuşturmak harika
bir şeydir. Ama her şeyden evvel özgürlüğün nasıl kullanılmasını ona öğretmek
gerekecektir. ( Chronique, La
Tribune , 1868,
C . F ., 585)XVI.
Asrın ünlü Fransız yazarlarından Molière (1602-1673),
“Demir kafesler ve kapı sürgüleri kadınları ve kızları namuslu yapmaz” (l’Ecole
des Maris, s. 1 , 2 Ariste., C. F . 395) diyerek, kapalı tutmaktan ve toplumdan
tecrit etmekten ziyade onların namus duygularının geliştirilmesi gerektiği
kanaatindedir.
Halbuki Montaigne: “Bir kadın için en faydalı ve en
onurlu bilim ve meşguliyet, ev işleri bilimidir” demekteydi ( Essai. III, 9, C . F . 4 07) Batılı
düşünürlerden bazıları “kadın-kilise” ikilisi hakkında pek olumlu kanaat sahibi
değildirler.
Bunlardan Charles Baudlaire (1821-1867), “Kadınların
kiliselere girmelerine izin verilmiş olmasına her zaman şaşırmışımdır. Onlar
Allah’la hangi diyalogu kuruyorlar?” ( Mon Coeur mis à nu, C. F ., 54) derken
Armond Salacrou (- 1899) da: “Papazlar günah çıkartan
kadınları dinledikleri zaman evlenmemiş olmakla teselli buluyorlar”
demektedir.( Une femme libre, Gallimard, C. F. 529)
Kadının tabiatı konusunda kalem oynatan yazarlar ve
düşünürler onu daha ziyade menfi sıfatlarla tasfir etmektedirler. Meselâ
Tristan Bernard ( 1866- 1947): “Kadın kadının kurdudur” ( La volonté de
l’Homme, C. F . 72) derken Jules de Goncourt (1822-1896): “Kadın *****
görünmemeyi çok iyi becerir” (Journal,, F asquelle, C. F . 243) demektedir.
Jules Renard (1864-1910) da: “Kadınlara en fazla zevk
veren şey, zekâları üzerine yapılan bayağı bir pohpohtur.” (Journal, 21, Mai, 1895, C . F . 489)Batı düşüncesinde
bütün bunlara mukabil François Mauriac (1885-1970) kadını en önemli bir yönüyle
ele almakta ve hatta onun olgunluğunun ana temasını vermektedir. Nitekim o
diyor ki: “Birçok kadın için kemâle giden en kısa yol şefkattir.” (Asmodée,
Grasset, C. F . 379)
Batı’da bu problemi kadın-erkek ilişkileri açısından
ele alan yazarlar yine de kadına pek olumlu bakmazlar. Charles Baudelaire
(1821-1867): “Kadın ruhla bedeni ayırmayı bilmez” (age. C. F . 54) derken bir
yandan kadının karşısındakini bir bütün içinde gördüğünü söylerken, diğer
yandan da ruhî ve ruha ait değerleri bedenden ayrı görmez, hatta ayıramaz diye
eleştirmektedir.
Jules Renard (1864-1910): “Şayet kadınların hoşuna
gitmeyi istiyorsanız, onlara, sizin olduğu söylenen şeyi istemediğinizi söyleyiniz”
(Journal, 29,, A vril, 1898,
C . F . 491) ifâdesiyle kadınların haris olmayan ve
kendini gözü tok gösteren erkekleri tercih ettiğini vurgulamaktadır. Chamfort
(1741-1794), kadınla erkeği birbirlerine karşı besleyebilecek kötü düşünceler
açısından karşılaştırmakta ve şöyle söylemektedir: “Bir erkek kadınlar hakkında
ne kadar kötü düşünürse düşünsün, hiçbir kadın yoktur ki, ondan daha da
kötüsünü düşünmemiş olsun.” (Maximes et pensées, C. F. 117)
İnsan tabiatının önemli yönlerinden biri hiç şüphesiz
kıskançlıktır. Bu açıdan kadına bakan André Suarès (1868-1948): “Kadınlar her
şeyi kıskanırlar hatta mutsuzluğu bile” (Variables, Emile-Paul, C. F . 544)
demekle kadınları çok kıskanç bir tabiatın sahibi gibi görmektedir.
Bunun yanı sıra
George Courteline (1860-1929) kadın tabiatına bir başka zaviyeden bakarak
hükmünü verir: “Kadın kendisi için yapılanı asla görmez o ancak yapılmayanı
görür” (La paix chez soi, Flammarion, C. F . 156)
Batı düşüncesinde kadın tabiatı ele alınırken onun
güzellik ve zeka yönü ile kadının hareketliliği ve konuşkanlığı da ihmal
edilmez. Montesquieu (1689-1755): “Genç kadınlarda güzellik zekâyı telâfi eder,
yaşlılarda ise zekâ güzelliği ikmâl eder” (Lettres persanes, C. F . 412)
demektedir.
Voltaire (1694-1778)’e göre: “Kadınlar rüzgâr
güllerine benzerler. Paslandıkları zaman sabit kalırlar” ( Le Sottisier, C. F .
580).
Guillaume Bouchet (1514-1594) de : “Kadınları
konuşturmanın bin yolu vardır ama susturmanın bir yolu yoktur” (Les sérées, C.
F. 89) demektedir.
Sonuç olarak, diyebiliriz ki, “Tarih, insanlarla hayvanlar,
egemenlerle emekçiler, erkeklerle kadınlar arasındaki savaşımdır. Erkeklerin
baskıyla, şiddetle savaşımına karşı kadınların sinsi oyunlarla savaşımı,
dinlere kadınların şeytana aldanan, aldatan, aciz, baştan çıkarıcı, açgözlü,
kavgacı, güvenilmez, kıskanç, ahlaksız, kötülüğün kaynağı ve temsilcisi olduğu
şeklinde yansımıştır. Hristiyanlıkta, Grek-Roma kültürün etkisiyle Musevi/Yahudi
kültürün içerdiği katılıklar az da olsa yontulmuştur.
Hristiyanlık, Ortadoğu’da karşılaşan iki farklı toplumun
kadın algılarının bir sentezini yansıtır. Hristiyanlık o dönemde, Yahudiliğin
katı kadın algısını günümüzün kırsal alan kesiminin ve her dinden dindar
kesiminin genel kadın algısı düzeyine çıkarmıştır. Ancak o dönem için büyük bir
gelişme olan bu algı, günümüzün kültürel, cinsel, sosyal, ekonomik olarak
erkekle tam bir eşitlik içinde olması gerektiği şeklindeki çağdaş kadın
algısına göre elbette çok geridir. Günümüzde ise Hristiyan kadınların
özgürlüğü, Hristiyan dünyada ortaya çıkan aydınlanmanın da etkisiyle diğer
dinsel kültürlerde yaşayan kadınların özgürlüğünden çok daha fazladır.
Marksistlere göre, her çeşit baskının ve sorunun temel
nedeni toplumun sınıflara bölünmesidir.
Marksizm, kadın sorununu, işbölümüyle ve toplumun
sınıflara ayrılmasıyla birlikte ortaya çıkmış ve ancak bunların ortadan kalkmasıyla
birlikte yok olacak bir sorun olarak görür.
Feministlerin büyük bir bölümüyse, kadının ezilmesini
erkeğin doğasından kaynaklanan, toplumsal değil biyolojik olan sınıflar üstü
bir sorun olarak ele alır.
O takdirde buradan şu sonuç çıkarılmak zorundadır;
kadınlar erkekler tarafından her zaman ezilmişlerdir ve bu nedenle ezilmeye
devam edeceklerdir.
Onlara göre kadın sorununa yönelik Marksist sınıfsal
tahlil yanlıştır, sınıflardan önce de kadın sorunu mevcuttur ve bu sorunun
ortadan kalkmasının sınıfların ortadan kalkmasıyla bir ilgisi yoktur. Sorun
böyle konulduğunda, kendiliğinden bir çözümsüzlüğe de itilmiş olur.
Dolayısıyla, diyalektik ve materyalist bakış açısından yoksun olan bu
küçük-burjuva kavrayış, kadının kurtuluş mücadelesini sınıflardan bağımsız
olarak yürütülecek tümüyle düzen içi bir mücadeleye indirger.
Marksizm durumun böyle olmadığını açıklar. Burjuva
ailenin de, tıpkı sınıflı toplum, özel mülkiyet ve devlet gibi her zaman var
olmadığını, kadınların ezilmesinin toplumun sınıflara bölünmesi kadar eski
olduğunu gösterir. Bundan ötürü, onun ortadan kalkması, sınıfların ortadan
kalkmasına, yani sosyalist devrime bağlıdır. Bu, kadınların ezilmesinin,
proletarya iktidarı aldığı zaman otomatik olarak ortadan kalkacağı anlamına gelmez.
Erkekle kadın arasında gerçek insani ilişkilerin kurulması için gereken
toplumsal koşullar yaratıldığı zaman, sınıfsal barbarlığın psikolojik mirasının
üstesinden de nihai olarak gelinecektir. Fakat proletarya kapitalizmi yıkıp,
sınıfsız toplum için gereken koşulları hazırlamadıkça, kadınların gerçek
kurtuluşu mümkün değildir.
Sosyalist devrim için, işçi sınıfını ve onun
örgütlerini, dil, din, ırk, ulus ve cinsiyet farkı gözetmeksizin birleştirmek
zorunludur.
Marksizmin kadın sorunundaki tutumuyla ulusal sorundaki
tutumu arasında tam bir paralellik vardır. Bizler her türlü ulusal baskıya
karşı mücadele etmekle yükümlüyüz. Peki bu, milliyetçiliği desteklediğimiz
anlamına mı gelir? Kuşkusuz hayır. Marksizm enternasyonalizmdir. Amacımız yeni
sınırlar yaratmak değil, tüm sınırları dünya sosyalist federasyonu içinde
eritmektir. Burjuva ve küçük-burjuva milliyetçiler, ezen ulusun yıllarca
uyguladığı baskı ve ayrımcılığın neden olduğu anlaşılabilir nefret
duygularından yararlanarak, işçi sınıfının ulusal temellerde bölünmesinde
ölümcül bir rol oynarlar. Lenin ve Rus Marksistleri, bir yandan her türlü
ulusal baskıya, ama diğer yandan da burjuva ve küçük-burjuva milliyetçilerin
ulusal sorunu demagojik amaçlar için kullanma girişimlerine karşı amansız bir
mücadele verdiler. Ulusal soruna nihai çözümün yegâne gerçek garantisini
sosyalist bir federasyon olarak görürken, her ulustan işçi sınıfının, toprak
ağalığına ve kapitalizme karşı mücadelede birleşmeleri gerektiğini ısrarla
savundular. Diğer bir deyişle, Marksistler ulusal soruna sınıfsal bir bakış
açısından yaklaşırlar.
Kadının ezilmesi karşısındaki Marksist tutum da
bununla aynıdır. Her türlü ayrımcılığa ve baskıya karşı mücadele ederken, temel
problemi sınıfsal sorun olarak değil, kadınla erkek arasındaki çatışma olarak
gören burjuva ve küçük-burjuva feminizmini kesinlikle reddetmeliyiz.
Kapitalizmi yıkıp, sınıfsız toplum için gereken koşulları
hazırlamadıkça, kadınların gerçek kurtuluşu mümkün değildir. Sosyalist devrim
için, işçi sınıfını ve onun örgütlerini, dil, din, ırk, ulus ve cinsiyet farkı
gözetmeksizin birleştirmek zorunludur. Kadınların ezilmesine karşı verilen
mücadeleyi, işçi sınıfının kapitalizme karşı verdiği mücadeleyle sıkıca
bağlamak zorunludur. Zaferi kazanmanın tek olası yolu budur.
Bu, kadınların acil iyileşmeler için mücadele etmeyi bir
kenara bırakmaları anlamına gelmez. Aksine. Kapitalizm altında iyileşmeler için
gündelik mücadeleler olmaksızın, sosyalist devrim imkânsız olurdu.
Kaynak: Alan
Woods
‘’Sınıf Mücadelesi ve Kadının Kurtuluşu’’ Başlıklı
makalesi
Kadının gerçek kurtuluşu, ancak, kapitalist düzenin,
sınıflı toplumun ve neticede sınıflı toplumun pisliğinden kaynaklanan dinsel
köle zihniyetinin yok edilip tarihe karışmasıyla ezen ve ezilenin olmadığı,
kadınların baskı, şiddet ve taciz görmediği, cinsel obje, fahişe, mal olarak
görülüp aşağılanmadığı, kadınla erkeğin ekonomik, dinsel, geleneksel olarak
birbirine bağımlı ve ömür boyu birbirine mahküm olmadığı, yalnızca karşılıklı
isteğe dayalı beraberliklerin olduğu, ahlak anlayışının kadın üzerine değil,
hak ve özgürlükler üzerine kurulduğu, kadın ve erkeğin, ‘insan’ ve eşit olduğu,
erkeklerle birlikte eşit iş, sosyal güvence ve özgürlüğe sahip oldukları
sosyalist bir düzende mümkün olacaktır.
Yaşamın yarısı bizsek mücadelenin yarısı da biz
olmalıyız. Kapitalist düzende kadın, erkekten daha fazla ezildiği için
eşit-özgür-sınıfsız-sömürüsüz bir dünyaya kavuşmak için, kavganın ön safında
yerimizi almalıyız.
Kadınlar olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadınlar
kurtulmaz!
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya
hiçbirimiz!
Nilüfer Tekin
devamı:
devamı:
Hristiyanlıkta Kadın 1
Hristiyanlıkta Kadın 2
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder