Fiziksel ve zihinsel evrimsel biyolojik farklılıklar, hem
insan-hayvan arasında hem insanlar arasında hem de kadın-erkek cinsleri
arasındaki eşitsizlikçi ezen-ezilen sınıf farklılaşmalarının tohumlarını
atmıştır. Kültürel evrimsel eşitsizlikler, bu biyolojik evrimsel eşitsizlikler üzerine
gelişmiş, güçlü güçsüzü, erkek de kadını bir mal gibi sahiplenmiş ve ezmiştir. Bu
nedenle, kadın erkek eşitsizliği, erkek egemenliği, fiziksel ve zihinsel olarak
güçlünün güçsüzü, erkeğin de kadını ezmesi, sosyo-ekonomik sınıflardan önce de
vardır. Ancak, çocuğun kadın ve erkeğin cinsel birleşimiyle doğduğunun
anlaşılması, çocuk doğurmanın yalnızca kadının bir özelliği olmayıp erkeğin de
çocuğun doğmasındaki rolünün anlaşılması, üstelik kadının çocuğa yalnızca
hamilelikte taşıyıcılıktan öte kalıtsal bir katkısının olmadığının sanılması
üzerine mal varlığının, maddi, ekonomik birikimin aile içinde kalması amacıyla,
artı üretime geçilip sınıfların oluşması ve ailenin ekonomik bir birim haline
gelmesiyle birlikte bu eşitsizlikler dinsel bir kılıfa büründürülerek çok daha
fazla artmış ve sağlama alınmıştır.
İnsanlığın dinsel inançlar evresine geçişiyle birlikte hemen
her şey bu inançlarla ilişkilendirilmiştir, tüm yeniliklere dinsel anlamlar
yüklenmiş, tüm gizli ya da açık örgütler, günümüzde parti dediğimiz
örgütlenmeler de dinsel bir karakterde mezhep ya da din olarak ortaya
çıkmıştır. Yeni bir din de, eskisini yadsıdığı, yenilikler, yeni hak ve özgürlükler getirdiği,
dolayısıyla gelişmeye, ilerlemeye katkıda bulunduğu ölçüde başlangıçta devrimci
bir karakter taşır.
Hristiyanlık, İsa’nın liderliğinde bir kısım ilerici
Yahudilerin hem Roma egemenliğine, hem de kendilerine etnik, kültürel ve dinsel
olarak yabancı bu kültürden etkilenerek Musevi/Yahudi kültürünün katılıklarına,
yozlaşmasına, baskılarına, geriliklerine bir tepkisi olarak ortaya çıkışı, hem
de Batılıların çok Tanrıcılıktan, daha ileri bir evre olan tek Tanrıcılığa
geçişi anlamında Marks ve Engels’in de Fransa’da Sınıf Savaşları”na Önsöz’ünde belirttiği
gibi kendi dönemine göre devrimci bir karakterde doğmuştur.
Hristiyanlık, Helenistik bir dindir; tek tanrılı
Musevi/Yahudi kültürü ile çok tanrılı ve daha gelişmiş Antik Yunan kültürü ve
bu kültürden etkilenmiş Roma kültürünün, bu kültürler ve dinlerin
karşılaşmaları, birbirlerinden etkilenmeleri ve çatışmalarından doğan bir
dindir, tek Tanrıcılıkla stoacılığın dinsel bir sentezidir. Hristiyanlık,
başlangıçta bir Yahudi/Musevi mezhebi olarak ortaya çıkmış, Yahudilerin
tamamına yakını tarafından reddedilmiş ama Batı dünyasında yaygınlaşarak yeni
bir din haline gelmiştir.
İsa’nın kadınlarla ilgili tutumu, yaşadığı kültürel ortam
dikkate alındığında genel olarak olumludur. Yeni Ahid’de verilen bilgilere göre
İsa’nın etrafında, onun sohbetlerini ve tavsiyelerini dinleyen, ona yardımcı
olan kadınların olduğu görülmektedir (günümüzde İsa’nın bu kadınlardan Mecdelli
Meryem (Maria Magdalena) ile evlendiği iddia edilmektedir).
Hristiyanlıkta kadın-erkek ayrımın olmadığını savunan
Hristiyanlar ve araştırmacılar kadının Hristiyanlıktaki konumunun eskiye göre
daha iyi olduğunu açıklamak için dört gerekçe öne çıkarırlar:
1-Tanrı kadın ve erkeği insan olarak kendi suretinde
yaratmıştır, kadın da erkek gibi kutsal ruhun etkisi altındadır.
2-İsa’nın dirilişi ilk olarak kadınlara haber verilmiştir.
3-Kitabı Mukaddes’te Tanrı’nın halkına liderlik eden birçok otoriter
kadın örneği içerir.
4- Pavlus, kadın ve erkeklerin Mesih'te eşit
olduklarını bildirir. (Galatyalılar 3 :28)
Bunlara ek olarak, İsa, silahlı mücadele ve şiddet yerine, herkesle barışık
olmayı, kusurları bağışlamayı, hasımlarla uyuşmayı, düşmanlarını sevmeyi
getirmeye çalışmıştır. İsa’nın Roma kültüründen etkilenen reformist
öğretisinin etkisiyle Yahudi şeriatının erkeklerin çok eşli evliliği, recm,
çocuk ve hayvan kurban etme, sünnet, domuz eti yeme yasağı gibi birçok unsuru
yürürlükten kaldırılmış, çok eşli evlilikten tek eşli evliliğe geçilmiştir.
1 Korintliler 7'de kadın konusu önemli bir yer tutar.
Evlilik
Pavlus, şehvetin esiri olup ahlaksızlık yapmaktansa
evlenmenin iyi bir davranış olduğunu ama yine de evli bir kadın ya da erkeğin
Tanrıyı ihmal edeceğini düşünerek kendini kontrol edebilenlerin yani
nefislerine hakim olabilenlerin evlenmemelerini tavsiye eder. Evli olanların
ise boşanmalarının gereksizliğine işaret eder. Tanrıya bağlanma konusunda
insanların önünde bulunan dünyevi bir engel olarak gördüğü evlilik müessesini
eleştiriyor. Ancak ne Yahudi hukukunda olduğu gibi evliliği
zorunlu bir dini yükümlülük olarak öneriyor ne de kesinlikle
yasaklıyor.
Sadece kendi tercihini ''kızını evlendiren iyi eder,
evlendirmeyen ise daha iyi eder." ifadesinde olduğu gibi evlenmeme yönünde
ortaya koyuyor. 1Korintliler 7
Yahudilikte erkekler birden fazla eş alabilirken
Hristiyanlıkta İncilin hiç bir yerinde evliliğin tek eşle olacağına veya çok
eşle evliliğin yasak olduğuna dair hiçbir emir yoktur, ancak çok eşli
evlilikten bahsedilmezken evlilikle ilgili söylemler tek eşli evlilik
yönündedir.
Çok eşli evliliğin yanı sıra boşanma da yasaklanmıştır.
Boşanma
11İsa onlara, “Karısını boşayıp
başkasıyla evlenen, karısına karşı zina etmiş olur” dedi.
12“Kocasını boşayıp başkasıyla evlenen
kadın da zina etmiş olur.”Markos 10
...Boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.
Matta:5-32
18“Karısını boşayıp başkasıyla evlenen
zina etmiş olur. Kocasından boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.” Luka
16
Kadınların yararına gibi görünen, o dönem için istediği
zaman karısını boşayıp sokağa atan kocanın evlilik üzerindeki tek taraflı
keyfiyetine son vermiş, kadınlar için bir güvence ve hak kazanımı olmuş olan bu
yenilik, aslında özellikle günümüz için eşlere yarardan çok zarar getirmiştir:
Yahudilikte erkeklere tanınan boşama hakkı, Hristiyanlıkta
erkekle birlikte kadına da tanınmış değil, aksine kadına verilmeyen ve erkekler
için mevcut olan bu hak, erkeklerden de geri alınmak sureti ile diğer bazı
dinlerin sınırlı olarak verdiği boşanma hakkı tamamen ortadan kaldırılmış
olmaktadır. Bu yasakla bir hata yaparak evlenen ya da sonradan anlaşamayan
eşler, bir ömür boyu birbirlerine mahkum edilmişlerdir.
Recm
İsa, zina suçundan kadınların taşlanarak ölüme mahkûm
edildiği(recm) bir toplumda ünlü
“günahsız olan ilk taşı atsın” sözüyle
bu uygulamayı kaldırarak önemli bir reform yapmıştır. (Yuh 8.5-9).
Hıristiyanlık’ta kadınla ilgili tutumunun belirlenmesinde
Hz. İsa’nın davranışları ve sözlerinden çok, kendisinden sonra Hıristiyanlığın
kurucularından olan Pavlus’un etkisi olmuştur. Hıristiyanlıkta kadının yerini
belirleyici ifadelere çoğunlukla Resullerin mektuplarında ve özellikle de
Pavlus’un mektuplarında rastlanmaktadır.
Pavlus'un Hristiyanlığa
Yansıttığı Kadın Anlayışı
Hristiyanlık, Musevi/Yahudi kültürünün katılıklarına,
yozlaşmasına, baskılarına, geriliklerine bir tepki olarak doğmuş olmasının yanı
sıra bu dinin bir devamı, bir tamamlayıcısı olarak bunların çoğunu içermektedir
de.
Aynı şekilde, Pavlus’un da kadını erkekle eşit gören onu bir
insan olarak değerlendiren ifadeleri olduğu gibi tam tersine, kadının Tanrı'nın
suretinden uzak olarak yaratıldığını, kesin olarak erkeğe itaat etmesi
gerektiğini, hatta öğrenme
amaçlı olarak bile cemaat içerisinde soru sarmamasını zira
kadının
hocasının kocası olması gerektiği şeklinde kadının yaratılış
itibariyle kötü
olduğu düşüncesine zemin hazırlayan görüşleri vardır.
Pavlus'un genel olarak ve kadın konusundaki yaklaşımını olumlu
ve olumsuz yönleriyle birlikte daha doğru bir şekilde anlamak için onun içinde
yaşadığı kültürün yani Ortadoğuda karşılaşan hem Yahudi hem de Roma kültürünün
kadın algısına bakmak gerekmektedir. Pavlus'un kadın konusundaki yaklaşımı,
kendi döneminin Ortadoğu toplumunun kadın algısını yansıtır.
Koyu bir Musevi/Yahudi, aynı zamanda da Roma vatandaşı olan Pavlus,
Roma kültürünün ve stoacılığın merkezlerinden olan Tarsus’ta Roma eğitimi ve
kültürü almıştır.
Eski Ahid külliyatının son şeklini aldığı ve Talmud metnini
oluşturacak olan Mişna külliyatının teşekkül devresinde yaşayan Pavlus ve ilk
devir Hıristiyanları, Yahudi kültürünün ve pagan (putperest) Roma kültürünün
kadına bakışından da oldukça etkilenmişlerdir.
Yahudi toplumunda ‘Her erkeğin günde bir defa şu üç konuda
şükür duasını dile getirmesi gerekirdi: Tanrı’nın kendisini İsrailoğlu’na
mensup kıldığı, kadın olarak yaratmadığı ve kendisini cahillerden ve köle
yapmadığı için. Talmud Menahot 43b –
44a:
Yahudiler kadın olarak doğmadıklan için Tanrı’ya şükran
duasında bulunurlarken
Yunanlı erkekler de kadın olmamayı talihlilik olarak
algılamaktadırlar:
Sokrat'a ait olduğu iddia edilen bir Tales öyküsünde
"öncelikle hayvan olarak değil insan olarak doğduğum için; ikinci olarak
kadın değil erkek olarak doğduğuın için; son olarak da Barbar olarak değil
Yunanlı olarak doğduğum için kendimi talihli addediyoruın." ifadesi yer
alır.
Ancak Romalılarda kadın İÖ 3. yüzyıldan itibaren
Yunanlılarla daha sık etkileşmeye başlamalarıyla ve ard arda yapılan savaşlarla
birlikte özgürleşmeye başlamıştır. Yunanlılara göre Romalılarda kadın daha
özgürdür. Kız çocukları okutulmaktadır. Evlilik tek eşlidir. Augustus Dönemi’ne
gelindiğinde (M.Ö. 27-M.S. 14), ekonomik bağımsızlığını, boşanma hakkını
kazanmış, başkasıyla da evlenebilmektedir. Zina edenler artık öldürülmez hale
gelmiştir. Kadın kapalı değil, şık kıyafetler giyip süslenebilmekte, şarap
içebilmektedir.
Eski Ahid’de Kadın:
İki Yaratılış, İki Kadın, İki Kader
Hristiyanlığın esas aldığı Tevrat’ta kadının yaratılışı iki
kıssaya dayanır. Birinci kıssaya göre, kadın erkeğe eşit, ikisi de tanrı
suretinde yaratılmıştır. İkinci kıssaya göre ise, kadın erkeğin kaburga
kemiğinden onun yardımcısı olarak yaratılmıştır. Bu farklılık kadına karşı
geliştirilen iki farklı tavrı yansıttığı gibi iki farklı tavra da kaynaklık
ederler.
Kadın düşmanları ikinci kıssayı benimserler ve öyle
davranırlar: “kadın erkeğin kaburga kemiğinden, kemiğin de eğri olanından
yaratılmıştır”!
Bu demektir ki, kadının fıtratı/zihniyeti/karakteri doğuştan eğridir !..”
Bu demektir ki, kadının fıtratı/zihniyeti/karakteri doğuştan eğridir !..”
Cahillikler Kitabı’nın 73 ve 74. sayfalarında Gilbert ve
Zevit adlı iki uzman, insanlık tarihini- daha doğrusu Semavî Dinleri- altüst
eden şu büyük(!)iddiada bulunmuşlar: “Havva’nın, Adem’in eğri kaburga
kemiğinden yaratıldığı iki nedenden ötürü yalandır! Birinci neden; kadınla
erkek aynı sayıda kaburga kemiğine sahiptirler... İkinci neden ise;
primatlarda, sadece erkeklerde ve örümcek maymunlarında penis kemiği yoktur.
Öyleyse kadın, erkeğin penis kemiğinden yaratılmıştır..”!
(bunun için 4 neden sıralayanlar da vardır:1-
İbranicedeki penis anlamının Arapçadaki kaburga kelimesiyle aynı olması 2- erkeklerde kaburga kemiğinin eksik olmaması 3- erkeklerde (insanlarda) diğer memelilerde olduğu
gibi penis kemiğinin olmaması 4-
erbezindeki sanki yarılıp içinden bir şey alınıp geri kapatılmış gibi olan iz.)
İlk Günah
Hıristiyanlığın üzerine temellendiği bir diğer çok önemli
kavram ise ilk günah kavramıdır. Tevrat’ta yer alan ve mitlerden bir mit olan
yaratılış efsanesine göre Tanrı, Adem’in kaburga kemiğinden ona bir eş
yarattıktan sonra, yarattığı hayvanlardan en kurnazı olan yılan, iyiyle kötülüğü bileceklerini ve Tanrı gibi
olacaklarını söyleyerek Havva’yı Tanrı’nın yenmesini yasakladığı ağacın meyvesinden
yemesini sağlayarak kandırır. Havva bunu Adem’e de yedirerek onun da
aldanmasına, kendisinin doğum sancısına ve eşine itaate mahkum olmasına, Adem’in de çalışmaya mahkum olmasına, ölümlü
ve lanetli insanlar olarak cennetten kovulup yeryüzüne sürülmesine ve tüm
insanlığın kirlenmesine, lanetlenmesine, günahına neden olur. Adem herhangi bir
zorlamaya maruz kalmadan söz konusu meyveyi yediyse de, ödüllendirilircesine
kadın ‘Adem’in yönetimine’ verilir.
Bu efsane, Pavlus tarafından Yeni Antlaşma’ya geçirilmiş ve
kullanılmıştır.
Kadın, dinin öğretildiği ve ibadet edildiği toplantılara
katılabilir, öğrenebilir, ancak kadın erkeğe bir şey öğretemez, din hocalığı
yapamaz, öğretemediği gibi soru da soramaz, kadın sessizce dinlemelidir, bir
sorusu varsa evde kocasına sormalıdır, kadın süslenmemelidir, onun süsü
dindarlara yakışır biçimde sade giyinip erkeğe itaat etmesidir, erkek kadının
egemenidir, çünkü önce Adem, sonra Havva yaratılmıştır, aldatılan da Adem değil, kadındır,
kadın aldatılıp suç işlemiştir:
1Korintliler14:
34Kadınlar toplantılarınızda
sessiz kalsın. Konuşmalarına izin yoktur. Kutsal Yasa’nın da belirttiği gibi,
uysal olsunlar.
35Öğrenmek istedikleri bir şey
varsa, evde kocalarına sorsunlar. Çünkü kadının toplantı sırasında konuşması
ayıptır.
Timoteos ½:
11Kadın sükûnet ve tam bir
uysallık içinde öğrensin.
12Kadının öğretmesine, erkeğe
egemen olmasına izin vermiyorum; sessizce dinlesin.
13-14Çünkü önce Adem, sonra Havva
yaratıldı; aldatılan da Adem değildi, kadın aldatılıp suç işledi.
15Ama doğum yapıp kurtulacaktır;
yeter ki, sağduyuyla iman, sevgi ve kutsallıkta yaşasın.
Örtünme
Erkek başını örtmemeli, kadın ise örtmelidir, çünkü:
1Korintliler 11:
3Ama şunu da bilmenizi isterim:
Her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek, Mesih’in başı da Tanrı’dır.
4Başına bir şey takıp dua ya da
peygamberlik eden her erkek, başını küçük düşürür.
5Ama başı açık dua ya da
peygamberlik eden her kadın, başını küçük düşürür. Böylesinin, başı tıraş
edilmiş bir kadından farkı yoktur.
6Kadın başını açarsa, saçını
kestirsin. Ama kadının saçını kestirmesi ya da tıraş etmesi ayıpsa, başını
örtsün.
7Erkek başını örtmemeli; o,
Tanrı’nın benzeri ve yüceliğidir. Kadın da erkeğin yüceliğidir.
8Çünkü erkek kadından değil,
kadın erkekten yaratıldı.
9Erkek kadın için değil, kadın
erkek için yaratıldı.
10Bu nedenle ve melekler
uğruna kadının başı üzerinde yetkisi olmalıdır.
Kadınlar inançlı, dindar kadınlara yaraşır şekilde sade
giyinmeli, süslenmemeli, kocalarının sözünden çıkmamalı, onlara efendim diye
hitap etmelidirler. Kadınlar inançlı, dindar
kadınlara yaraşır şekilde sade giyinmelidir.
9-10 Kadınların da saç örgüleriyle, altınlarla, incilerle ya da pahalı giysilerle değil, sade giyimle, edepli ve ölçülü tutumla, Tanrı yolunda yürüdüklerini ileri süren kadınlara yaraşır biçimde, iyi işlerle süslenmelerini isterim. 1. Timoteos 2
1-2 Bunun gibi, ey kadınlar, siz de kocalarınıza bağımlı
olun
3 Süsünüz örgülü saçlar, altın takılar, güzel giysiler gibi dışla ilgili olmasın.
4 Gizli olan iç varlığınız, sakin ve yumuşak bir ruhun solmayan güzelliğiyle süsünüz olsun. Bu, Tanrının gözünde çok değerlidir.
5 Çünkü geçmişte umudunu Tanrıya bağlamış olan kutsal kadınlar da kocalarına bağımlı olarak böyle süslenirlerdi.
6 Örneğin Sara İbrahimi "Efendim" diye çağırır, sözünü dinlerdi. İyilik eder, hiçbir tehditten yılmazsanız, siz de Saranın çocukları olursunuz. 1 Petrus 3
3 Süsünüz örgülü saçlar, altın takılar, güzel giysiler gibi dışla ilgili olmasın.
4 Gizli olan iç varlığınız, sakin ve yumuşak bir ruhun solmayan güzelliğiyle süsünüz olsun. Bu, Tanrının gözünde çok değerlidir.
5 Çünkü geçmişte umudunu Tanrıya bağlamış olan kutsal kadınlar da kocalarına bağımlı olarak böyle süslenirlerdi.
6 Örneğin Sara İbrahimi "Efendim" diye çağırır, sözünü dinlerdi. İyilik eder, hiçbir tehditten yılmazsanız, siz de Saranın çocukları olursunuz. 1 Petrus 3
Bir
taraftan "Vaftizde Mesih'le birleşenlerinizin hepsi Mesih'i giyindi. Artık
ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı vardır. Hepiniz
Mesih İsa'da birsiniz."3 deyip kurtuluş açısından kadın ve erkeğin
eşitliğini ortaya koyarken diğer taraftan İnsanın aldanmışlığının sorumluluğunu
Havva'ya/kadına yükleyerek kadını arka plana iter.
Her ne kadar Mesih karşısında cinsiyetin bir anlamı
olmadığını söylese de
Tanrı, Mesih insan ilişkisini açıklarken bir
hiyerarşiden söz eder. Buna göre her erkeğin başı, bir anlamda üstü Mesih ve Mesihin üstü Tanrı
iken,
kadının
başı ya da ondan sorumlu olan üstü erkektir: "Ama şunu da
'
bilmenizi isterim: her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek ve Mesih'in
başı
Tanrı'dır."
22 Ey kadınlar, Rab’be bağımlı
olduğunuz gibi, kocalarınıza bağımlı olun.
(Efesliler 5/22)
23Çünkü Mesih bedenin kurtarıcısı
olarak kilisenin başı olduğu gibi, erkek de kadının başıdır.
24Kilise Mesih’e bağımlı olduğu
gibi, kadınlar da her durumda kocalarına bağımlı olsunlar.
(Efesliler 5/23,24)
3Ama şunu da bilmenizi isterim:
Her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek, Mesih’in başı da Tanrı’dır. 1Korintoslular
11/3)
Böylece Pavlus
tarafından [Kadın à Erkek à Mesih à Tanrı] sıralamasıyla
bir hiyerarşi oluşturulup kadının Tanrı’ya ulaşabilmesi ve onu razı edebilmesi
için hem kocasına ve hem de Mesih’e itaat etmesi dini bir zorunluluk haline
getirilerek erkeğe itaati fiziksel şiddetin yanı sıra dinsel olarak da
sağlanmış olmaktadır.
Bu mitolojik efsaneler, kadının tarih boyunca aşağılanıp
ikincil konumda olmasının ve erkeğe itaat etmesinin, özellikle Ortaçağ’da cadı
oldukları gerekçesiyle yakılmalarının hem gerekçesi hem de kaynağı olmuştur.
Sonuç olarak, diyebiliriz ki Hristiyanlık, Ortadoğu’da
karşılaşan iki farklı toplumun kadın algılarının bir sentezini yansıtır.
Hristiyanlık o dönemde, Yahudiliğin katı kadın algısını günümüzün kırsal alan
kesiminin ve her dinden dindar kesiminin genel kadın algısı düzeyine
çıkarmıştır. Ancak o dönem için büyük bir gelişme olan bu algı, günümüzün
kültürel, cinsel, sosyal, ekonomik olarak erkekle tam bir eşitlik içinde olması
gerektiği şeklindeki çağdaş kadın algısına göre elbette çok geridir. Günümüzde
ise Hristiyan kadınların özgürlüğü, Hristiyan dünyada ortaya çıkan
aydınlanmanın da etkisiyle diğer dinsel kültürlerde yaşayan kadınların özgürlüğünden
çok daha fazladır.
Tarih, insanlarla hayvanlar, egemenlerle emekçiler,
erkeklerle kadınlar arasındaki savaşımdır. Erkeklerin baskıyla, şiddetle
savaşımına karşı kadınların sinsi oyunlarla savaşımı, dinlere kadınların
şeytana aldanan, aldatan, aciz, baştan çıkarıcı, açgözlü, kavgacı, güvenilmez,
kıskanç, ahlaksız, kötülüğün kaynağı ve temsilcisi olduğu şeklinde yansımıştır.
Hristiyanlıkta, Grek-Roma kültürün etkisiyle Musevi/Yahudi kültürün içerdiği
katılıklar az da olsa yontulmuştur.
Kapitalizmi yıkıp, sınıfsız toplum için gereken koşulları
hazırlamadıkça, kadınların gerçek kurtuluşu mümkün değildir. Sosyalist devrim
için, işçi sınıfını ve onun örgütlerini, dil, din, ırk, ulus ve cinsiyet farkı
gözetmeksizin birleştirmek zorunludur. Kadınların ezilmesine karşı verilen
mücadeleyi, işçi sınıfının kapitalizme karşı verdiği mücadeleyle sıkıca
bağlamak zorunludur. Zaferi kazanmanın tek olası yolu budur.
Bu, kadınların acil iyileşmeler için mücadele etmeyi bir
kenara bırakmaları anlamına gelmez. Aksine. Kapitalizm altında iyileşmeler için
gündelik mücadeleler olmaksızın, sosyalist devrim imkânsız olurdu.
Nilüfer Tekin
Ayrıntılar ve Kaynaklar:
Hristiyanlıkta Kadın 1
Hristiyanlıkta Kadın 2
Hristiyanlıkta Kadın 3
http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-3.html
http://nilufertekin.blogspot.com.tr/2014/03/hristiyanlkta-kadn-3.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder