“Sümer-Babil
toplumları”nda ödevi ‘yabancı’ erkekle yatmak olan Tapınak görevlisi fahişe
kadınlar, başlangıçta, kendi toplum birimlerinde aşağılanmak şöyle dursun,
kutsaldırlar ve örneğin miras hakkından yoksun ‘tapınak fahişesi olmayan’ kız
kardeşlerinin tersine, evlenmedikleri sürece (veya doğurduğu erkek çocukları
üzerinden) erkek kardeşiyle birlikte baba mirasından pay alabilme hak üstünlüğü
taşımaktadırlar. Tapınak fahişeleri, evlenmedikleri sürece, kendilerini o
tapınağa adayan toplum birimin parçası olarak kabul ediliyordu.(Safa kaçmaz)
Hammurabi'nin
başa geçmesinden sonra bu geleneğe son verildi. M.Ö. 1500 yılında, Asur
Kralı'nın çıkardığı bir yasa ile baş örtüsü yeniden yürürlüğe kondu. Başörtüsü,
kutsal sınıfa dahil olan evli veya dul Sümer kadınlarıyla, yasal seks yapan
mabet kadınları için zorunluydu. Yasal seks yapmayan sokak fahişeleriyle genç
kızların ve kölelerin ise başlarını örtmeleri yasaktı..(Muazzez İlmiye Çığ)
Assur yasalarının ilgili
maddeleri şöyleydi:
“§ 40) - İster evli
kadınlar, ister dul kadınlar, veya Assur'lu kadınlar olsun sokağa çıkarlarken
başlarını açmayacaklardır. Adamın kızları… ya bir şal, ya bir ... veya bir
Gulinu ile örtüneceklerdir.
Sahibi ile sokağa
giden esirtu 'lar (cariye, esire) örtülüdürler. Kocaya varan Kadiştu'lar, (bir
‘kutsal fahişe’ kategorisi) sokakta örtünmelidirler.
Kocaya varmamış
Kadiştu'ların sokakta başları açıktır, örtünmemelidir.
Eğer bir adam, örtülü
bir esire görür ve onu serbest bırakır (da) o, yakalanmaz ve saray mahkemesine
götürülmezse, onu (adamı) suçlayıp, ispat ettikten sonra, ona(adama) elli sopa
atacaklar. Kulaklarını kesecekler, iplik geçirecekler, ensesine bağlayacaklar.
Onu ihbar eden elbisesini alacak, o adam bir ay süreyle kıralın hizmetini
yapacaktır.
§ 41)- Eğer bir adam
esire'sini(esirtu) örtmek isterse, beş veya altı arkadaşını oturtup, onların
önünde onu örtecek ''O benim karımdır'' diyecek, O, onun karısı olacaktır.
(Başka) adamların önünde örtülmeyen ve kocası ''bu karımdır'' denmiyen esire,
eş değildir. esirtu'dur.
(Safa Kaçmaz)
İslami Yazına Göre
İslamiyet’ten Önce Arap Kadınının Durumu
Sosyal Hayat
İslâm’dan önce
kadınlar evin tüm mutad işleri ile ilgilenirlerdi. Erkekler bu işlere bakmayı
ar sayardı. Kadınlar çarşı pazarda dolaşır, erkeklerden kaçınmaz, alış veriş
yapabilirlerdi. Hakemlik yaptıkları, şair oldukları görülürdü. Birkaç rivayetle
sınırlı bile olsa kabile reisi ve melike olan kadınlardan da bahsedilmektedir.
Erkeklerle beraber savaşa katılırlar, onlara cesaret verirlerdi. Hemşirelik
yaparlardı.
Arap kadınları
süslenmeye, takı ve elbiseye çok değer verirlerdi. Saç da çok önemli bir zinet
idi. Savaşlarda veya eşlerinin ölümlerinde saçlarını tamamen traş ederlerdi.
Eşi vefat eden kadın saçını traş eder, bir yıl boyunca evinden dışarı çıkmaz,
hiçbir şekilde vücudunu temizlemezdi. Yasını tamamladıktan sonra banyo yapar,
süslenir ve görücülerini kabul ederdi.
Araplar kadının
hilebaz, intikamcı, dedikoducu olduğuna inanırlardı. Sözlerine itibar etmez,
fikrini sormazdı. Görüş ve aklının varlığını tartışırlardı.
İslâm, Arapların
kadınla ilgili tüm olumsuz düşünce ve davranışlarını, yanlış ve aşırılıklarını
yasaklamış, kontrol altına almaya çalışmıştır. İnsan olma noktasında kadınla
erkeği bir tutmuş, tüm mükellefiyetler ve mükâfatlar açısından eşit
davranmıştır. Kadını sosyal hayattan çıkarmaya çalışmamış sadece kadın-erkek
ilişkilerinin ölçülerini, ilke ve sınırlarını belirlemiştir.
Ataerkil aile
yapısının yaşandığı bu toplumda aile, erkekten ve erkeğin akrabalarından
oluşuyordu. Kadının akrabaları aileden sayılmazdı. Kabileler arasındaki
savaşlarda erkek, gücü ile ön plana çıkıyor, kuvvet ve hâkimiyeti temsil ettiği
için değer kazanıyordu. Kadın ise sadece tüketici olarak kabul ediliyordu. Bu
sebeple de itibar görmüyordu. Bu durumu Hz. Ömer (ra) bir rivayette şöyle dile
getiriyor: “Cahiliye devrinde kadına hiçbir değer vermezdik, İslâm gelip,
Allah’ın onlardan bahsettiğini görünce (…) onların üzerimizde bazı hakları
olduğunu gördük.” (Canan, İbrahim, Hadis
Ansiklopedisi, 9,322.sy)
"Cahiliyye toplumunda kadın, hakları yenilen,
malları elinden alınan, mirastan yoksun bırakılan, boşandıktan ya da kocası
öldükten sonra hoşlandığı biriyle evlenmekten (Bakara suresi; 232)
alıkonulan zayıf ve zulme uğrayan bir mal konumundaydı. Eşya ve hayvan gibi
miras kalırdı. (Nisa suresi; 19) İbn-i Abbas (Allah O'ndan razı olsun)
şöyle rivayet eder. "Bir kişinin babası veya kayınpederi öldüğünde ölenin
karısı üzerinde o kişi hak sahibi olurdu. İstese tutabilir ya da mihrini alıp
serbest bırakabilirdi. Ölünce de malına el koyardı" Ata b.
Rebah: "Cahiliyye devrinde biri ölüp karısı dul kalsaydı, kadını
içlerinden bir çocukla evlendirmek üzere tutarlardı." der. Suddi şöyle
der: "Cahiliyye devrinde adamın
babası, kardeşi veya oğlu ölür de bir kadın geride bırakırsa, varislerden biri
önce davranıp kadının üzerine elbisesini atar, kadını, ölen kocasının mihriyle
nikâhlamaya, veya başkasıyla nikahlayıp mihrini almaya hak kazanırdı. Ancak
kadın daha çabuk davranıp ailesinin yanına giderse kendi başının çaresine
bakardı." (Taberi tefsiri, c.4, s.308)
Cahiliyyede kadın
değersiz bir yaratıktı. Erkek onun bütün haklarından yararlandığı halde o,
hiçbir hakkını kullanamazdı. Mihri elinden alınır ve sırf zarar vermek ve
zulmetmek için bekletilirdi. (Bakara suresi; 231) Kocasından haksızlık görür
onun tarafından terk edilirdi. Bazan da askıda bırakılırdı. (Nisa suresi; 129)
Sırf erkeklerin yiyebildiği, kadınların tamamen yoksun bırakıldığı bazı
yiyecekler de mevcuttu.·(En'am suresi; 140) Bir erkek rahatlıkla dilediği
kadınla herhangi bir sınırlamaya maruz kalmadan evlenebilirdi. (Nisa suresi; 3)
Kız çocuklarından
duyulan nefret onları diri diri toprağa gömecek noktaya gelmişti. Meydanî'nin
anlattığına göre Heysem b. Adiy şöyle der: "Arap kabileleri arasında (ilk doğan ) kız
çocuklarını diri diri toprağa gömme olayı geçerli bir hadiseydi. Bu işi onda
biri yapardı. İslâm geldiği zaman Araplar arasında kız çocuklarının gömülmesi
çerçevesinde farklı görüşler yaygındı. Kimisi kıskançlıktan ve namuslarını
korumaktan, onlardan dolayı gelecek bir utançtan korunmak için kız çocuklarını
gömerdi. Kimisi de mavi gözlü, siyahî, cüzzamlı ve topalları uğursuz
saydığından toprağa gömerdi. Bazısı da geçim korkusundan ve fakirlik
endişesinden öldürürdü çocuklarını."
İslamiyet’ten Önce de
Örtünme Vardır
Ferid Vecdi şöyle
diyor:
Lauros Ansiklopedisine
göre, Araplar öteden biri örtünme usulüne bağlı milletlerden sayılırlar.
Erkekler bile, burunlarının üzerine kadar yüzlerini örttüklerine göre Arap
kadınların tesettürlü oluşları akla daha yatkındır. Ancak İslam’dan önce son
dönemlerde bazı kadınlar süslenerek hicapsız bir halde dışarı çıkıyorlardı. Bu
durum kadın ve erkek arasında karışımın oluşmasına yol açmış ve bunun
üzerine Kur’an’da örtünme emrini açıklayan ayetler inmiştir. Kureyş kabilesi
ile Hevazin kabilesi arasında vuku bulan Fıcar savaşı da bu görüşü
desteklemektedir.
İkd’ul ferid kitabının
yazarı ficar olayı hakkında şunları kaydetmiştir:
“İkinci Ficar
savaşı Kureyş ile Hevazın kabileleri arasında cereyan etti. Bu olay şöyle
gelişti: Ukkaz çarşısında bir kaç Kureyş’li genç, beni Amir kabilesine mensup
bir hanımın yanında oturmuşlardı. Kadının yüzü peçeli ve uzunca bir elbisesi
vardı. Kadının hareketleri, gençlerin ilgisini uyandırmış bunun üzerine
kadından yüzündeki peçeyi açmasını istemişlerdi; ama kadın bunu reddetmişti.
Gençlerden biri,
arkadan gelip onun elbisesinin aşağı ucunu bir dikenle elbisesinin yukarı
kısmına iliştirdi ve kadın bunun farkına varmadı; oturduğu yerden kalkınca
elbisesi katlanarak kısaldığı için arkası göründü. Gençler onun bu durumuna
güldüler ve yüzünü bize göstermek istemedi ama biz onun arkasını bile gördük
dediler. Bu durumdan rahatsız olan kadın çığlık atarak kendi kabilesi olan Beni
Amiri yardıma çağırdı. Halk onun etrafına toplandı ve sonuçta bu iki
kabile arasında kanlı bir çatışma meydana geldi. Ficar olayında Peygamber
(s.a.a)’in mübarek ömründen yaklaşık on ile on beş yıl geçiyordu.
İslam’ın gelişinden
yaklaşık otuz yıl önce, meydana gelen bu olay, İslam’dan önce de Arap kadınları
arasında örtünme geleneği olduğunu göstermektedir.
Müfessirlerin ve İslam
tarihçilerinin geneline göre İslam öncesi dönemde Arap kadınları enselerine
bağladıkları veya arkalarına saldıkları başörtüsü tarzı bir örtüyü takarlardı.
Bununla birlikte bu örtü gerdanlarını ve diğer taraflarını örtmezdi. vikipedi)
İslamiyet öncesi Arap
kadın hakları yenilen, malları elinden alınan, mirastan yoksun bırakılan,
boşandıktan ya da kocası öldükten sonra hoşlandığı biriyle evlenmekten
alıkonulan zayıf ve zulme uğrayan bir mal konumundaydı. Eşya ve hayvan gibi
miras kalırdı. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. Ataerkil aile
yapısının yaşandığı bu toplumda aile, erkekten ve erkeğin akrabalarından
oluşuyordu. Kadının akrabaları aileden sayılmazdı. Kabileler arasındaki
savaşlarda erkek, gücü ile ön plana çıkıyor, kuvvet ve hâkimiyeti temsil ettiği
için değer kazanıyordu. Kadın ise sadece tüketici olarak kabul ediliyordu. Bu
sebeple de itibar görmüyordu. Araplar kadının hilebaz, intikamcı, dedikoducu
olduğuna inanırlardı. Sözlerine itibar etmez, fikrini sormazdı. Görüş ve
aklının varlığını tartışırlardı.
İslâm, Arapların
kadınla ilgili tüm olumsuz düşünce ve davranışlarını, yanlış ve aşırılıklarını
yasaklamış, kontrol altına almaya çalışmıştır. İnsan olma noktasında kadınla
erkeği bir tutmuş, tüm mükellefiyetler ve mükâfatlar açısından eşit
davranmıştır.
Yapılan propagandanın
aksine kadının örtünmesi toplumsal rolünü yitirmesi, pasif ve uyuşuk bir varlık
haline gelmesi anlamında değildir. İslam’da örtü kadının yabancı (mahremi
olmayan) erkeklerle muaşeretinde saçlarını ve bedeninin örterek diğerlerine
karşı kendisini çekici hale getirmekten sakınması anlamındadır.
Araplar İslamiyet
öncesinde bazı devletler kurmuşlardır (Himyeriler, Gassaniler, Petra
Krallığıvb.). Ancak coğrafyalarının yarattığı koşullar gereği genelde kabileler
halinde yaşamışlardır ve her kabilenin
başında şeyh, emir benzeri liderler bulunurdu.
İslami Olmayan Yazına
Göre İslamiyet’ten Önce Kadının Durumu (İlhan Arsel’den alıntılar)
Her ne kadar
"cahilliye" diye tanimlanan donemde ve ozellikle col bedevisinin
yasamlarinda kadinlarin yuzlerini ortmeyip erkeklerle bir arada bulunduklari
gercek ise de, kentlerde durum bundan farkliydi: Bir nevi ortunme gelenegi
vardi. Muhammed'in kendi kabilesi Kureys'te bu gelenek oldukca siki bir bicimde
uygulanirdi. Fakat yine de aileler, kizlarina damat ve kolelerine alici
bulabilmek icin onlari sokaklarda yuzleri acik dolastirirlardi.
Kocaya vardiktan sonra
kadinin ortunmesi ve muhafazakar sekilde giyinmesi gerekli olmakla beraber pece
ve carsafa sarinmasi diye bir sey yoktu. Daha dogrusu Arap kadini, islami
uygulamalardan once yuzunu, ellerini vs ortmez ve fakat hayasiz bir sekilde
dolasmazdi. Bu yasam tarzini Hicret'ten sonra da korudugu anlasilmaktadir.
Nitekim Sakif halki kadinlarinin Hicret'in sekizinci yilina kadar bu sekilde
dolastiklarini gosterir ornekler bulunmaktadir.
Bilindigi gibi
Muhammed, Sakif'lerin putlarinin yok edilmesini Mugira'ya emrettiginde Sakifli
kadinlar, yuzleri acik olarak onun karsisina cikmislar ve uzuntulerini siirler
okuyarak aciga vurmuslardir. (Ibn ishak -1980- 616).
Tarihi gercek odur ki,
Muhammed kadinin taninmayacak sekilde ortunmesi geregini Medine'ye hicret
ettikten sonra yerlestirmistir. Daha baska bir deyimle, peygamberligini ilan
ettigi tarihten sonraki 15 yil boyunca kadinlarin ortunmeleri konusunda bir sey
dusunmemistir. Bunun boyle oldugunu Ayse'nin beyanlarindan anlamak mumkundur.
daha henuz Medine'ye hicret tarihleri sirasinda anlattiklarina gore o zamana
gelinceye kadar Arap kadinlari arasinda kapanan yoktur. Gercekten de o
tarihlerde Muhammed ile birlikte Medine'ye gelen muslumanlar, bu sehirde hukum
surmekte olan humma hastaligina yakalanmislardi; onlari ziyaret ederek
hatirlarini soran ve bu arada babasinin azad etmis bulundugu kole Bilal'i goren
Ayse soyle der: "O zamanlar (biz kadinlara) carsaf (ve pece) gibi
giysilere burunme (ve kapanma) zorunlulugu yuklenmemisti" (Ibn Ishak, 280,
458). Demek istedigi sey Muhammed'in daha henuz o tarihlerde Arap kadinina bu
tur giysileri emretmemis olmasiydi. Neden o zamanlar emretmemisti?
Cunku o tarihlere
gelinceye kadar buna kendi bakimindan gerek gormemisti. Hatice ile evli
bulundugu surece esasen boyle bir emir veremezdi; Hatice'den cekinir ve onun
boyle bir zorunluluga boyun egmeyecek kadar haysiyetli oldugunu dusunerek bunu
teklif etmeye cesaret edemezdi.
Ote yandan hatice,
nispeten yasli bir kadindi, onu kiskanmak icin de gerek yoktu. Fakat Hatice'nin
olumunden sonra durum degismistir. Evlendigi kadinlar genc ve guzel
kadinlardir. Kiskanclik duygularini kabartacak durumlar dogmustur artik. Hic
kusku edilemez ki, kadini taninamayacak kiliklara tikan carsaf ve pece
felaketine mahkum kilan bizzat Muhammed olmustur. Ve o bunu, herseyden once
kendi kiskancligini tatmin icin yapmistir. Bunun boyle oldugunu ve kadinin
ortunmesinin Hicret'in 5ci yilindan itibaren uygulanmaya baslanmis olmasindan
anlamak kolaydir.
Yahudilikte ve
Hıristiyanlıkta Kadın ve Örtünme
IFK (iftira) olayinin
da bunda rolu oldugunu belirtmek mumkundur.
Daha baska bir deyimle
Muhammed, kadinlara ortunme zorunlulugunu Zeyneb olayindan (ki Hicret'in 5.
yilina rastlar) sonra yukleyip, bu zorunlugu Beni mustalik gazasi sirasinda
olusan Ifk olayindan (ki Hicret'in 6. yilina rastlar) sonra pekistirdigi
soylenebilir; cunku bu gaza sirasinda Ayse gerdanligini kaybettigi icin geride
kalmis, Safvan bin Muattal onu tanimis ve devesine bindirerek Medine'ye
getirmistir. Bu vesile ile Ayse'nin soyledigi soyledir:
"Ben gerdanligimi
bulduktan sonra ordugaha dondum. Fakat ordugahta ses seda yoktu. .. Ben uzanmis
bir halde bulundugum vakit Safvan bin Muattal Sulemr yanimdan gecti... benim
yerde yattigimi gordugunde yanimda durdu. Cunku (o tarihlerde), kadinlar hicab
altina alinmadan once oldugu icin yuzumu goruyordu... O bundan sonra devesini
bana yaklastirdi... O arkaya cekildi, ben deveye bindim... Biz ancak sabah vaktinde
askerin arkasindan yetisebildik."
Hatirlatalim ki bu
olay uzerine Ayse'nin Safvan ile sevistigine dair halk arasinda dedikodu cikar
ve bunu duyan Muhammed fena halde kizar. Bir sure Ayse ile konusmaz. Fakat
Ayse'ye zaafi bulundugundan fazla dayanamaz ve Tanri'dan ayet geldigini ve
ayete gore Ayse'nin sucsuz oldugunun anlasildigini soyleyerek onunla barisir.
(Taberi, II s 530 ve d.; Ibn Ishak 457, 494; Sahih-i Buhari..VI 922, 929 Hadis
No 910)
Goruluyor ki Muhammed,
kendisini Peygamber ilan ettikten sonra on bes yil boyunca ortunme zorunlugu
koymak diye bir sey akil etmemistir. Fakat ne zamanki kiskanclik sorunu yaratan
olaylarla karsilasmistir, iste o zaman kadinlari ortmenin erkeklerin
cikarlarina daha uygun olacagini dusunmustur.
Nur suresinin çoğu ayeti
ve örtünme ile ilgili ayeti bu olaydan sonra iner.
"...ve irzlarini
muhafaza etsinler, ziynetlerini acmasinlar. Ancak zahir olan mustesna. Bas
ortulerini yakalarinin uzerine atsinlar..." 24 Nur 30-31
Bundan anlasilmak
gereken sey elleri disinda hicbir yerlerini gostermemeleridir. Nitekim Ebu
Davud'un Musned'inde Muhammed'in bir gun Esma'ya: "Ey Esma 'Kadin buluga
erince ondan gorunmesi caiz olan a'za ancak sudur' diyerek onun iki eline
isaret ettigi yazilidir. (Sahih-i..VI 56) diyerek "zahir" sozcugu ile
sadece kadinin ellerini kasdetmis oldugunu ve bunun disinda kadinin hic bir
yerinin gorunmemesini istedigini anlatmistir. (Nur suresinin 30-31 ci
ayetlerinde gecen "Himir" sozcugu "ortu" anlaminda olup
"basortusu" seklinde de cevrilebilir. Cunku maksat kadinin
taninmayacak tarzda ortunmesidir.)
Nitekim Beni Mustalik
gazasindan sonra ciktigi diger seferlerinden her birinde yanina aldigi
karilarinin iyice ortunmelerine dikkat etmis ve ortusuz kadinlara bakmanin
erkekler icin gunah oldugunu soylemistir.
Tabuk seferinden
dondugu sirada basina gelen bir olay bunun guzel kanitlarindan bir digeridir.
Bu sefere cikarken Muhammed, Safiye Bint-i Huveyy'i yanina alir. Lihyan
ogullarina karsi giristigi Usfan savasinda donerken, devesinin arkasina
Safiyye'yi bindirir. Kafile yururken devesinin ayagi bir seye takilir, surcer
ve bu nedenle Muhhammed ve Safiyye, her ikisi de birden deveden duserler.
Muhafizlarindan Ebu
Talha hemen Muhammed'in yardimina kosar, -'Sen kadina ihtimam et' diyerek
Safiyye'yi yerden kaldirmasini ister. Safiyye yere duserken ortusunu kaybettigi
icin, Ebu Talha, hemen elindeki 'Hamisa' denilen ortuyu Safiyye'nin ustune
orter. Boylece kadini devenin ustune bindirirken yuzunu gormemis olur. (Enes
Ibn-i Malik'in rivayetine dayali bu hadis icin bk Sahih-i..>VIII s 429 ve d
Hadis no 1286)
ortunmeyi ongoren
Kur'an hukmu Zeyneb olayini izleyen gunlerde konmus olup sadece peygamber
kadinlarini degil fakat "muminlerin kadinlarini" dahi kapsayacak
sekildedir ve soyledir:
"Ey peygamber,
eslerine, kizlarina ve muminlerin kadinlarina, disari cikarken ustlerine ortu
atmalarini soyle; bu onlarin taninmasini ve bundan dolayi inciltilmemelerini
saglar" 33 Ahzab 59
Goruluyor ki Muhammed,
kendisini Peygamber ilan ettikten sonra on bes yil boyunca ortunme zorunlugu
koymak diye bir sey akil etmemistir. Fakat ne zamanki kiskanclik sorunu yaratan
olaylarla karsilasmistir, iste o zaman kadinlari ortmenin erkeklerin
cikarlarina daha uygun olacagini dusunmustur.
Nitekim Beni Mustalik
gazasindan sonra ciktigi diger seferlerinden her birinde yanina aldigi
karilarinin iyice ortunmelerine dikkat etmis ve ortusuz kadinlara bakmanin
erkekler icin gunah oldugunu soylemistir.
Tabuk seferinden
dondugu sirada basina gelen bir olay bunun guzel kanitlarindan bir digeridir.
Bu sefere cikarken Muhammed, Safiye Bint-i Huveyy'i yanina alir. Lihyan
ogullarina karsi giristigi Usfan savasinda donerken, devesinin arkasina
Safiyye'yi bindirir. Kafile yururken devesinin ayagi bir seye takilir, surcer
ve bu nedenle Muhhammed ve Safiyye, her ikisi de birden deveden duserler.
Muhafizlarindan Ebu
Talha hemen Muhammed'in yardimina kosar, -'Sen kadina ihtimam et' diyerek
Safiyye'yi yerden kaldirmasini ister. Safiyye yere duserken ortusunu kaybettigi
icin, Ebu Talha, hemen elindeki 'Hamisa' denilen ortuyu Safiyye'nin ustune
orter. Boylece kadini devenin ustune bindirirken yuzunu gormemis olur. (Enes
Ibn-i Malik'in rivayetine dayali bu hadis icin bk Sahih-i..>VIII s 429 ve d
Hadis no 1286)
Buhari ve Muslim
kaynaklarinda yer alan hadislerden anlasilmaktadir ki kadinlarin ortunmeleri
konusunda Omer b. Hattab, bircok vesilelerle Muhammed'in dikkatini cekmeye
calismis ve ornegin "Huzuru saadetinize hayirsiz kimseler giriyor,
kadinlariniza ortunmelerini emretseniz" seklinde muracaatlarda
bulunmustur. Soylendigine gore onun bu devamli ikazlari sayesindedir ki
Muhammed, sozunu ettigimiz ayetlerin inmesini saglamistir.
Örneğin Ömer şöyle
der:
"Kadinla(riniza),
evlerinin kapisinda oturmamalari icin, yeni elbise yaptirtmayin. Cunku
elbiseleri (guzel ve yeni) olursa kalblerinden disari cikmak (dolasmak) arzusu
gelir." (Gazali, Kimya-i ... (1979) 178)
Muhammed, ortunme
geregi yaninda bir diger tedbir olarak onlarin ortaliklarda fazla
gorunmemelerini uygun bulmustur. Ahzab suresine yerlestirdigi:
"...Ey
peygamberin hanimlari...edali konusmayin...evlerinizde oturun; eski Cahilliyede
oldugu gibi acilip sacilmayin" (33 Ahzab 32-33) ayeti ile bu sorunu da
halledivermis ve boylece Omer gibi kisileri tatmin etmistir.
Her ne kadar
erkegin yabanci kadinlara bakmasi haram olmakla beraber, kadina yuklenen bu
cehennemi kisitlamalar erkek icin soz konusu degildir. (Gazali, Ihyau..-1964-
168)
Ikrimi'nin rivayetine
bakilirsa Muhammed, kadinlarin baslarini "car" ile orttukten sonra
vucudlarindan hicbir sey gorunmemek uzere nburunurlerse kildiklari namazin
"sahih" olacagini bildirmistir.
Fakat Omer,
peygamberin kadinlarinin "car ve carsaf" giymelerini kafi
bulmamistir. Onlarin diger kadinlardan daha fazla "muhadder" (kapali)
olmalarini istemistir; yani golge ve karartilarini da erkeklerin gormesini asla
uygun bulmamistir. Bundan dolayidir ki onlarin hic bir vesile ile evden
disariya cikmalarina izin verilmemesini beklemistir. Yine bundan dolayidir ki
Sevde'nin "hacet" gormek icin evden cikmasina karsi itirazda
bulundugu olaya sebebiyet vermistir. Olay sudur: Yukaridaki ayetin
"nazil" olmasindan sonra bir gun Muhammed'in karilarindan Sevde,
"bir luzum ve ihtiyac" uzerine evden cikar.
O zamanlar evlerde
"hela" olmadigi ve bu ihtiyac disarda bir yerde gorulur oldugu icin,
herkesin yaptigi gibi o da isini bitirmek istemis ve uzerine carsafini giyerek
kendisine bir yer aramis. Sevde iri yapili bir kadin oldugundan carsaf icinde
bile olsa endamiyla onu tanimak kolaymis. Nitekim Omer Ibn Hattab onu gorunce,
evin disina cikmasina itiraz etmis ve: "Ya Sevde, iyi bil ki, Vallahi sen
bizce taninmamis degilsin...ne cesaretle evinin disina cikiyorsun?"
diyerek kadincagizi daha isini gormeye vakit birakmadan eve dondurmus. Olayi
anlatan Ayse soyle der: "O sirada Resulullah, benim odamda aksam yemeginde
idi. Elinde de etli bir kemik vardi. Bu halde iken Sevde girdi ve -'Ya
Resulullah! Bazi hacetim icin evimden cikmistim. Omer bana soyle soyliyerek
itiraz etti', diye sikayet eyledi. Bunun uzerine (Tanri) Resul-i Ekrem'e vahiy
gonderdi. Vahiy asari (peygamberden) kaldirildiktan sonra ve elinde tutmakta
oldugu et (kemik) parcasini yere koymaksizin Sevde'ye soyle cevap verdi:-'Siz
kadinlarin luzum ve ihtiyac uzerine (mesture olarak) evlerinden cikmalarina
izin verildi' buyurdu." (Sahih-i Buhari...XI, 155, Hadis no 1723)
Goruluyor ki Omer,
zavalli kadinlarin "hacet" icin dahi olsa evden disariya cikmalarina
izin verilmemesi taraftaridir.
Kadinlarin hic
taninmayacak sekilde ortunup kapanmalari zorunlulugu, Sevde olayi vesilesiyle
oldukca gulunc denebilecek raddeye getirilmistir.
Bu olay sirasinda
Muhammed, biraz da Omer'in israrlarina kanarak, kadinlarin "vucudlarinin
karaltisindan kim olduklarinin anlasilmasina imkan vermeyecek sekilde
ortunmeleri" geregini ongormustur. (Sahih-i..XI s 155 ve d; ayrica bk
Sahih-i...I, s 140-1)
Muhammed evlenme umidi
kalmayan, ihtiyarlayip oturan kadinlari ise "taninmayacak" sekilde
ortunme zorunlulugundan muaf kilmistir. Dis esvaplarini cikarmalari halinde
onlara sorumluluk yuklenmeyecegini, fakat cikarmamalarinin daha iyi olacagini,
ancak her halukarda suslerini aciga vurmamalarini bildirmis, Kur'an'a ayetler
koymustur. Ornegin bk 24 Nur 31 ve 60; 33 Ahzab 33 ve 59)
İslam'ın, kadını
çarşafa tıkmak, eve kapatmak ve erkekten uzaklaştırmak için öngördüğü
kuralların, sanıldığı ve iddiâ olunduğu gibi kadını korumaya matuf mantıki bir
nedeni yoktur; örneğin Medine'ye göç etmiş Müslüman kadınlarını sarkıntılıktan
korumak ya da genel olarak kadına şeref ve haysiyet kazandırmak için
konmamıştır. Eski bir geleneğin Muhammed tarafından pekiştirilip duygusal
şartlara oturtulması sonucu olmuştur.(...)
Muhammed'in istediği
şey kadının tanınmaz kılık içerisinde dolaşmasıdır, çünkü ancak bu suretledir
ki kadından doğma 'fesad ve fitne' önlenebilecektir. Kadını bu şekilde
örtünmeye zorlamasının ve tehlike saymasının başlıca nedeni 'erkek kullarını'
iradece zayıf, karakterce zayıf ve ve içgüdülerine kapılarak kadına saldırmaya
hazır bir yaratık şeklinde görmesindendir. İnsan varlığına ve insan aklına
karşı beslediği güvensizlik onu, eğitim yolu ile insanın uygarlaşabileceği ve
örneğin kıskançlık ya da şehevilik gibi duygulara 'hâkim' olunabileceği fikrine
yabancı kılmıştır. Kadını kapatmakla, çarşafa sarmakla ve erkekten
uzaklaştırmakla, kişiyi uygarlaştıramayacağını ve kıskançlıktan
kurtaramayacağını ve hayvandan farklı kılamayacağını hesaplayamamıştır.
Düşündüğü tek şey, kısa vâdeli tedbirlerle, erkeği (ve herkesten önce
kendisini) kıskançlıktan uzak tutmak ve rahata kavuşturmak olmuştur..."
İlhan Arsel, Şeriat ve Kadın, 12. Baskı Nisan 1994, s. 255, 259-262, 266-267
Gazali, Muhammed’in bu
düşüncelerini: "Kiskanc olmamak icin kadini yabanci erkeklerle temas
ettirmemeli; sokaklarda gezmesine izin vermemelidir." diyerek acikliga
kavusturmustur. (Gazali, (1975) II, 121).
Bundan dolayidir ki
musluman bir kocanin yapmasi gereken seylerden biri de karisini eve
kapatmaktir; hem de oylesine kapatmak ki hic kimse kendisinin
"guzelliginden," "tabiatindan" haberdar olmasin ve
kendisini baska erkeklerle kiyaslamasin.
İslamiyet’ten önce
Türk kadınlarının da aynı şekilde özgür olduğu söylenir.
(Kaynak:Ilhan Arsel,
Seriat ve Kadin, 9. Baski, Istanbul 1991, s. 255-279)
İslamiyet’ten önceki
Arap toplumunda “yerleşik” ve “göçebe”, zengin ve yoksul olmak üzere iki türlü
hayat tarzı görülmektedir.
İslami ve diğer
kaynaklardan anlaşıldığına göre İslamiyet öncesi Arap kadınlarının özgürlükleri
ait oldukları hayat tarzına bağlıydı. İslamiyet’le birlikte kadınların bir
kesimi bazı haklara kavuşmuş ve biraz özgürlemiş olabilir, ancak büyük bir
kesimi haklarını ve özgürlüklerini büyük oranda yitirmişlerdir. Günümüzdeki
İslam ülkelerindeki kadınların durumu ise İslamiyet’in ilk dönemlerinden daha
da geridir
Muhammed Döneminde
Örtünme Ayetlerinin İnmesine Neden Olan Olaylar
Örtünme ayetlerinin
inmesinde İslamiyet’e karşı tepki ve çatışma ortamında Müslüman olmayan
erkeklerin Müslüman kadınlara sarkıntılık etmesi, Muhammed’i kıskandıran ve
kızdıran çeşitli olaylar ve daha sonra halife olacak olan Ömer’in de büyük
etkisi vardır.
Örtünme ayetlerinin
bulunduğu Nur suresi, Muhammed’in Medine’ye göçünden, başarı ve ganimet elde
etmeye başlamasıyla birlikte çok evliliğe başlamasından ve karılarından
Ayşe’nin zina (ifk) olayından sonra iner, Ahzab suresi ise Muhammed’in
halasının kızı ve evlatlık edindiği Zeyd’in karısı Zeyneb’le evliliğinden sonra
iner. Ayşe’nin zina olayı ve Muhammed’in Zeyneb’le evliği olaylarının
hangisinin daha önce gerçekleştiği, dolayısıyla Nur suresi ile Ahzab suresinin
hangisinin daha önce indiği tartışmalı olsa da örtünme ayetleri bu olaylardan
sonra bildirilmiştir.
Ayşe’nin İfk Olayı
(Arif Tekin)
Muhammed’in
hanımlarından Ayşe’nin, Savfan bin Muattal ile Beni Mustalık Savaşı
dönüşünde geceleyin yolda zina yaptığı iddiası (İfk (iftira) olayı), İslam
tarihinde çok meşhur olan bir hadisedir. Ayşe, bu olaydan dolayı Muhammed’in
evini bile terk etmek zorunda kalmış ve babası Ebu Bekir’in evine gitmişti.
Hatta sağlam olan kaynaklarda Muhammed’in, ‘’Ayşe, eğer sen bu adamla zina
yapmış isen doğru söyle. Zira, Allah affedicidir, merhamet sahibidir’’ dediği
aktarılmaktadır. Halbuki eğer yapmışsa Ayşe’nin recimle idam edilmesi
gerekiyordu. Çünkü (ileride de değineceğimiz gibi) Muhammed, zina yaptıklarına
ilişkin sadece kendi aleyhlerine ifade verdikleri için birçok insanı recimle
infaz etmişti. Ama sıra Ayşe’ye gelince ‘’Allah bağışlayandır, merhametlidir’’
deyip onu ucuz atlatmaya çalışıyor. (Bu konu üzerinde ileride zina cezaları
kısmında yeterince durulacaktır.) bu ifk olayı hakkında Hz. Ali’nin de
Muhammed’e, ‘’Ayşe’yi boşa; sanki sana kadın mı yoktur?’’ dediği rivayet
edilmektedir. Bu hadise nedeniyle ortam öylesine gerginleşmişti ki, neredeyse
Medine şehri kan gölüne dönecekti. Ayşe’nin bu olayı üzerinden aylar geçtiği
halde, bu süreçte herhangi bir ayet inmemişti. Tam da gerginliğin devam ettiği
bir sırada Halife Ömer, Muhammed’e, ‘’Sen Aişe ile evlenirken kendi iradenle mi
evlendin, yoksa Allah’tan aldığın vahiyle mi?’’ diye soruyor. Muhammed ise,
‘’Ben Ayşeyle Allah’tan aldığım vahiy üzerine evlendim’’şeklinde yanıt veriyor.
Buna karşılık Ömer, ‘’Öyleyse müsterih ol, endişeye gerek yoktur; mademki
Allah’tan aldığın vahiyle evlenmişsin, o halde Allah seni mahcup etmez; tam
tersine sana bir yol gösterir’’ diyor.
Ömer’in bu açıklaması
üzerine, aylardır süregelen bunalıma, nihayet yol bulunuyor ve Nûr Suresi’nin
10. ayetinden itibaren onlarca ayet (Ayşe’yi savunma amaçlı olarak) birden
inmeye başlıyor. Konuyla ilgili inen ayetlerde özetle şu temalar işleniyor:
‘’Erkek olsun, kadın olsun bu iftirayı duydukları zaman kendi vicdanlarının
sesine kulak verip ‘’Bu apaçık bir iftiradır’’ demeleri gerekmez miydi! (Buna
göre Muhammed kendisi de olayı duyunca o kadar soruşturup bekleyeceğine aynı
şeyi demesi gerekirdi. N.T) Allah’ın merhametinden olmasaydı, o sizi mutlaka büyük
bir azap ile cezalandıracaktı. Ayrıca, bu olayı duyduğunuzda, ‘’Haşa böyle bir
şey olmaz, bu kupkuru bir iftiradır’’ demeniz gerekmez miydi! (Kendisi de aynı
şeyi demesi gerekirdi! N.T.) Allah’ın lütfu olmasaydı haliniz ne olurdu.’’ Bu
tip Ayşe için suçtan arındırma, halk için de bir nevi tehdit nitelikli ayetler.
Nitekim, bu ayetlerden sonra bu işe biraz fazla bulaşan üç kişiye de Muhammed
tarafından ceza veriliyor. Bunlar, Şair Hassan bin Sabit, Mistah bin Esase ve
Muhammed’in baldızı (Halasının kızı Zeyneb bin Chaş’ın kız kardeşi. N.T.)
Hamane idi. Bunlara 80’er değnek iftira (kazf) cezası uygulanıyor. Halbuki
Ayşe’nin bu olayını en çok alevlendiren Abdullah bin Selul’du. Dolayısıyla,
ceza verilmesi gereken kişi bu olmalıydı. Ama adam çok kuvvetli olduğu için ona
herhangi bir ceza uygulanmadı. Bu olayda, Muhammed tarafından üç kişi
cezalandırılmış dedik. Çünkü, Ayşe olayının anlatıldığı Nûr Suresi’nde (4. ve
13. ayetler), zina suçlamasında bulunan kişilerin, en az dört şahit
göstermeleri gerekiyordu; aksi takdirde müfteri durumuna düşer ve bunlara 80
değnek ceza uygulanırdı (Nûr 4. ayet). Bunlar da böyle bir şahit kadrosunu
gösteremedikleri için suçlu durumuna düşmüşlerdi. Ayrıca bu ceza da (iftira
cezası) Ayşe olayı ortaya çıkana kadar Kuran’da anlatılmamıştı. Başka bir
ifadeyle, bu ceza ayeti Ayşe olayıyla ilgili inen ayetlerin içinde bulunduğu
Nûr Suresi’nde ilk olarak inmiş oluyordu.
Bilindiği gibi ifk
olayı geceleyin olmuştu; bu nedenle dört şahitle bunu ispat etmek mümkün
değildi. Sebebine gelince, Bir kere Muhammed’e muhalif olanlardan orada kimse
yoktu ki kalkıp şahitlik yapsın; ikincisi, Müslümanlardan gören olmuşsa da, ya
Muhammed’in ailesi kötülükle itham edilmesin diye, ya da korkusundan
söyleyememiştir. Hatta İslam inancına göre zina davasının ispatı için üç şahit
de şahitlik yapsa, yine zina zanlısına ceza uygulanamaz. İşte bu nedenle, bu
davanın ispatı için şahit göstermek, hele hele dört erkek şahit göstermek, hiç
de mümkün değildi. İspatın bir diğer zorluğu da şudur ki, suç işleyenlerden biri,
hem peygamber kadını, hem de aynı zamanda çok akıllı biri; suçun diğer ortağı
ise, normal bir vatandaştır. Peki bunlar nasıl olur da kalkıp bu eylemi,
üç-dört kişinin görebilecekleri bir ortamda gerçekleştirebilirler?
Bu olayı kapatmak için
çeşitli senaryolar tertiplenmiş. O senaryoların bir parçası da şudur:
‘’Savfan’ın (güya) tenasül organı yokmuş’’ diye. (Mesela; bu olay, İbn-i Kesir,
‘’el-Bidaye ve’n-Nihaye’’4/163-165’te anlatılıyor) Halbuki Muhammed daha önce o
adama ‘’Sirin’’ adında bir cariye hibe etmişti. Eğer onun tenasül organı
olmasaydı Muhammed ona kadın verir miydi? (bilmeden verebilirdi. N.T)
Görüldüğü gibi,
Muhammed’e leke gelmesin diye her hileli yola başvurulmuş.
Buradaki örneğimizi
anlatmaktan gayemiz, Ayşe’nin bu suçu işleyip işlemediği meselesi değildir;
hatta eğer işlemişse, suçlu bile değildir. Çünkü Ayşe o tarihte (627) 10-12
yaşlarında (hicretin 1. yılı 9 yaşındayken evlendikten 5 yıl sonra, yani 13-14
N.T) yaşlarında gencecik bir gelindi; Muhammed ise 60 yaşlarında bir ihtiyardı,
hem de onun Ayşe’den başka birçok hanımı daha vardı. Başka bir deyişle, Ayşe bu
yaşlı Muhammed’i başka hanımlarla paylaşıyordu. Dolayısıyla, eğer bu olayda
kusurlu aranıyorsa, onun adresi Ayşe değildir diyoruz…
Bu örneğimizde, asıl
üzerinde durmak istediğimiz, Ayşe olayında yaşanan bunca sıkıntıya rağmen,
geçen bunca zaman zarfında ve gelinen aşamada neredeyse Muhammed
taraftarlarıyla muhalifleri arasında çıkmak üzere olan savaşa rağmen, bu
süreçte bu çok önemli olan olaya çözüm bulunamaması ve sonuçta Ömer’in
Muhammed’e yaptığı konuşma neticesinde söz konusu ayetlerin inmiş olmasıdır. Bu
konuda inen ayetlerin fazlalığı (Ayşe’nin lehinde oldukları halde) Ayşe’yi bile
hayrete düşürmüştür. Ayşe bu ayetlerle ilgili, ‘’Benim meselem ilham yoluyla da
halledilebilirdi. Bu olay yüzünden nedir bu kadar ayet…’’ deyip hayretini dile
getirmişti.
Olayın özü şudur:
Ömer, muhammed’e, ‘’Madem ki Allah’tan aldığın vahiy üzerine Ayşe’yle
evlenmişsin, o halde Allah seni mahcup etmez ve buna bir çözüm yolu gösterir’’
deyince, Muhammed burada kendi kendine, ‘’Ömer, toplumun en açıkgöz insanı
olduğu halde böyle düşünüyorsa, artık diğerleri tertipleyeceğim ayet formülüne
daha çabuk inanırlar; o halde ben hemen ayet adı altında bir kompozisyon
hazırlayıp bir an önce bu işi çözüme bağlayayım’’ diyor ve sonuçta böyle bir
yöntemle bu olaya nokta koyuyor; az önceki ayetleri ilan ederek bu işten
kurtulmuş oluyor.
Tabi ki bu, konuyla
ilgili yaşanmış olaylardan edindiğim bilgilere dayanarak varmış olduğum şahsi
yorumumdur.
İfk olayıyla ilgili en
az 10 ayet geldiği, kimilerince de ayetlerin 18 olduğu belirtilir.
Nur 24/2.Zina eden
kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret
gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama) konusunda
onlara acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir topluluk da onların
cezalandırılmasına şahit olsun.
Nur 24/3. Zina eden
erkek ancak, zina eden veya Allah'a ortak koşan bir kadınla evlenir. Zina eden
bir kadınla da ancak zina eden veya Allah'a ortak koşan bir erkek evlenir. Bu
mü'minlere haram kılınmıştır.
Nur 24/4. Namuslu
kadınlara zina isnat edip sonra da dört şahit getiremeyenlere seksen değnek
vurun. Artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. İşte bunlar fâsık
kimselerdir
Nur 24/5. Ancak tövbe
edip bundan sonra ıslah olanlar müstesna. Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok
merhamet edendir.
Nur 24/6,7. Eşlerine
zina isnat edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların
her birinin şahitliği; kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair, Allah
adına dört defa yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci defada da; eğer
yalancılardan ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını ifade etmesiyle
yerine gelir.
Nur 24/8,9. Kocasının
yalancılardan olduğuna dair Allah'ı dört defa Allah adına yemin etmesi, beşinci
defada da eğer kocası doğru söyleyenlerden ise Allah'ın gazabının kendi üzerine
olmasını dilemesi, kadından cezayı kaldırır.
Nur 24/10. Allah'ın
size lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tövbeleri kabul eden, hüküm ve
hikmet sahibi olmasaydı haliniz nice olurdu?
Nur 24/11. O ağır
iftirayı uyduranlar, sizin içinizden bir güruhtur. Bu iftirayı kendiniz için
kötü bir şey sanmayın. Aksine o sizin için bir hayırdır(Ebu Bekir ailesi için).
Onlardan(iftira atanlardan) her biri için, işledikleri günahın cezası vardır.
İçlerinden o günahın büyüğünü üstlenen(elebaşı) için ise ağır bir azap vardır.
Nur 24/12. Bu iftirayı
işittiğiniz zaman, iman eden erkek ve kadınlar, kendi (din kardeş)leri hakkında
iyi zan besleyip de, "Bu apaçık bir iftiradır" deselerdi ya!
Nur 24/13. Onlar
(iftiracılar) bu iddialarına dair dört şahit getirselerdi ya! Madem ki şahit
getirmediler; işte onlar Allah yanında yalancıların ta kendileridir.
Nur 24/14. Eğer size
dünya ve ahirette Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız bu
iftiradan dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu!
Nur 24/15. Hani o
iftirayı dilden dile dolaştırıyor; hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyleri
ağzınıza alıp söylüyor ve bunu önemsiz bir iş sanıyordunuz. Halbuki bu, Allah katında
büyük bir günahtır.
Nur 24/16. Bu iftirayı
işittiğiniz vakit, "Böyle sözleri ağzımıza almamız bize yaraşmaz. Seni
eksikliklerden uzak tutarız Allah'ım! Bu çok büyük bir iftiradır"
deseydiniz ya!
Nur 24/17. Eğer
inanıyorsanız, bu gibi şeylere bir daha ebediyyen dönmemeniz için Allah size
öğüt veriyor.
Nur 24/18. Allah size
âyetleri açıklıyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet
sahibidir.
Nur 24/19. İnananlar
arasında hayasızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya
ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Nur 24/20. Allah'ın
lütfu ve rahmeti sizin üzerinize olmasaydı ve Allah çok esirgeyici ve çok
merhametli olmasaydı haliniz nice olurdu?
Nur24/ 23,24. Namuslu
ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz mü'min kadınlara zina isnat
edenler, gerçekten dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları
günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik
edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır.
Nur 24/25. O gün Allah
onlara kesinleşmiş cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah'ın apaçık bir
gerçek olduğunu bileceklerdir.
Nur 24/26. Kötü
kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler de kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz
erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara layıktır. O temiz olanlar
iftiracıların söyledikleri şeylerden uzaktırlar. Onlar için bir bağışlanma ve
bolca verilmiş iyi bir rızık vardır.
Nur 24/27. Ey iman
edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp)
ev sahiplerine selam vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır.
Düşünüp anlayasınız diye size böyle öğüt veriliyor.
Nur 24/28. Eğer evde
kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size,
"Geri dönün" denirse hemen dönün. Çünkü bu sizin için daha nezih bir
davranıştır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.
Nur 24/30. Mü'min
erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu
davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından
hakkıyla haberdardır.
Nur 24/31. Mümin
kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar; namus ve
iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini
(takılarını ve takı bölgesini) teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının
üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi
oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları,
kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında
bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi
vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin
farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte
oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri
üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe
ediniz ki kurtuluşa eresiniz.
Muhammed’in azatlı
kölesi ve üvey oğlu Zeyd’in karısıyla evlenmesi
Muhammed Zeynep’le
evlenmeden yaklaşık bir yıl önce Zeyd’i halasının kızı Zeynep’le kendisi
evlendirir.
Ancak Muhammed tıpkı
Davud peygamberin de benzer durumları yaşamış olduğu bir şekilde bir gün
Zeyd’in evine gittiğinde Zeynep’i evde yalnız ve açık bir durumda görür ve ona
aşık olarak evden çıkıp gider. Zeynep bunu Zeyd’e olduğu gibi anlatır. Zeyd
Muhammed’e gelerek isterse Zeyneple evlenmesini söyler. Muhammed buna daha
sonra Ahzab 37. ayette bahsettiği gibi aslında Zeynep’i istediği halde
nefsindekini gizleyip ‘’Allah’tan kork, eşini boşama!’’ yanıtını verir.
Ahzab 33/36: Allah ve
resulü bir işe hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının,
işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah’a ve resulüne
isyan eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir.
Ancak daha sonra
Kendisi Zeyd’i tekrar çağırıp ona kendisine Zeynep’i Allah’ın eş
yaptığını, kendisinin Zeynep’le evlenmesi gerektiğini, yoksa günaha girecekleri
konusunda Ahzab 37. ayetin geldiğini bildirir:
Ahzab 33/37:Hem
hatırla o vakti ki, o kendisine Allah'ın nimet verdiği ve senin de ikramda
bulunduğun kimseye: "Hanımını kendine sıkı tut ve Allah'tan kork"
diyordun da nefsinde Allah'ın açacağı şeyi gizliyordun. İnsanlardan
çekiniyordun. Halbuki Allah kendisini saymana daha lâyıktı. Sonra Zeyd o
kadından ilişiğini kestiği zaman, biz onu sana eş yaptık ki, oğulluklarının
ilişkilerini kestikleri hanımlarını nikâhlamada müminlere bir darlık olmasın.
Allah'ın emri de yerine getirilmiştir.
Muhammed Zeyd’e
Zeynep’i kendisine istemesini söyler. Zeyd bunu Zeynep’e iletir, Zeynep
düşüneceğini söyler. Bu haberi alan Muhammed Zeynep’in evine giderek ona el
koyar ve onunla mehir(evlenilen kadına verilen ücret) vermeden, evlilik şahidi
tutmadan evlenir.
Bu olayla ilgi
Muhammed’e yöneltilen eleştiri yağmurundan sonra şu ayetler gelir:
Önceki peygamberleri
örnek gösteren ve gelini sayılan Zeynep’in ona helal edildiğini, bunda bir
günah olmadığını, evliliğin Allah’ın emri olduğunu bildiren ayet gelir:
Ahzab 33/38:Peygambere
Allah'ın takdir ettiği, mübah kıldığı şeyde bir darlık yoktur. Bundan önce
geçen bütün peygamberler hakkında Allah'ın sünneti böyledir. Allah'ın emri ise
biçilmiş bir kaderdir.
Evlatlıkların öz oğul
gibi olmadığını, üvey babanın üvey evladın boşandığı hanımıyla evlenmesinde bir
sakınca olmadığını bildiren ayet gelir:
Ahzab 33/40: Muhammed,
sizin erkeklerinizden(kocalarınızdan) hiçbirinin babası değildir. Fakat o,
Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla
bilendir.
Burada bir parentez
açarak belirtmek gerekir ki evlatlıkların öz oğul gibi olmadıklarını belirten
bir ayet bu ayetten daha önce bu surenin başlarında da vardır (Ayetler doğru
sırayla bildirilmemiş de olabiliri):
(Ahzab 33/4: Allah,
bir adamın göğüs boşluğunda iki kalp yaratmamıştır. Zıhar yaptığınız eşlerinizi
sizin anneniz yapmamıştır, evlatlıklarınızı da sizin oğullarınız kılmamıştır.
Bu konularda söylediğiniz sözler, ağızlarınızın bir lakırdısıdır. Allah, hakkı
söyler ve O, gerçek yola kılavuzlar.
Asıl belirtilmesi
gereken de şudur: Muhammed evlatlığının ve müminlerin babası değildir ama
peygamber eşleri müminlerin anasıdır:
Ahzab 33/6: Peygamber
müminlere öz benliklerinden daha dost, daha yakındır. Onun eşleri de o
müminlerin anneleridir. Anne tarafından akraba olanlar da Allah’ın Kitabı’nda,
birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak yakın
dostlarınız için örfe uygun bir vasiyette bulunmanız müstesnadır. Bu, Kitap’a
yazılmış bulunmaktadır.)
Halasının kızı
Zeynep’le evlenmesinin ve kendisini peygambere mehir almadan hibe edenlerle
evlenmesinin yalnızca peygambere özgü olarak helal kılındığını bildiren ayet
gelir:
Ahzab 33/50:Ey
peygamber! Biz bilhassa sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun
eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun
cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının
kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları,
bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikâh etmek
istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere
helâl kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı
biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır,
çok merhamet edicidir.
Sırasını aksattığı ve
birbirlerini kıskanan eşlerinden gelen tepkiler üzerine eşlerine tehdit savuran
aşağıdaki ayet gelir:
Ahzab 33/51:Onlardan
dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Sırasını geri bıraktığın
kadınlardan dilediğini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Onların gözleri
aydın olup üzülmemelerine ve kendilerine verdiğin ile hepsinin hoşnut
olmalarına en elverişli olan budur. Allah kalblerinizdekini bilir. Allah her
şeyi bilir ve yumuşak davranır.
Eşlerinin arasında en
sevdiği olan Ayşe bu ayetlerden sonra çok sert bir tepki gösterir: ‘’Bakıyorum
da senin Rabbin hep senin zevkine göre ayet göndermede acele ediyor’’
Bu ayet ve bu tür
tepkilerden sonra kalbini kırıp küstürdüğü eşlerinin gönlünü almak için bundan
başka evlilik yapmayacağını bildiren ayet gelir:
Ahzab 33/52:Bundan
başka kadınlar sana helâl olmaz. Bunları başka eşlerle değiştirmek de olmaz.
İsterse güzellikleri hoşuna gitsin. Ancak sahip olduğun cariyen başka. Allah
her şeye gözcü bulunuyor.
(Ancak Muhammed daha
sonra 63 yaşında vefatından önce de Kays kızı Kuteyle ile nikahlanır ama vefat
edince bu evlilik tamamlanmaz.)
Ömer’in Muhammed
üzerindeki etkisi ve Ömer’in Görüşleri Doğrultusunda İnen Ayetler
Ömer Muhammed’e
düşmanken Muhammed’i öldürmek üzereyken Müslüman olmuş(14) ve Muhammed’in vahiy
katiplerinden biri olmuştur(15). Ömer Muhammed’i değişik konularda etkilediği
gibi, gerektiğinde MuhammedE ‘’ Bırakın onu, Muhammed kafayı yemiştir…’’
şeklinde hakarete varan ifadeler de kullandığı olmuştur(16). Ömer’in zekiliği,
Muhammed’in onu sevmesi, münafıklara karşı ona ihtiyacı olması ve olasıdır ki
aynı zamanda ondan çekinmesi nedeniyle Muhammed’in Ömer’in görüşleri
doğrultusunda ayet okuyup davrandığı çok olmuştur. Kuran’ın bazı ayetlerinin
Ömer’in görüşleri doğrultusunda şekillendiği iddiası bizzat Ömer’in oğlu
Abdullah ve Muhammed’in en güzide sahabeleri tarafından rivayet edilir(17). Bu
aytlerin sayısı kimine göre 15 kimine göre 30 kadar vardır(18).Özetle Muhammed
üzerinde etkisi olan yalnızca Ömer olmamakla birlikte Ömer’in de Muhammed
üzerindeki etkisi büyüktür, bu nedenle yalnızca bu ayette değil başka birçok
ayette de rolü olmuştur.
Örneğin ‘’Karılarınız
sizin tarlalarınızdır, tarlalarınıza nasıl dilerseniz öyle varın.’’ diyen Bakara
suresinin 223. ayeti(19),Kadınların isyanına ve Muhammed’in evine yürüyüşe
geçmelerine neden olan ‘’Başkaldırmasından endişe ettiğiniz karılarınıza öğüt
işe yaramazsa dövün’’ diyen Nisa suresinin 34. ayeti(20), Eğer o sizi(Ömer’in
Kızı Hafsa ve Ayşe kastediliyor) boşarsa sizden haha iyi eşler verebilir’’
diyen Tahrim suresi 5. ayet(21) vd.(22) Tahrim suresinin 5. ayeti Ömer
tarafından Muhammed’in hanımlarından kendi kızı Hafsa ve Ebu Bekir’in kızı
Ayşe’ye tehdit amacıyla söylenmiş, daha sonra bu söz beğenilip ayet olarak
inmiştir(23). Birçok ayet de tıpkı bu ayet gibi sanki Ömer’in ağzından çıkmış,
onun Muhammed’e söylediği bir sözmüş gibidir.
Hz. Ömer’in örtünme
ayetlerindeki rolü
Ömer bir gün
Muhammed'e ''Senin yanına iyi-kötü her kesimden insanlar gelir. Ne olur ne
olmaz sen hanımlarına ''örtünün ,evden dışarı çıkmayın''desen iyi olur''diye
teklifte bulunur.Bu teklif üzerine ,örtünmeyle ilgili ayetler inmeye
başlar.(Ahzap suresi 33-59 ayetler) Ayşe ise aynı olayı şu şekilde aktarıyor:
''Biz Muhammed hanımları
tuvalet ihtiyacımızı gidermek için geceleri 'Menasi' denen yere giderdik. Ömer
de sürekli eşimiz Muhammed’e, ''Kadınlarına söyle kapansınlar ve evden
çıkmasınlar'' diyordu. Ömer in bu teklifine karşı eşimiz bize herhangi bir
yaptırım uygulamadı ve biz yine de dışarı çıkmaya devam ediyorduk. Bir gün
yatsı vakti biz Muhammed hanımlarından Zem'an kızı Sevde, tuvalet ihtiyacını
karşılamak için dışarı çıkmıştı. O arada Ömer onu görmüş ve kendisine
seslenerek,''Ey Sevde, bak seni tanıdım'’ deyip onu uyarmıştı. Ömer’in bu
seslenişten maksadı, örtünme ayetlerinin bir an önce inmesini sağlamaktı.
Sonuçta, Ömer bu olayı olduğu gibi Muhammed e anlatınca, bu aşamadan sonra
dışarı çıkmamızı yasaklayan ve örtünmemizi emreden ayetler inmeye başladı''(24)
Ayşe’nin anlattığı bu
olaydan sonra Ömer’in isteği ve ısrarı doğrultusunda örtünme ve eve kapanma ile
ilgili şu ayetler iner:
Ahzâb 33/32: Ey
Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer
(Allah’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile
konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz
söyleyin.
Ahzâb 33/33:
Evlerinizde oturun, eski cahiliye adetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın.
Namazı kılın, zekatı verin, Allah’a ve Resulüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt!
Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.
Ahzab 33/34: Oturun da
evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti (Kur’an’ın emir ve
yasaklarını) anın. Şüphe yok ki Allah, Lâtif’dir (her şeyin sırrını bilendir) Habîr’dir
(bütün yapılanlardan haberdardır).
Ahzab 33/35:Şüphe yok
ki müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar,
itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar,
sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazi erkeklerle mütevazi kadınlar,
sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan
kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok
zikreden erkeklerle Allah-'ı çok zikreden kadınlar var ya, işte onlar için
Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.
Bu ayetler
şimdilik yalnızca peygamberin eşlerini bağlamaktadır.
Ahzab suresinin 53.
ayeti hakkında iki farklı olay rivayet edilir.
Bir rivayete göre
Zeynep’le evlilik günü yemeğe çağrılan ziyaretçilerin geç vakte kadar oturup
dağılmaması üzerine gelmiştir(29).
Diğer bir rivayete
göre ise Ayşe şöyle bir olay anlatır:
‘’Eşimle birlikte
yemek yiyorduk. O sırada Ömer de yanımızdan geçti: eşim onu yemeğe davet etti,
hep birlikte yemek yemeğe devam ederken, o sırada Ömer’in eli benim elime
değdi; Eşim Muhammed bunu görünce çok üzüldü. Üzüldüğünü ben de fark ettim. Bu
olay üzerine bu ayet indi’’(30)
Bu olayla ilgili bazı
yorumlarda Ömer dışında başka isimler de rivayet edilir. Ayrıca Muhammed ölünce Ayşe ve diğer hanımlarıyla
evleneceğim diyenler olduğu da rivayet edilir(31).
Nitekim bu ayette
Muhammed ölse de Muhammed’in hanımlarıyla asla evlenilemeyeceği bildirilir. Bu
ayet üzerine çok genç yaşta dul kalan eşleri de dahil Muhammed’in hanımları
Muhammed’den sonra ölene kadar evlenememişlerdir(32).
33/53:
Ahzab 33/53:Ey iman
edenler! Peygamberin evlerine vaktine bakmaksızın ve yemeğe izin verilmedikçe
girmeyin. Fakat çağırıldığınız vakit girin. Yemeği yediğinizde de hemen
dağılın. Sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu haliniz peygambere
eziyet veriyor, ama o sizden utanıyor. Fakat Allah gerçeği söylemekten utanmaz.
Hem O'nun hanımlarına bir ihtiyaç soracağınız vakit de perde arkasından sorun.
Böyle yapmanız hem sizin kalbleriniz ve hem de onların kalbleri için daha
temizdir. Hem sizin Resulullah'a eziyet etmeye hakkınız yoktur. Ondan sonra
hanımlarını da ebediyyen nikâh edemezsiniz. Çünkü bu Allah katında çok büyük
bir günahtır.
Bundan sonraki 54.
ayette ise birilerine karşı kuşku vardır:
Ahzab 33/54:Siz bir
şeyi açıklasanız da gizleseniz de şüphe yok ki Allah her şeyi bilmektedir.
55. ayette eşler,
dolayısıyla da kadınlar kısıtlanmaya devam edilir ve tehdit edilir:
Ahzab 33/55:Onlar
(peygamberin eşleri) için babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin
oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (kadın dostları ) ve
sahip oldukları köleleri hakkında bir günah yoktur. Bununla beraber (ey
Peygamberin hanımları) Allah'tan korkun. Çünkü Allah her şeye şahit bulunuyor.
Muhammed’in
kıskandıracak ve kızdıracak başka olaylar da olur ve sonunda yalnızca peygamber
hanımlarını değil bütün mümin kadınları bağlayan Örtünme ayeti gelir ve ayet de
birçok ayet gibi Ömer’in ağzından çıkmış gibidir, Ömer’in Muhammed’e söylediği
bir uyarı gibidir:
Ahzab 33/59:Ey
peygamber, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle,
cilbablarından (baştan aşağı örten çarşaf, ferace, giysi)üzerlerini sıkıca
örtsünler! Bu, onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en
elverişli olandır. Bununla beraber Allah, çok bağışlayıcıdır, merhamet
edicidir.
Derleyen Nilüfer Tekin
zzamlı�7L:t p �y � ğursuz saydığından toprağa gömerdi. Bazısı da geçim korkusundan ve fakirlik endişesinden öldürürdü çocuklarını."
İslamiyet’ten Önce de Örtünme Vardır
Ferid Vecdi şöyle diyor:
Lauros Ansiklopedisine göre, Araplar öteden biri örtünme usulüne bağlı milletlerden sayılırlar. Erkekler bile, burunlarının üzerine kadar yüzlerini örttüklerine göre Arap kadınların tesettürlü oluşları akla daha yatkındır. Ancak İslam’dan önce son dönemlerde bazı kadınlar süslenerek hicapsız bir halde dışarı çıkıyorlardı. Bu durum kadın ve erkek arasında karışımın oluşmasına yol açmış ve bunun üzerine Kur’an’da örtünme emrini açıklayan ayetler inmiştir. Kureyş kabilesi ile Hevazin kabilesi arasında vuku bulan Fıcar savaşı da bu görüşü desteklemektedir.
İkd’ul ferid kitabının yazarı ficar olayı hakkında şunları kaydetmiştir:
“İkinci Ficar savaşı Kureyş ile Hevazın kabileleri arasında cereyan etti. Bu olay şöyle gelişti: Ukkaz çarşısında bir kaç Kureyş’li genç, beni Amir kabilesine mensup bir hanımın yanında oturmuşlardı. Kadının yüzü peçeli ve uzunca bir elbisesi vardı. Kadının hareketleri, gençlerin ilgisini uyandırmış bunun üzerine kadından yüzündeki peçeyi açmasını istemişlerdi; ama kadın bunu reddetmişti.
Gençlerden biri, arkadan gelip onun elbisesinin aşağı ucunu bir dikenle elbisesinin yukarı kısmına iliştirdi ve kadın bunun farkına varmadı; oturduğu yerden kalkınca elbisesi katlanarak kısaldığı için arkası göründü. Gençler onun bu durumuna güldüler ve yüzünü bize göstermek istemedi ama biz onun arkasını bile gördük dediler. Bu durumdan rahatsız olan kadın çığlık atarak kendi kabilesi olan Beni Amiri yardıma çağırdı. Halk onun etrafına toplandı ve sonuçta bu iki kabile arasında kanlı bir çatışma meydana geldi. Ficar olayında Peygamber (s.a.a)’in mübarek ömründen yaklaşık on ile on beş yıl geçiyordu.
İslam’ın gelişinden yaklaşık otuz yıl önce, meydana gelen bu olay, İslam’dan önce de Arap kadınları arasında örtünme geleneği olduğunu göstermektedir.
Müfessirlerin ve İslam tarihçilerinin geneline göre İslam öncesi dönemde Arap kadınları enselerine bağladıkları veya arkalarına saldıkları başörtüsü tarzı bir örtüyü takarlardı. Bununla birlikte bu örtü gerdanlarını ve diğer taraflarını örtmezdi. vikipedi)
İslamiyet öncesi Arap kadın hakları yenilen, malları elinden alınan, mirastan yoksun bırakılan, boşandıktan ya da kocası öldükten sonra hoşlandığı biriyle evlenmekten alıkonulan zayıf ve zulme uğrayan bir mal konumundaydı. Eşya ve hayvan gibi miras kalırdı. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. Ataerkil aile yapısının yaşandığı bu toplumda aile, erkekten ve erkeğin akrabalarından oluşuyordu. Kadının akrabaları aileden sayılmazdı. Kabileler arasındaki savaşlarda erkek, gücü ile ön plana çıkıyor, kuvvet ve hâkimiyeti temsil ettiği için değer kazanıyordu. Kadın ise sadece tüketici olarak kabul ediliyordu. Bu sebeple de itibar görmüyordu. Araplar kadının hilebaz, intikamcı, dedikoducu olduğuna inanırlardı. Sözlerine itibar etmez, fikrini sormazdı. Görüş ve aklının varlığını tartışırlardı.
İslâm, Arapların kadınla ilgili tüm olumsuz düşünce ve davranışlarını, yanlış ve aşırılıklarını yasaklamış, kontrol altına almaya çalışmıştır. İnsan olma noktasında kadınla erkeği bir tutmuş, tüm mükellefiyetler ve mükâfatlar açısından eşit davranmıştır.
Yapılan propagandanın aksine kadının örtünmesi toplumsal rolünü yitirmesi, pasif ve uyuşuk bir varlık haline gelmesi anlamında değildir. İslam’da örtü kadının yabancı (mahremi olmayan) erkeklerle muaşeretinde saçlarını ve bedeninin örterek diğerlerine karşı kendisini çekici hale getirmekten sakınması anlamındadır.
Araplar İslamiyet öncesinde bazı devletler kurmuşlardır (Himyeriler, Gassaniler, Petra Krallığıvb.). Ancak coğrafyalarının yarattığı koşullar gereği genelde kabileler halinde yaşamışlardır ve her kabilenin başında şeyh, emir benzeri liderler bulunurdu.
İslami Olmayan Yazına Göre İslamiyet’ten Önce Kadının Durumu (İlhan Arsel’den alıntılar)
Her ne kadar "cahilliye" diye tanimlanan donemde ve ozellikle col bedevisinin yasamlarinda kadinlarin yuzlerini ortmeyip erkeklerle bir arada bulunduklari gercek ise de, kentlerde durum bundan farkliydi: Bir nevi ortunme gelenegi vardi. Muhammed'in kendi kabilesi Kureys'te bu gelenek oldukca siki bir bicimde uygulanirdi. Fakat yine de aileler, kizlarina damat ve kolelerine alici bulabilmek icin onlari sokaklarda yuzleri acik dolastirirlardi.
Kocaya vardiktan sonra kadinin ortunmesi ve muhafazakar sekilde giyinmesi gerekli olmakla beraber pece ve carsafa sarinmasi diye bir sey yoktu. Daha dogrusu Arap kadini, islami uygulamalardan once yuzunu, ellerini vs ortmez ve fakat hayasiz bir sekilde dolasmazdi. Bu yasam tarzini Hicret'ten sonra da korudugu anlasilmaktadir. Nitekim Sakif halki kadinlarinin Hicret'in sekizinci yilina kadar bu sekilde dolastiklarini gosterir ornekler bulunmaktadir.
Bilindigi gibi Muhammed, Sakif'lerin putlarinin yok edilmesini Mugira'ya emrettiginde Sakifli kadinlar, yuzleri acik olarak onun karsisina cikmislar ve uzuntulerini siirler okuyarak aciga vurmuslardir. (Ibn ishak -1980- 616).
Tarihi gercek odur ki, Muhammed kadinin taninmayacak sekilde ortunmesi geregini Medine'ye hicret ettikten sonra yerlestirmistir. Daha baska bir deyimle, peygamberligini ilan ettigi tarihten sonraki 15 yil boyunca kadinlarin ortunmeleri konusunda bir sey dusunmemistir. Bunun boyle oldugunu Ayse'nin beyanlarindan anlamak mumkundur. daha henuz Medine'ye hicret tarihleri sirasinda anlattiklarina gore o zamana gelinceye kadar Arap kadinlari arasinda kapanan yoktur. Gercekten de o tarihlerde Muhammed ile birlikte Medine'ye gelen muslumanlar, bu sehirde hukum surmekte olan humma hastaligina yakalanmislardi; onlari ziyaret ederek hatirlarini soran ve bu arada babasinin azad etmis bulundugu kole Bilal'i goren Ayse soyle der: "O zamanlar (biz kadinlara) carsaf (ve pece) gibi giysilere burunme (ve kapanma) zorunlulugu yuklenmemisti" (Ibn Ishak, 280, 458). Demek istedigi sey Muhammed'in daha henuz o tarihlerde Arap kadinina bu tur giysileri emretmemis olmasiydi. Neden o zamanlar emretmemisti?
Cunku o tarihlere gelinceye kadar buna kendi bakimindan gerek gormemisti. Hatice ile evli bulundugu surece esasen boyle bir emir veremezdi; Hatice'den cekinir ve onun boyle bir zorunluluga boyun egmeyecek kadar haysiyetli oldugunu dusunerek bunu teklif etmeye cesaret edemezdi.
Ote yandan hatice, nispeten yasli bir kadindi, onu kiskanmak icin de gerek yoktu. Fakat Hatice'nin olumunden sonra durum degismistir. Evlendigi kadinlar genc ve guzel kadinlardir. Kiskanclik duygularini kabartacak durumlar dogmustur artik. Hic kusku edilemez ki, kadini taninamayacak kiliklara tikan carsaf ve pece felaketine mahkum kilan bizzat Muhammed olmustur. Ve o bunu, herseyden once kendi kiskancligini tatmin icin yapmistir. Bunun boyle oldugunu ve kadinin ortunmesinin Hicret'in 5ci yilindan itibaren uygulanmaya baslanmis olmasindan anlamak kolaydir.
Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Kadın ve Örtünme
IFK (iftira) olayinin da bunda rolu oldugunu belirtmek mumkundur.
Daha baska bir deyimle Muhammed, kadinlara ortunme zorunlulugunu Zeyneb olayindan (ki Hicret'in 5. yilina rastlar) sonra yukleyip, bu zorunlugu Beni mustalik gazasi sirasinda olusan Ifk olayindan (ki Hicret'in 6. yilina rastlar) sonra pekistirdigi soylenebilir; cunku bu gaza sirasinda Ayse gerdanligini kaybettigi icin geride kalmis, Safvan bin Muattal onu tanimis ve devesine bindirerek Medine'ye getirmistir. Bu vesile ile Ayse'nin soyledigi soyledir:
"Ben gerdanligimi bulduktan sonra ordugaha dondum. Fakat ordugahta ses seda yoktu. .. Ben uzanmis bir halde bulundugum vakit Safvan bin Muattal Sulemr yanimdan gecti... benim yerde yattigimi gordugunde yanimda durdu. Cunku (o tarihlerde), kadinlar hicab altina alinmadan once oldugu icin yuzumu goruyordu... O bundan sonra devesini bana yaklastirdi... O arkaya cekildi, ben deveye bindim... Biz ancak sabah vaktinde askerin arkasindan yetisebildik."
Hatirlatalim ki bu olay uzerine Ayse'nin Safvan ile sevistigine dair halk arasinda dedikodu cikar ve bunu duyan Muhammed fena halde kizar. Bir sure Ayse ile konusmaz. Fakat Ayse'ye zaafi bulundugundan fazla dayanamaz ve Tanri'dan ayet geldigini ve ayete gore Ayse'nin sucsuz oldugunun anlasildigini soyleyerek onunla barisir. (Taberi, II s 530 ve d.; Ibn Ishak 457, 494; Sahih-i Buhari..VI 922, 929 Hadis No 910)
Goruluyor ki Muhammed, kendisini Peygamber ilan ettikten sonra on bes yil boyunca ortunme zorunlugu koymak diye bir sey akil etmemistir. Fakat ne zamanki kiskanclik sorunu yaratan olaylarla karsilasmistir, iste o zaman kadinlari ortmenin erkeklerin cikarlarina daha uygun olacagini dusunmustur.
Nur suresinin çoğu ayeti ve örtünme ile ilgili ayeti bu olaydan sonra iner.
"...ve irzlarini muhafaza etsinler, ziynetlerini acmasinlar. Ancak zahir olan mustesna. Bas ortulerini yakalarinin uzerine atsinlar..." 24 Nur 30-31
Bundan anlasilmak gereken sey elleri disinda hicbir yerlerini gostermemeleridir. Nitekim Ebu Davud'un Musned'inde Muhammed'in bir gun Esma'ya: "Ey Esma 'Kadin buluga erince ondan gorunmesi caiz olan a'za ancak sudur' diyerek onun iki eline isaret ettigi yazilidir. (Sahih-i..VI 56) diyerek "zahir" sozcugu ile sadece kadinin ellerini kasdetmis oldugunu ve bunun disinda kadinin hic bir yerinin gorunmemesini istedigini anlatmistir. (Nur suresinin 30-31 ci ayetlerinde gecen "Himir" sozcugu "ortu" anlaminda olup "basortusu" seklinde de cevrilebilir. Cunku maksat kadinin taninmayacak tarzda ortunmesidir.)
Nitekim Beni Mustalik gazasindan sonra ciktigi diger seferlerinden her birinde yanina aldigi karilarinin iyice ortunmelerine dikkat etmis ve ortusuz kadinlara bakmanin erkekler icin gunah oldugunu soylemistir.
Tabuk seferinden dondugu sirada basina gelen bir olay bunun guzel kanitlarindan bir digeridir. Bu sefere cikarken Muhammed, Safiye Bint-i Huveyy'i yanina alir. Lihyan ogullarina karsi giristigi Usfan savasinda donerken, devesinin arkasina Safiyye'yi bindirir. Kafile yururken devesinin ayagi bir seye takilir, surcer ve bu nedenle Muhhammed ve Safiyye, her ikisi de birden deveden duserler.
Muhafizlarindan Ebu Talha hemen Muhammed'in yardimina kosar, -'Sen kadina ihtimam et' diyerek Safiyye'yi yerden kaldirmasini ister. Safiyye yere duserken ortusunu kaybettigi icin, Ebu Talha, hemen elindeki 'Hamisa' denilen ortuyu Safiyye'nin ustune orter. Boylece kadini devenin ustune bindirirken yuzunu gormemis olur. (Enes Ibn-i Malik'in rivayetine dayali bu hadis icin bk Sahih-i..>VIII s 429 ve d Hadis no 1286)
ortunmeyi ongoren Kur'an hukmu Zeyneb olayini izleyen gunlerde konmus olup sadece peygamber kadinlarini degil fakat "muminlerin kadinlarini" dahi kapsayacak sekildedir ve soyledir:
"Ey peygamber, eslerine, kizlarina ve muminlerin kadinlarina, disari cikarken ustlerine ortu atmalarini soyle; bu onlarin taninmasini ve bundan dolayi inciltilmemelerini saglar" 33 Ahzab 59
Goruluyor ki Muhammed, kendisini Peygamber ilan ettikten sonra on bes yil boyunca ortunme zorunlugu koymak diye bir sey akil etmemistir. Fakat ne zamanki kiskanclik sorunu yaratan olaylarla karsilasmistir, iste o zaman kadinlari ortmenin erkeklerin cikarlarina daha uygun olacagini dusunmustur.
Nitekim Beni Mustalik gazasindan sonra ciktigi diger seferlerinden her birinde yanina aldigi karilarinin iyice ortunmelerine dikkat etmis ve ortusuz kadinlara bakmanin erkekler icin gunah oldugunu soylemistir.
Tabuk seferinden dondugu sirada basina gelen bir olay bunun guzel kanitlarindan bir digeridir. Bu sefere cikarken Muhammed, Safiye Bint-i Huveyy'i yanina alir. Lihyan ogullarina karsi giristigi Usfan savasinda donerken, devesinin arkasina Safiyye'yi bindirir. Kafile yururken devesinin ayagi bir seye takilir, surcer ve bu nedenle Muhhammed ve Safiyye, her ikisi de birden deveden duserler.
Muhafizlarindan Ebu Talha hemen Muhammed'in yardimina kosar, -'Sen kadina ihtimam et' diyerek Safiyye'yi yerden kaldirmasini ister. Safiyye yere duserken ortusunu kaybettigi icin, Ebu Talha, hemen elindeki 'Hamisa' denilen ortuyu Safiyye'nin ustune orter. Boylece kadini devenin ustune bindirirken yuzunu gormemis olur. (Enes Ibn-i Malik'in rivayetine dayali bu hadis icin bk Sahih-i..>VIII s 429 ve d Hadis no 1286)
Buhari ve Muslim kaynaklarinda yer alan hadislerden anlasilmaktadir ki kadinlarin ortunmeleri konusunda Omer b. Hattab, bircok vesilelerle Muhammed'in dikkatini cekmeye calismis ve ornegin "Huzuru saadetinize hayirsiz kimseler giriyor, kadinlariniza ortunmelerini emretseniz" seklinde muracaatlarda bulunmustur. Soylendigine gore onun bu devamli ikazlari sayesindedir ki Muhammed, sozunu ettigimiz ayetlerin inmesini saglamistir.
Örneğin Ömer şöyle der:
"Kadinla(riniza), evlerinin kapisinda oturmamalari icin, yeni elbise yaptirtmayin. Cunku elbiseleri (guzel ve yeni) olursa kalblerinden disari cikmak (dolasmak) arzusu gelir." (Gazali, Kimya-i ... (1979) 178)
Muhammed, ortunme geregi yaninda bir diger tedbir olarak onlarin ortaliklarda fazla gorunmemelerini uygun bulmustur. Ahzab suresine yerlestirdigi:
"...Ey peygamberin hanimlari...edali konusmayin...evlerinizde oturun; eski Cahilliyede oldugu gibi acilip sacilmayin" (33 Ahzab 32-33) ayeti ile bu sorunu da halledivermis ve boylece Omer gibi kisileri tatmin etmistir.
Her ne kadar erkegin yabanci kadinlara bakmasi haram olmakla beraber, kadina yuklenen bu cehennemi kisitlamalar erkek icin soz konusu degildir. (Gazali, Ihyau..-1964- 168)
Ikrimi'nin rivayetine bakilirsa Muhammed, kadinlarin baslarini "car" ile orttukten sonra vucudlarindan hicbir sey gorunmemek uzere nburunurlerse kildiklari namazin "sahih" olacagini bildirmistir.
Fakat Omer, peygamberin kadinlarinin "car ve carsaf" giymelerini kafi bulmamistir. Onlarin diger kadinlardan daha fazla "muhadder" (kapali) olmalarini istemistir; yani golge ve karartilarini da erkeklerin gormesini asla uygun bulmamistir. Bundan dolayidir ki onlarin hic bir vesile ile evden disariya cikmalarina izin verilmemesini beklemistir. Yine bundan dolayidir ki Sevde'nin "hacet" gormek icin evden cikmasina karsi itirazda bulundugu olaya sebebiyet vermistir. Olay sudur: Yukaridaki ayetin "nazil" olmasindan sonra bir gun Muhammed'in karilarindan Sevde, "bir luzum ve ihtiyac" uzerine evden cikar.
O zamanlar evlerde "hela" olmadigi ve bu ihtiyac disarda bir yerde gorulur oldugu icin, herkesin yaptigi gibi o da isini bitirmek istemis ve uzerine carsafini giyerek kendisine bir yer aramis. Sevde iri yapili bir kadin oldugundan carsaf icinde bile olsa endamiyla onu tanimak kolaymis. Nitekim Omer Ibn Hattab onu gorunce, evin disina cikmasina itiraz etmis ve: "Ya Sevde, iyi bil ki, Vallahi sen bizce taninmamis degilsin...ne cesaretle evinin disina cikiyorsun?" diyerek kadincagizi daha isini gormeye vakit birakmadan eve dondurmus. Olayi anlatan Ayse soyle der: "O sirada Resulullah, benim odamda aksam yemeginde idi. Elinde de etli bir kemik vardi. Bu halde iken Sevde girdi ve -'Ya Resulullah! Bazi hacetim icin evimden cikmistim. Omer bana soyle soyliyerek itiraz etti', diye sikayet eyledi. Bunun uzerine (Tanri) Resul-i Ekrem'e vahiy gonderdi. Vahiy asari (peygamberden) kaldirildiktan sonra ve elinde tutmakta oldugu et (kemik) parcasini yere koymaksizin Sevde'ye soyle cevap verdi:-'Siz kadinlarin luzum ve ihtiyac uzerine (mesture olarak) evlerinden cikmalarina izin verildi' buyurdu." (Sahih-i Buhari...XI, 155, Hadis no 1723)
Goruluyor ki Omer, zavalli kadinlarin "hacet" icin dahi olsa evden disariya cikmalarina izin verilmemesi taraftaridir.
Kadinlarin hic taninmayacak sekilde ortunup kapanmalari zorunlulugu, Sevde olayi vesilesiyle oldukca gulunc denebilecek raddeye getirilmistir.
Bu olay sirasinda Muhammed, biraz da Omer'in israrlarina kanarak, kadinlarin "vucudlarinin karaltisindan kim olduklarinin anlasilmasina imkan vermeyecek sekilde ortunmeleri" geregini ongormustur. (Sahih-i..XI s 155 ve d; ayrica bk Sahih-i...I, s 140-1)
Muhammed evlenme umidi kalmayan, ihtiyarlayip oturan kadinlari ise "taninmayacak" sekilde ortunme zorunlulugundan muaf kilmistir. Dis esvaplarini cikarmalari halinde onlara sorumluluk yuklenmeyecegini, fakat cikarmamalarinin daha iyi olacagini, ancak her halukarda suslerini aciga vurmamalarini bildirmis, Kur'an'a ayetler koymustur. Ornegin bk 24 Nur 31 ve 60; 33 Ahzab 33 ve 59)
İslam'ın, kadını çarşafa tıkmak, eve kapatmak ve erkekten uzaklaştırmak için öngördüğü kuralların, sanıldığı ve iddiâ olunduğu gibi kadını korumaya matuf mantıki bir nedeni yoktur; örneğin Medine'ye göç etmiş Müslüman kadınlarını sarkıntılıktan korumak ya da genel olarak kadına şeref ve haysiyet kazandırmak için konmamıştır. Eski bir geleneğin Muhammed tarafından pekiştirilip duygusal şartlara oturtulması sonucu olmuştur.(...)
Muhammed'in istediği şey kadının tanınmaz kılık içerisinde dolaşmasıdır, çünkü ancak bu suretledir ki kadından doğma 'fesad ve fitne' önlenebilecektir. Kadını bu şekilde örtünmeye zorlamasının ve tehlike saymasının başlıca nedeni 'erkek kullarını' iradece zayıf, karakterce zayıf ve ve içgüdülerine kapılarak kadına saldırmaya hazır bir yaratık şeklinde görmesindendir. İnsan varlığına ve insan aklına karşı beslediği güvensizlik onu, eğitim yolu ile insanın uygarlaşabileceği ve örneğin kıskançlık ya da şehevilik gibi duygulara 'hâkim' olunabileceği fikrine yabancı kılmıştır. Kadını kapatmakla, çarşafa sarmakla ve erkekten uzaklaştırmakla, kişiyi uygarlaştıramayacağını ve kıskançlıktan kurtaramayacağını ve hayvandan farklı kılamayacağını hesaplayamamıştır. Düşündüğü tek şey, kısa vâdeli tedbirlerle, erkeği (ve herkesten önce kendisini) kıskançlıktan uzak tutmak ve rahata kavuşturmak olmuştur..." İlhan Arsel, Şeriat ve Kadın, 12. Baskı Nisan 1994, s. 255, 259-262, 266-267
Gazali, Muhammed’in bu düşüncelerini: "Kiskanc olmamak icin kadini yabanci erkeklerle temas ettirmemeli; sokaklarda gezmesine izin vermemelidir." diyerek acikliga kavusturmustur. (Gazali, (1975) II, 121).
Bundan dolayidir ki musluman bir kocanin yapmasi gereken seylerden biri de karisini eve kapatmaktir; hem de oylesine kapatmak ki hic kimse kendisinin "guzelliginden," "tabiatindan" haberdar olmasin ve kendisini baska erkeklerle kiyaslamasin.
İslamiyet’ten önce Türk kadınlarının da aynı şekilde özgür olduğu söylenir.
(Kaynak:Ilhan Arsel, Seriat ve Kadin, 9. Baski, Istanbul 1991, s. 255-279)
İslamiyet’ten önceki Arap toplumunda “yerleşik” ve “göçebe”, zengin ve yoksul olmak üzere iki türlü hayat tarzı görülmektedir.
İslami ve diğer kaynaklardan anlaşıldığına göre İslamiyet öncesi Arap kadınlarının özgürlükleri ait oldukları hayat tarzına bağlıydı. İslamiyet’le birlikte kadınların bir kesimi bazı haklara kavuşmuş ve biraz özgürlemiş olabilir, ancak büyük bir kesimi haklarını ve özgürlüklerini büyük oranda yitirmişlerdir. Günümüzdeki İslam ülkelerindeki kadınların durumu ise İslamiyet’in ilk dönemlerinden daha da geridir
Muhammed Döneminde Örtünme Ayetlerinin İnmesine Neden Olan Olaylar
Örtünme ayetlerinin inmesinde İslamiyet’e karşı tepki ve çatışma ortamında Müslüman olmayan erkeklerin Müslüman kadınlara sarkıntılık etmesi, Muhammed’i kıskandıran ve kızdıran çeşitli olaylar ve daha sonra halife olacak olan Ömer’in de büyük etkisi vardır.
Örtünme ayetlerinin bulunduğu Nur suresi, Muhammed’in Medine’ye göçünden, başarı ve ganimet elde etmeye başlamasıyla birlikte çok evliliğe başlamasından ve karılarından Ayşe’nin zina (ifk) olayından sonra iner, Ahzab suresi ise Muhammed’in halasının kızı ve evlatlık edindiği Zeyd’in karısı Zeyneb’le evliliğinden sonra iner. Ayşe’nin zina olayı ve Muhammed’in Zeyneb’le evliği olaylarının hangisinin daha önce gerçekleştiği, dolayısıyla Nur suresi ile Ahzab suresinin hangisinin daha önce indiği tartışmalı olsa da örtünme ayetleri bu olaylardan sonra bildirilmiştir.
Ayşe’nin İfk Olayı (Arif Tekin)
Muhammed’in hanımlarından Ayşe’nin, Savfan bin Muattal ile Beni Mustalık Savaşı dönüşünde geceleyin yolda zina yaptığı iddiası (İfk (iftira) olayı), İslam tarihinde çok meşhur olan bir hadisedir. Ayşe, bu olaydan dolayı Muhammed’in evini bile terk etmek zorunda kalmış ve babası Ebu Bekir’in evine gitmişti. Hatta sağlam olan kaynaklarda Muhammed’in, ‘’Ayşe, eğer sen bu adamla zina yapmış isen doğru söyle. Zira, Allah affedicidir, merhamet sahibidir’’ dediği aktarılmaktadır. Halbuki eğer yapmışsa Ayşe’nin recimle idam edilmesi gerekiyordu. Çünkü (ileride de değineceğimiz gibi) Muhammed, zina yaptıklarına ilişkin sadece kendi aleyhlerine ifade verdikleri için birçok insanı recimle infaz etmişti. Ama sıra Ayşe’ye gelince ‘’Allah bağışlayandır, merhametlidir’’ deyip onu ucuz atlatmaya çalışıyor. (Bu konu üzerinde ileride zina cezaları kısmında yeterince durulacaktır.) bu ifk olayı hakkında Hz. Ali’nin de Muhammed’e, ‘’Ayşe’yi boşa; sanki sana kadın mı yoktur?’’ dediği rivayet edilmektedir. Bu hadise nedeniyle ortam öylesine gerginleşmişti ki, neredeyse Medine şehri kan gölüne dönecekti. Ayşe’nin bu olayı üzerinden aylar geçtiği halde, bu süreçte herhangi bir ayet inmemişti. Tam da gerginliğin devam ettiği bir sırada Halife Ömer, Muhammed’e, ‘’Sen Aişe ile evlenirken kendi iradenle mi evlendin, yoksa Allah’tan aldığın vahiyle mi?’’ diye soruyor. Muhammed ise, ‘’Ben Ayşeyle Allah’tan aldığım vahiy üzerine evlendim’’şeklinde yanıt veriyor. Buna karşılık Ömer, ‘’Öyleyse müsterih ol, endişeye gerek yoktur; mademki Allah’tan aldığın vahiyle evlenmişsin, o halde Allah seni mahcup etmez; tam tersine sana bir yol gösterir’’ diyor.
Ömer’in bu açıklaması üzerine, aylardır süregelen bunalıma, nihayet yol bulunuyor ve Nûr Suresi’nin 10. ayetinden itibaren onlarca ayet (Ayşe’yi savunma amaçlı olarak) birden inmeye başlıyor. Konuyla ilgili inen ayetlerde özetle şu temalar işleniyor: ‘’Erkek olsun, kadın olsun bu iftirayı duydukları zaman kendi vicdanlarının sesine kulak verip ‘’Bu apaçık bir iftiradır’’ demeleri gerekmez miydi! (Buna göre Muhammed kendisi de olayı duyunca o kadar soruşturup bekleyeceğine aynı şeyi demesi gerekirdi. N.T) Allah’ın merhametinden olmasaydı, o sizi mutlaka büyük bir azap ile cezalandıracaktı. Ayrıca, bu olayı duyduğunuzda, ‘’Haşa böyle bir şey olmaz, bu kupkuru bir iftiradır’’ demeniz gerekmez miydi! (Kendisi de aynı şeyi demesi gerekirdi! N.T.) Allah’ın lütfu olmasaydı haliniz ne olurdu.’’ Bu tip Ayşe için suçtan arındırma, halk için de bir nevi tehdit nitelikli ayetler. Nitekim, bu ayetlerden sonra bu işe biraz fazla bulaşan üç kişiye de Muhammed tarafından ceza veriliyor. Bunlar, Şair Hassan bin Sabit, Mistah bin Esase ve Muhammed’in baldızı (Halasının kızı Zeyneb bin Chaş’ın kız kardeşi. N.T.) Hamane idi. Bunlara 80’er değnek iftira (kazf) cezası uygulanıyor. Halbuki Ayşe’nin bu olayını en çok alevlendiren Abdullah bin Selul’du. Dolayısıyla, ceza verilmesi gereken kişi bu olmalıydı. Ama adam çok kuvvetli olduğu için ona herhangi bir ceza uygulanmadı. Bu olayda, Muhammed tarafından üç kişi cezalandırılmış dedik. Çünkü, Ayşe olayının anlatıldığı Nûr Suresi’nde (4. ve 13. ayetler), zina suçlamasında bulunan kişilerin, en az dört şahit göstermeleri gerekiyordu; aksi takdirde müfteri durumuna düşer ve bunlara 80 değnek ceza uygulanırdı (Nûr 4. ayet). Bunlar da böyle bir şahit kadrosunu gösteremedikleri için suçlu durumuna düşmüşlerdi. Ayrıca bu ceza da (iftira cezası) Ayşe olayı ortaya çıkana kadar Kuran’da anlatılmamıştı. Başka bir ifadeyle, bu ceza ayeti Ayşe olayıyla ilgili inen ayetlerin içinde bulunduğu Nûr Suresi’nde ilk olarak inmiş oluyordu.
Bilindiği gibi ifk olayı geceleyin olmuştu; bu nedenle dört şahitle bunu ispat etmek mümkün değildi. Sebebine gelince, Bir kere Muhammed’e muhalif olanlardan orada kimse yoktu ki kalkıp şahitlik yapsın; ikincisi, Müslümanlardan gören olmuşsa da, ya Muhammed’in ailesi kötülükle itham edilmesin diye, ya da korkusundan söyleyememiştir. Hatta İslam inancına göre zina davasının ispatı için üç şahit de şahitlik yapsa, yine zina zanlısına ceza uygulanamaz. İşte bu nedenle, bu davanın ispatı için şahit göstermek, hele hele dört erkek şahit göstermek, hiç de mümkün değildi. İspatın bir diğer zorluğu da şudur ki, suç işleyenlerden biri, hem peygamber kadını, hem de aynı zamanda çok akıllı biri; suçun diğer ortağı ise, normal bir vatandaştır. Peki bunlar nasıl olur da kalkıp bu eylemi, üç-dört kişinin görebilecekleri bir ortamda gerçekleştirebilirler?
Bu olayı kapatmak için çeşitli senaryolar tertiplenmiş. O senaryoların bir parçası da şudur: ‘’Savfan’ın (güya) tenasül organı yokmuş’’ diye. (Mesela; bu olay, İbn-i Kesir, ‘’el-Bidaye ve’n-Nihaye’’4/163-165’te anlatılıyor) Halbuki Muhammed daha önce o adama ‘’Sirin’’ adında bir cariye hibe etmişti. Eğer onun tenasül organı olmasaydı Muhammed ona kadın verir miydi? (bilmeden verebilirdi. N.T)
Görüldüğü gibi, Muhammed’e leke gelmesin diye her hileli yola başvurulmuş.
Buradaki örneğimizi anlatmaktan gayemiz, Ayşe’nin bu suçu işleyip işlemediği meselesi değildir; hatta eğer işlemişse, suçlu bile değildir. Çünkü Ayşe o tarihte (627) 10-12 yaşlarında (hicretin 1. yılı 9 yaşındayken evlendikten 5 yıl sonra, yani 13-14 N.T) yaşlarında gencecik bir gelindi; Muhammed ise 60 yaşlarında bir ihtiyardı, hem de onun Ayşe’den başka birçok hanımı daha vardı. Başka bir deyişle, Ayşe bu yaşlı Muhammed’i başka hanımlarla paylaşıyordu. Dolayısıyla, eğer bu olayda kusurlu aranıyorsa, onun adresi Ayşe değildir diyoruz…
Bu örneğimizde, asıl üzerinde durmak istediğimiz, Ayşe olayında yaşanan bunca sıkıntıya rağmen, geçen bunca zaman zarfında ve gelinen aşamada neredeyse Muhammed taraftarlarıyla muhalifleri arasında çıkmak üzere olan savaşa rağmen, bu süreçte bu çok önemli olan olaya çözüm bulunamaması ve sonuçta Ömer’in Muhammed’e yaptığı konuşma neticesinde söz konusu ayetlerin inmiş olmasıdır. Bu konuda inen ayetlerin fazlalığı (Ayşe’nin lehinde oldukları halde) Ayşe’yi bile hayrete düşürmüştür. Ayşe bu ayetlerle ilgili, ‘’Benim meselem ilham yoluyla da halledilebilirdi. Bu olay yüzünden nedir bu kadar ayet…’’ deyip hayretini dile getirmişti.
Olayın özü şudur: Ömer, muhammed’e, ‘’Madem ki Allah’tan aldığın vahiy üzerine Ayşe’yle evlenmişsin, o halde Allah seni mahcup etmez ve buna bir çözüm yolu gösterir’’ deyince, Muhammed burada kendi kendine, ‘’Ömer, toplumun en açıkgöz insanı olduğu halde böyle düşünüyorsa, artık diğerleri tertipleyeceğim ayet formülüne daha çabuk inanırlar; o halde ben hemen ayet adı altında bir kompozisyon hazırlayıp bir an önce bu işi çözüme bağlayayım’’ diyor ve sonuçta böyle bir yöntemle bu olaya nokta koyuyor; az önceki ayetleri ilan ederek bu işten kurtulmuş oluyor.
Tabi ki bu, konuyla ilgili yaşanmış olaylardan edindiğim bilgilere dayanarak varmış olduğum şahsi yorumumdur.
İfk olayıyla ilgili en az 10 ayet geldiği, kimilerince de ayetlerin 18 olduğu belirtilir.
Nur 24/2.Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun.
Nur 24/3. Zina eden erkek ancak, zina eden veya Allah'a ortak koşan bir kadınla evlenir. Zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya Allah'a ortak koşan bir erkek evlenir. Bu mü'minlere haram kılınmıştır.
Nur 24/4. Namuslu kadınlara zina isnat edip sonra da dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun. Artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. İşte bunlar fâsık kimselerdir
Nur 24/5. Ancak tövbe edip bundan sonra ıslah olanlar müstesna. Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Nur 24/6,7. Eşlerine zina isnat edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği; kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair, Allah adına dört defa yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci defada da; eğer yalancılardan ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını ifade etmesiyle yerine gelir.
Nur 24/8,9. Kocasının yalancılardan olduğuna dair Allah'ı dört defa Allah adına yemin etmesi, beşinci defada da eğer kocası doğru söyleyenlerden ise Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi, kadından cezayı kaldırır.
Nur 24/10. Allah'ın size lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tövbeleri kabul eden, hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı haliniz nice olurdu?
Nur 24/11. O ağır iftirayı uyduranlar, sizin içinizden bir güruhtur. Bu iftirayı kendiniz için kötü bir şey sanmayın. Aksine o sizin için bir hayırdır(Ebu Bekir ailesi için). Onlardan(iftira atanlardan) her biri için, işledikleri günahın cezası vardır. İçlerinden o günahın büyüğünü üstlenen(elebaşı) için ise ağır bir azap vardır.
Nur 24/12. Bu iftirayı işittiğiniz zaman, iman eden erkek ve kadınlar, kendi (din kardeş)leri hakkında iyi zan besleyip de, "Bu apaçık bir iftiradır" deselerdi ya!
Nur 24/13. Onlar (iftiracılar) bu iddialarına dair dört şahit getirselerdi ya! Madem ki şahit getirmediler; işte onlar Allah yanında yalancıların ta kendileridir.
Nur 24/14. Eğer size dünya ve ahirette Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız bu iftiradan dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu!
Nur 24/15. Hani o iftirayı dilden dile dolaştırıyor; hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyleri ağzınıza alıp söylüyor ve bunu önemsiz bir iş sanıyordunuz. Halbuki bu, Allah katında büyük bir günahtır.
Nur 24/16. Bu iftirayı işittiğiniz vakit, "Böyle sözleri ağzımıza almamız bize yaraşmaz. Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah'ım! Bu çok büyük bir iftiradır" deseydiniz ya!
Nur 24/17. Eğer inanıyorsanız, bu gibi şeylere bir daha ebediyyen dönmemeniz için Allah size öğüt veriyor.
Nur 24/18. Allah size âyetleri açıklıyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Nur 24/19. İnananlar arasında hayasızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Nur 24/20. Allah'ın lütfu ve rahmeti sizin üzerinize olmasaydı ve Allah çok esirgeyici ve çok merhametli olmasaydı haliniz nice olurdu?
Nur24/ 23,24. Namuslu ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz mü'min kadınlara zina isnat edenler, gerçekten dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır.
Nur 24/25. O gün Allah onlara kesinleşmiş cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah'ın apaçık bir gerçek olduğunu bileceklerdir.
Nur 24/26. Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler de kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara layıktır. O temiz olanlar iftiracıların söyledikleri şeylerden uzaktırlar. Onlar için bir bağışlanma ve bolca verilmiş iyi bir rızık vardır.
Nur 24/27. Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selam vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır. Düşünüp anlayasınız diye size böyle öğüt veriliyor.
Nur 24/28. Eğer evde kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, "Geri dönün" denirse hemen dönün. Çünkü bu sizin için daha nezih bir davranıştır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.
Nur 24/30. Mü'min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.
Nur 24/31. Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini (takılarını ve takı bölgesini) teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.
Muhammed’in azatlı kölesi ve üvey oğlu Zeyd’in karısıyla evlenmesi
Muhammed Zeynep’le evlenmeden yaklaşık bir yıl önce Zeyd’i halasının kızı Zeynep’le kendisi evlendirir.
Ancak Muhammed tıpkı Davud peygamberin de benzer durumları yaşamış olduğu bir şekilde bir gün Zeyd’in evine gittiğinde Zeynep’i evde yalnız ve açık bir durumda görür ve ona aşık olarak evden çıkıp gider. Zeynep bunu Zeyd’e olduğu gibi anlatır. Zeyd Muhammed’e gelerek isterse Zeyneple evlenmesini söyler. Muhammed buna daha sonra Ahzab 37. ayette bahsettiği gibi aslında Zeynep’i istediği halde nefsindekini gizleyip ‘’Allah’tan kork, eşini boşama!’’ yanıtını verir.
Ahzab 33/36: Allah ve resulü bir işe hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının, işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah’a ve resulüne isyan eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir.
Ancak daha sonra Kendisi Zeyd’i tekrar çağırıp ona kendisine Zeynep’i Allah’ın eş yaptığını, kendisinin Zeynep’le evlenmesi gerektiğini, yoksa günaha girecekleri konusunda Ahzab 37. ayetin geldiğini bildirir:
Ahzab 33/37:Hem hatırla o vakti ki, o kendisine Allah'ın nimet verdiği ve senin de ikramda bulunduğun kimseye: "Hanımını kendine sıkı tut ve Allah'tan kork" diyordun da nefsinde Allah'ın açacağı şeyi gizliyordun. İnsanlardan çekiniyordun. Halbuki Allah kendisini saymana daha lâyıktı. Sonra Zeyd o kadından ilişiğini kestiği zaman, biz onu sana eş yaptık ki, oğulluklarının ilişkilerini kestikleri hanımlarını nikâhlamada müminlere bir darlık olmasın. Allah'ın emri de yerine getirilmiştir.
Muhammed Zeyd’e Zeynep’i kendisine istemesini söyler. Zeyd bunu Zeynep’e iletir, Zeynep düşüneceğini söyler. Bu haberi alan Muhammed Zeynep’in evine giderek ona el koyar ve onunla mehir(evlenilen kadına verilen ücret) vermeden, evlilik şahidi tutmadan evlenir.
Bu olayla ilgi Muhammed’e yöneltilen eleştiri yağmurundan sonra şu ayetler gelir:
Önceki peygamberleri örnek gösteren ve gelini sayılan Zeynep’in ona helal edildiğini, bunda bir günah olmadığını, evliliğin Allah’ın emri olduğunu bildiren ayet gelir:
Ahzab 33/38:Peygambere Allah'ın takdir ettiği, mübah kıldığı şeyde bir darlık yoktur. Bundan önce geçen bütün peygamberler hakkında Allah'ın sünneti böyledir. Allah'ın emri ise biçilmiş bir kaderdir.
Evlatlıkların öz oğul gibi olmadığını, üvey babanın üvey evladın boşandığı hanımıyla evlenmesinde bir sakınca olmadığını bildiren ayet gelir:
Ahzab 33/40: Muhammed, sizin erkeklerinizden(kocalarınızdan) hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
Burada bir parentez açarak belirtmek gerekir ki evlatlıkların öz oğul gibi olmadıklarını belirten bir ayet bu ayetten daha önce bu surenin başlarında da vardır (Ayetler doğru sırayla bildirilmemiş de olabiliri):
(Ahzab 33/4: Allah, bir adamın göğüs boşluğunda iki kalp yaratmamıştır. Zıhar yaptığınız eşlerinizi sizin anneniz yapmamıştır, evlatlıklarınızı da sizin oğullarınız kılmamıştır. Bu konularda söylediğiniz sözler, ağızlarınızın bir lakırdısıdır. Allah, hakkı söyler ve O, gerçek yola kılavuzlar.
Asıl belirtilmesi gereken de şudur: Muhammed evlatlığının ve müminlerin babası değildir ama peygamber eşleri müminlerin anasıdır:
Ahzab 33/6: Peygamber müminlere öz benliklerinden daha dost, daha yakındır. Onun eşleri de o müminlerin anneleridir. Anne tarafından akraba olanlar da Allah’ın Kitabı’nda, birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak yakın dostlarınız için örfe uygun bir vasiyette bulunmanız müstesnadır. Bu, Kitap’a yazılmış bulunmaktadır.)
Halasının kızı Zeynep’le evlenmesinin ve kendisini peygambere mehir almadan hibe edenlerle evlenmesinin yalnızca peygambere özgü olarak helal kılındığını bildiren ayet gelir:
Ahzab 33/50:Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikâh etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
Sırasını aksattığı ve birbirlerini kıskanan eşlerinden gelen tepkiler üzerine eşlerine tehdit savuran aşağıdaki ayet gelir:
Ahzab 33/51:Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Sırasını geri bıraktığın kadınlardan dilediğini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Onların gözleri aydın olup üzülmemelerine ve kendilerine verdiğin ile hepsinin hoşnut olmalarına en elverişli olan budur. Allah kalblerinizdekini bilir. Allah her şeyi bilir ve yumuşak davranır.
Eşlerinin arasında en sevdiği olan Ayşe bu ayetlerden sonra çok sert bir tepki gösterir: ‘’Bakıyorum da senin Rabbin hep senin zevkine göre ayet göndermede acele ediyor’’
Bu ayet ve bu tür tepkilerden sonra kalbini kırıp küstürdüğü eşlerinin gönlünü almak için bundan başka evlilik yapmayacağını bildiren ayet gelir:
Ahzab 33/52:Bundan başka kadınlar sana helâl olmaz. Bunları başka eşlerle değiştirmek de olmaz. İsterse güzellikleri hoşuna gitsin. Ancak sahip olduğun cariyen başka. Allah her şeye gözcü bulunuyor.
(Ancak Muhammed daha sonra 63 yaşında vefatından önce de Kays kızı Kuteyle ile nikahlanır ama vefat edince bu evlilik tamamlanmaz.)
Ömer’in Muhammed üzerindeki etkisi ve Ömer’in Görüşleri Doğrultusunda İnen Ayetler
Ömer Muhammed’e düşmanken Muhammed’i öldürmek üzereyken Müslüman olmuş(14) ve Muhammed’in vahiy katiplerinden biri olmuştur(15). Ömer Muhammed’i değişik konularda etkilediği gibi, gerektiğinde MuhammedE ‘’ Bırakın onu, Muhammed kafayı yemiştir…’’ şeklinde hakarete varan ifadeler de kullandığı olmuştur(16). Ömer’in zekiliği, Muhammed’in onu sevmesi, münafıklara karşı ona ihtiyacı olması ve olasıdır ki aynı zamanda ondan çekinmesi nedeniyle Muhammed’in Ömer’in görüşleri doğrultusunda ayet okuyup davrandığı çok olmuştur. Kuran’ın bazı ayetlerinin Ömer’in görüşleri doğrultusunda şekillendiği iddiası bizzat Ömer’in oğlu Abdullah ve Muhammed’in en güzide sahabeleri tarafından rivayet edilir(17). Bu aytlerin sayısı kimine göre 15 kimine göre 30 kadar vardır(18).Özetle Muhammed üzerinde etkisi olan yalnızca Ömer olmamakla birlikte Ömer’in de Muhammed üzerindeki etkisi büyüktür, bu nedenle yalnızca bu ayette değil başka birçok ayette de rolü olmuştur.
Örneğin ‘’Karılarınız sizin tarlalarınızdır, tarlalarınıza nasıl dilerseniz öyle varın.’’ diyen Bakara suresinin 223. ayeti(19),Kadınların isyanına ve Muhammed’in evine yürüyüşe geçmelerine neden olan ‘’Başkaldırmasından endişe ettiğiniz karılarınıza öğüt işe yaramazsa dövün’’ diyen Nisa suresinin 34. ayeti(20), Eğer o sizi(Ömer’in Kızı Hafsa ve Ayşe kastediliyor) boşarsa sizden haha iyi eşler verebilir’’ diyen Tahrim suresi 5. ayet(21) vd.(22) Tahrim suresinin 5. ayeti Ömer tarafından Muhammed’in hanımlarından kendi kızı Hafsa ve Ebu Bekir’in kızı Ayşe’ye tehdit amacıyla söylenmiş, daha sonra bu söz beğenilip ayet olarak inmiştir(23). Birçok ayet de tıpkı bu ayet gibi sanki Ömer’in ağzından çıkmış, onun Muhammed’e söylediği bir sözmüş gibidir.
Hz. Ömer’in örtünme ayetlerindeki rolü
Ömer bir gün Muhammed'e ''Senin yanına iyi-kötü her kesimden insanlar gelir. Ne olur ne olmaz sen hanımlarına ''örtünün ,evden dışarı çıkmayın''desen iyi olur''diye teklifte bulunur.Bu teklif üzerine ,örtünmeyle ilgili ayetler inmeye başlar.(Ahzap suresi 33-59 ayetler) Ayşe ise aynı olayı şu şekilde aktarıyor:
''Biz Muhammed hanımları tuvalet ihtiyacımızı gidermek için geceleri 'Menasi' denen yere giderdik. Ömer de sürekli eşimiz Muhammed’e, ''Kadınlarına söyle kapansınlar ve evden çıkmasınlar'' diyordu. Ömer in bu teklifine karşı eşimiz bize herhangi bir yaptırım uygulamadı ve biz yine de dışarı çıkmaya devam ediyorduk. Bir gün yatsı vakti biz Muhammed hanımlarından Zem'an kızı Sevde, tuvalet ihtiyacını karşılamak için dışarı çıkmıştı. O arada Ömer onu görmüş ve kendisine seslenerek,''Ey Sevde, bak seni tanıdım'’ deyip onu uyarmıştı. Ömer’in bu seslenişten maksadı, örtünme ayetlerinin bir an önce inmesini sağlamaktı. Sonuçta, Ömer bu olayı olduğu gibi Muhammed e anlatınca, bu aşamadan sonra dışarı çıkmamızı yasaklayan ve örtünmemizi emreden ayetler inmeye başladı''(24)
Ayşe’nin anlattığı bu olaydan sonra Ömer’in isteği ve ısrarı doğrultusunda örtünme ve eve kapanma ile ilgili şu ayetler iner:
Ahzâb 33/32: Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin.
Ahzâb 33/33: Evlerinizde oturun, eski cahiliye adetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin, Allah’a ve Resulüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.
Ahzab 33/34: Oturun da evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti (Kur’an’ın emir ve yasaklarını) anın. Şüphe yok ki Allah, Lâtif’dir (her şeyin sırrını bilendir) Habîr’dir (bütün yapılanlardan haberdardır).
Ahzab 33/35:Şüphe yok ki müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazi erkeklerle mütevazi kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkeklerle Allah-'ı çok zikreden kadınlar var ya, işte onlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.
Bu ayetler şimdilik yalnızca peygamberin eşlerini bağlamaktadır.
Ahzab suresinin 53. ayeti hakkında iki farklı olay rivayet edilir.
Bir rivayete göre Zeynep’le evlilik günü yemeğe çağrılan ziyaretçilerin geç vakte kadar oturup dağılmaması üzerine gelmiştir(29).
Diğer bir rivayete göre ise Ayşe şöyle bir olay anlatır:
‘’Eşimle birlikte yemek yiyorduk. O sırada Ömer de yanımızdan geçti: eşim onu yemeğe davet etti, hep birlikte yemek yemeğe devam ederken, o sırada Ömer’in eli benim elime değdi; Eşim Muhammed bunu görünce çok üzüldü. Üzüldüğünü ben de fark ettim. Bu olay üzerine bu ayet indi’’(30)
Bu olayla ilgili bazı yorumlarda Ömer dışında başka isimler de rivayet edilir. Ayrıca Muhammed ölünce Ayşe ve diğer hanımlarıyla evleneceğim diyenler olduğu da rivayet edilir(31).
Nitekim bu ayette Muhammed ölse de Muhammed’in hanımlarıyla asla evlenilemeyeceği bildirilir. Bu ayet üzerine çok genç yaşta dul kalan eşleri de dahil Muhammed’in hanımları Muhammed’den sonra ölene kadar evlenememişlerdir(32).
33/53:
Ahzab 33/53:Ey iman edenler! Peygamberin evlerine vaktine bakmaksızın ve yemeğe izin verilmedikçe girmeyin. Fakat çağırıldığınız vakit girin. Yemeği yediğinizde de hemen dağılın. Sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu haliniz peygambere eziyet veriyor, ama o sizden utanıyor. Fakat Allah gerçeği söylemekten utanmaz. Hem O'nun hanımlarına bir ihtiyaç soracağınız vakit de perde arkasından sorun. Böyle yapmanız hem sizin kalbleriniz ve hem de onların kalbleri için daha temizdir. Hem sizin Resulullah'a eziyet etmeye hakkınız yoktur. Ondan sonra hanımlarını da ebediyyen nikâh edemezsiniz. Çünkü bu Allah katında çok büyük bir günahtır.
Bundan sonraki 54. ayette ise birilerine karşı kuşku vardır:
Ahzab 33/54:Siz bir şeyi açıklasanız da gizleseniz de şüphe yok ki Allah her şeyi bilmektedir.
55. ayette eşler, dolayısıyla da kadınlar kısıtlanmaya devam edilir ve tehdit edilir:
Ahzab 33/55:Onlar (peygamberin eşleri) için babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (kadın dostları ) ve sahip oldukları köleleri hakkında bir günah yoktur. Bununla beraber (ey Peygamberin hanımları) Allah'tan korkun. Çünkü Allah her şeye şahit bulunuyor.
Muhammed’in kıskandıracak ve kızdıracak başka olaylar da olur ve sonunda yalnızca peygamber hanımlarını değil bütün mümin kadınları bağlayan Örtünme ayeti gelir ve ayet de birçok ayet gibi Ömer’in ağzından çıkmış gibidir, Ömer’in Muhammed’e söylediği bir uyarı gibidir:
Ahzab 33/59:Ey peygamber, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, cilbablarından (baştan aşağı örten çarşaf, ferace, giysi)üzerlerini sıkıca örtsünler! Bu, onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah, çok bağışlayıcıdır, merhamet edicidir.
Derleyen Nilüfer Tekin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder